Tumgik
bulutbey79 · 1 month
Text
Hücûmlardan korunur, (Âyet-el kürsî) okuyan, hıfz-ı ilâhîde olur, (istigfâr düâsı) okuyan.[1]
[1] İstigfâr düâsı, (Estagfirullahel’azîm, ellezî lâ ilâhe illâ huv elhayyel kayyûme ve etûbü ileyh)dir. İstigfâr, (Estagfirullah)dır. Ma’nâsı, (Beni afv et Allahım)dır. Urvet-ül vüskâ Ma’sûm-ı Müceddidî, beş vakt nemâzdan sonra, üç kerre istigfâr düâsı ve 67 kerre istigfâr okurdu ve yüzkırkbin talebesine okumasını emr ederdi.
Hakikat Kitabevi  Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye
#hakikatkitabevisesli #hakikatkitabevi    #ehlisünnetvelcemaat
0 notes
bulutbey79 · 2 months
Text
0 notes
bulutbey79 · 2 months
Text
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
youtube
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Günâha Pişman Olmak Büyük Nimettir. Tam ilm-i hal Seadet-i Ebediyye
#tamilmihalseadetiebediyye #hakikatkitabevisesli #mektubattercemesi #günah  #pişman #olmak #nimet
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
İtikadı bozuk olana mezhebsiz denir!
Küfre sebep olan bir şey söylemedikçe ve yapmadıkça Ehl-i kıbleye, yani namaz kılana kâfir denmez.
Sual: Âyet ve hadisleri kendi anladığına göre yorumlayan bir kimsenin imanı tehlikeye girer mi?
Cevap: Ehl-i sünnet itikadına uymayan bir inanış sahibine mezhebsiz denir. Mezhebsiz, eğer Kur’ân-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış veya şüphe etmiş ise, küfür olur. Açık olarak bildirilmemiş şüpheli olan delilleri tevil ederek yanlış mana vermiş ise, bidat olur. Dünyanın yaratıldığına inanmamak, böyle gelmiş, böyle gider demek, küfürdür. Cennette, müminlerin Allahü teâlâyı göreceğine inanmamak bidattir. Âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri yanlış anladığı için inanmamak bidat olur. “Böyle şey olmaz. Aklım kabul etmez” diyerek tahkir ederse, yine kâfir olur. Bidat hakkındaki hadis-i şerifler, Hadîka, Berîka ve Eşi'at-ül-leme'ât’da mevcuttur.
Küfre sebep olan bir şey söylemedikçe ve yapmadıkça Ehl-i kıbleye, yani namaz kılana kâfir denmez. Fakat, Kur’ân-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilen ve Müslümanların asırlar boyunca inandığı bir şeye uymayan söz ve işte bulunan bir kimse, bütün ömrünce namaz kılsa, her ibadeti yapsa da, buna kâfir denir! Mesela bir kimse, Allahü teâlâ zerreleri, yaprak sayısını, gizlileri bilmez dese, kâfir olur. Hazret-i Ebu Bekir ile hazret-i Ömer'den başka sahabiyi, dinî bir sebeple kötüleyen, bidat sahibi olur. Bir harama mubah, helal diyen kimse, bunu, bir âyete veya hadis-i şerife dayanarak söylüyorsa, kâfir olmaz. Âyet ve hadise dayanmadan, kendi görüşü, keyfi için söylüyorsa, kâfir olur. Hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Ömer'in hilafete seçilmeleri haklı değildi demek, bidattir. Hilafete hakları yok idi demek ise küfürdür.
Sual: Namazda okunan âyetleri, sureleri, şarkı kalıplarına uyarak okuyan kimsenin arkasında kılınan namaz sahih olur mu?
Cevap: Elhan ederek yani namazda okuduklarını musiki perdelerine uyarak, teganni eden ve namazı vaktinden evvel kıldıran imam arkasında kılınan namazı iade etmenin lazım olduğu, Halebî-i kebîr sonunda yazılıdır.
Sual: Kimlerin eli öpülür, Kur’ân-ı kerimi ve ekmeği öpmenin mahzuru olur mu?
Cevap: Âlimin, ana ve babanın eli öpülür. Başkasının eli öpülmez. Herhangi bir arkadaş ile karşılaşınca elini öpmek haramdır. Kur’ân-ı kerimi, ekmeği öpmek de caizdir.
