Tumgik
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
Kitaplarla dolu bir ömür diliyorum! Zamanın ruhunda parmaklarımı dolaştırmak için.. #kitap #sahaf #kirkambar #üsküdar #yaşanmışlık #zamana yolculuk #istabul #samankağıt eskimeyen #eski -Yolumuz hep kitaplara varsın-
0 notes
ahududuu · 10 years
Video
Kuş ölür, Sen uçuşu hatırla #furruğferruhzad #martı #uçmak #uçuş #istanbul #deniz #mavi #vapur #rüzgar Kanadına beni de iliştir ey denizin efendisi!
0 notes
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
Feribotta bile otantik objeler bulmak mümkün imiş... Rüstemin şarjı bitmese iyiydi #feribot #zil hafif#nostalji #istanbul #turkey fonda #mavi
0 notes
ahududuu · 10 years
Video
Ahh vapur!!! Sana dönüş yolunu da seviyorum #ISTANBUL #dalga #vapur #ruzgar #açıkgökyüzü #güneş #turkey #mavi
0 notes
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
Anneler Açelya sever tecrübe ile sabit... Iyi ki #renkler, #notalar, #kitaplar, #çiçekler, #vosvoslar, #kahveler, #........ #var. ^.^ #çicek #açelya #annecigime #pembe
0 notes
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
+Kürtçe bilirsen? -Bilmiyorum teyze +Ben de türkçe bilmem -olsun Güneşli denizi andıran gözlerinden çıkıp, pomak babaannemden daha beyaz elleriyle sildiğini camın buğusunun ardındaki gökyüzüne baktım. Gökkuşağı ! Sonra avucuma tutuşturdugu şekerlere: fıstık yeşili, pembe, turkuaz. Bir kez daha inandığım şey tesadüf değildi... #yol #yolculuk #gökkuşağı #şeker # deniz #benimhikayem #gökyüzü #bursa #yesil
0 notes
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
#siirsokakta #siirheryerde #didemmadak #asosyal #emekli #astar #sacma #edebi #ebedi "#asaletiminpankartinitasimaktanyorgundum" Bir hukukçuya şiir değerse, Teknik fazlasıyla derinleşir...
0 notes
ahududuu · 10 years
Video
undefined
tumblr
#kadıköy #muzik #samimiyet
0 notes
ahududuu · 10 years
Photo
Tumblr media
relaxing hi! hello world taking photos istanbul by ahududuuu on EyeEm
0 notes
ahududuu · 11 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
Aklımızı kaçırmadan da delirebiliriz.
Bir dergi çıkardı, aklımızı başımızdan aldı. Bir şiir ateşledi feleğimiz şaştı. Bir kitap hazırladı, külliyen afalladık. Bir roman yazdı, tarih değişti. Siper alın; bugün Murat Menteş’ten bahsedeceğiz! Akil bir Müslüman. Mütevazı bir edip. Sükseli bir anarşist. Sık sık şair. Bol bol yazar. Kelimeleri tek yumrukta nakavt eden fonetik boksör. Zor zamanlarda konuşmasını bilen mütevekkil sihirbaz, İsmet Özel’in özellerinden zabıt kâtibi. Zarafet operatörü, Red şampiyonu, iman dehası… Beyin hücrelerinin arasında yaklaşık 8 roman, nerden baksan 13 şiir, hemen hemen 25 dergi projesi yatar. Cümlelerindeki güven, ancak bir Müslüman’ın kendine izah edebileceği kadardır. Evirir, çevirir, şeytana pabuç diye fes giydirir. Dostlarına dibine kadar tavizkar, gayrısına da hakkıyla müzakerecidir. Elma dersek çıkar, armut dersek yine çıkar. Bizi hiç yanıltmadı, yanıltmayacak. Bir zamanlar Murat Menteş hakkında şöyle bir şey söylendiğini duymuştum: “Dünyayı ele geçirebilecek bir zekâya sahip. Fakat Müslüman oluşu bunu yapmasını engelliyor.” Bu kadar! (Fatih Mutlu)
Son İstasyon:  TVNET’te yayınlanan kültür-sanat ve aktüel olayları eğlenceli bir üslupla değerlendirdiğiniz programınız Klark tüm dünya vatandaşlarına hayırlı olsun öncelikle. Neden Samed Karagöz’ü tercih ettiniz, çok efendi duruyor ekranda gördüğümüz kadarıyla, bu özelliği sizi cezbetmiş olabilir mi mesela?
