Herkesin Bir umudu vardır, Bir savaşı, Bir kaybedişi, Bir acısı, Bir yalnızlığı, Bir hüznü… Çünkü herkesin bir gideni vardır, İçinden bir türlü uğurlayamadığı.. Turgut Uyar
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Yalnızlık nedir..?
Senden başka kimsenin çözmeyeceği sorunlar yüklenmektir yalnızlık. Yorula yorula en yakınına hatta yüzlerce kişiye anlatsan da içinde kopan fırtınayı, korkuyu, kaygıyı bölüşememektir yalnızlık. Bilirsin ki, çözümü sadece kendindedir. Öyle ki, kimseden medet umaMAmaktır yalnızlık.
Başarıp başaramayacağını bilememe, başaramazsan da hezimetin altında sadece kendinin kalması halidir yalnızlık.
Ne evin, ne ailen, ne dostun.. Ne içerisi, ne dışarısı. Buz gibidir. Hiç birşeye dokunamamaktır yalnızlık.
Geçmiş ve geleceğin değersizleştiği kocaman boşlukta kulağımızdaki uğultudur yalnızlık.
0 notes
Text
2 yılı geçti gideli. Uzun bir yas süreci sonrası acı yerini özleme bıraktı şimdilerde. Artık keşkelerin, yürek yanmalarının bir faydasının olmadığını anladım. Ölemediğime göre yaşamak zorundayım. Bu süreçte ona dair, gidişine dair çok şeyler yazdım, anlattım. İçimdeki acıyı buraya akıttım. Şimdi, yürek yangınım köze döndü. Bir şeylere bağlanmam ve üretmem gerektiğini biliyorum. Hayatı yeniden kurmak, yeniden başlamak denince nerden başladığının önemi olmuyor. Yeni bir şekil vereceğim hayatıma, ne yapsam o kadar kar. Geç kalma diye bir şey yok. Bu yıl üniversite sınavlarına gireceğim. Sosyoloji okumak istiyorum. Sadece ders videolarını dinleyerek hazırlanıyorum. Aklımda kalanla ne kadar olursa artık. 35 yıl sonra ancak bu kadar. Kalemimi güçlendireyim dedim ve online hikaye yazma atölyelerine katılıyorum. Masallara merak saldım. İyi bir masal anlatıcısı olmak hayalim. İyi de bir hikaye yazarı olursam ölmeden önce.. işte o zaman onun bende yarım bıraktığı mutluluğu tamamlamış olurum belki. Kolay gelsin bana..

0 notes
Text
...
İşte yine başbaşayız içimin acısı
yine birlikteyiz
ver elini
sus ve ne olur incitme beni
...
Ey kalbimin ağrisi
ver elini
çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce
bu karanlık ve uğultulu ormandan
İçimin acısı, kalbimin ağrısı aşkım
işte yine başbaşayız
ver elini
sus ve ne olur incitme beni.
Cezmi ERSÖZ
0 notes
Text
Savrulan Sokaklarına Ömrümün
güldükçe gün devrilir gözlerinin akşamına gecedir, bir rüzgâr getirir ellerini öperim... kimseler görmez
dallar ıslaktır ay ışığında
adın sonbahar yüzlü bir çocuk ömrümün esrikliğine dolanır gelir bu kentli akşamlar sanıktır, kanatır yokluğunu sesin sessizliğimde çoğalır gelir
dallar ıslaktır ay ışığında
gitmen bildiği gibi konuşuyordu bensiz... belki bir kış güneşiydin kim bilir belki kimselerin uğramadığı bir güz çınarı kalakaldın tenhalığa gölgesiz...
/ve şarkın kanayan bir gül gibi iner savrulan sokaklarına ömrümün…/
Yılmaz Odabaşı
0 notes
Text
Yaşasın Kadın Dayanışması..!!
Öldürülüyoruz. Her geçen gün artıyor ölülerimiz. Acımasızca katlediliyoruz.
Sevdiği erkekler tarafından öldürülen, celladına aşık ölüler tarihine yazılıyoruz birer birer.
En çok eşimiz, sonra babamız, erkek kardeşimiz ve sevgilimiz öldürüyor bizi. Sevdiğimiz yerden, kalbimizden vuruyorlar bizi bazen. Öfkelerini patlatırcasına, egolarını patlatıyorlar üzerimizde. Bedenlerimizi doğruyorlar, kadınlığımızı parçalıyorlar ve o egolarının verdiği kararla ''Ya benimsin ya kara toprağın'' anlayışıyla onlar için gelinen son durakta yaşamdan, sevdiklerimizden, hayallerimizden indiriyorlar bizi. Her susuşumuzda yasallaşıyor cinayetlerimiz. Dini töreni eksik, katli vacip kurbanlarız, üstelik cellatlarımız haneden.
