Tumgik
avukatankara · 2 years
Text
Vergi Hukuku
Tumblr media
Vergi uygulamaları sırasında mükellefler ile idare arasında ortaya çıkan görüş ve uygulama farklılıkları çoğunlukla uyuşmazlık konusu haline dönüşmektedir. Bu tür konuların çözümü ise tarafların yaklaşımına bağlı olarak, uzlaşma yöntemi ya da yargı yolu ile olabilmektedir. Uzlaşma ya da yargı sürecindeki işlemlerin, konusunda uzman kişiler tarafından yürütülmesi mükellefler açısından ilave bir vergi yükü doğmaması için önem taşımaktadır. Yine mükelleflerin bir vergi cezası ile karşı karşıya kalmamalarının önüne geçecektir. Vergi uyuşmazlıkları konusunun çözümünde vergi hukuku konusunda uzman vergi avukatı ile çalışmak önem arz etmektedir.
Bu çerçevede uzman bir vergi avukatı, uyuşmazlık konusu olayın incelenmesi ve ihtilafın çözümüne ilişkin gerekli adımları atar. Vergi Hukukuna ait mevzuatta öngörülen idari çözüm yolları (uzlaşma, cezalarda indirim, pişmanlık gibi) ile gerektiğinde yargı yoluna başvurma aşamalarında danışmanlık hizmeti verebilir. Dolayısıyla hukuki uyuşmazlıklarınızda konusunda uzman bir vergi avukatı ile çalışmanız her zaman lehinize olacaktır.
Vergi Hukukuna İlişkin Verdiğimiz Danışmanlık Hizmetleri Nelerdir?
Avukatlık büromuz bünyesinde görev yapan uzman danışmanlar ve vergi avukatı ile vergi uyuşmazlıklarına ilişkin aşağıdaki danışmanlık hizmetlerini vermektedir.
Vergi dava dilekçelerinin ve savunmaya cevap dilekçelerinin hazırlanması,
Uzlaşma komisyonu müracaatlarının hazırlanması,
Uzlaşma veya dava açma kararının değerlendirilmesi,
Vergi idarelerine yapılacak özelge, pişmanlık, düzeltme ve şikâyet gibi idari başvuruların hazırlanması, sonuçlarının analizi ve yorumlanması,
Vergi incelemesi sonucu düzenlenen vergi inceleme ve vergi tekniği raporlarının hukuki açıdan değerlendirilmesi,
Danışmanlığını Yaptığımız Vergi Dava Türleri Nelerdir?
Yine vergi hukuku avukatı olarak aşağıda sayılan vergi dava türleri konusunda danışmanlık hizmeti vermekteyiz.
Her türlü vergi / ceza ihbarnamelerinin iptali davaları,
Ödeme emrinin iptali davaları,
Haczin, e-haczin, ihtiyati haczin ve ihtiyati tahakkuk ile satış işleminin iptali davaları,
Özel esaslara (Kod’a) alma ve özel esaslardan genel esaslara geçirilme talebinin reddine ilişkin işlemlere dair iptal davaları,
Sermaye ve şahıs şirketlerinin kanuni temsilcileri ile ortakları adına düzenlenen ödeme emirleri ve haklarında tesis edilen haciz ve satış işlemlerinin iptali davaları,
Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme veya kullanma iddiasıyla yapılan katma değer vergisi başta olmak üzere kurumlar/gelir vergisi ile geçici vergiye ilişkin iptal davaları,
Defter ve/veya belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle yapılan katma değer vergisi tarhiyatlarına ilişkin iptal davaları,
Araç veya taşınmaz alım satım faaliyeti nedeniyle vergi idarelerince tesis edilen mükellefiyetlerin ve yapılan tarhiyatlar ile kesilen cezaların iptali davaları,
İhtirazı kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk ettirilen vergi ve cezaların iptali davaları,
Düzeltme-şikâyet başvurusu üzerine tesis edilen ret veya zımni ret işlemlerine karşı açılacak iptal davaları olarak listelenmektedir.
Or Hukuk ve Danışmanlık Ofisi, söz konusu davalar için Ankara vergi avukatı olarak her zaman müvekkillerinin yararına danışmanlık hizmeti vermektedir.
En İyi Vergi Avukatı
Avukatlarımızdan Av. Enes Burak Özdemir; vergi hukukuna ilişkin yukarıda saydığımız konularda uzmandır. Avukatımız hem idare hukuku hem de vergi hukuku konusunda gerekli donanım ve bilgiye sahiptir. Aşağıda avukatımızca yazılmış olan makalelerin bir listesi verilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere vergi uyuşmazlıkları yönünden yaşanılan ihtilaflarda, zamanında ve yerinde müdahaleler çok önem arz etmektedir. Bu nedenle, ihtilafın çözümü için en iyi vergi avukatı ile çalışmak, vergi avukatlığı konusunda uzman görüşü almak ve sorunların çözüme kavuşması hususunda avukat yardımı almak çok önemlidir. Ofisimiz örnek alınacak çözümlerle konuya yaklaşmakta ve en uygun çözüm yollarını sunmaktadır.
0 notes
avukatankara · 2 years
Text
Aile ve Boşanma Davaları
Tumblr media
Aile hukuku, medeni hukuk içerisinde yer alan bir hukuk dalıdır. Bu alan ise nişanlanma, evlenme, boşanma, nafaka, velayet gibi birçok konuyu kapsamaktadır. Dolayısıyla aile hukukun odak noktası adında da geçtiği üzere aile kavramı olup bu birliği oluşturmak için yapılan evlilik müessesidir. Detaylı bilgiye https://or.av.tr/faaliyet-alanlari/ankara-bosanma-avukati-aile-ve-bosanma-davalari/ adresinden ulaşabilirsiniz.
0 notes
avukatankara · 2 years
Text
Polis Disiplin Cezalarına İtiraz ve Dava Yolu
Tumblr media
Polis disiplin cezaları ile bu cezalara karşı itiraz ve dava yolu hakkında genel bilgileri kapsayan makaledir.
Polis Disiplin Cezaları Nelerdir?
Söz konusu cezalar polis idari soruşturma cezaları olarak da anılır. 7068 sayılı Kanun’un 7.maddesine göre polis disiplin cezaları;
Uyarma,
Kınama,
Aylıktan kesme,
Kısa süreli durdurma,
Uzun süreli durdurma,
Meslekten çıkarma ve
Devlet memurluğundan çıkarma’dır.
Hangi fiilin hangi cezayı gerektirdiği ise Kanun’un 8.maddesinde düzenlenmiştir.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasına ilişkin fiiller ve bu cezayı verme yetkisiyle ilgili olarak 657 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Disiplin Amirleri ve Disiplin Kurulları
Polis disiplin cezaları, disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilmektedir.
Disiplin amirinin, disiplin cezası verilecek personelden;
Makam,
Rütbe veya kıdemce büyük olması ve
Amir konumunda bulunması gerekir.
Emniyet Genel Müdürlüğü personeline resen disiplin cezası vermeye yetkili olanlar, disiplin cezası verilecekler ile verebilecekleri cezalar 7068 sayılı Kanuna ekli 3 sayılı çizelgede belirtilmektedir.
İlçelerde Kaymakam, illerde ise Vali en üst disiplin amiridir.
Disiplin amirlerinin, amiri oldukları her rütbe ve derecedeki tüm personel hakkında disiplin soruşturması açma yetkisi vardır. Bununla birlikte disiplin amirine verilen bu yetkilerin üst disiplin amiri tarafından da kullanılması mümkündür. Disiplin amirliği yetkisi devredilemez.
Disiplin amirlerinin, disiplin cezası gerektiren fiil veya mesleğe aykırı tutum/davranışı öğrenmesinden sonra bizzat soruşturma yapması mümkündür. Aynı zamanda disiplin amirinin, soruşturma yapması için soruşturmacı görevlendirme hakkı da vardır.  Bu görevlendirmenin yazılı olarak yapılması gerekmektedir. Soruşturmacı, bir veya birden fazla kişi olabilir.
Disiplin soruşturmacıları veya heyeti görevlendiren disiplin amiri adına;
bilgi ve belgeleri toplama,
ifade alma,
tanık dinleme,
bilirkişi görevlendirme,
keşif yapma,
hâkim veya savcı kararı gerektirmeyen durumlarda kriminal inceleme yaptırma
dahil olmak üzere her türlü inceleme yapma ve ilgili makamlarla yazışma yetkisine sahiptir.
Emniyet teşkilatında, disiplin ve soruşturma işlerinde kanunlarla verilen görevleri yapmak üzere,
İllerde, eğitim ve öğretim kurumlarında birer polis disiplin kurulu,
Merkezde ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu ve
Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulur.
Polis Disiplin Cezalarına İtiraz ve Cezanın Kesinleşmesi
Polis displin cezasına itiraz aşağıda belirtilen şekilde ve sürelerde yapılabilmektedir.
Disiplin amirlerinin verdiği disiplin cezalarına karşı, cezanın tebliğinden itibaren 10 gün içinde itiraz edilmesi mümkündür. İtiraz zorunlu değildir. Ancak itiraz edilecekse bu itiraz yazılı olmalıdır ve bir üst disiplin amirine yapılmalıdır.
Vali veya Emniyet Genel Müdürü tarafından verilen disiplin cezalarına karşı Bakanlık Yüksek Disiplin Kuruluna itiraz edilmesi gerekir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
Kaymakamın verdiği disiplin cezalarına karşı ise Valiye itiraz edilmesi gerekir.
Süresi içinde itiraz edilmeyen cezalar kesinleşir. İtiraz üzerine yetkili mercii 30 gün içinde karar verir.
İtiraz haklı görülürse, ceza hafifletilebileceği gibi cezanın tamamen kaldırılması da mümkündür. Haklı görülmezse reddedilmektedir.
Bakan ile disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarına karşı itiraz yolu yoktur. Bunlara karşı ancak idare mahkemelerinde dava açılabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi itiraz zorunlu bir yol değildir. İtiraz etmeden de kesinleşen disiplin cezasına karşı doğrudan idare mahkemesinde dava açmak mümkündür. Ancak itiraz edilmiş ve itiraz halen sonuçlanmamışsa idare mahkemesinde dava açmak mümkün değildir. Buna rağmen dava açılırsa idare mahkemeleri tarafından ortada kesin ve icrai bir işlem olmadığı için “incelenmeksizin ret” kararı verilmektedir.
0 notes
avukatankara · 3 years
Photo
Tumblr media
Hasarlı aracın öncelikle tamir edileceği, onarımın mümkün olmaması durumunda hasara uğrayan parçanın eşdeğer parça ile değiştirilmesi, eşdeğer parçanın mevcut olmaması halinde ise yenisi (orijinali) ile değiştirilmesi gerekmektedir. Buna karşılık, uygulamada özellikle Trafik sigortalarında onarımı mümkün olmayan parçaların “eşdeğer” veya “orijinal” parça yerine, mevzuata aykırı olarak aynı kalitede olmayan veya “yan sanayi” olarak tabir edilen parçalarla değiştirilebildiği görülmektedir. Bu durumda sigorta şirketinden “hasar farkı bedeli” talep edilebileceği gibi “uygun parçanın takılması” da talep edilebilir. https://or.av.tr/faaliyet-alanlari/trafik-kazasi-avukati-sigorta/hasar-fark-bedeli/ #orhukuk #or #değerkaybı #hasarfarkı #trafikkazası #trafik #tazminat #avukat #sigortadanışmanınız #sigortahukuku (OR HUKUK) https://www.instagram.com/p/CNNZwBuLdh-/?igshid=a4aym8s4rbdc
0 notes
avukatankara · 3 years
Link
Meydana gelen bir kaza sonrası aracın kaza öncesi hasarsız ikinci el piyasa değeri ile kaza meydana geldikten ve tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa değeri arasındaki farka araç değer kaybı denmektedir.
