sonsuz bir öfkenin içindeyim ve kendimi tokatlamamak için buraya yazıyorum.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
ne? koca bir yıl geçmiş neredeyse...
bir şey diyeceğim... bu zaman niye böyle arkasından atlı koşturuyormuş gibi ilerliyor? hayır bir yere yetişmesi gerekiyorsa bilelim yani. ben en son haziran ayında yazmışım. şok oldum bu duruma. ama bir yandan da şaşırmamak lazım. çünkü temmuz'da kpss'ye girdim, ağustos sonuna kadar sonuçlarını bekledim ki bana hiç yetmeyecek bir puan aldım. eylül'de kardeşlerimden biri nişanlandı, ekim'de de bir arkadaşım. sonra dersaneye yazıldım ve 2 aydır da kpss için dersaneye gidiyorum. böyle yazınca çok şey olmuş gibi geliyor ama... aslında o kadar da çok şey olmadı. birkaç gün önce göz doktoruna gittim, kendime yeni gözlük aldım, bu konuda çok mutluyum çünkü yuvarlak gözlük istiyordum ne zamandır. sonunda istediğim o yuvarlak gözlüklere kavuşacağım önümüzdeki hafta! yey!
en son bir aşk meşk, bir şeyler yazmışım. okurken ''kimden bahsediyorum ya ben burada?'' dedim içimden. o kadar sallamamışım. e baya gizemli kaldı çünkü. şaka yapmıyorum, adını bile bilmiyorum... hâlâ! şaka gibi ama değil. neyse kpss'den bile önce bıraktık konuşmayı. sanırım gerçekten farklı dünyaların insanlarıydık her ne kadar benzer özelliklere sahip olsak da. olsun. haziran ayından beri etrafı taramayı bırakmadım elbette fakat bunaldım ya. gerçekten gönül işleri benim boyumu aşacak kadar karmaşık bir şey. içine girdikçe ayağına dolanıyor, sarpa sarıyor. yok, ben almayayım daha fazla.
öte yandan paranın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu fark ediyorum. paradan kastım elbette gözü maddiyattan başka bir şey görmemekten bahsetmiyorum. özgürce harcamak için kendi emeğinle kazandığın paradan bahsediyorum. yakın zamanda aldığım gözlük ve lensten tut da katılmam gereken nişanlarda giyeceğim elbiselere kadar kendi fikirlerim dışında parayı veren anne babamın fikirleri oluyor. asiliğim de bir yere kadar işliyor. her şeyi kafama göre yapamıyorum. her şeyi kendi kafama göre yapabilmek için, işte bunu için de kalkıp kpss'ye çalışmam gerek. çığlıklar atarak kendimi duvarlara vurmak istiyorum. neyseki sadece genel kültür, genel yetenek ve eğitim bilimlerine gireceğim. bir de alan sınavım olsaydı çoktan pes etmiştim. 14 temmuz'a kadar aralıksız ders çalışmam gerek. fakat ben hâlâ vicdanım sarım sarım sarsılarak kaytarıyorum bazen. tıpkı şu anda da yaptığım gibi. ama yeni klavyem var artık ve şöyle uzun uzun bir şeyler yazarak denemem gerekiyordu. ben de bir gelip şuraya, birkaç kelam bırakayım dedim. benim son aylarım az buçuk böyle geçti işte ağaçlarım ve cadılarım. ha gelir yazarım yine tabii ki. habersiz bırakmam sizi. karşıki dağlar nasıl bu arada? var mı yeni gelişmeler cadı meclisinde? çok selam söyleyin onlara da. hadi görüşürüz, dikkat edin kendinize çok...
0 notes
Text
ay bu aşk mı yoksa?
en yeşil yapraklı ağaçlarım, en etkili enerjiye sahip cadılarım, bu bir aşk mıdır? bir adam var, çok tatlı. kendisi kabul etmese de... bana karşı konuşması çok nazik ve sevecen. birbirimize çok benziyoruz. kişiliklerimiz, ilgi alanlarımız benziyor. bazen mesajlarıma geç cevap veriyor, o sırada sinirleniyorum, kendi kendime 'acaba artık benimle konuşmak istemiyor mu?' diye triplere giriyorum. sonra 'şu şu nedenden dolayı yazamadım, özür dilerim' yazıyor, bende sinir minir kalmıyor ya! kızamıyorum asla. sınırlarıma saygı duyuyor, iltifatı ağzından düşürmüyor. hep destekçi, tam destekçi. ay anlatırken bile eriyorum, biliyor musunuz? :> ama... henüz ismini ve yüzünü bilmiyorum, o sadece yüzümü bilmiyor. biraz anonim takılıyor. ben de onun sınırlarına saygı duyduğum için sıkıştırmıyorum onu. kendisi ne zaman hazır hissederse o zaman ismini de cismini de bana açıklar. yalnız ben fazla ileri gidip aşık olmaktan korkuyorum. çünkü benim için tip o kadar da önemli değil cadılarım. ben ne tipsiz insanlardan hoşlanmışım, üstelik karakterleri de iyi değildi. bu adamın karakteri mükemmele yakın, aşık olmam için daha da fazlasına ihtiyacım yok. ama ya o beni beğenmezse korkusu yaşıyorum. o benden hoşlanacağını söylüyor ama benim göbeğim möbeğim var ya! o kadar zayıf da değilim, kalın mesela bacağım. nefret ediyorum güzellik standartlarından! öyle özgüvensiz yapıyor ki kadınları, böyle tatlı erkekler gelince karşımıza eksiklik duygusu yaşıyoruz yada güvenmiyoruz söylediklerine! neyse sakin olacağım. ben kendimi seviyorum. en önemli olan da bu!
