Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
30 yaşında kanser oluyorsanız sebebi çocukken aldığınız güneş
"30 yaşında kanser oluyorsanız sebebi çocukken aldığınız güneş" Güneşin zararlı ışınlarından korunmaya bebeklik ve çocukluk çağında başlamak gerektiğini vurgulayan Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Ertan Yılmaz, "Bizim asıl derdimiz çocuklar ve bebeklerdir. Çünkü 30, 40'lı yaşlarda deri kanseri oluyorsak bu üç, beş, on yaşında aldığımız güneşin etkisiyle oluşuyor" dedi. Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, uzun süren kışın ardından yazın cildin ışık görmesiyle renklerin açıldığını ve lekelerin ortaya çıktığını söyledi. Güneşin şiddeti arttıkça renk üretmeye eğilimli olanlarda daha sık lekeler görüleceğini anlatan Yılmaz, eskiden gebelik maskesi olarak tanımlanan "melazma"nın erkekler ve kadınlarda sıkça gördüğünü belirtti. "ŞAPKANIN YANINDA ŞEMSİYE KULLANIN" Güneşin lekeleri tetiklediğini, güneş almasa dahi kuvvetli ışıkta da lekelenmelerin olabileceğini kaydeden Yılmaz, "Çok az ışık bile yeterli olabiliyor. Ne kadar kaçınırsak kaçınalım mutlaka olacaktır. Olmasını engellemek için güneşin yoğun olduğu zamanlarda dışarıya çıkmaktan kaçınmamız gerekiyor" diye konuştu. Yılmaz, güneşli havada şapkanın yanında şemsiye kullanmak gerektiğini, fiziksel korumanın kimyasal korumadan daha önemli olduğunu vurguladı. "HİÇBİR KREM YÜZDE 100 KORUMAZ" Şemsiye, şapka kullanımının yanında, güneş kremi de kullanılabileceğini belirten Yılmaz, şunları kaydetti: "Güneş kremleri 15, 20, 30 faktör, 50 artı diye gidiyor. Daha önce faktör sayısında 60, 80, 90 diye kavramlar çıkmaya başlamıştı ancak Dünya Sağlık Örgütü bu kavramlar tüketiciyi yanılttığı için bir kısıtlama getirdi. 50 artı ifadesi kullanılıyor. Yani güneşten koruyucu kremler konuşulurken güneş yanığından koruma ve lekeden koruma noktasında iki tercih yapmamız gerekiyor. Güneş yanığından koruyacak olacak ultraviyole B, ışığın yakmasını, renk artışını önlemek için de özel kimyasal maddeler, ultraviyole A kremler kullanılmalı. '30 mu 50 mi faktör alalım' diye tartışılıyor. Gerçekte 30 faktörün güneşten koruyucu özelliği yüzde 95 ise 50 faktörün koruyuculuğu yüzde 97'dir. Yani tamamen koruyan bir güneş kremi yoktur. Onun için fiziksel koruyucular önemli." Yılmaz, güneşten koruduğu yönünde "yüceltilen" kremlerin iki saatte bir yenilenmemesi halinde bir anlamı kalmadığını, denize girdikten sonra da kremin yenilenmesini gerektiğini söyledi. "FAKTÖR SAYISI ARTTIKÇA KİMYASAL ORANI DA ARTIYOR" Piyasada çokça güneş kremi olduğunu ve renklenmeyi önlemek için ultraviyole A kremlerin tercih edilebileceğini ifade eden Yılmaz, "Onların 30 faktörlü olması yeterlidir. Türk toplumunun önemli bir kısmının deri tipi, iki ve üzeridir. Bundan dolayı sadece çok ciddi hastalığı olanlar 50 faktör kullanabilir" dedi. "BİR SÜRÜ KİMYASALI YÜZÜNÜZE SÜRÜYORSUNUZ" Kremlerin faktör sayısı arttıkça kullanılan kimyasalların da arttığını dile getiren Yılmaz, "Bir sürü kimyasal maddeyi yüzünüze sürüyorsunuz. Sürekli yüzünüzde kalıyor ve derideki sıyrıklardan, vücut o kimyasal maddelerle tanışıyor. Zaman içinde belki de onlara karşı reaksiyon gelişecek. Yani onların alerji yapma potansiyelleri var. Hiçbir güneşten koruyucu kimyasal, masum değildir" dedi. "30 YAŞINDA KANSER OLMANIN NEDENİ BEBEKKEN, ÇOCUKKEN ALINAN GÜNEŞ" Güneş kremlerinin her üç saatte bir yenilenmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, "Üç saatte bir yenilemek için her defasında makyajı silip, kremi sürmek gerekiyor. Bu yüzden fiziksel koruyucuları öneriyoruz" diyerek sözlerini şöyle tamamladı: "Bizim asıl derdimiz çocuklar ve bebeklerdir. Çünkü 30, 40'lı yaşlarda deri kanseri oluyorsak bu üç, beş, on yaşında aldığımız güneşin etkisiyle oluşuyor. Faturası daha sonraki yıllarda çıkıyor. O nedenle riskli yaş grubu elbette bebeklerdir. Tabii ki D vitamini için güneşlenmesi gerekiyor ama belirli bir ölçüde olması lazım. Güneş yanıklarına neden olmayacak şekilde güneşlendirmek gerekiyor. Bebekleri güneşe çıkarırken, kolunu bacağını gösterin ama mutlaka yüzünü, boynunu koruyun. Yüzümüz, kollarımız, boynumuz sürekli güneş alıyor ve erken yaşlanmaya neden oluyor."
0 notes
Text
Güneşten korunarak cilt kanserini önleyin
Güneşten korunarak cilt kanserini önleyin Güneş ışınlarına korunmadan, sakıncalı saatlerde maruz kalmak cilt için tehlike arz ediyor. Kişiler, son yıllarda artan çeşitli koruma faktörlü ürünler ile tamamen güneş ışınlarından korunduğunu düşündüğü için saatlerce güneşleniyor. Ancak ne yazık ki güneşten tamamen korunmak için bu ürünler yeterli olmuyor. Son yıllarda cilt kanserlerinde artış görülmesi, alınan önlemlerin yetersizliğiyle açıklanıyor. Acıbadem Kayseri Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayşe Gökçe Tümtürk, cilt kanserine maruz kalmamak için güneşten bilinçli bir şekilde korunmanın yollarını ve alınabilecek önlemleri anlattı. Bilinçsiz güneşlenme risk oluşturuyor Cilt kanseri oluşmasına yol açan faktörler arasında bilinçsiz güneşlenmek ilk sırada yer alıyor. Özellikle çocukluk ve gençlik yıllarında maruz kalınan bilinçsiz güneşlenme, sonraki yıllarda cilt kanseri için önemli bir risk oluşturuyor. Dr. Ayşe Gökçe Tümtürk, sigara ve alkol tüketimi, yanlış beslenme gibi yaşam biçimlerini benimsemiş kişilerde cilt kanseri riskinin daha yoğun olduğunu ifade etti. Radyoterapi almış kişilerin de daha dikkatli olması gerektiğini söyleyen Dr. Tümtürk, “Bunun yanı sıra, kronik yara veya yanık izleri olan, arseniğe veya ağır metallere maruz kalmış, geçirdiği sedef hastalığı nedeniyle puva tedavisi görmüş, doğumsal olarak çok sayıda ve büyük boyutta benleri olan kişiler de risk altında bulunuyor” dedi. Açık tenlilerin daha dikkatli olması gerekiyor Cilde renk veren pigment hücrelerine melanin deniyor. Hücre çekirdeğinin koruyucu şemsiyesi gibi görev gören melanin, ultraviyole ışınları maruziyetinde hücreyi kanserojen etkiden koruyor. Melanin yoğunluğu az olan açık tenli ve kızıl saçlı kişilerin diğerlerine göre güneşten daha iyi korunmaları gerektiğini söyleyen Dr. Tümtürk, alınması gereken önlemleri şu sözlerle anlattı: “Güneşten korunmak için güneş kreminin yanı sıra, şapka, güneş gözlüğü ve sıkı dokumalı açık renk giysilerin tercih edilmesi önem taşıyor. Bunun yanı sıra son yıllarda giderek yaygınlaşan, güneş ışığının teknolojik cihazlarla daha yoğun şekilde yansıtıldığı solaryumdan da uzak durmak gerekiyor. UV radyasyonu yayan solaryum cihazlarında ışığın şiddeti ve tipi kontrol edilebilir olsa da, kanserojen ve cilt yaşlanma sürecini hızlandıran etkiler bulunuyor. Aşırı güneş ışınlarına maruz kalmak ciltlerde elastikiyet kaybına neden olabiliyor. Ailede cilt veya başka bir kanser hastalığı geçirmiş olduğu bilinen kişilerin daha dikkatli davranması tavsiye ediliyor.”
