Hic sevilmemişliğin tarifi yok. Sevginin ne demek oldugunu unuttum boguluyorum sanki tasiyamiyorum artık, hissettiklerim çok ağır geliyor. Kabullenemediğim okadar çok gerçek var ki. Hergün ölüyorum , her geçen gün ölüyorum ruhum paramparca
Birgün sizlerde büyük hata yaptiginizi anlayinca ayaklariniz olcak geri gelmek isteyeceksiniz. Ümidiniz kesilmeyecek. Sonra bir kapı bulacaksınız bir ev. Evin kapısı var kulpu yok. Omuzlaycaksiniz zorlayacaksınız ki vicdan azabının verdiği his kapiyi acsin. O kadar büyük ki o vicdan yükü , kapı açılacak . Bakacaksınız bomboş bir ev. Hayatın size bir kez daha herseyi düzeltebilme sansini vermediğini anlayacaksınız ve o ev ogün üzerinize yıkılacak. Nasıl ki her seferinde ne olursa olsun ayaklarimla o evime geldiğimi sanmamla, her seferinde o hiç benim olmayan evin kapısında beklediğimde, evim diye her şeye göğüs gerdiğime, sevmeyi sevilmeyi öğrendiğimi sandığım, samimiyetten asla süphe etmediğim, ne olursa olsun hiç yıkılmayacagını sandığım, en dar günlerden bile huzursuz olmadığım, hatalarimizin cezalarının doğru olduğuna inandığım, sevginin herkese eşit pay edildiğini düşündüğüm, kötülüğün, gözyaşının olmadığını sandığım koşulsuz sevgiyle inşa ettiğimizi sandığım o ev benim evim değilmiş ve yıkıldığında altında kaldığım o enkaz değildi sadece üzerime yıkılan, emin olduğum en güzel duyguların, doğru olduğuna inandığım herşeyin yalan olmasıydı üzerime yıkılan. Meğer benim hiç evim olmamis. Hayatım boyunca ne yaşarsam yaşayayım içimde dayandığım tutundugum çok güzel bi çocukluğum olduğunu düşünüyordum. O çocukluğun o bisiklet sürmelerin o akşamlara kadar bahçelerde, bisikletle kuyu başlarında, sağda solda mahalle pikniklerinde, bisikleti ayağımdaki terliklerle durdurmaya inat ettiğim günler bile bana artık gerçek gelmiyor. Kendi yaşadığım güzel çocukluğuma inanmıyorum. Şimdilerde en güzel evin içinde evsiz, en güzel işin içinde işsiz, en güzel kıyafetlerin içinde çirkin, sağlıkçı olup sağlıksız, kalabalıkların içinde yalnız, en güzel ortamlarda huzursuz, en güzel uykularda kabusla, sevginin ne demek olduğunu unuttuğum, attığım her adımda kendimi yargıladığım, aşağıladığım, kaç yaşına gelirsem geleyim herkesin beni başarısız gördüğünü, problemli yinelerle dolu olan, etrafındaki insanları en aza indirip nerdeyse her gece kendine hayatına yaşadığı hergüne kendini suçlayarak geçiren, bir hayali, bir umudu olmayan, gerçeklik algısından uzaklaşmış, kendinden Nefret eden, herkesin kendinden nefret ettiğini buna layık olduğunu düşünen, içimdeki canavarın beni yendiği kabul ettiğim bir insan oldum. O umutla geldiğiniz ev varya, o kulpu olmayan yüklenerek bir umutla açıp girdiğiniz ev, sizin vicdanınıza benzin atıp ömür boyu kül olmadan yanacak içinizde. Ve ben vicdanımın, merhametimin, iyi niyetimin, sabrımın, içinde bulunduğum beni hergün öldüren duygunun içinde bütün acılarıma rağmen sonsuzlukta gurur duyacağım kendimden. Siz bir ömür kötülüğünüzün, şiddetinizin, sevgisizliğinizin, kalbiniz de özellikle bana karşı kararttığınız o karanlığın içinde yaşayacaksınız. Yaşadığım her şeyi bir Rabbim birde ben biliyorum. Sırtımı ona yasladım.