2 notes · View notes
avukatankara · 3 years
Link
Meydana gelen bir kaza sonrası aracın kaza öncesi hasarsız ikinci el piyasa değeri ile kaza meydana geldikten ve tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa değeri arasındaki farka araç değer kaybı denmektedir.
Değer kaybı tazminatı kaza tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde talep edilmelidir. Alacağınızın zamanaşımına uğramasına fırsat vermeden en kısa zamanda zararınızın giderilmesini talep ederek zamanaşımı süresinin kesilmesini sağlamalısınız. Aksi halde hak kaybına uğramanız kuvvetle muhtemel olacaktır.
Araçta hasar gören bölge daha önceden hasara uğramamış ya da yenileme işlemine tabi tutulmamış olmalıdır. Aksi halde değer kaybı alınamamaktadır.
Mini onarım ile giderilebilen basit kaporta, plastik tampon/parça onarımları, cam, radyo/teyp, lastik, hava yastığı, jant, mekanik, elektrik, elektronik ve döşeme aksamı hasarları değer kaybı teminatı kapsamı dışında kalmaktadır.
Ağır hasar kaydına sahip olan çekme ve/ya hurda belgeli araçlarda meydana gelen hasarlarda değer kaybı alınmamaktadır.
Kısa süreli kiralık araçlar, taksi, dolmuş, test aracı, koleksiyon ve antika sayılan araçlardaki hasar sebebiyle yapılan değer kaybı talepleri ve tekerlekli/paletli ve zırhlı toplumsal müdahale araçları, belediye otobüsleri, yol süpürme araçları, itfaiye araçlarındaki hasar sebebiyle yapılan değer kaybı talepleri teminat kapsamı dışında kalmaktadır.
Motorlu bisikletlerin kullanılmasından ileri gelen zararlar teminat dışında kalmaktadır.
Aracın kilometresi 165.000 üzerinde ise değer kaybı tazminatı alınamayacaktır.
Kazada tamamen kusurlu ya da diğer sürücüye nazaran daha kusurlu olan taraftan değer kaybı zararı talep edilebilecektir.
Aracınız kazaya karışmışsa hak kaybına uğramamak adına bir an önce sigorta şirketine başvuruda bulunmanız gerekmektedir. Zira sigorta şirketleri aracın kaza sebebi ile uğradığı değer kaybı ile ilgili tazminatları araç sahipleri tarafından talep olmadığı müddetçe ödemekten kaçınmaktadır. Bu sebeple değer kaybı alanında uzman bir avukat desteği ile konumu itibariyle güçlü olan sigorta şirketlerine karşı işlemlerinizi takip ettirerek hak kaybına uğramanızın önüne geçebilirsiniz.
Değer Kaybını Talep Edilmek İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Vergi Uyuşmazlıkları
Vergi uygulamaları sırasında mükellefler ile idare arasında ortaya çıkan görüş ve uygulama farklılıkları çoğunlukla uyuşmazlık konusu haline dönüşmekte; bu tür konuların çözümü ise tarafların yaklaşımına bağlı olarak, uzlaşma yöntemi ya da yargı yolu ile olabilmektedir. Uzlaşma ya da yargı sürecindeki işlemlerin, konusunda uzman kişiler tarafından yürütülmesi mükellefler açısından ilave bir vergi yükü doğmaması için önem taşımaktadır. Bu nedenle vergi uyuşmazlıkları konusunun çözümünde vergi hukuku konusunda uzman vergi avukatları ile çalışmak yine önem arzetmektedir. Detaylı bilgi için https://or.av.tr/faaliyet-alanlari/vergi-avukati/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
Tumblr media
1 note · View note
avukatankara · 4 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
100 gönderi!
https://or.av.tr/kvkk-egitimi/
1 note · View note
avukatankara · 4 years
Text
KVKK Eğitimi
KVKK Eğitimi
Tumblr media
Or Hukuk ve Danışmanlık olarak Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında gereken danışmanlık ve eğitim hizmetini uzman kadromuz ile yerine getirmekteyiz.
Bu anlamda
Verbis sistemine kayıt
Veri envanteri hazırlanması
Önceki verilerin düzenlenmesi ve kanuna uyarlanması
Kişisel veri toplama politikasının belirlenmesi
Özel nitelikteki kişisel veri toplama politikasının belirlenmesi
Aydınlatma metni hazırlanması
Açık rıza metni hazırlanması
Farkındalık eğitimleri
İdari ve teknik tedbirlerin alınması
Sistem ve fiziksel güvenlik önlemlerinin oluşturulması
Kişisel verinin imha politikasının belirlenmesi
Özel nitelikteki kişisel verinin imha politikasının belirlenmesi
Denetimlerin yapılması
konularında KVKK eğitimi ve KVKK danışmanlığı hizmeti vermekteyiz.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
KVKK
Tumblr media
KVKK — Kişisel verilerin korunması, günümüzde kişisel verilere karşı artan tehditlere karşı bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişisel veri, kişilerin kimliklerini belirlemeye imkân sağlayan her türlü bilgi olarak tanımlanmaktadır.
Günümüzde bilişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, idarenin sahip olduğu, gerçek ve tüzel kişilere ait söz konusu verilerin güvenliğini tehdit eder olmuştur. Dolayısıyla, idarenin edindiği her-türlü verinin güvenliğinin sağlaması hem kamu kurumları hem de özel sektör için temel bir yükümlülük biçimini almıştır.
Ülkemizde de bu konuda 2010 yılı anayasa değişikliği önemli bir rol oynamaktadır. Bununla kişisel verilerin muhafazası, tıpkı yaşama hakkı gibi, temel bir insan hakkı şeklinde Anayasanın 20.maddesinde güvence altına alınmıştır. Sonrasında 95/46/EC sayılı Avrupa Birliği Direktifi gibi uluslararası düzenlemeler ışığında kişisel verilerin işlenme koşulları, fertlerin aydınlatılması, bu sahayı kontrol ve tanzim edecek bir kurulun oluşturulması amacıyla veri güvenliğine ilişkin temel ilkelerin düzenlendiği 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), 07 Nisan 2016 tarih ve 29677 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 16 ncı maddesi gereğince, kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişiler, veri işlemeye başlamadan önce Veri Sorumluları Siciline (VERBİS) kaydolmak zorundadır. Aşağıda VERBİS sistemine son kayıt tarihleri gösterilmiştir.
Yıllık çalışan sayısı 50’den çok veya yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den çok olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları 30.06.2020 tarihine kadar
Yurdışında yerleşik gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları 30.06.2020 tarihine kadar
Yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den az olup ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları 30.09.2020 tarihine kadar
Kamu Kurum ve Kuruluşu veri sorumluları 31.12.2020 tarihine kadar
Verbis sistemine kayıtlarını yapmak zorundadırlar.
KVKK Eğitimi
Or Hukuk ve Danışmanlık olarak Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında gereken danışmanlık ve eğitim hizmetini uzman kadromuz ile yerine getirmekteyiz.
Bu anlamda
Verbis sistemine kayıt
Veri envanteri hazırlanması
Önceki verilerin düzenlenmesi ve kanuna uyarlanması
Kişisel veri toplama politikasının belirlenmesi
Özel nitelikteki kişisel veri toplama politikasının belirlenmesi
Aydınlatma metni hazırlanması
Açık rıza metni hazırlanması
Farkındalık eğitimleri
İdari ve teknik tedbirlerin alınması
Sistem ve fiziksel güvenlik önlemlerinin oluşturulması
Kişisel verinin imha politikasının belirlenmesi
Özel nitelikteki kişisel verinin imha politikasının belirlenmesi
Denetimlerin yapılması
konularında KVKK eğitimi ve KVKK danışmanlığı hizmeti vermekteyiz.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Memurlara Verilen Uyarma Cezası ve İptali
Tumblr media
Uyarma cezası, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde düzenlenmiştir.
Uyarma Kanunda, memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesi olarak tanımlanmıştır.
Uyarma Cezası Verilmesini Gerektiren Fiil ve Haller
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terk etmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda bulunmak
Uyarma cezası verilmesine sebep olmuş bir fiil veya halin cezaların özlük dosyasından silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır. Aynı derecede cezayı gerektiren fakat ayrı fiil veya haller nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulamasında bir derece ağır ceza verilir.
Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve ödül veya başarı belgesi alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir.
Yukarıda sayılan ve disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlıkları itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı neviden disiplin cezaları verilir.
Özel kanunların disiplin suçları ve cezalarına ilişkin hükümleri saklıdır. Yukarıda yazılı disiplin kovuşturmasının yapılmış olması, fiilin genel hükümler kapsamına girmesi halinde, sanık hakkında ayrıca ceza kovuşturması açılmasına engel teşkil etmez.
Uyarma Cezası Vermeye Yetkili Amirler
Uyarma Cezası, ceza verilecek memurun disiplin amiri tarafından verilir. Disiplin amirleri her kurum için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Örneğin, okuldaki öğretmen hakkında disiplin cezası vermeye yetkili amir, okul müdürüdür.
Özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla ilgili hükümleri saklıdır.
Uyarma Cezasında Karar Süresi ve Zamanaşımı
Uyarma cezası, disiplin amiri tarafından, soruşturmanın tamamlandığı tarihten itibaren 15 gün içinde verilmek zorundadır.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve halleri işleyenler hakkında, bu fiil ve hallerin işlendiğinin öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde disiplin soruşturmasına başlanmadığı takdirde disiplin cezası verme yetkisi zamanaşımına uğrar.
Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin-cezası verilmediği takdirde ceza-verme yetkisi zamanaşımına uğrar.
Memurun Savunma Hakkı
Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Soruşturmayı yapanın veya yetkili disiplin kurulunun 7 günden az olmamak üzere verdiği süre içinde veya belirtilen bir tarihte savunmasını yapmayan memur, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır.
Uyarma Cezasının İptal Nedenleri
Maddede belirtilen fiil ile cezanın örtüşmemesi,
Fiil ve halin öğrenilmesinden sonra 1 ay içerisinde disiplin soruşturmasına başlanmaması,
Fiil ve halin öğrenilmesinden sonra 2 yıl içinde ceza verilmemesi,
Cezanın memurun disiplin amiri dışında biri tarafından verilmesi,
Disiplin soruşturmasını yapan ile ceza veren kişilerin aynı olması,
Savunma hakkı verilmemesi veya 7 günden az savunma hakkı verilmesi,
Usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmaması,
Gibi nedenler uyarma cezasının iptal nedenlerindendir.
Uyarma Cezası İle İlgili Diğer Hususlar
Uyarma cezası, verildiği tarihten itibaren hüküm ifade eder ve derhal uygulanır.
Disiplin cezaları memurun özlük dosyasına işlenir. Uyarma cezasının uygulanmasından 5 sene sonra atamaya yetkili amire başvurarak, verilmiş olan cezalarının özlük dosyasından silinmesini istenebilir.
Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, cezalarına karşı disiplin kuruluna itiraz edilebilir. İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı cezanın tebliğinden itibaren 60 gün içinde idari yargı yoluna başvurulabilir.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
Tumblr media
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı – Haksız eylem sonucu ölüm meydana gelmişse, ölen kişilerin destek olduğu kişiler, ölenin desteğinden yoksun kalacaklardır. Bu kişilerin uğradıkları zarara destek zararı da denmektedir. Destekten yoksun kalanlar bu zararlarını “destekten yoksun kalma tazminatı” olarak talep edebilirler.
Aslında haksız fiil nedeniyle doğrudan zarar gören kişi ölendir. Ancak destekten yoksun kalanlar, haksız fiilin dolaylı olarak (yansıma suretiyle) yol açtığı zararları talep etmektedirler. Yansıma yoluyla da olsa, bu zarar ölenin zararı olmayıp, destekten yoksun kalanların zararıdır.
Zarara uğrayan kişiler, ölüm anında fiilen destek alanlar veya gelecekte destek alması muhtemel kişilerdir. Ölüm halinde uğranılan zararlar TBK’nun 53.maddesinde açıklanmıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatı miras hakkı değil, tazminat hakkıdır. Mirasçı olmayan kişiler de destek zararı isteyebilecekleri gibi, mirası reddeden dahi destek zararı talep edebilir. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı 3. kişilere devredileceği gibi, rehni de mümkündür.
Destekten yoksun kalma tazminatı kural olarak haksız fiile dayanır. Ancak kanunda belirtilen hallerde istisnai olarak sözleşmeye dayandırılmıştır. Örneğin, taşıma hukuku, trafik ve iş hukuku düzenlemeleri nedeniyle destek zararı, haksız fiil faili dışında olayda 3. kişi durumunda olan taşıyan, işleten veya işverenden de istenebilir.
a)Cenaze giderleri
Cenaze giderleri başlıca, yıkama, mezar kazma, mezar taşı, ilan, cenaze nakil ücreti, dini ve yerel adet gereği yapılan merasimler (mevlit vs.) gibi dini harcamalardır.
b)Destekten yoksun kalma zararıZararın Şartları
1)Destek ilişkisi olmalıdır
Destekten yoksun kalma zararının doğabilmesi, ölen kişinin üçüncü bir kişiye destek olmasına(yardımda bulunması) veya gelecekte bunun muhtemel olmasına bağlıdır.
2)Bakım gücü olmalıdır
Destek ilişkisinin varlığı için öncelikle desteğin bakım gücüne sahip olması gereklidir. Ölüm anında ya da ileride bakım gücü olmayan kişi destek olarak kabul edilemez. Davacının desteğin bakım gücünü ispat etmesi gerekir.
3)Bakım ihtiyacı olmalıdır
Desteğinden yoksun kaldığı ileri sürülen kişinin desteğe (bakıma) muhtaç bulunması gerekir. Desteğin yardımı olmaksızın sosyal seviyesine uygun biçimde yaşamını sağlayamayan kişinin bakıma ihtiyacı olduğu kabul edilir.
Destek Zararının Hesaplanmasını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
Destekten yoksun kalma zararı hesaplanırken destek olanın (ölenin) gelir durumu yardımın miktarı, desteğin süresi esas alınır.
1)Desteğin gelir durumu
Ölenin geliri saptanırken, ölüm anına kadarki kazanç durumunun belirlenmesi önemli bir veridir. Bu gelirler olabildiğince somut niteliktedir. Buradan hareketle ölenin destek olacağı gelecekteki süre içerisinde kazanması muhtemel geliri de saptanacaktır.
Yargıtay desteği gelirinin somut olarak saptanamaması durumunda asgari ücretin esas alınması gerektiğini belirtmektedir.
2)Yardımın miktarı
Fiili destek söz konusu ise, destek olunan miktarı ispatlayıcı kanıtların(banka havalesi, makbuz, tanık vb.) bulunması durumunda, bu kanıtlara göre destek olunan miktar belirlenecektir. Fakat desteğin gelir durumu da bu hesapta gözetilecektir.
Farazi desteğin yaptığı yardım miktarı belirlenirken, ölenin geliri net olarak saptanmalıdır. Sonrasında da bu gelire göre davacı veya davacılara ne miktar destek olabileceği hesaplanacaktır.
Yargıtay 4.HD, desteğin gelirinin paylaştırılmasında SSK ve Emekli Sandığı mevzuatının kıyasen uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.
3)Bakım gücünün ve yardımın devam süresi
Desteğin kendi yaşam süresi sonuna kadar sürmeyeceği, kişinin çalışma gücü sona erdiğinde bakım gücünün de kalmayacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle tazminat için ömür değil, ölenin çalışma gücü, yani faal çalışma süresi esas alınmalıdır.
4)Bakım ihtiyacının devam süresi
Davacının bakım ihtiyacı ya belli bir süre için ya da ömür boyunca olacaktır. Desteğin bir kişiye öğrenim süresince yapmaya devam ettiği yardım, o kişinin eğitim hayatının sonuna kadar süreceği kabul edilmelidir. Buna karşın desteğin eşi, ana ve babası gibi hak sahiplerinin yaşam süreleri boyunca yardımın devam etmesi olağandır.
Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre tazminat hesabında hak sahiplerinin bakiye ömür süresi belirlenirken PMF tablosunun kullanılması esastır. CSO tablosunun kullanılarak %3 teknik faiz uygulanması, uygulamalara aykırıdır. İşleyecek dönem hesabında 1/Kn kat sayısına göre % 10 arttırım ve % 10 eksilme esasına göre bilinmeyen dönem tazminatı belirlenmelidir. Mahkemece yeni bir bilirkişiden tazminat raporu alınarak belirlenen uygulamalar esas alınmak suretiyle tazminat belirlenmesi, kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle sonuca göre karar verilmesi gerekirken hatalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2013/8761 Karar).
Destek Zararından Hangi İndirimler Yapılır?
Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölüm olayından önce davacının aldığı destek sayesinde bulunduğu yaşam seviyesindeki kaybı temin etmektir. Fakat ölüm nedeniyle davacının elde ettiği bazı kazançları da olabilir. Ölüm olayı nedeniyle davacının elde ettiği yararların yaşam seviyesini olumlu etkilediği oranda destek zararı azalmış olacağından, bu yararların zarardan indirilmesi gerekir. Hâkim indirim nedenlerini resen gözetmek durumundadır.
1)Tasarruf edilen giderler
Desteğin ölümü nedeniyle zarar görenin yapması gereken giderlerden kurtulmuş olması durumunda, bu zorunlu tasarruf niteliğindeki miktarın zarardan mahsup edilmesi gerekir. Çocukların ölümü halinde hem baba ve hem de ananın destekten yoksunluk zararlarının hesabında yetiştirme giderleri denkleştirmeye konu olmaktadır.
2)Sigorta ödemeleri
Yargıtay 4. HD nin bir kararında, hayat sigortasından alınan paranın destekten yoksunluk zararından indirilemeyeceği belirtilmiştir. Başka bir kararda da ölüm sigortası kolundan yapılan ödemelerin destekten yoksunluk tazminatından indirim nedeni olmayacağı belirtilmiştir.
Buna karşın, iş kazası ve meslek hastalığı kolundan yapılan yardımların zarardan indirilmesi kabul edilmektedir. Yine Bağ-Kur tarafından yapılan yardımların da destek zararından düşülmesi gerekmektedir.
Sigorta tarafından (zorunlu) yapılan ödemenin de zarardan indirilmesi gerekir. Emekli Sandığı tarafından ölüm nedeniyle davacıya bağlanan gelirler destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyecektir.
3)Miras geliri
Yargıtay uygulamasında, 4. ve 15. HD kararlarında mirasın kendisinin değil, gelirinin tazminattan indirime konu olacağı belirtilmiştir.
Terekenin borca batık olması nedeniyle mirasçıların mirası reddetmeleri destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir.
4)Evlenme şansı
Evlenme şansı nedeniyle dul kalan kadın ve erkek için tazminattan indirim yapılması gerekir.
Destek Zararını İspat
Kural olarak destek zararına uğradığını iddia eden davacının da zararını ispat etmesi gerekir. Ancak genel yaşam deneyimlerine ve yaşamın olağan akışına dayanan kişi iddiasını ispatlamakla yükümlü değildir. Örneğin, Eşlerin birbirine destek olmaları olağandır.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?
Destek zararı, bilinen ve bilinmeyen dönem olmak üzere ikiye ayrılarak hesaplanmaktadır. Bilinen dönem zararın hesaplandığı (rapor) tarihine kadar olan ve somut verilere dayalı olan dönemdir. Bu döneme ait olan zarar, eldeki verilere göre hesaplanır. Bunun için ölüm tarihindeki ve hesaplama tarihine en yakın zamanda geçerli olan maaş durumu, asgari ücret miktarı gibi hesaba dayanak olan tüm verilerin elde edilmesi ve bundan sonra dosyanın bilirkişiye gönderilmesi gereklidir.
Bilirkişi, rapor tarihinden hemen öncesinde geçerli olan ücret durumlarına göre ölenin gelir durumunu ve buna göre davacının destek zararını hesaplayacaktır.
Bilinmeyen, yani rapor tarihinden sonra (bakım gücü ve bakım ihtiyacı süresince) gerçekleşecek döneme ait zarar ise, her yıl %10 oranında artırılıp, yine her yıl %10 oranında iskonto edilmek suretiyle saptanacaktır. Davacının bilinmeyen dönem için 10 yıl boyunca destekten yoksun kaldığı kabul ediliyorsa, önce bilinen döneme göre her yıl için %10 artışla 10 yıllık toplam gelir hesaplanır. Daha sonra bulunan rakam 10’a bölünerek yıllık ortalama gelir kaybı bulunur. Son olarak, bulunan rakamdan yıl itibarıyla %10 indirim yapılmak suretiyle 10 yıl boyunca elde edilecek toplam gelir kaybı saptanır.
Ölenin kusuru varsa tazminattan indirim yapılacaktır.
Haksız Eylemden Kaynaklanan Zararda Faiz Hangi Tarihten Başlatılır ve Ne Tür Faiz Uygulanır?
Haksız eylemin gerçekleştiği anda zarar doğduğundan tazminat hakkı da doğar. Zararın doğduğu anda tazminat borçlusunun temerrüde düştüğü, faizin de temerrüt faizi olduğu kabul edilmekle, temerrüt için ayrıca ihtara gerek yoktur.
Rücuan tazminatlarda faizin başlangıç tarihi ödeme tarihidir. Haksız fiillerde istenecek faiz kanuni faizdir.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Yabancı Çalışma İzni
Tumblr media
yabancı çalışma izni alınması ile ilgili işverenler tarafından izlenecek prosedür bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
Ülkemizde yabancı uyruklu kişi sayısının artmasıyla birlikte işyerlerindeki kayıt dışı çalışan yabancı uyruklu işçi sayısı artmıştır. Yabancı uyruklu işçilerin kayıt dışı çalışmasının Sosyal Güvenlik müfettiş ve denetmenlerince tespitiyle birlikte işverenler ağır idari para cezaları ile karşılaşmaktadırlar. Bu idari para cezaları ile karşılaşmamak için işverenlerin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına çalışma izni başvurusu yapması gerekmektedir.
