Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Insanin hayatindan bu kadar mutsuz olup bunu durumu degistirmek icin bir sey yapmadigi baska bir çag var midir bilmem. Icinde bulundugun bu yasam seni hic tatmin etmez ama senin tek yaptigin bir parka gidip huzunlenmektir veya sabah 6 da ise gitmek icin kalktiginda bir sure odanin zeminini kaplayan haliya bunu degistirmesi icin bakmaktir. Halidan meder umar duruma gelirsin ama sen bir sey yapmazsin. Veyahut yapamazsin. Yaptirmazlar. Oyle anlar gelir ki nefes aldigin her saniye izdirap çekersin. Ve aslinda bu ‘an’larin digerlerinden farki yoktur fakat bazen nedensizce ve saniyorum ki istemsizce her sey bitsin istersin. Dunyanin dibine dinamit koyup patlatmak istersin cunku her sey ama her sey anlamini yitirir. O an yasamiyorsundur sadece varsindir. Sadece var oluyorsundur o an ve bunun ne demek oldugunu var olmak zorunda olanlar bilir. Yasamak gibi degildir bu. Bu hayati her yasayan vardir da ayni zamanda, var oluyordur her saniye ama her var olan yasamiyordur bu hayatta. Onlar sadece vardir, fazlasi degil. Figuranlari gibidirler bu hayatin. Yasayanlarla da ilgilenmezler. Tek dertleri zaman gecirmektir. Cunku bilirler ki bu dunya uzerindeki zamanlarinin bir sonu var ve o sona yaklastiklari icin bir yandan da huzurludurlar. Yavas ve emin adimlarla saatin yelkovaniyla beraber yururler. Belki de tek avuntulari budur; zamanin durmamasi. Durmaksizin bir duraganlik soz konusudur onlarin zamanlarinda. Ta ki saatin o son tik takina kadar.. tik tak, tik, tak.
0 notes
Text
Karantina
Yaktığım sigaranın ilk dumanını içime çekerken bu yazıya başlıyorum. Karantinada bir ayı geride bıraktık toplum olarak. Ben de 30 günden fazladır evdeyim. Sadece market alışverişi için çıkıyorum dışarı.İnsanlarla muhatap olmak zorunda kalmamak çok güzel bir şey.Bu süreci kendimle vakit geçirerek değerlendiriyorum. Zaten hep sevmişimdir bunu yapmayı.Ama sorun şu ki bütün vaktim boş olduğu için içimden bir şey yapmak gelmiyor.Ailemin yanına dönmeyi düşündüm bu süreci orada geçirmek için ama gittiğim ilk gün pişman olacağımı bildiğim için gitmedim. Onları sevmediğimden değil sadece kendimle vakit geçirmeyi daha çok seviyorum hepsi bu. Bu süreçte bazı şeylerin farkına varıyor insan. Evet tek olmayı seviyorum ama sanırım başka birisiyle tek kişi olma isteği doğdu içimde. Bazıları buna hayat arkadaşı diyor. Ama şu ana kadar karşıma öyle biri çıkmadı. Ben de aramadım zaten öyle birini. O kişi arayarak buşunabilir mi onu da bilmiyorum. Bazen kendimi HIMYM daki Ted karakterine benzetiyorum. Hep doğru kişinin bir gün karşıma çıkacağını inandım bugüne kadar. Ama sanırım buna olan inancım gün geçtikçe azalıyor ve bu insanı daha da karamsarlığa sürüklüyor. Ama yine de bir umut var. Kim bilir belki bir gün o doğru kişiyle karşılarım ya da çoktan karşılaşmışımdır ve birbirimizin yanından geçip gitmişizdir bir daha karşılaşmamak üzere.
Fark ettim ki bugüne kadar olmak istemediğim yerlerde olmuşum hep. Şu an olmak istemediğim bir işte çalışmam gibi. Oysa ki buraya gelirken bazı şeylerin farklı olacağını düşündüm ama tabi ki olmadı. Gittiğim hiç bir yere uyum sağlayamıyorum. Tabi bu kendi içimde oluyor. Elimden geldiği kadar rol yapıyorum ve sanıyorum ki başarılı oluyorum bu konuda. En azından insanlar onlardan nefret ettiğimi anlamıyorlar. Onlarla benim için birer saçmalıktan ibaret olan konuları konuşabiliyorum. Bu da bir şey.
En azından hayattayız bu da bir şey be abi diye bir film repliği vardı. Hayatta olmak yetmez. Dünya üzerinde hayatta olan 7 milyar insan var zaten. Mesela hayatta olmak değil. Meselenin ne olduğunu ben de bilmiyorum ama. Zaten hiç bir şey bilmiyorum. Tek yaptığım var olmak aslında ve aslında sadece var olmak zorunda olanlar anlar diyeceğim. Bazı şeyleri değiştirmek istiyorum. Mesela mesleğimden istifa etmek istiyorum. 35imde dünya hayatından kendimi soyutlamak istiyorum. Yapabilir miyim? Zannetmiyorum. O gün geldiğinde göreceğiz. Tabi o gün gelirse.
0 notes
Text
Sigara
Yıl 2020. Günlerden pazar.
21. yüzyılın 3. on yılına başladık. Artık 2010lar yok. Tabii geçtiğimiz 10 yıldaki ben de yokum Peki onu yerine kim var bilmiyorum. Ben zaten hiç bir şey bilmiyorum. Keşke cehaleti en üst doruklarında yaşasaydım da her şeyi bilseydim.
