Tumgik
delidivaneoldum · 7 years
Quote
Fazla kibirlisiniz. Bu dunya buna degmez, inanin.
0 notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
Cok mu istiyorum?
Gercek bir iliski istiyorum. Beni seven diyemeyecegim, karsimdakini sevmedigim surece beni sevmesini napiyim ben. Benim sevdigim kadar beni seven. 15 yas hormonlariyla seven degil. He eger gelip derseniz ki o hormonlar herkeste var. o hormonlardan kurtulana kadar sevgilim olmayacak. Akli fikri eve atmak, dokunmak, opmek olmayan bir iliski istiyorum. Akli fikri ben olan birini istiyorum. Aklim fikrim o olsun istiyorum. Gercekten sevmek istiyorum. Gercekten sevilmek. Gozlerimi sevsin istiyorum. Gozlerini seviyim. Kirpiklerimi sevsin istiyorum. Kirpiklerini seviyim istiyorum. Beni sevsin istiyorum, ona vereceklerimi degil. Onu sevmek istiyorum, bana vereceklerini degil. Mutlu etsin istiyorum. Mutlu etmek istiyorum. Guldursun istiyorum. Guldurmek istiyorum. Sadece ben oliyim istiyorum. Sadece o olsun istiyorum. Karsimdaki beni durusum, sesim, tavirlarim, ortamim, hayatim icin degil de, ben oldugum icin sevsin istiyorum. O oldugu icin sevmek istiyorum. Ben opulmek istemiyorum. Opmek istemiyorum. Ben sarilmak istiyorum. Kokusunu icine cekmek istiyorum. Bir iliskide de dokunulmamak istiyorum. Cikarlar icin kullanilmamak istemiyorum. Kimsesizligime gunes ariyorum. Ben asik olunmak istiyorum. Asik olmak istiyorum. Oyle tuz buz degil. Gercekten asik olmak istiyorum. Adini duydugumda durgunlastigim degil de, gozlerimin icinin guldugu birini istiyorum.
0 notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
Birinci dönem bitmişti. İkinci döneme başlamıştık. Ve ben ise, okul başladığından beri bir çocuğu seviyordum. Sınıflarımız karşılıklıydı ama varlığımdan haberi bile yoktu. Sabahları genelde servislerimiz aynı anda okula girerdi. Görürdüm onu. O ise arkadaşlarıyla gülüşüp dururdu. Başkasına gülüyor olması canımı yakarken, gülüşü o kadar güzeldi ki ‘Dur!’ diyemedim. Onu gördüğümden beri yani hoşlanmaya başladığımdan beri bir deftere onu anlatıyordum. Kimse bilmezdi. Kimseye anlatmazdım. Ama o defter beni dinlerdi. Ve ikinci dönem başlarında o defter bitti. Daha fazla yazacak sayfa kalmadı. Cesaretimi toplamamın ve ona açılmamın zamanının geldiğini düşündüm. Tabiki de devreye en iyi arkadaşımı sokacaktım. Ona anlattım.
“Sevgilisi, sevdiği falan varsa öğren etraftan ama ona sorma hiç bir şekilde öğrenmesin o.” dedim.
Kız başladı araştırmaya. İki tenefüs sonra yanıma gelip sevgilisinin olmadığını söyledi. Bana da bir gaz verip gitti. Okul çıkışında tuttum çocuğu. 
“Biraz konuşabilir miyiz?” dedim.
Döndü, baktı bana. 
“Sıkıntı mı var?” dedi. Hay atarını yediğim be.
“Konuşmak istiyorum seninle. Bi konu var.” dedim. Elini tuttum. Elinin üzerine numaramı yazdım. Ve akşam mesaj atmasını ciddiyetle istedim. Eve gider gitmez o an nasıl bir deli cesaretinin bana geldiğinin şokunu atlatmaya çalıştım. Hala şok üstümdeyken telefonuma mesaj geldi. O mesaj atmıştı. Sakin kalmam gerektiğinin farkına varıp mesaja baktım.