Yabancı Çalışma İzni Başvurusu Yapılırken Dikkat Edilecek Hususlar
4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’ nin 13. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ nın   yayımladığı karara göre,  başvuru tarihinden sonraki asgari ücret tutarı dikkate alınarak 2020 yılı için yabancıya ödenmesi gereken miktarlar en az;
Ev Hizmetlerindeçalışacak yabancılar için brüt asgari ücret: 943,00 TL
Turizm-Animasyon organizasyon firmalarındaakrobat ve benzeri ünvanlarda çalışacak yabancılar ile masör, masöz ve SPA terapisti gibi işlerde çalışacak yabancılar için asgari ücretin 2 kat, 2.943,00 x 2 = 5886 TL
Satış elemanı, pazarlama, İhracat görevlisi gibi eleman statüsünde çalışacak yabancılar için asgari ücretin 1,5 katı 2.943,00 x 1,5 = 414,50 TL
Uzmanlık ve ustalık gerektiren işlerdeçalışacaklar, öğretmenler, doktorlar asgari ücretin 3 katı 2.943,00 x 3  =829,20 TL
Birim veya şube müdürleri ile mühendis ve mimarlariçin asgari ücretin 4 katı, 2.943,00 x 4 = 772,00 TL’dir
İşverence çalışma izni başvurusu yapılmadan önce işçinin maaşını çalışacağı unvana göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının belirlediği asgari ücretler üzerinden yatırılmalıdır. Hatalı maaş girerek yapılan başvuruların uzatma başvurularında her ay için geriye dönük bir asgari ücret tutarında ceza ile karşılaşılabilir.
Ayrıca eksik bilinen noktalardan biri de Yabancı işçilerin Sosyal Güvenlik Teşviklerinden yararlanıp yararlanamayacağı konusudur. Yabancı çalışma izni alınan yabancı uyruklu işçiler 7103 ve 6111 sayılı Kanundan kaynaklı istihdam teşviklerinden faydalanabilmektedirler.
Bu kapsamda,
Yabancı işçiler için çalışma izni alınması
Yabancı şirket ortağı için çalışma izni alınması,
Ev hizmetlerinde çalışanlar için çalışma izni alınması,
Geçici koruma kapsamındaki Suriye uyruklu yabancılar için çalışma izni alınması,
Çalışma izinlerinin yenilenmesi,
Başta olmak üzere yabancı çalıştırma mevzuatıyla ilgili tüm işlemlere ilişkin olarak;
Gerekli evrakların hazırlanması,
Başvuru ve yazışmaların yapılması ve
Tüm sürecin takibini yaparak en kısa sürede sonuca ulaşılması için destek olmaktayız.
2 notes · View notes
avukatankara · 4 years
Text
ARABULUCULUK SON TUTANAK ASLININ SUNULMADIĞI GEREKÇESİYLE DAVANIN USULDEN REDDİ
Arabuluculuk son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddinin isabetli olmadığı yönündeki istinaf mahkemesi kararı aşağıdadır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 31.05.2019 tarihli ve E: 2019/1441; K: 2019/1299 Sayılı Kararı
ALACAK DAVASI
YARGILAMAYA DEVAM OLUNARAK TARAF DELİLLERİ TOPLANIP DAVANIN ESASININ İNCELENMESİ GEREKİRKEN SON TUTANAK ASLININ SUNULMADIĞI GEREKÇESİYLE DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETLİ GÖRÜLMEDİĞİ
İSTİNAF BAŞVURUSUNUN KABULÜ
ÖZET: Somut olayda; İlk derece mahkemesi kararında, arabuluculuk tutanağının aslını sunması hususunda davacıya verilen bir haftalık süre içinde tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de; esasen arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dava dilekçesine eklendiği, davanın UYAP üzerinden açıldığı, arabuluculuk faaliyetine ilişkin belgelere ve son tutanağa, herkese açık ve ulaşılabilir hale getirilen UYAP sistemi üzerinden erişebilmenin mümkün bulunduğu dikkate alındığında, yargılamaya devam olunarak taraf delilleri toplanıp davanın esasının incelenmesi gerekirken, son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi isabetli görülmemiştir. HMK.’nun 353/1-a maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlığa ilişkin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyayı kararı veren mahkemeye göndermesine dair duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği haller kapsamında ve yukarıda açıklanan hususta ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.(7035 S. K. m. 3) (7036 S. K. m. 3) (6100 S. K. m. 353)
Yerel mahkemece verilen karar sonrasında istinaf başvurusu üzerine dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda:
Dava:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkili davacının Haziran 2010 tarihinden iş sözleşmesinin haksız feshedildiği 26/01/2018 tarihine kadar davalı site yönetimine bağlı olarak sitede hizmetli olarak çalıştığını, site yönetimi değiştikten sonra yeni yönetim müvekkilini çağırarak biriken tüm işçilik alacaklarından feragat ederek yeni bir işçilik sözleşmesi imzalatmak istediklerini, müvekkilinin geçmişe dönük tazminat ve işçilik alacaklarından feragat etmeden sözleşmeyi imzalayabileceğini belirttiğini, ancak yönetim bunu kabul etmeyince işten çıkarıldığını müvekkilinin de aynı gün noterden ihtar çekerek haksız olarak işten çıkarıldığını ve tüm işçilik alacaklarının kendisine ödenmesini talep ettiğini, düzenli bir işe ihtiyacı varken işten çıkmayı hiç düşünmediğini ancak hukuki bir gerekçe olmadan kötü niyet ile işten çıkarıldığını iddia ederek kıdem tazminatı, İhbar Tazminatı ve kötü niyet tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Cevap:
Davalı vekili dilekçesinde özetle; davacının davalıya ait işyerinde 07/08/2010 tarihinde çalışmaya başladığını ancak davacının iş sözleşmesinin sonlandırılması ile ilgili olarak ileri sürdüğü hususlar yasal dayanaktan yoksun somut bir delile dayanmayan tamamen soyut iddialardan ibaret olduğunu mesnetsiz ve haksız çıkar sağlamaya yönelik gerçek dışı iddialar olduğunu, davalının feshin son çare olması prensibine sadık kalarak 31/01/2018 tarihinde iyi niyeti ile davacı işçiye işe davet ihtarnamesi gönderdiğini davacının bu çağrıya rağmen başvuruda bulunmadığı gibi başka bir işyerinde çalı��maya başladığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesi; somut olay değerlendirildiğinde 7035 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 3. maddesi arabuluculuğu dava şartı olarak kabul etmiştir.
Davacının Mahkemede dava açmadan önce arabulucuya başvurmasının zorunlu olduğu,
Davacı arabulucuya başvurduğunu,
Dosya içerisine de arabuluculuk tutanağının fotokopisinin eklendiği
Ancak; 23/10/2018 tarihli duruşma zabtında davacıya arabuluculuk tutanağının aslının bir haftalık kesin sürede ibraz edilmesine dair süre verildiği ve
Bu sürede sunulmadığı anlaşıldığından davacı tarafından açılan davanın arabuluculuk dava şartı yokluğundan reddine karar verildiği anlaşılmıştır.İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekilinin istinaf sebepleri;
Yerel Mahkeme davayı usulden reddetme sebebini arabuluculuk sonuç tutanağının dosyaya sunulmaması olarak gerekçelendirmiştir. Dava açılmadan önce dava şartı gereği zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş; arabuluculuk sonucunun anlaşamamayla sonuçlanmasıyla dava açılmıştır. Dava Uyap üzerinden açılmış; tarafların ve arabulucunun imzaladığı anlaşamama sonuç tutanağının da sistemden dava dilekçesi eki yapılmıştır.
Yine Uyap sisteminden dava açarken sistem zorunlu arabuluculuk dosya numaralarını istemiş; bu kısımlara arabuluculuk dosya numaraları girilmeden dava açma safahatında ilerleme sağlanamamış yani dava açılamamıştır.
Bu kısımlara arabuluculuk dosya numaraları girildiğinde Uyap sistemine arabuluculuk son tutanağı eklenmemiş olsa dahi arabulucunun Arabulucu Portal’a e-imza ile eklediği sonuç tutanağı görülmektedir.
Kaldı ki Uyap’tan dava açarken arabuluculuk dosya numarası girildiği gibi son tutanağın da taranarak dilekçe eki olarak eklendiği ve gerek uyap sisteminde gerek dosyada uyap çıktısı bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen karşı tarafın arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığına dair ya da tutanağa, yada tutanaktaki imzalara itiraz etme durumu da olmadığı halde arabuluculuk son tutanağı dosyada olmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddedilmesinin kabul edilemez ve de anlaşılamaz bir karardır. Yerel Mahkeme keyfi bir karar vererek davacının da davalının da tanıklarının hazır olduğu bir duruşmada tanık dinlemekten kaçınması ve anlamsız bir şekilde davayı usulden reddederek hakkın sürüncemede kalmasına ve yargının yükünün artmasına sebep olduğu görülmektedir.
Yerel mahkeme davayı usulden reddederken kısa kararda karşı tarafa 2725 TL vekalet ücretine hükmetmiştir. Gerekçeli kararında ise bu rakamı 300,00 TL ye indirmiştir. Gerek kısa karar ve gerekçeli karar uyumsuzluğu gerek dosyada ve uyap sisteminde olan evrakı yok sayarak davanın usulsüz açıldığı gerekçesinin anlaşılamaz bir hukuksuz uygulama örneği olduğu, şeklindedir.
DELİLLER:
SGK kayıtları, işyeri kayıtları ile tüm dosya kapsamıdır.
GEREKÇE:
Dava; iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasına dayalı kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile kötü niyet tazminatının tahsili talebine ilişkindir.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri açısından istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile bağlı ve sınırlı olarak dosya üzerinde yapılan incelemede;
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Dava şartı olarak arabuluculuk” hükümlerini düzenleyen 3.maddesinin ikinci fıkrasının
“Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” şeklindeki düzenlemesine göre,
Dava açılmadan önce arabulucuya hiç başvurulmamış olması dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddini gerektiren bir husus olup, arabulucuya başvurulmuş olmakla birlikte anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin mahkemece verilen kesin süre içinde sunulmamış olması ise davanın usulden reddi yaptırımına bağlanmıştır.
Somut olayda; İlk derece mahkemesi kararında, arabuluculuk tutanağının aslını sunması hususunda davacıya verilen bir haftalık süre içinde tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de;
Esasen arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dava dilekçesine eklendiği, davanın UYAP üzerinden açıldığı, arabuluculuk faaliyetine ilişkin belgelere ve son tutanağa, herkese açık ve ulaşılabilir hale getirilen UYAP sistemi üzerinden erişebilmenin mümkün bulunduğu dikkate alındığında, yargılamaya devam olunarak taraf delilleri toplanıp davanın esasının incelenmesi gerekirken, son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi isabetli görülmemiştir.
HMK.’nun 353/1-a maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlığa ilişkin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyayı kararı veren mahkemeye göndermesine dair duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği haller kapsamında ve yukarıda açıklanan hususta ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1- Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜ İLE;
Yukarıda açıklanan gerekçe ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3- Davacı tarafından alınan istinaf karar harcının istek halinde yatırana iadesine,
4- Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde gözetilmesine,
5- Kararın tebliğ işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi uyarınca 31/05/2019 tarihinde oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.
Arabuluculuk ile ilgili karar ve daha fazlası için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Fuhuş Suçu, Cezası ve Nitelikli Halleri
Tumblr media
Or Hukuk ve Danışmanlık ofisi olarak bu makalemizde fuhuş suçu cezası ve nitelikli halleri hakkında en temel ve genel bilgiler verilecektir.
Fuhuş suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının topluma karşı suçlar başlıklı üçüncü kısmının genel ahlaka karşı suçlar başlıklı yedinci bölümü altında 227. maddede düzenlenmiştir. Ancak madde metininde veya kanunun herhangi bir yerinde fuhşun tanımı yapılmamıştır.
