cerencom
cerencom
Ceren Çomut
7 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
cerencom · 6 years ago
Text
Film Başlıyor
Çocukluğumun evinde odamdayım, henüz korkular yerine hayallerimi biriktirdiğim yıllar. Annem alt kattan sesleniyor ‘Kızım, film başlıyor gel hadi!’ Hayallerime bir yenisini eklemek için heyecanla kuruluyorum ekranın karşısına. İşte hikaye başlıyor! Gözüm filmde, aklımsa canı nereyi istiyorsa orada. O zamanlar büyük filmler büyük hikayeler demek benim için. En büyük filmin tam merkezinde olduğumu henüz görmüyorum. Sıradan hikayemden beslenerek, an be an yazılmakta olan kendi filmimle tanışmama daha var biraz. Yaşam sürüyor ve ben izliyorum. Herhangi bir filmi izler gibi ve fakat çok daha az heyecanla…Çok sonra anlıyorum mesele sürdürebilmekte değil yaşamı, yaratabilmekte. Bir filmi yaratır gibi, sınırlı imkanlar ve sınırsız bir tutkuyla… Ve işte bu farkındalıkla düşüyorum senaryosu belirsiz filmimin içine. Ana karakteri de benim, yönetmeni de...Her gün yeni bir sahneye uyandığım zor bir film bu ve yorucu en az her film kadar. Yoruldukça Stanley Kubrick’in harika metaforu geliyor aklıma. Özetle şöyle diyor Kubrick; ’Film çekmek lunaparkta bir çarpışan arabanın içinde giderken Savaş ve Barış’ı yazmak gibidir.’ Müthiş zor ve müthiş güzel! Eğer sadece seyircisi değilsek yaşamak da öyle değil mi?
Tumblr media
5 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Ben Böyleyim 🎶
Arkada Athena’dan ‘Ben Böyleyim’ çalıyor. Çünkü birşeyler mutlaka çalmak zorunda, konuşmadığım ya da uyumadığım neredeyse tüm anlarda hep böyle olur. Ne var ki hayatın tesadüflerine sempatiyle bakan beynim, şarkı seçimlerinde tesadüfe pek yer bırakmıyor. O anı temsil eden bir şarkı bulamadan rahat edemiyor sanırım. O yüzden her şarkının bir ‘an’ı vardır benim için; bir duygusu, bir dokusu...Kendi kendimle konuşma veya hayatla savaşma yolum belki, belki de sadece müziği çok fazla sevdiğimdendir. Sebebi her neyse ’Ben Böyleyim’i dinlemek daha güzel geliyor işte ben böyleyim demekten. Sahi neden tam da şimdi ‘Ben Böyleyim’? Alexander Nehamas’ın bir sözü var aklımdan çıkmıyor okuduğumdan beri; ’Hayattaki en büyük amaç kişinin kendini yaratmasıdır.’ diyor Nehamas. Hayatın bir amacı var mı veya olmalı mı bilmiyorum ama kişinin önce kendini tanıması ve o farkındalıkla Nehamas’ın deyimiyle ‘kendini yaratması’, -mış gibi yaşantılardan kurtulup gerçek bir hayatın kapısını aralayan müthiş bir yol bence. En azından benim tercih ettiğim ve bir süredir içselleştirmeye çalıştığım bir yol…Zorlu ve sonu belirsiz bir yol bu, belki de bir sonu olmayan…Bitimsizliğine, yağmurlardan delik deşik olmuş taşlı topraklarına aldırmadan geri çağırıyor beni her vazgeçiş denememde. Bugün kim bilir kaçıncı kez dönüşümü kutluyorum hırpalanmış gerçekliğime. Yağmur yağıyor. Ben hatalarımı seyrediyorum. ‘Güzel’ hatalarımı…Müzikse hiç durmuyor…
4 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Neden
Neden? Önceleri deli gibi sırrına erişmeye çalıştığım, her fiilin ardına bıkıp usanmadan iliştirdiğim...Ne zaman sorsam, beynimin ‘sözde’ mantıklı cevaplarla beni avuttuğu o gizemli soru… Sahi ‘neden’ buradayız? Bir dakika sonrasını bile öngöremediğimiz şu hayatta ‘neden’ hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz? Bu kadar acı ‘neden’? Veya Nazım’ın deyişiyle “Neden sancılar eksik olmaz iyi insanların yüreğinden?” Öyle görünüyor ki yaşadıkça bitecek gibi değil nedenlerimiz ve onların ‘sözde’ sonuçları. ‘Sözde’ diyorum çünkü bilimsel gerçekleri ve arkalarındaki su götürmez neden-sonuç ilişkilerini bir tarafa bırakırsak daha içsel, belirsiz ve sahici olmaktan uzak bir yüzü var bana göre tüm nedenselliklerin. Bilincimizin sırf açıkta kalmasın diye ‘sözde’ sonuçlar uydurduğu nedenlerle, hala sonucunu aradığı nedenler bin parçaya bölmüyor mu farkettirmeden benliğimizi? Oysa ki fikrimce varoluşumuzun en merkezinde bilinçdışımız dururken ‘neden’ sorusunun gerçek muhatabı bile değil beyhude yere çalışıp duran