diğer yandan, olur da birbirimizi gördükten sonra hoşlanıp ilişkiye başlarsak da, uzun bir ilişki isterim. ben kısa sevmem, ne o öyle rüzgar gibi, hop gelip geçecek. ilişki insanıyım ben. karşılıklı adayalım kendimizi, sadık olalım, sevelim... peki o öyle biri mi? henüz tam olarak emin değilim. uzak mesafe ilişkisi yapmak istemediğini söyledi başta, hatta o sırada 'konuşmayalım o zaman' minvalinde bir "ayrılık" konuşması bile yaptık (ben konuşmayı sonlandırmak istemediğimi belirtmiş, yine de konuşmak istemezse duracağımı söylemiştim). evlilik de hemen yapmak istediğim bir şey değil, bir flört edelim, ağız tadıyla sevgili olalım. böyle taa içimden gele gele "sevgilim" diye sesleneyim istiyorum. ki bu da yaklaşık bir 10 sene sürer. :> abarttım tabii ki ama en az bir 5-6 yıl gerekiyor bence. onun evliliğe, özellikle de erken yaşta bir evliliğe sıcak bakmadığını biliyorum. ben de bakmıyorum. ama uzun bir sürecin sonunda... ben ne anlatıyorum şu an? kimse de durdurmuyor beni! daha adamın adını bilmiyorum. ufak bir stalk'la bulabilirim ama ilk kez stalk'lamak istemiyorum. hatta ilk kez birisiyle mesajlaşırken, bildirim sesi yüzünden gerilmiyorum. çok hoşuma gittiğinden sanırım böyle düşüncelere daldım. ya beni beğenmezse korkusuyla karışık konuşuyorum işte. acaba bu nasıl ilerleyecek de bitecek? keşke böyle tatlı tatlı konuşmamız bitmese. her gece yatmadan önce gönderdiği 2 çiçek emojisi günümü tamamlayıp gecemi şenlendiriyor resmen.
cadılarım... ağaçlarım... ben yine birine düştüm kısacası. hiç kalkasım yok. konuşmalarına bayılıyorum. umarım yakında güzel, iç açıcı haberlerle gelirim de yazarım buraya da! :>
(bu arada seçimlerin sonucunun farkındayım ama artık ilgilenmiyorum, siyasetle ilgili düşünmek bile istemiyorum. önüme bakıyorum, mutluluk cahillikte, biraz da umursamazlıktaymış. öyle yapıyorum ben de. en azından birkaç hafta böyle gezineceğim.)
4 notes
·
View notes
Text
son yazımdan beri 2 hafta geçti tam ve evet 2. turdayız. ilki kadar heyecanlı, coşkulu, sabırsız değilim. umudum da o kadar yüksek değil ama var, hiçbir zaman umutsuz kalamam da zaten. sadece ben değil, bir çok şey değişti bu 2 haftada değil mi? 180 derece değişen figürler gördük, şaşkınlıktan öylece ekrana bakakaldım. korkunç videolar görünce de öylece kaldım. sinirlendim, kızdım, bağırıp çağırmak istedim. ama ben de o muhafazakar ailenin baş kaldırmaya çalışan bir evladıyım. benim kendi anne babama sözüm geçmiyor ki...
takılı kaldım, ne bir santim ileri gidebiliyorum, ne de geri. başka hiçbir şey düşünemiyorum. halbuki haftaya finallerim var, bitecek geçebilirsem. ders çalışmaya da odaklanamıyorum. yazabilecek haldeyim sanmıştım ama kelimeler beynimde çarpışıyor. gideyim de ders çalışayım.
umarım umarım umarım yarın gece güzel şeyler olur. bütün ağaçlar ve cadılar olarak güzel bir yağmurla yıkanır, tertemiz olur, yeniden doğarız, yeniden kalkarız! duyan duymayan her ağacı ve her cadıyı seviyorum, hepsine sıkı sıkı sarılıyorum.
1 note
·
View note
Text
o pazar günü bir caddede yürümek!
şu anda tek yapmak istediğim yazmak, içimi dökmek... yazarak bir şeyler değişir mi emin olamasam da benim gönlümün içi ferahlar diye umuyorum. evet, yakında (az bir zaman kaldı şaka maka, heyecanlandım şu anda) 19 gün sonra tarihi bir gün yaşayacağız. hem de bu böyle farkında olmadan yaşanacak bir tarihi gün de değil! o gün sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltı yapıp (ne kadar güzel bir kahvaltı yapabilirim emin değil, sonuçta yumurtanın tanesi olmuş 2 lira, peyniri zaten gram gram yiyiyoruz, domates salatalık ise arşı alada) güzel, temiz giyinip, moral olsun diye parfüm sıkıp, sonra da çıkıyoruz sokağa. yürüyoruz upuzun bir caddede. cadde boyunca karşılaşacağım muhtemel şeyler: (o cadde çocukluğumun caddesi, öyle bir kazınmış ki aklıma düşününce bile aklıma hemen geliyor) büyük bir ekmek fırını, çikolatalı keki, kruvasanı, baget ekmeği alacaksan oradan alacaksın, ekmek 5 lira yazar cam vitrininde, bunu görüp hüzünlenmece. yanımdan geçen 5 kişiden 3'ü türk değil. birkaç yeni emlak var, tabelasında türkçe yazmıyor, tamamı arapça. bakkal ve büfesi çoktur o caddenin, önünden geçerken cipslere takılır gözlerim, olmuşlar 21 lira, dondurmanın en dandiği 5 lira. telefoncu var tam köşede, büyük bir dükkan, telefon için gereksiz bir büyüklükte, o dükkanı görünce de telefonlardan alınan cart curt vergileri geliyor aklıma. bir giyim mağazası var, çok ünlüdür ama fiyatlarını eskisi gibi yazmazlar askıların üstüne. dışarıya, az kalan malları ucuza satmak için sepet atan çocuk giyim mağazaları da artık yapmaz onu. herkes mutsuz, herkes gergin. okula yaklaştıkça o parlak güneş biraz sönmüş gibi de olsa, umuda doğru yürüdüğümü düşüneceğim. değişebileceğini bazı şeylerin. insanlarımın o kadar da fanatik olmadığını, kendi geleceğini düşünebileceğini umut edeceğim. çünkü neden olmasın ki? son yıllarda neler yaşadığımızı bizden başka kim bilir, anlar?
