Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Pegasus, çocukların hayallerindeki tatili Dünyanın En Güzel Hediyesi’ne dönüştürüyor.
Pegasus’un yeni uçaklarına kız çocuklarının isimlerini verdiğini biliyor muydun? İlk duyduğumda beni çok şaşırtan çok da mutlu eden bu bilgiyi sizinle paylaşmamın çok güzel bir sebebi var! Pegasus Aile Bireyleri arasındaki geleneği 2011 yılından bugüne misafirleri ile paylaşan ve yeni uçaklarına kız çocuklarının ismini veren Pegasus, kampanyaya bu sene harika bir sürpriz daha eklemiş ve Dünyanın En Güzel Hediyesi’ni kız çocuklarına vermek için tatlı mı tatlı bir yarışma başlatmış! Düzenlenen resim yarışması ile kız çocukları “hayallerindeki tatilin” resmini çizecek, Pegasus'un yepyeni uçağı seçilen resimle boyanacakmış. Üstelik o uçağın ismi de yine o minik kızın ismi olacakmış. Kızının hayalindeki tatili gökyüzüne taşımak senin elinde! Dünyanın En Güzel Hediyesi’ni kızına vermek için dunyaninenguzelhediyesi.com’a tıkla, yarışmaya katıl. Benim minik kızım resim yapamayacak kadar küçük ama ona da Dünyanın En Güzel Hediyesi’ni vermek istiyorum dersen de ucagaisimver.com adresinden çekilişe katıl, kızının ismi yepyeni başka bir uçağa verilsin. Düşünsene kızının adı göklerde gezecek! Gerçekten de ona verebileceğin #engüzelhediye. Dünyanın En Güzel Hediyesini kızına vermeye hazırsan, istikamet www.dunyaninenguzelhediyesi.com :) Bir boomads advertorial içeriğidir.boomads_offer_client = "b2aee74a11da4cf8a27bd22088b8e84d";boomads_offer_id ="486";
0 notes
Text
Lazer epilasyonu erkeklerde daha etkili
İstenmeyen tüylerden kurtulmada en etkili yöntem olan lazer epilasyon sadece kadın için değil, pek çok erkek için de başvurulacak ilk çare. Özellikle ense ve sırt bölgesindeki kıllardan şikayetçi olan erkeklerin lazer epilasyona yöneldiğinin altını çizen Esteworld Plastik Cerrahi Hastaneleri Uzmanlarından Dermatolog Dr. Filiz Altıoğlu Çığ, lazer epilasyonun erkeklerde daha etkili olduğunu belirtti. Vücutta istenmeyen tüylerin lazer ışığı kullanılarak yok edilmesine dayanan lazer epilasyon, son yılların en çok tercih edilen işlemlerinin başında geliyor. Isı enerjisiyle kıl kökünü tahrip eden ve bir daha çıkmasını önleyebilen yöntemin müdavimleri arasında erkekler ilk sırada yer alıyor. Erkeklerin özellikle sırt ve ense bölgesindeki kıllardan şikayetçi olduğunu vurgulayan Esteworld Plastik Cerrahi Hastaneleri Uzmanlarından Dr. Filiz Altıoğlu Çığ, genç ve kariyer sahibi erkeklerin bu durumdan rahatsız olduklarını ve çözüm aradıklarını belirtti. LAZER EPİLASYON ERKEKLERDE DAHA ETKİLİ Lazer epilasyonda en iyi sonucun açık renk ten ve koyu renk tüyden elde edildiğini söyleyen Dr. Vatansever; ���Erkeklerin kıl yapısı kadınlara göre daha farklıdır. Kıl kökleri daha koyu renkli olduğu için lazer epilasyona daha uygun olduğunu söyleyebiliriz. Seans sayısı, uygulama yapılan vücut bölgesi, cilt rengi, kıl rengi, kılın inceliği, kalınlığı ve hormonal faktörlere göre değişse de ortalama 5 ila 8 seans arasında. Oysa erkeklerde rahatlıkla 4-5 seansta memnun edici sonuç alabiliyoruz” dedi. Kadınların yüz, koltuk altı, bikini ve bacak bölgeleri için tercih ettiği lazer epilasyonu, erkekler daha çok ense ve sırt bölgesi için tercih ediyor.
Dr. Filiz Altıoğlu Çığ
Uygulamanın muhakkak dermatoloji uzmanları gözetiminde yapılması gerektiğinin altını çizen Dr. Filiz Altıoğlu Çığ, doğru hasta, doğru lazer tipi ve dozu ile kişinin cildinde hiçbir hasar oluşmadan işlemin yapıldığını söyledi. LAZER EPİLASYON İÇİN EN DOĞRU ZAMAN Lazer epilasyon öncesi ve sonrasında solaryum ve güneşten kaçınılması gerektiğini belirten Dr. Filiz Altıoğlu Çığ, “kış ayları lazer epilasyon için en doğru zamandır” dedi. Zira kış aylarında cildin güneş ışığına maruz kalmaması ve kapalı kıyafetler giyilmesi nedeniyle tüylerin rahatlıkla uzatılabilmesi işlemden daha iyi sonuç alınmasını sağlıyor.