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
İslamiyeti yok etmek isteyenler
İslamiyetin yok edilmesine, elden çıkmasına sebep olanlar iki kısma ayrılmaktadır…
Sual: Zamanımızda İslamiyetin yok edilmesine, elden çıkmasına sebep olanlar, nasıl bir yol takip etmektedirler?
Cevap: İslamiyetin yok edilmesine, elden çıkmasına sebep olanlar iki kısma ayrılmaktadır:
Birincileri, düşmanlıklarını açıklayan kâfirler olup, bunlar bütün silahlı kuvvetleri, propaganda vasıtaları ve siyasi oyunları ile, İslamiyeti yıkmaya uğraşıyorlar. Müslümanlar, bunları biliyor ve onlardan üstün olmaya çalışıyor.
İkinci kısımda bulunanlar ise, kendilerine Müslüman ismini ve süsünü verip, din adamı tanıttırıp, Müslümanlığı, kendi akılları ile, keyiflerine ve şehvetlerine uygun bir şekle çevirmeye uğraşıyor, Müslümanlık ismi altında, yeni, uydurma bir din kurmak istiyorlar. Hile ve yalanları ile, sözlerini isbat etmeye, yaldızlı, yaltakcı yazılarla, Müslümanları aldatmaya çalışıyorlar. Müslümanların çoğu bunları, bazı sözlerinden ve İslamiyeti yıkıcı davranışlarından seziyor ise de, çok kurnaz idare edildikleri için, birçok sözleri revaç bulup, Müslümanlar arasında yerleşiyor. İslamiyeti, istedikleri, planladıkları şekle çevirmeye çalışıyorlar.
Bazıları da; “Bu asırda yaşayabilmemiz için, milletçe, topluca batılılaşmalıyız” diyor. Bu sözün iki manası vardır:
Birincisi, Batılıların fende, tecrübede, sanatta, imar ve refah vasıtalarında bulduklarını öğrenmek, yapmak, bunlardan istifadeye çalışmaktır ki, bunu İslamiyet, zaten emretmektedir. Fen bilgilerini öğrenmenin farz-ı kifaye olduğu, kitaplarda bildirilmiştir. Resulullah efendimiz, bir hadis-i şerifte;
(Hikmet yani fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın!) buyurdu. Fakat bu, Batıya uymak değil, ilmi, fenni onlarda bile arayıp almak ve onların üstünde olmaya çalışmaktır.
İkinci manada Batılılaşmak ise, ecdadımızın doğru ve mukaddes yolunu bırakıp, Batının bütün âdetlerini, ahlaksızlıklarını ve hepsinden daha acı olarak, dinsizliklerini ve putlarını alıp, camileri kilise şekline sokmak, Müslümanlığa gericilik dini, Kur’ân-ı kerime çöl kanunu, puta tapmaya, modern ve medeni din demek ve İslamiyeti bırakıp, Hıristiyanlığa dönmeye, 'Dinde reform' ismini vermektir.
Bu millet, ne bugün, ne de, onların ümitle bekledikleri günlerde, bu manada asla Garblılaşmayacak ve dinsiz olmayacaktır.
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
youtube
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Bayramda akraba ziyaretiAllahü teâlâ, Müslüman olan ve salih olan akrabayı ziyareti emrediyor. Sual: Akraba ziyareti, bayram günleri daha çok ön plana çıkmaktadır. Bu ziyaretlerde nasıl hareket etmeli ve öncelik sırası nasıldır? Cevap: Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki: “Anayı, babayı ve mahrem akrabayı ziyaret etmek vaciptir. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak ve telefon ederek bu günahlardan kurtulmalıdır. Selamın, mektubun ve sözle, para ile yardımın miktarı ve zamanı yoktur. Lüzum ve imkânı kadar yapılır. Zî-rahm-i mahrem olmayanlara bunlar vacip değildir. Bunlar önce anaya, sonra babaya, sonra evlada, sonra ecdada, dedelere, sonra ceddada, ninelere, sonra erkek ve kız kardeşlere, amcalara, halalara, dayılara ve teyzelere yapılır. Bunlardan sonra, zî-rahm-i mahrem olmayan amca oğluna, amca kızına ve hala, dayı ve teyze çocuklarına, sonra nikâh sebebi ile akraba olanlara, sonra komşulara yardım ve ihsan etmek çok sevaptır.” Görülüyor ki, Müslüman olan ve İslamiyete uygun akrabayı ziyaret etmelidir. Hiç olmazsa haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir. Uzak memlekette