neyse, böyle de duygusallık. caddeyi daha uzun tasvir etmek isterdim ama canımı sıktı hemen, yazdıklarım bile. istanbul, ankara, izmir gibi büyük şehirleri düşünmek bile istemiyorum, kim bilir durum oralarda nasıldır. düşündükçe sinirleniyorum, öfkeyle doluyorum, hüzünlere gark oluyorum. sonra bir de karga oluyorum. uçup gidiyorum. kendi derdim de çok ama şu 1 aydır kendi derdime odaklanamadım ki, ülkenin geleceğini düşünmekten. bu sabah uyandım ve bir zam haberi daha! herkese öve öve bitiremediğim amazon da sonunda kura dayanamayıp fiyatlarını yükseltmiş. iyi dayandı ama hakkını yemeyeceğim. çok iyi dayandı. kargo beleş diye ne gelirse önüme amazondan aldım. hakkımı helal ediyorum lan sana amazon! helali hoş olsun. sen son kalemizdin, yıkıldım ama olsun. çabana sağlık. şu helalleşme modu da ayrı bir saçma bana göre, yargılanması gerekenler yargılanmalı. neyse... şimdi gidip amazondan son kez alışveriş yapacağım. sonrasında da iptal etmeye geçerim iki üç güne. kargolar ulaşınca. son kez... yani en azından ben çalışıp işe girince ve ekonominin beli biraz daha düzelinceye kadar. elbette geçecek çünkü bugünler de. ben işe girip çalışmaya başlayınca bir miktar geçecek. eğer ki ekonomi düzelirse iki miktar geçecek. ha bu arada, bu yazıya ezkaza denk gelmiş ve okuyor olabilirsiniz. sakın bana "bu ülke düzelmez hiçbir şekilde, yok efendim kötünün iyisini seçmeye zorlanıyoruz." gibi gibi cümlelerle gelmeyin. kötünün de kötüsünü görmek derdiniz sanırım. unutmayın ki iyi günlere kavuşurken kötü günlerden geçmeyi beceremezseniz benim gibi işsiz kalırsınız 23 yaşında. öff 23 yaşındayım ve düşündüğüm şeylere bak. gelecek kaygısı, parasızlık, işsizlik, ülkenin siyaseti... dümdüz hayallerim var ya benim! ağaçların içinde ufak bir ev, küçücük araba, o eve ve o arabaya doldurabileceğim bir sürü kitap! bu kadar. hayattaki en büyük hedefi ve hayali bu olan bir insan olarak bile yaşamayı zorlaştırıyor ya bu sistem... alacağı olsun bu sistemin, daha ne almadıysa artık! yoruldum ben, vallahi yoruldum. dayanmaya çalışacağım ama genel olarak yoruldum. bilinsin bu tüm ağaçlar tarafından ve fısıldansın tüm bilmeyen cadılara!
3 notes
·
View notes
Text
internete çok sinirliyim. bende kötü anılar ve mutsuzluk bırakmış bir kişiyi aniden, hiç beklemediğim savunmasız bir anımda karşıma çıkardığı için. kadın düşmanlığı yaparak nefret kusan, bizi korku dünyasına hapseden erkeklere ama ifade özgürlüğü denildiği için. yanlış düşünen, yanlış bilgi yayan, hiç empati yapamayan insanlarla beni sürekli karşı karşıya bıraktığı için. korkunç bir güç. iyiye kullanılırsa iyidir diyenlerin bile korkunç şeyler için kullandığını görünce... ümidim tükeniyor. artık o kadar da keyif almıyorum internetten. ne söylemek istediklerimi söyleyebiliyorum, ne de duymak istediklerimi duyabiliyorum. hiçbir anlamı kalmadı benim için. kocaman peluş bir ayıcık gibiydi başta. sevimli, yumuş ve çocuk halinle o oyuncağa kocaman sarılır ve hiç bırakmak istemezsin. sonra zamanla anlarsın o büyük peluş ayının gerçekten yaralayan büyük, keskin dişleri varmış. seni başta şaka yollu ısırırken şimdi tek amacı canını yakmakmış. ben sanırım o büyük peluş ayıcığa sarılmayı bırakacağım. zaten burası anonim ve kimse de okumuyor bunları. arada random bot hanımlar geliyor, onları da engelleyip geçiyoruz. tamam ya ben tumblr'a geri döneceğim, anonim bir şekilde sadece "aesthetic" fotoğraflara bakıp çıkacağım. benim için internet yalnızca bu olacak. interneti azaltmak, sosyal medya perhizine girmek kolay değil ama hayatım boyunca bu zehri içerek yaşayamam. dışarıdaki dünyayı kaçırıyorum. üstelik bazen kendimi ne kadar az tanıdığımı fark ediyorum. kalkın ben gidiyorum cadılarım, ağaçlarım da beni arada hatırlasınlar.
0 notes
Text
her şeyi bıraktık, 'ülkem de ülkem' kafasına girdik!
