Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Mr Weinz (Remastered)
Sıradan gecelerimin aksine yalnızlığımı daha az hissedebilmek için daha çok yalnız hissedebileceğim ihtimalini göze alarak hiç ait olmadığım bir yere gittiğim cansız, aşksız ve umutsuz gecelerimden biriydi. Yani umutsuzluk kısmı tartışılır çünkü her ne kadar o zamanlar kimseyi istemiyorum, kimseye ihtiyacım yok tavırları takınsam da gizliden gizliye aşkı hayatınıza nasıl çekersiniz videoları izlediğim için içimde her zaman karşı koyamadığım bir umut vardı. Cansızlık kısmı da sizin sosyallik seviyenize göre değişir, o zamanlar benim için milyonda bir olabilecek bir şeydi, bile bile gitmekti, sırf hoşlandığı kişiyi uzaktan da olsa görebilmek umuduyla okulu seven bir çocuk misali çocuksu bir heyecandı. O ana kadar aşksız bir geceydi ama ondan sonra hep o çocuk olmayı diledim. Zamanlamanın acımasızlığına boyun eğdim. Büyüyünce biri ya vardır ya da yoktur. Benim hiçliğin karanlığında yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Öyle ya da böyle diğer günler gibi değildi. Gerçi bu bilginin çok da bir önemi yok ama devam edeyim. Ne kadar hiç umurumda değilmiş gibi davransam da haftalardır o geceyi bekliyordum. Her elbise alışımda o geceyi düşünüyordum, o geceye en uygununu seçmeye çalışıyordum; tıpkı o geceden beri her geceliği onu düşünerek seçtiğim gibi. Belki de bu yüzden siyahı seçtim ama bunun da bir önemi yok. Yani aslında asla bir zamanlar hislerim yanlış anlaşılır ve kendimi suçlarım diye söylediğim gibi sıradan bir gece değildi.
O günden sonra iyi ya da kötü bir şeyler olacaktı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu izlediğim liseli dram dizilerinin etkisinden çıkamayışımdan söylemiyorum, olayı bilen herkes bunun böyle olacağını anlayabilirdi. Yani o zamanlar büyük şimdi sıradan gelen o küçücük farklılaşım için gittim oraya. Bahsettiğim yerin neresi olduğu bunu okuyanların hayal gücüne kalmış. İster bir barı, ister bir konser salonunu; isterseniz de bir apartman dairesini hayal edin.
Kendi içine gömülmüş, hayatında birilerinin olabileceğinin hayalini bile kuramayacak kadar kendini izole etmiş herkes bilir bu tarz geceleri ve bu gecelerin getirdiklerini. Yalnızsınızdır ve bir geceyi dışarıda geçirmenin hayatınıza önceki gecelerde çektiğiniz yalnızlıktan daha kötü bir getirisi olmayacaktır. Bazen diğer insanlar gibi olabilmek için, sırf yalnızlığımızı bir süreliğine de olsa düşünmemek için gideriz ya bir yerlere; orada geçen her saniye burada ne işim var diye düşünürüz. Yanımıza gelen her kişiye ilk başta fakrlı bakarız, sonunda biri bizimle konuşmak istiyordur, görünmez değilizdir, ilk başlarda o bizim yalnızlığımıza son veren ilk kişi olarak tarihe geçecektir. O konuşmaya devam ettikçe de yalnızken her şeyin ne kadar kolay olduğunu fark edip acı gerçeği kavrarız. O kişi bizim için görünmez olmuştur artık. Bir an önce yanımızdan gitsin isteriz. Bu gibi durumları her dışarı çıktığımda yaşıyorum, artık kimin ne istediğini anlayacak bir noktaya geldim. Bazen tamam gitmem gerek deyip gidiyorum ya da süreci kolaylaştırmak için hemen sosyal medya hesaplarımdan birini veriyorum. Bana istediği zaman ulaşabileceği düşüncesiyle oradan uzaklaşıyor hemen o kişi. Çünkü önemli olan ben değilim onun için, önemli olan sesim ya da anlattıklarım değil; önemli olan ona güzel bir kızdan gelecek bir bildirim ya da o bildirimin ihtimali. Önemli olan arkadaşlarının yanında güzel bir kız görünce düşünecekleri. Bu konuda tartışacak çok şeyimiz var ama elle tutulur bir cihazla tüm itibarini kaybetmiş bir kızın bu konuda anlattıkları kimsenin umurunda olmayacak.