0 notes
Text
Mantar hastalarının kaşınması sakıncalı
Mantar hastalarının kaşınması sakıncalı Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, mantar hastalığında kaşınan yeri kaşımaması gerektiğini söyledi. Vücutta meydana gelen mantar hastalığının bir deri hastalığı olduğunu belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, “Hastalık, üzerlerinde çok fazla kıl olmayan derilerin düz kısımlarını etkiler.Genelde kırmızı pul pul bir nokta ile başlar.Bu nokta zamanla dışa doğru yayılır.Bu döküntü çoğunlukla kaşıntılıdır. Döküntünün merkezi iyileşmeye başlayıp bir halka şeklini alabilir.Saçlı deride, gövde, kol, bacak derisinde, tırnakta meydana gelebilir. Saçlı deride; çocukluk çağında kötü hijyen koşullarında yaşayanlarda gözlenir. Gövde,kol ve bacak derisinde gözlenen mantar enfeksiyonları daha çok evcil hayvanlar,büyük-küçük baş hayvanlar ve topraktan bulaşır. Tek veya çok sayıda yuvarlak, kırmızı, kepekli lezyonlarla seyreder. Mantar bulaşıcı bir hastalıktır. Tarak,havlu ve yatak gibi kişisel kullanım malzemelerine temas yoluyla da yayılabilir.Çocuklarda yetişkinlerden daha fazla yaygındır.Tırnak mantarı daha sıklıkla ayak tırnaklarında uç ve yan kısımlarından başlayan tırnakta kalınlaşma ve sararma ile seyreder” dedi. Mantar hastalığında kaşınan yeri kaşımamakta fayda olduğunu anlatan Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, “Çünkü kaşıma sırasında derinizi zedeleyebilirsiniz. Bunun sonucu da başka enfeksiyona neden olabilir veya parmaklarınızdaki mantar vücudunuza yayılabilir. Tedavi hastanın klinik durumuna göre değişkenlik göstermektedir.” şeklinde konuştu.
0 notes
Text
Bronzlaşayım derken sağlığınızdan olmayın
Bronzlaşayım derken sağlığınızdan olmayın Güneş ışınlarına uzun süre korumasız şekilde maruz kalınmasının hücresel yıkımlara yol açtığını belirten uzmanlar, tatilcilere, “Bronzlaşma uğruna sağlığınızdan olmayın” uyarısında bulundu. Adana Estelite Güzellik Merkezi’nin kurucularından Dr. Can Mustafa Eren, yaz mevsimine denk gelen bayram tatiliyle birlikte, insanları sıcak ve güneşli uzun günlerin beklediğini ifade etti. D vitamini sentezi için kısa süreli güneş teması zorunlu iken, uzun süreli ve korumasız güneş ışınlarının görünürde kızarıklık, acı hissi, derinin su toplaması gibi rahatsız edici yan etkilere neden olduğunu belirten Eren, “Ancak güneş ışınlarının uzun sürede görülen etkisi, adım adım hücresel yıkıma neden olmasıdır. Üstelik dünyada teşhis edilen tüm kanserlerin üçte birinin cilt kanseri olduğu belirtilmektedir” dedi. Güneş ışınlarından ne kadar korunuyoruz? İnsanların bazen keyfi, bazen de iş gereği güneş ışınlarına maruz kaldığını dile getiren Eren, “Çoğumuz bu ışınlardan bir şekilde korunmaya çalışıyoruz ancak, gerçekte ne kadar etkili konuyoruz?” diye sordu. Güneş ışınlarına karşı mutlaka önlem alınması gerektiğinin altını çizen Dr. Can Mustafa Eren, şöyle devam etti: “Bir ürünün koruyuculuk değerini belirten SPF (Güneş koruma faktörü), ürünün ultraviyole ışınının yakıcı etkisine karşı cildi hangi düzeyde koruduğunu ya da güneş altında yanmaya başlamadan kalınacak süreyi ne ölçüde uzattığını gösterir. Örneğin SPF 15 olan bir ürün, koruma olmadığında yanığa neden olan ultraviyole değerinin 15 katı kadar koruma sağlar. Koruyucu olmadan cildimizde 10 dakikada oluşabilecek yanık hasarı, SPF 15 olan bir ürün ile (15x10) 150 dakikada olur. Ancak, yanlış bilinen bir şey de SPF değeri arttıkça aynı oranda korumanın artacağının sanılmasıdır. SPF 15 olan bir ürün yüzde 93 oranında korurken, SPF 30 olan bir ürün yüzde 97 oranında koruma sağlar. Unutulmaması gereken bir konu da hiçbir SPF değerinin yüzde 100 korumadığı ve etkili olabilmesi için güneşe çıkmadan en az 20 dakika önce sürülmesi gerektiğidir.” Dr. Can Mustafa Eren, güneş altında uzun süre kalacak olanların güneş gözlüğü ve şapka takmayı ihmal etmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
0 notes
Text
Mucit Var: Çocuğunuz Bilim İnsanı Olabilir
Mucit Var: Çocuğunuz Bilim İnsanı Olabilir - Çocukların zihinsel gelişimlerinin sağlıklı ilerleyebilmesi için temel gereksinimin huzurlu ve güvenli bir ortam olduğunu unutmayın... Bilim insanı ya da bilimci, evrene ilişkin olgulara ve değişkenlere yönelik bilimsel veri elde etme yöntemlerini kullanarak sistematik bir şekilde bilgi elde etmeye çalışan kişidir. Bilim insanları fiziksel, matematiksel ve sosyal alanlar da dahil olmak üzere bilimin tüm alanlarında araştırmalar yaparlar. Onlar olaylar hakkında sorular soran ve bu soruları sistematik olarak cevaplama yoluna giden insanlardır. Doğaları gereği meraklı ve iyi organize insanlardır. Bir bilim insanı yetiştirmek mümkün mü diye sormaktan ziyade, çocukların araştıran, sorgulayan, öğrenme merakı ve isteğine sahip olmaları ve en önemlisi tarafsız gözlem yapabilme yani yargılamadan gözlemleyebilme becerileri kazanımı sağlanabilir mi sorusu daha doğru olabilir aslında. Yanıtı ise biraz karmaşık açıkçası. Bir bilim insanı yetiştirmek mümkün mü diye sormaktan ziyade, çocukların araştıran, sorgulayan, öğrenme merakı ve isteğine sahip olmaları ve en önemlisi tarafsız gözlem yapabilme yani yargılamadan gözlemleyebilme becerileri kazanımı sağlanabilir mi sorusu daha doğru olabilir aslında. Bilim insanının zihinsel işleyiş sistemine bakacak olursak göze şunlar çarpıyor:
Analitik düşünme.
Eleştirel düşünme.
Kavramsal düşünme.
Problem analizi.
Problem çözme.
Tarafsız gözlem yapabilme kapasitesi.
Peki yukarıda sıralanmış süreçlerin/becerilerin kazanımı mümkün mü? Bu beceriler daha doğrusu bu süreçlere dair kapasite yani zeka doğuştan gelmekte. Dolayısı ile kişilerin doğuştan getirdikleri kapasite ve sahip oldukları beceriler ile yatkınlıklar ileriki yıllar adına temel oluşturmakta. Ancak yetiştirilme tarzı, duygusal süreçler ve eğitim içeriği bu kapasiteye doğuştan sahip olanlar için elbette ki önü açılabilecek alanlar iken aynı şekilde belki kimilerine göre daha sınırlı kapasiteye sahip olan bireyler için ise performans düzeyinin maksimuma çekilmesi adına yarar sağlayıcı olduğu aşikar. Toparlayacak olursak, bir çocuğun büyüme sürecinde, gelecekte ne olacağından bağımsız düşünen, araştıran, sorgulayan, kendini geliştirmeye istekli ve dolası ile performansını en yüksek kapasitede kullanmasını sağlamak doğru anne baba tutumu ve eğitim ile mümkün. Bunun için neler mi yapılabilir?
Aile ve okul ortamında erken yaşlar itibari ile karar alma süreçlerine dahil edilmeleri.
Temel ihtiyaçları ile ilgili (Acıkmak, susamak, üşümek vb.) talep etmelerine olanak sağlamak. İhtiyacın düşünmeyi doğurduğu yadsınamaz bir gerçek çünkü.
Hazır ve yapılandırılmış oyuncaklar yerine, takıp-çıkaracakları, üs üste koyup yapılandıracakları, bozup yeniden yapabilecekleri materyaller sunmak.
Kitap okumak onlara ve kitap okumalarını sağlamak.
Doğa da vakit geçirmelerini sağlamak.
Karşılaştıkları her problemi onlar için çözmeye çalışmamak. Bu önlerinde duran bir engel ya da bir arkadaş sorunu olabilir. Çünkü çocuk düşmemek için o engelin üzerinden atlaması ya da etrafından dolaşması gerektiğini başka türlü anlayamaz. Arkadaşları ile yaşadığı sorunlara siz sürekli çözüm üretir ve müdahale ederseniz, neyi nasıl yaptığında kabul gördüğünü ya da insanların neye nasıl tepki verdiğini gözlemleyemez ve ders çıkaramaz.
Ellerini kullanmasına müsaade etmek. Unutmayın eller zihnin aynasıdır. Çocuklar dokunarak, sökerek ve yeniden takmaya çalışarak zihinsel becerilerini geliştirirler.
Olaylar arasında neden sonuç ilişkilerine dair sohbet etmek.
Çocukların zihinsel gelişimlerinin sağlıklı ilerleyebilmesi için temel gereksinimin huzurlu ve güvenli bir ortam olduğunu unutmayın... Önemli Hatırlatma: Bu içerik ilgili uzman danışman tarafından izleyicilerimizi bilgilendirme amaçlı hazırlanmıştır. Kendinizin veya çocuğunuzun sağlığı ile ilgili her konuda, bir tıp doktoruna veya pedagoga danışmanızı tavsiye ederiz.