14 mayıs'tan sonrası için gelecek planı yapmayı bıraktığımı fark ettim, biliyor musunuz? yani 15 mayıs'ta yada 1 haziran'da ne yapmayı düşünüyorsun deseler "valla seçim sonucuna göre düşüneceğim" diyorum. etrafımdaki birçok insanın ne morali var ne de ümidi. bende ise var biraz ümit ve herkeste böyle zannediyordum başta, meğer değilmiş. bu da beni aşırı üzdü. boğazımdan tutup boğuyorlar gibi hissettim. kendi kendime birilerinin sesi daha çok duyulsun diye sosyal medyada yardımcı olmaya çalıştım. en azından seçime kadar gerizekalı ve biatçılara göğüs ger, sonra salarız dedim. fakat ben bu kadar toksik cahillikle başa çıkamam. yapamam! korkunç çünkü, bu kadar gözü kapalı olmaları, böyle körü körüne, sorgulamadan, düşünmeden bağlanmış olmaları dünya üzerinde görüp görebileceğim en korkunç şey olmalı! düşünürken bile içim daralıyor, ciğerlerimde nefes alacak yer bulamıyorum. laf da anlatamazsın bunlara. öyle güzel boyamışlar ki gözlerini. adam ekmek arası soğan bulamayacak yakında hâlâ dış güçler, dünya lideri saçmalıyor. bunlara sayılarla, araştırmalarla gitsen de bir işe yaramıyor. cahili bilgiyle yenmeye çalışmak... kolay gelsin o yolu seçen bilgelere! ben dayanamadım. tiktok korkunç bir yere bu arada. sakın girmeyin. sakın! ben böyle çöp yuvası olabileceğini tahmin etmezdim. ben küçük temiz bubble'ımda oturacağım seçimlerden sonra. izole yaşamak istiyorum, en azından bir dansa, bir betona, bir algıya hemen tav olanlardan izole... kısacası daraldım, günler geçip gidiyor fütursuzca saldıranlardan, sürekli korumacı olan taraftan çok yoruldum. değişecek, değişmek zorunda! gencecik yaşlarımızda düşündüğümüz şeylere bak cidden. buradan da kalkmayı biliriz gibi geliyor ama bana. elbette çok ses çıkaran boş tenekeler varsa, iki katı da mantıklı yaklaşan ama susan tenekeler de vardır diye düşünüyorum. onların varlığı beni umutlu yapıyor. toksiklikten uzak duran herkesin alnından öpüyorum.
1 note
·
View note
Text
9 ocak
bu yazıyı 9 ocak 2023'te yazarken akşama koyarım bunu bloga demiştim. fakat unutmuşum. geç olmasına rağmen blogda durmasını istediğim için bu yazı işte burada.
yeah whatever, love is dead. uzun lafın kısası, yine çok yakınlaşmış gibi hissettim. hatta uzanıp parmak uçlarımda hissettim bu aşk denen böceği. fakat nihayetinde yine ve yeniden kaçtı. bok böceği seni! hamam böceği yanında ezilen halk kadar masum kalır! bu kadar aşk güzellemesinden sonra yerine bırakılan nefret, öfke ve hırs hoşuma gidiyor. benim yakıtım gibi. ne zaman bu aşama veya dönemde olsam (nasıl adlandırdığınız beni ilgilendirmiyor) aralıksız yaşam kararları alıyorum, şiirler sel gibi akıyor, roman fikirlerine yetişemiyorum. sonra yeniden aşık olup sapıyorum yolumdan. bu sefer buna izin veremem. vermeyeceğim. sonsuza kadar bu dönemde kalmak istiyorum. kendimi yaşatmak için üretmek istiyorum, hissetmek değil. üretmekten kastım da ticari bir anlamda değil elbette, sanatsal anlamda. tabii para getirse hiç de fena olmazdı. mesela geçen kasım değil, ondan önceki kasımdaki ayrılığımsı şeyden sonra iş aramaya başlamıştım kafası kesilmiş tavuk gibi. ve yaptığım en iyi şeylerden biriydi. bundan da aynı performansla çıkmayı umuyorum. bu dersi de hayatımın en başında almak iyi geldi. çok doğru bir zamanlamaydı evren. henüz yetişkinlik hayatımın 3. yılındayken aşktan, başka insanlardan bu kadar medet ummamak edinilebilecek en iyi erdemlerden biri. bu oyunda kazanılmış erken başarımlardan. şimdi odaklanmam gereken bir ben ve hayat var. bazen boşluğa düşsem de o boşlukları başka insanlarla doldurmamam gerek. kendimle dolduracağım.
0 notes
Text
kıskançlık ve belirsizlik dehlizlerinden hepinize merhabalar cadılarım ve ağaçlarım! evet, yine ben. dert deryasından bir kafasını çıkarıp da nefes alamayan yazarınız. yani resmi bir yazar değilim ama bu yazıyı yazdığım için... gereksiz açıklamalar böyle...
ne derdin var bu sefer diye sorabilirsiniz? keşke sormasanız, zaten sormuyorsunuz, yine de benim anlatasım var. dokunmanıza gerek yok, pişt deseniz ağlarım ben. öncelikle erkekler kapatılsın! :> şaka yapıyorum tabii ki de! sadece bazen ne yaptıklarını anlamıyorum. ne demek istiyor, neyi kastetmiş olabilir bu mesajla... yada ben çok ayrıntılı düşünüyorum. aynen öyle aslında. ben yalnızca çok düşünüyorum, detaylı ve derin. halbuki ne gerek var? dümdüz düşünerek bu meseleyi çözebilirim. yazması, söylemesi çok kolay da gel gör ki uygulaması problem. ne karar alıyorsam asla yapmıyorum, dur bakalım yazma bu kadar çok diyorum ve 1 saate kalmadan komik bir şeyler yazıyorum veya atıyorum... ben kafasız bir odunum, teşekkürler. daha da yazacak bir şey bulamıyorum kendime. tü benim sıfatıma.
