Text
Vampirin Güneşi
Vampirimiz gezintisinin ilk haftasındaydı. Günlerce dolaşıp hayatında neler yanlış yaptığını düşünüyordu. Diğerlerinin aksine neden kendi kanını dökmeyi yeğlediğini. Ona en çok acı veren şeyleri yıllarca yaşamış, sanki son 3 yıl içinde 10larca kat yaşlanmış gibiydi. Güneşin yakmasına bir o kadar alışmasına rağmen, hala güneşin altında hareket etmekten çekiniyordu. Gezintisinin 2. haftası. Güneşin ışınları dağları hafiften delmeye başlamıştı. Yakındaki bir kasabaya girdi. Kasabaya uzaktan baktığında çok fazla tapınak olduğunu fark etti. Küçük bir kasabaya göre oldukça fazla tapınak var diye kendi kendine söyleniyordu. Kapşonunu taktı ve konaklamak için bir mekan aradı. Sokakta kimse yoktu. Her yer kapalı gibiydi. Dükkanlara girmeye çalıştı ama içeride hiç bir koku almadığından nezaketen insanların kokusu aramaya başladı.
DING DONGG DINGG DONGG!
Sesleri duyar duymaz tapınakların her birinden belirli azınlıkta insanlar çıktı ve kasabaya yayılmaya başladılar. Küçük gördüğü kasabada fazlasıyla dolu gelmeye başladı. Yada yıllar içinde insanların yoğun kokusu tiksindiriyordu. Birisine yaklaştı ve sordu. "Acaba buralarda kalacak bir yer var mı ?". Karşısındaki insan kafasını kaldırıp vampirimize baktı. Göz bebekleri tamamen yok olmuş hatta gözleri parlıyor da denebilirdi. Anlamsız bir kaç kelime söyledi. Vampirimiz büyü yaptığından korkarak kaçmaya başladı. İnsanlar vampirimizi bu kadar çabuk anlayamamalıydı. Şaşkın bir şekilde çatılardan birine zıpladı. Dağların yükseldiği yerden güneş ışınları daha çok saçılmaya başladı. Şaşırdı canı yanmıyordu. Güneşi mi yendim acaba diye düşündü. Hayır bu imkansızdı ..!
GARİP ŞEYLER DÖNÜYOR
Bir evin arkasına sığındı insanları izlemeye başladı. İnsanlar normal bir hayat sürüyor gibiydi. Tek farkları anlamadığı bir konuşma tarzına sahiplerdi. Hatta bir süre sonra birbirlerini de anlamadıklarını düşündü. Bu kasaba kesinlikle dertlerini unutmasını sağlamıştı. Bir süre sonra tekrar çatılardan birine çıktı göz ucuyla dağlara baktı. Ve kalbine büyük bir ağırlık çöktü. ZAMAN MI DURDU?!?! Güneş aynı ışıkları yayıyor hiç bir şekilde gün ilerlememişti. Şaşkınlıklar içinde kalan vampirimiz. Kafasını toparlamaya çalıştı. Bu sırada karşılaştığı ilk kişinin sözleri zihninde yankılanıyordu. Acaba uyarmaya mı çalışıyordu vampirimizi. Acaba onun büyüsüne mi yakalandı. Bunları düşünürken köşeye bir yere çömeldi ve uyuya kaldı. Gözlerinden kanlar akarak uyanan vampirimiz havanın karardığını gördü. Uyanır uyanmaz dağa doğru baktı ve hiç bir ışık göremedi. Güvendiği ayı bulutlar kapatmış zifiri karanlıktaki şehrin ortasında kendisini yapa yalnız hissediyordu. Vampirimiz kasabadan ayrılıp dağa çıkmaya karar verdi. Farklı şeyler oluyor içini kemiriyor ve bu dağda ne varsa güneş ışıklarından etkilenmemesini sağlıyordu. Dağın yamacına geldi ve düşündü. Dağ çıkamayacak kadar dik ve düzgün olmayan bir yapıya sahipti. Bir ağaca çizik atıp kanını akıttı. Kanı yavaşça içen ağacın üstünde 1 saat gibi bir sürede kızıl gözlü bir kuzgun kondu. Vampirimiz kuzguna sordu bu dağa