“Noldu?” yazmıştı.
“Seni seviyorum.” dedim.
“Ha?” dedi. Öküz ya. Katıksız öküz. Görüldü attım ve çıktım. Aramaya başladı beni. Açmaya cesaret edemedim. Bikaç kez daha aradı. Sonra mesaj attı. Mesajda; “Evini bulup önüne gelmem en fazla 1 saatimi alır. O yüzden bana cevap ver." 
Beyefendiye bak ya. Cevap vermiyorum. Bulsun gelsin evimin önüne bakalım. Derken aradan 45 dakika falan geçti. Kapı çaldı. Annemler misafirliğe gitmişti. Evde tektim. Kapıyı açmak gibi üşengeçlikle dolu bir zorunluluğum vardı. Kalkmak istemediğim yumuşacık koltuğumdan kalktım. Gidip kapıyı açtım. Karşımda o vardı. 
"Ne işin var burda?” dedim.
“Sana söylemiştim.” dedi. Durdum. Bir şey demedim ama bir şey demesini bekledim. 
“Gelelim sana. Seni fazla tanımıyorum açıkçası. Sadece birinci dönemin sonlarına doğru dikkatimi çektin. Arkadaşlar arasında bahsin geçti. Onların anlattığı kadarıyla tanıyorum seni. Daha fazla tanımak isterim gerçi. Yarın buluşalım mı?” dedi. Ben şok. 
“Elbette ama buraya kadar bunu söylemeye mi geldin yani?” dedim. Bi anda yaklaşıp beni öptü. Ne olduğunu şaşırdım. Beni öpmeyi bıraktığında yüzüne bile bakamadan gitti. Ertesi gün oldu. Okula gittim. Tabiki bir çok kez göz göze geldik ve bi iki kere göz kırptı. Bir insan nasıl bu kadar tatlı olabilir sorusunun cevabı gibi ortalıkta geziniyordu. Okul çıkışında onu göremedim. Servise doğru giderken birisi kolumdan tutup çekti beni kenara. 
“Ne o kaçıyo muyuz?” dedi.
“Kaçalım hadi.” dedim. Gülümsedi. Ah be.. Bana gülümsedi.
Okulun köşesindeki cafeye gidip oturduk. Sohbet muhabbet birbirimize kendimizi anlattık. Kalkmaya karar verdik. Hesabı ödedi. Çantamı taktım. Yürürken tuttu elimden. Şok üstüne şok yaşatıyordu bana. Evime kadar bıraktı. 
“Görüşürüz yarın.” dedi.
“Okulda görüşürüz.” dedim, gülümsedim. Öptü yanağımdan. Tanrım. Beni etkilemekte üstüne yoktu. Eve girdim. O da ev gider gitmez mesaj attı. Gece boyu konuşup sabahladık. Ertesi gün okulda onu göremedim. Sınıfına baktım. Kafayı koymuş yatıyor. Benimle konuşmak için uykusuz kalmıştı. Canını yediğim be. Bende yanına gittim.
“Pştt uykucu panda.” dedim. Saçını bozdum.
“Aradığınız kişiye biraz uyku borçlusunuz lütfen daha sonra tekrar uyandırmayı deneyin.” dedi. Yanağından öpüp gittim. Tabi yine bir 20 saniyelik deli cesaretinin etkisiyle yaptığım şeyin şokunu atlatmam bir dersi aldı. Tenefüs olunca sınıfıma geldi. Oturdu yanıma.
“Bak yanıma ne kadar yakışıyosun. Benim olsan daha fazla yakışmaz mı?” dedi.
“Yakışır.” dedim gülümsedim. Defterime bugünün tarihini yazdı. Saatine baktı. Deftere saatide yazdı.
“Bak bu tarihi aklında tut. Her yıl bu tarihi 'yıldönümümüz’ olarak kutlarız.” dedi.
