Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Uyandım. Günaymış. Bir şeyler atıştırdım. Sonra kahve yaptım. Oturdum bilgisayarın başına dizi izledim. Gözler bulanmaya başladı. Dinlendirici gözlüğümü taktım. Gözlük kutusunu açtım. Bir de ne göreyim. Bende kaldığın gece gözlerin acımıştı hani. Lensini temizlemeyi unutmuşsun. Gidip alalım dedim temizleyiciyi. Temizleyelim dedim. Kıyamazdım çünkü ben sana. Gerek yok çıkarırım dedin. İdare ederim bu gece. Çıkardığın lensini elime aldım. Banyodaydın sen o sıra. İnceledim lensini. Şimdi dedim kendi kendime. Şimdi sen bu lensin arkasından mı bakıyorsun dünyaya.. bana.. Bu lens mi dokunuyor senin baktığımda boğulduğum gözlerine. Hiç haberin olmadı. Çöpe attım sandığın o lensi gözlük kutuma koymuştum o gün. Ben sana ait bir şeyi nasıl çöpe atabilirim ki. İşte bugün gözlük kutumu açtım ve gözlerin geldi gözlerimin önüne. O kutu var ya o kutu istiridye kabuğuna dönüştü bir anda. İçinde incisini saklayan bembeyaz bir istiridye kabuğu. Unuttum sandın belki seni. Unutmadım. Sadece alıştım. Bazı şeylerin üzerinden aylar geçmiş. Hatta çok aylar geçmiş. Geçerken senden bir şeyler götürmüş. Hatta çok şeyler götürmüş. Sen elinde avucunda kırıklarla kalmışsın öyle. Çok kırıklarla kalmışsın öyle. Sen simsiyah ben zifiri gece, bizden bir bok olmaz biliyorum. Leylak ve tomurcuk kokusu yerini boynuna bıraktı. Ama gene de gelirsen yolunu aydınlatsın diye içimde bir ateş böceği besliyorum. Böyle böyle büyüyorum. Büyürken ellerim kısalıyor. Kahretsin ki o küçük kıvılcım hep içimde, ne kadar kül olursam olayım. Unutmaya çok yakınken özlemek insanı. Yalnız yatağında ten arayışı. Ama neydi o cümle; “ben başkasının zalimi olsaydım barmeni öldürdükten sonra içkiye susardım.”
2 notes
·
View notes
Text
Hep böyle güzel kal.. insanlar fazla kötü.. hep böyle elimi tutacakmışcasına seni bekleyeyim ben.. ama asla gelme.. bırak seni hep içimde yaşatayım.. minicik ellerini hiç ayırma saçlarımdan.. sen böyle uzak kal hep bana.. ama hiç bırakma.. hiç kötü olma.. ben iyiyim bir kaç şarkıya eşlik edip kahveme seni döküyorum.. bahtımda yoksun.. alnımda yazılı değil adın.. kabul ettim güneşin ısıttığı saçların, okyanusunda boğulduğum gözlerin asla benim değil.. keyfine su dökmek gibi olmasın ama seni özlüyorum.. istemek değil bu.. sadece seni özlemek bile güzel.. başka evlerin içinden yüzünü düşlemek.. neler yaparsın şu an.. kahvenin suyunu yine yarım mı dökersin fincanına.. kimle gezersin.. hangi şarkı canını yakar en çok.. en son kime sarılıp ağladın.. insanlar kötü.. sen hep iyi ol.. hiç değişme.. hep böyle güzel kal.. çocukken evimizin tam karşısındaki tepeden çıkan ay gibi ol mesela.. ben sana hep koşayım sen hep uzaklaş.. ama hiç gitme.. her gece yeniden cama vur yüzümü öp.. ben hep geleceğini bilerek uyuyayım.
