Yas
Patlama mesajını aldığımda Beşiktaş’ta içiyordum. Tüm haber siteleri telefonumda yüklü olduğu için aldım, haberi de. Yoksa mümkün değil anlamak. Mekandaki televizyonda müzik kanalı açıktı mesela, mesela insanlar birbirleriyle hararetle sohbet etmeye devam ediyordu.
Taksiye bindim. Sanırım orada ağlamaya başladım, kafam iyiydi, o detayları çok hatırlamıyorum. Eve gelince anneme, abime, kardeşime sarıldım. Çünkü Ankara’dan dönmüşlerdi. Dönmüşlerdi ama ben yine de korkuyordum. İnsan karışık bir yaratık.
Duramadım yerimde, size yemin ederim duramadım. Kanala gideyim, haber akışını takip edeyim, işte ne bileyim bir şeyler yapayım istedim… Normal şartlarda akşamları ve hafta sonları çalışmak zuldür aslında. Ama böyle durumlarda olmuyor. Böyle durumlarda insan ben napabilirim diye düşünüyor. Neyse, yeterince insan varmış kanalda, sabah gelirsin dediler… Erkenden…
Sabaha kadar uyumadım. Sürekli ağladım. Erkenden kanala gittim. Tüm haberleri teker teker okudum önce. Farkında değilim okurken de ağlıyormuşum… ‘’Nasılsın’’ diyenlere cevap bile veremedim, yemin ederim. Sesim çıkmadı.
Tüm gün sesim çıkmadı. Tüm gün herkesle iki kelimeden fazlayı geçmeyen diyaloglarda bulundum, bir tek Ankara’daki arkadaşlarımla mesajlaştım. Bir şehrin acısını, o şehirde ölenleri, o şehirde yaşayan insanlarla konuşarak anmak… Ne çaresizlik…
Bir haber merkezinde çalışıyorsanız, bu haberler ajanstan ilk düştüğünde, ‘’lütfen boyutu büyük olmasın’’ dersiniz. Sonra görüntüler gelir, saldırının boyutu büyüktür, bir yandan çalışırken bir yandan ‘’ne olur ölü sayısı yüksek olmasın’’ demeye başlarsın. Ölü sayısı az olsa ne olacaksa… Ama ölü sayıları da yüksektir. Sonra o ölülerin hayatlarını okumaya başlarsın, akrabalarına uzatılır mikrofonlar… Baygınlık geçirenler, isyan edenler, ‘’daha doyamadım’’ cümleleri… Kim evladına, kim annesine, kim babasına hangi zaman doymuşluk hissedebilir ki zaten? Kim evladını, kim annesini, kim babasını bir tabutun içinde bilmediği bir ummana yollamak ister ki? Kim arkadaşının, sevgilisinin, dostunun ölüm haberini bir anda, beklenmedik bir şekilde almak ister ki?
Ben o haberi iki kez aldım. Bilirim insanı nasıl da duvardan duvara fırlattığını o hissin. Nasıl da yara, bere içinde kaldığının ve bir vakit, ‘’hayat devam ediyor’’ diye ayağa kalkıp devam etmeyi…
13 Mart Ankara patlamasında tanıdığım hiç kimse yoktu. Ama yemin ederim, sevdiğim her şeyin üstüne yemin ederim ki hepsini tanıyor gibiyim.
Ozancan Akkuş’u mesela. Çok eski bir yerden tanıyor gibiyim. Yanındaki arkadaşı Ali Deniz Uzatmaz’ı. İkisini de, ikisinin çok sevdiği şehir Ankara’da iki hain saldırının bu hayattan koparmış olması nasıl bir tesadüftür. Nasıl bir tesadüftür, Ozan’ın, Deniz’in ardından yazdıklarını şimdi onun için yazıyor olmamız. Bakın bu fotoğrafa bakıp ağlıyorum. Şu gülüşlerin güzelliği, gözlerinden belli olan insan sevgisi… Muziplik, sevimlilik, fotoğraftan çıkıp bize sarılacakmış hissini veren sıcaklıkları… Bu çocukların artık yaşamıyor oluşu hepimizin eksikliği, yoklayın sol tarafınızı… Benim çok yakın üç erkek arkadaşım var. Birini sağıma, birini soluma, birini karşıma oturttururum her defasında. Çünkü 10 yıllık bir dostluk bizimkisi. Her an yanımda yöremde olmaları gerekir… Gökçe; Ozan’la Deniz’in en iyi kız arkadaşları, şöyle yazmış, ‘’biri hep sağımdaydı, biri hep solumdaydı… Şimdi ikisi de solumda. Affetmem seni Ankara…’’
Dilerim bizi, bir gün, bu güzel çocuklar affeder…
Destina Peri Parlak… Şiir gibi değil mi? Öyleymiş de zaten… Annesinin şiir kızı, arkadaşlarının perisi… Babasını hiç görmemiş Destina… Çok da iyi bir öğrenciymiş, henüz 16 yaşında… Daha yirmi dakika önce yer bildirimi yapmış, yirmi dakika sonra yok… Yok artık… Annesi, bugün dedi ki cenazesinde, ‘’bu dünya kötüydü kızım. Dilerim orada mutlu olursun.’’ Ne demişti şair Metin Altıok Madımak’ta yanarken, ‘’kalanlar, gidenler için şiir yazar.’’ Bizim artık şiir gibi çocuklarımızı da öldürüyorlar Metin abi, biz şimdi ne yazalım?