0 notes
Text
ağaçlarım, cadılarım, canlarım ve de ciğerlerim, öncelikle nasılsınız? ben iyiyim, sizleri sormalı asıl, ama zaten sormuştum, bu faslı ben başlattım, bu halayı da ben durduracağım. neyse anlayacağınız üzere benim kafalar karışık, kaç tane kafam olduğunu bile bilmeden çoğul eki kullanıyorum, işte o kadar karışık. amma velakin yazacağım işte size bir şeyler yine. yine de boş bırakmayacağım sizi, burayı. hadi yine iyisiniz köftehorlar. köftehor diyince aklımda aşırı büyük bir köfte topu geliyor, böyle salça soslu falan... ağzım sulandı. neyse ben konuya girmemek için beyin kıvrımlarımı zorluyorum şu anda. ama gireceğim ya, ne olacaksa olsun!
ulan insanların hoşlanıp hoşlanmadığını nereden anlayacağız ya?! nereden anlıyoruz, nasıl anlaşıyoruz, ne anlatıyoruz da anlaşılıyoruz, n'olur biri bana bir çıkış yolu göstersin artık ya! bir an geliyor, ay kalplere boğuluyorum, o kalpler gözlerimden girip, kalbimi doldurup, bedenimi dolaşıp dudaklarımdan sırıtış yoluyla çıkıyor. hemen diğer bir anda da buz duvar... kalakalıyorum böyle. ne tepki vereceğimi de bilmiyorum. ben de tepki vermemeyi tercih ediyorum. gidiyorum oraya buraya yazıyorum. hiç de sağlıklı bir yol değil ama internet üzerinden flört yapmanın da iğrenç yanı bu işte! ki aynı şehirdeyiz ama henüz hiç buluşalım lafı geçmedi, ben yeterince derinleştirememiş olabilirim muhabbeti çünkü hemen öyle kolayca güvenemiyorum, açamıyorum kendimi, ne yapabilirim? şaka yollu birkaç defa dedi ama, gelince şunu yaparız, şu olursa seni de çağırırım dedi şimdi hiç demedi de diyemem. hakkını vereyim hakkılıya. öf ben muhabbet açma yolunu da bulamıyorum ya, hatta biraz ben son zamanlarda çok üstüne gitmiş gibi hissediyorum. sanki bir dursam da uzak dursam da acaba onun tepkisini mi ölçsem? yani bu kararı yaklaşık 2 saat önce de kendi kendime düşünürken de aldım ve ardından komikli video gönderdim... evet ben gerizekalıyım, haklısınız, size de hakkınız olan hakkı veriyorum. ama belki de salak olan ben değilimdir, kalbimdir?! bu da beni aklamaz çünkü onun da sahibi benim. canım sıkkın, hiç tadım tuzum şekerim yok, safi acılık ve ekşilik var üzerimde. yazmak da şu an iyi gelmeyi kesti, ben kaçıyorum. kendinize dikkat edin cadılarım, ağaçlarım. olur olmadık kişilerden de hoşlanmayın ve de çıkma teklifini geri getirin!
0 notes
Text
canım cadılarım, sevgili ağaçlarım, bazen nasıl hissediyorum biliyor musunuz, sanki şu an hoşlandığım çocukla olacağız ama olmayacağız gibi de geliyor. anlatabiliyor muyum? tabii ki hayır! yani ben sonsuza kadar sevmek istiyorum, o ise sürekli çekip gitmekten söz ediyor! dolayısıyla ben onunla ilgili hayaller kursam da yıkılacaklarını biliyorum. bu da canımı acıtıyor, şimdiden! acaba yurtdışına çıkmayı başarınca da benimle... bu cümleyi tamamlamak istemiyorum. ne olacağını asla bilemem. gelecek o kadar bulanık ki, midem almıyor. üzülmem mantıksız, sevgiyi bu kadar abartmamalıyım. hayatı sadece sevgi için, aşk için yaşamamalıyım. bunu biliyorum ama uygulaması çok zor. ben sevmek ve sevilmek için, üstelik bunları sonsuza kadar yapmak için doğmuş gibi hissediyorum. bilmiyorum. bu çocuktan gerçekten hoşlanıyorum ama farklı yollarımız olacakmış gibi bir his dalgası ayaklarımdan başıma doğru vuruyor, köpükleri kalbime doğru inip asit gibi eritiyor. keşke dümdüz bir insan olabilseydim, en azından duygunun, hissetmenin ne olduğunu bilmezdim, dolayısıyla da derdim tasam olmazdı. gerçekten duygular başa bela, Sherlock Holmes'un duygulardan arındırılmış mantıksal düşünme tarzını şu anda yüceltmek istiyorum! çok haklıymışsınız Mr. Holmes, insanlar ne hata yapıyorsa hepsinin altından kalbi çıkıyor. hepimiz kalplerimizi yakıp yakalım!
0 notes
Text
dün korkunç bir gündü, yani sabahtan akşamın 9'una kadar kıvrandım durdum yerimde. bu sancı fiziksel bir değildi ama duygusal olması bunun küçümsenmesi gerektiği manasına gelmiyor!
neydi peki beni bu kadar gıcık eden? şöyle ki efendim, önceden de bahsettiğim gibi, spora başladım. elimden geldiğince, düzenli bir şekilde gitmeye çalışıyorum. faydasını da görüyorum açıkcası. giremediğim ama çok beğenerek aldığım pantolonu giyiyorum mesela şu an bu yazıyı yazarken. veya geçenlerde ders anlatmam gerekiyordu (ilk ders anlatma deneyimimi de bir ara anlatırım) ve ne giyeceğimi bilemedim. yeni aldığım bir bluz vardı, çok şık, onu giydim ve normalde giydiğim bedenden bir küçüktü. hiç de dar durmadı, herkes ne kadar güzel olduğumu söyledi o gün! kendimi de son zamanlarda daha hareketli, dinç, canlı hissediyordum zaten, his olarak da beni etkiledi spor yapmak.