0 notes
Text
Yüzüne dokundum sıcacıktı.. hiç gitmemiş gibi hala.. kokusu yemyeşil bir cennet bahçesinde yetişen bir çiçeğe ait.. onu hep kırdılar.. dudakları hep uykulu.. yüzüne dokundum hep bir küçük çocuk.. saçlarında birkaç yanlış adamın parmakları gezmiş.. hep bir sancılı.. sonra bana hiç ait olamayacağı geldi aklıma.. sarıldım.. her an herkes ölecekmiş gibi yaşıyorum artık.. çok sevdiğim bir karanlığım var.. güneş görmeyem bir evim.. seni seviyorum dedi uğurlarken.. ben de seni seviyorum dedim.. ne fazla ne eksik.. olabildiği kadar.. omuzların iyice ufalıyor kaç ceset daha çürüteceksin solunda?.. kaç insanlardan kurtul.. çizgili tişörtlerime hapsettiğim ruhumu birtek seninle özgür bırakıyorum.. asla unutmuyorum bir kafeste yaşadığımı.. herkes gidiyor aldanma.. yorulursan yine gel.. yüzüne dokundum ellerim terledi saçlarına bir dudak kondurdum.. 'unutma' dedim.. unutma ben sana hep yuva olacağım.. hadi bir sigara daha yakalım.. evim güneş görmeye alışık değil.. biraz daha kal okyanus gözlüm.
1 note
·
View note
Text
Ulan neden ya? Neden bir türlü şu huzur denen illet duyguyu yaşayamıyoruz? Yaşasak da neden kısa sürüyor? Böyle markette sucuk tadar gibi. Tadı damağında kalıyor ama çok pahalı alamıyorsun. Böyle şipşak fotoğraflar gibi. Önce çekiyorlar. Sonra eline veriyorlar. Al bunla yetin işte, artık bakar mısın odana mı asarsın ne yaparsan yap ama bu kadar diyorlar. Bu kadar zor olmamalı. Bu kadar acımasız olmamalı. Ulan azıcık huzur be demek istemiyorum artık. Ulan çok huzur be!
0 notes
Text
Uzakta, kopuk, kırık, yalnız; kimimiz kelimelere, kimimiz renklere, kimimiz paraya, kimimiz aşka, kimimiz bedenimize, kimimiz ruhumuza, kimimiz geleceğe, kimimiz geçmişe, kimimiz kitaplara kimimiz şarkılara sığınırız; bazen kaç yaz mevsimi kaldığını düşünürüz hayatımızda, bazen ardımızda ne bıraktığımızı; bazen yanılırız,kanarız, dökülürüz, toparlanırız; sırlarımız olur, şeffaflığımızdan utandığımız anlarımız; bizi anlayacak insan ararız, bir şey başardık sanarız, şımarırız; gülmek ve ağlamak arasında, gitmek ve kalmak arasında, unutmak ve özlemek arasında, seçimlerimiz ve mecburiyetlerimiz arasında, düşler ve gerçekler arasında sıkışıp... Böyle ciğerim patlarcasına "oğğğğff ulan bee" diye bağırmak istiyorum. Bağırsam geçer mi.
0 notes
Text
Bana ait olmayan, iki odalı, deniz manzaralı bir evin balkonundan Karşıyaka' ya bakıyorum. O an içtiğim sigara belki de hayatta en keyifle içtiğim sigara. Karşı apartmandan köpeğini gezmeye çıkaran kadın, her sabah yürüyüş yapan dede, kızını okula bırakmak için arabasında bekleyen amca bile farkında değil içimdeki huzurun. Çakırkeyif bir gecenin sabahında, kafamın içi bomboş ama tebeşir izleriyle dolu bir kara tahta iken, omzumun hemen yanında gördüğüm bir yüz bana dünyanın tüm aksiliklerini unutturabilirmiş. Yüzüne baktığım an dünyayı unuttum. Önce ne zaman uyuduğumu, sonra nasıl güzel uyandığımı düşündüm. Yatakta biraz kıpırdanınca kolların belimi sarmaya yeltendi. Bıraktım İzmir'in serin sabahı bizden biraz daha uzak kalsın. Sonrası sehpadaki şarap kadehleri, kül tablaları, sıcak bir duş ve birkaç pencere daha. Şimdiyse o balkonda yine Karşıyaka'yı seyrederken gözlerimi, gözlerini göremeyeceğim bir şehrin sabahına açmayı bekliyorum. Gideceğim günü, uçakları, biletleri, bu şehri ve bu şehirde yaşadıklarımı düşünmeden yalnızca bekliyorum. Günaydın sevgilim, keşke hiç tanışmasaydık.