0 notes
Text
Masallar ve Çocuklara Etkileri
Masallar ve Çocuklara Etkileri - Masal çocuğun hayal gücünü geliştirir, olağanüstü dünya sunar. İleride hayal gücü olan, zorluklarla baş edebilen, okumayı seven bir nesil istiyorsak, bol bol masal okuyalım çocuklarımıza. Masal, sözlü halk hikayesi; olağanüstü öğe, kahraman, olaylara yer verilen yaşanmamış öyküler olarak tanım bulmakta sözlüklerde. Peki hepimizin sıcak çocukluk anılarını süsleyen bu metinlerin yapısal özellikleri nelermiş ve günümüzde bu metinler nasıl kullanılmakta, yeni nesillere nasıl aktarılmakta ve aslında aktarımında seçici olmak gerekiyor mu bir bakalım isterim.. Kaynaklarda masalların özellikleri şu şekilde belirtilmekte:
Olağanüstü konuları vardır.
Kahramanlar gerçeküstü özelliklere sahip olabilir.
Yer ve zaman belirsizdir.
Her masaldan bir öğüt, bir ders çıkarılabilir.
Masallar kalıplaşmış bir tekerleme ile başlar.
Masallarda olağanüstü varlıklar bulunabilir.
Masallar kalıplaşmış tekerlemelerle biter.
Masallar hep mutlu sonla biter.
Niteliği ne olursa olsun hep hayal ürünüdürler.
Olaya dayalı, sanatsal kurmaca metinlerdir.
Yazılı ve sözlü edebiyat ürünüdürler.
Masalın sonunda her zaman iyiler kazanır.
Masallar iyiyi ve kötüyü anlatarak, çocukların olaylardan ders çıkarmalarını amaçlar.
Masalların saydığımız özelliklerinden sonuncusu aslında ‘Sasal’ kelimesinin sözcük anlamı ile de ilintili. Çünkü masal kelimesi köken olarak Arapça ‘Mesel’ sözcüğünden gelir. Mesel ise ibret alınacak, örnek teşkil edecek kısa anlatı demektir. Peki masallar çocuklar için sadece verdiği mesajlar, çıkarılması gereken dersler sebebi ile mi değerlidir? Bence masalların verdiği mesajın haricinde masalı anlatan ile dinleyen arasındaki ilişki yani masalın bu ilişkiye katkısı çocuk hayatında önemli bir ihtiyaçtır. Masalların başlı başına terapötik bir katkısı vardır çocuk dünyasına. Çünkü çocuk nasıl ki oyunlarda bağırır, kırar, yaptığı kuleleri bozar ve ne olursa olsun oyun yeniden ve yeniden inşa edilebilir ve onarılabilir bir mekanizmadır kendi içinde, masalda da bu vardır. Karakterler zorluk çeker, üzülür, korkar, ağlar, yalnız kalır ama sonunda sorunlar çözülür. Çocukta büyüme yolundaki bu zorlu süreçte bunu görmeye ihtiyaç duyar. Annem gitse de gelecek, yağmur yağsa da duracak, kule yıkılsa da yeniden yükselecek gibi. Çocuğun bu onarım ihtiyacı ileriye yönelik duygusal sağlıklılık adına ciddi bir yatırımdır. Bu ihtiyacı oyun, masal, iletişim, sevgi yoluyla karşılanan çocuklar, yetişkinlik hayatlarında zorluklarla mücadele eden ve dingin günlerin gelmesini heyecan ama sükunet ile bekleyebilenler olmaktadırlar. Masal çocukların hayal güçlerini geliştirir. Onlara yeni dünyalar sunar. Film izlemek, resimli kitaplara bakmak gibi değil, anlatılanı zihninde canlandırma, kendi prensesi, kendi kurdunu düşünebilme heyecanı yaşamasına olanak tanır çocuklara. Elbette özelliklerinde de sayıldığı gibi, masal kendinden menkul öğütler içermektedir. Ancak güzel olanı masal bunları dikte ya da empoze etmeye çalışmaz. Masal bittikten sonra ‘Kırmızı başlıklı kız nerede yanlış yapmış?’ yazmaz… Amaç ‘Öğretmek’ değil ‘Edindirmektir’ altı çizilen değeri, davranışı, tutumu... Ya zararları? Varsa bir zararı ben yeni nesil anlatılarda görselin çok ön planda olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Çocuk kurdun büyükanneyi yemesini ya da avcının geyiğin kalbini çıkarmasını ‘Kendine göre’ canlandırır zihninde, bizler kanlar ve bıçaklar ve şiddeti çağırıyoruz kendi yetişkin dünyamızda aslında. Ama kimi yeni nesil anlatılar gerçekten vurma, kırma, uygunsuz söylemler gibi içerikler barındırmakta. Dolayısı ile masallar ve kimi yeni nesil içeriklerin ayrıştırılması taraftarıyım. İleride hayal gücü olan, zorluklarla baş edebilen, okumayı seven bir nesil istiyorsak, bol bol okuyalım çocuklarımıza. Keyifle okuyalım ama ‘kaliteli zaman’ geçirme görev bilinci ile değil. Hatta masallarınızı kendiniz yazabilirsiniz; annesiyle babasının tanışma masalı, ailenin kökenleri ve nerden nereye taşındıkları, anne babanın kendi çocuklukları gibi. Yok ben hazır masallardan mutluyum diyorsanız da lütfen alacağınız kitaplara bir göz atın satın almadan ve içinize siniyorsa alıp, okuyun çocuğunuza. Bu arada son olarak, özellikle küçük yaşlarda çocuklar bazı masalların tekrar tekrar okunmasını isterler, bıkmadan okuyun ve endişe etmeyin. Vardır o masalın içinde çözmeye çalıştığı bir durum mutlaka çocukların ve gelecektir yeni masallara ilgilinin zamanı... Keyifli okumalar. Önemli Hatırlatma: Bu içerik ilgili uzman danışman tarafından izleyicilerimizi bilgilendirme amaçlı hazırlanmıştır. Kendinizin veya çocuğunuzun sağlığı ile ilgili her konuda, bir tıp doktoruna veya pedagoga danışmanızı tavsiye ederiz.
0 notes
Text
Teknoloji Çocuklarla İletişimimize Destek mi Köstek mi?
Teknoloji Çocuklarla İletişimimize Destek mi Köstek mi? - Aileyle beraber geçirilecek zamanlar da vardır, herkesin tek başına çalışmasını gerektirecek zamanlar da. Siz çocuğunuzun yanında iş projenizi tamamlarken, çocuğunuzun da kısa bir süre kontrollü olarak teknolojiyle haşır neşir olmasına izin verebilirsiniz. Önemli olan ne kadar süre ve hangi nitelikteki teknoloji ürünleriyle meşgul olduğudur. Bir teknoloji ürünü dengeli kullanıldığında, çocukların etkili iletişim becerilerinin gelişmesine ve sizinle iletişimine katkıda bulunabilir. Destek! - Köstek! bazı durumlarda destek, bazı durumlarda köstek! Teknolojiyi eleştirmek ve değerlendirmek isteyen bireyler kendi kendilerine şu soruları sorabilirler:
Bu teknoloji ürünü ne işe yarıyor, çocuklara faydası var mı?
Yararı yoksa üzerini çizip yararı olan ürünler aramaya devam edin.
İçeriği eğitici mi, ilgi çekici mi, çocuk gelişimine uygun mu? İçeriği eğitici, geliştirici veya ilgi çekici olmalı ama kesinlikle çocuğun yaşına ve seviyesine uygun olmalı.
Bu teknoloji ürününü bu yaşta ne kadar süre kullanmak uygun? 2-3 yaş öncesine televizyon, tablet, telefon gibi çocuğu pasifleştiren teknoloji aletlerini hiç önermiyoruz, ama 3 yaş sonrası günde başlangıçta 30 dakika ile sınırlandırabilirisiniz. İleri yaşlarda çocuğun kullandığı kitle iletişim araçları eğer sosyal, psiko-motor ve bilişsel gelişimini olumsuz etkilemiyorsa bu süre biraz daha uzatılabilir.
Bu teknoloji ürününü nerede ve ne zaman kullanmak uygun? Çocukların grup veya aileyle beraber yapacakları teknoloji temelli etkinlikler tek başına yapacaklarından daha değerlidir. Teknolojinin çocuğunuzla iletiminize köstek değil, destek olmasını istiyorsanız, denge gözetmelisiniz. Dengeyi sağlamak için aşağıda bazı öneriler getirilmiştir.