çıkmak istiyorum yardımcı olabilir misiniz? Kuzgun bir süre dağa baktıktan sonra kayboldu. Vampirimiz yere bir sembol çizdi ve içine oturdu. Kısa bir süre sonra etrafında gölgeler belirdi. Gölgeler dumanımsı bir yapı aldığı gibi vampirimizin ağzından dumanlar dökülmeye başladı. Bu uzun bir süre devam etti. Dumanlar sembolü tamamen kapladıktan kısa bir süre sonra sembolle beraber yok oldular. Vampirimiz üzgün ve çaresiz bir şekilde dağa arkasını döndü. Yardım istemekten vazgeçmişti. Ne aklına bir şey geliyordu ne de yardım alabileceği kimse yardım edebiliyordu. Arkasını dağa döner dönmez önünde kendi gölgesini gördü. Arkasından inanılmaz büyük bir ışık parlıyordu. Başını geriye çevirdi hiç bir ışık göremedi. Geri gölgesine baktı ve gölgesinden çıkan 2 tane kanat olduğunu fark etti. Vampirimiz dağa baktı gülümsedi. Vampirimizin ayaklarındaki kan yavaşça vücuduna çekilmeye başladı. Ayakları yavaş yavaş yok oluyor sırtında biriken kan yavaş yavaş kanat şeklini alıyordu. Başarabileceğinden emin değildi. Ama denemek istiyordu. Kanatları tamamen oluştuktan sonra açabildiği kadar açtı ve çırptı kanatlarını. Çırptı çırptı ve dağa tutunarak yarım yamalak uçmayı becerebildi. Bir süre debelendikten sonra dağ tamamen düzgün bir yapıya evrildi. Uzaktan gözlerin göremeyeceği bir yüksekteydi. Dağda düzgün patikalar, merdivenler, özenle yerleştirilmiş çiçekler, göletler vardı. Tam bir görsel şölendi. Biraz etrafına bakındı. Biraz daha yüksekte köydeki tapınaklara benzeyen bir mimari gördü. Merdiveleri kullanabileceğinden ayaklarını geri getirmiş gördüğü tapınağa doğru ilerlemeye başlamıştı. Tapınağa 50 60 adım kala. Tapınağın kapısından bir ışık süzmesi göründü. Gittikçe parladı ve vampirimiz gözünü çevirmek zorunda kaldı. Işığın yaydığı sıcaklıktan yaklaştığını anlayabiliyordu. Yakınından bir ses işitti. "Gözlerini kapamak akıllıca bir karar olur. Buraya çıkan ilk insan olarak kendini şanslı ve kutsanmış say. Neden geldiğini öğrendikten sonra sen de o kasabaya döneceksin. Kelimelerini düzgün seçmeni ve doğruyu konuşmanı tavsiye ederim... Şimdi söyle!" Dedi. Vampirimiz gözünü açmadan ışığa doğru döndü ve dişlerini gösterdi. "Ben bir vampirim. Yakmayan güneş ışınlarını... Hayır ben buraya kafamdaki düşüncelerden beni uzaklaştıran kişiyle tanışmaya geldim" "Benim adım Loja Güneşle yükselmiş bir ışık perisiyim. -Bir yırtma sesi gelir- Devamlı gözünü kapatmak işine yaramaz senin de zihnin parlaklaşır bu sadece geçici bir çözüm. Gözlerini bununla kapat" Vampir Lojanın verdiği kıyafet parçasıyla gözünü bağladıktan sonra, Loja onu içeri almıştır. Konuşmalarının başında hala vampirin ağzını yoklamaya çalışıyor nasıl biri olduğunu ölçüyordu Loja. Vampire biraz daha güvendikten sonra söyledi. Bu dağ aslında onun normal bulunduğu bir yer iken yükseldiği zaman bulunduğu yer bile güneşe yakın olmak istediğinden bir dağ oluşturmuş. Kasabadaki yaşayanların hiç biri insan değilmiş. Şaşkınlıkla Lojayı dinleyen vampirimiz Loja'nın sunduğu atıştırmalıkları yiyordu. Loja söyledi... "O kasabadaki herkes melek. Çeşitli tanrı ve tanrıçalara