derin-kiyam-blog
derin-kiyam-blog
Mustafa Konyalı
4 posts
Hakikatı kendine katık eden söz, zamana galip gelir.
Don't wanna be here? Send us removal request.
derin-kiyam-blog · 7 years ago
Text
Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Allah Teâla affeden kulunun değerini artırır.”
(Müslim)
3 notes · View notes
derin-kiyam-blog · 8 years ago
Text
Erkeğin Mahremi Olmayan Bayanı İslam'a Davet Etmesi SORU: Cahil bir bayana İslamı nasıl anlatırız, Bayanla konuşmamız caiz mi? CEVAP: Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun. Muhakkak ki İslam’a çağırmak insanı Allah (celle ve âlâ) yakınlaştıran en büyük vesilelerdendir. Her Müslümanın –erkek ve kadın- bu işte iştiyakı ve payı olmalı. Allah (subhanehu ve teâlâ) şöyle buyuruyor: وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir.” (Fussilet, 33) Ve İmam Buhari ve İmam Muslim (rahimehullah)’ın Ali (radıyallahu anh)’dan tahriç ettikleri hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), “Allah’a kasem olsun ki senin vesilenle bir kişinin hidayet olunması birçok kızıl develerinin olmasından daha hayırlıdır” demiştir. Evvela, Allah (subhanehu ve teâlâ)’dan cahil olanları dert edinmiş olmandan ve Onu tanıtmak için çaba sarf etmenden ötürü seni tebrik ediyorum. Rabbim bu hayırlı amele hırsını ziyade etsin ve hakkıyla ve sahih bir surette O’na (azze ve celle)’ye ve dinine çağıranlardan kılsın. Sonra, bilmelisin ki Allah (subhanehu ve teâlâ) erkeği kadına ve kadını da erkeğe meyilli yaratmıştır. Erkekle kadın arasındaki cinsel iletişim kasta bağlı değildir. Bilakis iki cinsin tabiatında sabittir. Bundan dolayı da Allah (subhanehu ve teâlâ) yabancı erkekle yabancı kadının ilişkisini emir ve nehiylere tabi tutmuştur. Zira erkek kadın ilişkisinde insanın zaruri maslahatları vardır, ama aynı zamanda onu ve toplumunu esaslarından yıkacak mefsedetler de vardır. Bu manada din tüm maslahatları emretmiştir ve tüm mefsedetleri de nehyetmiştir. Erkek ve kadın arasında mahremlik ve namahremlik sınırını koymuştur. Mahreminden olan kadınlarla ilişkini mahreminden olmayan, yabancın olan kadınlardan ayrı tutmuştur. Bundan dolayı yabancı kadına bakmayı, onunla hacet dışında konuşmayı, onunla halveti (yalnız kalmayı), ihtilatı (karışık oturmayı) ve musafaha yapmayı (tokalaşmayı) haram kılmıştır. Zira bu durumların hepsinde erkeğin veya kadının fitneye düşmesi ve karşı tarafa meyletmesi muhtemeldir. Kâmil şeriatımız haramı nehyetmiştir ve harama yol açan, ona sebep olan vesileleri de nehyetmiştir. Ulemanın Seddu’z-Zerai ile isimlendirdiği bu kural şeriatımızın en mühim kaidelerdendir. Evet. Her Müslüman –erkek ve kadın- şeriatın tayin ettiği ölçülere ve takatine münasip dinin yayılması için hareket etmesi gerekir. Ancak insanın kendisini kendi eliyle tehlikeye atması da nehyedilmiştir. Meseleye “benim niyetim iyi, ben kötü bir şey kast etmiyorum” cihetinden bakmak yanlış olur, çünkü dediğim gibi iki cinsin birbirine meyli kast etmeye bağlı değildir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kadın avrettir” buyuruyor. Kadının her şeysi erkek üzerinde cinsel bir etki oluşturur. Bu zorunlu olarak erkeğin sapıklığından veya kötülüğünden kaynaklanmıyor, bilakis yaratılışı böyledir. “Ben yabancı bir kadından etkilenmem” diyen bir erkek şu hallerin dışına çıkmaz: Ya ihtiyarlık veya hasatlık sebebiyle cinsel şehveti kırılmıştır veya eşcinseldir veya yalancıdır veya batının 60’lar sonrası cinsel devrimi kendisine hâkim olmuş olan modern deyyuslardandır. Bunun dışında tabiatı bozulmamış her erkek kadından etkilenir. Bunun için sakın “benim niyetim iyi” tuzağına düşmeyesin. Allah (subhanehu ve teâlâ) şeytanın hilelerinden uyarmış ve adımlarını takip etmekten nehyetmiştir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder.” (Nur, 21) Melun şeytan daima Âdemoğlu için en makbul yönden ona yaklaşmaya çalışır ve adım adım gayesine ulaşmaya