Burası "Dünyayı değiştiremem belki ama birinin dünyasını değiştirebilirim." sloganıyla yola çıkmış, hayatınıza dokunmak isteyen birinin blogu.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
#Günce 2
04.10.18
Son yazdığımdan sonra gece gayet kendimden emin bir şekilde yattım. Fakat güne yine istediğim saatte başlayamamanın verdiği can sıkıntısıyla evden çıkmama rağmen yeni bir başlangıca olan inancımı yitirmedim. Birkaç saat kaybetmek, bir ömrü kaybetmekten daha iyi.
Hatanın neresinden dönülse kardır derken ne oldu? O sabah yaptığım motosiklet kazası ile 2 gün boyunca yatmak zorunda kaldım. Bugün ise kalktım işe geldim ve aynı boşlukla devam ediyorum yaşamıma.
Hayatın benimle dalga geçmek için özel yöntemleri var gibi hissediyorum. Bugünü de kurtaramadık, darısı yarına.
Vazgeçiyor muyum? Hayır. Bunalıyor muyum? Hem de çok.
0 notes
Text
Günce #1
01.10.18
Son dönemlerde çok yazasım var. Ama yazmaya ne kadar mecalim var bilmiyorum. Yazmak yorucu bir iş benim için. Normalde konuşmadığım şeylerle yüzleşmek zorunda kalınca ağırıma gidiyor. Hep böyle oldum zaten. Hiçbir zaman konuşamadım ama hep yazarak anlattım. Ha bir de çok istedim ama çizemedim. Yazdım,
“yazmasam ağlayacaktım...alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz”
diyor Turgut bir şiirinde.
Galiba tam olarak şiirlerden palyaçoyum bugün.
“biraz birazdım her şeyden”
Neyse çok dağatmayayım konuyu. Belki bir şeylerle yüzleşmem gerekiyordu. Bugün eski bir dostumla konuşurken fark ettim, en çok korktuğum şey kendimle yüzleşmek galiba şu hayatta. Masanın karşısına kendi çocukluğumu alıp konuşmaya çekiniyorum. Belki de son dönemlerde bu yüzden bu kadar az konuşuyorum.
Kendimle konuşmayı tümden kestim. Artık fazla düşünmüyorum. Kendime düşünecek vakit buldurmuyorum. Kırgınım biraz kendime, yorgunum belki, kendi kendimi uzaklaştırıyorum kendimden. Konuşmam gereken çok şey var ama nasıl kaçıyorsam yazmaktan, konuşmaktan da kaçtım.
Hayatım bunun üzerine kurulu. Kaçmak. Ta ki neden kaçtığımı hatırlamayana kadar uzaklaşmak. Ama yine bir noktada yüzleşeceğini bilmek gerçeklikle. Bu yüzdendir belki de içimdeki bu yarımlık. Her şeyi yarım bırakıyorum bitirmem gerektiğini unutana kadar.
Öylesine kurmuyorum bu cümleleri. Her işim aynı. Bitirmem gereken şeyi, artık bitirmeye gerek olmayana kadar uzatıp sonrasında hayıflanıyorum yarımlığıma.
Yeni bir hayat düzenine giriyorum. Korkuyorum biraz. Kaçmak istemiyorum bu sefer. Bu korkutuyor belki de beni. Kendime saklanacak bir köşe bırakmak istemiyorum. Bir planım da yok bu sefer. Sadece yaşamak istiyorum. Bunu kendime hatırlatmak istiyorum. Bunu hak ettiğimi kendime kanıtlamak istiyorum.
Düzene ihtiyacım var. Çok düzensiz bir insanım. Yazılarımı bile belli bir düzende tutmayı beceremiyorum. Mesela bu yazının son cümlesi belli. Ama daha neler yazacağımı bilmiyorum.
Yeni bir hayat istiyorsam, yeni bir düzene ihtiyacım var. Bölük pörçük değil ama. Kendime benzemeyen, sorumluluk sahibi ve tamam bir düzen.
Yazmayı seviyorum. Çünkü kim okuyacak kaygım yok. Birileri anlasın diye yazmıyorum. Karman çorman olması rahatlatıyor beni. Kimsenin müdahele edemeyeceğini biliyorum. Dağınık olabiliyorum, özgür olabiliyorum, kendim olabiliyorum.
