Tumgik
dusunengazeteci · 7 years
Text
Dan Brown / Başlangıç
Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar, Kayıp Sembol, Cehennem gibi dünya çapında çok satan ve ilgiyle okunan eserlerin yazarı Dan Brown’ın yeni kitabı Başlangıç, 3 Ekim’de raflardaki yerini aldı. Pek çok ülkede aynı gün satışa çıkan kitap, saat farfkı nedeniyle ilk önce Türkiye’deki raflarda boy gösterdi. Brown’ın yarattığı karakter olan Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon’ın yeni macerasına ortak olduğumuz Başlangıç, insanlığın var olduğu günden bu yana merak ettiği iki soruya yanıt arıyor; Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Oldukça ilginç bir olay örgüsünü okuyucusuna sunan Brown, yaratıcılığıyla bir kez kendine hayran bırakıyor. İspanya’nın Madrid, Barselona ve Bilbao şehirlerinde geçen hikayede, Langdon, eski bir öğrencisinin kendisini içine çektiği tehlikenin tam ortasında bir çıkış yolu aramaktadır. Langdon’ın kendini kurtarmaya çalışırken başka bir amacı daha vardır; öğrencisinin açıklayamadan öldürüldüğü yeni buluşunu tüm dünyaya duyurmak…
FÜTÜRİZM VE DİN
Robert Langdon’ın eski bir öğrencisi olan Edmond Kirsch, bir fütürist olmasının yanı sıra tüm dünya tarafından tanınan ve yapay zeka konusunda epeyce yol katetmiş bir bilgisayar programcısıdır. Yeni bir buluşa imza attığını ve buluşun dünyada doğru bilinen tüm gerçekleri tersine dönüştüreceğine inanan Kirsch, bu buluşunu tüm dünyaya duyurmak için özel bir etkinlik düzenler. Etkinliğe Harvard Üniversitesi’ndeki eğitim hayatından sonra dost kaldığı hocası Robert Langdon da davetlidir. İspanya’nın en büyük müzelerinden birinde düzenlenen etkinlikte Kirsch, buluşunu açıklayamadan öldürülür. Son derece önemli güvenlik önlemleriyle donatılan, davetli listesinin defalarca kontrol edildiği bu etkinlikte böyle bir cinayeti kim işleyebilir? Davetli listesine son anda eklenen biri vardır; bu davetli olayların akışını değiştirecek bir eyleme imza atarak, canlı yayınlanan etkinliğin başlamasına saniyeler kala, herkesin gözü önünde bir cinayet işlemiştir. Langdon’ın misyonu öldürülen öğrencisi Kirsch’ün buluşunu ortaya çıkarmak ve cinayetin arkasında kimin olduğunu öğrenmektir. İspanya sokaklarında heyecan dolu bir koşuşturma başlar…
NEREDEN GELDİK?
NEREYE GİDİYORUZ?
Ünlü fütürist Edmond Kirsch’ün buluşu, söylediğine göre insanlığın başından beri merak ettiği iki soruya yanıt veriyor; Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ancak bu soruların yanıtının ortaya çıkmasını istemeyen güçler, buna engel olmuştur. Devamını merak edenlerin kitabı okumasını tavsiye ediyorum. Dan Brown, çıtayı biraz daha yükselterek, okuyucusunun önüne son derece donanımlı, dolu dolu bir roman koyuyor. Doyurucu bu eser, genel kültür bakımından okuyucusuna son derece önemli bilgiler sunuyor.
 DİNİ BİLGİLER
Dan Brown, sadece bir roman yazmakla kalmamış, aynı zamanda dini pek çok bilgiyi de okuyucusuna sunmuş. Üç semavi dinin de yer bulduğu kitapta, Katolik mezhebine dair pek bilinmeyen bilgiler yer alıyor. Kitaptaki olay örgüsü kurgu olmasına karşın, yer alan kilise ve örgütler tamamen gerçek. Kurgu ve gerçeği birleştirerek eserini yaratan Brown, bu bakımdan da meslektaşlarından ayrılıyor.
KÜLTÜREL BİLGİLER
Kitapta yer alan müze ve sanat eserleri de tamamen gerçek. Edmond Kirsch’ün dünyanın seyrini değiştireceğini iddia ettiği buluşunu açıklayacağı etkinliği düzenlediği Guggenheim Müzesi, müzede yer alan eserlerin bir çoğu kitapta ayrıntılı olarak tasvir ediliyor. Betimleme yeteneğini konuşturan Brown, özellikle kültür-sanatla ilgilenenler ve Guggenheim Müzesi’ni henüz ziyaret etmeyenler için müzeyi hafızanızda canlandırma imkanı sunuyor. Buradaki sanat eserlerinin yaratıcıları, içerdikleri anlam, vermek istedikleri mesaj ve dahi müzedeki konumuna dair ayrıntılı bilgiler veren yazar, sanat eserlerine olan ilgisini de göstermiş oluyor.
