Tumgik
askinkorgozleri · 9 years
Photo
Tumblr media
938K notes · View notes
askinkorgozleri · 9 years
Video
youtube
Boş bakan gözlerle evimin önündeki okulun bahçesini izliyordum kapımın önünde. Ne hissetsem, ne düşünsem doğruydu hiç bilmiyordum. Bildiğim bir şey vardıysa da şu yaz sıcağını tenimde hissetmeyi özlediğimdi. Elimi cebime attım ve Marlboro paketini çıkardım. Uzun zaman olmuştu bu zehri tatmayalı. Koydum ağzıma ve yakıp yürümeye koyuldum. Sigara bile rahatlatamamıştı beni. Beni ancak yüzleşmek rahatlatırdı..
Kısa adımlarla Ataköy'den Bakırköy'e oradan da meslek lisesinin önündeki dolmuşlara yürüdüm. Her adımımla batıyordum sanki, zira dolmuşa gelene kadar on ben aydır yaşadığım pişmanlıklar, yaptıklarım, söylediklerim çıkmıştı gün yüzüne. İçim müthiş daralmıştı. Ama ne önemi var ki? Beni ancak yüzleşmek rahatlatırdı..
En önde cam kenarına oturdum ve cebimden dört lirayı uzattım şoföre. Arabaların hareketlenmesiyle bıraktım gözlerimi camda akıp giden İstanbul'a. Yüreğimi de.. Düşünüyordum.. Bir ay sonra bu dünyadaki on dokuzuncu yılımı dolduracaktım. Verdiğim en yanlış karar neydi? Neydi ellerimin arasından kayıp giden? Neydi en çok istediğim.. Bugün benim için farklıydı. Bugün taşıdığım ölü kalbe karşı öldürdüğüm bir kalbi görecektim karşımda.
Dolmuştaki havasızlıkta bölündü düşüncelerim. Sıcak yine yakıyordu bedenimi hatıralarım gibi. Dolmuş Balat'a gelince taktım kulaklığımı, kaybettiğim duyguları tazeledim bir iki müzikle ve dakikalar sonunda İstiklal'in arka sokaklarından birinde durduk. Bir sigara daha yaktım. Büyük saygısızlıktı gerçi sigarayı sevmeyen biriyle buluşacakken sigara kokmak.
"Keşke en büyük hatam bu olsa.." diye serzenişte bulundum kendi kendime. Yine kısa adımlarla İstiklal'den anıtın altına yürüdüm. Sakin bir çarşamba günü. Kavurucu güneşin tam altında bekledim dakikalarca. Tam bir sigara daha yaksam mı diye düşünürken gördüm kızı metro çıkışında. Donuk bir yüz ifadesiyle geldi karşıma. Neden o an benimle orada karşı karşıya olduğuna anlam veremiyor, suçlu hissediyormuş gibi bakıyordu.
"Hoş geldin." dedim gülümsemeye çalışarak. Hala her an çekip gidebilecek gibiydi.
"Hoş bulduk." diye karşılık verdi bir kaç saniye sonra. Kısa bir sarılmanın ardından bir insanın yaşayabileceği en karmaşık hisleri yaşıyorduk ikimiz de. 
"Nereye gitmek istersin?" diye sordum ürkek bir heyecanla.
"Sakin olsun." dedi soğuk bir şekilde. Bu soğukluğun altındakinin kırgınlık ve ayların üzüntüsünü hala taşıyor olmak gibi çok acı yatıyordu, bunu biliyordum. İçim geçen her saniye eziliyordu.
"Nasıl geçti yolculuğun?" diye yönelttim sorumu.
"Güzel."
Her şey o kadar anlamsızdı ki. Müthiş bir acı çekiyordum, daha önce hiç çekmediğim kadar.. İstiklal'den Galatasaray'a doğru yürürken bir ara sokakta kalan Tonik'in yerine açılan puba girdik ve tam bir sene öncekinin aksine yan yana değil karşılıklı oturduk asma katın balkonuna.