tüm bu güzel ve pozitif dönütler beni spora daha da teşvik etti. ta ki dün spor salonunda hiç tanımadığım bir kadının yanıma gelip "belki de bu (koşu bandı koşuyorum, gözüyle göstererek onu kastediyor) işe yaramıyordur, sen iyotik tedaviye bak asıl" diyor! ya hanımefendi! siz kimsiniz de tam olarak bana neyin iyi neyin kötü geldiğini bana söylüyorsunuz? hayır, salonda da her gün karşılaştığım biri de değil! 3 yada 5 defa karşılaşmışızdır, gelmiş bana ne diyor. bir de iyot tedavisi de kulak çınlamasına iyi gelmiş ha, benim kilolarım nere, senin kulağın nere ya kadın! gerçekten böyle rastgele, hiç tanımadığı insanlarla sorgusuz sualsiz sorular sorup bir şeyler tavsiye eden insanlardan hoşlanmıyorum. doktor değilsin, tıpla ilgili bildiğin yok, ne anlatıyorsun, hiktir git ya! moralimi o kadar bozdu ki... bütün spor boyunca ya gerçekten işe yaramıyorsa diye düşünüp durdum. halbuki işe yaradığını biliyorum.
annemi aradım salondan çıkınca. dinleme sen onu, yabancı, birkaç ay önceki halini biliyor mu, hayır, o yüzden takılma sen, yıldız gibi parlıyorsun, dedi. canım anam yine haklıydı! yıldız gibi parladığım noktasında! :>
aklıma yeni bir soru takıldı sonrasında. neden bazı yabancılar karşısındaki kişinin ne yaşadığını, ne atlattığını, ne hissettiğini bilmeden tavsiyede bulunup yargılıyorlar? her birimizin ihtiyaçları, istekleri farklı. senin çözümün iyottaymış, benimki de harekette! neden şimdi sanki senin çözümün bütün dünyanın da çözümüymüş gibi davranıyorsun? narsist misin? benmerkezci misin? daha yarım sene önce ben yataktan çıkmayan, mutsuz, sağlıksız bir insandım. bütün ümitlerim çöpteydi. şimdi hayal bile edemeyeceğim bir yol katettim. hala daha yolum var ama bedenim iyileşiyor hareket ettikçe, ben daha iyi hissediyorum, arkadaş çevrem genişledi, biriyle flört edebiliyorum rahatça! tüm bunları kendim yapabildim. şimdi gelmiş bana koşu bandında koşmam işe yaramıyor derse sana büyük bir küfrü etme hakkı vermiş olursun bana çünkü ne yaşadığımı kesinlikle bilmiyorsun!
kadına buradan sayısız saygısızlığımı gönderiyorum, minnettar olurum kabul ederse. umarım bir daha kimseye yapmaz bana yaptığını.
cadılarım ve ağaçlarım, lütfen her önünüze gelene kafanız kopmuş da beyninizle düşünemeden tavsiye vermiş olmayın. böyle bir gaflete ne cadılar ne de ağaçlar düşer. öpüldünüz ben tarafından!
0 notes
Text
aaa neler neler oldu son 1 ayda! ve ben nasıl da hiç yazmadım buraya? e insan hem günlük hem bullet journal hem de karalamalar yaparsa ve hepsinde de olayları uzun veya kısa bir şekilde yazıp anlatırsa burayı unutur. elbette bahane bunların hepsi, ben yalnızca unutuyorum arada buranın varlığını! hehehhe :>
pek sevgili cadılarım ve ağaçlarım, I fell in love! yok şaka yapıyorum, henüz aşık değilim, olacak gibi miyim peki? işte orasını zaman gösterecek. nereden nasıl ne ara buldum ben bu çocuğu, hiç sormayın çünkü dümdüz internetten buldum. öyle magical, fairy bir olayı yoktu yani. ama içten içe "the one" diye düşünüyorum bazen, sonra öyle bir laf ediyor ki, ben kıskançlıktan yerimde çatlıyorum. ve bunu bilerek yapıyor gibi geliyor bazen. yani kim neden biriyle konuşurken "geçende de benim eve 3 kız arkadaşım geldi" desin ki? c'mon! neden bana böyle bir şeyi yazıyorsun ki şimdi? hayır neden? gram anlamıyorum! hayır ben seninle flörtleşiyorum işte aşikar bir şekilde, neden çomak sokuyorsun? kendi kendine ateş açıyor. belli ki sen de boş değilsin, durup mesaj atar mı diye beklediğimde atıyorsun ama attığı mesajda 3 kızdan bahsediyorsun, yani aferin! sana diyecek tek kelimem yok.