Biz öldükçe palazlanıyor cellatlar, cellatlar palazlandıkça çoğalıyor ölü kadınlar.
Eksik etek acizliğinde erkeğe emanet, erkeğin insafına kalmış hayatlar yaşıyoruz. Yaşarsak kaderimizi yaşıyoruz, ölürsek fıtratımızda yok oluyoruz. Hafifletici sebeplerin ve tahrik indirimlerinin gölgesinde öldüğümüzde bile yok oluyor kadınlığımız. Oysa kadının tahrik edişi doğuştan potansiyel tahrikçi ( kadın) karşısında erkeğin engel olamadığı pohpohlanmış dürtülerinde gizli çoğu zaman. Kayıtlara '' tahrik indirimi'' diye geçmesi celladının cezasını indiriyor, kadınınsa onurunu.
Susuyoruz. Her geçen gün artıyor ölülerimiz. Var gücümüzle susuyoruz.
Henüz küçük bir kız çocuğuyken bastırılan 'kız' kimliğimizden bu yana susuyoruz. Eteğimizin altı görünmesin diye giydirilen pijamadan, tayttan bu yana susuyoruz. Ergenliğimizde henüz büyüyen göğüslerimizden utandığımız, sakladığımız günlerden bu yana susuyoruz. Erkek kardeşimizin pipisinin görüldüğü bizimse cicili bicili elbiselerimizle çekilmiş fotoğraflarımızdan bu yana susuyoruz. Giydirilmeyen kısa eteğimizden, sürdürmedikleri rujumuzdan, gidemediğimiz eğlencemizden ve kimbilir gidemediğimiz okuldan bu yana susuyoruz.
Annemizin bizi ''baba evinde koca eline hazırladığı'' ve baba evinden uğurlayıp, koca eline emanet ettiği günden bu yana susuyoruz. Erkeğin deneyimlenmiş onlarca gerdek gecesinin yanında bizim yaşadığımız ''ilk gece'' korkusu ve utancından bu yana susuyoruz.
Kendimiz olmayı unutup anne olduğumuzdan, eş olduğumuzdan bu yana susuyoruz. Mahallelinin olası dedikodusundan milletin ''ne derler'' korkusundan bu yana susuyoruz. Bizim "hanım hanımcık" oturuşumuz yanında erkeğin bacaklarını açarak oturuşundan bu yana susuyoruz. Ailenin, erkeğin, mahallenin şerefi olup, cinselliğimiz yok sayıldığından, ''namus'' olup erkeğin ''namusuna'' dil uzattıklarından bu yana susuyoruz.
Erkeğin atının, silahının yanında ''avradı'' olduğumuz günden bu yana susuyoruz. Törelere kurban gittiğimiz, berdel olduğumuz; tarla, öküz karşılığı satıldığımızdan bu yana susuyoruz. Kuma gittiğimiz, kuma oluşumuzdan bu yana susuyoruz. Çocuk yaşımızda amcalara, dedelere gelin diye sunulduğumuzdan. kadının tarla, erkeğin ekin olduğundan bu yana susuyoruz.
Aslında Havva'dan.. Adem ile Havva'yı bize anlattıkları günden bu yana susuyoruz.
Susturulmuşuz. İnandıkça susmuşuz, korktukça susmuşuz. En çok kaynağını dinsel dogmalardan, dinsel gericilikten alan erkeği üstün cins, kadını aşağı cins yapan, erkeği kadının namus bekçiliğiyle görevlendiren erkek egemen yaşam biçimi karşısında yüz yıllarca susturulmuşuz. Aynı inanış ve korkuyla nice oğullar, nice kızlar yetiştirmişiz. Yaşadığımız toplumun eşitsizce üzerimize biçtiği toplumsal kadın rollerimizi sessizce kabul edip, sırtımıza geçirmişiz. Bizi edilgen ve bağımlı kılan bu rolün doğuştan gelen farklılıklardan değil yaşadığımız toplumla ilgili olduğunu ve değiştirilebilir olduğunu da görememişiz.
Ancak yüzyıllardan bu yana bize dayatılan baskılardan kurtulmak, inançlarımızı, korkularımızı atmak, toplumsal cinsiyet rollerimizden sıyrılmak ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmak hızlı bir şekilde mümkün değil. Üzerimizde yüzyılların ağırlığı, ezilmişliği, bağımlılığı var. Toplumun ve ailenin biz kadınlara üstlediği görevler var. Erkeğin ve iktidarın kadını kendine göre şekillendirdiği yaşam biçiminin yanında alıştığımız geleneksel kadın rollerimiz ve bu rollerimizden kopma, değişme korkumuz var. Biz bunlardan sıyrılmak istedikçe erkeğin vurduğu ve devletin koruduğu bir hukuk sistemi var.