"Bir çay." demişti yanımıza gelen garsona soruyu sordurtmadan. Garson şaşkınlıkla bana döndü ve ben de, 
"Bir ellilik Bomonti." deyip siparişimi verdim. Kızın o kocaman tatlı gözleri öyle acı şeyler anlatıyordu ki. Anlatmaya nereden başlanırdı, ikimiz de bilmiyorduk. Onun gözü asma balkondan aşağıdaki köpeğiyle oynayan yunus polisteyken ben de özlem gideriyordum adeta. Garsonun adımlarıyla irkildim.
"Buyrun." Hemen ilk yudumumu aldım biradan garson alt kata yönelince. Kızın gözleri hala dışarıdaydı.
"Nasılsın?" dedim buruk bir hüzünle. Gözlerini hala üzerime çevirmemişti.
"İyiyim Ali. Fazlasıyla." diye yanıtladı soğuk bir sesle. Şimdi olduğundan daha sıcak olmasını beklemememe rağmen her aldığım cevapla katlanıyordu içimdeki keder. 
"Sen nasılsın?" dedi gözlerini sonunda bana doğrultup.
"On altı ay öncekinden kötüyüm." diye cevap verdim. Derin bir iç geçirdi ve devirdi gözlerini.
"Sınavlarının iyi geçmesine çok sevindim." dedi biraz daha sıcak olmaya çalışarak.
"Teşekkür ederim." dedim biramdan aldığım bir yudumdan sonra. Derin bir sessizlik.. Bu muydu beklediğim beni rahatlatacak yüzleşme.. Bu muydu benim on dokuz yıllık hayatımdaki en güzel günlerden biri. Asıl saçma olan bunca yaşanana rağmen nasıl hala bir beklenti içinde olmamdı..
"Ali.." dedi gözleri biradan akan damlacıklara daldığında. Devamını getirmeyecekti biliyordum. Benim getirmem gerekirdi. Altı ay önce söyleyemediklerimi şimdi dökmeliydim. Ama dökebilir miydim ki? Zira.. Ben yalancı ve sevgisiz bir insandım herkesin gözünde.
"Daha kötü bir son olmamalı, benden daha da nefret etmemeliydin. Benim sınavım, senin sınavın, benim gösterdiğim ilgisizlik, sevgisizlik.. Asla sana bunları yaşatmak istemedim. Ben.. Ben seni hiçbir zaman üzmek istemedim. Aldığım kararlardan sonra bana istediğin sıfatı takmakta da haklısın. Ancak şartlarımız buyken bu şekilde seni daha fazla üzemezdim. Ben sana hiçbir zaman yalan söylemedim. Söylediğim hiçbir sözde samimiyetsiz değildim, kalbimde taşımadığım cümleleri sarf etmedim sana hiçbir zaman. Azımsanacak şeyler yaşamadık, az şeyler katmadık birbirimize. Şimdi nasılsın, ne düşünüyorsun benim ne derece iğrenç biri olduğuma kanaat getirdin bilmiyorum ancak ben ilk günkü sevgimden hiçbir şey kaybetmedim." dedim ve durdum. En ufak bir harekette bulunmamıştı ben konuşurken. Gözlerinde oluşan buğulu görüntü.. Kızın ağlamasına on altı aydır ilk defa şahit olacaktım belki de..
Kalbim her geçen saniye daha da yıkılıyordu bu görüntü karşısında. Gözlerim desen.. Onlar da dayanamamıştı gördüklerine. O an öyle iğrenmiştim ki kendimden.. Karşımda öyle güzel bir kalp oturuyordu ve ben o kalbe açtığım koca bir yaranın imzasını atmıştım altı ay önceki sözlerimle. Atmıştım belki ancak.. Kapanır mıydı ki açılan yara tekrar..
"Ali.." dedi içindeki isyanı gözyaşlarıyla dışarı salarak. Gözleri gözlerime değil, doğrudan içime bakıyordu.
"Evet.." diye karşılık verdim. Bir an yutkundu ve tam bir şey söyleyecekken.. Devirdi gözlerini. Yeşil gözlerinden duymuştum söyleyeceklerini, lakin göremediğim kalbi bırakmamıştı o cümleleri.