0 notes
Text
Klasik Yüz ve Boyun Germe Ameliyatları
Klasik alt yüz germe ve boyun germe operasyonları, yüz gençleştirme operasyonlarında aynı anda yapıldıklarında iyi sonuçlar veren ameliyat gurubu olduğundan beraber ele alınabilmektedir. Her ikisinin de ortak noktası, endoskopik orta yüz germe ameliyatından sonra yapıldığın yüz güldürücü sonuçlar vermesidir. Klasik alt yüz germe ameliyatı orta yaşlı hastalarda, üst ve orta yüz germe uygulandıktan sonra çene kenarlarının belirginleştirilmesi, yanakların önünde oluşmuş derinin toparlanması ve ağız kenarlarındaki sarkıklığın ortadan kaldırılması için uygulanır. Daha ileri yaştaki kişilerdeyse, boyun derisi gevşeklik durumuna göre, boyundaki sarkmaya boyun kasına müdahale edilebilir. Bu tür vakalarda alt yüze ve boyuna ayna anda operasyon gerçekleştirilir. Hastanın çene alt kısmında yağ birikmesi söz konusuysa, bu noktaya liposuction operasyonuyla yada açık cerrahi uygulamayla yağ alam işlemi uygulanabilir. Boyun kası gergin ve güzel bir görünüm için yaklaştırılır ve germe ameliyatı sonrası artan deri fazlalığı kulak arkasından kesilerek alınır. Bu ameliyat sonucunda gergin bir boyun, çevresi belirgin bir çene ve ya��lanma görüntüsünden uzak bir yüz görünümü elde edilmiş olur. Bu operasyonun negatif yönü endoskopik üst ve orta yüz gençleştirme operasyonları gibi iz bırakmadan iyileşmemeleridir. Fazlalık deri kulakların ön kısımlarından başlayarak kulak içine girer, çıkar ve kulak memesinin altından dolaşarak kulağın arka kısmından saçlı deri içine kadar uzanır. Kalan izler iyi gizlendiğinden görülmezler ve derideki dikişlere gerginlik binmediği için, izlerin belirginleşmez. Ameliyat izleri önceleri kırmızı renkte iken, aylar sonra soluklaşarak belirsiz bir görünüm almaktadır. Kaynak: www.yuzgerme.com.tr
0 notes
Text
Yeni bir bir gardırop nasıl yapılır?
Hem moda olan, hem de fonksiyonel bir gardırop yaratmanın karmaşık bir iş olduğunu düşünebilirsiniz. Ama öyle değil. Nasıl olduğuna gelin hep birlikte bakalım. Moda endüstrisi bize en uygun seçimleri yapmak için büyük bir çeşitlilik sunuyor esasında. Bu çeşitlilik arasında kendimiz için neyin daha iyi olduğunu anlayabilmemiz pek de zor değil. Yeni gardırop için ilk adımı atın ve hazırladığımız ipuçlarını okuyun! 1) Temizlik Yeni bir gardırop oluşturmak için karar verdiğinizde ilk yapmanız gereken şey, dolabı temizlemektir. Yıpranmış veya eskimiş olan her şeyden kurtulun. Uzun süredir giymediğiniz bir parçayı nasılsa bundan sonra da giymezsiniz. Onları da dolaptan çıkarın. 2) Temel parçalara odaklanın Temel giysilere odaklanın. Bu giysiler dolabınızın bazı olsun. Bunlar: Bir küçük siyah elbise, kot pantolon, beyaz gömlek, bir kalem etek, kumaş pantolon, siyah veya bej renkli klasik topuklu ayakkabı, bir hırka, bir eşarp ve kaliteli, şık bir çanta olsun. 3) Nötr renkler Fonksiyonel bir gardırop inşa etmeyi planlıyorsanız, nötr renklere dikkat etmelisiniz. Nötr renkler sizin için ilk tercih olmalıdır: Siyah, beyaz, kahverengi, gri, devetüyü, lacivert ve krem. Bu renkler kombin çeşitlemesi için kolaydır ve her zaman harika görünür. Eğer görünümünüzü canlandırmak istiyorsanız araya bir veya iki parlak renk ekleyebilirsiniz. Ama parlak renklerle dolabınızı asla doldurmayın. 4) Alternatifler Gündüzü geceye kolayca çeviren alternatif giysiler her zaman kurtarıcıdır. Şık bir yelek, ceket, gömlek ve elbise gibi... Kat kat giyebileceğiniz bu tür giysilerle her mekana uyum sağlayabilirsiniz. 5) Trendi parçalar konusunda dikkatli olun
Trendi parçalar konusunda dikkatli olun. Moda olan tüm parçaları dolabınıza katmayın. Uzun vadeli bir gardırop için her sezon moda olan parçalardan bir çift ekleyin. Yine klasik parçalara yatırım yapın, onlardan şaşmayın. Çünkü, trendler gelir gelir, değişir. Klasiklerin modası hiç geçmez. 6) Bedeninize uygun kıyafetler alın Zayıflarım diye ya da başka bir sebeple bedeninize uygun olmayan bir kıyafeti asla almayın. Elbiseleriniz ne kadar şık ve güzel olursa olsun, o an için işlevsel olmayan bir kıyafet, iyi bir seçim değildir. 7) Yaşam tarzınızı düşünün Yaşam tarzınıza ve işinize uygun bir gardırop oluşturun. Bankacıysanız, çok fazla jean pantolon almak ya da sandalet almak akıllıca olmaz örneğin. Ya da evden çalışılan rahat bir işiniz varsa, bir sürü gökdelen topuk ayakkabıya ne gerek var? Günlük hayatta rahat edeceğiniz seçimler yapın. 8) Farklı durumlar için farklı parçalar Sadece resmi kıyafetlerle dolu bir gardırop işlevsel olamayacağı gibi, sadece spor kıyafetlerden oluşan bir gardıropta kullanışlı değildir. Farklı durumlar için her zaman farklı parçalara yer verin. Tek tip kıyafetlerle gardırobu doldurmayın. 9) Kişiliğini göster Kıyafetlere kişisel dokunuşlar ekleyin, deneye-yanıla kendinize özgü bir stil oluşturun. Kimseyi taklit etmeyin. Kıyafetleri kullanış biçiminiz size özgü olsun. 10) Eğlenin! Arada eğlenmek de lazım! Dokuları, aksesuvarları birbiriyle karıştırın, yeni denemeler yapın. Hem eğlenceli hem göze hoş gelen kombinler yapın. Nasıl mı? Jean ve tişört ikilisine neon bir çanta ya da ayakkabı ekleyin!