Bir teknoloji ürünü dengeli kullanıldığında, çocukların etkili iletişim becerilerinin gelişmesine ve sizinle iletişimine katkıda bulunabilir. Aşağıda buna ilişkin örnekler verilmiştir. Dengeyi sağlamak önemlidir! Aileyle beraber geçirilecek zamanlar da vardır, herkesin tek başına çalışmasını gerektirecek zamanlar da. Siz çocuğunuzun yanında iş projenizi tamamlarken, çocuğunuzun da kısa bir süre kontrollü olarak teknolojiyle haşır neşir olmasına izin verebilirsiniz. Önemli olan ne kadar süre ve hangi nitelikteki teknoloji ürünleriyle meşgul olduğudur. İlgili bir veli olarak çocuğunuza yakın bir mesafede oturup, hem çocuğunuzun seyrettiği, ilgilendiği veya kullandığı şeyleri kontrol edip gerektiğinde müdahale edebilirsiniz, hem de işinizi tamamlayabilirsiniz. Çocuğunuzun bilgisayarına güvenlik programlarını indirip uygunsuz sitelere girişini engelleyebilirsiniz veya günümüzde medya okuryazarı denilen medya zekâsı yüksek, eleştirel düşünebilen çocuk olması ve kendi kendini denetlemesi için onu yetiştirebilirseniz. Bireysel kullanılan teknoloji ürünleri de vardır, grup olarak kullanılabilecek teknoloji ürünleri de. İkisine de dengeli olmak şartıyla zaman ayırabilirsiniz. Ama beraberce yapabileceklerinizi seçmekte fayda vardır. Örneğin, internet sayfasında bulunan eğitici ve eğlenceli etkinliklerden birlikte yapılabilecek olanları seçersiniz. Böylece sohbet de ederseniz, işbirliği de yaparsanız, beraberce eğlenir aile olmanın tadını da çıkarırsınız. Teknoloji ürünlerinde çocuğu aktif hale getirenler de vardır, pasif hale getirenler de vardır. Çocuğun bir şeyler üretmesini bekleyenler de vardır, var olanı kullanmasını bekleyenler de. Örneğin, çocuğunuza satın aldığınız origami nasıl yapılır CD’sini seyrederek, beraber origami yapabilirsiniz. Bu ürün, çocuğunuzu pasif alıcı konumundan çıkaracak, çocuğunuzun düşünmesi, hissetmesini ve aklını-ellerini kullanmasını sağlayacak yani onu geliştirecektir. Çocukların kapalı alanda kullanabileceği teknolojik ürünler de vardır, açık alanda da. Farklı farklı teknoloji ürünleri kullanarak, bunlar arasında da denge sağlayabilirsiniz. Cumartesi günü dinlenirken TV seyrettiniz, pazar günü de fotoğraf makinelerinizi alıp, çocuğunuzla beraber doğa fotoğrafları veya şehir fotoğrafları çekmeye çıkabilirsiniz. Bu arada doğadan topladığınız çiçek, böcek ve toprak örneklerini de akşam mikroskop yardımıyla inceleyebilir, internet üzerinden hangi tür olduklarını araştırabilirsiniz. Çocuğunuzla teknolojiyi kullanarak orijinal üretimler de yapabilirsiniz. Sitenizin bahçesinde, parkta, köy sokaklarında veya evinizin içinde, video kamerayla bir tanıtım filmi çekebilirsiniz. Mesela, siz evin bölümlerini tanıtırsınız, o da kameraya alır. Veya evinizde ışıkları söndürüp, telefonunuzun ışığını açıp duvara yansıtır ve beraberce gölge oyunları oynayabilirsiniz. Çocuğunuz bunu çok sevecektir. Çocuğunuzun yapmaktan hoşlanmadığı bir şeyi de teknoloji yardımıyla sevimli hale getirebilirsiniz. Mesela, konuşmayı sevmeyen çocuğunuzu konuşmaya teşvik etmek için, polisçilik oynarken onunla telsizde görüşme yapabilirsiniz. Çünkü çocuklar, kukla veya telsiz gibi araçları kullanırken, dramada TV spikeri rolüne girdiklerinde veya kulaktan-kulağa gibi oyunları oynarken konuşmayı severler. Bu etkinlikleri çoğaltmak mümkündür, önemli olan dengeyi sağlamak. Çocuğunuza sorun. Onun yüzüne bakın. Mutlu mu mutsuz mu, yüzü solgun mu yoksa pembe pembe mi? Size hızlıca cevap verebiliyor mu? Çevresine uygun ve hızlı tepkiler verebiliyor mu? Yoksa tepkileri yavaşlamış, yerinden kalkmak istemiyor mu? Size kendini rahatça ifade edebiliyor mu? Siz onu dinliyor musunuz? Bakın bakalım, aranızda gizli bir iletişimsizlik duvar mı var, yoksa kucağınızda bir kucak dolusu gülümseyen kıpır kıpır bir çocuk mu var. Siz isteyin yeter ki, çocuğunuzla iletişiminizi her şartta güçlendirebilirsiniz. Önemli Hatırlatma: Bu içerik ilgili uzman danışman tarafından izleyicilerimizi bilgilendirme amaçlı hazırlanmıştır. Kendinizin veya çocuğunuzun sağlığı ile ilgili her konuda, bir tıp doktoruna veya pedagoga danışmanızı tavsiye ederiz.
0 notes
Text
Matematik Eğlenceli Olabilir mi?
Matematik Eğlenceli Olabilir mi? - Düşünün ki bir çocuk, gazetenin Pazar ekinde bulduğu labirentteki tavşan yavrusunu annesine ulaştırmaya çalışıyor.
Düşünün ki bir çocuk, elindeki küpleri, büyükten-küçüğe üst üste sıralıyor aman dikkat, doğru koymazsa, kule yıkılacak!
Matematik zaten çok eğlenceli! Düşünün ki bir çocuk, gazetenin Pazar ekinde bulduğu labirentteki tavşan yavrusunu annesine ulaştırmaya çalışıyor. Düşünün ki bir çocuk, dergide bulunan gizlenmiş 8 böceği annesiyle beraber yarışarak bulmaya çalışıyor. Düşünün ki bir çocuk, babasıyla da internette gördüğü, 2 resim arasındaki 7 farkı bulmaya çalışıyor. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7! "Bunu, bunu ... Bir de bunu ben buldum, etti 5!" Babasından önce, en fazla o buluyor, zıplıyor sevinçten... Minik şampiyon! Düşünün ki, markete gittiğinde elindeki 2 adet 1 TL ile neleri alabileceğini bulmaya çalışıyor. Çok heyecanlı çünkü ilk kez kendisi bir şey alacak... Yakaladığı herkese soruyor "Bu parayla bu alınır mı?" Çözmeye çalışıyor denklemi... Hesap yapması lazım. Önce para üzerindeki 1 TL yazısı ile ürün üzerindeki fiyat etiketini karşılaştırmak geliyor aklına... Sonra, 1, 1 daha 2 ederi çözüyor, ve bunun 2 simgesiyle gösterildiğini... İşte oldu, 2TL’lik ürünleri tespit ediyor ve en çok istediğine karar verip, annesine kararını bildiriyor. Düşünün ki bir çocuk, abisiyle de yeni aldığı Zeytin ve Limon’un resimlerinden oluşan sudoku tablolarını tamamlamaya çalışıyor... Düşünün ki bir çocuk, anaokulunda bahçede oyun oynama vakti geldiğinde, sınıf kuralı olan "36 derecenin üstündeyse, dışarı çıkılmaz." kuralını hatırlıyor sınıfça. "3 ve 6 yan yana olmalı" diyor çocuklardan biri ve dışarının ısısını gösteren termometreye koşup bakıyorlar. Ancak 3 ve 7 yazıyor. Bu ne demek? Çözemiyor... Çıkamayız diyor öğretmen. Düşünün ki bir çocuk, sabahları büyük grup toplantısında, kaç arkadaşı sınıfa gelmiş, sayıyor. Çocuk, 20ye kadar sayabiliyor. Ancak, 20 kişilik sınıfta, 17 kişinin geldiğini buluyor. Demek ki diyor, Ali, Ayşe, Deren yok bugün, yani 1, 2, 3... Ve 3 kişinin olmaması demek, 17 demektir. Bu da 17 sayısı, 20 sayısından daha az demektir... Demek ki 7, 6’dan büyüktür... Yani 37, 36dan daha sıcak demektir... Dışarı çıkılamaz... Düşünün ki bir çocuk, ablasıyla bahçede oynarken bir yumurta görüyor. Diyor ki, "Nerden geldi bu? Hangi hayvanın yumurtası olabilir?" Ablasıyla, fotoğraflıyor yumurtayı. Bir de küçük bir cetvelle ölçüyorlar. Cetvelin üstünde yumurtanın uzunluğu 2’ye denk geliyor. İnternetten "Yumurta, büyüklük ve 2 cm" gibi anahtar kelimelerle araştırma yaptıklarında, istedikleri bir yazıya denk geliyorlar. "İşte! 2 cm’lik yumurtalar bunlar! Renk ve görüntüsüyle, bu yumurta, şu havyanın yumurtasına çok benziyor." diyor abla... Düşünün ki bir çocuk, ailesiyle misafirliğe gidecek. En çok sevdiği arkadaşıyla oynayacak. Çok heyecanlı. "Ne zaman gideceğiz?" diye soruyor, her 10 dakikada bir. Babası saati işaret ediyor ve misafirliğe gidecekleri saati, rakamlar üzerinde göstererek, saat 1buçuk olduğunda yani uzun olan 6, kısa olan 1’i gösterdiğinde, diyor. Çocuk akrep, yelkovan ve rakamları dikkatle takip ediyor... Düşünün ki bir