çalışır. Belki işin başında haramlığından korktuğun için kızla sadece yazışmak isteyeceksin. Ama davet yapabilmen için önce tanışmak isteyeceksinizdir. Kızın ismi, yaşı, aile durumu vs. derken din ile beraber başka şahsi bilgiler üzerinden de yazışacaksınız. Sonra bu şahsi bilgilerin devamı olan daha şahsi bilgiler paylaşacaksınız. Sonra ilk buzlar eridikten ve engeller yıkıldıktan sonra “davetin daha etkili olması için” sesli görüşmeye başlayacaksınız. Daha evvel edindiğin kuru bilgiler artık hissedebileceğin bir şekil almaya başlayacak. Kızın ses tonu, konuşma tarzı… Ve mücerret olarak bir kız ile karşılıklı konuşma heyecanı seni etkileyecek. Tabii ki normal şartlarda yabancı bir kızla konuşmazdın asla… Ama onu İslam’a davet ediyorsun ya… Bu durum farklı… Kötü bir kastın yok. Ama kötü bir kastın olmadığını artık kızdan etkilenmiş olan kalbine anlatmaya çalış bakalım… Seni dinlemeyecektir!… Sonra artık sen onu mu davet edersin veya o seni mi davet eder bilinmez. Müslümanın kendisini fitneye atması caiz değildir. Çünkü ayaklarının kayması muhtemeldir. Bunun için İmam Hakim (rahimehullah)’ın İmran bin Husayn (radıyallahu anh)’dan tahriç ettiği hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sizden kim Deccal’ın çıktığını duyarsa haberin ardına düşmesin, ondan uzak dursun. Zira insan kendini onun fitnesinden emin olan mumin kişi zannederek yanına gider sonra gördüğü şüphelerden dolayı ona tabii olmadan ondan ayrılmaz” buyurmaktadır. Hiç kimse imanına güvenerek kendisini fitneye atmasın, bilakis imanını korumak için fitnelerden uzak dursun. Belki “Ben onu İslam’a davet ediyorum. Belki iman edecek ve ebedi cehennemden kurtulacak. Bu kadar önemli ve ulvi bir gayeyi nasıl terk edebilirim?” diyebilirsin. Ben de derim ki: Ulvi gayeye Rabbine isyan ederek mi ulaşacaksın? Ayrıca belki de iman etmeyecek. İhtimalli olan bir şey için kendi imanını nasıl tehlikeye atarsın? Bu durumda senin maslahatın onun maslahatının önüne geçer. Yani seni korumak onu korumaktan evvel gelir. Ayrıca mefsedetlerin defi maslahatların celbinden evvel gelir. Muhakkak ki o cahil kıza İslam’ı anlatmakta onun için faydalar olacaktır, iman etmese dahi. Ancak senin için birçok zararı da olacaktır. Bu halde zararları def etmek yararları celp etmekten evvel gelir. Velhasıl şu saydıklarıma binaen derim ki, asıl olan senin yabancı bir kadına ve özellikle genç bir kıza davet yapmanın caiz olmayışıdır. Ya mahreminden olan kadınları kıza yönlendirirsin veya mahreminde bunu yapabilecek kadın yoksa diğer Müslüman bacılara intikal ettirirsin. Bu mevzularda dinimizde asıl olan, değerli kardeşim erkek ve kadının hemcinsiyle uğraşmasıdır. Erkekler erkeklerle ilgilenir. Kadınlarda kadınlarla ilgilenir. Ancak ihtiyaç var olduğunda cinsler birbirine karışır, o zaman da İslam adabı ve takva hâkim olma zorundadır. Yazışma veya konuşma hacet halini teşkil eden konunun dışına çıkmaması lazım ve ancak gerektiği kadar yazılması veya konuşulması lazım. Kullanılan kelimelere dikkat edilmesi lazım ve yanlış anlaşılacak veya İslam adabı haricinde tabirler kullanılmaması lazım. Daima başkaların da iştirak ettikleri toplu ortamlarda yazışılması veya konuşulması lazım, asla baş başa olunmaması lazım. Bu mevzuyu İmam Buhari (rahimehullah)’ın Sehl bin Sad (radıyallahu anhu)’dan tahriç ettiği şu hadisle bitirmek isterim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyruyor: “Her kim bana iki çene kemiği arasında olan için ve iki budu arasında olan için garanti verirse, bende ona cennetin garantisini veririm.” Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
1 note · View note
derin-kiyam-blog · 8 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
derin-kiyam-blog · 8 years ago
Text