çalışan köleler. Ben bir tanrı olmadan yükseldim ve arkamdan pek çok melek gönderdiler. Benim ışığıma maruz kalıp kendi tanrılarını unuttular. Bir süre sonra kasaba halini aldılar artık bana tapınmaya çalışıyorlar... Anlamıyorum onları hiç bir zaman ama onları suçlamıyorum. Kesinlikle diğer tanrılara ders olmuştur." Vampirimiz sordu "Neden sana doğrudan kendileri gelmiyor? Madem sana kendi hizmetçilerini gönderecek kadar uğraşıyorlar kendileri yüzlerini gösterse daha hızlı bitirmezler mi?" Loja: "Bu dağın bir gücü olduğunu düşünüyorum yakın bir zamanda yükseldiğimden güçlerimden tam olarak emin değilim. Bu dağ kendisini geliştirmeye uygun olmayan kimseyi almıyor. Tanrı ve tanrıçalar kibirlerinde boğuluyor olmalılar. Hizmetkarlarının tavırlarına bakıp göz yaşlarına da boğulurlar." Lafını bitirdikten sonra güzel bir kahkaha attı. Vampirimiz burada kalmak için izin istedi bir iki gün dinlenmek istediğini belirtti. Loja vampirimizin elini aldı ve kendi yüzüne götürdü. Vampirimiz Loja'nın gülümsediğini fark etti. Daha sonra olduğu yerde kıvrılarak uyudu. Bir kaç gün geçti ve birbirlerini daha iyi tanımaya başladılar. Loja her anlattığı hikayesinde tanrıların nasıl daha güçlü olduğunu fakat güç farkıyla bile yenilmediğini anlattı. 4. gün... Vampirimiz artık gitmeliyim demiş ve göz bandını çıkartmak için elini atmıştı. Loja söyledi: "Kaybolmuş birisi için, anlamsız bir gezinti yerinde durmaya benzer. Gezinmek istiyorsan kafandakileri bensiz de atmalısın. Kafandakileri biraz olsun geride bırakabildiğin için uçmayı öğrendin. Bu dağa kana bağlı olanlar çıkamaz. Sen ne kadar vampir olsan da kana bağlı olmamayı başarmışsın. Dağdan indiğinde kendine bak ve düşün. Ben kasabada yaşayanlardan daha mı körüm diye. Başardığın şeylerin farkında değilsin. Kendi ışığının farkında değilsin." Vampirimiz göz bandını çıkardı ve Loja'ya baktı. Loja kıyafetinden başka bir parça söküp vampirimizin gözünü kapadı. Sinirlendi. "HİÇ Mİ BİR ŞEY ANLAMIYORSUN SENİ APTAL" Loja sinirle çıkışırken vampirimizin kapıya yöneldiğini fark etmedi. Dönüp baktığında, kapıdan çıkarken Loja'nın iki kıyafet parçasını iki ayrı bileğine bağlamış elini sallıyordu. Söyledi:
"Nasıl güldüğünü bir de görmek istedim zararsız güneşim tekrar geldiğimde hazırlıklı olacağım"
0 notes
Text
Kuzgunların Akşamı
Sessiz bir dolunay.Ayın en sıcak hali.Onun beyazının parladığı en güzel hali.Bir süredir başını yukarı kaldıramıyordu vampirimiz. Başını kaldırıp sevdiği hayran olduğu aya bakamıyordu. Beter halini toparlamaya çalışıyor. Beter haline üzülüyor. Merak ediyor tanrıçasını. Onunla geçiremediği zamanlar için kahroluyor. İçten içe bitiyor. O gece de böyleydi. Ayın sıcaklığı ile yıkandı, birazcık daha iyi hissediyordu kendini. Kimsenin uğramadığı mezarlığa bir kuzgun yaklaştı önündeki ağaca kondu.Bir süre kuzgun ile bakıştılar... Bir ölü kokusu almaya çalıştı lakin bir ölünün kokusunu yakınlarda hissetmiyordu. Kuzgun pençelerini durduğu dala o kadar sert kazıdı ki, sanki dalı boğmaya çalışıyordu. Etrafta başka bir kuzgunun hissini alamıyordu. Garip geldi.