Kardeşime yazdım Hamit’e yazdım Şenay’a yazdım herkes uyumuş. Gerçi konuşsam ne konusucam ne dicem kötüyüm mü dicem bunu bile diyemiyorum. Arayabileceğim bile birisi yok. Tek basima saatlerdir yatagin içinde ağlıyorum kıvranıyorum. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Çok sevgisiz hissediyorum. Bu çok koyuyor. Kimsenin beni sevmemesi bana çok dokunuyor . Bağırıp çağıra ağlamak istiyorum , yapamıyorum . Bazen o kadar çok ölmek istiyorum ki, kendime yetemiyorum. Aylardır kendimi onardım dayanmaya calistim senelerce herseye , hepsi 1 saatte bitti. Bu kadar sevgiye aç olduğumu bilmiyordum bunu hissetmek hiç bu kadar ağır gelmemişti kendime döndüm bu kadar mı acizsin bu kadar mı sevgisizsin. Kalbim çok kırık bu hayata , çok acı çekiyorum
Duygularım öldü benim. Hayallerim, benliğim, ruhum öldü. Artık düştüğüm yerden kalkıp devam edemiyorum. Çalışmak istemiyorum, dışarı çıkmak istemiyorum, kendime de aynada dahi bakmak istemiyorum. Gözlerimdeki, ruhumdaki kederden, acıdan, gözyaşından hem artık utanıyorum hem kaçıyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar çok yok olmak istedim. Sanki hiçbir şey yapmadığım halde herkese yükmüşüm gibi, sanki medet umuyormuşum gibi, sanki insanlara bi hastalık bulaştıracakmışım gibi hissediyorum. İnsanların gözünde hasta ruhlu biri olmaktan ileri gidemiyorum hoş ailem dediğim insanlarda aynı düşüncede. Evet ruhum çok hasta ve ben her yolu denedim , iyileşemedim , iyileştiremedim kendimi. Tıpkı sevilmek uğruna herseyi yapıp sevilmediğimi gibi. Anne babama kızgınım. Hasta olduğumda, taşındığımda, kaza geçirdiğimde bile yanımda olamayacak kadar sevmedikleri beni dünyaya getirdikleri için. Ben yaşamak istediğim hayatı, olmak istediğim kişiyi , çocuk ruhumu, iyi niyetlerimi görmez oldukları için. Nerdeyse bütün iyiye dair duygularımı kaybettim. İçinde bulunduğum kaos, acımasız dünya gerçekleri insanların bana çok takıyorsun , oluruna bırak, geçer, şükretleriyle keşke , keşke geçseydi. Keşke başarabilseydim. Şimdilerde beni doğuranın yüzünü hatırlamak istemediğim , hatırladığımda acı dolduğum ağladığım bi insan oldum ben. Hayatımdaki herkes tarafından bi kenara atılan, korkak, sevgisiz bi duvara dönüştüm ben. En büyük gayem işe gidebilmek. En büyük gayem hissettiğim telafisi olmayan acılarımı gizlemeye çalışmak. Sokaktan geçerken gözgöze geldiğim bi köpekten dahi gözlerime sevgiyle bakar mı diye düşünüyorum. Yok sayılmak, hiçe sayılmak en çokta düştüğünde seni saracak bi annen olmadığında acıtır. Beni karnında beş aylıkken öğrendiğini söyleyen annem, anneme hamileliğini sakladı diyen babam aslında pek çok şeyi özetliyor. Birgün şartlar ne olursa olsun nereye gidersem gideyim , sevdiğim insanların belki en zor zamanlarında yüzüne esen sıcak bi rüzgar olacaktım. Kasvetli bi günde üzerlerine özenle yağan bir yağmur. Bazen sabahın ilk ışıkları gibi ışıtacaktım günlerini. Bir yüzde, bir çiçekte en güzel renklerin tomurcuğu olup açacaktım bi dalda . En çok güldüren yine ben olacaktım sizi en çok ağlayan ben olmuş olsamda. Vazgeçtiğim en güzel hayallerimi sizin yaşamanızı isteyecektim, benim olmayan her güzel şey sevdiklerimin olsun isteyecektim . Gittiğimde bile size en güzel anıları, en duygusal yanlarımı, neşemi bırakacaktım. İçinde benim olduğum hersey ben olmasamda bir ömür yetecekti size. Ama siz daha ben gitmeden herşeyi benden aldınız. İyiye dair ne varsa, zerre kadar kendimi düşünmediğim şu yalan dünyamda avunduğum ne varsa benden kopardınız bir umudum dahi kalmayanadek.
Hayatımda ilk defa kendimden nefret ettim ve içim çok acıdı. Bu renksiz, boş , vasat, sevgisiz , acımasız dünyayı sevemiyorum. Güneş gelen pencerelerimden sadece beni dünyaya getirdikleri içinde olsa elimi tutarlar diye uzandığım her şeyin üzerine duvarlar yıkıldı
Sakın kötü zamanlarımda yanımda olmayışınızı, iyi zamanlarımda yanımda olmayışınızdan ağır zannetmeyin. En güzel zamanlarımı, başarımı, duygumu içi buruk yaşattınız için umarım ki az da olsa pişmanlık duyarsınız