Yine de duruyoruz orada, gece her saat çok erken geliyor o anlarda. Neyi beklediğimizi tam olarak bilmeden bir şeyi bekliyoruz. Birileri hep gelip geçiyor. Kimi en zayıf yönlerimizi bulmaya çalışıp kendini övmeye çalışıyor yerin dibinde olduğunun farkına varmadan. Çoğunun aklından geçeni biliyorum: “Güzel ama kafayı sıyırmış.” Kimisi de elde etme amacıyla bizi yükseltip duruyor tam olarak hangi yönümüzü yükselttiğini bilmeden. Ne önemi var ki güzel bir kadını elde ettikten sonra geri kalan her şeyin..? Önemli olan her zaman eski sevgilileri ya da sokaktan geçen tanınmayan insanları kıskandırmaktır. Tabii ki de öyleleri burada bana yazı malzemesi olmaktan ileri gidemiyorlar. Gözlem yeteneğime sağlık. Birileri hep gelip geçiyor ve o gecelerde eve hep yalnız dönülüyor, buradaki yalnızlığın anlamını tam olarak anlayabilmişseniz.
O gece de o gecelerden biriydi. O gece de yalnızlığımı biraz olsun bastırabilmek için hayal ettiğiniz o yere gitmek üzere yola çıkmıştım. Değişiklik olsun diye, başka bir amacım kesinlikle olmaksızın, seksi göstermesi için asla ihtiyacımın olmadığı ama yine de giydiğim sarı elbisem metrobüste yine kadın erkek fark etmeksizin tüm gözleri üzerine çekmeyi başardı. Bende daha güzel dururdu diye düşünen kızlar, iğrenerek bakan teyzeler, bakınmakla yetinip sosyal medyada gördükleri haricindeki kadınlardan korkan öz güvensiz erkekler ve amaçlarını anlamamazlıktan geldiğim adamlardan sonra metrobüs yolculuğum yara almadan bitti. Birkaç dakikalık kayıtsız görünen ama adımlarımı müziğin ritmine uydurabilmek için kafamda türlü planlar yaptığım yürüyüşten sonra hayal ettiğiniz o yere girebildim sonunda. Garip hissettiriyor burası, okulun ilk günü sınıfa ilk kez girmişim gibi hissediyorum. Sarı elbisem burada da dikkatleri üzerine çekiyor. Kanarya sarısı, dizlerimin biraz üstünde bitiyor ve göğüslerimle bütünleşiyor. Burbon kadar çekici kara gözlerim ve şarapla aynı renkte olan dudaklarımla büyülenmemek imkânsız bir hale geliyor.
Herkesin gözü üzerimde, kimi kıskanarak bakıyor: kimi sahip olmak istermişçesine. Aynı döngüye giriyoruz. Bu gece de eve yalnız döneceğim, biliyorum. Bakınmakla yetiniyor herkes bir süre. Sonra zaman algısını henüz kaybetmemiş olanlardan birileri geliyor aynı edayla. Her ne konuşuyorsak bir şekilde evde şarap olduğunu söylemeye getiriyorlar. O şarap her zaman o evde vardır tabii. Her zaman hazırdır olası bir durum için. O şarap ki asla yalnız içilmez. Biri ya da birileri için alınmıştır. Ben kimsenin özellikle şarap aldığı biri olamadım, hep yarım kalmış şarapları içtim. Kimsenin kadehi yıkarken ruj izlerine bakınca hatırladığı biri olmadım. Ama bu gece bunların hiçbir önemi yok. Aynı kadehten aynı şarabı içen birkaç kişiden biri olmaktansa yalnızlığı tercih ediyorum bu gece. Onlar da ısrar etmeyip başka insanlarda deniyorlar şansını. Sahip olduğumuz onca ortak zevke rağmen bırakıyorlar beni orada. Onlar daha güzellerini arıyor, ben ise bana daha çok benzeyenleri bekliyorum.