Aynı zamanda kadının üretkenliğinden, kadın emeğinden, kadının özgürleşmesinden korkanlar var. Bu korkuyla kadınla erkeğin eşit olmadığını savunarak, kadını tecrit altına almaya çalışan ve erkeğin tahakkümüne hapsetmek isteyenler var.
Ve sürekli artan kadın cinayetleri var. Ülkemizde her gün üç ya da beş kadının ''kadın cinayetlerine'' kurban edilmesi var. Ölenin hep kadın, öldürenin hep erkek olması ise bir tesadüf değildir. Tesadüf olmayan bu ölümlerin yıllara yayılarak serileşmesi de artık gösterdi ki kadın cinayetleri politiktir.
Kadın erkekten daha aşağı bir cins değildir. Varlığımız ve yaşamlarımız erkeklere emanet değildir. Sadece aile ile var sayılmak kadın kimliğimizin yok sayılması demektir. Babamız, kocamız olmadan da sosyal güvence, eğitim, sağlık, barınma vb haklarımız; statülerimiz var.
Bu gerçekleri bilmek ve yüzyıllardır bize dayatılmış adına töre, gelenek, namus, kader, fıtrat denilen, bizi ezen, bağımlı kılan ve edilgen kılan baskılardan öncelikle de toplumsal cinsiyet rollerimizden sıyrılmak zorundayız. Örneğin evin işlerini yapmak, kocaya hizmet etmekle ''yuvayı dişi kuş yapar'' ya da çocuklarımıza bakmakla ''cennet anaların ayakları altındadır'' yalanlarına inanmamakla yola koyulabiliriz. Kadın düşmanlığına dur demek, kadın - erkek eşitliğini sağlamak, kadın kimliğimizle bağımsız yaşamak, bedenimizle ilgili kararları almak ve toplumsal rollerimizi belirleme noktasında bir örgütlülüğe ihtiyacımız var. Artık ortak acılarımızı, ortak öfkelerimizi tek bir sesle isyana dönüştürme zamanı gelmiştir.
Elbette ''eşitiz'' diyen kadınları uysal ve şirin görmeyecekler. Biz eşitiz, varız dedikçe bu toplumun aykırısı, farklısı, kavgacısı, tehlikelisi olacağımızı; tacizleri, tecavüzleri ''hak edeceğimizi'', dini gerekçelerle tecrit altına alınmaya çalışılacağımızı biliyoruz.Ama şu bir gerçek ki, biz varız ve eşitiz. Bu gerçeği kadınlar dahil herkes görmek ve kabul etmek zorundadır.
Gelin yüzyılların suskunluğunu bugün, kadın düşmanlarına, kadın katillerine duyduğumuz öfkeyle çığlığa dönüştürelim ve isyanımızla yok edelim.
Gelin 25 Kasım Cumartesi günü Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günün’de birlikte haykıralım;
Yaşasın kadın dayanışması..!!
#Kadın#KadınDayanışması#KadınCinayetleriPolitiktir#KadınaYönelikŞiddeteKarşıUluslararasıMücadeleGünü#25Kasım#KadınaŞiddeteHayır
0 notes
Text
O gittiğinde..
Bir insan hayatınızdan gidince sadece varlık olarak bir insan gitmiyor. Sevgiyle bakan bakışları, güvenle tuttuğu elleri, içine çekip de doyamadığın kokusu da gidiyor. Sadece bunlar mı?
Onunla birlikte yaşananlar, paylaşılanlar, hayaller ve geleceğe dair umutlar da gidiyor. Onunla yan yana oturmak, birlikte televizyon seyretmek, yemek yemek, yürüyüş yapmak gidiyor. Bir konuyu, olayı tartışmak, hatta onunla kavga etmek gidiyor. Sevdiğin güzel yanları gidiyor, sevmediğin yanları da.. Yanağındaki gamzesi, düşünceyle kalkan kaşı, oturuşu, yürüyüşü de gidiyor.
Akşam eve gelişini beklemek gidiyor, geldiğinde yanağınıza kondurduğu öpücük de. Hafta sonunda yapılan uzun kahvaltılar gidiyor. Soğuk kış günlerinde birlikte çıktığınız sokaktan sıcacık evinize dönmek gidiyor. Başka bir kentte gittiğinde merakla, özlemle arayan sesi gidiyor. Birlikte seyahat etmenin keyfi gidiyor. Yorgunluk sonrası birlikte içtiğin çayın hazzı gidiyor. Aldığınız güzel haber sonrası kucaklaşmanız, üzüntülü haber sonrası kaygılı bakışları gidiyor.. O hastayken onu iyileştirmek için yaptığın çorba, kaynattığın ıhlamur gidiyor. Birine kızdığında, kırıldığında onu sakinleştirmek için verdiğin çaban gidiyor. Onu mutlu görmenin gayreti gidiyor. Seni mutlu ettiğinde onun yüzündeki gururlanma gidiyor. Kalanlarsa anılar ve özlem.. bir tek onlar gitmiyor.