0 notes
Text
Kardeş kıskançlığı Anne Babanın Kâbusu Olmasın!
Çocuklarda sıkça karşılaşılan ve ebeveynlerin çoğu zaman çaresiz kaldığı bir konu var ki o da kardeş kıskançlığı. Öyle ki bu süreci kontrol edemeyen ebeveyn, çok zor durumlarda kalabildiği gibi kardeşler arasında bir denge kuramaması halinde çocukların bedensel ve ruhsal yapıları durumdan olumsuz etkilenebiliyor. Bu konuda ebeveyne önemli görevler düşüyor. Kardeş kıskançlığı,anne babanın başkasıyla paylaşılamamasından doğan, üzüntü, küçük düşme korkusu,can sıkıntısı, öfke, nefret ve intikam alma düşünceleri ile birlikte görülensevgi, koruma, yakınlık hissetme isteği gibi karışık duyguların bileşiminiifade eder. Kardeşlerarası kıskançlığın derecesi, yeni doğan çocuğun doğumuyla birlikte anne babanın tutumunda olan değişikliklere, büyük çocukla ebeveyn arasındaki yerleşmiş ilişki şekline, çocuğun yaşına, kardeşin kendisine takdim ediliş biçimine ve kardeş doğumunun çocukta yarattığı duyguları anlamaya ve olumsuz düşünceler doğmasına engel olabilmeye kadar bir çok nedene bağlı olabilmekte. 5 yaşından küçük çocukların kardeş kıskançlığından daha fazla etkilendiğine dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Leyla Arslan, kardeşine vurma, ısırma davranışlarının çocuklukta en yaygın görülen kıskançlık örnekleri olduğunu belirtiyor. Arslan kıskançlıkla birlikte çocukların davranışlarında bir takım değişiklikler gözlemlendiğinin altını çiziyor; “Kıskançlık nedeniyle çocukta, emekleme, bebekçe konuşma, biberonla beslenmeye geri dönme, altıslatma, tırnak yeme, parmak emme, kekemelik ya da konuşma gecikmesi, anneye aşırı bağlılık, içe kapanma, mastürbasyon gibi belirtiler görülebilir”. Anne-babanın kardeşi dünyaya gelmeden önce çocuğu kesinlikle bu konuda hazırlaması gerektiğine vurgu yapan Uzm. Psk. Leyla Arslan, doğum öncesinde çocuğun anne ve babayla geçirdiği saatlerin sabitlenebileceğine dikkat çekiyor. Büyük çocukların kardeşten bahsetmeden önce anaokuluna alışmasının önemli olduğunu ifade eden Arslan, gerçeğe uymayan senaryoların da çocuğa aktarılmamasının önemine vurgu yapıyor. Arslan gelecekle ilgili konuşmanın kaygı düzeyini artırdığını dile getiriyor. “Gelecekle ilgili konuşmak kaygı düzeyini artırır, bunun yerine kendi yeri ve bağımsız kişiliği anlatılmalıdır. Küçükken neler yapıldığı, nasıl bir bebek olduğu, yeni doğan kardeşin daha çok ilgiye ihtiyacı olduğu, kendisinin pek çok şeyi kendi başına yapabildiği gururu okşanarak anlatılmalıdır”. Arslan çocuk dünyaya gelmeden ilişkilerin de sağlamlaşması uyarısında bulunuyor; “Kardeş doğmadan çocuğun baba, dede anneanne, babaanne, bakıcı, yuva, anaokulu gibi destek olacak kişilerle ilişkisi kuvvetlendirilmelidir. Kardeş doğduktan sonra yuvaya gönderilen çocuk evden uzaklaştırıldığını düşünüp, gitmek istemeyecektir”. Çocukların anne ilgisini paylaşamadıkları için daha çok annelerinin yanında kavga ettiklerine dikkat çeken Arslan, rekabetin altında yatan başlıca nedenin ise‘’Annem-babam onu daha fazla seviyor’’ kaygısı olduğunu hatırlatıyor. Bu konuda anneye babaya çok önemli görevler düştüğünün altını çizen Uzm. Psk. Leyla Arslan en becerikli annenin her kişiliği ayrı ayrı geliştirebilen anneler olduğunu söylüyor; “Anne-babalar kardeşler arasında olumsuzluk yaşandığında sık sık uyarı yapmak yerine, bu durumdan nasıl etkilendiklerini anlatmalılar. ‘Birbirinizle yaptığınız kavga beni üzüyor, sinirlendiriyor, başımı ağrıtıyor gibi…’ Arslan iki ya da daha fazla çocuklu ailelerde kardeşler arasında kıskançlığın yaşanmamasıi çin bazı tavsiyelerde bulunuyor; • Kardeşler birbiriyle kıyaslanmamalı • Evlat ayrımı yapılmamalı • Çocuklara karşı ilgisiz kalınmamalı (Kardeşleri birbirinin yanında severken, diğeriniayırmak) • Çocuklar birbirlerinin önünde eleştirilmemeli • Aralarına girilmemeli • Problem çözümünde onlara fırsat verilmeli. • Kıskançlığı tahrik edici sözlerden kaçınılmalı
0 notes
Text
Ağız kokusu boşanma nedeni