Eve biraz daha geç gidip gecenin karanlığına yalnızlığımla biraz daha az eşlik etmek için biraz daha kalıyorum orada. Birileri gelip gitmeye devam ediyor. Kimse kalmak istemiyor, kimse çabalamıyor kalmam için; kimse bir şeyi kaybetmiş gibi hissetmiyor. Bir yerlerde herkes için her zaman en iyileri oluyor. Hep daha iyilerini bekliyoruz her zaman, iyi kavramının anlamını bile bilmeden. Çoğumuz insanlara en güzel görüneni arıyor, insanların hakkında en güzel şeyleri söylediği birini. Herkes insanların görünce yanındakine bak diyeceği birini arıyor. Ben kimsenin yanında yürümek isteyeceği biri bile değildim o zamanlar. Tek istediğim yanlış anlaşılmamaktı, gerçekten tanınmaktı. Kimin ne dediğine inanamayacak tek bir kişi yeterdi.
Evdeki düşüncelerimi buraya da taşıdığımı fark edince gitmem gerektiğini anlıyorum artık. Hâlâ kendime burada ne işim var diye sorarken biraz da beklediğim biri içeri girer diye etrafa bakınırken biri çarpıyor o an gözüme. Kahverengi gömlekli, kıvırcık saçlı. Bakışları tarafından esir alınıyorum o an adeta, hareket bile edemiyorum. Böyle yaralı, sanki beni gerçekten tanıyormuş gibi, içimi görüyormuş gibi; hakkımda söylenilen hiçbir şeye inanmamış gibi bakıyor. Sanki tüm gece beni beklemiş gibi, aradığı kişiyi sonunda bulmuş gibi. Yanıma gelip elimi tutup benimle ayrılmak istiyor buradan ama yine de elinden hiçbir şey gelmiyor. Nasıl bir his olduğunu biliyorum, tüm bu insanlar olmasaydı etrafta yine de bir şey yapamazdım. Acı verirdi her bir kelime. Konuşmaman için öpmek isterdim seni ama onu da yapamazdım. Yanına gelmekten korkardım beni yanlış anlar ve bir daha bunun üstüne hiç düşünmezsin diye. Ama o an aramızdaki o şeyin tüm bunlardan farklı olduğunu biliyorum. Bu kadar imkansız olmasaydık eminim sen beni her şeyimle severdin. Sadece hafta sonu aklına gelen birinden çok daha fazlası olurdum. O gün eve yalnız dönmezdik.
Sürekli gözlerini uzaklaştırmaya çalışıyor sanki izlememesi gereken biriymişim gibi. Yine de karşı koyamıyor, daha çok; daha uzun ve daha yakınden izlemek istiyor. Sanki ne kadar imkansız olduğumuzu biliyormuş ve o da tüm bu zamandır bununla kahroluyormuş gibi. Yerime koymaya çalıştığı onca insandan sonra evinde yapayalnız kalınca bir müzik eşliğinde fotoğraflarıma bakmak ya da bu yazılardan birini okumak dışında hiçbir şey yapamayacağını bildiğinden, beni bir daha göremeyeceğinden bu gözlerini benden alamayışlar. Hakkımdaki tüm gerçekleri biliyormuş ve beni kabul etmesinin uzaklığımızdan hiçbir şey eksiltmeyeceğini biliyormuş gibi.