çocuk, sınıfta günlerdir yediklerin meyvelerin çekirdeklerini biriktiriyor ve kuruması için kâğıt havlu üzerine diziyorlar. Mango çekirdeği, kayısı çekirdeği, kiraz çekirdeği, kavun çekirdeği, hatta incir çekirdeği... Sonra öğretmeni büyükçe bir kâğıda 1’den 10’a kadar alt alta yazıyor ve çocuklar grup halinde, her sayısının karşısına, ederi kadar aynı gruptan çekirdek yapıştırıyorlar. Sonunda karşılarına, ait olduğu meyveye göre sınıflandırılmış çekirdeklerden, 1den 10’a kadar oluşturulmuş bir grafik çıkıyor. Öğretmen, bu grafiği sınıfın duvarına asıyor. Çocukları provoke etsin, bakıp bakıp yeni sorular sorsunlar diye... Örneğin, belki ileride çekirdeklerin boyutları hakkında bir tartışma başlar, öğretmenleri, ellerine bir cetvel verir, ölçerler hep birlikte. Hele şu mangonun çekirdeği, nasıl bir şey öyle, devasa, kesin bu çocuğu heyecanlandıracak! Düşünün ki bir çocuk, elindeki küpleri, büyükten-küçüğe üst üste sıralıyor aman dikkat, doğru koymazsa, kule yıkılacak! Çocuk, abisiyle bu oyunu oynuyor ama her defasında abisi onu geçiyor, ama o benden büyük, bir gün başaracağım, diyor. Abisi ona, işin sırrını anlatıyor. Hevesle dinliyor çocuk. Düşünün ki bir çocuk, yaşına uygun zar atmalı oyunlar oynuyor, eğlenceli matematik kitapları okuyor, hatta matematik yarışmalarına katılıyor. Öğretmeni, üçgen, kare ve daire şeklinde kesilmiş renkli kâğıtları dağıtıyor rastgele çocuklara. Müziği açıyor, çocuklar dans etmeye başlıyorlar. Müzik sesi kapatıldığında, elinde üçgen kâğıt olanlar sevinçle koşarak diğer üçgenleri arıyor; kare olanlar, kare olanları arıyor; daire olanlar, daire olanları buluyor ve ilk toplanan grup kazanıyor. Bu sefer, öğretmenler ellerindeki kâğıtların rengine işaret ediyor. Müzik açılıyor, çocuklar dans ediyor. Müzik kapatılıyor ve kırmızılar birbiri bulmak için sınıfta sevinç içinde koşuşturuyor, maviler mavileri buluyor, sarılar sarıları buluyor ve ilk toplanan grup kazanıyor. Şimdi okulöncesi dönem çocuklarını biraz zorlayacak bir etkinlik deniyor öğretmen. "Çocuklar! Hem renklere hem de şekillere bakacaksınız." Müzik kapanıyor ve çocuklar ellerindeki hem renge hem de şekle uygun olan arkadaşlarını bulmaya çalışıyor. Çok zorlandık ama çok eğlendik. :) Bu çocuk mutlu, bu çocuğun gözleri ışıl ışıl, merakla ve sevgiyle bakıyor matematiğe... Değerli veliler, çocuklar, Aktif Eller-Akıl-Kalp kuralına göre öğrenir. Yani, eğer yapıp-ediyorsa, bir şeylere dokunuyorsa, açıp-bozup-tekrar takıyorsa, kısacası ellerini ve vücudunu aktif olarak kullanıyorsa, farklı, eğlenceli deneyimler yaşıyor ve bundan keyif alıyorsa, aklını kullanmaya ihtiyaç duyup kullanıyorsa gerçekten öğrenir. Öğrendiği bu bilgiler kalıcı olur. Kolayca silinip gitmez. Yukarıdaki örneklerde çocuk neleri başardı, bakalım:
20'ye kadar saymayı öğrendi.
Az-çok, eksik-fazla kavramını kazandı, sadece sayıları saymıyor, sayıların ederini de anlamaya başladı.
Bu sayede, basit toplama-çıkarma işlemlerini yapmaya başladı.
Uzamsal, yani matematikte 3 boyut zekâsı gelişti.
Matematikteki bilimsel süreç becerilerinden, ölçme becerisini kullanmaya başladı.
Saatteki, termometredeki, cetveldeki, tartıdaki rakamları anlamlandırmaya başladı.
Matematikteki bilimsel süreç becerilerinden, sınıflandırma-grafik yapma becerisini kullanmaya başladı.
Geometrik şekilleri öğrenmeye başladı.
Hepsinden önemlisi bu çocuk çok eğlendi ve bu çocuk yaparak-yaşayarak öğrendi.
Yukarıdaki örneklerde başarının sırrı neydi, bakalım:
Çocuğun ailesiyle ve öğretmeniyle yaptığı tüm matematik oyunları, matematik deneyimleri ve etkinlikleri, ona yaşantısının bir parçası olarak sunuldu.
Çocuk matematiğin yanı sıra diğer disiplinlerden de kazanımları oldu. Çünkü tüm disiplinler matematikle bütünleştirilmiş olarak sunuldu. Çünkü gerçek hayat, çocuklara, fen, matematik, Türkçe, sanat, müzik gibi disipline ayrılarak görünmez, bütünleşik görünür.
Çocuğun matematiğe ilişkin bilişsel gelişim alanında kazanımlarının yanı sıra diğer gelişim alanlarından da kazanımları oldu. Çünkü diğer gelişim alanları, bilişsel gelişimle bütünleştirilmiş olarak sunuldu. Çünkü çocuk bir bütündür, bilişsel gelişim, dil gelişimi, sosyal gelişim, fiziksel gelişim gibi ayrılmaz.
Çocuk, zorla matematik öğrenmeye itilmedi. Çocuğun matematiğe ihtiyaç duyması sağlandı.
Çocuğun matematiği kullanacağı ve öğreneceği zengin, ilginç, eğlenceli, anlamlı ortamlar yaratıldı.
Çocuğun yaşına ve gelişimine uygun oyunlar ve deneyimler hazırlandı.
Sağlıcakla kalın, mutlu kalın. Önemli Hatırlatma: Bu içerik ilgili uzman danışman tarafından izleyicilerimizi bilgilendirme amaçlı hazırlanmıştır. Kendinizin veya çocuğunuzun sağlığı ile ilgili her konuda, bir tıp doktoruna veya pedagoga danışmanızı tavsiye ederiz.
0 notes
Text
Deri Hastalıkları İnsan Psikolojisini Etkiler Mi?
Deri Hastalıkları İnsan Psikolojisini Etkiler Mi? İnsanlar arası ilişkilerde deri çok önemli bir yer tutar. Deri iletişim sistemlerimizin önemli bir kısmını oluşturur. Herhangi bir yolla zedelenirse veya düzeni bozulursa “kötü mesajlar” iletilir. “İnsan ırkının zararsız ve sağlıklı bir bireyiyim” yerine hastalıklı bir deriden “Dikkat et bulaşır” mesajları yayılır. Deri hastalığı veya deformitesi olan hastalara, karşısındakiler iç güdüsel olarak bir hoşlanmama ve güvenmeme duygusu besler. Deri hastalıkları büyük bir korku ve tiksinti uyandırır, muhtemelen bu durum insan gelişiminin başlangıç evrelerinden kalmadır. Çünkü insanlığın ilkel evrelerinde en-fekte derisi olan kişilerden uzak durmak yaşamsal bir avantaj getirirdi. İlginç olarak, belirgin bir deri hastalığına sahip olanlar görünümlerinden çok rahatsız olur ve insanlarla ilişkilerden uzak durarak daha çok izole olurlar. Bu eğilimlerin tümüne “lepra kompleksi” denilir. İnsanların garip bakışlarının yerine, hastalara güven verilmeli, protez, saç ve kozmetik kamuflajlar önerilmelidir. Yaygın ve görülebilen deri hastalığına sahip olanlar ile devamlı kaşıntısı olan hastalar depresyona girer. Hoşgörü ile genel bir desteğe ihtiyaçları vardır. Ancak, bazılarında psikotropik ilaçlar ve psikiyatrik yardım gerekebilir. Psikoloji Deriyi Etkiler Mi? Hastalar tarafından sık sorulan bir soru da “Doktor, sinirimden mi?”. Çoğu zaman böyle bir soruya evet demek doğru değildir. Stresin tüm çeşitleri, kardiyovasküler, gastrointestinal ve deri hastalıkları dahil olmak üzere birçok hastalığı alevlendirebilir veya tetikleyebilir. Ancak, psikolojik rahatsızlıkların deri hastalığına neden olduğu konusunda çok az delil vardır. Önemli bir istisna olan, artefakt dermatiti’nde oluşan deri hastalığı tamamen hasta tarafından gerçekleşir. Anlayış derecesi hastadan hastaya değişir. Bazıları kaşıdıklarını, ısırdıklarını veya sürttüklerini kabul etmesine rağmen, bazıları bunu engelleyemediklerini itiraf eder, diğerleri ise çok rahatlıkla deriye herhangi bir zarar verdiklerini inkar ederler. Hasarın büyüklüğü kişiye bağlıdır. Bazı hastalarda sorun psikiyatrik olarak tamamıyle histeri sonucudur. En hafif şekliyle, nodüler prurigo’nun bir artefakt dermatit formu olduğu söylenmektedir. En ağır şekli olarak, ağır bir yaralama sonucu ciddi ve kalıcı sakatlıklar oluşmasının da bir artefakt dermatit olduğu düşünülmektedir. Bazı durumlarda bu yaralanmalar açıkça bir kazanç elde etmek için yapılır. Psikoterapi ve psikotropik ilaçlar çok az faydalı olur ve artefaktlar yıllarca devam edebilir.?