Ağız kokusunun kadın ve erkeklerin başlıca sorunlarından biri haline geldiği belirtildi. Uzmanlar, başta kadınlar olmak üzere çok sayıda hastanın diş hastanesi ve hekimlerine başvurduğunu belirtiyor. Ağız kokusunun kadın ve erkeklerin başlıca sorunlarından biri haline geldiği belirtildi. Uzmanlar, başta kadınlar olmak üzere çok sayıda hastanın diş hastanesi ve hekimlerine başvurduğunu belirtiyor. Konak Diş Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Profesör Doktor Necmi Gökay ve diş eti hastalıkları uzmanı Işıl Bakırsoy, ağız kokusu şikayetiyle kendilerine başvuran hasta sayısında dikkat çekici artış olduğunu bildirdi. Diş eti hastalıkları uzmanı Işıl Bakırsoy, kendilerine ağız kokusu şikayetiyle başvuran hastaların fazlalaştığını belirterek, özellikle kadınların kendilerine, 'Eşim sabah saatlerinde ağzımın koktuğunu söyledi, çok üzülüyorum, rahatsız oluyorum, bu kokunun geçmesini istiyorum' diyerek başvurduklarını söyledi. Eğitim ve bilinç seviyesi yüksek ya da eşi tarafından uyarılan hastaların muayenesinin ardından ağız kokusuna neden olacak faktörleri tespit ettiklerini ve ardından tedaviye başladıklarını belirten doktor Bakırsoy, "Genellikle ağız gargaları çok yaygın kullanılıyor. Hastalar ilk olarak bunu deniyorlar. Ama tabi biraz ilerlemiş problemleri varsa sadece hastanın kendi çabasıyla kokunun giderilmesi mümkün olmuyor. O zaman mutlaka bir diş hekimi tarafından tedavileri gerekiyor. Son yıllarda özellikle fazla başvuru var. Daha çok kadınlar bize başvuruyor" dedi. Doktor Işıl Bakırsoy, günlük rutin diş fırçalama alışkanlığının edinilmesinin önemine dikkat çekerek, dil yüzeyinin de iyi temizlenmesi gerektiğini söyledi. Bakterilerin dilin arka ve yanakların iç yüzeylerine tutunması nedeniyle de ağız kokusu oluşabildiğini dile getiren Bakırsoy, şöyle konuştu: "Mesela dilin arka ve yanakların iç yüzeylerinde de sülfür üreten bakteriler ağız kokusuna neden olabiliyor. Onların o yüzeylerde de tutunabildikleri bilimsel çalışmalarla gösterildiği için oraların nasıl temizleneceği konusunda bilgilendiriyoruz. Rutin diş fırçalamanın dışında dil yüzeyinin de temizlenmesi gerekiyor. En temelde fırçalama, ara yüz temizliği, diş ipi ve ara yüz fırçası kullanılmalı. Dil yüzeyi için de dil temizleyiciler var. Hatta bazı fırçaların arka yüzeyleri ona uygun olarak dizayn ediliyor. Ya da dil temizleyici alamıyorsa fırçayla oraları nasıl sıyırabilir, onları gösteriyoruz. Tedavi olmaları şartıyla tabi. Ağız içinde nasıl bir tedavi uygulanması gerekiyorsa yönlendiriyoruz hastaları." Diş eti hastalıkları uzmanı Işıl Bakırsoy, çok sayıda kişinin günlük hijyen alışkanlıklarının iyi olmaması nedeniyle diş eti hastalığı sorunu olduğunu söyledi. Ağız hijyenini bozan faktörlerin önemli olduğunu belirten Bakırsoy, şöyle konuştu: "Hastanın günlük hijyen alışkanlığının iyi olmamasına bağlı diş eti hastalığı problemi olması, ağız ortamında bakteri birikimine neden olacak bazı faktörlerin olması. Bunlar çürük olabilir, uygun yapılmamış dolgu ve protezler olabilir. Hastanın protezlerini daha hijyenik ve temizlenebilir şekilde ve bakteri doğmasına neden olmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Bunlar primer nedenler. Diş eti hastalıkları toplumda çok yaygın. Fırçalamada bilinç çok yüksek değil. Buna bağlı olarak ağız kokusu da çok yaygın hastalarda." AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI TEMİZLİĞİ ÖNEMLİ Hastane Başhekimi Prof.Dr. Necmi Gökay, iyi yapılmamış dolgu ve protezler, ağız hijyenine dikkat edilmemesi, kalitesiz malzemeyle dolgu yapılması, ağız kuruluğu gibi birçok faktörün ağız kokusuna neden olabileceğini belirtti. Prof. Gökay, şu tespit ve uyarılarda bulundu: "Dolgular iyi yapılmamış olabilir. Dolguların kenarlarında çıkıntılar vardır, onlar mikropların üremesine neden olur. Kalitesiz dolgu kullanılmış olabilir. Kalitesiz dolgu mikrop tutar. Bir de ağız kuruluğu var. Ağız kuruluğu genelde bir hastalıktan kaynaklanıyor olabilir. Tükrük bezi hastalıkları veya bazı ilaçlar ağız kuruluğu yapabilir. Ağız kuruluğuna bağlı ağız kokusu olabilir. Sonuçta hepsinin tedavisini diş hekimi yapar. Dolgu ve protezler düzgün, kuralına uygun yapılırsa ağız kokusu olmaz." Ağız ve diş sağlığı temizliğinin düzenli yapılması gerektiğini anlatan Gökay, şunları söyledi: "Diş hekimleri mesleki birikimini en güzel şekilde kullanmalı. Kaliteli malzeme, diş etine, kuralına uygun protez yapılırsa ağız kokusu oluşmaz. Dolgular da aynen şekilde kuralına uygun yapılmazsa bakteri oluşur. Ağız kokusunun sebebi bakteri. Bakteri çoğaldığı zaman ağız kokusu yapar. Protezlerin, dolguların ve her türlü diş ve diş eti işleminin kuralına uygun yapılması önemli."