"Gitmem gerek. Kendine iyi bak." dedi ve aniden kalktı masadan. Donup kaldım. Kaldım.. Kaldım.. Yanaklarımda ilerleyen ıslaklıkla koydum kafamı masaya, ağladım hiç ağlamamış gibi. Samimiyetsiz olmaktı lanetim. İçten de olsam hissettiremememdi. Ve bunun yüzünden yaşadığım en güzel şeyi kaybetmiştim. Kaç sene yaşarsam yaşayayım bu olacaktı bu güzellikten  benim ruhuma kalan..
5 notes · View notes
askinkorgozleri · 9 years
Text
Asıl marifet buluttaydı, ama herkes yağmura şiir yazdı.
11K notes · View notes
askinkorgozleri · 9 years
Photo
Tumblr media
336K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Note
yazılarının her biri ayrı etki bıraktı üzerimde sayfanda gidebildiğim kadar eskiye gittim sınav yılın biter bitmez buralara dön istiyorum anonim olduğuma bakma bildiğin biriyim. bildiğin ama tanımadığın biri...
Eski hisli halim kalmadı sanırım. Bakalım hayırlısı..
0 notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Winter Lights
299K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
519K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
6K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
20 notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
12K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
15K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
2K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
1K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
116K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Video
youtube
Sevmenin anlamı vardı yol boyunca aklımda. Neden seviyorum.. Otobüste oturma fırsatı bulmuşken bunları düşünmekti en iyisi. Yolda kaç seven kişi görmüştüm kim bilir. Hayatını başkası için ikiye bölen, kalbinin yarısına başka bir kalbi yerleştiren.. Önümde kaç seven çift vardı kim bilir; bakışlarla mest olup, kalp atışlarıyla dinginleşen. Ve ben.. Ben de bunları sorgularken sevdiğinin evine yaklaşan genç bir adam.
Sevdiğinin yollarının sıradan yollar olmadığını ancak yaşayınca anlıyor insan. Her kaldırımda aynı sima, her köşe başında saçlarını arkaya atan aynı kıvırcık. Bir mest oluş, kayboluş.. Aynı rüyadaydım belki de bunları yazarken, veya aynı masal.. Sevmek masallara özgü müdür esasında? Ya gerçekte yeri yoksa? Gerçekleri yaşamayı seven bir adamım zira. İçimden geçirdiğim son cümleyle yüzümde bir tebessüm oluştu sevdiğimin yaşadığı apartmanın gri ve modern yapılı kapısının önüne geldiğimde. Oturduğu yeri seviyordum. Sessiz ve yemyeşil.. İstanbul'a karşı çıkan sakinliği ve doğallığıyla büyülüyordu beni her defa. Camlı kapıda gördüğüm yansımamdan saçlarıma son bir el attıktan sonra zile bastım. Saniyeler sonunda açıldı kapı ve apartmanın serin girişinden merdivenlere, oradan da üçüncü kata çıktım. Ruhumu sorguluyordum, sevdiğimin; sevdiğime inandığımın evine gelmiştim.. Ne hissediyordum?
Artık düşüncelerimi biriciğimin düşüncelerine bırakma vakti gelmişti. Sıradan bir yüz ifadesiyle kapıda beni bekliyordu. Karşısına geldim, bir an duruldum ve:
"Günaydın cancağızım." dedim tebessüm ederek.
"Günaydın." diye karşılık verdi. Beklediğim karşılık bu denli soğuk değildi, kabul etmem gerek. Ayakkabılarımı kapıda çıkarıp içeri girdim ve kapattı ardımdan geniş kahve rengi kapısını.
"Aç mısın?" diye sordu daha sıcak bir ifadeyle.
"Değilim." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verdi.
"İçecek ne ikram edeyim?" dedi holden, ben ayakta evinin ferah salonunun beyaz duvarlarına göz gezdirirken.