ise, mektupla ve telefonla gönlünü almalıdır. Dargın, kinli ise de, vazgeçmemelidir. Akrabası gelmezse, cevap vermezse de, giderek veya hediye, selam göndererek, yahut mektupla ve telefonla yoklamaktan vazgeçmemelidir. Allahü teâlâ, Müslüman olan ve salih olan akrabayı ziyareti emrediyor. Berîka ve Hadîka kitaplarında deniyor ki: “Akraba ile ilişiği kesmek büyük günahtır. Erkek olsun, kadın olsun zî rahm-i mahrem akrabayı ziyaret etmek vaciptir. Amca kızı gibi mahrem olmayan zî rahm akrabayı ve zî rahm olmayan akrabayı ziyaret vacip değildir. Fakat bunlara da hediye, selam yollamak müstehaptır.” Sual: Birbirine dargın olanları barıştırmanın da sevabı olur mu? Cevap: Dargın olanları barıştırmak sünnettir, sevaptır. Davut aleyhisselamın yanına iki kişi gelip, birbirini şikâyet ettiler. Dinleyip karar verip giderken, Azrâîl aleyhisselam gelip; -Bu iki kişiden, birincisinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce bitmişti, fakat ölmedi dedi. Davut aleyhisselam hayret edip, sebebini sorunca; -İkincisinin bir akrabası vardı. Buna dargın idi. Bu gidip, onun gönlünü aldı. Bundan dolayı, Allahü teâlâ, buna yirmi yıl ömür takdir buyurdu, dedi. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/osman-unlu/bayramda-akraba-ziyareti-643699
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Kurbanlık hayvanı keserken
Kurbanın gözleri tülbentle bağlanır. Kıbleye dönük olarak sol yanı üzerine yatırılır…
Sual: Kurbanlık hayvan kesilirken nelere dikkat etmelidir, dinimizin bu husustaki emir ve tavsiyeleri nelerdir?
Cevap: Kurbanlık hayvanı kesilecek yere sürükleyerek çekmek, bıçakları hayvanı yatırdıktan sonra bilemek ve birini ötekinin gözü önünde kesmek mekruhtur. Eğer mümkünse önce diz boyu çukur kazılır. Kurbanın gözleri tülbentle bağlanır. Kıbleye dönük olarak sol yanı üzerine yatırılır. Boğazı çukurun kenarına getirilir. İki ön ve bir arka ayakları, uçlarından bir araya bağlanır. Üç kerre bayram tekbiri okunur. Sonra, 'Bismillahi Allahü ekber' diyerek, deveden başka hayvanın boğazının herhangi bir yerinden kesilir. 'Bismillahi' derken, h harfini belli etmek lazımdır. Belli edince Allahü teâlânın ismi olduğunu düşünmek lazım olmaz. Belli edilmezse, Allahü teâlânın ismini söylediğini düşünmek lazımdır. Bunu da düşünmezse, hayvan, leş olur, yemesi helal olmaz. Bunun için, her zaman Allah teâlâ değil, Allahü teâlâ demeye alışmalıdır.
Hayvanın boğazında Meri denilen yemek borusu, Hulkum denilen hava borusu ve Evdac denilen iki yanda birer kan damarı vardır. Bu dört borudan üçü bir anda kesilmelidir. Kesenin de kıbleye karşı dönmesi sünnettir.
Hayvan soğumaya başlamadan, yani çırpınması durmadan ensesini de kesmek mekruhtur. Yalnız ensesinden kesmek ise haramdır. Hayvan tamamen ölüp çırpınması durmadan, kafasını koparmak ve derisini yüzmeye başlamak da mekruhtur.
Kesmesini bilenin kendi kesmesi müstehaptır. Kadının kesmesi de caizdir. Bilmeyenin, vekiline kestirmesi ve kesilirken yanında bulunup, En'âm suresinin yüzaltmışikinci “İnne salâtî” ayetini “lâ şerîke leh”e kadar okuması müstehaptır.
Sual: Kurban için bir danaya ortak olarak girenler, hayvanı kestikten sonra, bunun etini göz kararı ile bölüşebilirler mi?
Cevap: Faiz olmaması için, eti tartarak, müsavi, eşit ağırlıkta paylaşmaları lazımdır. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz. Çünkü helalleşmek, hediye vermekte olur. Taksimi mümkün olan bir şeyde ortak olanların hisselerini ayırmadan önce hiç kimseye hediye etmeleri caiz değildir. Altı kişiye et ile birlikte deri veya bacak da verilirse tartmadan paylaşmaları caiz olur. Başının da, derisi gibi olduğu Hindiyye ve Mecmû'a-i Zühdîyyede yazılıdır.