0 notes
Text
Bebekler 6 aylıkken dudak okumaya başlıyor
4 aylıkken gözlere; 6 aylıkken dudaklara odaklanıyorlar. 12 aylıkken ilgi yeniden göz bölgesine kayıyor. Uzmanlara göre; bebekler konuşmayı sadece işitsel uyaranlara dayanarak değil aynı zamanda dudak okuyarak da öğreniyor Ebeveynler; yeni dünyaya gelen bebekleriyle ilgili onlarca soru üretirler; en çok merak edilen yetilerden birisi de dil ve işitme becerisidir. Son araştırmalar gösteriyor ki; bebekler, dil ve konuşma gelişimi evresinde henüz 4 aylıkken bilinçli tercihler yapmaya başlıyor. Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Profesör Dr. Ahmet Konrot, bebeklerin bu evrede ‘dudak okuma’ stratejisinden de etkin bir biçimde yararlandıklarını söylüyor. Prof. Konrot, bu durumu Florida Atlantik Üniversitesi Çocuk Gelişimi Laboratuarı’nda yapılan çok yeni bir araştırmayla açıklıyor: ‘’Prof. Lewkowicks’in araştırmasına göre bebekler 4. aydan itibaren konuşmacının gözlerine odaklanıyor, 6. aydan itibaren ise dudaklara da odaklanmaya başlıyorlar. Bu durum, özellikle 8. ayda daha da belirginleşmekte. 12. aydan itibaren ise ilgi odağı konuşmacının ağız bölgesinden tekrar göz bölgesine kayıyor. Görüyoruz ki sözel dil edinimi evresinde görme duyumu da etkin ve seçici bir biçimde devreye giriyor.’’ Anadille yabancı dil arasında odaklanma farkı
Prof. Dr. Ahmet Konrot
Prof. Dr. Ahmet Konrot, bebeklerin 12. Aydan sonra, yani öğrenmekte oldukları dilin sesbilgisel sistemini çözmeye başlayınca, yeniden işitsel uyaranlarla yetinmeye devam ettiklerini ifade ediyor. Dil edinme sürecindeki bebeğin, “aşina olduğu dili” kullanan konuşmacıya olan görsel odaklanma tepkisi ile “yabancı bir dil” konuşan kişiye olan tepkisi de aynı olmuyor. Bebekler “yabancı bir dil” konuşan konuşmacının ağız bölgesine odaklanmayı 12 aylıkken de sürdürüyor. Bu durumu; bebeklerde gelişen dil bilinci olarak açıklayan Prof. Dr. Ahmet Konrot; iletişimde görsel ipuçlarının ne denli önemli olduğunun altını çiziyor. Bak-Gör-Duy dudak okuma programının yaratıcısı Prof. Konrot, şöyle diyor: ‘’Konuşma eyleminin sonunda sadece ses değil, görüntü de üretilir. Yani, konuşmada kullanılan seslerin üretimi sırasındaki hareketlerin bir kısmı, özellikle ağız bölgesindeki devinimler, gözle izlenebilir özelliğe sahiptir. Bebekler üzerinde yapılan bu araştırma bize çok erken dönemlerden başlayarak, karşılıklı konuşmada görsel ipuçlarının kritik bir rolü olduğunu göstermektedir.’’
0 notes
Text
Aşırı hijyen bağışıklık sistemini olumsuz etkiler!
Bağışıklık sisteminin çocukluk döneminde kuvvetlendirilmesi yetişkinlik döneminde sağlıklı bir yaşam sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşır. Düzenli beslenmenin yanı sıra, çocukların sağlıklı ortamlarda büyümesi bağışıklık sisteminin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Ancak sağlıklı ortam denildiğinde akla aşırı hijyen ortamlar gelmemeli. Çünkü çocuklar bağışıklık sisteminin gelişebilmesi için çevredeki mikrop ve bakterilere de ihtiyaç duyarlar. Bağışıklık sistemi vücudun savunma sistemidir. Öncelikle ağız – burun - deri yoluyla dışarıdan mikroorganizmaların vücuda girişini engellerken; aynı zamanda vücuda bir şekilde girmiş olan mikroorganizmaların hastalık yapmasını ve diğer organlara ilerlemesini de önlemektedir. Bağışıklık sistemi dalak, lenf bezleri, akyuvarlar, makrofajlar, yok edici hücreler ve hafıza hücreleri gibi birçok sistemin bir arada çalıştığı karmaşık bir sistemdir. Bağışık sisteminin gelişimi anne karnında başlar. İlk aylarda zayıftır ve zamanla geçirilen enfeksiyonlar ile hafıza fonksiyonu gelişerek olgunlaşır ve vücudumuzu korumaya başlar. Annenin gebelikteki beslenmesi, stresi, gebelikte geçirilen enfeksiyonlar ile bağışık sistemi oluşmaya başlar. Bebek doğduktan sonra da çocuğun beslenmesi, yaşadığı ortamın fiziksel durumu, çocukluk döneminde geçirilen enfeksiyonlar, kullanılan ilaçlar ve aşılar ile bağışıklık sistemini etkileyen faktörlerdir. Aynı ortamda, aynı ailede yaşayan ikizlerde bile bağışıklık sistemi farklılıklar gösterebilmektedir. Fazla korumacı ailelerin çocuklarında bağışıklık sistemi yeterince gelişemediği için daha sık ve daha ağır enfeksiyonlar geçirme riskleri vardır. Bir çocuğun her yıl aşağı yukarı 