1K notes · View notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
Seni ilk defa balkonda gördüm. Yeni taşınmıştınız evinize. Annem bir defa bahsetmişti sizden, yeni komşularımızdan ama kulak asmamıştım. Elinde sigaranla gökyüzünü izliyordun. Karanlıkta yüzünü gölgelendiren ay bile saklayamamıştı yakışıklılığını. Kirpiklerinin yüzüne düşen gölgesi nefesimi kesmeye yetecek kadar vardı. Uzun ince parmaklarının sigarayı tutuşu bile bir farklı gelmişti o gece. Yaz tatilinde hangi ayda olduğumuzu bile karıştıran ben seni gördüğüm ilk günü saati saatine ezbere biliyorum. Haziranın 28′i gece 3′ü 18 geçe. O günden sonra seni hep izledim. O kısacık zamanda olaylara karşı mimiklerinle vereceğin tepkileri bile tahmin edebilecek kadar iyi tanıdım. Bir gün yine sen balkonda ben seni izlerken aklıma bende hiç fotoğrafın olmadığı geldi, başkaları tarafından değil benim tarafımdan çekilmiş hiç fotoğrafın olmadığı. Bir anda yıllardır gelmeyen deli cesaretim geldi. Fotoğrafını çekecektim!  Kararım kesindi. Koymuştum aklıma bu fikri yapacaktım. Çıkardım telefonumu, açtım kamerayı. Balkonlarımız ne çok uzak, ne çok yakındı. Normal bi ses tonu ile konuşsak duyardık birbirimizi. Karanlıktı, flash açık değildi eminim fark edemezdin fotoğrafını çektiğimi. Kaldırdım telefonumu tam çekicem pat diye düştü telefon elimden. Ben alışmıştım artık kendi sakarlıklarıma, Allah’tan telefon ayaklarımın ucuna düşmüştü. Ses dikkatini çekmiş olmalı ki bana doğru döndün, bakmaya başladın. Sana hiç bakmadan eğildim aldım telefonu, kapağının kenarı kırılmıştı. Kırılan yere bakarken bi yandan da söyleniyodum “Stiles’in beyzbol sopası bile benim telefonumdan daha az kırılıyodur yemin ederim.”  Cümlemi bitirir bitirmez kahkahanı duydum. Gülmüştün! Ne gülmesi bildiğin kahkaha atmıştın. Sesin yavaş yavaş ulaşırmışcasına geldi kulaklarıma. Dudaklarım da aptal bi gülümseme ile baktım sana. Güldüğün için oluşan gamzelerin tapılırcasına bi güzelliğe sahipti. Kahkahan yavaşça biterken bana döndün iyice. Gözlerinin içi parlarken “Teen Wolf ha?” dedin sesinin muhteşemliğine kapılırken yavaşça kafa salladım. “Kırıldı mı?” diye sordun. Aptal aptal sana bakarken ağzımdan sadece “Ne” kelimesi döküldü. “Telefonun diyorum. Kırıldı mı?” hemen toparlayıp “Ha, evet. Kapağı kırıldı, ama alıştım ben sakarlıklarıma.” dedim “Bi de sakarsın ha çok işimiz var seninle.” dedin ve içeri girdin. Ben yaşadığım şokla o gece uykuya dalarken bin bir tane düşünce geçti aklımdan. Ertesi gün markete giderken pat diye çıktın karşıma. Elinde küçük bi poşet, gözlerinde her zaman ki ışık, yüzün de kocaman bi gülümseme. Poşeti bana uzatırken “Al, bu senin.” dedin. Sorarcasına baktığım da “Aç görürsün.” dedin ve poşeti biraz daha yakınlaştırdın bana. Açıp içine baktığım da bi telefon kapağı gördüm. “Bu ne?”  “Bu telefon kapağı, işlevini de anlatıyım mı?”  “Telefon kapağı olduğunu biliyorum. Bu neden benimmiş?”  “Ee senin ki dün kırıldı. Kırık bi kapakla beni nasıl izleyip fotoğrafımı çekiceksin?” demiştin. Şok oldum. Fark etmiştin ve bunu bana hiç çaktırmamıştın. Sadece kafamı sallayıp “Haklısın.” demiştim. “Hadi takalım.” dedin. Yüzünde ki gülümseme ukalalığın yanından geçmiyordu. Aksine sıcak ve samimiydi. Benim de yüzümde ki aptal gülümseme ile taktık kapağı. O günden sonra hep konuştuk. Ne sevgiliydik ne de arkadaş. Seninle birlikte kitap okuduk, dianer’e gittik, kahveler içtik, sahil de sabahladık, omuzların da gezdim, sokaklar da bağırarak şarkılar söyledik. Teen Wolf’u tekrar tekrar izledik. Allison öldüğünde ben hep ağlarken sen hep bana sarıldın. Anadolu Kartalların da gözlerimizden kalpler çıkarak izledik f 16′ları, f 4′leri. Maçlarda boğazımız yırtılana kadar tezahürat yaptık. Aynı kulaklıktan şarkılar dinledik. Muhteşem geçen 2 yılın ardından gittin. Hiç bir iz bırakmadan. Veda etmeden. Numaranı bile değiştirmiştin. Çok ağladım. Hiç ağlamadığım kadar ağladım sen gittiğinde. Benden bu kadar kurtulmak istediğini benimle bir daha görüşmek istemediğini annenden öğrendiğim de bıraktım seni aramayı, annene sormayı. Sonra tam 4 yıl. 4 yıl sonra döndün. Yanın da dünyalar güzeli bir kızla, elini tuttuğun dünyalar güzeli bir kızla. Beni görünce yüzünde ki gülümseme durdu ama yemin ederim gözlerin de ki ışık aynı kaldı, hiç değişmeyen ışık. Yüzümde tebessümle geçtim gittim yanından. Acı geçmemişti, zaman geçirmemiş uyuşturmuştu. Acı olgunlaştırmıştı, ama tırnaklarımın avucuma battığı zamanki acı değil, bileklerimi kestiğim zaman ki acı değil, kalbimde ki beynimde ki acı, hıçkırarak ağlarken boğazımın ve gözlerimin acısı değil bedenime ağır gelen ruhumun acısı olgunlaştırmıştı. Yanından geçerken parfümünün kokusunu aldım aynıydı. Değiştirmemişsin sana aldığım parfümü. Bizim hikayemiz de böyleydi balkonda ki aptal bi tebessümle başladı, dudaklarım kıvrılırken kalbimin acıdığı bir tebessümle bitti..
11K notes · View notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
‘İncir Reçeli 2’ vizyona ilk girdiği gün arkadaşımla gidecektik. İşte bekliyoruz biz. l zaman git zaman 17 Ekim geldi. Hazırlandık. “Fragmanlarını ezberledi��imiz filme gidiyoruz sevinçten yolda ölmeyiz inşallah” falan diye dua ede ede gidiyoruz. Tam biletleri aldık baktık daha yarım saat var. Dedik “Geçmez bu zaman. Ölürüz. Birkaç yer gezelim.” Geziyoz falan filan. Bir mağazaya girdik. Kız bünyesi tabi unuttuk o kadar güzel kıyafetin arasında filmi. Saate baktık. Başlamasına tam 2 dakika kalmış. Biz bir depar atıyoruz. Koştuk koştuk. Zaten filmlerin başında hep reklam olduğu için yetiştiğimizde bir şey kaçırmamıştık. Biletlere bakıp yerimizi ararken biri bize arkadan hafifçe bağırdı “Oturun artık lan” diye. Ben durur muyum. “Kes lan” dedim arkamı dönüp. Sonra yerimizi bulup oturunca kendime sövmeye başladım.Karanlıkta olsa görebildiğim kadarıyla çocuk çok taştı. Sesi falan çok karizmatikti. Neyse işte filme