bokmok
bokmok
Fabrika
165 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
bokmok · 10 years ago
Text
Ah Pergolesi.
youtube
3 notes · View notes
bokmok · 11 years ago
Text
Biz burada otuziki erkek gittikçe birbirimize benziyoruz. Farklı kültürlerden, farklı ailelerden, farklı çevrelerden gelen kişileriz. Belki hiç istemediğimiz halde sırf ekmek parası için bir araya geldiğimiz, başka bir ortamda karşılaşsak en ufak bir muhabbet edemiyebileceğimiz bu adamlarla, bu ailelerimizden, sevgililerimizden, dostlarımızdan çok gördüğümüz adamlarla sonunda aynı olup çıktık. Kendimizin de farkında olmadığı yavaşça, sinsice gelişen bir durumdu bu ama kaçınılmazdı. Olacaktı ve sonunda olacağına varmıştı. Mimiklerimize, hareketlerimize kadar bile benzemiştik işte birbirimize. Huy transferi başarıyla gerçekleşmişti. Emrah gibi gülen, Selçuk gibi şaşıran, Ersin gibi konuşan, Yiğit gibi kızan birbirinin aynı insanlar dolaşıyordu artık dergi koridorlarında. Yazın sıcak çalışma gecelerinde yalnız donumuz değildi g.tümüze yapışan, aynı zamanda dostlarımızdı da kalbimize yapışan... Dedim ya dostlarım beğenilerimiz de birbirine benzemişti. Hatta şimdi sağlam kafayla okuduğumda rezalet gibi gelen bir cümle önce yaptığım don-g.t, dost-kalp benzetmesini yazar yazmaz ben çok beğenmiştim de neşeyle oda arkadaşım Ersin’e göstermiştim. Tabiki o da beğenmiş ve beni bu benzetmeden dolayı kutlamıştı beni. “Abi bu ne ya! Ses uyumu var abi bu cümlede şiirsel bir tad barındırıyor.” diyerek cümleyi tekrar tekrar okuyor ve “mükemmel, mükemmel” diye övüyordu. Aynı olduğumuz için ne yazık ki ben de övmeye başladım cümleyi ve boku yedik. Yaman bir paradoks kapısı sonuna kadar açıldı. Ben övdükçe, Ersin daha da övüyor, Ersin övdükçe, ben alıyordum sazı elime. E tabi konu kısıtlı, bizim edebi dağarcık da haliyle az... Ne kadar mükkemmel olsa da bir cümleyi, bir benzetmeyi ne kadar övebilirsin? Kelimeler tükendi, cümleler tükendi, övme isteği tükenmedi. Ersin apansız “Umutcuğum ben kız olsam var ya bu cümleye verirdim be verirdim!” diye haykırdı. Bunun üzerine duramadım dostlarım duramadım, dur diyemedim deli gönlüme, zaten hava sıcak olduğu için üstüm çıplak, ortam müsaitti. Aldığım gibi kağıdı elime göğüslerime sürtmeye başlayıp, anlamsız sesler çıkarmaya başladım. Evet yaptım bunu. İş iyice amacından sapmış, çığrından çıkmıştı, birinin bizi acilen durdurması lazımdı. Biz birbirimizin elinden “bak şimdi napıcam, ver bak göstereyim” diye kağıdı kapmaya çalışırken içeri diğer oda arkadaşımız Uğur Gürsoy girdi. Uğur aklı başında, iyi bir hekimlik kariyeri olan ve bunu sürdüren aynı zamanda mizaha gönül vermiş, naif, duyarlı biriydi. Tek kelime bile etmeden hızlı adımlarla yanımıza doğru yaklaştı ve ikimize birden sıkı sıkı sarıldı. Uğur nasıl bir coşkuyla geldiyse zıplayarak sarıldığı için ben dengemi kaybettim ve düşmemek için geriye doğru bir iki adım attım. Fakat birbirimize çok sıkı sarıldığımız için bırakamadım da... Odanın içinde yumak halinde bir tur atıp yere düştük. Yerdeydik ama birbirimize halen sarılıyorduk. Ben bileğimi burktuğum için sinirlendim ve sebebi o olduğu için Uğur’a “sana nooluyor oğlum ya. Hadi biz burada yıllardır birlikte olan insanlarız. Benzeşimimizin altında zaman faktörü önemli bir rol oynuyor. Sana ne oluyor! Daha geleli iki gün oldu, bi dur be adam, bi dur!” diye çıkıştım. Sarılmasında en ufak bir gevşeme olmadan “ne var abi, ne var? Belki benimkinde de zaman faktörü rol oynuyor. Sen nerden biliyorsun ki benim iç dünyamı, benim neler yaşadıklarımı.” diye itiraz etti. Ersin ve benim böyle birşeyin imkansızlığı konusundaki ısrarlı tutumumuz karşısında Uğur daha fazla direnemedi ve “eksik kalmayayım istedim lan! Seslerinizi duyup da tee tuvaletten koşup geldim. Hata mı