Yeni işime başlamamın üzerinden yarım sene geçti. Bu demek oluyor ki yarım sene daha büyüdüm ve yaşlandım. Yani kaçınılmaz olana biraz daha yaklaştım. Herkes gibi. Yeni maceramda da süreç beklediğim gibi ilerledi.İlk ay ortama alışma sürece ve sonrasında sıkıldığını anlama ve bırakıp gitme isteği ama gidememe. Özgürlük hakkında bir söz vardır.Özgürlük istediğini yapmak değil istemediğini yapmamaktır diye. Bence özgürlük bir şeyler yapmaya gerek kalmamasıdır. Hapiste özgürsündür mesela, eğer gökyüzü ile bir ilişkin yoksa.
Yüksek lisans başladım bu ay. Bunun için her hafta şehir değiştirmem gerekecek. Bakalım nasıl bir süreç olacak. Ben de merak ediyorum. 3 defa derse gidip sonrasında bu durum zor gelmez umarım. Pardon ben umut etmezdim. Sadece ne olacağını bekleyip öğrenirim.
İnsan ilişkilerimde bazı kararlar vermem gerekiyor. Bazı şeyleri kendime kanıtlamam için irademe hakim olmam gerekiyor. Dünyevi zevklerden uzak kalmak için bir dizi sınav gibi olacak benim için. İddaalı değilim ama eğer bu sefer başaramazsam kendime olan saygımı yitirebilirim. Eğer bu seferde olmazsa insanlardan farkım kalmaz.
0 notes
Text
Başlık
Selam,
Yine uzun zamandır uğramadığımı fark ettim ve bir şeyler karalamak istedim. Gerçi yine ne yazacağımı bilmiyorum ama.. Hayatımdaki gelişmelerden bahsedeyim biraz o zaman. 1 sene önce başladığım işimde istifa ettim ve İstanbul’a taşındım. İş bulduktan sonra taşındım tabi. Daha doğrusu şu an arkadaşımda göçebe hayatı yaşıyorum kısa süre içerisinde kendi evime çıkmış olurum.
İstifa ettiğim işimden o kadar sıkılmıştım ki bırakmaktan başka çıkış yolu göremiyordum. Neden diye soran insanlara ‘sıkıldım’ cevabı yeterli gelmiyordu. Oysa bence gayet yeterli bir sebep.Kaderin bir oyunu mu dersiniz yoksa şans orasını bilemem ama istifa edip bir karanlığa girdikten sonra sevmediğim mesleğimle İstanbul’da daha iyi bir işe başladım. Bu işi istiyor muydum? kesinlikle. Severek mi yapacağım? tabi ki hayır. Sanırım İstanbul’a dönme zamanı gelmişti. Bugün her anlamda beni ben yapan yapan yere dönüş.. Yeni bir macera beni bekliyor ve sonu nasıl biteceği konusunda fikrim yok ama eskiyle kıyaslarsam artık o kadar karamsar olmadığımı söyleyebilirim. Buna alışmak deniyor galiba emin olamıyorum. Bu hayata alışmak değil kesinlikle, olanlara alışıyorsun sanırım.
Önümüzdeki sonbahar ile başlayan süreçte meslek değiştirmek için bir dizi sınavlara gireceğim. Başarabilir miyim bilmiyorum. Gerçekten o işi yapmak istiyor muyum onu da bilmiyorum ama en azından şu an yaptığım mesleği yıllarca yapmak istemiyorum. Kendime bazı seçenekler belirliyorum gelecek için. Bir kaçış gibi düşünebilirsiniz. Eğer mental anlamda işler kötüye giderse her şeyi bırakıp gitme planı. Tabi bu planı gerçekleştirme için bir ön şart var. Maddi anlamda işlerin iyi gitmesi. Bunu önümüzdeki 20 sene gösterecek. Bizim hayatla ilgili yaptığımız planlara karşılık hayatın bizim için yaptığı planlar.
0 notes
Text
Uzun zamandır buraya uğramadığımı fark ettim ve son yazdığım yazıyı yazdığımı bile unutmuşum. Okuyunca şaşırdım açıkçası. Beğendim yazdıklarımı ama o günden şimdiye değişen bir şey yok sanırım. Hatta sanmaktan öte emin olduğumu söyleyebilirim.
Bu yaşamama isteği ne kadar süre devam edecek bir fikrim yok. Sanırım yaşamamaya başladığım zaman. Kabaca son 5 yılımın böyle geçtiğini söyleyebilirim. İçimdeki kara deliğin etrafında gezinip duruyorum. Durmadan soluksuz bir şekilde. Öyle bir çekiciliği var ki ondan kaçamıyorum. Ama içine de giremiyorum aynı zamanda. Kara deliğin ufuk çizgisinde; sınıra basarak tur atıyorum sanki etrafında. Bu öyle bir durum ki ben maddeyim ve anti-madde’de kara deliğin içinde. Yanından geçerken ayrılmaması gerekenleri ayırmış kara delik. Şimdi ben madde ne yapacağımı bilmiyorum. Kara deliğin kenarından ayaklarımı uzatmış içeri bakıyorum, kendi içime. Zaten vakti zamanında ne olduysa bu maddeyle anti-madde ayrıldığı için olmamış mı?