7 - 10 kez üst solunum yolları enfeksiyonu geçirmesi son derece normal ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir durumdur. Steril ortamlarda büyüyen çocuklarda bağışıklık sistemi daha zor güçlenir! Son yıllarda astım - alerjik otoimmun hastalıkların ve enfeksiyonların özellikle sosyoekonomik olarak gelişmiş ülkelerde daha sık görülmeye başlanması hijyen hipotezi ile açıklanmaktadır. Hijyen hipotezine göre ortam sterilliği arttıkça bağışıklık sistemi kendine doğru çalışır ve kendine zarar vermeye başlar. Bazı otoimmun hastalıkların temelinde bu yatmaktadır. Öz çamaşır suyu gibi maddelerle evin sık sık temizlenmesi çocuğun bağışıklık sisteminin gelişmesini engeller. Çocuk ne kadar çok yaşadığı çevreyle ilişkide ise, yaşıtları ile oynuyor, toprakla oynuyor ise o kadar bağışıklık sistemi güçlenir. Ailenin tek çocuğu olup steril çevrede yaşayan çocuklarda bağışıklık sistemini gelişemez ve bunun sonucunda çocuk sık sık hasta olurlar. Çok kardeşli kalabalık evlerde büyüyen çocuklar ise daha güçlü bağışıklık sistemine sahiptirler. Toplumsal bir flora vardır ve çocuk bu flora ile iç içe yaşayarak bağışıklığını güçlendirir. Bu bağlamda kreşe giden çocuklar eğer evde çok korumacı ve steril ortamda büyütülmüşler ise doğal olarak kreşin ilk yıllarında birçok mikroorganizma ile karşılaştıkları için sık enfeksiyon geçireceklerdir. Bu enfeksiyonların %80 viral enfeksiyonlardır ve bu durumlarda gereksiz antibiyotik kullanımı ile çocuğun cilt - bağırsak ve boğaz florası bozularak bakteri direnci artar ve çocukta alerji - astım – atopi riski artar. Yapılan en büyük hata çocukların sık geçirdikleri üst solunum yolları enfeksiyonlarından ötürü çocuğu kreşten alarak kişisel gelişimine engel olmaktır. Unutulmamalıdır ki eninde sonunda çocuk okula başlayınca yine aynı mikroorganizmaları içeren toplumsal floraya girecek ve yine bu enfeksiyonları ilk yıllarında geçirecektir. Çocuk bu florayla ne kadar erken karşılaşırsa o kadar güçlü bağışıklık sistemi olur. Anne sütü bağışıklık sisteminin en önemli besin kaynağı! Beslenme bağışıklık sistemini en çok etkileyen çevresel faktörlerden biridir. Bağışıklık sisteminde en önemli besin kaynağı tabi ki anne sütüdür. Anne sütü içeriğindeki immunglobulinler ve koruyucu diğer faktörleri bebeğe direkt olarak geçmekte ve bireyin ömür boyu onu koruyacak olan bağışıklığının ilk temellerini atmaktadır. Çocukların yaşlarına uygun kaloriyi sağlayan 5 - 6 öğünden oluşan dengeli beslenme bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler. Beslenme yetersizliği kadar obezite de kan yağları arttığı için bağışıklık sistemi negatif olarak etkileyen bir faktördür. Sebze ve meyveler içerdikleri vitaminler yoluyla özellikle de D ve C vitaminleri ile bağışıklığımızı güçlendiren besinlerden biridir. Sebzelerden brokoli – lahana – kereviz – pazı – turp - ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler özellikle kış aylarında mutlaka tüketilmesi gereken bağışıklığı güçlendiren sebzelerdir. Çiğ ya da özellikle soğan ve sarımsağın da bağışıklığı güçlendirici ve antimikrobiyal etkileri olduğu için bunlarla birlikte pişirilerek tüketilmeleri önerilir. Balık içerdiği omega 3 yağları ile bağışıklığı destekler haftada en az 1 öğün balık tüketimi çok önemlidir. Meyvelere geçersek, öz turunçgiller portakal – mandalina ve limon tüketilmelidir. Kışın çocuklarımıza hazırlayacağımız limonata hem çok sevecekleri bir içecek yerine geçecek hem de C vitamini içeriği ile çocuklarımızı enfeksiyonlara karşı koruyacaktır. Günde en az 1 portakal ya da 2 mandalina tüketilmesini çocuğa günlük ihtiyacı olan C vitaminini sağlar. Elma ve kivi de kışın bağışıklığımı güçlendirmede etkili bir meyvelerdir. Elma hem çiğ hem de zencefil ve zerdeçal ile haşlanarak kullanılabilir. Mayalı ürünler yoğurt - kefir vb. içerdikleri probiyotikler ve prebiyotikler ile bağışıklık sistemimizi güçlendirirler. Yoğurt – ayran - kefir gibi besinlerde bulunan probiyotik ve prebiyotikler açısından mutlaka tüketilmesi gereken gıdalar içindedir. Unutulmamalıdır ki; çocukların piyasada bulunan vitamin ve bağışıklık sistemi güçlendirici ürünleri almak yerine sağlıklı ve dengeli beslenerek bu vitaminleri doğal yoldan almaları en güzel yoldur.