Fuhuş, en basit tanımıyla menfaat karşılığı cinsel ilişki kurulması demektir. TDK sözlüğünde, “içinde bulunulan toplum-kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma” şeklinde izah edilmiştir.
Doktrinde ve yargı kararlarında fuhuş ile ilgili çeşitli tanımlar yapılmıştır. Hepsinde üzerinde durulan ortak noktalar;
Cinsel ilişki yolluyla sağlanan kazanç,
Haz duygusundan yoksunluk,
Seçme imkanının olmayışı ve
Bütün bunların tekrarlı olması hususlarıdır.
Türk Ceza Kanunundaki düzenleme bakımından fuhuş yapmak bizzat suç olarak görülmemiştir. Buna mukabil;
Fuhşa teşvik,
Fuhuş için aracılık yapma,
Fuhuş için yer temin etme,
Fuhuş yapmayı kolaylaştırma,
Fuhuş için tedarikte bulunma veya barındırma vb.
eylemler suç olarak düzenlenmiştir.
Madde metninde, kişilerin ve özellikle çocukların fuhşa teşviki, sürüklenmesi fiillerinin hangi koşullarda suç oluşturduğu hususunda düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler yapılırken, Türkiye’nin fuhuşla mücadele ile ilgili olarak milletlerarası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülükleri göz önünde bulundurulmuştur.
Maddenin birinci fıkrasında çocukların mağdur olduğu fiillere, ikinci fıkrasında ise yetişkin mağdurlara ilişkin fiillere yer verilmiştir. Maddenin beş, altı ve yedinci fıkralarında ise faile daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli haller düzenlenmiştir.
TCK 227/1 Maddesi
Maddenin birinci fıkrasında, çocuğu fuhşa teşvik etmek, çocuğa fuhşun yolunu kolaylaştırmak, bu maksatla çocuk tedarik etmek veya barındırmak ya da çocuğun fuhşuna aracılık etmek, suç olarak tanımlanmıştır. Ayrıca bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketlerinin de tamamlanmış suç gibi cezalandırılması kabul edilmiştir. Bu suçun işlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, karşılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası da öngörülmüştür.
TCK 227/2 Maddesi
İkinci fıkraya göre; bir kimseyi (çocuk olmayan yetişkin bir kimseyi) fuhşa teşvik etmek, bunun yolunu kolaylaştırmak ya da fuhuş için aracılık etmek veya yer temin etmek, ayrı bir suç oluşturmaktadır. Bu bağlamda, fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin bu yolla sağlanmasının, fuhşa teşvik sayılacağı kabul edilmiştir. Keza, yine burada da bu suçun işlenmesi suretiyle bir kazanç-elde-edilebileceği için, karşılığında hapis cezasının yanı sıra adlî para-cezası da öngörülmüştür.
TCK 227/3 Maddesi
Üçüncü fıkrada, Fuhşu kolaylaştırmak veya fuhşa aracılık etmek amacıyla hazırlanmış görüntü, yazı ve sözleri içeren ürünleri veren, dağıtan veya yayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki yüz günden iki bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır denilmiştir.
TCK 227/4 Maddesi
Dördüncü fıkrada ise, cebir, tehdit veya hile ile ya da çaresizliğinden yararlanılarak bir kimsenin fuhşa sevk edilmesi veya fuhuş yapmasının sağlanması, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.
TCK 227/5 Maddesi
Beşinci fıkraya göre, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların, eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, bu fıkralara göre verilecek ceza belli oranda artırılacaktır.
TCK 227/6 Maddesi
Maddenin altıncı fıkrasında, bu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezanın ayrıca artırılması kabul edilmiştir. Dikkat edilmelidir ki, bu ağırlatıcı sebep, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmekten ya da kurulmuş olan örgüte üye olmaktan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teşkil etmemektedir.
TCK 227/7 Maddesi
Yedinci fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiştir.
TCK 227/8 Maddesi
Sekizinci fıkrada, fuhşa sürüklenen kişinin, tedavi veya terapiye tabi tutulacağı kabul edilmiştir. Bu düzenlemede, fuhuş yapan kişi açısından ceza yaptırımı değil, özel güvenlik tedbiri öngörülmüştür. Zira, fuhuş yapan kişi, vücudu üzerinde başkalarının cinsel davranışlarda bulunmasına katlanmaktadır.
Fuhuş Suçu — Unsurları
a) Maddi Unsur
Fuhuş suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Madde metninde yazılı seçimlik hareketlerden birinin gerçekleşmesiyle suç meydana gelir. Seçimlik hareketlerden birden fazlasının gerçekleşmesi suç çokluğu meydana getirmez. Ortada yine bir suçun varlığından bahsedilebilir. Ancak bu durum TCK 61.maddesi gereğince alt ve üst sınırlar arasında temel ceza tayininde hakim tarafından göz önünde bulundurulur.
Maddenin birinci fıkrasında, çocuğu fuhşa teşvik etmek, çocuğa fuhşun yolunu kolaylaştırmak, bu maksatla çocuk tedarik etmek veya barındırmak, ya da çocuğun fuhşuna aracılık etmek suç olarak tanımlanmıştır. Hatta taraf olunan milletlerarası sözleşmelerin getirdiği yükümlülük gereği bu suçun işlenişine yönelik hazırlık-hareketlerinin de tamamlanmış suç gibi cezalandırılması kabul edilmiştir.
İkinci fıkraya göre; bir kimseyi fuhşa teşvik etmek, bunun yolunu kolaylaştırmak veya fuhuş için aracılık-etmek veya yer-temin-etmek suç olarak düzenlenmiştir. Öte yandan ikinci fıkra gereğince fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanarak tamamen veya kısmen geçimin bu yolla sağlanması hali de fuhşa teşvik olarak kabul edilmiştir.
Birinci fıkrada suçun mağduru çocuktur. İkinci fıkradaki suç mağduru ise on sekiz yaşını doldurmuş olan yetişkin bir kimsedir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus; birinci fıkradaki, çocuğa karşı gerçekleşen çocuğu fuhşa teşvik etmek, çocuğa fuhşun yolunu kolaylaştırmak, bu maksatla çocuk tedarik etmek veya barındırmak, ya da çocuğun fuhşuna aracılık etmek eylemleri ile ikinci fıkradaki, bir kimseyi fuhşa teşvik etmek, bunun yolunu kolaylaştırmak ya da fuhuş için aracılık etmek veya yer temin etmek eylemleri gerçekleşirken mağdura karşı cebir, tehdit veya hile gibi hukuka aykırı davranışlara başvurulmamaktadır.
Yani diğer bir deyişle mağdurlar kendi istek ve rızaları doğrultusunda fuhşa sürüklenmektedirler. Aksi durumun, yani cebir, tehdit veya hilenin varlığı halinde aynı-maddenin dördüncü fıkrasındaki ağırlaştırıcı-nedenler ve cezanın miktarında artırım söz konusu olacaktır.
Karşılık Olmadan Gerçekleştirilen Birliktelikler
Karşılık olmadan gerçekleştirilen birlikteliklerin hukuki açıdan fuhuş olarak değerlendirilemeyeceği kabul edilmektedir. Bununla birlikte bir kimseye fuhuş yaptıran failin karşılık olarak bir yarar-elde-etmesi suçun düzenlendiği madde-metninde suçun oluşumu bakımından bir-şart olarak aranmamıştır. Ancak fuhşun tanımı yapılırken, duygusallıktan yoksunluğunu vurgulamak adına bir karşılığın elde edilmesinden bahsedilmektedir. Uygulamada da zaten bu eylemlerin karşılık alarak gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Fuhuş için yer temin eden, fuhşa aracılık eden, fuhuş yapılması için mağduru temin eden kimse genellikle bunun karşılığında para alır. Bazen de tamamen veya kısmen geçimini bu yolla temin ederler. Kimi zaman para yerine maddi veya manevi herhangi başka bir menfaat da temin edilebilir. 227.maddenin 2. fıkrasında fuhuş yapan kişinin kazancından yararlanma, suçun bir şekli olarak düzenlenmiş olduğundan, kanun koyucu tarafından da fuhuş karşılığında kazanç sağlama unsurunun kabul edildiğini söylemek mümkündür.
Kanun maddesinde geçen fuhuş suçuna sebebiyet veren seçimlik hareketleri, yani suçun maddi unsurlarını kısaca irdelemek gerekirse;
Fuhşa teşvik
Bir kimsede önceden var olmayan fuhuş yapma iradesinin oluşturulması için söz ve davranışlarda bulunma veya kişide var olan fuhuş iradesini güçlendirme yönünde telkinde bulunmaktır. Bir eylemin fuhşa teşvik sayılması için, mağdurun üçüncü kişi ile cinsel birlikteliğine yönelik bir teşvik olması gereklidir.
Fuhşa teşvik edilen kimsenin daha önceden fahişelik yapmış olması da sonuç üzerinde etkili değildir. Daha önce fuhuş yapan, ancak bunu bırakmak isteyen veya bırakan kimsenin fikrinin değiştirilmesine yönelik hareketlerle de fuhşa teşvik mümkündür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kararında teşvik; “şehevi duyguları kamçılayarak bir kimseyi fuhşa sürükleme gayreti, başkasının şehevi duygularını doyurmaya alet olma fikir ve duygusunu uyandıracak nitelikte manevi telkin ve tesirlerde bulunmak” şeklinde tanımlanmıştır.
Fuhşa teşvik, bir tehlike suçu olarak nitelendirilmektedir. Bu açıdan failin mağduru teşvik etmesi ile suç tamamlanmış olacaktır. Mağdurun fiilen fuhuş hayatına atılması ve diğer insanların şehvet duygularını tatmin etmeye başlaması suçun tamamlanmış olması açısından zorunlu değildir.
Fuhşun Yolunu Kolaylaştırma
Fuhşa teşvik etme ile benzer kavramlar olmakla birlikte, kanunda ayrı birer seçimlik fiil olarak düzenlenmiştir. Fuhşun yolunu kolaylaştırma, mağdurun fuhşa yönelmesini sağlayıp bunu kolaylaştıracak fırsatlar yaratılması ve olanaklar sağlanmasıdır. Mağdura yüksek kazanç, üst derecede bir yaşam seviyesi vaat edilmesi, ona iyi yerlerde ve kaliteli koşullarda yaşayacağının söylenmesi, hatta bu tür imkânların bir süreliğine sağlanması yoluyla mağdurun bunlara özendirilmesi ve yönlendirilmesi de bir nevi fuhşun yolunun kolaylaştırmadır.
Teşvikte daha çok fuhuş yaptırılacak kişinin iç dünyasına yönelik etkide bulunulmaktadır. Fuhuş yapma düşüncesi olmayan birinde bu düşünceyi oluşturma ya da böyle bir düşüncesi olan kişinin bu iradesini güçlendirme adına gerçekleştirilen davranışlarla teşvik sağlandıktan sonra bu kez fuhşun yolunu kolaylaştırmaya yönelik eylemler devreye girecektir.
Fuhuş İçin Tedarik Etme
Sadece maddenin birinci fıkrasında yer verilen seçimlik bir harekettir ve mağdurunun çocuklar olduğu fiiller için söz konusudur. Daha önce fuhuş yapmakta olan veya fuhuş yapmayan, ancak yapmaya karar vermiş çocuk yaştaki birinin araştırılıp bulunması ve ücret yahut menfaat karşılığı başkalarına sunulması tedarik etme eylemidir.