YARATICI BİR ROMAN
Dan Brown, 2013 yılında okuyucusuyla buluşturduğu Cehennem romanından 4 yıl sonra yayınladığı Başlangıç’ta, çıtayı gerçekten de bir hayli yükseltmiş. Yaratıcılığın sınırlarını zorlayan Brown, İspanya’nın Kraliyet ailesini de kitabına dahil etmeyi ihmal etmemiş. Olayları birbiriyle oldukça başarılı bir şekilde bağlayan Brown, kitabın kimi bölümlerinde okuyucunun ağzı açık kalmasına neden oluyor. Böylesine doyurucu kitapların varlığı dünya edebiyatının gelişmesine ciddi katkılar sağlıyor. Burada Brown’ın katkısı yadsınamaz düzeyde. İlk sayfasından son sayfasına kadar elinizden bırakmadan okumak isteyeceğiniz bu kitabı kitaplığınızın en güzel yerinde saklayacaksınız…
2 notes · View notes
dusunengazeteci · 7 years
Text
An gelir Attila İlhan ölür…
Şiirleri, senaryoları öykü ve romanlarıyla Türkiye edebiyat tarihinin yapı taşlarından biri olan Attila İlhan, ölümünün üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hafızalarda yer edinmeye devam ediyor.
Tarihler 15 Haizran 1925’i gösterirken, ileride Türkiye edebiyatının şüphesiz yapı taşlarından biri olacak, şiirleri, senaryoları, öykü ve romanlarıyla edebiyatımıza sayısız eser kazandıracak bir isim geldi dünyaya; Attila İlhan. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Menemen’de dünyaya gelen İlhan, çok sayıda eserinin yanı sıra bir dönem gazetecilik ve eleştirmenlik yapmasıyla da biliniyor. Pek çok şiiri bestelenen, bugün hala kulağımızda çınlayan Attila İlhan, henüz küçükken şiire ilgi duymaya başladı. Divan Edebiyatı’na merak saran İlhan, o yaşlardan üretime başladı. Şiirler yazan, denemeler kaleme alan ünlü yazar, bugün hala şiirleriyle hafızalarımızdaki yerini koruyor. 11 Ekim 2005 tarihinde hayata veda eden İlhan’dan geriye ölümsüz yüzlerce eserle birlikte hafızalarımıza kazınan bu güzel satırlar kaldı; Görünmez bir mezarlıktır zaman / Şairler dolaşır tenhalarında saf saf şiir söyleyerek / Kim duysa korkudan ölür / Tahrip gücü yüksek saatli bir bombadır patlar / An gelir Attila İlhan ölür…
GÖZALTINDA İLK LİSELİ
Tarihler 1941’i gösterip de Attila İlhan henüz lise birinci sınıftayken, aşık olduğu bir kız için defterine Nazım Hikmet’in bir şiirini yazar. Ancak zor ve yasaklı yıllardır. Şiiri İlhan’ın defterinde gören öğretmenleri onu şikayet ederler. Böylecek henüz 16 yaşındayken gözaltına alınır ve okuldan atılarak hapse girer. Bu İlhan’ın ilk tutukluluğu, aynı zamanda ülkede bir liselinin tutuklandığı ilk olaydır. İlhan daha sonra bu olayı şöyle anlatacaktı: “O işin prömiyeri bende. 16 yaşındaydım daha. O olaydan sonra damgalı eşek gibi, Karşıyaka’da herkes bizi tanıdı.”
NAZIM KURTARILMALIDIR
Danıştay kararıyla eğitim hayatına dönen İlhan, lise son sınıftayken “başınızdan duman eksilmesin gâvurdağları / siz hikâyet eylediniz bana / bahçe kazasının kaman köyünden /cebbar oğlu mehemmed'in hikâyesini” dizelerini kaleme aldığu şiiri Cebbaroğlu Mehemmed ile CHP Şiir Armağanı’nı kazanır. Arık Attila İlhan, şiir dünyasına girmiştir. 1946’da liseden mezun olmasının akabinde Hukuk Fakültesi’ne giren İlhan, 1948 yılında Nazım Hikmet’i kutarma hareketine katılmak için Paris’e gider. Ülkeye dönüşünün ardından bir gazetede yayınlanan yazısı nedeniyle hakkında soruşturma açılınca yeniden Paris’e döner ve üniversite eğitimini tamamlayamaz.
TOPLUMSAL GERÇEKÇİ BİR ŞAİR
Fransa’da yalnızca Fransızcayı öğrenmekle kalmaz Attila İlhan. Marksizm üzerine önemli düşüncelerle kendini zenginleştirmiş olarak döner ülkesine. Türkiye Sosyalist Partisi’nin yayın organı olan Gerçek Gazetesi’nde çalışmaya başlar. Sinema yazıları da yazmaya başlayan Attila İlhan, ismini duyurmaya başlamış, önemli yazıların altına imzasını atar olmuştu artık. Etrafına topladığı öğrenciler ve şairler ile Garip akımına karşı eleştiriler yazmaya başlar. Ve bu akıma karşı toplumsal gerçekliği benimseyen yeni bir akım oluşturur ve adına Maviciler ya da Mavi Topluluğu der. Attila İlhan, halktan yana, halk için sanat yapan gerçek bir sanatçı olmaya başlamıştır.