ara verildi. Bizim yanımızda 2-3 boş koltuk vardı. Bu çocuk arkadaşlarıyla geldi yanımızdaki koltuklara oturdu. Bana “Siz hayırdır?” dedi. Bana  BANA  BA NA  B A N A. “Sizde herhalde yokluktan böyle erkek erkeğe aşk filmine girdiniz. Asıl siz hayırdır?” dedim. “Sizinde sevgiliniz var gibi durmuyor.” dedi. “Filme geldik sevgilimizle yiyişmeye değil yani.” dedim. “Ha yani sevgilin var üstüne bide yiyişiyon vay amına koyim.” dedi. “Ne diyon lan sen?” diye ayağa kalktım. Film başladı. Bütün film boyunca çocuk tam yanımdaki koltukta oturdu. Arada bana bakıyodu. Film bitti. Biz hemen toparlanıp giderken çocuk “Az baksana.” dedi. Döndüm arkamı. “Cidden sevgilin var mı?” dedi. “Yok.” dedim. “Bi yerlerde oturup iki muhabbet etsek ya” dedi. “İyicene yavşaklaştın.” dedim tam gidicem kolumdan tuttu.“Sen teklifimi kabul edene kadar bırakmam.” dedi. Kolumu sıkışından belliydi kurtulamıycam. Arkadaşıma baktım. Çocuğa dönüp “İyi, tamam.” dedim. Gittik bir cafeye oturduk. Kahve içtik, muhabbet ettik. Çocuk aslında o kadarda kötü biri değilmiş. Hatta benden özür bile dilemişti. Hazırlanıp kalktık. Tam hesaptan arkadaşımla benim payımı ödeyecekken önümden aldı hesabı ve içine para koyup direk garsona verdi.“Ödeseydik iyiydi.” dedim. “Ben kıza hesap ödetmem.” dedi. Baktım buna sonra hazırlandım. Kalktık. Çocukta hemen ayaklandı. “Az gelsene.” dedi bana. Gittik arkadaşlarımızdan bikaç adım uzağa. “Ya aslında sen çok iyi bi kızsın. Sevdim seni. Ben sana numaramı veriyim. Takılmak isterim yada mesajlaşmak işte her ne olursa artık. Senin numaranı vermene gerek yok. İstediğinde yazarsın.” dedi. “Telefonunu ver."dedim. Verdi. Numaramı yazıp ona geri verdim. Sonra kendi telefonumu uzattım. Oda numarasını yazdı. Kaydettim. Evlere dağıldık. Akşam mesaj attı. "Sizde bir kural var dimi ilk mesajı erkek atar diye.”,“Evet” dedim. “Attım hadi konuşalım.” dedi. Muhabbet böyle başladı. 1-2 hafta boyunca her gün gecelere kadar konuştuk, sabahladık, buluştuk. Çok iyi biriydi. Beni her zaman güldürebiliyordu. Ağlarken bile.. Neyse. Bir gün buluşma ayarladık. Gittik caddede yürüyoruz. “Az baksana” dedi. Baktım buna. “Benim olsana kız” dedi. Güldüm. “Vallaha” dedi. “Ya ben seni anlamıyorum dışardan seni gören tumblr boy sanar için resmen köy ağaları gibi. Ama çok hoşuma gidiyo.” dedim, güldüm yine. “Seviyon mu kız beni?” dedi. “Tabi lan.” dedim.Durdu. Caddenin tam ortasında bağıra bağıra beni sevdiğini söyledi. Ağzını kapattım. “Sus lan sus.” dedim. “Benim olcan mı?” dedi gülümseyerek.“He.” dedim. “Vallaha mı kız?” dedi. “Vallaha lan.” dedim. O an bana öyle bir sarıldı ki sanki açıkta kalan yaralarım bir anda sarılmıştı. Sanki eksik kalan kısmım tamamlanmıştı. Anladım ki huzur iki kolun arasında olabiliyormuş. Ve bana sarıldığında anladım, gitmeyeceğini..
2K notes · View notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
Herkes gibi ben de anlatmak istedim içimde tutamadığım şeyi.