"Su iyidir." dedim ve mutfağa yöneltti adımlarını. Daha önce geldiğimden yabancılık çekmemiştim evde. Ancak bir terslik vardı son seferinin aksine. Sevdiğim kişinin içinde bir huzursuzluk olduğu belliydi her halinden. Saçlarını toplamaya çalışmış, ama tam olarak başaramamıştı. Tedirgin olduğu her an olduğu gibi sesi titremişti ne içeceğimi sorduğunda. Merakımı, o gelene kadar içime attım ve elinde bir bardak su, bir bardak da kolayla geldi oturdu karşımdaki yeşil koltuğa.
Bir sevgili değil de kötü haberleri olan bir anne edasıyla bakıyordu bana. Lafa başlamadan önce eliyle alnını karıştırdı bir an.
"Nasılsın sevgilim?" dedi kederli bir gülümsemeyle.
"Meraklı, tedirgin, senin gibi." diye karşılık verdim.
"Neden tedirgin olayım, aklıma bir şey takıldı sadece." dedi gözleri önündeki sehpaya koyduğu su bardağındayken.
"Seni rahatlatmak benim görevim. Öyle olmalı.." dedim umutla gözlerinin içine bakarak. Gözlerini kırpıştırdı tatlı tatlı. Yüzündeki kederli gülümseme kesik nefes alış verişlerine bıraktı yerini. Gerçekten önemli bir şeyler olmalıydı..
"Ben.. Ali.. Ben" diye başladı. Gerçekten önemli bir şey.. Ellerimi çenemde kenetleyip dinlemeye devam ettim.
"Ben seni üzmek istemiyorum. Ben.. Ben kimseyi üzmek istemiyorum. Ancak benim varlığım insanlar için bir üzüntü kaynağı. Bunu anladım.." dedi. Ela gözleri ne kadar dayanıklı olsa da katrelere, bu defa izin vereceklerdi sanırım yanaklarının ıslanmasına. Soğukkanlılığımı kaybetmemeliydim.
"Annemin yokluğu.. Hayattaki başarısızlığım.. Sanırım sorun da bu. Hayatta bir yerim yok. Günleri sadece evde geçirmek, kendine yemek yapmak, televizyon izleyip yokluklarına kederlenmek ve tek sahip olduğum seni görmek için geçiren ruhun tekiyim bu dünyada." diye devam etti. Gözyaşları sağ gamzesine ulaşmıştı. Hıçkırıkların ise yolda olduğu belliydi..
"Bunları hayatın anlamı olarak kabul eden tek kişi sen değilsin milyarların içinde. Çoğunun hayatını paylaştığı biri bile yok. Sen güzel ve şanslı bir kızsın." dedim gözlerinin içine bakarak ve oturduğum yerden kalkıp yanına oturdum. Oluşan kısa sessizlikle hiçbir şey belli etmemeye çalıştıysam da gözümde oluşan buğulu görüntüye engel olamadım. Düşündüklerim gerçekleşmemeliydi..
"Sence ben iyi bir insan mıyım Ali?" diye sordu. Sesi kesilmeye başlamıştı. Kalbim gerçekten yıkılmıştı bu görüntüye. Koltukta arkama yaslandım, o da başını göğsüme koyup orada devam etti cümlelerine.
"En iyisi." diye cevapladım.
"Sence ben olmasam bu dünya ne kaybeder Ali?" dedi kelimeler ağzından yavaşça dökülerek. Yaşamış olduğum bunca sene boyunca en çok duymak istemediğim soruyla karşı karşıyaydım. 
Gözlerimdeki buğuluk, gözyaşları halinde isyan etti yuvalarında ve ıslattılar yanaklarımı.. İçimde fırtınalar kopuyor, zihnim içinde çakan şimşeklere teslim oluyordu.
"Benim hayatımın bir anlamı kalmamış olur." dedim sesimin incelmesine engel olamayarak. Demek istediğini anlamıştım.
"Ali.." dedi hıçkırıklar yükselip ikimiz de etraftaki acıyı paylaşırken.
"Evet.."