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Tam ilmihal Se’âdet-i Ebediyye den Arefe Günü#tamilmihalseadetiebediyye #hakikatkitabevisesli #arefegünü #Zilhicce http://www.hakikatkitabevi.net http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Terviye Günü ve Zilhicce Ayı (Tam İlmihal Seadeti Ebediyye) Hakikat Kitabevi
#tamilmihalseadetiebediyye
#hakikatkitabevisesli #hakikatkitabevi #terviye  #zilhicceayı #terviyegünü  
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye Hakikat Kitabevi Kurban Kesmek
tamilmihalseadetiebediyye #hakikatkitabevisesli #kurbankesmek
0 notes
bulutbey79 · 3 months
Text
219 İKİYÜZONDOKUZUNCU MEKTÛB
Bu mektûb, mirzâ Ebrece yazılmışdır. İnsan, câhil olduğu için, bedeninin hastalığını gidermeğe çalışmakdadır. Kalbin dünyâya düşkün olması hastalığından haberi bile olmadığı bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ, sizi ayblardan, kusûrlardan korusun. Sizi lekeliyecek şeylerden, geçmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü hurmetine “aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ecma’în minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” muhâfaza buyursun! Ey mes’ûd ve temiz kardeşim! İnsanın bedenine bir hastalık gelince ve uzvunda bozukluk olunca, o hastalığı gidermek ve o bozukluğu düzeltmek için, o kadar uğraşır da, kalb hastalığı kendisini sonsuz ölüme ve bitmez tükenmez azâblara sürüklediği hâlde, bu korkunç hastalıkdan kurtulmağı hiç düşünmemekdedir ve onu gidermek için hiç kıpırdamamakdadır. Kalbin hasta olması demek, Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmuş olmasıdır. Eğer, kalbin bu tutulmasını hastalık bilmezse, çok alçak kimsedir. Eğer bilir de, aldırış etmezse, çok pisdir. Bu hastalığı anlamak için, (Akl-i mu’âd) lâzımdır. (Akl-i me’âş), kısa görüşlü olduğundan, ancak, görünüşe bakar. Akl-i me’âş, dünyânın geçici lezzetlerine bakarak, kalb âfetlerini hastalık bile saymadığı gibi, akl-i mu’âd da, âhiretde verilecek sevâblara bakarak, bedendeki bozuklukları, hastalık saymaz. Akl-i me’âş, kısa görüşlü, akl-i mu’âd keskin görüşlüdür. Akl-i mu’âd, Peygamberlerde “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyâda bulunur. Akl-i me’âşı, mala düşkün olanlar, dünyâya bağlı olanlar beğenir. Aradaki farkı düşünmelidir. Akl-i mu’âdı kuvvetlendiren şeyler, ölümü düşünmek, âhıretde olacak şeyleri öğrenmek ve âhıret derdi ile şereflenmiş olanlarla birlikde bulunmakdır. Fârisî beyt tercemesi:
Aranılan hazînenin nişânını verdim sana, belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da.
Bedenin hastalığı, ahkâm-ı islâmiyyenin yerine getirilmesini güçleşdirdiği gibi, kalb hastalığı da, islâmiyyete uymağı güçleşdirmekdedir. Şûrâ sûresi, onüçüncü âyetinde meâlen, (Müslimân olmalarını istemekliğin, kâfirlere çok güç gelmekdedir) ve Bekara sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, (Nemâz kılmak, ibâdet etmek, yalnız mü’minlere güç gelmez) buyuruldu. Görünen uzvların kuvvetden düşmesi, ibâdeti güçleşdirdiği gibi, kalbde îmânın za’îflemesi de güçleşdirmekdedir. Yoksa, islâmiyyetin her emrinde kolaylık vardır. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, size kolaylık yapmak istiyor, güçlük çıkarmak istemiyor) ve Nisâ sûresinin yirmiyedinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, emrlerinin hafîf olmasını diledi. Çünki, insanlar za’îf yaratıldı) buyuruldu. Bu iki âyet-i kerîme de, sözümüzü isbât etmekdedir. Fârisî mısra’ tercemesi:
Bir kimse kör ise, güneşin suçu ne?
Bunun için, bu hastalığı gidermek çok lâzımdır. Bunun mütehassısı olan hakîmlere sığınmak farz-ı ayndır. Resûl, ancak haber verir.
#mektubattercemesi #mektubatırabbani #rahmetullahialeyh
www.hakikatkitabevi.net
0 notes