ama kendime var! kızım sen bir kendine gelsene. dur daha çocukla flörtleşiyorsun yalnızca. ama çok sinirlendim! biliyorum ama belki de tepkini ölçmeye çalışıyor? o zaman iyi tepki verdim mi? yapma öyle el kol hareketleri dedim, tam olarak değil, benzer bir şey dedim. yeterli ve yerinde bir tepki miydi? bilemiyorum. yani yakışıklı çocuklarla flört etmek de zor kardeşim ya! aklı sende mi yoksa aynı anda zibirilyon tane kızla mı konuşuyor, acaba kaç kızla daha flörtleşiyor diye düşünmekten keçileri kaçıracağım! üstelik snapchat kullanıyor ve baya bir kız arkadaşı var... bunlar red flag mi? hikmişim flag'lerini ya! kesin o kızlardan biri arkadaş ayağına yanaşıyordur da bu çocuğa! vallahi delireceğim düşünmekten ya! sakinleşmen gerek. evet, sakinleşmem gerek god damn it, farkındayım! yapamadığım için buradayım ve hıncımı çıkarmaya çalışıyorum. ama az önce "bi' ara ziyarete gelirsen" diye bir cümle kurdu... sen acaba cümlelerle kafayı fena mı bozuyorsun? olabilir, belki biraz ama demek ki o da yanına gittiğim bir anı hayal ediyor demektir bu! sen cidden kafayı yemişsin. bir saniye yanlış okumuşum cümleyi! ya... İNANILMAZSIN! götümle gülüyorum sana şu an çok özür dilerim ama, bıraktım da yani edebi bir şekilde yazmayı da! 3 kız geldi dememiş, 3 kişi geldi, kızlardan birini kaldırıp attım demiş. ulan bu cümledeki nesneyi değil eyleme kızıp sinirlenmiş olabilir misin sen? dokunduğu için? başka bir kıza? yani özne ve eyleme kız, nesneye değil! tamam biliyorum, kızdım ve kıskandım zaten ama 3 kişi demek erkekle kızların karışık geldiği anlamına... bir saniye ya! sen az önce kıskanmayı abartmıyor musun, sakinleşsene diyordun! ne oldu birden? lafıma geldin mi şimdi? yok yani elbette öyle bir şey demek istemedim ama... amaan bana ne ya! ne halin varsa gör, çocuk sanki çok tınıyor senin kıskanmanı! beki tınıyordur? pasif agresif davrandım çünkü... bilemiyorum altan, bilemiyorum. kıskançlığını biraz bastır, iyi şeyler düşün. flörtün tadını çıkar. uzun zaman sonra böyle karşılıklı flörtleşmek iyi geldi. sürekli tek taraflı oluyordu çünkü. ya ben istemiyordum yada karşı taraf. dolayısıyla bu güzel tatlış flörtük anların tadına bak! ayrıca, nazarlara gelmesin ama yakışıklı çocuk. :> benim kafaya takmayacağım ama onun belki takabileceği birkaç şey ama zamanla onun da takıp takmadığını anlarım.
cadılarım ve ağaçlarım, cidden aşık olmuş olabilir miyim? eğer öyleyse bu nasıl... atlatılır mı desem, hafifletilir mi desem? bunların hiçbiri olmasın istiyorum ama yukarıdaki şeyleri yazarken bazen içim acıdı. keşke kıskanç biri olmasaydım romantik ilişkilerde. her şey daha kolay olurdu. umarım o da anlamıştım o konunun üzerine konuşmayı kestiğim için. ve umarım her şey yolunda gider. içimde hiç bu kadar büyük bir umut doğmamıştı ve bu umudun doğuşuyla ilerde ne olacağına dair merakım bin kat daha fazla arttı!
bütün dedikodu ve muhabbetlerin vardığı noktayla bitireceğim ben de. neyse canım, bir şekilde olaylar bir yere bağlanır, bakılır duruma! hepiniz kendinize tatlı bakın, canım cadılarım ve ağaçlarım! xxx
0 notes
Text
yemin ediyorum ki, sessizliği özledim. odada sürekli bir ses var, sonsuz bir seslilik, hayal edebiliyor musunuz? sürekli... hiç bitmeyen, gürültülü yada gürültüsüz sesler! bazen nefes alamıyor gibiyim. yada sürekli yargılanıyor gibi hissediyorum! evet ben kaşındım ve yurtta kalmayı kabul ettim ama... neden böyle olmak zorundaydı ki?
bu yurtta kalmak, odayla ilgili sorunlarımı fazla dillendirmeyeceğim. içimdeki ufak bir sorunmuş gibi kalsın öylece. diğer meseleler... hep bir şeyler var canımı sıkan. hep ya eksiğim, ya kötüyüm, ya beceriksizim, ya öyle yada böyleyim ve asla istediğim gibi değilim! yorgunum ve bıktım! üstelik grip yada nezleyim, burnumdan nefes alamıyorum ve bedenimden nefret ediyorum. teşekkürler beynim.
0 notes
Text
happy autumn!
öncelikle, herkese happy autumn bitches! ekim ayında mutsuzluğa yer yok! olmayacak da! benim sonbaharımda, benim mevsimimde, benim ayımda kötü hiçbir şeye yer yok! dolayısıyla bugün son kez modum düşüktü, toparlıyorum bu gece ve yeniden ayağa kalkıyorum! düştüm ama güçlenerek ayağa kalkacağım.
bugün öğlen duş aldım, yenilendim. ve gittim spor salonuna yazıldım. zaten düşünüyordum, süreci hızlandırdım. neden biliyor musunuz? çalışırken hareket ettiğimden midir nedir, daha mutluydum. daha yorgun olmama rağmen hem de. kesinlikle serotonin veya endorfin, bir şey salgılıyordum ve bana iyi geliyordu. tekrar durağan bir hayata geçmeye başladığım için kendimi kötü hissetmeye başladım. en azından ben böyle düşünüyorum. el atıp düzeltmek için de totomu kaldırdım, gittim yazıldım spor salonuna yarın da başlıyorum. ben öğlen 12.30-1 sularında gittim, neredeyse kimse yoktu. dolayısıyla ben de mümkün olduğunca geç sabah yada erken öğlen saatlerinde gitmeyi planlıyorum. ay valla keyfim yerine geldi, aşk, iş ve eğitim hayatımın nasıl gittiğini bir an unutmuştum, şimdi yazarken tekrar hatırladım. neyse... halledeceğiz, halledeceğiz!
0 notes
Text
ciddi olarak söylüyorum, aşk teorikte çok güzel bir şey... ama pratikte... canımı o kadar sıkıyor ki! ve ne uğruna? hiç! koca bir hiçlik! koca değil hayır, kocaman... öhöm, neyse... yani hiç tanımadığım birinin canımı sıkması hiç adil değil, mantıklı da değil, iyi de değil! ya neden insanlar sosyal olmak zorunda sırf hayatlarını adayıp, sonsuza kadar seveceği kişiyi bulmak için?
neden sadece yazılarda, notalarda veya fotoğraflardaki gibi olamıyor? neden her şey gerçeklikte çirkinleşiyor? ben neden sevilmiyorum? sadece büyük bir nefes alıp güvenli hissettiğim bir ortamda yavaşça, eriyip giderek bırakmak istiyorum nefesimi. en derinimdeki kötülükleri bile söküp atacak gibi...