0 notes
Text
O gidince bir kez daha anladım ki, olduğum gibi, her halimle, her şeyimle ve en güzel bir tek o sevmiş beni..
0 notes
Text
Bilmiyorsunuz..
Bilmiyorsunuz.. çok sevince kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Gittiğine inanmayıp, geri gelecek diye beklediğimi bilmiyorsunuz. Toprağa girse de aşağıdan gelecek bir sesi duyacağım diye nasıl kulak kesildiğimi bilmiyorsunuz. Kısacık süren bir aşk masalının bir anda hastalığa, acı günlere dönüştüğünü bilmiyorsunuz. İmkansız olduğunu bile bile sürekli umut etmenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. İşte o umut işkenceye nasıl dönüşür bilmiyorsunuz. Sevdiğin insanın gözünün önünde eridiğini görmenin ama buna katlanmanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. O değişmiş, erimiş, küçülmüş adamı tanımamayı ama yine de onu sevmeye devam etmeyi ve tanımadığım adamı tekrar o sevdiğim adama dönüştürmek için nasıl çabaladığımı bilmiyorsunuz. Ben onu teşhiş konduğu gün kaybettim ve o gün bugündür yastayım bunu bilmiyorsunuz. Tedavi sürecinde o sevdiğim adamı, o canlı, sağlıklı adamı nasıl özlediğimi bilmiyorsunuz. O beni mutlu etmek için çırpınan adamı; sıcacık bakışını, o güzel gülüşünü; elimi tuttuğunda verdiği hazzı, yanımda olmanın, onunla yoldaş olmanın mutluluğunu, gururunu nasıl nasıl özlediğimi bilmiyorsunuz. Bir buçuk yıl karalar bağladım onun için bunu bilmiyorsunuz. Her gece yanımda yatan adamın öleceğini bile bile uyumanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Her gün ama her gün ona, sevgime, güzelliklere, yaşananlara ve daha yaşanacak birçok şeye veda ettiğimi bilmiyorsunuz. Kısacık süren bir aşk masalının yürekte bıraktığı acıyı bilmiyorsunuz. O kocaman umutların, heyecanların, mutlulukların gözümün önünden boşluğa nasıl savrulduğunu bilmiyorsunuz. Yokluk, hiçlik duygularını bilmiyorsunuz. Onsuzluğu bilmiyorsunuz. Hiç kimse istemez sevdiğinin ölmesini ama… bu dünyadan gidenin ve ardında kalanın bütün umutlarının, yaşanan ve yaşanacak heyecanlarının kursakta kalmasının ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. O gidince sadece bir insan gitmedi.. yaşanacak çok büyük güzellikler gitti, sevgi gitti, aşk gitti bunu bilmiyorsunuz. 1 Ocak 2021 sadece bir tarih.. ben o hastalandığından beridir yastayım bunu bilmiyorsunuz. Ona bakarken, konuşurken, yemek yedirirken, giydirirken içim kan ağlaya ağlaya güldüm ben ona. Onun umutlarına ortak oldum. Evimize dönme inancına sarıldım. Onunla heyecanlandım bir madencinin telefonunda, eve gelen her misafirde.. onunla birlikte söz verdim ‘’Biz Kazanacağız’ diye. Zafer işaretiyle umutlarının, sevinçlerinin, gülüşlerinin fotoğraflarını çektim.. her karesinde ölüme biraz daha yakınlaştığını göre göre. Onun ölüşünü izlerken yas tuttum ben. Hiç kimse ama hiç kimse benim acımı, yasımı yargılayamaz. Buna izin vermem. Ona teşhis konduğu günden bugüne yastayım ben ve onun gidişinin, kısacık süren bu aşkın bitişinin acısı çok derin. Sizler için o 1 Ocak’ta ölmüş olabilir.. acınız taze sizin. Ama benim acım çok daha eski bilin istedim..
0 notes
Video
youtube
Yedi kat yerin altından örgütlenip
Takılı verdim saçının arasına
Yedi kat yerin altından örgütlenip
Takıldım saçının arasına
0 notes
Photo

Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle, kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlasın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbime ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde
....
_________Birhan Keskin
0 notes
Text
Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum.
Şükrü Erbaş
0 notes
Link
Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düze indi şimdi gönlüm
Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Bin bir dertle doldu gönlüm
0 notes
Link
Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma
Ağlama Gözlerim Mevlâ Kerimdir.
Derman Arar İken Derde Düş Oldum,
Ağlama Gözlerim Mevlâ Kerimdir.
0 notes