ettim, Ayıp mı ettim!” diye gözyaşları eşliğinde yüreğini açtı. “Aha samimiyet, işte samimiyet” diyip hemen sevdik Uğur’u. Uğur’a bir kaç kişisel özelliğini, prensibini anlattırdık, sağolsun kırmadı anlattı hemen o özellikleri, prensipleri benimsedik. Evet artık o da bize benzemişti. Bileğimin ağrısı hat safhaya varmıştı . Ayak sağlığım açısında bir yere uzanmam lazımdı. Odadaki şezlong parçapincik olduğundan en yakın şezlonga gitmeliydim. Ama bir yandan da bu sevgi yumağından da vazgeçemiyordum. Resmen ikircikli duygular yaşıyordum. Duygu dünyam ile Fiziki dünyam arasında bir tercih söz konusuydu. Kararımı verdim.Uygun bir dille beni en yakın şezlonga, Memo’nun odasındaki şezlonga götürmelerini söyledim ama yumağın duygusal dünyamdaki öneminden de bahsettim. Yumak halinde ayağa kalkıp, koridoru arşınlayarak Memo’nun odasına girdik. Kahretsinki Memo fütursuzca uyuyordu, dürttük olmadı, bağırdık tınmadı. Ersin “Bunun uyanacağı yok Umutcuğum, sen şöyle yanına uzanıver, dinlen biraz” dedi. “Ya siz?” diyebildim sadece, sustular. Yavaşça uzandırdılar beni Memo’nun yanına. “Abi gelin yer var burda, sığışırız. Bozmayalım yumağı” dediysem de gelmediler. Tam kapıdan çıkarlarken “Ersin! Uğur!” diye seslendim, dönüp baktılar. “Sağolun” dedim, başlarıyla onaylayıp çıktılar. Bundan sonra olanları ben uyuduğum için sonradan Ersin ve Uğur’un anlattıklarından biliyorum. Bu ikisi sarılarak Emrah’ın yanına gitmişler ve ona da sarılmaya çalışmışlar. Emrah tersleyince onu kıskandırmak için hemen yanındaki Hakan’a sarılmışlar. Ama Hakan kemikli bir yapıya sahip olduğu için gerekli randımanı alamamışlar canları çok yanmış, zaten Emrah da bu durumu kıskamamış hiç, bırakmışlar Hakan’ı. Bir müddet sonra Emrah bu ikisini çekmiş kenara bu hallerini sormuş. Ersin benim yazının ilk paragrafını daha önce okuduğu için aynen tekrarlamış. Emrah “hassiktrin oradan” diye karşılık vermiş ve böyle birşey olmadığını bunun tamamen biz üçümüzün kişiliksizliğinden kaynaklandığını bizden başka kimsede böyle bir hissin olmadığını kaba bir dille bir bir anlatmış. Onlar da halen inandıklarından kendi doğrularına, kendi doğruları gereği Emrah’la aynı düşüncelere sahip olduklarını söylemişler. Bütün bunları ben uyanınca duydum. Ben de Emrah’a hak verdim. Diğer ikisine söylemedim ama ben Emrah’a çok hak verdim. Eve gidip bütün bunları tek tek düşündüm. Dergi insanlarını tek tek gözden geçirdim. Büyük çoğunluğunun mutsuz, umduklarına hiçbir zaman kavuşamamış, yeterli maddi birikime ulaşamamış, ilişkilerinde pürüzler olan, ortayaş bunalımındaki insanlar kümesi olduğuna karar verdim. Ve asıl gailemin onlara benzemek değil, tam aksine onlara zerre benzememek olması gerektiğine karar verdim. Kısa bir matematiksel hesapla pürüzlü bir ilişki ve maddi birikim yoksunluğunun koca bir ortayaş bunalımına davetiye çıkardığını gördüm. Birikim yapmak için harcamamda çeşitli kısıtlamalara girmeliydim. Ve “Bundan sonra evden ekmek arası yapıp götürücem lan. Dışarda yemek yemek sarstı bütçemi” diyerek girdim. Sarelleli ekmek aramı yapıp bir poşete koydum, dergiye gitmek için yola çıktım. Dergiye giderken Uğur’a uğradım durumu anlattım o da ekmek arası yaptı. Ersin’e de anlatacaktık ama evi çok uzak olduğu için otobüs parasına kıyıp, gidip anlatamadık. Beraber elimizde poşetlerle yola düştük. Bütçeyi sağlama almıştık ama ya pürüzsüz ilişki. Bırakın pürüzsüzü pürüzlü bir ilişkimiz bile yoktu ikimizin de. Hemen kız arkadaş edinebilmek için dergi yerine bir bara gittik. İkimiz de garsonların uyarmasından çekinerek çıkarıp ekmek aralarımızı yiyemediğimiz için bütün paramızla aç karna bira içip, aynı kızı kestik. Bar kapanıp istiklal caddesinde elimizde poşetlerle yürürken “Uğur oğlum biz var ya vallaha da billaha da o kızı yerdik” dedim.