“Dalgınsın neyin var?”
diye bir ses işitti. Sesin tanıdık bir yanı vardı. Dönüp baktığında kuzgunun ağaçta değil bir adamın üstünde durduğunu gördü. Fark etti başından beri o adamla bakışıyordu.- Karşısındaki adam “Lotha”, zarif bir zırhı, uzun bir kılıcı ve omzundan ayrılmayan bir kuzgunu vardı- Ne zamandır tanıdık sesi duymayan, kimsenin uğramadığı bir yerde bekleyen vampirimiz oldukça sevinmişti tanıdığının yüzünü gördüğüne. Küçük bir sohbet başlattılar fakat Lotha vampirimizin sözünü kesti ve söyledi “Bana vampirlerin aksini kanıtlayan dostum, sana bir şey olmuş”. Üstündeki yanık lekelerinin çoktan geçtiğini biliyordu vampirimiz. Görünüşünden ötürü sorun olmadığını düşünerek sordu “Neyden bahsediyorsun”. Lotha:
“Geçmişimizde kader bizi fazla buluşturmadı. İlerleyen zamanlarda sürekli bir şekilde karşılaştık. Seni hiç bu kadar kötü görmemiştim. Benim hatırladığım vampir bu değil. Herkesi güldüren, neşe saçan, insanları dinleyen, şefkat ve sevgi gösteren, enerjik, mutlu o vampire ne oldu? Sen ayrılanları barıştırırdın. Gülmeyenler için gülmeye sebep üretirdin. Senin gülüşüne ne oldu ?”
Bir dostun beni böyle hatırlıyor olması... Ne kadar güzel bir his.
Ne olduğundan kısaca bahseden vampirimiz, anlattıklarının sonunda Lotha’yı karşısında göz yaşı içinde buldu. Lotha, mezarlığa doğru baktı. Hala Aşık mısın Ay’a? dedi. Vampirimiz cevap verdi:
Hala mı?
Kuzgun önündeki ağaca kondu ve bir çizik bıraktı. “Eğer tekrar konuşmak istersen çiziğin üstüne kanını akıt. Güneş aya yerini bırakmadan yanında olurum. Buradan uzun bir süre daha ayrılmayacağını var sayıyorum”. dedi ve yola koyuldu.
Arkasından bakan vampirimiz aya baktı o gece kendini toparlayacağı ayla konuşacağı günleri görmek istiyordu. Ayağa kalktı ve Lotha’nın arkasından el salladı “Tekrar görüşeceğiz dostum sıradakinde seni şuan ki halim gibi görmek istemiyorum” diyerek bağırdı. Sırıttı ve yerine tekrar oturdu. Mezardan içeri bakmak için arkasını döndü tanrıçasına göz attı. O günleri görmek istiyordu.
Rüzgarda bir ses yankılandı..
“Kendini karanlıkların içinde bulursun. Gömüldüğünü sanar ve endişelenirsin. Halbuki sen gömülmedin. Sen ekildin.”