Az önce dinlediğim şarkıda Freddie Mercury ‘We are the champions no time for losers’ diyordu. Burada benim gibilerden bahsettiğini ve cümledeki bizi temsil eden öznenin ne olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Gerçekten yaşıyor muyuz bu dünyada. Nedir yaşamak? Bazen düşünürüm bu soru üzerine. Biz yaşıyor muyuz bu dünyada. Yoksa sadece hayatta mı kalıyoruz. Bence ikincisi. Descartes’ in dediği düşünüyorum öyleyse varım cümlesi ne kadar güzel. Düşünüyorum ve var oluyorum. Yaptığımız eylemin adı bu çünkü. ‘Var Olmak’. Yaşamak eylemini gerçekleştiremiyorum. Sadece var oluyorum. Eğer düşünmeseydim yaşardım bu hayatı. Yaşıyosun bu hayatı derlerdi bana. İşte o zamanda dışardaki milyonlarca insandan biri olurdum. Onlardan çok var bu dünyada şüphesiz. Ama benim yalnız olmadığımda su götürmez. Bir araya gelsek ne yaparız acaba? Belki bir sendika kurarız hakkımızı savunmak için, ta ki ondan da sıkılana kadar. Çok üzün sürmez tabi ki bu sıkılma işi. Tıpkı bu yazıdan da sıkıldığım gibi.
0 notes
Text
Mesai
Sana kapitalizmin merkezinden yazıyorum. 2 aydır buradayım. O kadar alıştım ki hiç bir şey düşünmüyorum. Sanki hiç kimse hiç bir şey umurumda değilmiş gibi. Belki de doğrusu böyle yaşamaktır. Tek yapmam gereken ay sonu banka hesabımda göreceğim rakamları düşünmektir ve sıfırları nasıl çoğaltabileceğim konusunda daha çok çalışmaktır. Bazen kendimi bilerce kişilik fabrikada o kadar yalnız hissediyorum ki kapıdan çıkıp gitsem ve geri gelmesem ne eksilir ki diye soruyorum kendime ve ardından cevaplıyorum; nothing. Peki o zaman bu kadar uğraş neden. Neden bunca hırs. Neden bunca mesai saatleri.
Anladık bu hayatta istediklerimizi yapamıyoruz peki ama istemediğimiz şeyleri neden yapıyoruz, yapıyorum? O kadar nedenler niçinler var ki cevapsız kalan. Önceden tek başıma dibe batmam gerektiğini düşünürdüm. Onu beceremedim. Şimdileri 2 kişilik bir biz olmam gerektiğini düşünüyorum. Ama sanırım o kişiyi bulmakta zor olacak. Hiç bulamama ihtimalim daha yüksek üstelik. Geçenlerde bir gerçeğin farkına vardım. Sanırım ben doğru insanı bulsam bile daha iyisini bulursam onu bırakmak zorunda kalırım diye elimden kayıp giden kum taneleri gibi izlemek zorunda kalacağım. Ama her zaman içimde karanlık bir noktada o kişiyi bulacağıma dair umut ışığı her zaman olacak. Konuşmadan konuşabileceğim birisi. Ütopya mı? belki. Fakat ruhumun bir köşesinde o her zaman orada olacak. Ta ki onu buluncaya yahut gözlerimi huzura kapatıncaya kadar.
25 sene önce yarın birilerinin adını dünya koydukları yere gelmişim. Ben 25 senede bu kadar bıkmışken kim bilir o milyarlarca yıldır ne yapmıştır. O da belki güneşe doğru atlayıp her şeyi bitirmek istiyordur ama onu da engelleyen gerekçeleri vardır, kütle çekimi mesela. Zaten tüm yaşantını elinde olmayan sebepler şekillendirmiyor mu? Gezegen de olsan belli fizik yasalarına uymak zorundasın. Belki o da çok uzaklardaki bir yıldızı bekliyordur. Her zaman bir umudu vardır onun da. Güneşin tüm bu triplerine o yüzden katlanıyordur. Ben ne için katlanıyorum peki tüm bu olanlara? Kendimi çok mu faydalı hissediyorum şu an? Maaş günü evet, çünkü düşünmüyorum kredi kartı borcumu öderken. Ta ki evde tek başıma gecenin bir yarısı karanlıkta cenin pozisyonunda yatana kadar. Gitmem gerektiğini söyleyen ses bir süredir buralarda değil. Ya da ben onu duymamazlıktan geliyorum. Gitmem gerek mi onu bilmiyorum ama kalmamam gerektiğini çok iyi biliyorum. Çeyrek asır sonra en azından bildiğim bir şeyler var. Bilmediğim şey ise nasıl olacağı. Umarım öğrenirim demiyorum. Umut etmemek gerektiğini de öğrendim çünkü.
Mutlu olmak için beklentilerinizi azaltın diyorlar. Zenginlerin fakirleri kandırmak için söylediği yalanlardan biri. Benim beklentim yok. Mutlu olmayı da beklemiyorum. Tek bir şey bekliyorum. Sanırım tahmin edersin. Tek gerçek şeyi. Kaçınılmaz olanı, kaçmak istemediğim kavuşmak istediğim şeyi.
0 notes
Text
Uzun süredir uğramıyordum buraya. Yazacak bir şeyim yoktu belki de. Aslında şimdi de yok. O zaman niye burdayım?
Yapabileceğim başka bir şey yok şu anda.
Burda yoktum çünkü askerdeydim. Ülkenin en bi..şey kurumlarından birisi ama inanın askerliği tanımlayabileceğim bir sıfat aklıma gelmiyor.Askerdeyken de yazmak geldi aklıma ama boşver dedim sonra, bu kafayla bi bok yazamazsın sen.