İki sene sevdim ben. Her şeyden, herkesten çok ama arkadaştık işte. Gözlerinde umutlanmamı sağlayacak en ufak bir parıltı bile yoktu. İkinci seneye doğru yakın arkadaşlar olduk. Sürekli olarak facebookda gördüğü şeyleri bana gösterip, 2013 esprilerine dakikalarca gülen bir çocuğu sanat eseriymiş gibi izledim her defasında. Bana yakın davranırdı, sınıftaki hiçbir kıza davranmadığı kadar yakın davranırdı. Zaten kızlarla konuşmak konusunda iyi biri olamadığı için, bu benim bayağı bayağı hoşuma gidiyordu.
Sonrasında ise bir şeyler oldu, hayatım tamamen çıkmaza girdi. Bir salı günü, ingilizce dersinde yakın arkadaşıma sarılıp ağlamaya başlayınca bazı şeylerin yolunda gitmediğini anladı sanırım. O akşam beni aramıştı, anlatmam için uğraşmıştı ve ben anlatmamıştım. Ama daha sonra her şeyi anlattım. Israrcı davranıyordu ve ben resmen, bütün hayatımı anlattım ona. Kimsenin göremediği kadar derinlerimi gördü.
Doğrusunu isterseniz, bir daha yüzüme bakmayacağından emindim. Ama o aksine bok gibi ilerleyen hayatımı düzene sokmak için haftalarca uğraşmıştı. Kendisi de pek mutlu değildi aslında, iyi saklıyordu ama ben biliyordum. Abisini kaybetmişti geçen sene, kanserden. On sekiz yaşında gencecik bir çocuktu. Yine de bir gün isyan etmedi. Cenazede bile ağlayan kızları teselli edip, ertesi günü hiçbir şey olmamış gibi okula gelen biriydi o. Hayran kalmıştım böylesine güçlü olabilmesine.
Önümde oturuyordu, bütün ders onu izliyordum. Kim bilir kaç kere yakalanmıştım suratının her santimini incelerken ama o farkında değildi. En yakın arkadaşlarından birinin onu sevebileceğini düşünmüyordu belliki. Ya da ben belli etmiyordum, ne diyebilirim, duygularımı gösterme konusunda asla iyi olamadım.
Ve sonra bir gün bana eski sevgilisinin fotoğrafını gösterdi, “Seviyorum” dedi. O an nasıl hissettiğimi anlatmaya çalışsam anlatamam. Gülümseyerek kıza baktım, yaşların düşmemesi için kendimi kastım. “Olursunuz” demiştim inanabiliyor musunuz, “Güzel olursunuz” demiştim.
İki derse giremedim ben. Saatlerce ağladım ama onun ruhu bile duymadı. Kendimi parçaladım, birkaç saat içinde binlerce kez öldüm ve böyle yapamayacağıma karar verdiğimde konuştum onunla. “Seviyorum” dedim, gözlerindeki acıma ifadesiyle “Kardeşim” dedi.
Biliyor musunuz ben ona o zaman söylemiştim bunu, bitirelim demiştim. Yüzüme bakma, tanımıyormuş gibi davran, unutmamı sağla vs. Ama o umursamamıştı. Benden uzak kalmak istemediğini söyledi. Ve eskisi gibi devam ettik.
Kimseyle konuşmuyor, sadece bana mesaj atıyordu. Her akşam konuşuyorduk. Kimseyle olmadığı kadar benimle oluyordu. Yakın arkadaşlarının yanına bile gitmiyordu, bütün gün beraberdik. Biz eskisi gibi değil, eskisinden bile yakın olmuştuk.
Yemek yemem için baskı yapıyor, geceleri erken yatmamı sağlıyordu. Kendimi sevmemi bile sağlamıştı, şaka gibi. Birkaç günlüğüne de olsa “güzel” olduğumu düşünmüştüm.