0 notes
Text
Yaz aylarında bunlara dikkat!
Yaz aylarında bunlara dikkat! Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, her gün bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bazı şeylerin cildimize oldukça zarar verebildiğini söyledi. Dr. Ertek, “Eğer yapılmaması gereken şeylerden uzak durmaya çalışırsak cilt sağlığımız için büyük bir iyilik yapmış oluruz” dedi. Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, yaz mevsimlerinde cilde zarar veren alışkanlıkları şöyle sıraladı: "Sivilceleri patlatmak uzun vadede daha büyük sıkıntılara ve izlere yol açar. Sivilcenizi sıktığınızda, gözeneği tıkayan her ne ise dışarı çıkar ama büyük kısmı içerde, cildin altında kalır. Ama nedense her seferinde yine de sivilcenizi sıkmak, çirkin bir soruna en uygun çözüm gibi gelir. Saç spreyleri uygularken dikkatli olunmasında fayda var.Kimyasal içerikli bu ürünler cilde oldukça çok zarar verebilecek özelliğe sahiptir.Ayrıca saç spreyleri kullanırken uygulama sırasında nefes alınırsa solunum yollarını da olumsuz yönde etkileyebilir.Saç spreyleri uygularken yüz havlu ile kapatılmalı ve işlem sırasında nefes alınmamalıdır. Havuz Suyu Malum sıcaklar iyice kendini göstermeye başladı.Serinlemek için ilk akla gelen havuzlardır. Ancak havuzlardaki suda yüksek miktarda klorlu vardır.Klorlu su cilt için sakıncalıdır.Çünkü kimyasal yapısı gereği cildin doğal yapısına zarar verir .Ayrıca cilde sürülen nemlendirici ve güneş kremleri ile etkileşime girerek cilt sağlığını olumsuz yönde etkiler.Bu nedenle havuz yerine denizi tercih etmenizde fayda var. Tuzlu besinlere dayanamıyorsanız, cildinizin susuz kalmasına yol açabilirsiniz. Beslenmenizdeki aşırı sodyum cildinizdeki nemi emer ve cildinizin kurumasına, solgunlaşmasına sebep olur. Bundan korunmak için tuzlu atıştırmalıklardan ve yiyecekleri aşırıya kaçmadan belli ölçüde tüketin. Uyku düzensizliği de tüm dengenizi etkileyen bir faktördür. Sıcak yaz geceleri,geç yatmanız gibi...nedenlerde uykusuz kalmanız diğer organlarınız gibi cildinizi de olumsuz etkiler.Uyku düzensizliği cildinizin dingin değil yıpranmış görünmesine neden olur. Vücudunuzu onarmak için uyku düzeninize mutlaka dikkat edin. Güneş gözlüğü yazın mutlaka kullanılmalıdır.Güneş gözlüğü gözü ve göz etrafındaki deriyi korur. Gözlüklerin hem UVA hem deUVB ye karşı koruyucu olması gerekir.Ancak eğer uzun süreli güneş gözlüğü takıyorsanız,burun yanakları ,göz çevresi ve gözlük sapının denk geldiği baş kısmınızdaki cilt bölgelerinde hasarlar meydana gelecektir.Ayrıca itinalı olarak,düzenli temizliği yapılmayan güneş gözlükleri burun ve göz çevresinde bakteri oluşumuna sebep olur.Bu bakteriler siyah nokta ve sivilce olarak ciltte kendini belli eder. Asitli içecekler vücutta birikim yaparlar bu durumda da yaşlanma hızlanır.Bu nedenle asitli içeceklerden uzak durulmasında fayda vardır.Asitli içecekler yerine bol bol su tüketmek cilt sağlığı için önemlidir.”
0 notes
Text
Alerji İçin En Doğal Tedavi Deniz Suyu ve Güneş
Alerji İçin En Doğal Tedavi: Deniz Suyu ve Güneş Astım, alerjik rinit ve atopik dermatit hastalığına deniz tatilinin iyi geldiği, en iyi ve en doğal tedavinin deniz suyu ve güneş olduğu belirtiliyor. Alerji ve İmmünoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, her çocuk için ama özellikle de alerjik çocuklar için deniz tatilinin tedavi açısından önemine değindi. Astım, Alerjik Rinit, Atopik Dermatit gibi hastalıkların en iyi ve en doğal tedavisinin deniz suyu ve güneş ile olduğunu söyleyen Doç. Dr. Akgul Akpınarlı Antony, “Deniz suyunun şifası asırlardır biliniyor. Hatta modern tıbbın babası Hipokrat, deniz suyunun balık adamların yaralarını iyileştirdiğini keşfettikten sonra kendi hastaları üzerinde kullanmıştı” dedi. Yapılan araştırmalarda deniz suyunun insan kanında bulunan içeriklere en yakın sıvı olduğunun ve osmiyum, altın, vanadyum, çinko, iyot ve potasyum klorür dahil olmak üzere, 80 den fazla faydalı maddeyi bol miktarda içerdiğinin ve kanıtlandığını anlatan Doç. Dr. Akgul Akpınarlı Antony şöyle konuştu: “Deniz suyu içerdiği mineral tuzları, amino asitler ve eser elementler ile insan vücudu için vitamin deposu özelliği taşımakta olup alerjik hastalıkların tedavisinde en önemli doğal tedavi yöntemlerinden biridir. Özellikle de çocuklar deniz suyundan bolca faydalanmalıdır. Deniz suyunda bulunan kalsiyum karbonat, sülfat, potasyum klorür ve magnezyum klorür, magnezyum sülfatta bulunan özellikler çocuklarda şifa niteliği taşımaktadır” Doç. Dr. Akgul Akpınarlı Antony “Deniz suyu, güneşle birleştiğinde atopic dermatit, ya da çocukluk cağı egzaması dediğimiz deri hastalığına çok iyi gelir. Deniz suyu yine ürtiker ya da halk arasında kurdeşen olarak adlandırılan kaşıntılı alerjik cilt lezyonlarına ve yazın sıcağın etkisiyle oldukça fazla ortaya çıkabilen isiliğe de iyi gelir. Ayrıca deniz suyunun en etkili özelliği; yaraların, alerjik reaksiyonların yol açtığı izleri yok etmesidir. Özetlersek, deniz suyunun egzama, atopik dermatit, ürtiker, kurdeşen, isilik gibi cilt hastalıklarında büyük yararı bulunmaktadır” dedi. DENİZ TATİLİ HASTALIKLARA BİREBİR Doç. Dr. Akgul Akpınarlı Antony; “Deniz suyu tüm sinüs yollarını temizler. Dolaylısıyla alerjik rinit ve kronik sinüzitin temizlenmesinde çok etkilidir. Burun ve sinüslerin temiz olmasında alt solunum yollarını ve bronşların alerjik hastalığı astım tedavisinde, oldukça olumlu etkilere sahiptir. Yine yüzme; akciğerlerin kapasitesini artıran en etkili fizik tedavidir ve astımlı her bireyin yapmasını önerdiğimiz en önemli sporlardan biridir. Tabi deniz tatilinin en önemli faydalarından biride yaz boyunca güneşten aldığımız D vitaminidir. UV ışınları ile derimizde yaptığımız ve vücudumuzda depoladığımız ve kışın bizi hastalıklardan koruyan, savunma sistemimizi güçlendiren ve alerjik hastalıkların oluşumu önleyen D vitaminidir” dedi.