Değiştim galiba askerde bilmiyorum. Tek bildiğim eğer bi değişim olduysa iyi yönde olmadığıdır. O yüzden burdayım zaten. Günler geçtikçe her şey boka saracak biliyorum. Bunu önlemek için ne yapabilirim ki. Bende madem boka sarıyor her şey bunu dibine kadar yaşayabilirim dedim. Sanırım elimden başka bir şey gelmez.
Bir yerde okudum. Bugünde kadar dünya üzerinde 100 milyar insan yaşamış. Onları düşündüm. Onlar katlandılarsa bu hayata ben de yapabilirim herhalde dedim. Sonuçta o insanların hepsi bu hayatı severek yaşamış olamaz ya. 100 milyar tane hikaye.. Yeter bence bu kadar. Tanrının artık buna bir son vermesi gerekiyor. Sıkılmamış mıdır acaba? Ben olsam sıkılırdım heralde. Hep aynı senaryo çünkü. Bilmem kaç yüzbintaneinsan dan ne kadar farklı senaryo çıkabilir ki?
En nihayetinde bu durumda insanlar ikiye ayrılır. Yaşamak isteyenler ve istemeyenler. Ayrım bu kadar basit. Keşke bizi çekip çıkarsalar bu oyun parkından. Siz düzeni bozuyorsunuz deseler. Hay hay derim bende. It’s a pleasure for me. Veyahut futbol müsabakasındaki gibi olsa. Oyunda kötü olanları saha kenarına alsalar ya da direk tribüne gönderseler. Eminim izlemesi çok zevklidir bu hayatı. Belki de tanrı o yüzden hala bitiş düdüğünü çalmıyordur.
0 notes
Text
Yapamiyorum! her gecen saniye daha da dibe surukleniyorum sanki. Su an plajdayim. Etrafimdaki insanlarin hayatla nasil basa ciktiklarini anlamaya calisiyorum. Cogu mutlu gozukuyor. Acaba ben nasil gorunuyorum diye dusunuyorum. Cevabini bildigim sorulardan haz etmedigim aklima geliyor; dusunmeyi kesiyorumm. Neden herkesten nefret ediyorum. Burda da ? Burasi neresi mi? Bosver. Hepsi bundan sonraki hayatlarini cehennemde gecirecekler diye dusunuyorum. Surekli biseyler dusunuyorum zaten. Neye inaniyorlarsa inansinlar. Reenkarnasyona inaniyor olsalar bile bundan sonraki hayatlarinda cehennemde bir odun olacaklar. Zaten baska ise yaramazlar. Cok canim sikiliyor. Burada ki can sikintimin gecmesine 9 hafta kaldi. Sonrasinda da sikilmaya devam edecegim. Sadece tanidik topraklarda olacak bu olay. Sonsuza kadar canimin sikilacagi yere gitmeyi dort gozle bekliyorum. Sadece sabirli olup sirami beklemem lazim. Murph's law: if you change your queue the other one will move fast. O yuzden herkes oldugu yerde sirasini beklemeli.emekli maasi icin bankamatik sirasinda bekleyen yasli amcalar gibi. Onlarda emekli maaslari icin kuyrukta olduklarini saniyolar ama aslinda sonun gelmesi icin bekliyorlar. Bizim gibilerde o gunleri bekliyoruz. Herkesin biseyler bekledigi gibi. Kimileri bu hayattan mutluluk bekliyor kimileri sohret kimileri para kimileri kadin. Ama bizim gibiler game over yazisini bekliyor.
0 notes
Text
Journey to the End of the Night
Her geçen saniye sona yaklaşıyoruz. Bu herkesin bildiği bir gerçek ama kimse umursamıyor.
Şu an ülkemden binlerce kilometre uzaktayım. İnsanların milyonlarca düşünce dışındayım. Eğer bir futbolcu olsaydım ve evrenin bir başka köşesindeki bir takıma transfer olsaydım bu kadar uyum sorunu çekmezdim. Yıllardır alışmaya çalışıyorum binlerce yıldır bu takımda oynayan takım arkadaşlarıma ama hala beceremedim. Koç beni kamp kadrosuna bile almıyor. O alsa da ben maça çıkar mıyım? Ben maça çıksam bile daha ilk dakikadan sakatlanıp saha kenarına gelmeyeceğimin ya da kırmızı kartla oyun dışı kalmayacağımın garantisini kim verebilir?
Nobody!
Şu an ülkemden binlerce kilometre uzaktayım. Hangi ülkemden? Sırf insanların belirlediği bir sınır içerinde hayata gözlerimi açtım diye yine insanların koyduğu kurala göre ben o ülkenin vatandaşı mı oluyorum?
Peki ya öldükten sonra da belli ülke vatandaşı olacak mıyız? Hangi ülke sınırları içerisinde öldüysek gideceğimiz yerde o ülkenin vatandaşı mı olacağız? Tabi ki hayır! Orada kuralları insanlar koymuyor. İnsanlar denilen topluluk burada istediği gibi at koşturabilir. Ama gideceğimiz yerde hayır.
İnsanların milyonlarca kilometre dışındayım. Ne burada ne de ülkemde.
0 notes
Text
Bu hayatta bir bokluk var.
Ofisteyim. Canım sıkılıyor.