Bunu söylerken de bir yandan korkuyorum. Bir gün bir noktada bir tanıdığa rastlarsa cümlelerim, yanlış anlaşılmaktan. Ya da belki anlaşılamamaktan. Benim düşüncelerimle kendi düşüncelerinin insanın, istenmeyen tesadüflerde buluşmasından.
Olmuyor Turgut, kusura bakma yine çok toparsız oldu bu düzen. Sana yer açamadım. Ama bak yerin de var sığışacak. Üç beş cümlemin içindesin. Oluyor bir şekilde.
İşte bu düşünceyle hayatımı çok yıpratıyorum. “Oluyor bir şekilde”, “Bir şekilde yaşıyoruz işte”. Hayır, kandırma kendini. Olmuyor böyle, sen de çok iyi biliyorsun. Daha fazla böyle olmuyor. Bir şekilde yaşadığımız yaşam nefes aldırmıyor ruha, ciğerlerime hava dolması yetmiyor artık bana.
Peki ne yapmalı?
Bir düzen kurmalı Turgut.
Bir düzen lazım.
Böyle olmayacakdı bu yazı, böyle oturmamıştım yazının başına. Ne ara bu noktaya geldik.
Çok şey birikmiş konuşacak. Acıkmışım.
İşin aslı, bir süredir kurmaya çalışıyorum bu düzeni. “Tamam” diyorum, “Tamam bu sabah erkenden uyanacağım ve yepyeni hayatıma merhaba diyeceğim.”
Ne oluyor?
Sabah uyanmak istemiyorum. Hışımla kapattığım alarmım ötmelere doyamıyor beş dakikada bir.
Başarabileceğimi biliyorum bak. İstesem
Gerçekten biliyor muyum başarabileceğimi? Ya aslında ben buysam. Ya aslında gerçek ben buysam ve benim başarım bu kadarsa. Korkutuyor değil mi? Beni korkutuyor çünkü. Bugüne kadar hep “biliyorum bu ben değilim” dedim ama ben kimdim ki.
“nerelere giderdik, her sokakta biraz daha eksilirdik”
Atamıyorum aklımdan palyaço.
“eksilmesin”
Tamam ne güzel bir kelime. Dolu. Sanki her şeyi yoluna koymuşum ve ilk defa çayın tadını alabiliyormuşum gibi. Sanki yemyeşil bir ormana bakan sandalyeye sırtımı dayamışım ve zevkle çay içiyormuşum gibi.
Ben insanların neden bu kadar çayı sevdiğini bir türlü anlayamadım. Sanki ben yanlış yapıyormuşum. Sanki dünyaya verilen asıl nimet oymuş da tadını bir ben alamıyormuşum gibi.
Belkide tamam olsam ben de severim çayı. Vardır elbet bir nedeni insanların bu kadar sevmesinin.
İşte tam olarak bundan bahsediyorum. Sanırım ufak ufak anlayabiliyorum kendimi. Kendim olmaktan çok fazla kaçıyorum ve bu beni yoruyor?
Ama neden? Ne beni bu kadar korkutan kendimden? Neyim eksik, neyim yanlış ki hep saklıyorum. İçimde ufacık kalana kadar eziyorum onu. Sonradan toz tanelerinin peşine düşüyorum umarsızca.
Büyük hatalar yapıyorum.
Büyük oynuyorum, büyük kaybediyorum, büyük yaşayıp büyük ölüyorum.
Neden büyük canlanamıyorum.
Galiba her ölüşümde büyük bir parçayı kaybetmemden kaynaklanıyor.
Anlamıyorsunuz beni.
Kendimi çok büyümüş hissediyorum iki gündür. İki gün mü oldu sahi,
bilmiyorum.
Birkaç gündür. Evet birkaç gündür kendimi büyümüş gibi hissediyorum ve bu çok canımı sıkıyor. Çocukluğumdan beri omuzlarımda bana baskı yaratan o olgunluk, dışarıya karşı değil de içeri ta
dejavu.