1 note · View note
bokmok · 11 years ago
Video
youtube
Şu küçük kadına hayranlığımı nasıl anlatsam bilemiyorum.
2 notes · View notes
bokmok · 11 years ago
Photo
Birbiriyle buluşamayan her çekik göz benim için In the mood for love.
Tumblr media
William Klein
2 notes · View notes
bokmok · 11 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
Art of Face 
1 note · View note
bokmok · 11 years ago
Audio
Bu şarkı geçmişten gelen bir şarkı. Dinlemeye tahammül edemediğim bir grubun sevdiğim birkaç şarkısından biri. Bu yüzden muhtemelen, ait olmadığım bir geçmişi anlatıyor gibi.
Bu hafta etrafımda olduğuna çok sevindiğim iki kişiyi farkettim. Çoktan en yakın arkadaşlarımdan.
Biri telefonuna yeni bir oyun indirmiş, kendisi dahil üç kişi çok heveslenince oynamaya, "Hadi ikişer el oynayalım her birimiz, sırayla oynayalım" deyip akıllı telefon çağına, küçüklüğümde sokakta oynarken gördüğüm o güzel ve yeni oyuncaklı çocuğu getirdi, paylaşmayı seven çocuğu. 30 yaşında adam, o güzel ruhu nasıl taşımış bu yaşına kadar diye düşündüm. Çünkü belliydi, o laf 6 yaşına ait, yakıştırmış da 30 yaşındaki haline.
Öbür biri, evindeki 6 aylık, heryere işeyen köpeği duvarın sıvasını söküp yiyor diye köpeğe kızıp "bakar mısın yaptığına, ne kadar zararlı" dedi kızdıktan sonra. Yeni evli, özenip tam istediği gibi bir ev yaptı. Hafta içi deli gibi çalışıp eve geldiğinde köpeğin işediği yerleri temizleyip, yemek yapıp, köpeği gezdiriyor. O köpeğini o kadar seviyor ki, evin boyasını söktü diye kızmıyor, köpeğe ne kadar zararlı olduğunu bildiği için kızıyor.
Birileri bu yazıyı okuyunca "e bunlar herkesin yapacağı şeyler" diyebilir ya, öyle değil. Bunu biliyorum, bu yüzden onlar gibiler hayatımda olduğu için minnettarım. Bunu okumazlar, bilmezler buraları ama ben bunları o güzeller için yazdım. Bu şarkı da onlara çok yakışır dedim. Tahammül edemediğim bir sürü insan içinde sevdiğim birkaç insandan birileri çünkü onlar.
0 notes
bokmok · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Görmek ve dokunmak, sevginin birer katmanı mı yani? 
Değişik sorular geldi aklıma bu filmi izledikten sonra. Çok farklı bakmamı sağladı aşka, şüphesiz. Çünkü izlediğim en duygusal sevişme sahnesini izledim, sadece sesler vardı. Aşk filmiydi ama sadece adam vardı.
Belki büyük spoiler olacak ama sadece sesiyle oynamış kadın rolü ve hiç yadırgamadım onun olmayışını. 
Spike Jonze aşk filmi yapmamış, "aşk filmi" tanımını baştan yapmış. 
Bu filmi izleyin. Sıradan olmayan aşk filmlerine herkesin ihtiyacı vardır bazen. Bazen herkes bildiği aşkı, tüm kelimelerin altı kırmızı düzeltme çizgileriyle dolu bir text metni gibi görebilmesi ve yenileyebilmesi gerekir.