İsmim zafer. Babaannem vermiş. Doğduğum güne gönderme. Hayata bir winner olarak geldim. Devamını getiremedim. Aslında bu hayatta bir çok şey kazandım. Ama hiç biri umurumda değildi. Mutlu olmak istedim. Olmak istediğim şeyin tanımını yapamadım. Olamadım. Sonra anladım ki öyle bir şey yokmuş. Zaman makinesini icat etsem öldüğüm günün sabahına giderdim. Son bir gün. Sonrası sonsuz mutluluk. Ya da tam tersi. Eğer geleceğe değil de geçmişe giden bir zaman makinesi yapsaydım, Adem in dünyaya gönderildiği güne giderdim. Kaç sene öncesi acaba? 10 bin? 10 milyon? Sonra Adem in gözünün içine bakarak öldürürdüm onu. O cennette tek başına. Ben cehennemde tek başıma. Sonsuza kadar yalnız olmak; işte sonsuz mutluluğun sırrı. Şeytan bir süre sonra sıkılırdı her gün sadece beni görmekten. Büyük umutlarla açtığı dükkanının iş yapmadığını görmek! Oysa milyarlarca müşteri bekliyordu o. Reklamını da iyi yapmıştı aslında. Müşterileri hazırdı bile. Ama salağın biri bir gün zaman makinesi icat etti ve tüm insanlığı bitirdi. Bütün planlar suya düştü.
İşte ben o suyu içerdim.
0 notes
Text
Kedi
Artık saat cumayı cumartesiye bağlayan geceyi geçmişti. Resmen cumartesi olmuştu. Çünkü sokaklarda cuma gecesinden kalma kimse yoktu. Onlar gidecekleri yere gitmişlerdi. Gidecek bir yeri olmayanlar bile. O saatten itibaren artık sokakta cumartesi sabahına uyanmış veya uyandırılmış çalışmaya giden veya götürülen veya dükkanını açmış insanlar vardı.
Arkadaşında kalmıştı o gece.Saat cumayı cumartesiye bağlayan gece 04:00 da uyumuştu. 05:59 da uyandığında ise artık cumartesi olmuştu. Yatakta gözlerini açtığında karşısında evin kedisi duruyordu. (Hayvanları hiç sevmezdi.) Salonda uyumanın kötü bir fikir olduğu geldi aklına. Oysa salonda uyumayacaktı ama gözleri kapanmaya başlayınca bulduğu ilk müsait yere park etti bedenini. Oraya park etmenin bedeli gözlerini açtığında karşısında o kediyi görmekti. Oysa daha 2 saat dolmamıştı. Gerçekten park ücretleri bu kadar pahalılaşmış mıydı?
Sakince yastığının yardımıyla kediyi yataktan kovdu. Bu kadar sakin olmasına şaşırdı. Kedi hiç şaşırmadı. Bir an kedi gibi olmak istedi ama kedileri sevmeyen birisi kedi olamazdı heralde. Yani kendini sevmeyen kedi var mıdır bu alemde? Yataktan kovulan kedi kendine yakışan nankörlükle tekrar uyumasını engelleyecek kadar sayıdaki yatağa zıplama girişiminden sonra amacına ulaşmış şekilde köşesine çekildi. Artık uyuyamayacağını anlayınca hiç tereddüt etmeden kendi evine gitmeye karar verdi. Arkadaşlarını uyandırmamak için kapıyı yavaşça kapatırken 4 dakika geçmişti.
Sokağa çıktı ve uyanmak için derin bir nefes aldı ama buna gerek yoktu. Zaten kedi yeterince uyandırmıştı. Sokakta sadece bir süpürge sesi vardı. Etrafı temizleyen belediye görevlisine zimmetli süpürgenin sesi. Süpürge namustu onun için. Kapıdan çıktığımda göz göze geldik. Şaşırdığını belli etmemeye çalıştı. Belki de o sokakta o saatte dışarı çıkanlara alışık değildi. ‘Kedi yüzünden abi’ dedim içimden, dudaklarıma ulaşana kadar ‘kolay gelsin abi’ye dönüştü ses. Hafif bir gülümseme ve baş sallamasıyla verilen karşılığımı alıp yürümeye başladı. Otobüs durağına giderken sabah ezanına duydu. Uzun süredir duymuyordu sabah ezanını. Ama bulunduğu semtten ötürü ezan sesi baskın değildi. Ne sevmeyeni rahatsız ediyordu ne de seveni etkiliyordu. Otobüs durağına yaklaştığında evden çıkmadan geçen 4 dakikalık sürede arkadaşının paketinden aldığı sigarayı yaktı. Otobüsün kalkmasına 6 dakika vardı. Sigara içmek için yeterli bir süreydi. Sigarasını bitirip ‘Selamun aleykum’ dedikten 10 dakika sonra kendi evinin kapısındaydı. 2 dakika sonra kendi yatağında yani oturma odasındaki kanepedeydi. 8 dk sonra ise karanlığın içine girmişti.
O an huzurluydu çünkü uyandığında suratının önünde bir kedi görme tehlikesi yoktu artık...
0 notes
Text
Süpriz
İnsanın moralini bozmaya bazen tek bir mesaj bile yetebiliyor.
- O mesaj size atılmamış dahi olsa.
Son günlerde moraller ygs sınavında barajı geçememiş üniversite adaylarının doğru cevaplarından bile daha kötü. 3 yanlış bir doğruyu götürdükten sonrasını bahsetmiyorum bile. Bende aynı onlar gibiyim. Daha doğru yaptıkları sorular bu yazıyı yazdığım günün hava sıcaklığını geçememiş iken, yaptıkları yanlışlar işin içine girdikten sonra sonuçlara bakarken kendimizi rusyanın hava durumuna bakarken buluyoruz. Uzun lafın kıssası moraller sıfırın altına eksi bilmem kaç hocam.