0 notes
Text
Bu Hürriyet Çok Sosyal
Hurriyet.com.tr yeni başlattığı sosyal projesi ile internet ortamında bir ilke imza attı. Yalnızca elektronik posta adresinizi girerek üye oluyorsunuz ve sonrasında Hürriyet dünyasında ilgilendiğiniz tüm konu başlıkları hakkında hem bilgi sahibi olup hem içerik paylaşabiliyorsunuz. Bu ne demek? Eğer siz kitaplar konusunda o gün bilgi sahibi olmak istiyorsanız yalnızca "kitap" kategorisini seçerek bu konu hakkında tüm haberlere ulaşabiliyorsunuz. İlgi duyduğunuz konu başlıklarını filtrelemek size zamanınızı hızlı kullanmanızı sağlayacak büyük bir ayrıcalık. Aynı zamanda hurriyet.com.tr alanında ana sayfada olmayan ancak okuyucusuyla buluşmayı bekleyen bir çok kaliteli içerikte ilgili kitlesine ulaşmış oluyor. Ayrıca beğendiğiniz tüm yazarlar ile interaktif bağlantılar kurarak onların sosyal medya hesaplarından paylaşımları da dahil olmak üzere hepsini tek bir ekrandan görebiliyorsunuz. Ve tabii ki tüm yazarların okuyuculara özel tavsiyelerine herkesten önce siz ulaşabiliyorsunuz :) Bu platformu kullanmaya başladığınız an diğer sosyal medya hesaplarından yaptığınız beğeni, eleştiri ve paylaşımların tümünü kendi hurriyet.com.tr alanınızdan yönetebileceksiniz. Burası artık sizin kendi özgürlük alanınızı paylaştığınız interaktif ortamınız olacak. Bu ortamdan hesabınıza arkadaşlar ekleyerek paylaşımlarınızla hayata yeni bir renk getirebilirsiniz. hurriyet.com.tr böylece bir ilke imza atarak okuyucusu ile interaktif bir iletişime girerek büyük bir sosyal mecra oluyor aynı zamanda :) Yani artık herkesin "Hürriyet" i kendine oluyor... Ayrıca beğendiğiniz, paylaşmak istediğiniz içerikleri "Öne Çıkart" butonu ile ana sayfaya taşıyabilir, kendi hashtag leriniz ile gündem yaratabilirsiniz. Tabii benim yeni Hürriyet Sosyal adresimi ziyaret etmeyi unutmayın diyerek bitiriyorum. Esra Oruç tıklayınız
İçerik: http://www.latigul.com/ Bir boomads advertorial içeriğidir.boomads_offer_client = "b2aee74a11da4cf8a27bd22088b8e84d";boomads_offer_id ="440";
0 notes
Text
Kırışıklık tedavisinde Japon yöntemi
Cerrahi mi doğal mı, lazer mi bitkisel mi? Ciltteki kırışıklıkları gidermek için hangi yöntemler uygulanmalı? Aslında yüzünüzü bir araç olarak kullanarak, sağlıklı bir vücuda ve pürüzsüz bir cilde sahip olabilirsiniz. Japonya‘da özellikle aktörler ve aktristler arasında yaygın olarak kullanılan Japenese Cosmo Lifting (Yüz Germe) yöntemiyle kırışıklık tedavisi Türkiye’de de uygulanmaya başlandı. İspanya’da özel eğitim alan Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa tarafından gerçekleştirilen neştersiz, iğnesiz ve ağrısız tedavi, Ankara’da siyasiler İstanbul’da ise işadamı ve işkadınları arasında yoğun ilgi görüyor. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa, estetik tıbbına kazandırılan bu yeni yöntemle, kırışıklık tedavisinde kullanılan diğer tekniklerin aksine, kırışıklığa neden olan dışarıdan ve içeriden gelen tehditlerin ortadan kaldırılmasını sağlıyor. Kırışıklığın fiziksel ya da psikolojik nedenlerle ortaya çıktığını belirten Şenbursa, yöntemin uygulamasıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Kırışıklık tedavisinde asıl önemli olan kırışıklığın sebeplerini ortadan kaldırırken aynı zamanda sağlıklı bir vücudu yapılandırmaktır. Cilt problemlerini ve kırışıklıkları düzeltmek için yüz üzerine uyguladığımız metod, cildin gelişmesini ve aynı zamanda vücudun, iç organlarının mükemmel dengeyi yakalamasını sağlıyor. Çünkü, ciltteki ve vücuttaki problemler altı farklı meridyen sistemi üzerindedir. Her birinin ait olduğu beyin lobu, organ yerleşimi ve cilt belirtileri farklıdır. Örneğin yağlı fakat aknesiz cilt veya selülit mide meridyenine, kuru kağıt gibi ince ve kas tonusu az cilt karaciğer meridyenine, kırmızı noktalar hormonal sistem, kılcal damarların çatlaması kalp meridyenine ait problemleri işaret eder. Çeneyi sıkmak ve dişleri gıcırdatmak çene eklemi gerilimi arttırır. Bu aynı zamanda baş ağrısı, boyun ağrısı ve üst sırt ağrısına neden olur. Bu meridyendeki problemler kasılmış omuzlar, boyun ağrısı ve bir omuzun diğerinden yüksek olmasıdır. Bu rahatsızlık, yüzde alın kısmında çizgiler, T bölgesinin yağlı olması, siyah noktalar, açık gözenekler şeklinde sinyaller verir. Japenese Cosmo Lifting yönteminde, üst deriyi tedavi ederken meridyenler ve sinire derin uyarı vererek, merkezi sinir sistemi ve meridyenlerle ilgili bölgeleri aktive ederek yüz ve bütün vücutta denge sağlanması başarılır. Bu yöntem kan akışını arttırır, toksinleri uzaklaştırır, dokuların oksijenlenmesini arttırır, kollojen ve elastin üretimini uyarır, ciltteki kabarıklık ve şişlikleri azaltır, çizgileri düzeltir ve cildi parlatır. Yüzünüzü bir araç olarak kullanarak, sağlıklı bir vücuda ve pürüzsüz bir cilde sahip olabilirsiniz.” Takip eden tedavilerde kırışıklığın ve gevşemenin azaldığını, cilt dokusunun geliştiğini kısa sürede gözlemleyebileceğimizi söyleyen Şenbursa, “Uygulama, doğru noktalara isabetli dokunuşlar yapılabilirse, kötü anılarınızı bile unutmamıza yardımcı olur. Yüzdeki kas gerilimini rahatlatır, leke ve aknelerin azalmasına yardım eder” diyor. Anne karnında ilk oluşmaya başlayan yapının cilt hücresi olduğunu, ceninde 18 gün boyunca sadece deri hücresi üretildiğini anlatan Şenbursa, vücudumuzun dış tehditlere en fazla maruz kalan en büyük organının korunması için dava fazla özen göstermemiz gerektiğini vurguluyor.