bilincimiz. Denklemi çözen bilinçdışı, bundan bihaber nedenlere sahte kulplar takansa çaresiz bilincimiz. Bilinçdışının olağanüstü hakimiyetini kabul ettiğimden beri elimden geldiğince susturuyorum bilincime çarpan nedenlerimi. Daha bütün olabilmek için; varoluşun kaygan zemininde düşe kalka ilerlerken kendimi, insanları ve hayatı olduğu gibi kabullenebilmek için…Ve artık ‘neden’lerden çok ‘nasıl’lar önemli hayatımda çünkü George Orwell’in dediği gibi “Nasılını anlıyorum, nedenini anlamıyorum.” ‘Nasıl’ı anladıkça ‘neden’in kaygısı yerini yaratıcılığa bırakıyor ağır ağır, ‘neden’in öfkesiyse ‘nasıl’ın şefkatine. Ve şefkatle kucaklıyorum cevabını bildiğim, bildiğimi sandığım ve belki asla bilemeyeceğim bütün sorularımı 🙏🏻
3 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Renk
“En sevdiğin renk ne?” diye sordum ona, 6 yıldır bana coşkuyla bakan güzel gözleri muzipçe parladı; “Sensin!” dedi sonra. “En güzel rengim sensin…” Hayatımda duyduğum en yalın ama en derin cümle böyle birdenbire geliverdi işte…Orhan Veli’nin unutulmaz şiirindeki gibi sanki “Her şey birdenbire oldu, birdenbire vurdu gün ışığı yere…” O büyüleyici ışığı ruhumun en karanlık yerlerine değdiğinde bilmiyordu en güzel rengimi o an oracıkta bana kendisinin verdiğini…Benim için sevgi renk demek o günden beri..! Deniz mavisi oluyorum bazen, onun tatlı rüzgarına karşı havalanıyor yelkenlerim. Sonsuz seviyorum öyle günlerde, ucu bucağı olmuyor maviliklerimin. Bazense ateş kırmızısı oluyorum sevgimle ısıtayım diye tuttuğum o minicik ellerini. Ben hangi renge dönüşürsem dönüşeyim o henüz farkında olmasa da hep rengarenk gökkuşağı üzerimdeki. Yağmurlarımı dindirip gelen, güneşimin habercisi…Bildiğim tek bir şey var bunca yaşantının üzerine. Hayatın bir anlamı varsa, sevgiyle ilintili olmalı...O yüzden yatağımın üzerindeki lambaya astım bana yaptığı gökkuşağı renklerindeki yıldızlı kolyeyi. Gece nasıl olursa olsun öyle güzel ki her sabah ona uyanmak ve yeniden hatırlamak renklerimi...
3 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Teslim Olmak
“Teslim olmak” ne karmaşık bir kavram. Gardını indirmenin, vazgeçmenin çaresizliğini taşıyor ilk bakışta. Kaderci bir yanı var; kişiyi edilgen kılan, seçim hakkını elinden alacakmış gibi görünen. Ama hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kanıtlarcasına, içinde barındırdığı tüm eylemsizliğe inat, sözlük anlamı ‘eylem’ olan bir fiil aynı zamanda. Fiile en benzemeyen fiil oluşuyla kendince kafa tutuyor belki arkaik benliğimize.  İçimdeki 1-0’larla çalışan mühendisi öldürdüğümden beri biliyorum ki doğru şeye bile isteye teslim olduğunda en güzel eylemdir eylemsizlik... Bazen boşa kürek çekmeden fersah fersah yol gitmek, bazen kontrolün sende olmadığını farketmenin rahatlığıyla hayatın akışına güvenmek, bazen de tümgüçlü olduğun yanılsamasından uzaklaşıp şefkatle sarılmaktır hasarlı benliğine... Yalnız ne zordur güçlü olmanın sert olmakla karıştırıldığı topraklarda bu fiilin hakkını verebilmek!  Oysa ki en güçsüz yanına teslim olmadan nasıl güçlü olunur? Karşındakine en çılgın arzularını, en derin korkularını açıp kalbini teslim edemezsen bir olabilir misin? En acısı da ölümüne doğduğun bir hayatta, bitip tükenmeyen belirsizliklerle örülü yolunda ilerlerken hayatın acımasız gerçekliğine teslim olamamak belki. Severmiş gibi yapmadan gerçekten sevmek kendini, karşındakini ve hayatı teslimiyetsiz mümkün mü? İlk teslimiyetimiz yerçekimine, tezatlıkların mucizevi yuvası yerkürenin doğum hediyesi bize...Peki ya içimizdeki yerküre? Bazen o da çağırır bizi merkezine. Böyle zamanlarda çağrısına uyup bırakırım bütün ağırlığımı yere. Taşımam artık kendimi. Boylu boyunca uzanırım engebeli yollarıma. Ve işte gökyüzüm nihayet karşımda! Bulutlar geçer gökyüzümden, kah yağmur getirirler kah fırtına. Yağmurun kokusunu hüzünle içime çeker, beklerim fırtınada savrulan parçalarımı toparlamak içinse...Çünkü bilirim ki ben dört mevsimim, kışım dinmeden yazım nasıl gelsin? 