İmam Ebû Hanife (Rahimehullah)'ın Hariciler ile Münazarası: Ebû Hanife rahimehullah ile Hariciler arasında geçen tartışmalardan biri de şöyledir: “Hariciler, Küfe'ye hâkim oldukları zaman Ebû Hanife'yi yakaladılar ve dediler ki: "Ya şeyh, küfürden tevbe et!" Ebû Hanîfe şöyle dedi: “Ben, her türlü küfürden yüce Allah'a tevbe ederim." Bunun üzerine İmam Ebû Hanife'yi bıraktılar. Ebû Hanîfe, arkasını dönünce onlara denildi ki: "O, küfürden tevbe etti; ama bununla sizin görüşünüzü kastetti." Bunun üzerine Ebû Hanife’ye tekrar döndüler. Reisleri dedi ki: "Ey Şeyh, sen bizim görüşümüzü kastederek mi küfürden tevbe ettin?" Ebû Hanîfe dedi ki: "Bunu zanna dayanarak mı söylüyorsun, bir bilgiye dayanarak mı söylüyorsun?" Adam dedi ki: "Zanna dayanarak söylüyorum." Ebû Hanîfe dedi ki: "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat. 12) Bu senin bir hatandır. Sana göre her hata, küfürdür. O halde önce sen küfründen tevbe et." Adam dedi ki: "Doğru söyledin ya Şeyh, ben de küfürden tevbe ediyorum." [el-Mekki, Menakıbu Ebi Hanife, s. 151-152.] Ebû Hanife’nin ehl-i kıbleden hiç kimseyi günahı sebebiyle tekfir etmediği haberi Haricilere ulaşınca ona, onunla tartışacak bir heyet gönderdiler. Heyettekiler ona dedi ki: “Mescidin kapısında iki tane cenaze var. Bunlardan biri, midesini tıka basa dolduruncaya ve nefes alamaz hale gelinceye kadar içki içen ve alkol deryasında boğularak ölen bir adamın cenazesi. Diğeriyse hamile kaldığını anlayıncaya kadar zina eden ve bunu anlayınca da intihar eden bir kadının cenazesi... Ebû Hanife dedi ki: "Bunlar hangi dine mensuplar? Yahudilerden mi?" dedi. "Hayır" dediler. “Hıristiyanlardan mı?" dedi. “Hayır" dediler. “Mecusilerden mi?" dedi. "Hayır" dediler. "O halde hangi dindendirler?" dedi. Dediler ki: “Allah’tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik edenlerin dinindendirler. Bunun üzerine Ebû Hanife dedi ki: “Bana söyleyin; kelime-i şahadet, imanın ne kadarlık kısmını teşkil eder? Üçte birini mi, dörtte birini mi, yoksa beşte birini mi?" Dediler ki: “Üçte birlik, dörtte birlik, beşte birlik iman olmaz." Ebû Hanife: "O halde imanın ne kadarıdır?" dedi. Dediler ki: "İmanın tamamıdır." Ebû Hanîfe dedi ki: "O halde mü'min olduklarını iddia ve ikrar ettiğiniz kimseler hakkında bana ne diye soru soruyorsunuz?" Dediler ki: "Sen onu bırak, bunlar cennetlik mi, cehennemlik mi, onu söyle." Ebû Hanîfe, dedi ki: "Madem benim bu söylediklerimi kabul etmiyorsunuz o zaman ben, size onlar hakkında yüce Allah’ın peygamberi İbrahim'in, o ikisinden daha büyük günah işleyen bir kavim hakkında söylediği şu sözleri söylerim: “Onlar, insanlardan pek çoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.” (İbrahim, 36) Ben, onlar hakkında yüce Allah’ın peygamberi İsa'nın, o ikisinden daha büyük günah işleyen bir kavim hakkında söylediklerini söylerim: “Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar, Senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz Sen, izzet ve hikmet sahibisin.” (Maide, 118) Yine ben, yüce Allah’ın peygamberi Nuh’un şu sözünü söylerim: “Onlar şöyle dediler: 'Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç! ’ Nuh dedi ki: 'Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünsenize." (Şuara. 111-113) Yine o ikisi hakkında ben, yüce Allah’ın peygamberi Nuh’un -Nuh’a, bütün peygamberlere ve bizim peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e selam olsun- söylediğini söylerim: “Ben, size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmem. Ben, bir meleğim de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, 'Allah, onlara hayır vermeyecektir’ diyemem. Onların kalplerinde olanı Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zâlimlerden olurum.” (Hud, 31) Bunun üzerine heyettekiler, silahlarını bıraktılar ve şöyle dediler: "Şu anda sahip olduğumuz her türlü dinden/inançtan vazgeçiyoruz ve senin dininle yüce Allah’a inanıyoruz. Allah Teâlâ sana gerçekten bir fazilet, hikmet ve ilim vermiş." [Kaynak: el-Mekkî, Menakıbu Ebi Hanife, sayfa 108-109.]
0 notes