Fuhuş Maksadıyla Barındırma
Fuhuş yapmaya karar veren veya zaten yapan bir kimsenin bu amaçla birlikte yaşanılan yerde veya egemenliğinin söz-konusu olduğu sürekli-olarak tutulmasıdır. Yani, failin egemenlik alanına girmiş olan mağdurun fuhşa sürüklenmesi amacıyla bir yere yerleşmesini ve orada yaşamasını sağlamaktır. Kuşkusuz burada failin amacı, mağdur yararına bir iş yapmak değildir. Elde etmeyi hedeflediği yararların gerçekleşmesi için mağdura uygun koşullar sağlamaktır. Barındıran kişi tarafından mağdurun beslenme, konaklama gibi ihtiyaçları karşılanmaktadır.
Failin, barındırma fiilini gerçekleştirdiği yerin bir ev, otel veya pansiyon odası vb. bir yer olması önem taşımamaktadır. Ancak mağdurun buna-rızası-olmadığı, yani zorlamayla burada tutulduğu durumlarda aynı-zamanda TCK’nın 109.maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu da gündeme gelecektir. Böyle bir durumda fail, hem fuhuş suçundan hem de hürriyete karşı suçtan sorumlu tutulacaktır.
Fuhuş İçin Aracılık Etme
Fuhşa sürüklenen mağdur ile onunla cinsel ilişkiye girmek isteyen kişilerin buluşmalarının sağlanmasıdır. Aracılık faaliyetinde genellikle fail mağduru önceden tanımaktadır ve aracılık ile tedarik etme fiilleri arasındaki farkı yaratan husus da budur.
Fuhuş İçin Yer Temini
Maddenin ikinci fıkrasında yer verilen bir seçimlik harekettir. İlk fıkrada yer temin etmekten söz edilmemiştir. Fuhuş için temin edilen yer devamlılık unsuru taşıyan randevu evi şeklinde bir yer olabileceği gibi geçici olarak buluşma amacıyla kullanılan bir yer niteliğinde de olabilir. Mağdur bu yola teşvik edilen bir kişi olsa da fuhşu meslek edinen bir kişi olsa da onun fuhuş yapması için yer temin edilmesi ile söz konusu suç oluşacaktır.
Maddenin 1. fıkrasında barındırma suç oluşturduğu halde, 2. fıkraya göre fuhuş için yer temin etmek suç oluşturmaktadır. İki fıkra arasındaki fark, birinci fıkrada barındırma açısından devamlılık arandığı halde ikinci fıkrada böyle bir devamlılığın gerekmemesidir. Fuhuş için yalnızca bir kez olsun yer temin edilmesi yeterli olacaktır.
Kazançtan Yararlanma
Kanun maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinde yer verilmiş bir kavramdır. Buna göre fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanarak kısmen veya tamamen geçimini sağlayan kişinin eylemi de fuhşa teşvik sayılmakta ve cezalandırılmaktadır. Burada dikkat edilecek husus mağdurların on sekiz yaşından büyükler olduğudur. Fuhuş yapan kadının kazancından yararlanılması, onun bu yöndeki davranışlarının benimsendiği ve onaylandığı anlamına da geldiğinden bu eylem bir tür teşvik hali sayılmaktadır.
Gelişen teknoloji ile birlikte maddede sayılan seçimlik hareketlerin internet vasıtasıyla işlenebilmesi de mümkün olmaktadır. Buna göre çocuk ve yetişkinleri fuhşa teşvik etme, bunun yolunu kolaylaştırma ya da aracılık fiillerinin internet ortamında yapılan yayınlar yoluyla işlenebilmesi mümkün hale gelmiştir.
Fuhuş suçu seçimlik hareketli bir suç olmasına ve hareketlerden birinin icrasıyla suç işlenmiş olmakla birlikte, bahse konu seçimlik hareketler anlam itibariyle birbirine benzer ve yakın kavramlar olup, çoğu zaman birbiri içine geçmekte veya birlikte işlenmesi söz konusu olmaktadır.
b) Manevi Unsur
Fuhuş suçu, ancak kasten işlenebilir, taksirle işlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanunu sisteminde, suçlar düzenlenirken belirlenen kast türleri genel kast ve özel kast olarak ikiye ayrılmaktadır.
Genel kast, bilindiği üzere fail tarafından hareketin ve neticenin bilinmesi ve istenmesidir. Yani suçun oluşması için failin bilerek ve isteyerek neticeyi gerçekleştirmeye yönelik hareketi yapmasının yeterli görüldüğü durumlarda genel kast aranıyor demektir.
Buna karşılık, suçun oluşabilmesi için kanuni tanımda failin belirli bir saik ile hareket etmesi aranıyorsa, yani failin sadece bilerek ve isteyerek hareket etmesi yeterli görülmüyorsa bu halde özel kast aranıyor demektir.
Suç teşkil eden her fiil belli bir saikle gerçekleştirilmesine rağmen bunlar her zaman ceza hukukunun ilgisine girmemektedir. Ceza hukuku açısından önem arz edebilmeleri için suçta özel kastın aranması gereklidir. TCK’da gördüğümüz üzere özel kastın arandığı durumlar madde metninde “amacıyla” ya da “maksadıyla” sözcükleri ile ifade edilmiştir. Yargıtay CGK’nun bir kararında özel amaç hususu tartışılmıştır. Özel kastın genel kasttan daha özel bir bilinç, daha yoğun ve açık bir irade gerektirdiği belirtilmiştir.
Fuhuş suçu için gereken kastın niteliği açısından öğretide görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüş suçun oluşması için genel kastı yeterli görmesine, failin özel bir amaç ya da saikle hareket etmesinin gerekli olmadığını, yani özel kastın varlığının şart olmadığını ileri sürmesine karşın, bir diğer görüş tarafından ise, bu suçun ancak fuhuş yaptırmak özel kastı ile işlenebileceği, failde fuhuş yaptırmak özel kastı yoksa suçun oluşmayacağı savunulmaktadır.
Bütün bu tartışmalarla birlikte uygulama açısından kabul edilen şudur ki; fuhuş suçu için failin kastı, birinci fıkra yönünden;
mağdurun çocuk olduğunu ve yaptığı hareketle mağduru fuhuş yapmaya teşvik ettiğini,
fuhşun yolunu kolaylaştırdığını,
bu amaçla tedarik ettiğini, barındırdığını, aracılık ettiğini, yer temin ettiğini bilmesini ve
fuhuş yapılmasını istemesini içerir.
İkinci fıkra yönünden ise yetişkin kişi ile ilgili olarak sayılan fiillerin gerçekleştirilmesini içerir.
c) Suçun Ağırlaştırıcı Nedenleri
Maddenin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarında suça etki eden dört neden öngörülmüştür. Bunlar;
– Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk etmek veya fuhuş yapmasını sağlamak,
– Fiilin eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından işlenmesi,
– Fiilin kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi,
– Suçun suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi, halleridir.
Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk etmek veya fuhuş yapmasını sağlamak
Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da mağdurun çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk etmek veya fuhuş yapmasını sağlamak halinde fail hakkında suçun temel şeklinin cezası yarısından iki katına kadar artırılır.
Kavram olarak irdelenecek olursa cebir; fiziksel zorlamayı, fiziksel şiddeti ifade eder. Cebrin amacı yetişkinin veya çocuğun fuhuş yapmak konusunda direncini kırmak, onu fuhuş yapmaya zorlamaktır.
Tehdit; failin, isteğinin yerine getirilmemesi halinde belirli bir kötülük yapılacağını mağdura bildirmesidir. Tehdit, mağdurun iç dünyasındaki dinginliği bozarak belirli bir konuda serbest iradesiyle karar vermesini engeller. Tehdit, fuhuş yapması istenen kişinin kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağından söz edilerek yapılabilir. Tehdide konu olan kötülük, failin kendisi kadar; yakınına da yönelik olabilir. “Yakın” kavramı, sadece akrabaları değil; mağdurun yakın hissettiği herkesi kapsar. Tehdidin konusunun o anda yerine getirilecek olup olmaması, önem taşımaz. Önemli olan, fuhşa sürüklenen kişinin tehdidi ciddiye almış, tehdidin onun üzerinde etki yaratmış olmasıdır. Tehdit sonucunda fuhşa sürüklenen kişini, istenileni yapmadığı takdirde, tehdidin konusunun gerçekleştirileceğine dair korkuya kapılmış olmalıdır.
Hile; oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış, hiledir. Hilede bedensel zorlama yoktur. Mağduru hataya düşüren kurnazca hareketler hileyi oluşturur. İkna ederek kandırma da hile teşkil eder.
Kişilerin çaresizliğinden yararlanılması; kişinin içinde bulunduğu ekonomik, ailevi veya manevi zorluktan yararlanılarak fuhşa sürüklenmesini ifade eder. Çaresizlikten söz edebilmek için kişinin muhtaç durumda bulunması, bu muhtaç halin yarattığı sonuçtan yararlanılarak sömürülmesidir. Buradaki çaresizlikten, hayatını devam ettirmek, bir yerde kalmak ve iş bulmak konusunda yapacak bir şeyi olmayan kimseyi anlamak gerekir.
Fuhuş suçu yukarıda anlatılan şekilde cebir veya tehdit kullanarak veya hileyle ya da mağdurun çaresizliğinden yararlanarak işlenirse mağdura verilecek ceza, yarısından iki katına kadar artırılarak verilir.
Fiilin eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından işlenmesi
Maddenin beşinci fıkrasına göre ise fuhuş suçunun; eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından işlenmesi hali de ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Burada belirtilen sıfatları, sorumlulukları veya yükümlülükleri taşıyan kişilerin bu halleri kanundan veya sözleşmeden doğar. Belirtilen sıfatlara sahip olan kişilerin fuhşa teşvik edilen kişiler ile arasındaki güven ilişkisini kötüye kullanması ve bu sıfatların suçların işlenmesini kolaylaştırması nedeniyle yasa koyucu bu halleri suçları ağırlaştıran neden olarak kabul etmiştir. Bu hallerde ve fiilin kamu-görevi veya hizmet-ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi, durumunda faile verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Suçun suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi
Fuhuş suçu, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde de işlenebilir. Bu da bir diğer ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiş ve bu durumda da suçun temel şekline göre verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.
d) Suçun Faili
Fuhuş suçu açısından fail herkes olabilmektedir. Bu suç özgü bir suç değildir, bu bakımdan suçun failinde aranan ayrı bir özellik söz konusu değildir. Ancak beşinci fıkrada sayılın bir takım kimseler tarafından suçun işlenmesi ağırlaştırıcı ve dolayısıyla cezanın artırımı nedeni olarak kabul edilmiştir.