3 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Yağmurlu Günler
"Ne zaman açık ayakkabı giysem yağmur yağıyor." Geçenlerde yağmurlu bir günde ıslanırken tam da böyleydi dudaklarımdan dökülen serzeniş.
Neden sonra hayret etti bunu işiten kulaklarım, tuhaf ikisinden biri bana ait değil sanki! İnsanın kendine duyduğu yabancılaşma hissi
karşısındakine duyduğuna benzemiyor pek. Hep kendinlesin, ne büyük bir hediye ve ne büyük bir mahkumiyet aynı zamanda..!
Kendi dört duvarının arasında bayram coşkusunu da yaşatır insana, hapishane çaresizliğini de.
İşte sırf bundan duvarlarımdaki her oyuğu, izi anlamaya çalışmam.
Bazen arka bahçelerinle  karşılaşıyorsun bu keşifte, bazen de kapısına kilit vurulmuş gizli odalarınla...Peki ya henüz keşfedemediklerim ya da keşfedip bütünüyle sindiremediklerim?
Onlar da yağmurlu havalarda çıkıyor galiba :) Hayretim evden çıkarken hava raporuna bakmayıp sonra da tüm sorumluluğu havaya atan kendime tamamen.
Öyle ya hava durumuna bakmak kolay, benim için bazen hala zor olan kendimi düşünebilmek. Bilmekle yapabilmek arasındaki ince çizgide gezinirken
aklımda Mevlana'nın o şahane sözü; "Bilmek başka, bulmak başka, olmak başka." Daha çok bildiğimiz, bildiğimizi olabildiğince yapabildiğimiz, yapamadığımızda da bunun sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmadığımız günlerin hep artması umuduyla...
4 notes · View notes
cerencom · 6 years ago
Text
Hayattaki Seçimlerimiz
Bence hayatta en güzel şey kendimizi otomatik pilottan çıkarıp farkında olduğumuz seçimler yapabilmek. En başta kendimizin, sonra diğer insanların ve yürüdüğümüz yolun farkında olarak…Camus’unun dediği gibi hayat, tüm seçimlerimizin toplamından ibaret değil de nedir? Ama “Güzel şeyler hep zor ulaşılan şeylerdir” kuralı Murphy Kanunları’yla yarışır gerçeklikte sanki. Bir yanda bizi aptallaştıran sözde düzen toplumu ve hayatımızı karmaşıklaştırmayı amaç edinmiş görünen kültürel zemin, diğer yanda üzerinde hiç bir hakimiyetimizin olmadığı bilinçdışımız ve varoluşun bitip tükenmeyen sancıları…Biraz körüz hepimiz, biraz da sağır. Gözümüzü azıcık açtığımızda gördüğümüz manzara ürkütücü, duyduklarımızsa sadece insanların kendini kanıtlama çabaları. Herkesin her şeyi bildiği ve işte bu yüzden de hiç kimsenin hiçbir şeyi bilemediği bu dünyada yaşadığımız koca bir çelişki değil de ne?  Sahi kendimizi başkalarına mı kanıtlıyoruz yoksa asıl derdimiz kendimizle mi? İçimizdeki boşluğu büyütüyoruz belki kendimizi büyüteceğimize. Boşluğumuz içimize oturan bir taş. Sisifos’un kayası gibi taa tepelere çıkarıyoruz onu ve çıkar çıkmaz yuvarlanıyor en dibimize. Bu evrensel kısır döngünün içinde debelenirken yaptığım ilk farkındalık dolu seçim boşluğumu anlamaya çalışmak oldu onu yok saymaktansa. Hala aynı yerde duruyor hissediyorum ama artık onu sevebiliyorum. Bir Hint atasözünün söylediği gibi “Ayakkabı giymek tüm dünyaya halı sermekten daha kolaydır.” ;)
2 notes · View notes