Read More
39 notes · View notes
ahududuu · 11 years
Text
‘Ah’lar Ağacı 1- Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses… Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu kırıyor Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başrolde kadınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah…dedim sonra Ah!
İç ses, diye söylendim Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya: Tanrım bana hiç erimeyen, Kırmızı bir bonbon şekeri yolla. Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik Kardeşimle kendimize durmadan, Olmayan çayları, Olmayan fincanlardan içerdik. Olmayan kapıları açardık, Olmayan ziller çaldığında. Siyah papyonlu olurdu mutlaka Resim defterimizdeki damat. Yedi günde yarattığımız dünya Mutlu olurduk pastel koksa.
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah!
Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım, İçim sıkılmasa o kadar Tek bir satır bile okumazdım. Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı Bir derdi var derdim. Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. Ninni derdim, ninni bebeğim! Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. Plastik gözkapaklarının ardında, Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, Gözyaşları da. Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, Kırıklar dolar kucağına, İşte orası umudun tarlasıdır. Ve orada başaklar ağırlaştığında, Sayısız ah dökülür toprağa.
İç ses, diye söylendim Ve ah dedim sonra, Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
Dallarına salıncak kurardı çocuklar, Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar. Meyveleri tatsızdı Eski bir lanetten dolayı Herkes dişlerdi acı meyvelerini, Ve herkes söverdi ona. İsmini yazardı herkes onun bağrına, Ah derdi o. Ah!
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası ‘İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.’ Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah!
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım, Ulaşılamazdı, Sen sarılmak istesen ona, O sana sarılmazdı. Ne çok dikenin vardı Tanrım! Ne çok isterdim, Sana sarılamazdım. Ve şöyle derdim o zaman: Ah!
Ahlat ahların ağacıydı, Yaşlanmaya başlayanların, İtiraf edilememiş aşkların, Evde kalmış kızların. Ahlat ahların ağacıydı, Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse, Öyleydi işte.
Ve etimoloji Eti’lerden kalma Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam. Ve yanılmıyorsam yalnız insanların, Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman. Mesela o zamanlar Mutsuz olduğunda insanlar, Yok olurmuş bazı dakikalar.
Gülümsedim o sıra, Bazen sevinirim, Sevinmek nedense hep yedi yaşında Ve ah… dedim sonra, Ah!
Bazen ah diyorum durmadan, Şimdi ben ahlatın başında, Otuz iki yaşımda. Ahlar ağacı gibi. Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma, Mavi, mor, kırmızı ve yeşil, İstedim, hep istedim, Sen iste derdim, iste yeter ki Vereyim. Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım, Eksikli yaşamaktan. Ahlar ağacıyım, gibisi fazla. Başka bir şey istemem Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma, Hesabımı vermekten başka.
Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
At arabasıyla kağıt toplardı Her sabah çingene kadınlar. Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar Şaşırırdım Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman?
Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı. Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana,
Yeniden doğmuş olurdum oysa, Öldüğümü sandıklarında, Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.
Vasiyetimdir: En güçlülerinden seçilsin Beni taşıyacak olanlar. Ahtım olsun, Yükleri ağırlaşsın diye iyice, Tabutumun içinde tepineceğim.
2- Bir göl vardı evimizin karşısında, Mavi gözleri olan, Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.
Ya siz, Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat? Nasıldı Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç Annem sevindiydi hatırlarım. Ah demişti. Ah! Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona. Annem çok sevinmelerin kadınıydı. Bazen sevinince annem gibi, Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına. Annem çok sevinmelerin kadınıydı, Sıcak yemeklerin. Başına diktikleri o taş, Ne zaman dokunsam soğuktur oysa. Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses! Bu bahsi kapa!
Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim. Çoktandır öksüz olan mutfakta Buğulandı ve ağladı camlar, Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla. Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım, Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara, Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca, Sanki biraz rahatladım. Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki, Artık kimse mutsuz olmayacaktı. Ah…dedim sonra, Ah! İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta, Aynı vampir gibi çıkacağız. Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca, Sanki biraz ferahladım. Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım: Hala aç mısın?
Bir tren geçti yine tam o sıra Ustura gibi kara, Düdük çala çala, Geçti şiirimin ortasından. Kes şunu dedim, kes artık! Oldu olacak, Kan kardeşi olsun ruhumla yollar. Merak ederdim, Kesik başları ve sarı ışıklarıyla Nereye gider bu insanlar? Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce Bir kara yılan gibi, Bilemezdim menzil neresi?
Ah…dedim sonra Ve acilen makas değiştirdim. İç ses, diye söylendim, Raydan çıkma bundan sonra.
Kuyruk sallardı, annemden kalma maaşım her üç ayın sonunda. Sevinirdi, Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim. Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla, Muhabbet ederdik kuyrukta. Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin, Fötr şapkalı kelimeleriydik, Çürük dişlerimizle bizler, Dökülmüş harfler gibi kelimelerden, Saf ve pembe gülümserdik. Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik. Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik, Neden hep aynı yerdeyiz, Hayattan söz edilirdi, Zor denirdi, Ve ardından susulurdu mutlaka.
Fötr şapkalı amcalardan biri Ah derdi sonra, Ah! Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.
3- “Bir Arap şairi şöyle demiş, Savaşta yenilen halkına, Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”
Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi, Sorardı: Daha yazacak mısın? Hayır derdim, Artık yazmayacağım. Ama şöyle denir: Kılıç çeken kılıçla ölür. Ama şöyle denir: Kaderden kaçılmaz.
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan. Yıllarca biriktirdim rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında. Aşık olduğumda, Çikolata kokardı kırmızı yazgım. hayatıma hayat diyemem artık. sarı yazgım her sonbahar onu biraz daha fazla, ömür yaptı. Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.
Kara yazgımı şimdi kim bilir Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım? Ah.. dedim sonra Ah!
İç ses, diye söylendim, Başımda rüzgar vardı Başımda uğultular… Kalbim usulca kıpırdardı Ve ses çıkarırdı dokununca Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki Bir başkası olsa. Başımda rüzgar vardı, Yine esiyordum Hızla dönmeye başladı kalbim Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki Bir başkası olsa. Başımda uğultular… Fırtına çıktı sonra, Yaşadığını anladı kalbim, Böyle yaşanamaz derdi Bir başkası olsa.
Bir zamanlar meydan okumak isterdim. Kaç meydanını okudum da bu hayatın. Yalnızca iki harfini öğrendim: A H!
Ah benim nergis kokulu cehaletim… Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda Anlatmak isterdin kendini durmadan Bir bardağa bile olsa. Ne diyecektin, ne söyleyecektin Şairlerin şahı olsan, Bir AH’dan başka. Ah benim nergis kokulu cehaletim Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. AH!
Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım tanrının eliydi, Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan, Çok şey geçmiş gibi başımdan Ah dedim sonra, Ah!
İç ses, diye söylendim. Gel! Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Vasiyetimdir: Bin ahımın hakkı toprağa kalsın… Didem Madak
#didemmadak
0 notes
ahududuu · 11 years
Photo
Tumblr media
‎”Shakespeare'i okumamış bir beyin cerrahının masasında olmayı istemem; Dostoyevski okumamış bir psikiyatra asla güvenemem ya da Yunus Emre bilmeyen bir matematik öğretmeni bize gerçekte bir şey öğretemez.” Murat Menteş
11 notes · View notes
ahududuu · 11 years
Link
#alevalatli
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı yazar Alev Alatlı’nın “türban” konusunu işleyen “İçerden mırıldanmalar” başlıklı yazısını yayımlamadı.
Alatlı, 15 Şubat 2008 Cuma günü yayınlanması gereken yazısını her zaman olduğu gibi perşembe günü gazeteye gönderdiğini, bir süre sonra...
8 notes · View notes
ahududuu · 11 years
Video
youtube
0 notes
ahududuu · 11 years
Photo
Tumblr media
#bazen #ben #merhaba hoş gelmek istiyorum...
0 notes