Berkay Baş. ODTÜ’de birinci sınıf öğrencisi. Polatlılı. Ölüm haberi geldiğinde Polatlı inlemiş, akrabalarımdan öğrendim. Aslında her yer inlemeliydi, İstanbul’un taşı, toprağı dile gelmeliydi. Çünkü diktiği fidanlarla fotoğraf çektiren fidanlarımız öldü. Bir ülkenin geleceği gömüldü onlarla beraber.
Songül Bektaş, hamileydi… Bomba patladığında eşi üzerine kapandı. Songül Bektaş hala yaralı, hastanede. Durumu ağır. Bebeği hayatını kaybetti. Ve bu patlamada bir sayı olarak bile geçmedi kayıtlara…
Elvin Buğra Arslan. Annesinin biricik oğlu… Patlamanın olduğu gün, bir hastane önünde bir anne bağırıyordu, ‘’eğer oğluma bir şey olduysa o koltukta oturamayacaklar’’ diye. Sanırım Elvin’in annesiydi o, öyle seçebildim görüntülerden. ‘’Koltuklarında oturamayacaklar!’’ Dilerim…
Hikayeler böylece bitmiyor tabi ki. 37 can. Bugün 37 aile evlatlarını, analarını, babalarını uğurladı. Ne uğruna? Kocaman bir hiç. Bu vahşeti üstelenen bir örgüt de çıkmadı daha. Çünkü orada, bir halka saldırdılar ve bunu kabul etmeyi göze alamıyorlar.
Henüz hiçbir yetkili istifa etmedi. Zaten bunu beklemiyorum da, ‘’endişelenmeyin’’ açıklamalarından gına geldi. Tabi ki endişeleniyorum. Ailem için, sevdiklerim için, kendim için, insanlar için… Evet onlar saldırmamalı ama sen de beni korumalısın. Bu saldırı için zalime küfreder, senden de hesap sorarım.
Yalan söylüyorum ya, neyin hesabını sorabildik ki? Zaten benim tek başıma kalkıp hesap sormayı maçam da yemez.
Biliyorum, sokaklarda, köprülerde, metrolarda, mitinglerde, cezaevlerinde, otobüslerde, meydanlarda öleceğiz. Teker teker ve topluca öleceğiz. Sonunda bu ülkede mutlaka öleceğiz.
Ama alışmayacağım. Yukarıda adını yazdığım kardeşlerim size söz olsun ki alışmayacağım. Üzerimdeki yastan elbiseyi -yaşamayı becerebilirsem- belki bir ay sonra üzerimden çıkaracağım ama içimdeki yası hep tutacağım. Elimden gelen tek şey, sizi unutmamak. Sizi unutmayacağım. Sizi unutmaktan başka elimden gelen hiçbir şey olmadığı için de kendimden hep nefret edeceğim.
‘’80 milyon zombi olsa ayağa kalkardı, niye öldürülüyoruz diye’’ yazmıştı biri eki sözlüğe. Biz hep oturuyoruz. Oturuyoruz ve oturarak da öleceğiz.
Üzerinden TIR’lar geçsin, kamyonlar geçsin de ekonomimiz canlansın diye yaptığınız duble yollarınızın üzerinden de ambulanslar geçmeye devam edecek… Bir de TOMA’lar, ölümleri kınamaya gelen olursa, rahatça üzerlerine su sıkılsın diye…
193 notes
·
View notes