0 notes
Text
Peynir cildi güzelleştiriyor
Peynir cildi güzelleştiriyor Sağlıklı beslenme için vazgeçilmez gıdamız olan peynir, içerdiği yüksek vitamin ve mineral değerleriyle de aynı zamanda cilt dostu. Uzmanlara göre sağlıklı ve güzel bir cilde sahip olmanın bir yolu da peynir tüketmekten geçiyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana bilim Dalı Dermatoloji Uzmanı Dr. Fügen Erdoğan Çekin, her öğünde severek tükettiğimiz peynirin içerdiği besin değerleriyle de cilt sağlığı ve güzelliğinde büyük öneme sahip olduğunu söyledi. Peynirin vitamin ve mineral bakımından çok zengin bir besin olduğunu belirten Dr. Çekin, “Peynir; A, B6, B12, C,D,E ve K vitaminleri, kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, sodyum, çinko, bakır, manganez, selenyum ve florür mineralleri açısından çok zengindir. Bunun yanı sıra tiamin, riboflavin, niasin, folat, pantotenik asit ve kolin de içermektedir. Bu değerli besini her öğün sofralarımızda bulundurmalıyız” dedi. Cilt sağlığı ve güzelliğinde süt ve süt ürünlerinin ayrı bir önem taşıdığını kaydeden Dr. Çekin, peynirde bulunan vitamin ve minerallerin faydalarını şöyle sıraladı: “A Vitamini, Akne (sivilce) ve güneş hasarı görmüş ciltlerin tedavisinde önemli bir yer tutar. Daha parlak ve sağlıklı cilt için gereklidir. Cildi enfeksiyonlara karşı korur ve yaşlılık lekelerini azaltır. B6 Vitamini, deri sağlığı için önemlidir. Egzema, saç dökülmesi ve kuru ciltlerin tedavisinde kullanılabilir. C Vitamini, yara ve yanıkların tedavisinde kullanılır. Morarmaları damar oluşumunu önler. İnce çizgileri azaltır. D Vitamini, Derinin daha yumuşak, parlak ve sağlıklı olmasını sağlar. E vitamini cildin daha yumuşak olmasını sağlar. K Vitamini ise özellikle göz çevresinde bulunan koyulaşmanın tedavisinde kullanılmaktadır. Selenyum, yağlanma ile giden saç ve deri hastalıklarında iyileşmede yardımcıdır. Krem olarak sürüldüğünde yara iyileşmesini hızlandırır. Niasin, derinin üst katmanlarında oluşan hasarları onardığı ve derinin nemini sağlayarak daha nemli ancak daha az kırışıksız bir cilde neden olur. Folat, Cildimizin sağlıklı ve güzel görünmesi için günlük olarak vücudun alması gereken bir maddedir. Kalsiyum, hücre yenilenmesini artırırken eski hücrelerin temizlenmesini hızlandırır. Fosfor, Sodyum, Bakır, Manganez ve Florür vücutta yeterli seviyede bulunduğunda cilt sağlıklı ve gergin bir halde olur. Peynir tüm bunları içererek, adeta vücudumuza koruyucu kalkan görevini üstlenir.” Peynir atıştırmalık olarak tüketebilir Türkiye’nin peynir çeşitleri bakımından şanslı bir coğrafyada olduğuna dikkat çeken Dermatoloji Uzmanı Dr. Çekin, son yıllarda geliştirilen yenilikçi ürünlerin peynir tüketimini keyifli hale getirdiğini belirtti. Dr. Çekin, şöyle dedi: “Peynir mutlaka kahvaltıda yenilecek diye bir kural yok. Özellikle yenilikçi ürünlerle peyniri günün her saati yenilebilen bir ürün haline getirdi. Az tuzlu Burgu, Topi, Sürmeli ya da Lor gibi peynirler sağlıklı atıştırmalık olarak ofis ya da farklı ortamlarda günün her saati tüketilebilir. Peynir yiyerek hem sağlıklı beslenmeye hem de cilt güzelliğine yatırım yapılabilir”
0 notes
Text
Cilt lekesi deyip geçmeyin
Cilt lekesi deyip geçmeyin Cildin özellikle yaz mevsiminde çok daha fazla yıprandığını söyleyen Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrah Op. Dr. Bülent Cihantimur, cilt lekelerinin birer uyarı olduğunu söyleyerek oluşabilecek sorunların önüne geçilebilmesi için önerilerde bulundu. “ Özellikle son baharda kliniklerimize güneş lekeleri için başvuran hastalarımızın ve ayrıca cildinin yaz mevsimi sonrasında form kaybettiğini söyleyen hastalarımızın ortak hatası, güneşten ciltlerini korumamaları oluyor. Cildin toparlanması veya lekeler için uygulamalar yapıyoruz ama en önemlisi sorunlar ortaya çıkmadan, önlemler almak çok daha doğrudur”. Cilt lekeleri bir uyarıdır “Cilt lekeleri bir uyarıdır, ileri seviyelere ulaşan sorunlar ise, cilt kanserini tetikleyebilir. Bu sebeple tüm yaz mevsimi boyunca cildi içten ve dıştan korumak ve beslemek gerekiyor. Şemsiyeler, pamuklu ince giyisiler, yüksek koruma faktörlü kremler, geniş şapkalar ve doğru zamanlarda alınan güneş banyosu, cildinizin sağlığını korumaya yardımcı olacaktır” açıklamasında bulunan Op. Dr. Bülent Cihantimur, bol su içmenin ve cildi Örümcek Ağı kremi gibi kaliteli nemlendiricilerle nemlendirmenin de son derece faydalı olduğunu ifade etti. Korumasız güneş banyosu zararlı “Ülkemiz Nisan ayından Ekim ayına kadar güneşi yaşayabilen şanslı ülkelerden bir tanesi. Bağışıklık sistemi ve kemik sağlığına etkisi olan D vitamini gibi son derece mühim bir vitaminden bu şekilde faydalanabiliyoruz. Ortalama 15-20 dakika sabah saatlerinde alınan güneş, bedenin günlük D vitamini ihtiyacını karşılar. Fakat mutlaka cildi korumak gerekiyor. Güneşin zararlı ışınları, cildin yıkıma uğramasına ve erken yaşlanma belirtileri dediğimiz sürecin tetiklenmesine neden oluyor” diyen Op. Dr. Bülent Cihantimur sabah 10 ila, öğleden sonra 16 arasında korumasız bir şekilde yapılan güneş banyosunun, faydadan çok zararının olduğunu söyledi. Erken yaşlanma belirtilerine karşı “ Güneş ışığına kontrolsüz bir şekilde maruz kalan cilt kısa ve uzun vadede pek çok sorun yaşar. Öğle saatlerinde yapılan güneş banyosu, cildin tepki göstererek kızarmasına, yanmasına, nemini yitirmesine ve özellikle cilt alt yapısında tahribata sebep olur, bu da erken yaşlanma belirtilerinin görülmesiyle sonuçlanır. Sadece yüz için üretilmiş, SPF güneş kremleri bu yıkımın önüne geçebilir ama en doğrusu, yüz bölgesini güneş ışığına maruz bırakmamaktır. Ayrıca sabah akşam yine aksatmadan Örümcek Ağı kremi uygulamasını öneriyorum” diyen Cihantimur, bu şekilde güneş lekelerinden de korunabileceğinin altını çizdi. Yine de güneş lekesi oluşmuşsa, kliniklerinde yaz sonrası için pek çok güneş lekesi tedavi seçeneğinin olduğunu söyledi.
0 notes
Text
Güneş Melek mi, Şeytan mı?
Güneş Melek mi, Şeytan mı? Bütün canlıların enerji kaynağı olan güneş ışığı yaşamın devamı için gereklidir. Fakat derimize zarar veren UV dalgalarını içerir. Kararında bir güneşlenme psikolojik olarak olumlu etki oluşturur, D vitamini yapımını sağlar ve birçok deri hastalıklarının tedavisinde de kullanılır. Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Emel Güngör, yaşam kaynağımız güneş ile ilgili doğru bilinen yanlışlara dikkat çekiyor. Yanlış: Güneş ışığı her durumda zararlıdır. Doğru: Güneşin UV ışınları birçok deri hastalığında (sedef, vitiligo,deri lenfoması gibi) tedavi amaçlı kullanılır. Yanlış: Bütün gün dışarı çıkmayacağım için güneş kremi kullanmama gerek yok. Doğru: UV ışınları arabaların, binaların ve hatta uçakların camlarından bile geçebilir. Zamanınızın büyük çoğunluğunu arabanın içinde, ofisinizde veya dışarıda geçiriyorsanız mutlaka güneş koruyucu kreminizi kullanmanız gerekir. Yanlış: Güneş koruyucularını deniz kenarında sürmek etkisini 2 kat arttırır. Doğru: Güneş koruyucu kremler cildiniz tarafından 25-30 dakikada emilir. Bu yüzden plaja gitmeden 25-30 dakika önceden sürmek gerekir. Yanlış: Bulutlu havalarda güneş kremi kullanmama gerek yok. Doğru: Gündüz güneş olmayıp hava bulutlu bile olsa UV ışınları yeryüzüne ulaşır ve deride hasar bırakır. Yanlış: Bronzlaşmak, sağlıklı olmanın işareti ve güneş yanıklarına karşı koruyucudur. Doğru: Bronzlaşmak, erken deri yaşlanmasını peşin olarak kabullenmek ve cilt kanseri riskini göze almak demektir. Bu nedenle 'sağlıklı bronzlaşmak' diye bir şey söz konusu değildir. Yanlış: Cildin D vitamini sentezlemesi için tüm vücudun güneş ışığına maruz kalması gerekir. Doğru: Kollar ve bacakların 5-10 dakika güneşte kalması D vitamini sentezi için yeterlidir. Yanlış: Güneş koruyucusu sürdüm saatlerce güneş altında kalabilirim. Doğru: Güneş kremleri tüm dünyada ne yazık ki 'güneş altında daha uzun kalabilmek' amacıyla kullanılır, bu çok yanlış bir davranıştır. Esas amaç cildimizi güneşin kısa ve uzun süreli yan etkilerinden korumaktır.