0 notes
Text
Olmayacağını bildiğin halde istemekten vazgeçemeyeceğin kadar güzel şeyler var. Hiçbir şey beklemeden sadece onun iyi olmasını istediğin, sevgiden öte bi sınır var. Karşılaşınca anlıyosun. Ve güçlü bir bağ kurmanın gerektirdiği fedakarlığı anlamadığınız sürece hep yarım kalacaksınız. Sadece şey demek istemiştim. Yaklaş, uzaklaş, yıldızlar girsin aramıza ama yörüngemde kal.
0 notes
Text
Koca bir boşluk... Ne yapsam ne etsem içini dolduramıyorum. Çaba gösteriyor muyum o da belli değil. Böyle bir şeyler eksik sanki... Hissedebiliyorum. Nerde bir eksiklik olmuşsa orada ben de olmuşum. Yaşantımın üzerine temellendiği temel dayanak burasıdır. Tam olarak anlatabildiğim bir cümlem olmamış. Hakkıyla yaşadığım bir anım olmamış. Kendimi konumlandırdığım yer eksiklikler üzerine kuruluymuş. Kimseyi sevmemişim. Sevdiğimi sandıklarım olmuş. Kimse de beni sevmemiş tam olarak. Bunların içini dolduracağım bi ton hikayem var. Durum böyle olunca yassılaşmışım. Bükülüp, kırılmışım kendime doğru. Hatırlamak ne kötü. Hatırlamak istemezdim. Yarım da eksik de olsa bilmek, hatırlamak istemezdim. Şimdi kuşku büyütüyorum kendimle. Geçmişim, geleceğim ve yaşadığım şu an arasında bir yerlerde gidip geliyorum. Düşünmekten yoruldum. Kafamın içini doldurup taşan düşüncelerden yoruldum. Artık ağır geliyor. Toplayamıyorum. Dengemi kaybediyorum. Kaybetmemeliyim. Hayata erken atılmak meğer ne zor işmiş. Tüm zorlukları erken tatmak ne zor... Ne olur biraz huzur, biraz mutluluk. 🙏
0 notes
Text
Henüz sokaklarına sarılamadığım, kaldırım taşlarına oturamadığım ve otobüs duraklarında ağlamadığım bir şehir var elimde. Döndüğüm her köşede bir iz görmemek içime hüzün tohumları mı serpiyor yoksa nihayetinde gülümsemem mi gerekiyor kestiremiyorum. Yatağımın kenarında unutulmuş bir kitap ve bol telveli bir kahveyle bulunduğum yere tutunmaya çalışıyorum. Zaman da mekan gibi önümüzde böyle uzanıp gitse, biz de istediğimiz gibi onun içinde gidip gelsek olmaz mıydı? Ah olsaydı.