 “It’s like I’m reading a book… And it’s a book I deeply love, but I’m reading it slowly now, so the words are really far apart and the spaces between the words are almost infinite. I can still feel you… And the words of our story… But it’s in this endless space between the words that I’m finding myself now. It’s a place that’s not of the physical world, it’s where everything else is that I didn’t even know existed. I love you so much, but this is where I am now, and this who I am now, and I need you to let me go. As much as I want to, I can’t live your book any more.”
8 notes · View notes
bokmok · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Sevdiklerin de olsa konuşanlar, bazen kimseyle vedalaşmadan oradan çekip gidebil. Yıllardır sana "Hayat kısa" lafını veriyorlarsa her yerde ve her şekilde, bazen ne olacağını düşünmeden yaşamanın keyfini hissetmek lazım.
Sadece kim ne düşünür diye hesap yapmadan gülümsemek bile kendi sınırlarını çizmektir. 
Albüm Kapakları #8
0 notes
bokmok · 11 years ago
Audio
Yine buldum onlardan birini.
Hani dinlediğinde aşık olmasan da aşkından ölecekmişsin gibi hissettiren, hayatından memnun olduğunda bile kaçıp gitme isteği uyandırabilecek şarkılar var ya, Yine buldum onlardan birini.
0 notes
bokmok · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Bazen yatağına yattığında, seni tek olduğuna pişman eden şarkılar vardır. Zararlı onlar. Yolda dinlenmeli, arabada dinlenmeli, belki birini beklerken, ama biri yokken değil. Kesinlikle değil.
İçtiğinde hafifleyen dünyaya, etkisini yitiren yer çekimine yazılmış şarkılar var bir de. Başucu kitabı gibi hep biryerlerde muhafaza edilesi. Çünkü herzaman birşeylerden güç alman gerekebilir. Bazen güçlü olmak için destek gerekir, bazen güçsüz olmak için.
Hayatın "içinden bir sayı tut" talimatına ayırabileceğin kısalıkta bir zaman diliminden ibaret olması kötü. Ama bu görelilik lanetinden ötürü başkasına daha uzun gelmesi asıl lanet. Çekeceksin.
Bazen hepimiz diyoruz "nedir ki yaşamanın esprisi, sonunda gömülüp eriyeceksek toprak altında". Esprisi çapkın ve içkili mahalle delikanlısının, mahallenin güzel kadınının kapısını çalıp onun kollarına bayılabilme lüksü. Hepimizin beklediği, hayatımızın kısacık bir evresinde bile olsa, senaryo olabilecek güzellikte birşeyler yaşamak. Kendi senaryonu yazabilecek olmaksa nasıl zor ama nasıl da çekici değil mi?
Dünya sarhoş cancağzım. Sarhoş dünyada ayık dengede durmaya çalışmak çok saçma. Ve ben birkaç parmak tıngırtısıyla bu dünyaya rahatça uyum sağlayıp kendimi soyutlayabilirim. Sonra da derim ki; böyle sarhoş şarkıya ancak bordo yakışır.
Albüm kapakları #7
0 notes
bokmok · 12 years ago
Audio
Bir kitaba nasıl aşık oluruz sorusu
Bir kitap var, seni tahrik etmesinin beklediğin kişinin burnunun ucuna attığı ukala bir parmak fiskesi gibi bir kitap. Kitap öyle ki, seni ağlatıp yumuşak ve kulağını okşayan bir erkek sesi tonlamasıyla 10 dakika içinde gülümsetebiliyor.Yanlışları var ama kendi içinde o kadar inanıyor ki doğru olduğuna, "Nasıl da inanmış" diyerek, garip bir çeşit sevgiyle onun doğrusunun içinde kaybolmayı, bilinçle seçebiliyorsun. Onun doğrusu senin doğrun oluyor ve sonunda giriyorsun o pencereden içeri.
Öyle bir pencere ki bu, ilk girdiğinde seni rahatsız eden bir odanın içinde durdukça alıştığın ama yine de aldığın, başka odalara gittiğinde evinmiş gibi hissedebilmen için aradığın bir rutubet kokusu gibi. Bu bir kusur ama aranan cinsten.