Bakmayın böyle anlatım bozukluğu yaptığıma üniversite sınavında şov yapmıştım türkçe dersinden.
Her ne kadar türk dili ve edebiyatı dersindeki türk dilini kullananları sevmesemde edebiyatını yapanları severim. Bu düşüncemi tüm dünyaya uyarlayabiliriz aslında. ‘ Dünya dili ve edebiyatı ’ . Dünya dilini kullananları sevmem ama gerisi aynı işte.
...
Yaşama enerjim hiç bir zaman olmadı benim. Geçmişime baktığımda eğlenceli veya hüzünlü bir arkadaş ortamında rol yaptığımı fark ettim. Yani etrafıma bakıp gerçekten bu kadar sevindirici bir olay mı gerçekten? insanlar bu kadar seviniyor veyahut bu kadar hüzünlü mü? veya bu kadar sinirlenmemizi mi gerektiriyor? o zaman bende sinirleneyim, hüzünleneyim, sevineyim.. ya da seviniyor taklidi yapayım.
Ama hiç bir zaman iyi bir oyuncu olamadım. Eğer olsaydım insanlar beni sessiz, sakin biri olarak tanımazdı. Gerçi demek ki kötü bir oyuncu da değilim ki geçenlerde birisi bana sen mutlu birisin dedi.
-Dedim ki ben mi?
-Dedi evet sen.
Bu hayata karşı isteksizliğimi ; hedefsiz,amaçsız olmama bağlıyorum. Geçtiğimiz hafta şirketin 2 günlük toplantısı vardı. Kaldığımız otelin üniversite okuduğum seneler kadar yıldızı vardı. Orada 10 yıl sonra nerede olmak istiyorsunuz tarzı bir soru sordular. Emekli olmak istiyorum ama yaşım buna müsaade etmiyor dedim.
(Gülüşmeler..)
Kimse dediğimi ciddiye almadı tabi. Oysa ben; söylediğimde ciddi idim. Bu hayatta yapacak bir şeyim yok benim. Sakin bir hayat eşliğinde 3-5 dostumla- hatta o da fazla 2-3 kişi yeter- kah boş boş gezerek kah günlerce akşama kadar uyuyarak - ya da sabaha kadar- sonu beklemek isterim.
Ama daha yaşım genç benim. Daha yüksek maaşlı bir iş bulacağım. Başarılı bir mühendis olacağım. Aileme karşı sorumluluklarımı yerine getireceğim. Evleneceğim. Çocuklarım olacak. Hayatımı onlara adayacağım. Sonra belki 10 yıl sonra bir şirkette yönetici bile olabilirim. Hem böylelikle geçen haftaki şirket toplantısı amacına ulaşmış olur. Patronlarıma daha çok para kazandırırım böylelikle.
Ve öte yandan tüm bunların olmasını tek bir kurşun tanesinin engelleyebilmesi ne kadar garip değil mi? Tek bir saniye. Tek bir hareket. Sonrası? Sürpriz.
(Ben süpriz diye yazılıyor biliyordum meğersem öyle değilmiş. Al sana genel kültür )
Ama daha yaşım genç benim. Belki birisini gerçekten sevebilirim. Belki o zaman mutlu olurum. Gerçi mutlu olmak anlık bir duygu. Şöyle diyelim: mutsuz olmam. Ya da şöyle diyelim: hayatta bir hedefim olur. O’nu mutlu etmek.
Benim gibi biri. Amaçsız, hedefsiz, mutsuz biri. Ya da mutlu olmayı bilmeyen biri. Beraber mutlu olmayı öğrenebileceğim biri.
Hayal kurmak güzel şey tabi. Kurduğunuz şey hayalinizde kaldığı sürece.
Yazıyı son okuduğum kitaptan bir cümleyle bitireyim.
‘ Sonu ölüm olan bir şey de mutlu son nasıl olabilir ki ? ‘
.
0 notes
Text
It feels like there’s oceans Between you and me
Güzel başlık olacağına karar verdim. Bence gayet güzel. Bir şarkı sözü. Aslında şarkıda you sevgili anlamında kullanılıyor ama ben burada you derken tüm insanlardan bahsediyorum. Şarkıyı da hoşlandığım kızın playlist inde gördüm çaktırmayın.
Şarkıda duygularımızı saklıyoruz, yalandan davranışlar sergiliyoruz gibi bi söz geçiyor. Aslında bunu tüm insanlara genellemek yanlış olmaz. Aslında belki de sözleri yazanda sevgiliye değil tüm insanlığa seslenmiştir. Olur mu olur.
Neyse gelelim bana: Geçen hafta tekrardan işe başladım. Ne güzel! deği mi?Neyse en azından para kazanıyorum. Malum ‘para lazım çok para’.
Seneye gidiyorum bu diyardan. Önceki yazılarımda bahsetmiş miydim bilmiyorum ama. Gidene kadar para biriktirmem lazım.
Kestik.
Bu yazının konusu bu değildi.
Yazının bu kısmında müşteri aradı.Yazıyı burda bitiriyoruz. İş hayatı malum.
.