Zaman geçtikçe bana olan yakınlığı da arttı. Ve sonra diğer insanların gözünde sevgili gibi bir yer edindik. Herkes çıktığımızı ya da birbirimizi sevdiğimizi falan düşünüyordu, bu ise onu rahatsız etmiyordu. Sonra bir gün, artık bütün bunlara dayanamadım. Beni sevmiyordu, ama seviyormuş gibi davranıyordu, insanlara kardeşim deyip, omuzuma yatıyor, bütün gün sadece benimle konuşuyordu. Tabii ki bunları yapma sebebinin bana acıması olduğunu düşünmüştüm ama acımaktan farklıydı, bilirsiniz. Hissetmiştim.
Gidip bir daha konuşmamamızı söyledim. Tanımıyormuş gibi davranmasını istedim, o da bana sadece “farketmez” dedi. Tabii ki iki gün sürdü bu konuşmama faslı. İlk mesajı ben attım, o da bir şey olmamış gibi geri döndü. Beni telefonuna MesajAtmakYok diye kaydetmiş, hâlâ gülerim.
Neyse, işte bu günden tam iki gün sonra bana çıkma teklifi etti. Yirmi gün çıktık. İlk çıkma teklifi ettiği kız, üçüncü sevgilisi oldum. Beni telefonuna kaydedişi, seni seviyorum deyişi, her şeyi o kadar güzeldi ki… İnanmıştım sevdiğine.
İnanılmaz güzel bir yirmi gün geçirdik. Ona teşekkür ederim her şey için. Ama gelin görün ki, ben hastayım. Akciğerlerimden birinin çeyreği çalışıyor, birkaç yıl içinde tümör oluşma riski var. Kanser olacağım büyük ihtimalle. Tıkanıyorum, spreylerle yaşıyorum ve o bunu görüyordu. Hâlâ da görüyor.
Ona söylememek konusunda kararlıydım ama on şubat okul çıkışı yanına gittim. Anlattım her şeyi. Gözleri doldu, ya da hayal gördüm, bilmiyorum. Bana sadece neden daha önce söylemediğimi sormuştu. Nasıl söyleyebilirdim ki? İnanmıştım beni sevdiğine. Allah'ım o kadar aptalım ki, gerçekten inanmıştım sevdiğine. Ve sırf sevdiği kızın abisi ile aynı hastalığı paylaşarak öleceğini ondan saklamak için söylememiştim. Yıkılmasın, üzülmesin diye kahrolmuştum her gece.
Her neyse, o ne yaptı biliyor musunuz? Yapamayacağını söyledi. Beceremiyormuş, sevmemiş beni. İyi biriymişim, neden olmasın demiş. Ama yapamamış. Sevememiş. Daha o gelirken gideceğini biliyordum ama bu kadar erken olacağını tahmin etmemiştim. Bu kadar acıtacağını, böylesine yıkacağını…
Kısacası bittik biz. Sadece bana açılan çocuk, hakkındaki çoğu şeyi bildiğim, iki senem, sevdiğim insan, en yakın arkadaşım, sevgilim, her şeyim, gitti. Gitmem demişti be, bırakmazsın değil mi diye sorduğumda saçmalama demişti, gecenin bir yarısı beni arayıp ne hakla bunu söyleyebileceğimi sormuştu, inanmıştım. O kadar güzel seviyorum diyordu ki…
Şimdi ise kimse ben uyuyana kadar uyu demiyor bana. Kimse yemek yemem için baskı yapmıyor, kimse kendimi sevmemi sağlamıyor, sağlayamıyor. Şu an bile fizik dersindeyiz, gözümün önünde, dokunmak istiyorum ama bakmaya bile hakkım yok. Konuşmuyor benimle, bitirdi, koskoca iki yılı çöpe attı. Söyleyebileceğim tek şey, umarım kimse bir gün onun canını benimkini acıttığı kadar acıtmaz. Çünkü ben nasıl nefes alacağımı bile unuttum.
1K notes · View notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
sadece konusmak istersin ama sadece gulmek gelir elinden
Hayat öyle lanet bir şey ki; sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda susmadığın için kahreder.
13K notes · View notes
delidivaneoldum · 7 years
Text
Cunku ben bir seni biliyorum bir su kirik kalbimi...
Birinin beni bana anlatmasına ihtiyacım var.
7K notes · View notes