1 note
·
View note
Text
Bir gün
Vampirimiz savaşmaya alışık biriydi. İnsanların karanlık tarafını bilen, bilse bile aydınlıklarını görmeye çalışan biriydi. Defalarca kez denemiş olsa da insanlar vampirimizi öldürmeyi. Hangi insan biliyordu bir vampiri öldürmeyi? Ama denemekten vazgeçmiyordu küçük yaratıklar. Bu büyülü dünyada insan kalmayı içlerini karanlıkla doldurmak isteyenler onlardı. Vampirimiz en son aylar önce savaşmış, hayatının barış dönemi geldiğini düşünüyordu. Bu yüzden savunmasız bıraktı sanırsam kendini. Bir kaç gün sonra gelecek onu aylarca kanatacak kazığı en yakındakinin saplayacağını hayal dahi edemezdi. Fakat en yakındakinin bile bir insan olduğunun farkında değildi vampirimiz. Bir vampiri öldürmek bu insan gerçekten istedi. Şehrin ortasında ilk başta kalbini kırdı, sonra hayallerini, sonra kazığı geçirdi karnına. Vampirimiz arkasına bakmadan kırılan omurgasıyla sendeleyerek uzaklaştı. Bir ormana denk geldi. Kazığı yolda bir yere atmış ve kanamasını durdurmuştu. Bu ormana hiç bir insanın dadanmayacağından emin olmak istedi. Dinlenmek ve savaşmak istemiyordu artık insanlarla. Yorulmuştu. Ormanın ortalarına doğru ilerledi sessiz sakin bir ormandı. Onu tedirgin eden şey sadece hiç bir küçük haşerenin olmamasıydı. Baykuşlar bile kafasını uzatmaya çekiniyor. Kuşlar dalların en ama en üstünde duruyordu. Ne bir tavşan deliği görüyordu ne de bir örümcek ağı. Yere yakın dallar kopmuş. Yerde milyon tane ayak izinin yarattığı düzlük vardı. Bu sessiz ve sakin orman göründüğü gibi değildi. Yeterince uzaklaştığını düşünen vampirimiz ağaçların birazcık seyrek olduğu bir düzlüğe geldi. Ağaçlardan birinin tepesine çıktı ve yakından geçen nehrin sesini dinlemeye başladı. sabah olmuş artık uyumaya hazırlanıyordu vampirimiz. Etraftan gelen seslere kulak asmadan uyudu. Uyandığında ay yavaştan doğmaya başlamıştı. Etrafını loş bir ışıkla aydınlatan aya baktı. Vücudundaki kan izlerine baktı. Sen varsın ay... Sen varsın, senin bana loş ışık olduğun gibi bende birisine ışık olacağım diyerek gülümsedi. Yakından bir ses geliyordu HIAĞ....
HAAAAAĞ!!
HİYAAAAAAAAA
THUUU!
Bu sesler vampirimizin ilgisi çekti. Hemen bitişindeki ağaca sessizce atladı. Önünde 2 tilki kuyruklu, insan bedenli biri duruyordu. Üstündeki beyaz kimononun üzerindeki kırmızı kan lekelerine dikkati çekildi. Sonuçta o bir vampirdi. Etrafa şeytan ölüleri vardı. Minik şeytanlar. Ama hemen yanındaki onlarca şeytanın kanının kokusunu nasıl alamıyordu. Bunu düşünürken bir küçük şeytan daha atladı. Tilki hızlı bir manevra ile elini havaya savurdu ve şeytan ikiye bölündü. Şeytandan çıkan kan tilkinin üzerinde bir bariyer varmışçasına etrafından dolaştı. Kan yere düşer düşmez tilkinin ayaklarına çekildi, ayaklarından kimonosunun kırmızı yerlerinde dolaşan kan kimonoyu parlatmaya başladı. Vampirimiz anlamıştı o güçlü biriydi. Vampirimiz olanları izlerken tilki başını vampire çevirdi. Yüzünü vampirimize döndürünce, vampirimiz üstünde inanılmaz bir ağırlık hissetti.
Tanıt kendini... VAMPİR.
Bir bakışta vampir olduğunu anlayacak kadar bilgili biri. Vampirimiz sesini çıkarmadı. Vampirimiz korkmuş muydu? Yoksa hayran mı olmuştu? Etraftan daha büyük şeytanlar gelmeye başladı nerdeyse 1 metreye varan boylarıyla bir düzineden fazla şeytan fark etti. Tam ayaklanacakken... Bütün şeytanlar ikiye bölündü. Tilki vampirimizle göz temasını bir an için bile kesmedi. Vampirimiz dona kaldı.