1 note
·
View note
Text
Derler ki; 7 kere düştüysen, 8 kere kalk. Fakat sormazlar, “kalkmaya mecalin var mı?” diye. “ver elini, gel, düştüysek de beraber kalkalım” demezler. Belki de derler ama hissettirmezler. Hayatın, insanlarla ne çok benzer yanı var. Dönüp bakmaz arkasına, aklı kalmaz, merak etmez; öyle bir gider ki elinden, sen daha vaziyeti kavrayamadan o çoktan yola düşmüştür. Kendime çekiliyorum artık. Hissetmek için yalvardığım geceler de affetsin beni ama hissizliğin kapılarını aralıyorum şimdilerde. Neden böyle oldu diyerek geçiriyorum günlerimi. Benim bile aşamayacağım duvarlar inşa ediyorum kendime, belki de. Zıtlıklardan, yıkıcı, olumsuz duygulardan usanarak, kendimi ifade etmekten yorulmuş bir şekilde artık içimdekileri kusmayı reddediyorum. Gerçek benliğimin buna başkaldıracağını bilsem de, yürüyeceğim bu yolu. Bu yolda yaşayacağım değişimi, nereye gideceğimi yahut ne halt edeceğimi merak etmiyor değilim lakin bilemem. Kimse bilemez. Sabredin ki her şey olur. “Bence abartıyorsun, büyütüyorsun” diyorsan eğer, deme, çünkü bilmiyorsun. “Neden, nasıl?” diye sorarsan şayet… Elektrikler gittikten sonra mum ararsın ya, hani o küçücük ateş, zifiri karanlıktan kurtarır ya seni, ben o mumu, bulup bulup yitirmekten yoruldum. Mum biliyor muydu ki, kendisi çok küçük olsa dahi, olması yetiyordu, biliyor muydu bunu? Belki biliyordu, belki de bilmiyordu. Nerden bilsin ki hissettirmiyordum. Hissettiremiyordum. Adımlarım daha hızlı artık. Gidecek bir yerim, bekleyenim olduğundan değil, hiçbir yere varmayayım diye. Çünkü durursam hatırlarım. Bir çıkış noktasına ihtiyacım var. Fakat öyle bir kapıdayım ki, sanki çıkarsam, bırak evime dönmeyi, kendime bile dönemem gibi geliyor. Orası beklemiyordur beni ama ben, beni bekliyor muyumdur? Bilmiyorum. Ne kadar çok bilmiyorum var. Onca zaman kaçtığım belirsizliğe, boşluğa, bilmemeye dönüyorum belki de. Hani “derindeyim, karanlık burası, tutun beni” desem? Neyse. Kasım’dan kalma çiçeklerden özür diliyorum. Belki de hayatımın tek golüne, kendi hükmümle ofsayt veriyorum. Keşke böyle olmasaydı. Eyvallah.
2 notes
·
View notes
Text
Seni yüzyıllarca bekler gibiyim buradan bakıldığında ve buradan ne zaman baksam hayatımın hiçbir yerinde görünmüyorsun. Her gün bir hayaletle uyanmak, her gün bir hayaletle uykuya dalmak, her gün bir hayaletle içinden konuşmak bu. Hiç gidemeyeceğimiz yerler geliyor aklıma, seçemeyeceğimiz elmalar marketten. Şimdi beni tutup kaldırmışsın gibi kışlıkların arasına. Yaz geldi işte bak, dallarında kirazlar ağaçların. Dallarında böğürtlenler. Mayısda oldun, haziranda yoktun, temmuzda unutuldum. Eylülde buluşur muyuz? Yoksa temmuzun yakasına mı yapışıp dururuz, bilmem. Eskiden buluşuruz gibi gelmişti rüzgar tutup savurdu bizi. Hangi çocuğun elinde patlayan balonduk? Hangi dondurmaydık külahından düşen? Hangi çürük diştik? Hangi ekmek gibi kuruyup atıldık ve nereye? Kuşlar da ne güzel yemiş bizi, sen şu dünyanın işine bak. Kırıntıları süpürür rüzgar, mevsimler ve zaman. Kuşlar aç kalmaz yine de.
Uçar, uçar...
1 note
·
View note
Text
Birinin hayatında anlık olmak o kadar kötü ki. Bir an oradaydın, sonrasında olamadın. Silahtan fırlayan kurşun gibi, şipşak fotoğraflar gibi. Her şeyi bok ettim, her şeyi bok ettin, her şey bok oldu. Düşünüyorsun her an, böyle olmasaydı başka türlü nasıl olurdu diye. Başka türlü nasıl yaşanırdı diye. Oralar hep bahar bahçe. Oralarda kırılmaktan, kırmaktan eser yok. Oralarda ne de güzel yaşanıyor. Hep toz pembe değildir oysa. Şimdi birkaç saniyelik anılar hala kafamda canlanıyor. Beni sen üzmedin ben sana bile bile inanmaya çalıştığım için kendime üzülüyorum. Ben bir şeye inanınca hep eksiliyorum.