şu an tek yaptığım nefesimi tutmak. bu da canımı acıtıyor. canım yanıyor ve kimseye söyleyemiyor. hayali bir sevgiliye, en yakın arkadaşlara, anne babama, kardeşlerime. hiç kimseye. acaba biri gerçekten beni görebilecek mi? içimdeki duygularla birlikte? bir gün? kullandığım mozaik pencereyi çekerek gerçekte yaydığım ışığı kabul edecek mi?
yine sıkışmış ve hiçbir şey yapmıyormuş ve yeterince çabalamıyormuş, dünyaları biriktiriyor ve erteliyormuş gibi hissediyorum. ki gerçekte öyle. gerçeklik çirkin bir kadın gibi. kendine bile acımasız, yakacak kadar dürüst, hırçın ve saklanamayacak kadar göz önünde. kendimi mi tanımlıyorum? yalanlarla süslenmiş çirkin bir kadın olduğum söylenebilir mi?
aşık olmak güzel, hele de ekim ayında. umarım bir gün yaşarım bu hissi.
1 note
·
View note
Text
AAAAĞĞĞĞHHHH!!!
size bir şey diyeyim mi? âşık olmak iğrenç bir şey! fleabag dizisindeki priest'in monoloğunu hiç dinlediniz mi? dinlemediyseniz gidin dinleyin. çünkü çok doğru söylüyor. yani aşık olmak her insanın kolay kolay yapabileceği bir şey değil. yapmaya kalkınca da çok fazla enerji, zaman, ümit istiyor. seni resmen sömürüyor duygusal ve fiziksel olarak. ve kaldıramıyor bazen insan. yeter artık diyorsun. ben daha fazla kaldıramayacağım. sonra ufacık bir alev tutuşuyor içinde. diyorsun ki her şeye değer. tüm bunlara katlanmaya değer.
ben şu an ne hissettiğimi kestiremiyorum. aşık da olmuş olabilirim, sadece heyecan da olabilir. bilmiyorum, kendimi hiç ama hiç bilmiyorum. ama ekim ayına girdiğimiz için mutluyum. en sevdiğim ay.
damn, i may have fallen in love!
0 notes
Text
ben delirdim!
ciddi anlamda söylüyorum ya, çok net delirdim ben! yalnız kaldığımdan mıdır, hayatımın bilmediğim bir dönemine girdiğimden midir, çok ilgisiz kaldığımdan mıdır bilmiyorum ama şu aralar kendi kendime "ah bir erkek arkadaşım olsaydı, bir sevgilim olsaydı" diyip duruyorum. ilgi görmek istiyorum, şımarmak ve sevildiğimi hissetmek, içimde çiçekler açsın, mutluluktan uçayım, sırıtmaktan yanaklarım ağrısın istiyorum. şimdi neden delirdiğimi anladınız mı? üstelik bu düşünceler o kadar vurmaya başladı beni, rüyama girdi geçen gün ve hâlâ rüyanın etkisinden çıkamadım. aaahhhh! imdat! kurtulmak istiyorum bu düşünceden. çünkü şu anda böyle bir şey yaşamaya hiç ama hiç uygun bir durum içinde değilim. yani ders çalışmam gerekiyor hem de çok! sonra yazın KPSS olacak, kazanırsam atanacağım vs. vs. her türlü uzaktan bir ilişki olacak, ve ben uzaktan ilişki istemiyorum. şimdi yazında daha iyi geldi, düşüncelerim toparlandı. evet n'apıyorum ya ben? altı üstü romantik bir ilişki istiyorum derken kariyerimin ayağını kaydırıyordum. tamam belki biraz geç olacak ama ne yapayım yani... zaten şu an 22 yaşındayım, 1 sene daha okuyacağım, bir de iş konusu stabil olduktan sonra gezer tozarım, 2 yıl da ona versen, 25'imde bakınırım. hep çok özenmişimdir erken yaşlarda birbirini bulup aşık olan ve yıllarca birlikte olan çiftlere ama sanırım içten içe onlardan biri olamayacağımı bildiğim için özendim belki de. neyse iyi ki buraya yazıp içimi döktüm be! mantıklı bir insanım ben. önce iş, kariyer, para. aşka sonra bakılır. yalnız hissetme nedenim de yurtta çok yalnız olmamdan sanırım. haftada 2 gün dersim var. onun dışında boşum, odadaki diğer 2 kız birbirini önceden tanıyor ve ben biraz dışlanmış gibi oldum. dışlanmakta problem yok, zaten yakın arkadaş olmak istemiyorum. sonra aradaki ilişkiler tuhaf bir hâl alıyor. yok hayır, yakın arkadaş olmayalım ama birkaç canımı sıkan mesele var, eminim onların da vardır ama birlikte yaşamak böyle bir şey. göz yumup alttan alacaksın, yoksa geçmez bu sene. atlatmaya çalışalım bakalım 1 sene. sonrasında da düzenli bir hayata geçiş... neler diyorum ya ben? bu kadar çabuk mu yaşlandı benim zihniyetim? hayır ya hayır, kabul etmiyorum! hayat daha yeni başladı! daha keşfedecek bir dünya şey var! bu kadar hızlı geçmiş olamazsın yaşlanmaya. ben kimlik bunalımı mı yaşıyorum acaba? o kadar boş hissediyorum ki kendimi ona buna vurup duruyorum... galiba öyle. gerçekten boş hissediyorum ve neyle dolduracağımı bilmiyorum. bu yazının beni bu sonuca getireceğini hiç ummamıştım. kendimi kötü hissediyorum. boş, yetersiz ve üzgün.
0 notes