Ne zaman.. Nasıl..
bu sorular önemini yitirmeye başlamıştı. Yerinden oynamayan tilki vampire doğru yürümeye başladı. Vampirimiz korktu ve ormanda koşmaya başladı. Hayatında ilk defa biri bu kadar güçlü gözüküyordu gözüne. Kaçarken nereye kaçacağını düşünmeyen vampir gerisine bir bakış attı, onu kovalayan kimseyi görmüyordu. Önüne dönecekken çarpacağı tilkiyi fark etti. Olduğu yerde dona kaldı. Aniden duran vampirimizin yarattığı rüzgar etrafta dönmeye tilkinin saçlarını savurmaya başladı. Vampirimiz:
Güçlüs..
-Sana öyle gözüküyorum. Hem sen benim zayıflığımı fark ettin gitmene izin veremem.
Vampirimiz cevap verdi “İlk bakışta zayıflık mı aranır hayran duyduğun kişiden, eğer bir zayıflığını görseydim korurdum sizi”. İlk bakıştı tilki vampirimize inanmamayı seçti. Şüpheci ve yerini korudu. Oturup sohbet etmeye başladılar. Sohbet ettikçe açığa çıkardı tilki,
o bir yarı tanrıydı.
Daha önce onun kadar güçlüsünü görmemesi normaldi. Bu büyülü dünyada bile tanrı denecek kadar güçlü bir varlığın olduğuna inanmıyordu vampirimiz. İnandıkları gözünün önünde küle dönüşüyordu. Karşısındaki tilki ona güvenmeye başlamıştı sabahları beraber ağaç gölgelerinde. Akşamları nehir kenarlarında sohbet edip tanıdılar birbirlerini. Arkadaşım diyebiliyordu artık tilki. Vampirimiz de bu zaman içinde fark etmeden yaralarını sarmıştı.
BİR GÜN
Akşam vakti olmuş klasik sohbetleri yine başlamıştı. Haftalarca kestiği şeytanlardan bahsediyordu, yarı tanrı nasıl olduğundan ve kendisinden bahsediyordu tilki. Sanki en önemli şey vampirimizin tilkiyi tanımak olmasıymışçasına, sadece bahsediyordu kendisinden. Vampir konuştukça aynı özenle dinliyordu vampirimizi, sanki oda bir tanrıymışçasına. Bu güzel zamanlar geçerken yer titremeye başladı. Tilki yere çöktü ve ağlamaya başladı. Vampir etrafına baktı ama hiç bir şey göremiyor sezemiyordu. Sert ve soğuk esen rüzgarlar sadece korkutucu bir şarkı gibi geliyordu. Orman ağlıyor, havaya bakınca ayın parlaklığı güneş gibi yakıyordu.
NE OLUYORDU.
Ağlaması kesildi tilkinin birden bire. Ağlamasının yerini durağan aşırı acı dolu bir sessizlik aldı. Nefes dahi aldığını hissetmiyordu vampirimiz. Tilki bahsetti
“Hayat sana başa çıkabileceğin şeytanları atar, onlar başa çıkabileceğin büyüklüktedir ve onları alt edebilirsin. Bu seni güçlendirir ve sonraki şeytanlara hazırlar hayat seni. Hayat herkesin sandığının aksine adildir. Ama kendi içinde yarattığın iblisler... Kendine ne zaman adil olmayı öğrendin. Karşında yarı tanrının içinde beslediği iblis duruyor. Yarattığın iblisi sadece sen görebilirsin.”
Vampirimiz iblislerin efsane olduğunu düşünüyordu... Bu güne kadar. Vampirimiz sordu:
Sana nasıl yardım edebilirim?
Edemezsin..
Sandığından daha güçlüyüm.
Güçle alakası yok.
Sen güçlüs..