Dejavu yazacağımı bekler gibiydim. Bu anı yaşadığıma eminim. Belki de o kadar çok yazıp yazıp sildim ki günlerce bu yazıları, yine aynı cümleyi kurarken vazgeçtim.
Belki de bu an gerçekten yaşandı. Ama ben tamamlamaya bile korktum.
Neyse.
Bu sefer insanlara karşı değil de kendime olgun hissediyorum. O enerjiyi kaybettim içimde. Bu sefer tam tersi insanlara karşı çok çocukken kendime karşı çok olgunum. Bu işte bir terslik var ve bu terslik fena canımı sıkıyor.
Ne olacak? Ne olacak bundan sonra?
Hayatımda en fazla sorduğum soru “neden”di benim. Neden? İnsana kafayı yedirten bir kelime. Galiba insan nedenlerini bırakıp ne olacağıyla ilgilenmeye başladığı vakitte büyüyor.
Ya da belki de artık ölüyor içimdeki o sokak başları.
Özlem, ne acımasız bir duygu.
Kendimi kandırıyorum gene. O kadar iyi beceriyorum ki bunu kendime söylediğim yalanlara inanıp onlar üzerine bir gerçeklik kurmaya çalışıyorum. Sonra ise yıkılan düzenden şikayetçi oluyorum.
Ah be, yapma işte. Olması gereken bu değil.
Olması gereken ne peki? Kim koydu bu gereklilikleri. Ya ben doğru yaşıyorsam hayatı.
Ama bu kadar yaşayan varsa bir bildikleri olmalı.
Ne biliyoruz ki sahi? Nereye kadar bilebiliriz. Bir şeyleri “şeyler” olarak düşündüğümüz vakitçe kaybedeceğiz.
Dostlarım,
kaybediyoruz.
Bu yazıya başladığımda yeni kuracağım düzeni yazmak ve uzun süre sonra geri dönüp baktığımda ne noktaya geldiğimi görme planları içindeydim. Nereden nerelere geldik. Daha çok yazasım var ama çok uykum var. Belki başka bir zamanda, başka bir yerde. Yine kesişir yollarım.
Yıllar sonra dönüp baktığımda, ne kadar ergence olduğunu düşünüp düşüncelerimin utanacağım.
Haydi gel kandırma kendini,
bunların gerçek olduğunu biliyorsun.
Çok düşünüyorum ama az yazıyorum. Ben galiba bu noktada kaybediyorum.
1 note
·
View note
Text
Hiçbir zaman tam bir hedefim olmadı mesleki açıdan çocukluğumda. Herkes ben şu olacağım ben bu olacağım diye çocukluktan gezerken ben bir türlü karar veremedim; a olmayı düşündüm b olmayı düşündüm c olmayı düşündüm... Bildiğim tek bir şey vardı "bir şeyleri" değiştirmek istiyorum. İnsanların hayatına dokunmak istiyorum, üretmek istiyorum. İnsanlığa bir iz bırakmak istiyorum, illa denmesin bunu şu kişi yaptı diye, ismim geçmesin illa ama insanlar o değiştirdiğim "bir şey" sayesinde olduğunu bilsin.
Bilen biler çok küçük yaşımdan beri bir yanım hep asker olmak istemiştir, o imkansızlığı kırma hissi o hedefe ulaştığını hayal etme hissi bile bana her zaman mutluluk vermiştir. Çevremdeki insanlar sürekli şikayetçi bir şeylerden, ülkenin durumundan, ne kadar battığımızdan, gün geçtikçe daha kötüye gittiğinden ondan bundan. Biri de demiyor ki "Ben bunu nasıl değiştirebilirim?" Diye. Mızmızlanıp şikayet etmek o kadar kolay ki çünkü, insanların aklına bunları değiştirebileceği düşüncesi bile gelmiyor. Belki bazı insanlar onu bastırdıklarından, gözlerini korkuttuğundan ya da başarısızlıktan yorulduklarından... Benim de askerlik düşünmekteki ilk amacım bu düzeni değiştirmekti, askeri ünvanı alıp bakanlıkta bir yerde masa başı iş yapmak değil. Ulaşabileceğim en üst seviyeye kadar ulaşmak, ömrüm boyunca buna çabalamak, daha ileri daha da ileri gidebilmek ve en sonunda bu düzensizliğe bir "DUR" diyebilmek. Bunu okuyan sen bile şu an güldün içinden belki de, ben kimim ki bunları yapabilecek. Ne kadar da çocukça ve saf düşünüyorum. Önümde bir ton engel var, yapamam edemem, yok ülke şartları, yok cinsiyet, yok para pul... Dostum, asıl sen kimsin ki yaparım diyebilen bir insana yapamazsın diyorsun. Sen kimsin biliyor musun? Şu an ayağa kalksan eğer, tam şu an istesen benimle beraber bu yola çıkabilecek, bu düzene bir dur diyebilecek kişisin. Ama hayır... Engeller, sorunlar, Allah'ım ne kadar da zor her şey...