Fuhuş yapan kişi suçun faili değil mağdurudur. Yine para karşılığı mağdur ile cinsel ilişkiye giren kişi de suçun faili değildir. Zira kanunumuza göre bizzat fuhuş yapmak suç değildir. Bu bakımdan ilişkideki her iki taraf için de fail olma durumu söz konusu değildir. Fuhuş suçunda fail fuhuş ilişkisinde bulunanlar için yer temin eden veya bu kişilerin fuhuş yapmasına aracılık eden yahut bu kişileri fuhşa teşvik eden kişidir.
e) Suçun Mağduru
Suçun mağduru herkes olabilmektedir. Uygulamada bu suçun mağduru genellikle kadınlar olmakla birlikte erkeklerin de bu suçun mağduru olabilmesi mümkündür. Bir fuhuş ilişkisinde, suçun mağduru, para karşılığında veya herhangi bir menfaat temini için, müşterisiyle cinsel ilişkide bulunan kişidir. Mağdur, seçme imkânından yoksundur, haz duygusu yoktur, ilişki duygusallıktan uzaktır. Tamamen maddi bir menfaat için veya zorlamayla yahut çaresizlikten ilişkiye girmek durumunda kalmıştır. Müşterisiyle cinsel ilişkiye giren kişi bu suçun doğrudan mağduru olmakla birlikte, fuhuş suçunun ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle toplum da bu suçtan dolaylı olarak zarar görür.
f) Suçun Özel Görünüş Türleri
Teşebbüs
5237 Sayılı TCK’nın 227/1 maddesinde düzenlenen çocuğu fuhşa teşvik etmek, fuhşun yolunu kolaylaştırmak, fuhuş amacıyla tedarik etmek veya barındırmak ya da çocuğun fuhşuna aracılık etmek suçlarının işlenişine yönelik hazırlık hareketlerinin, birinci fıkranın ikinci cümlesine göre, tamamlanmış suç gibi cezalandırılacağının öngörülmesi karşısında bu fıkrada düzenlenen suçlara teşebbüsün olanaklı olmadığını söylemek mümkündür. Zira, anılan hükme göre bu suçlarda teşebbüsün tamamlanmış suç gibi cezalandırılmasından bir adım öteye gidilmiştir. Hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılmıştır.
Genel kural olarak hazırlık hareketleri suç olarak nitelendirilemez ve dolayısıyla da cezalandırılmaz. Ancak kimi zaman kanun koyucu bu genel kuralın dışına çıkarak, korumayı amaçladığı hukuki değerin önemini göz önünde bulundurarak ve izlenen suç politikasının gereği olarak, teşebbüs evresini de tamamlanmış suç gibi cezalandırma yoluna gidebilir. Bu şekildeki düzenlemelere doktrinde teşebbüs (kalkışma) suçu denilmektedir. Teşebbüs derecesinde kalan suçlarda da, teşebbüsün maddi unsurunu oluşturan fiil ile fail arasında psikolojik bir bağ bulunmaktadır.
Maddenin 2.fıkrasında düzenlenen, yetişkinlerin fuhşa teşviki, fuhşun yolunun kolaylaştırılması ya da fuhuş için aracılık edilmesi veya yer temini suçları ise, sırf hareket suçu olduğundan, hareketlerin kısımlara bölünebildiği oranda teşebbüse olanaklıdır. Çünkü suçun oluşumu için kanunda sayılan hareketlerin yapılması yeterli görülüp ayrıca fuhşun gerçekleşmesi de aranmamıştır.
Belirtilen eylemler gerçekleştirildikten sonra, fuhuş yapılmasa bile eylem teşebbüs aşamasında kalmış olmaz, suç tamamlanmış olur. Örneğin, bir kimsenin fuhuş için aracılık etmesine karşın, anlaştığı kimse mağdurun yanına gelmez ise, eylem tamamlanmış sayılır. Ancak failin, fuhuş yapması için karşı-tarafa teklifte bulunmasına rağmen bu-kişi tarafından teklifi kabul edilmez ise, eylem teşebbüs aşamasında kalmış sayılır.
İştirak
Fuhuşla ilgili olarak belirtilen bu suçlara iştirakin her türlüsü mümkündür. Maddede iştirak açısından özel bir düzenleme getirilmiş olmadığından, bu konuda TCK’nın 37 vd. maddelerinde yer alan suça iştirak hükümleri uygulanır. Burada önemli olan husus, bizzat fuhuş yapan kimsenin, suçun mağduru olduğundan, suça iştirak edemeyeceğidir.
İçtima
TCK sistemindeki genel kural gereğince fail, aynı suçu işleme kararının yerine getirilmesi amacıyla değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçu birden fazla kez işlerse veya tek bir eylemle aynı suçu birden fazla kimseye karşı işlerse, TCK’nın 42. maddesi gereğince hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanır. Bu durumda aile tek ceza verilir, ancak bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar arttırılır.
Yargıtay’ın Değerlendirmesi
Yargıtay’ın istikrar kazanan kararlarında fuhuş suçlarının bünyesinde teselsülü barındırdığı kabul edilmektedir. Bünyesinde teselsül bulundurduğu için de fuhuş suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir. Bunun gerekçesi olarak da yapılan fuhuş tanımında birçok cinsel münasebet ifadesinin kullanılmış olması gösterilmektedir. Eylemin birden fazla defa gerçekleştirilmesi yasal unsur olarak görülmektedir. Gerçekten de bir kimse fuhuş yapmaya teşvik ettiği kişiye yalnızca bir kez fuhuş yaptırmakla yetinmemektedir. Onun fuhuş yapmasını kolaylaştırma, yer temin etme, aracılık etme vb. gibi kanunda suç olarak sayılan fiilleri değişik zamanlarda tekrarlamaktadır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanan fail, bu şekilde geçim sağlayarak suç işlemektedir. Bu da bir defaya mahsus bir eylem olmayıp devamlılık arz etmektedir. Bu hallerde fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz ve failin eylemi tek suç oluşturur.
Yargıtay 5. CD’nin; …… “Fuhuş için başkasına kadın tedarik etme suçunun yapısında teselsülü de kapsadığı cihetle sanık hakkında … Asliye Ceza mahkemesine dava açılıp açılmadığı, açılmış ise sonucu araştırılarak eylemler arasında hukuki ve fiili bir kesintinin bulunmaması durumunda tek suç oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması…” denilerek ve yine, başka bir kararında “Fuhşun bünyesinde teselsülü de kapsadığı dikkate alınmadan tayin edilen cezanın ayrıca TCK.nun 43. Maddesiyle arttırılması…” ifadelerine yer vererek vermiş olduğu bozma kararları uygulamada fuhuş suçu için zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, fail hakkında yalnızca bir tek cezalandırma yapılabileceğini göstermektedir.
Öte yandan failin fuhşuna aracılık ettiği birden fazla mağdur bulunması durumunda tek fiil ile suçun birden fazla kimseye karşı işlenmiş olup olmadığı hususu da teselsül için tartışılacak olsa da Yargıtay böyle bir durumda da zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağını, mağdur adedince, yani fuhuş yapması sağlanan kişi adedince suç oluşacağını kabul etmektedir.
g) Korunan Hukuki Değer
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suçların sınıflandırılması korudukları hukuki yarar gözetilerek yapılmıştır. Daha önce fuhuş suçunun TCK’nın ikinci kitabının topluma karşı suçlar başlıklı üçüncü kısmının genel ahlaka karşı suçlar başlıklı yedinci bölümü altında 227.Maddesinde düzenlenmiş olduğunu belirtmiştik. Bu bakımdan fuhuş suçu ile korunan hukuki yararın toplumun genel ahlaki değerleri ve toplum sağlığı olduğunu söylemek mümkündür. Fuhşa sürüklenen kişinin cinsel özgürlüğünü korumak da yine bu suçla korunan hukuki bir yarar olarak görülebilir.
h) Soruşturma ve Kovuşturma
Türk Ceza Kanunu 227. maddesinde düzenlenen fuhuş suçu, tüm görünüm ve işleniş şekilleri itibariyle resen soruşturma ve kovuşturmaya tabidir. Bu suçun soruşturma veya kovuşturması için şikâyet şartı bulunmamaktadır. Bu uçlarda davaya bakmakla görevli mahkeme ise Asliye Ceza Mahkemeleridir.
i) Suçun Yaptırımı
Maddenin birinci fıkrasında mağdurun çocuk olduğu fiillerin cezası düzenlenmiştir. Buna göre; çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişinin, dört yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür. Bunun yanında fuhuş suçu ekonomik bir kazanç yahut maddi veya manevi bir menfaat temini amacıyla işlendiğinden kanun koyucu hürriyeti bağlayıcı cezayla birlikte fail için adli para cezasına da hükmedilmesini uygun görmüştür. Bu nedenle failin dört yıldan on yıla kadar hapis cezasının yanı sıra beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise yetişkinlerin mağdur olduğu fiillerin cezası belirtilmiştir. Suç teşkil eden fiiller seçimlik olarak sayılarak, bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişinin, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı ifade edilmiştir.
Maddenin Üçüncü fıkrasına göre, fuhşu kolaylaştırmak veya fuhşa aracılık etmek amacıyla hazırlanmış görüntü, yazı ve sözleri içeren ürünleri veren, dağıtan veya yayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki yüz günden iki bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Nitelikli Haller İçin Yaptırım
Maddenin 4., 5. ve 6. fıkralarında fuhuş suçu için ağırlaştırıcı nedenler belirtilmiş ve bu durumda failin cezasının artırılacağı ve ağırlaştırılacağı ifade edilmiştir. Buna göre, çocuk veya yetişkin mağdura karşı, maddenin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen eylemlerin cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak işlenmesi, mağdurun bu yolla fuhşa sevk edilmesi veya fuhuş yapmak zorunda bırakılması durumunda fail hakkında yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezanın yarısından iki katına kadar artırılacağı belirtilmiştir. Burada artırımı yapılacak cezanın yarısı ile iki katına kadar olan makas içerisindeki miktarı tayin etme yetki ve görevi somut olayın özelliklerini dikkate alarak yargılamayı yapan hâkime düşmektedir.
Beşinci fıkraya göre söz konusu suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, faile verilecek ceza yarı oranında artırılması gerekmektedir. Altıncı fıkraya göre de söz konusu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
Bu türden hürriyeti bağlayıcı cezalar ve adli para cezalarının yanı sıra fuhuş suçundan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı ve fuhşa sürüklenen kişinin de, tedaviye veya psikolojik terapiye tâbi tutulabileceği hususları maddede düzenlenmiştir.
j) Sonuç
Daha önce defaatle değinildiği üzere yasal düzenlememize göre fuhuş yapmak bizzat suç değildir. Fuhuş ilişkisi içerisindeki taraflar fail değildir. Suç olarak düzenlenen husus fuhuş ilişkisi için yer temin etme, aracılık etme, teşvik, özendirme ve kolaylaştırma türü faaliyetlerde bulunmadır. Fuhşun, denetim ve kontrol dışında, gizlice ve bazen de mağdurlara karşı cebir veya tehditte bulunarak veya hileyle yahut mağdurların çaresizliğinden yararlanarak yapılması veya yaptırılması, mağdurların cinsel özgürlüğü, ruh ve beden sağlıklarının yanı sıra toplumun sağlığını ve ahlaki değerlerini de aşındırmaktadır.
Fuhuş suçunun düzenlenmesinin amacı gizli olarak yürütülen fuhuş faaliyetleri ile etkili bir şekilde mücadele etmek ve tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Şüphesiz ki fuhuşla etkili bir mücadelenin gerçekleştirilebilmesi için kararlı bir biçimde hareket ederek bu piyasayı sınırlayıcı, hatta ortadan kaldırıcı uygun ve etkili yöntemlerin belirlenmesi, bunların hem siyasi hem de hukuki boyutta uygulanabilmesi gereklidir.
Ancak, bir kimsenin fuhuş yapmasının ardında yatan temel nedenler ekonomik ve sosyal kaynaklıdır. Fuhuş yapan kişiyi bundan vazgeçirmek için, yasal müeyyidelerin yanı sıra onu bu yola sürükleyen nedenlerin araştırılmasının ve etkisizleştirilmesinin, kişiyi normal yaşama döndürecek tedbirlerin uygulanmasının fuhuşla mücadelede etkinlik sağlayacak hususlar olduğu göz ardı edilmemelidir.