DEĞİLİM... Değilim. Vampirimiz dona kaldı. Artık alışmıştı onun yanında dona kalmak. Etkileniyordu böylesine bir tanrıçanın yanında. Onu nasıl yenebileceğini sordu, bir yolu olmalıydı. Onun kadar bilgili biri biliyor olmalıydı bir iblisi durdurmanın yolunu. Tilkinin ağzından “eğer” çıktı. Vampirimiz pür dikkat kesildi. “Eğer kılıcım olsaydı...” diyerek bitirdi sözünü. Kılıçsız savaşmaya çalıştı defalarca kez yere düştü ne hızıyla ne de gücüyle işini bitiremiyordu iblisin. Vampirimiz hayran olduğu bir tanrıçanın yere vurulmasını izledi defalarca. Dayanamadı bağırdı: Senin için kılıç olabilirim. Senin kılıcın. Tilki hiç bir şey söylemeden göz yaşları dökmeye başladı. Sessizce vampirimize doğru ilerledi ve elini açtı. Vampirimizin vücudundaki bütün kan eline çekilmeye başladı. Vücudundaki ten rengi hatlar kaybolmaya başladı siyah saçları kızıl gözleri soluklaşıp dökülmeye başladı. Tilkiye doğru uzattı elini. Elindeki kan topunu tutan tilki, vampirimizi kandan bir kılıca dönüştürmüştü. Tilki iblisin sağ kolunu kesti ve söyledi “Güvenilecek bir saflık” Tilki iblisin sol bacağını kesti ve söyledi “Eğlendiren bir keskinlik” Tilki iblisin kafasını kesti ve söyledi “Bana yeminimi bozduracak kadar sadık” İblis toza dönüşmeye başladığında kılıç olan vampirimiz vücudunun şeklini geri almaya başladı. Ne zaman yeminini bozdun? Yeminin neydi? Vücudunu alır almaz ilk sözleriydi vampirimizin. Çünkü biliyordu. Söylemişti tilki. Tanrı ve Tanrıçalar, hayatları boyunca yeminlerini bir kez bozabilir. Tilki cevap verdi: Bir daha kimseye kılıcım olacak kadar güvenmeyecektim. Buna değersin.
2 notes
·
View notes
Text
Başlıksız
Sen bugüne kadar uğuna çarpışılması gereken en kıymetli insansın benim için Yaşadıklarım bir zerre kanıma dokunduysa adam değilim. Senin için bu günden sonra da, bu güne kadar olduğu gibi çarpışırım, ve seni sevmek için dünyayı karşıma alırım.
1 note
·
View note
Text
Bir his ki
Gözlerim açık yine ona bakıyorum. Ayın kızına bakıyorum. Bir his ki, gözümü bile kırpmama izin vermiyor gözümü ondan ayıracağım diye... Bir yandan kör olmak istiyor onun ışığı bana vurmuyorken.
0 notes
Text
Bir Geyik
Nadirdir öldürme güdüsü gütmeyen bir vampirle karşılaşsın vampirimiz. Fakat nadir olmasının güzel yanı olasılığı olması. Bu nadirlik bir ara karşıladı şansını. Vampirimizin iğrenç insanların linçini yediği zamanlarda, idam edileceği zamanlarda hem de. Öyle ki vampirimize uzanan yardım elinin başka bir vampirden bile geldiğini göremedi. Zaman zaman birbirlerini dinleyen iki vampir birbirlerinin bile vampir olduğunu anlamayacak kadar içten bir arkadaşlık içine girdiler. Vampirimiz karşısındaki vampiri şu şekilde tasvir etmeye başladı:
“Kokusu bir vampir gibi değil aynı bir geyik gibi. Sert, uyumlu, dürüst ve sevecen biri. Kim bilebilirdi böyle bir vampirin en kötü zamanımda denk geleceğini
~Teşekkürler, emre. Her zaman hatırlanacak ve sayılacaksın hayatımda”
0 notes
Text
Zaman İsimli Yaratık
Bir yaratık düşün adı ZAMAN Zaman herkesin hayatının yazılı olduğu kitabın sayfalarını çeviriyor. Zaman’da vampirimiz gibi,
Kitabın sonuna kadar seni görmek istiyor ayın kızı.
1 note
·
View note