Bir aşk var, bir kadına ya da erkeğe olmayabilir ama nasıl taınmlarsın ki aşkı? "Bu dünyada kimsenin göremediği ama herkesin çok güçlü olduğunu hissedebildiği bir bağ olabilir mesela. Herkesin sahip olmayı istediği ama kimsenin aynı nefes hızıyla, aynı adımlarla, aynı bakışlarla ve aynı parça parça ipliklerle sağlayamayacağı bir bağ. Bir erkeğin, beğendiği kadında annesini görmeyi istemeyeceği ama aslında kadınlarda annesini aradığını farkettiren cinsten bir bağ. Bir kadın için, elinin tuttuğu erkeğin bıyığında babasının bıyığının verdiği güven hissini aratan bir bağ. Görmeyi istemediğimiz ama inceleyip aynısını yaratabilmek için can attığımız cinsten. Sevdiğimizi rutubetli ama vazgeçemediğimiz odamıza dönüştürebileceğimiz türden belki. Muhtemelen. Aslında kesinlikle bu, evet."
Bu saçmasapan tanımlara uydurabiliyoruz bir kitabı ya da sadece uydurabilirsek içimiz rahat eder diyerek kitabın üslubunda tanımlar yaratıyoruz. Sonra kitap bir odaya dönüşüyor içimizde. Babamıza, kalbimizin bir parçasını alıp sonra odanın gizli bir köşesine saklamaya cüret eden insanlara, kedimize, kolumuzdan hiç çıkarmadığımız saatimize, uyanınca bazen çok ihtiyacını durduğumuz sigaramıza, niye içtiğimizi anlamadığımız ama vazgeçmeyi seçmediğimiz sigaramıza, gecenin geç saatleri için sakladığımız son sigaramıza dönüşüyor kitap. Hepsi oluyor sanki çünkü hepsini içinde bulmak istiyoruz, saklıyoruz da her cümlesine birşeyler, muhtemelen. 
Bir kitap buluyoruz, aşık oluyoruz, bitmesin diye uzattıkça uzatmaya çalışıyoruz ama bir yandan okuyup ne olacağını öğrenmek istiyoruz sonumuzun. Sonra kitap hayatımız oluyor, tüm barındırdıklarıyla.
0 notes
bokmok · 12 years ago
Audio
Kimisi masal müziği der, kimisi korku filmi.
İnsanlar ölümün varlığı yoksayabilseler mutlu olacaklar aslında.
1 note · View note
bokmok · 12 years ago
Link
Yetenekli çocuklar, babalarının acılarını, mutluluklarını, çaresizliklerini yüzümüze vurmuş ama o nasıl vurmak.
0 notes
bokmok · 12 years ago
Audio
Biraz Ankara'dan bahsedeyim, bilmediğim şehirden. Hayatımda iki kez gittiğim, ilk gittiğimde zaten hiç birşey ifade edemeyecek kadar küçük olduğumdan aslında "bir kez gittim" diyebileceğim bi şehir. 
Gitmeden önce sadece, herkes gibi gri bir şehirdi benim için Ankara. Gittiğim zamandan aklımda tek kalan bir minibüs yolculuğu boyunca gördüğüm, eften püften herşeye tepki göstererek sinirlerini boşaltmaya çalışan insanlardı. Aslında hiç de gri değildi sanki.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i okuyarak öğrenmeye çalışıyorum Ankara'yı. Tindersticks falan diyorlar kitapta fakat benim aklıma tek şarkı geliyor Ankara'yı düşündüğümde, Bizim Büyük Çaresizliğimiz'den sonra. Yıllar boyu duyduğumuz, aslında hayatın her yerine mis gibi yerleştirebileceğimiz şarkılardan, sonuçta yalnızlık ömür boyu. Ama sanki sözlerini bi tarafa bıraksak, bu müzik, bu gitar tam Ankara bana. 
Ankara da öyle kendimi yerleştiremediğim bir yer ki. Sanırım Ankara'dan başka yerde yaşayamayacak insanlara hep özenerek bakacağım.
Özelsin şehir, ODTÜ'n yeter. Ama Ender, Çetin ve Nihal sizi güzelleştirdi, yalan yok.
1 note · View note
bokmok · 12 years ago
Video
youtube
Sevgili Arcade Fire yeni şeyler denemeyi sever ama dahiyane mistik çizgisini de bozmaz. Şık. Çok şık.
0 notes
bokmok · 12 years ago
Video
youtube
WOODKID - I Love You (Quintet Version)
1 note · View note
bokmok · 12 years ago
Photo
Tumblr media
երջանիկ տարեդարձ Հրանդ Տինք. / iyi ki doğdun hrant dink.
39 notes · View notes