0 notes
Text
Şu an arka fonda Frederic Chopin çalıyor ve ben bu yazıyı yazıyorum. Yine yazının bir konusu yok. Sadece canım sıkıldığı için yazııyorum. Geçen gün içimde büyük bir boşluk olduğunu farkettim. Tabiki bu yaşa geldin daha yeni fark ediyosun değil; Son günlerde had safhaya ulaştı diyebiliriz. Yoo aslında diyemeyiz ya. Her zaman böyleydim. Galiba yine ders çalışmam gereken bir dönemden geçtiğim için diyebilriz. Klasik ben yani. İçimdeki boşluğu nasıl doldurabilirim diye kendime sordum. Aşık olsam?
Belki.
Ama benim hayatla bir derdim olduğunu düşünüyorum. Aşık olsam bir nebze hayattan zevk almaya başlarım gibime geliyor ama bu içimdeki boşluğun tamamını dolduramaz.
Veya doldurur. Bilmiyorum.
Şimdi reklamlar..
Bir senaryo yazmak istemişimdir. Bu da son zamanlarda kafama giren bir düşünce. konunun ana hatları belli ama bir şey diyeyim mi? senaryo yazma konusunda en ufak bir bilgim yok. Kitaplarını alsam acaba bir faydası olur mu? Ama senaryo yazmanın böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. ‘Senaryo yazma teknikleri’ kitabını alalım veya ‘Senaryo nasıl yazılır’ ı alalım. Bu kadar. Tebrikler senarist oldunuz mu diyorlar acaba. Kim diyo bi de bunu?
Senarist senin anandır!
O zaman biraz senaryosu bana ait olan filmin içeriğinden bahsedeyim. Huzur evinde geçiyor hikaye. 2 yaşlı amca ve bir oğlan çocuğu baş karakterlerimiz.
Bu arada senaryoya böyle mi başlanıyor bilmiyorum ?
Amcalardan biri boşnak kökenli efendim, diğeri de yahudi. İkisi de zulüm görmüş masum insanlar. Karakterlerin ayrıntıları şimdilik bu kadar. Çocuğa gelecek olursak; kendisi okulda yaptığı bir yaramazlık yüzünden huzur evinde yaşlılarla vakit geçirmekle cezalandırılır ve olaylar başlar.
Olaylar olaylar yani.
Tabi burada çocuğun yaptığı yaramazlıkta önemli. Yaptığı şeyin ilk bakışta etik değerlere aykırı ama yaptığı savunmadan sonra insanı düşündüren ama hayata at gözlüğü ile bakan öğretmenlerin gururlarına yediremeyip ceza vermesi üzerine kurulu bir hikaye.
Şimdilik senaryo bunsan ibaret. Bunun devamı gelir mi gelmez mi zaman gösterir. Aklıma gelenleri not almak için buraya yazıyorum. Eğer senaryomu çalarsınız ağır küfür ederim şimdiden söylüyorum.
Bu seferlik bu kadar yeter zaten hava çok sıcak. Bunaltıyor insanı. Hava mı bunaltıyor? Hayat mı? yoksa bu ülke mi?
hadi öptüm.
0 notes
Text
Hayat
Su an sirf bir seyler yazmis olmak icin yaziyorum. Yazinin bir konusu yok. Tipki hayat gibi. Uzun zamandir buraya ugramiyordum, ilk ve tek yazdigim yaziyi okudum; fena yazmamisim. Normalde begenmezdim daha once yaptigim seyleri ama bu sefer begendim enteresan bir sekilde. O yaziyo yazdigimdan bugune kadar hayatimda ne degisti diye dusundum pek bir sey degismemis. Hala ayni kafadayim ama okul bitiyor az kaldi. O zaman okul elbet bir gun bitecek yazmisim ve o gune az bir zaman kaldi. Bu sure icinde defalarca okula kufrettim. Ama is buldum ise girdim, para kazandim. Insanin kendi parasini kazanmasi guzel bir seymis. Bu arada telefondan yazdigim icin ş, ğ gibi harfler yok yazida haberiniz olsun. He kimin haberi olsun derseniz kimse okumuyor burayi biliyorum ve belkide o yuzden rahat yaziyorum. Kimseye kendini begendirme derdin olmadan. Bu cok guzel bence. Burada bir nevi kendimle konusuyorum. Kendimle terapi yapiyorum, iyi geliyor galiba. Bundan sonra bunu daha sik yapicam diye icimden geciriyorim su an. Umarim devami gelir. Ilk ve tek yazimdan beri hayatim genel olarak ayni. Ama illa kendi icimde degisikler oldu. Bu sure icerinde 4 ulke ve onlarca sehir gezdim. Onlarca insanla tanistim, insan sayisi kadar hayat hikayesi dinledim. Onlarca kitap okudum, kitaplardaki karakter sayisi kadar yeni insan daha tanidim. Bunlarin icinde cok iyi insanlarda vardi. Ama sunu bir kez daha anladim ki ben insan sevmiyorum. Veya alexander supertramp in dedigi insanlari sevmiyor degilim ama dogayi daha fazla seviyorum. Ve sabahattin alinin dedigi gibi insanlara ihtiyac duydugum zamanlarda onlardan kacma istegim hat safhaya ulasiyor.