BEN SANA MECBURUM
Attila İlhan, daha çok aşk ve yalnızlık üzerine şiirler yazdı. Şiirleri Selda Bağcan, Ahmet Kaya, Yaşar, Hümeyra gibi sanatçılar tarafından bestelenip seslendirildi. Hiç şüphesiz İlhan’ın en çok akıllarda kalan şiiri Ben Sana Mecburum oldu. Bir dönem Hümeyra tarafından da bestesi seslendirilen Ben Sana Mecburum, bugün hafızalardaki tazeliğini koruyor; “ben sana mecburum bilemezsin / adını mıh gibi aklımda tutuyorum / büyüdükçe buyuyor gözlerin / ben sana mecburum bilemezsin / içimi seninle ısıtıyorum / ağaçlar sonbahara hazırlanıyor / bu şehir o eski Istanbul mudur?...”
ŞİİR VE ROMAN ÖDÜLLERİ
Çeşitli gazetelerde yazıları yayımlanan Attila İlhan 1973 yılında Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenir. Bu sırada Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak adlı eserleri yayınlanır. ‘Tutuklunun Günlüğü’ isimli eseriyle 1974 yılında TDK şiir ödülüne, Sırtlan Payı adlı romanıyla da 1974-1975 Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görülür. Şairliği, romancılığı ve senaristliğinin yanında İlhan artık önemli gazetecilerden biri haline gelmiştir. İlhan, çok sayıda gazetede çalıştıktan sonra 1996 yılında Cumhuriyet Gazetesi ekibine katılır ve burası onun son durağıdır.
ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN
Tarihler 10 Ekim 2005’i gösterdiğinde ise Attila İlhan için son yaklaşmıştı. Geçirdiği kalp krizi nedeniyle hastaneye kaldırılan İlhan, bir sonraki gün hayatını kaybeder. Hayatını kaybettiğinde 80 yaşında olan İlhan, ölmeden bir süre önce bu cümleleri söylemişti; “Ölümden sonrasına inanmadığım için, ölüm son derece basit bir olay. Zaten bir enfarktüs geçirdim. Bir ikincisi gelecek ve beni alıp götürecek.”
Ölümünün ardından sanatçı dostları onun için çok şey söylediler. İşte onlardan bazıları;
Fazıl Hüsnü Dağlarca (Şair): Attilâ İlhan'ı eski gibi severdim. Bir gün yeni olan, kimi gün kendisi olmayan, kimi gün yıllarca görmediğimiz, kimi gün aykırı, kimi gün eski yüzünü saklayamayan, kimi gün abartılmış, kimi gün unutulmuş biri gibi görürdüm. Şimdi yalnız ölümün kendisi gibi görüyorum. Ne desem boş. Yok olur biri, gazetelerde birkaç gün yaşar biri.
Çetin Altan (Yazar): Yazarlarımızın ve şairlerimizin ölümlerinden sonra kıymete binmeleri çok acı. Tomris Uyar 2 yıl hastanede yattı, kimsenin umurunda olmadı. Ama ölünce haber değeri kazandı maalesef. Attilâ, Beş Hececiler, Garip gibi şiir akımlarının dışında, kendi özgün tarzını yaratabilmiş bir şairdi. Türkiye'de koltuklarıyla değil kalemleriyle önemli olan insanların değeri hâlâ anlaşılamadı. O, kalemiyle önemli olan insanlardan biriydi. Bizim neslimiz gitgide kayboluyor Türkiye'de; Attilâ'nın ölümüyle daha bir eksildik.
Gülten Akın (Şair): Fırtına gibi bir adamdı. Çok kendine özgü bir şair ve yazardı. Önemliydi ve değerliydi. Çok üzüldüm.
Tahsin Yücel (Yazar, eleştirmen): Üzgünüm. Kendisiyle birtakım tartışmalarımız olmuştu. Daha doğrusu ben onun dil konusundaki düşüncelerini epeyce eleştirmiştim. Paylaşılması zor, kendine özgü düşünceler ileri sürerdi sık sık. Ama şunu söyleyebiliriz: Attilâ İlhan'ı belki de dönemlerine göre değerlendirmek gerekir. İlhan, bizim gençlik yıllarımızda gerçekten şiirimize yeni bir duyarlılık getiren bir ozandı. "Abbas Yolcu" adlı kitabında yer alan yolculuk yazıları şiir tadındaydı. Bu tadı bazı romanlarında da buluruz. Son döneminde bugünkü kuşaklarca kullanılmayan, kendisinin de ilk dönem yapıtlarında kullanmadığı eski bir dil kullanıyordu. Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri konusunda da genellikle paylaşmadığımız, kendisine özgü düşünceleri vardı.
0 notes