1 note
·
View note
Text
Seni nereye koyacağını bilemedi. Bir yer bulur gibi oldu sadece. Sen bunun heyecanına kapıldın. Orada olmadığını bile bile bekledin. Umut bitmiyordu ama bitmeliydi. Bunu günün birinde anlayacaktın. Şimdi istesen de anlayamazsın.
1 note
·
View note
Text
Birbirimize uzanamıyoruz zannederken kolunu kaldıranın ben olduğunu anlayamamışım. Uyurken acaba sen de beni düşünüyor musun diye düşünürken yani sorarken kendime seninle konuşur gibi, düşünmediğini anlayamamışım. Gözün dalıyor mudur böyle arkadaşlarınla gülüp eğlenirken bir an bizi bir arada, beni orada ister miydin? İstemezdin, anlayamamışım. Bana sevdiğin şeyleri sevdirir miydin? Bu şarkıyı dinlese kesin o da benimle aynı şeyleri düşünür der miydin? Demezdin, anlayamamışım. Her telefonun çaldığında arayanın ben olmasını diler miydin? Diledin mi? Dilemezdin, anlayamamışım. Görürsün diye yaptığım ne varsa görmedin değil mi? Peki sen hiç benim görmem için konuşmadan anlaşmaya kalktın mı? Hayır, yanlış anlamışım. Kaçıp gitsem farketmezdi, kalınca da farketmedi, öyle durunca da farketmedi. Nasıl farketmezdi? Nasıl!
1 note
·
View note
Text
Hayatı hep güneşli olan insanlara bakıyorum. Ne kadar kolay yaşamak. Hiçbir derdin yok. Tek derdin dertsizliğin. Vay be. Bulunduğum durumu sevmiyorum. Ailemle istediğim samimiyeti bir türlü yakalayamadım. Bir kedim vardı o da gitti. Ülkede kalmakla gitmek arasındayım. Benim artık başım omzuma ağır geliyor. En küçük üzücü bir olay bütün hayatımı etkiliyor. Yıllarca duvara bakmak istiyorum sadece, hareketsizce. Bir çıkış yolu arıyorum, en fazla ne yapılabilir elimdeki bu hayata diye. Bulamıyorum. Aşırı yalnız hissediyorum, sevgili ya da arkadaşlık anlamında değil. İçimi böyle çelik bir teli büker gibi bükmüşler sanki. Bir insanın her anlamda her şeyinin olması nasıl bir his acaba? Kalbin, sağlığın ve ruhun huzurla bir arada parçalanmadan durabilmesi yani. Düşüne düşüne dönüp dolaşıp vardığım tek şey “ne yaparsan kendine yaparsın” oluyor. Ve değiştirebileceğim şeyler varken duruyorum. Beklentiden midir? Beklentisizlikten midir? Bilemiyorum. Kanım çekilmiş gibi yaşıyorum bir süredir. Bayıldım bayılacağım sanırsınız. Kendimi bir tek uyurken iyi hissediyorum. Uyanıkken hissetmiyorum. Ne iyi, ne kötü. Bir şeyler yolunda mı gidiyor, yolunda gitmeyecek gibi mi oluyor, noluyor? Anlayamıyorum. Bunu ben seçmedim, yemin ederim seçmedim. Yani böyle oturup satırlarca içinde bulunduğum boşluğu anlatmak yerine başka şeyler yazabilirdim. Yazınca anlıyormuşsunuz gibi oluyor sanki. Sarılmak gibi. Sarılmak da anlaşmaktır çünkü bir nevi. Kendimi yazmak yerine başka şeyler verebilseydim keşke. Denemek istiyorum ama harekete geçemiyorum. Kafamı dolduran şeyler beni durduruyor. Gelecekte ve geçmişte gidip geliyorum. Arada kalmışlığım öyle yorucu ki, halsizleştim. Güçsüzleştirdi bu beni. Eksik kaldım. Tamamlanamıyorum. Zamanın ortasında asılı kalmış gibiyim. Benim dışımda ve benden uzakta her şey olup bitiyor. Bakakalıyorum. Eskiden hırçındım. Şimdi sessizleştim. Dizlerini kendine çekip bir köşede oturan çocuklar gibiyim. Neyi arıyorum bilmiyorum. Arıyor muyum onu da bilmiyorum. Bu kadar bilmemezlik beni çürütmeye başladı. Gözümün feri kaçtı. Keyifsizim. Kahvem çabuk soğuyor. Ketıl ötüyor. Yoldan geçen arabalar geceleri uyutmuyor.Ve ben çok yoruldum. Başka bir denize yelken, başka bir göğe bulut olacak gücüm kalmadı. Sığınacağım bir liman yok. Tutabileceğim hiçbir el yok. Elimi uzatıyorum, sadece boşluk. Boşluğu tutamıyorum. Nasıl tutamam?