Neyse çok sapmayayım konudan, yaparım ederim heyt huyt diye gezen Sinem'e bir darbe gerçekleştirildi 15 temmuzda. İnanır mısınız tam da onun doğum gününde, amacı ellerinden alındı. Askeri okullar kapatıldı ülkede yapılan darbe sonucu, tüm hedefleri birden elinden alındı, dünyanın en üşengeç insanıyken sabahın 6'sında onu dışarı çıkıp koşmaya iten o güç birden bire hiç ummadığı bir zamanda yok oldu. O an ben de o hedefle beraber yok olmayı o kadar istedim ki, birinin çıkıp "yok öyle bir olay merak etme" ya da "şaka yapıyoruz be olmadı öyle bir şey" demesini o kadar bekledim ki... Her şeyden vazgeçtim, insanlara yardım etmeyi bırakın onlardan uzaklaşmak için ne yapılması gerekirse onlara uğraştım. Hayal kırıklıklarım altında o kadar ezildim ki bir daha kalkmak istemedim düştüğüm yerden. Sonra öyle şeyler oldu ki, gözlerimdeki ışık geri geldi. Bir kez daha kalkmaya değer olduğunu gösterdi insanlık bana. O yoldan ya da bu yoldan orayı boş verin. Ama değer dedim, inanın küçücük bir çocuğu gülümsemesini görmek için değer, yıllardır ağlamaktan buruşmuş gözlerdeki parıltıyı göreceksem eğer değer. Çok sapmayayım deyip deli uzaklaştım konudan yine...
Uzun lafın kısası üretmek istiyorum, "bir şeyler" yapmak ya da o kötü giden "şeyleri" değiştirmek istiyorum. Şu an baş koyduğum yol o kadar uzak geliyor ki istediğim şeylere, yazılımlar yapmak kodlarla uğraşmak evrenle iç içe olmak istediğim yerde sistem gelip hayır diyor, fizik dersinden şu kadar not alman lazım, o programı üretebilmek için hayvanların boşaltım sistemini ezberlemek zorundasın, haa yapamıyor musun? O zaman olmaz kardeşim, bu hayalini de yapamazsın. E ne oluyor, zorunlu olarak istediğim şeye değil de yapabildiğim şeye kaymak zorunda kalıyorum... Ama pes etmiyorum, daha değil. Kısa yoldan gidemiyorsam uzun yoldan gideceğim, gitmek zorundayım çünkü. Böyle gitmez, bana ihtiyacı olan insanlara ulaşmak zorundayım, dünyanın bir süper kahramana değil sana bana ihtiyacı var. Daha nereye kadar üç maymunu oynayacağız, her şey ortada. Korkma. Çok sevdiğim bir söz var, Atatürk'ün söylediği rivayet edilir ama onun olmasa bile beni gerçekten etkiler, "Eğer ülkeni kurtaracak bir lider beklemekteysen, ben size hiçbir şey öğretememişim demektir." Dön ve geçmişine bak, sıfırdan başlamanın ne demek olduğunu en iyi bilen milletlerdeniz. İnan, bunu yapabiliriz. Sadece iste ve çabala. Çok güzel projeler var aklımda, sınavdan sonra umarım gerçekleştirebilirim hepsini, o zamana kadar bunların unutulmamasını dilerim.
39 notes
·
View notes