0 notes
Text
Ciltten gelen sinyallere dikkat
Ciltten gelen sinyallere dikkat Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, bazı rahatsızlıkların cildimizden sinyal verdiklerini belirterek, ciltten gelen sinyallere dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, cildin aşırı kuruluk nedeniyle pul pul dökülüyorsa A vitamini eksikliği söz konusu olabileceğini belirterek, “Çünkü A vitaminin yetersiz alınması ciltte kuruluğa neden olur.Bu nedenle A vitamini içeren besinler, çinko, E vitamini ve Omega-3 yağ asidi takviyesi cildinizi nemlendirecektir. Sigara kullanımından da uzak durmalısınız.Kışın günde en az 2 litre su tüketmelisiniz” dedi. SOLUK CİLT Demir eksikliği ve kansızlığın cildin soluk görünmesinin nedenlerinden bazıları olduğunu söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, daha sonra şunları kaydetti: “Bu nedenle bu rahatsızlıklara karşı tedbirinizi almanızda fayda var.Dengeli bir şekilde betakaroten içeren portakal, karpuz, domates gibi yiyecekleri tüketmeniz cildinizin daha sağlıklı, canlı ve renkli görünmesine yardımcı olur. DUDAKLARDA YARA VE UÇUKLAR Dudaklarınızda yara ve uçuklar varsa muhtemelen ya bağışıklık sisteminiz zayıf ya da B vitamini eksikliğiniz söz konusudur. Sağlıksız beslenme, demir eksikliği ve D vitamini eksikliği bağışıklığın azalmasına sebebiyet verebilir.Uçuk esas stres ve psikolojik bozukluk nedeniyle de oluşabilir.Sonuçta stres, üzüntü, endişe, korku immun sistemini bozup, olumsuzlukları cildimize yansıtıyor. Bu nedenle stresten uzak olmanızda fayda var. KIRILAN TIRNAKLAR Çeşitli hastalıklar nedeniyle tırnak kırılmaları söz konusu olacağı gibi minerallerin azlığı durumunda da tırnaklarda soyulma, kırılma gibi problemler gözlemlenebilir.Vücut sağlıklı tırnaklar için kalsiyum, magnezyum, D vitamini ve çinkoya gereksinim duyar. Koyu yeşil yapraklı sebzelerde, süt ürünlerinde, kuruyemişlerde bulunur. Güzel, göz alıcı tırnaklar için güneş ışığı ve zeytinyağı tüketimi de önemlidir.”
0 notes
Text
Tatilde cildinize iyi bakın!
Tatilde cildinize iyi bakın! Biraz bronzlaşayım da cildime renk gelsin”, “Dün duş almıştım, bugün almasam da olur”, “Denizden çıktım, kurulanmak için havlunu alabilir miyim?”… Bu tür ifadeler aslında cilt sağlığınız konusunda büyük yanılgılara ve sizi bekleyen çok önemli tehlikelere işaret ediyor. Özellikle sıcak hava, güneş, deniz, havuz gibi faktörlerin tümünü içinde bulunduran yanlış uygulamalar yaz tatilinde sağlığınızı tehdit ediyor. Uz. Dr. Zerrin Baysal, yaz aylarında cilt sağlığımızı olumsuz etkileyen faktörlerle bilinçsiz uygulamaların deriye olumsuz etkileri hakkında bilgi verdi. Terleyen bölgenin nemli kalması mantara neden oluyor Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte aşırı terleme sorunu da ortaya çıkabilir. Aşırı terleme, özellikle kasıklarda, koltukaltında, parmak aralarında, kadınlarda meme altı ya da arası gibi kıvrım bölgelerinde daha fazla görülüyor. Bu bölgelerin ıslak ya da nemli kalması maya hücrelerini harekete geçirerek mantar hastalığının oluşmasına neden olur. Özellikle, ayaklarda kötü kokular, pişiğe benzeyen görüntüler ve şiddetli kaşıntılar başlar. Bu durum yine hekime başvurmayı gerektirir çünkü bu şikayetlerin tedavisi ve takibinin ciddiye alınması gerekir. Sık banyo yapmadan isilikten kurtulamazsınız Yazın artan ısı, öncelikle metabolizmada hızlanmaya, ter bezi aktivitesinde artışa, damarlarda genişlemeye ve ‘sebase' adı verilen yağ salgısının çoğalmasına neden olur. Bu artışlar kişiden kişiye farklı oranlarda gözlenebilir fakat bazı insanlardaki artış hastalık düzeyine varan sonuçlara yol açar. Bunların en önemlisi aşırı terlemeye bağlı isiliklerdir. İsilik, aşırı derecede üretilen terin deriden atılamaması sonrasında gelişir ve küçük, kaşıntılı, bazen yanma duygusuna yol açan lezyonlar gelişir. Sık banyo yapılmadığında, aşırı giyinme devam ettiğinde bu küçücük sivilceye benzeyen kızarıklıklar, daha büyük, çıbana benzeyen sivilcelere dönüşür; dolayısıyla antibiyotik tedavisi zorunluluğu doğar. “Deniz suyu cildimi sağlıklı bronzlaştırır” demeyin Duş alınmadan girilen havuzlar ya da çıktıktan sonra duş almamak enfeksiyon hastalıklarının bulaşmasını ve oluşmasını kolaylaştıran en önemli etkendir. Bu enfeksiyonlardan en sık rastlananı da molluskum, siğiller ve mantar enfeksiyonlarıdır. Bunların tedavisi bazen uzun zaman alabilir veya tedaviye hiç yanıt da vermeyebilir. Kişisel hijyeninize dikkat etmek hem kendi sağlığınız için hem de toplum sağlığı için çok önemlidir. Havuz kenarında terliksiz dolaşmayın Havuz kenarında çıplak ayakla yürümek özellikle mantar enfeksiyonlarını bulaştırmanıza ya da kapmanıza neden olur. O nedenle mutlaka terlik kullanma alışkanlığı geliştirmeniz gerekir. Terlik konusunda da bilinmesi gereken önemli hususlar vardır. Örneğin, parmak arası ya da kapalı terlikler yazın pişik ya da nasır oluşumunun temel nedeni olabilir çünkü sürtünme travması deri sağlığı için istenilen bir pozisyon değildir. Yumuşak, hava alan, deriye sürtme ya da terletme duygusu vermeyen terlikler kullanmak sağlık açısından daha isabetli olur. Güneş koruyucu ürünlerinizi doğru seçin SPF korumaları hariç, güneşlenirken vücuda sürülen her türlü ürün, özellikle de parfümlü ürünler deride istenmeyen yanmalara, lekelenmelere, alerjiye ve erken yaşta gelişebilen deri kanserlerine neden olur. Tatilde her akşam cilt bakımı yapmak, sağlık açısından da çok yararlı olur.
0 notes
Text
Yaz geldi, güneş ışınlarına dikkat
Yaz geldi, güneş ışınlarına dikkat Güneşin tüm canlıların sağlıklı yaşaması için gerekli olduğunu belirten Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Dermatoloji Bölümü'nden Uzm. Dr. Devrim Sakallı Çakçak, 'Uzun süreli ve bilinçsiz güneşe maruz kalmak deri yaşlanmasını arttırırken, pek çok hastalığın ortaya çıkması veya alevlenmesine neden oluyor' dedi. Uzun süreli güneş temasının deride bazı yaşlanma bulgularına neden olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Çakçak, "Deri kurur, incelir, lekelenmeler artar, kılcal damarlar ve kırışıklıklar belirginleşir. Ayrıca uzun süreli maruziyet bazı cilt kanserlerini de arttırır. Güneşe duyarlılık oluşturan bazı genetik hastalıklarda ise erken yaşlarda çeşitli deri kanserleri gelişir. Bunun yanı sıra antibiyotikler, tansiyon, mantar ve mide ilaçlarıyla doğum kontrol hapları gibi tedavi amaçlı bazı ilaçlar da güneşe duyarlılığı arttırabilir" diye konuştu. "DERİDE YANIK VE LEKE OLUŞUMUNA YOL AÇABİLİR" Deriye temas eden parfüm, krem, losyon ve bazı kimyasal ürünlerin güneşe duyarlılığı arttırarak, deride yanık ve leke oluşumuna yol açabileceğinin altını çizen Uzm. Dr. Çakçak, "Güneşten yayılan ultraviyole ışınları UVA, UVB, UVC olmak üzere üç çeşittir. UVC ışınları yeryüzüne ulaşmazken, yeryüzüne ulaşan ışınların yüzde 5-10'unu güneş yanığı ve melanin sentezini uyarmada etkin olan UVB oluşturur. Yüzde 90-95 gibi büyük oranda yeryüzüne ulaşan UVA ise deri yaşlanmasında ve melanom tipi kanserlerin oluşmasında rol oynar" dedi. "SAAT 10.00 İLA 16.00 ARASI GÜNEŞE ÇIKMAYIN" Güneşten korunmak için dikkat edilmesi gereken durumlar hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. Çakçak, "Saat 10.00 ila 16.00 arası güneşe çıkmaktan kaçınmalı. Açık renkli ve sıkı dokunmuş pamuklu giysiler tercih edilmeli, polyester, yün, ipek ve naylon güneş ışınlarını fazla emdiği için tercih edilmemeli. Şapka ve gözlük kullanımına dikkat edilmeli. Düzenli olarak güneşten koruyucu ürünler kullanılmalı. Suya ve ışığa dayanıklı, alerji yapmayan, UVA ve UVB'ye karşı eşit etkide koruma sağlayan ürünler kullanılmalıdır" ifadelerini kaydetti. "TEN RENGİNE GÖRE FAKTÖR SEÇİMİ ÖNEMLİ" Güneş koruyucu ürünlerin yapılarına göre kimyasal ve fiziksel güneş koruyucular olmak üzere ikiye ayrıldığını sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Çakçak, "Kimyasal güneş koruyucular UV ışınlarını absorbe eder. Fiziksel güneş koruyucularsa, UV ışınlarını dağıtır ve yansıtır. Güneş koruyucu ürünlerin üzerinde yer alan güneş koruma faktörü 2 ila 50+ arasında değerlendirmiştir. Genel olarak koyu tenlilerin en az 15, açık tenlilerin en az 30 faktörlü güneş koruyucu ürün kullanması gereklidir" dedi.
0 notes