Fuhuş suçu, fuhuşun Cezası, fuhuşa yer temin etmek, fuhuşa aracılık etmek, fuhuş bakan avukat lar, fuhuşun para cezası gibi genel bilgiler için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Adli Sicil Kaydı ve Arşiv Kaydı Nasıl Silinir?
Tumblr media
Or Hukuk ve Danışmanlık Ofisi — ankara ceza avukatı olarak bu makalemizde Adli Sicil Kaydı ve Arşiv Kaydı Nasıl Silinir konusunu işleyeceğiz.
Adli sicil kaydı (Sabıka) ve arşiv bilgilerinin oluşturulması, saklanması, ilgililere verilmesi ve silinmesi hususları Adli Sicil Yönetmeliğinde düzenlenmiştir.
Bilindiği gibi, herhangi bir suçtan ceza almış ve bu cezası kesinleşmiş kişilerin, cezaları adli sicil kaydına işlenir. Ceza ile ilgili sorumluluklar ve yükümlülükler yerine getirildikten sonra da bu cezaların adli sicil kaydından silinmesi gerekmektedir. Aksi takdirde özellikle özel ve kamu alanındaki işe girişlerde bu husus engel teşkil etmektedir.
Bu çerçevede bu yazımızda, adli sicil kaydı ve arşiv kaydının nasıl tutulduğu, hangi kararların adli sicil kaydına işlendiği ve adli sicil kaydı ve arşiv kaydının nasıl silineceği hususlarından bahsedeceğiz.
Adli Sicil Kaydı Nasıl Tutulur?
Adli sicil kaydı, merkezi adli sicil ve mahalli adli sicil olmak üzere iki şekilde tutulur:
Merkezi Adli Sicil
Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancılara ait bütün adlî sicil kayıtları, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ndeki merkezî bilgi işlem sisteminde tutulur. Anılan kayıtların güncelleştirilmesi, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve on-line sistemle mahallî adlî sicillere ulaştırılması görevi de merkezi adlî sicil tarafından yerine getirilir. (Adli Sicil Yönetmeliği md. 4).
Mahalli Adli Sicil
Mahallî adlî sicil, bulunduğu yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi ile görevlidir. (Adli Sicil Yönetmeliği md. 5).
Adli Sicil Kaydı Bilgileri Kimlere Verilebilir?
Adlî sicil bilgileri, merkezî adlî sicilde Genel Müdürlükçe; mahallî adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca; kaymakamlıklarca; yurtdışında elçilik ve konsolosluklarca verilir.
Adlî sicil bilgileri, kullanılış amacı ve verileceği merci belirtilmek suretiyle;
İlgili kişiye veya vekâletnamede açıkça belirtilmek koşuluyla vekiline,
Kamu kurum ve kuruluşlarına,
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına verilebilir.
Taleplerin yazılı olarak yapılması sırasında, adlî sicil bilgisinin niçin istendiğinin belirtilmesi ve nüfus kimlik bilgilerini içeren belgenin dilekçeye eklenmesi gerekir. Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarınca da kimlik bilgilerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde bildirilmesi zorunludur.
Yabancı devletler tarafından istenilen adlî sicil bilgileri taraf olduğumuz ikili-çok taraflı sözleşmeler uyarınca, sözleşme-olmayan-ülkeler için de karşılıklılık esaslarına göre verilir.
Adli Sicil Kaydı Nasıl Silinir?
Adlî sicildeki bilgiler;
Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,
Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikâyetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
Ceza zamanaşımının dolmasına ilişkin bildirme fişinin Genel Müdürlükteki merkezi sisteme girilerek güncellenmesini müteakip
Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından silinerek arşiv kaydına alınır.
Genel af halinde silme işlemi Genel Müdürlükçe re’sen yapılarak kayıtlar arşive alınır.
İlgilinin ölümü halinde, kişinin ölümünü tevsik eden resmî belgenin Genel Müdürlüğe ulaşmasını müteakip adlî sicil kaydı tamamen silinir.
Ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ölüm bilgileri ise nüfus-kayıt bilgileriyle birlikte en geç üç-gün içinde ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca Genel Müdürlüğe bildirilir.
Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup adli sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Genel Müdürlükçe adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adli para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adli sicil kaydı sistemine alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.
Adli Sicil ve Arşiv Bilgilerinin Silinmesi
Arşiv kayıtları;
a) İlgilinin ölümü üzerine,
b) Anayasanın 76.maddesi ile TCK dışındaki kanunlarda bir hak-yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;
Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,
Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,
Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,
c) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması hâlinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adli sicil kaydı ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın,
d) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi hâlinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adli sicil kaydı ve arşiv kaydı,
Genel Müdürlükçe tamamen silinir.
Adli sicil kaydının silinmesi, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne verilecek bir dilekçe yoluyla olur.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Kanundan kaynaklanan yükümlülükler ve sorumluluklar yerine getirilmiş olsa bile adli sicil kaydı ve arşiv kaydı silinmemiş olabilir. Bu nedenle bu durumdan kaynaklanan mağduriyetlerin bir an önce önüne geçilmesi gerekir. Bu çerçevede işlemlerin hızlı bir şekilde halledilebilmesi için alanında uzman bir Ceza Avukatından profesyonel hukuki yardım alınması tavsiye edilmektedir.
Ceza davaları ile ilgili olarak Ankara Ceza Avukatı başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
0 notes
avukatankara · 4 years
Text
Gecekondu Önleme ve Kentsel Dönüşüm Bölgelerinde Tapu Harcı İstisnası
Tumblr media
Vergi hukukuna ilişkin bu özel yazımızda vergi avukatı olarak ele aldığımız Gecekondu Önleme ve Kentsel Dönüşüm Bölgelerinde Tapu Harcı İstisnası konusunu işleyeceğiz.
Gecekondu önleme ve kentsel dönüşüm bölgelerinde müteahhitlerce ve arsa sahiplerince yapılan taşınmaz satışlarında ve bu kişilerden yapılan taşınmaz alışlarında ödenen tapu harçlarının iadesi mümkün müdür?
492 sayılı Harçlar-Kanunu’nun 57.maddesinde; “Tapu ve Kadastro işlemlerinden bu-kanuna-bağlı (4)sayılı tarifede yazılı olanların, tapu ve kadastro harçlarına tabi olduğu” belirtilmiştir. (4) sayılı tarifenin 20(a) fıkrasında ise, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden nispi harç ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Anılan hükümler uyarınca, taşınmazların bir bedel karşılığı devrinde belli oranlarda hem alıcının hem de satıcının tapu harcı ödemesi gerekmektedir. Bu genel kuraldır.
Genel Kuralın İstisnaları
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un 7.maddesinin 9.Fıkrasında;
“Bu Kanun uyarınca yapılacak olan işlem, sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamalar, noter harcı, tapu harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, döner sermaye ücreti ve diğer ücretlerden; kullandırılan krediler sebebiyle lehe alınacak paralar ise banka ve sigorta muameleleri vergisinden müstesnadır.” hükmü bulunmaktadır.
Yine, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 33. Maddesinde;
“Bu kanun hükümlerine dayanılarak yapılan ivazlı veya ivazsız devir, temlik, kamulaştırma, alım, satım, kira, geri alma, geri verme, ifraz, tevhit, tescil, cins değişikliği, rehin tesis ve terkini, ıslah, değişiklik, onarım, inşa ve ikmal gibi her türlü işlemler, sözleşmeler, beyannameler ve benzerleri, tasarruf bonosundan ve her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen yasa hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden;
Gayrimenkullerin ivaz (bedel) karşılığında devir ve iktisabının harca tabi olduğu,
Ancak 6306 sayılı Afet-Riski-Altındaki-Alanların-Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca yapılacak devir ve tescillerin ise tapu-harcından müstesna olduğu,
Buna göre anılan kanun uyarınca yapılan gecekondu önleme ve kentsel yenileme uygulamalarının belirtilen istisnadan yararlanacağı anlaşılmaktadır.
Ancak, anılan hükümlere-rağmen kentsel dönüşüm ve gecekondu önleme bölgelerinde yapılan alış ve satışlarda mevzuata aykırı olarak tapu harcı tahsil edilmektedir. Bu şekilde kendisinden tapu harcı tahsil edilenlerin yapması gerekenler aşağıda açıklanmıştır:
Kimler tapu harcı iadesi isteyebilecektir?
Kentsel dönüşüm bölgesi ile gecekondu önleme bölgelerinde inşaat yapan müteahhitler ile
Arsa karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca arsalarını müteahhitlere vermiş arsa sahipleri ve
Müteahhitlerden ve arsa sahiplerinden taşınmaz satın alanlar tapu harcı iadesi isteyebilecektir.
Tapu harcı iadesi hangi süre içinde istenebilir?
Tapu harcı iadesi, ihtirazı kayıt konularak yapılacak ödeme sonrası, harcın ödenmesinden itibaren 30 günlük süre içinde açılacak dava ile istenebilir.
Bu 30 günlük süreyi kaçıranlar ise;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen düzeltme-şikâyet yoluyla geriye dönük 5 yıllık süre için tapu harcı iadesi isteyebileceklerdir.
Tapu harcının iadesi nasıl istenebilir?
Burada iki yol vardır:
Birincisi, tapu harcının ihtirazı kayıt konularak ödenmesi ve ödemeden itibaren 30 günlük süre içinde Vergi Mahkemesi’nde dava-açılarak iadesinin talep edilmesi.
İkinci yol; birinci yolu uygulamayıp süreyi kaçıranlar için,
Geriye dönük 5 yıllık süre içinde ödenen tapu harcının iadesi istemiyle önce ilgili vergi dairesine düzeltme başvurusunda bulunup,
Vergi dairesince 60 günlük süre içinde cevap verilmemesi veya talebin reddedilmesi üzerine şikâyet yoluyla Gelir İdaresi Başkanlığı’na başvurmaktır.
Gelir İdaresi Başkanlığı, şikâyet talebine 60 günlük süre içinde cevap vermez veya talebi reddedebilir. 60 günlük süreyi veya ret cevabını takip eden 30 günlük süre içinde Vergi Mahkemesi’nde dava açılarak iadesinin talep edilmesi gerekmektedir.
İade için hangi belgeler gereklidir?
a) Vergi (Tapu Harcı) Tahsil Alındısı
b) Tapu Senedi Fotokopisi
c) Riskli Yapı Belgesi
d) Riskli Yapı Muafiyet Belgesi
e) Sözleşme Örneği (Arsa payı karşılığı veya başka modellerle yapılmışsa o sözleşme)
Gecekondu Kanunu kapsamında veya kentsel dönüşüm bölgelerinde yapılan işler dolayısıyla düzenlenen sözleşmeler, kağıtlar, hak ediş ödemeleri vb. belgeler damga vergisinden istisna mıdır?
775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 33. maddesinde hangi işlemlerin vergi, resim ve harçtan muaf olduğu belirtilmekte olup, bu Kanun kapsamında yapılan ihaleler dolayısıyla alınan ihale kararları, yapılan sözleşmeler, düzenlenen taahhütnameler, hak edişe ilişkin ödeme emirleri vb. kağıtların anılan Kanunun 33. maddesi kapsamında bulunup bulunmadığı hususunda ihtilaflar doğmaktadır.
Vergi Mahkemesi ve Danıştay kararlarında, anılan madde hükmünün genellikle geniş yorumlandığı görülmektedir.
Vergi hukuku alanında uzman vergi avukatı kişilerle çalışılması önemli olup, bu hususta gerekli liyakate sahip ekibimizle irtibata geçilebilir.
0 notes