Belki de sadece kendimi kandırıyorum. Belki de her şeyin farkında ve bu gece beni alıp itibarını kaybetmektense sadece bakmakla yetiniyor, o da güzelliğimden yararlanıyor. O zaten eve yalnız dönmeyecek. O an bile onu evde biri bekliyor, en sonunda onun olacağını bilmesinden onu yalnız bırakmaları. O gecenin sabahına da birlikte uyanırladı ve kadın başka hiçbir şey istemezdi. Montunu alıp gider ve defalarca kez yine istenilirdi. Kendini herkesi mutlu edebilen, herkesin istediği ideal kadın olarak satardı o bir yerlerde ama her şeyi istenmek için yaptığını bilmezdi. Tek bir mesaj yeterdi onu mutlu etmeye. İstenmediğini hissettiği anda da bizden biri olmaya başlardı.
O gecenin üstünden haftalar, aylar geçiyor ve ben hiçbir yol katedemiyorum. Bugün bile aynı yerdeyim, kimseyi yerine koyamadığım, herkeste ondan bir şeyler aradığım yerdeyim. Hâlâ tek başıma şarap içiyorum bu geceki gibi. Başkasıyla içmem de hiçbir şeyi değiştirmiyor, bir başkasının yatağında onun rüyalarından uyanıyorum. O evindeki koltukta beni hayal ediyor, üşümeyeyim diye üstüme örttüğü kahverengi gömleğinin altından çıkan ayaklarımı elliyor, kadehine yansıyan ojelerimi ezberliyor.
Tüm bu zaman sonra en çok senin nerede olduğunu merak ediyorum. İmkansızlığım beni geride bırakman için yeterli miydi yoksa sen de her şarkıda beni düşündürecek bir söz buldun mu? Aradın mı beni hiç, sordun mu insanlara? Benden uzak durman gerektiğini söylediklerinde yine de tanımak istedin mi beni? Yoksa sen de uzaklaştın mı benden her bir adamda? O geceki yere her gittiğinde gözlerin yine beni aradı mı orada? Hep son ana kadar bekledin mi sen de? Oraya yeniden geldim diyelim, bu sefer çabalar mıydın senin olmam için? Herkesin içinde tutar mıydın elimi? Kimin ne dediğini umursamadan çıkar mıydın benimle oradan? Şarabın dudaklarımda bıraktığıyla aynı renkte olan gönül yaralarımı sarar mıydın? Yoksa bir şarap da sen mi dökerdin üstüme?
Ben her gün bekledim. Dinlediğin bir şarkı, okuduğun bir yazı, izlediğin bir film ya da yanında uyandığında adını bile hatırlamadığın bir kadın veya en kötü anında orada olmayan biri gözünü açar da asıl ihtiyacın olanın ben olduğumu fark edersin diye bekledim. Bugün bile bu şarabın etkisiyle yanına gelirim ve sen de aylardır bunu bekliyormuş gibi benim olursun diye bekliyorum. Ama artık en esrik halim bile bu imkansızlık karşısında çabalayamazdı.
Gidip onu alabilirdim, benim olabilirdi; o koltukta ben yatıyor olabilirdim. Ama gerçek böylesine ortadayken ve tüm çevremizi sarmışken her şey yolundaymış gibi davranabilir miydik? İki kere denedik ikisi de olmadı diyelim, üçüncü bir deneme şansımız olur muydu? Şarap içtiğimiz gecenin sabahı çay da içer miydik? Tüm bu sorulara bir cevap bulabilirdim ama yarısı silik ojeli ayaklarım bir belirsizliğin peşinden gitmek için oldukça yorgun. Son birkaç seferden kalma kırmızlıklar geçene kadar beklemek belki de zamanlama açısından en iyisi. Şimdilik sadece hayallerinle sevişiyorum, dudaklarım o sırada gömleğinin rengini almaya başlıyor.
1 note
·
View note