2 notes
·
View notes
Text
Beni bir yerde bıraktı. Hissettim o anı. Dedim ki kendi kendime; ‘Bu gemi şimdi su alıyor,yarın batacak ve titanic bile hala yerli yerinde.’ Denizler yutar gemileri, limanların kucak açtığı gibi. Ama ne liman yerini değiştirir, ne deniz. Olan gemiye olur her zaman. Ben şimdi batıyorum. Biraz daha batacağım yarın. Suyun dibini görene dek batacağım. Aynı yere daldığında orada olacağım. Beni ne zaman bulmak istesen nefesin yetmeyecek suyun altında durmaya. Hep yüzeye çıkmak zorundasın. Balık değilsin ki yanımda kalasın. Balıklar gemilere sarılamaz bilirsin. Ama balıklar ev yapar gemileri. Sen balık değilsin ki evin olayım. Belki istesen masallardaki deniz kızı olabilirdin. İstemedin. Sen insan kalmayı seçtin. İnsan kalmak, hiçbir boka yaramazdı. Anlamadın. Hep masallara inanmak geldi içimden. Güzelin çirkini sevebileceğine inanmak buna dahil. Senin içinden bile gelmedi inanmak. Belki deniz kızı olmak hoşuna gitmezdi bunu anlarım. İstiridye olsaydın, içindeki inciyi beraber saklasaydık mesela. Ya da deniz atı olsaydın. Olamaz mıydın? Olurdun ama olmadın. Ben gemi olup battığımla kaldım. Sen şimdi hangi deniz kıyısından baksan beni göremezsin.
0 notes
Text
Bir şeyi, birini neden özleriz? Bu bana bencillikten özleriz gibi geliyor. Yoksunluğunu çektiğimiz her şeyi özleriz. Kendimizi doyurma isteğine o kadar açız ki, bu hayatımızın her anında bizi kontrol altına alıyor ve bu doyurma istediğinden ötürü asıl anlamı kaybediyoruz. Seviyoruz, yanımızda, elimizde, avucumuzda olmasını istiyoruz. Ulaşılabilir olması bizi iyi hissettiriyor. Fakat her zaman özlemiyoruz. Belirli anlarda dank ediyor. O zaman özlemek, özlemek oluyor mu? Kimse kimseyi sürekli düşünerek özlemiyor. Bir şarkı çalıyor, bir sokaktan geçiyorsun, bir şey görüyorsun o an yokluğuna ayıkıyorsun. O insan ya da her neyse o olduğu için değil, orada olmadığı için özleniyor. Bu durumda özlemek sürekli bi eylem olmadığında bencillik oluyor. Yani bir arada olunca özlemek geçiyorsa ve bir aradalık bittiğinde artan bi şeyse bunun sigara tiryakiliğinden farkı kalmıyor. Kavramların bize yerleşikliği bunu başka bir anlama katamazmışız gibi hissettirse de anlamlandıran sizsiniz. Özlemi tüketilmeyen ve çoğaltılmayan bir şey olarak görüp onu sonsuzluğa çevirebilirsiniz. Gökyüzü gibi. Özlem; gidilmeyen ve dönülmeyen her yerdir benim gözümde. Gitmeyin ve dönmeyin.
0 notes