"Beni gerçekten seviyor musun?" dedi başını kaldırıp ela gözlerini bana doğrultarak. Hiç beklemeden cevap verdim.
"Seni toprağın insanı sevdiğinden çok seviyorum."
"Toprağın insanı sevdiğinden çok.." dedi gözlerini devirerek.
"Evet.."
"Ali.. Beni gerçekten seviyorsan.. Bırak kurtulayım şu eziyetten." dedi yükselen hıçkırıkların ve çaresizliğin sesini gizleyemeden. Kan beynime sıçrasa.. Güneş sönse, kuşlar sesini kesse.. Alacak nefes, içecek su kalmasa ne fayda bu cümleyi duyduktan sonra.. Yedi milyar insan içinde birbirini bulmuş iki kalp parçasından birinin böyle bir istekte bulunması.. Herkese rastlayan bir acı değildi.
Benim yüzümdendi her şey. Soğukkanlılığımı kaybetmemeliydim. Akıttığı gözyaşlarına ortak olmamalıydım asla.. Gelirken düşündüklerim geldi aklıma bir anda. Ne hissettiğimden emindim artık. Göğsümde ağlayan bedeni, ruhu her şeyiyle seviyordum. Sevdiğim dediğim kişinin aslında "sevgilim" olduğunu biliyordum. Geç de olsa belliydi her şey.
"Ali.." dedi sakinleşmeye çalışarak.
"Efendim sevgilim..?" diye cevap verdim sesim hala normale dönememişken.
"Bunu yapmak istiyorum. Senin için nasıl zor bir durum olduğunu anlayamam, yaşamadan bilinmez zira. Fakat senin beni anlamanı istiyorum sadece.. Şu dünyada gezen boş bir ruh olmaktan sıkıldım. Belki böyle babamın aklına gelirim de yeni karısından olacak çocuklara daha iyi davranır." dedi hıçkırıklar izin verdikçe. Hiç ses çıkarmadım. Kalbim yanıyordu, somut bir acıydı bu. Göğsümden kaldırdı başını ve bana baktı. Onu kurtarmalıydım ve başımı salladım. Usulca kalktı ve kahve rengi bir şişeyle döndü göğsüme. Önümüzdeki sehpada bana getirdiği lakin sunmadığı suyun yanına yedi tablet koydu şişeden çıkarıp. Bu anı görünce hemen göz yaşlarımı sildim tek elimle. Soğukkanlı halime dönmeye çalıştım derhal, nefesim hızlanmaya başlamıştı zira; bu iyi bir şey değildi. Bu evdeki en iyiydi ki zaten..
"Yıllarca hayatta kalmamı sağlayan sendin. İçimde sevgiye, aşka dair ne varsa sana ait. Ancak.." dedi göğsümde uzanırken. Bir kaç saniye sonra usulca başını kaldırdı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Ne halde olursa olsun sevgimi körükleyecek şekilde kokuyordu. Göz göze geçirdiğimiz bir iki saniyeden sonra dudağını dudağıma değdirdi. En anlamlı öpücük.. Belki de son.. Daha iyisi rastlamayacaktı belki de hayatıma. Bir dakika kadar geçen o büyülü andan sonra tekrar göğsüme yattı ve elini sehpadaki tabletlere attı. Evinin beyaz tavanına diktim gözlerimi. Elimi kıvırcık saçlarına götürüp okşadım, hiç okşamamış gibi.. Geçen dakikalardan sonra göğsümdeki hareketlilik duruldu. Gözlerimi tavandan ayırmadan yanaklarını sildim ve tekrar geldi katreler isyana..
Her insanın dilediğini diledim umutsuz umutsuz. Keşke  uyanıldıktan sonra küfredilen o kötü rüyalardan olsa.. Keşke bu anı yaşamak yerine yalnız başına yaşayan bir ruh olsaydım sevgilim gibi. Kim bilir.. Belki de gerçek olacaktı dileğim..
3 notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media
20K notes · View notes
askinkorgozleri · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
{ docks, ducks and clouds } -torre del lago, tuscany // for gray-card’s passport to the world passport-
11K notes · View notes