( veya bunun gibi bisey). Gecen gun yaptigim bi iyilikten bahsedicem. Heralde bu hayatta yaptigim en guzel hareketlerden biriydi. Yol kenarinda oyuncak araba satan adamin onunde arabalara bakan mendilci cocuga ' sec birini alayim sana' dedim. Cocuk oyle bi heyecan yaptiki; muhtemelen o ana kadar arabalardan birini alacak olsa hangisini alacagini hic dusunmemisti. Arabalardan birisini secerken ki kararaizligi inanilmazdi. Benim icin sadece bir oyuncak arabaydi ama onun icin her gun onuden gecerken imrenerek baktigi ulasilamaz bir sey. Arabayi eline aldiktan sonraki gozlerinde gulumsemeyi ben daha once hic biseyde gormemistim. Gozlerinde sevinc, minnet, saskinlik.. Hersey vardi. Tesekkur edip gittikten sonra benim icime dolan huzuru ben daha once belkide hic yasamamistim. Yasamissam bile de cok az durumda yasamisimdir. Bh dunyayi kurtarsa kurtarsa iyilik kurtarir. O da cok zor ama belki bir umut iste.. Artik insanlara daha cok tahammul edebiliyorum. Inanin cogu insanin soyledikleri umrunda olmuyor. Bu cok guzel bir sey. Yolda giderken insanlara aciyarak bakiyorum galiba . Herkeste kendini kurtarma cabasi. Ote yandan bana sorsaniz sen ne yapiyorsun sanki e be anten? diye. Temelde onlardan farkli bir sey yapmiyorum. Insanlardan igrendigim icin otobuse binerken once kim once binip istedigi koltugu kapicak yarismasini izliyorum ve en son ben biniyorum. Sonrada bu ulkeden gitme hayalleri kuruyorum. Kendimi kurtarmak icin dunya otobusunde oturdug koltuktan kalkip daha iyi bir koltuga otumak icin. Arkada kalanlari dusunmeden. Ayakta kalma ihtimalini goz onune alarak. Ilk yazimdan su ana kadar dedim ya bazi seyler degisti diye. Artik kendime somut hedefler koyabiliyorum. Galiba buyuyorum. Veya hayata alisiyorum. Onumu goremiyorum ama en azindan yolun beni bir yere cikarticagini biliyorum. Sadece yolum hangi seridinden gidecegimi zaman gostericek. Hangi seritten gitmek istemedigimi kesin biliyorum ama. Diger seritler allah kerim artik. Sinirsiz sayida ki seritli yol olan hayatta hangi seritten gidecegine karar vermek onemli sonucta. Peki siz hangi seritten gitmek istediginizi biliyor musunuz? Ben biliyorum..
0 notes
Text
okulu bırakmaya göt yiyomu?
selam. ben filan üniversitenin falan bölümünde okuyorum. ne okulumu ne de bölümü seviyorum. üniversiteye başladığım ilk yılımda okulu bırakmayı düşündüm; yemedi. Hala yemiyo. üç yılı geride bırakmak üzereyim istanbulda, bi türlü sevemedim ne istanbulu ne insanını. hani hep derler ya Türkler şöyle iyi Türkler şöyle mükemmel. eğer Türkler gerçekten öyleyse bu insanlar Türk değil. he bende türküm bu arada yanlış olmasın, sonuçta biz türkler çok misafirler insanlarız ama metrobüse binerken babamı bile tanımam sonuçta işin ucunda oturarak gitmek var. nese başlıktan uzaklaşmayalım.
Dün bizimkilere(ebeveynlerim) okulumun uzadığını söylcektim. annem sınavların nasıl geçti dedi bende hani isteksizce geçti işte anne ya boşver deyince annem yüzünde korkulu bi ifadeyle; hiiih yoksa kötümü geçti deyince 'evet kötü geçti hemde bok gibi Allah belasını versin okulun' diyemedim. Allah beni kahretmesin ki diyemedim. kıvırarak yok anne iyi geçti diyerek geçiştirdim. Annemin daha sınavların kötü geçtiğinden şüphe duyup korku duymasına karşın ben nasıl okulun uzadığını sölicektim. Buna hakkım yoktu benim. emekli babamın gidip çalıştığını gördüğüm halde, istanbulda maddi olarak mükemmel olmasada rahat bi hayat sürdüğüm halde, tek yapmam gereken işin ders çalışmak olması gerektiği halde benim dersten kalmaya okulu uzatmaya hakkım yoktu.benim ailemi üzmeye hakkım yoktu.
ben okulunu sevmiyen, okulu bırakmaya götü yemeyen, bıraksa da herhangi bir ideali olmayan binlerce kişiden biriyim. ben bu ülkenin geleceğiyim. Şu anki tek idealim okulu bir anca bitirmek.he belki 4yılda bitmicek ama elbet bi gün biticek ve o gün istanbuldan siktir olup gidicem. belkide istanbulla farklı bi hayatta farklı koşullar altında karşılaşsaydık sevebilirdim. davamızın şehri istanbul. #34.
ben aslında bu hayata kızıyorum. beni sevmediğim bi bölüm okumaya zorlayan bu düzene kızıyorum. ben fakir oldukları için kırık camı yaptıramayan ailenin bebeklerinin soğuktan öldüğü bi ülkede aynı zamanda sırf çocuğu çıkarttığı köpükleri seviyor diye ona yüzbin tl lik (veya avro veya dolar farketmez) tekne alan bi aile var olduğu için bu düzene kızıyorum . ben insanların magazin programlarında ünlü düye tanımlanan gerizekalı varlıkların akşam yemeğinde ne yediklerini izledikleri düzene kızıyorum. bu arada ben böyle sürekli kızıyorum ama ergen değilim valla bak.
bu yazıyı burada bitireyim. ilk defa bu kadar uzun bi yazı yazıyorum. ilk bog yazımda vatana ve millete hayırlı olsun.konunun dışına biraz çıktık ama acemiliğe verin artık tabi okuyan birisi olursa, hadi eyvallah. Allaha emanet göte mukayyet olun.
0 notes