Tumgik
delikizbildiriyor · 7 years
Text
Ben
Ben fazla düşünmenin bir yararını görmedim. İnsan kendini düşünebildiği ölçüde yaşıyordur. Hislerini ve arzularını ifade edebildiği kadar, ne istediğini anladığı yere kadar yaşıyordur. Zaten çevremizdeki de her şeye anlamları biz yüklemiyor muyuz? Değeri verip sonra da kendimizi paspas ettir miyor muyuz? Nedir bu melankoli takınısı. Hayat zor, insanlar zor, ve bazıları cevap bekler. Ama her tecrübenin bir sebebi var
0 notes
delikizbildiriyor · 7 years
Text
GÜN 7 - parti olayına tepkim
 Kırılganlığı azaltmak mümkün değil, lakin bu kırılganlığı hayatın akışından sayarak devam edebiliriz. Kimlik değiştirme arayışlarına girmeden, değmeyen insanlar için gelişimimizi yarıda kesmeden.. Umut fakirin ekmeğidir demişler, umutluysan da umutlu olmaya devam edeceksin. Nasıl olsa her bunalımın hedefi mutluluk değil mi? Buna sahipken neden bunu bir  kenara itip it kopuk için anlamsız kederlerle boğuşayım?
0 notes
delikizbildiriyor · 8 years
Text
İnsan gerçekte nasıl ölür?
İnsan kendini sadece intihar ederek öldürmez. Kendinizi çok sevdiğiniz insanlara zarar vererek ve algınızı değiştirerek de öldürebilirsiniz. En üzücüsü de bu olur. Çünkü artık onlar tarafından farklı bir biçimde hatırlanma şansınız kalmaz. Onların zihinlerinde siz ölüsünüzdür artık. O kadar çok yakmışsınızdır o insanların, sizi hayatlarından çıkarmaktan başka şansları kalmamıştır. İşte o zaman kurtuluş yoktur. Ne ardınızdan edilecek dua kalmıştır ne de gözleri yaşartacak bir hatıra . Artık yoksunuzdur. Artık ölüsünüzdür.
0 notes
delikizbildiriyor · 8 years
Text
Zihni Terbiye Etmek
           Nefis, ego demektir. Ego hep daha fazlasını ister ve durmak bilmez. İşte bu yüzden ego yıpratıcıdır. Ego kendini önemli hissetmek ister ama kendi önemini başka insanları aşağılayarak yapan bir beyinden daha ilkel ne olabilir? Oysa nefsi terbiye etmek hayattan doyum almak ve bilinçli davranmak demektir. Bugün hiçbir sebep yokken aklıma bu kavram geldi. Durmadan kendimizi günlük hayatın sarmalında döner bulurken bence çoğumuzun duyması gereken bir kavram zihni terbiye etmek. Zihni terbiye etmek her konuda işlevseldir. Zihin her ne kadar iç sesimizi oluşturup bize bazı yönlendirilmelerde bulunsa da, bu komutlar her zaman doğru değildir. Örneğin bana sürekli olarak tatlı yememi öğütleyen iç sesim aslında benim terbiye edilmemiş nefsimdir. Tatlı yemek veya yememek son derece basit bir bayan sorunu gibi gözükse de aslında bundan çok daha fazlasıdır. Tatlı yemek veya yememek irademizi ne kadar kontrol edebildiğimizi gösteren bir aynadır. Öz saygımızı sürdürebilmez için zihnimizi terbiye etmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü tıpkı bu örnekte görüldüğü gibi zihin bizi çıkmaz yollara sürükleyebilir.  Bir denge içinde varolan evrende çok da büyük bir yerimiz yok, ancak tıpkı çok küçük miktardaki asal gazların küresel ısınmaya büyük etkileri olduğu gibi bizim de içinde buluduğumuz Dünya’da yankı uyandıracak potansiyelimiz var. Bu potansiyel bizi üstünleştirmez, bizi gelişmeye açık hale getirir. Zihni terbiye etmek kendimizi değil düşünceleri sorgulamaktır. Kendimizi durduk yere sorgulamanın obsesiflik kompulsiflik yaratabileceği kanaatindeyim. Ancak düşüncelerimizi  tuzak ve gelişimimize yararlı olanlar diye ayırırsak gün boyunca içimize attığımız kuruntulardan kurtulup yaşamamız gereken hayatı yaşamaya başlayabiliriz.
0 notes
delikizbildiriyor · 8 years
Text
Kız
          Kız korkuyordu. Sevmeye de alışkın değildi sevilmeye de. Hiçbir sevgi samimi, hiçbir gülümseme vaat edici gelmiyordu. Kendini açmıyordu, konuşmuyordu insanlarla. Kızın konuşmaması utangaçlıktan değildi halbuki. İnsanların hissetmeden konuştuklarını bildiği için susuyordu. Lafların  atom bombasından daha sarsıcı olduğunu bildiği; en küçük lafın şiddetin en büyüğüne sebebiyet verebileceğini biliyordu. Ancak bir gün kızın karşısına tam da sevilecek bir adam çıktı. Konuştular, bakıştılar görüştüler,  aradılar birbirlerini. Kız içini döktü, anlattı her şeyini. Sanki beraber dünyaya hükmediyor gibilerdi. O saçma filmlerdeki aşıklar gibilerdi. Artık her şarkı onu hatırlatıyordu kıza. Derken bu adam geldiği kadar hızlı çıktı kızın hayatından. Artık birbirlerini görüyor, selam bile vermiyorlardı. Zaten birbirleriyle delicesine yakın olan iki insanın, birbirlerinin varlıklarını görmezden gelmeleri en acınası şey değil miydi şu dünyada? Kız sevmeye başlamıştı, hissetmek başka bir dünyaydı sanki. Ama şimdi ilk defa canını acıtıyordu bir erkek. Yeri adam tarafından çoktan  başkasıyla doldurulmuş olan kız bir süre ne yapacağını bilemedi. Artık canı o kadar çok acıyordu ki bu nereye kadar gider bilmiyordu.  Ancak bir gün kalktı. Kalbi artık kanamıyordu. Bu sanki kanayan bir yarayı bir saat boyunca deşip artık hastanın kan kaybından tepki verememesi gibi garip bir durumdu. Adam artık onun canını acıtamıyordu. Ama adam tam anlamıyla hayatından ve düşüncelerinden gizli gizli kızcağızın aşkını, gururunu, sevgisini bir plastik poşete koydu. Eline aldı poşeti, yürümeye başladı.  Adam yürüdükçe kızın duygularının içinde olduğu poşet sarsılıyordu. En sonunda dayanamadı adam, poşeti yukarı doğru attı. Poşet havaya doğru süzüldü. Adama da geri gelmedi bir daha. Yok mu oldu yoksa geri mi döndü kıza, bilinmez; ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
0 notes