0 notes
Text
Bebek gibi bir yüz için maske tarifleri
Bebek gibi bir yüz için maske tarifleri
İşte size bebek gibi bir yüze sahip olmanın yolları. Evde kolayca bulabileceğiniz malzemelerle hazırlayabileceğiniz bu karışımları deneyerek farkı görebilirsiniz. Yüz için nemlendirici maske Malzemeler: Yumurta sarısı + süt Hazırlanışı: Bir kapta yumurta sarısı ve bir kaşık sütü karıştırın. Bu karışımı yüzünüze yayın, üzerini ince bir bezle örterek on beş dakika bekleyin. Ardından kağıt mendille silerek temizleyin. Daha sonra sırasıyla, ılık ve soğuk suyla yüzünüzü yıkayın. Ne işe yarıyor: Kuru ve nemsiz bir cildiniz varsa bu maske sizin için birebir. İçinde bulunan yumurta sarısı cildinizi beslerken, süt nemlendirecek, yumuşaklık verecek ve sıkılaştıracak. Ne zaman kullanmalı: Bu maskeyi haftada bir kez uygulamak yeterli. Siyah noktaların sonu geliyor Malzemeler: Limon suyu + yoğurt Hazırlanışı: Bir kase yoğurda bir limonun suyunu karıştırın. Bu karışımı, gözlerinize gelmemesine dikkat ederek yüzünüze yayın ve 15 dakika bekleyin. Yüzünüzde kuruyan maskeyi ılık suyla yıkayarak çıkarın. Ne işe yarıyor: Limon suyu cildi dezenfekte eder, sivilceleri kurutur ve siyah noktaların kaybolmasına yardımcı olur. Yoğurt ise cildi besler, nemlendirir ve yağ miktarını dengeler. Ne zaman kullanmalı: Bu maske haftada bir kez uygulanabilir. Sivilceler için karnıbahar Malzemeler: Karnıbahar + Zeytinyağı Hazırlanışı: Sekiz adet karnıbahar yaprağını iki kaşık zeytinyağı ile beraber mikserden geçirin. Karışımı, problemli bölgeler üzerinde daha yoğun olacak şekilde yüzünüze yayın, on dakika bekleyin ve yüzünü ılık suyla temizleyin. Ne işe yarıyor: Karnıbahar yapraklarının temizleyici fonksiyonu vardır. Ne zaman kullanılmalı: Haftada bir ya da iki kez. Kırışıklara karşı maske Malzemeler: Kaymak + Elma Hazırlanışı: Bu maskeyi hazırlamak için soyulmuş bir elma ve üç kaşık kaymağı mikserle bir kaç dakika karıştırmanız yeterli. Karışımı cildinize yaydıktan sonra temiz bir bezle yüzünüzü kapatın. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra maskeyi silin ve yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Ne işe yarıyor: Kaymak cildi yumuşatır, nemlendirir ve cilde elastikiyet kazandırır. Kırışıklara karşı da etkilidir. Elma ise cildin diri kalması için önemli etken. Ne zaman kullanmalı: Haftada bir kez. Yağlı ciltler için Malzemeler: Bal + süt + limon suyu Hazırlanışı: Bir fincan içinde bir kaşık balı, bir kaşık limon suyunu ve kıvamın koyuluğunu bozmayacak miktarda sütü karıştırın. Karışımı yüzünüze ve boynunuza yayın ve hafifçe kuruyana kadar bekleyin. Maskeyi nemli bir sünger yardımıyla silerek temizleyin. Ne işe yarıyor: Bal cildi yumuşatır ve limon suyunda bulunan aktif maddelerin daha iyi emilmesini sağlar. Bu maddeler de cildin yağ salgısını dengeler, fazla yağ salgısı sonucu oluşabilecek sivilceleri önler. Ne zaman kullanılmalı: İhtiyaca göre 10 - 15 günde bir tekrarlayabilirsiniz.
0 notes
Text
Su her zaman yaşam kaynağınız olmayabilir
İnsan vücudundaki bütün sistemler, organlar ve hücreler yeterli su olmadan fonksiyonlarını sürdüremezler. Hücre içinde gerçekleşen bütün hayati metabolik olaylar ancak hücre içinde su yeterli ise gerçekleşebilmektedir. Memorial Hastanesi Dahiliye Bölümü'nden Uz. Dr. Selahattin Türen, 22 Mart Dünya Su Günü öncesinde, 'Su tüketiminin faydaları' hakkında bilgiler verdi. Az su içenlerde yorgunluk, dikkat güçlüğü ve hafıza bozukluklukları görülebilir Sağlıklı yetişkin bir erkekte vücut ağırlığının %60'ını, kadında %50' sini su oluşturur. Bu oranlar yenidoğan bir bebekte %70- 75 iken yaşla birlikte azalır. İnsan beyninin %95'i ve akciğerlerin %90'ını su oluşturur. Vücuttaki bütün sistemler, organlar ve hücreler yeterli su olmadan fonksiyonlarını sürdüremezler. Hücre içinde gerçekleşen bütün hayati metabolik olaylar ancak hücre içinde su yeterli ise gerçekleşebilmektedir. Vücut sıvısının %2 gibi küçük bir oranda azalması bile hafif yorgunluk, yakın hafizada hafif bozulma, dikkati toplamada ve yapılan işe odaklanmakta güçlüklere neden olur. Vücut sıvısının azalmasına basitçe "dehidratasyon" denir. Gün boyu devam eden hafif yorguluğun en sık nedenlerinden biri de hafif dehidaratasyondur. Su neden yaşamın kaynağı? - Vücutta taşıyıcı göreve sahip olan su, hücrelere besin ve oksijen taşır, atıkları uzaklaştırır. - Böbreklerin toksik maddelerden temizlenmesine yardımcı olur. - Kan ve lenf sisteminin büyük bir kısmını oluşturur. - Vücut sıcaklığının düzenlenmesinde rol alır. - Kan basıncını kontrol eden elektrolitlerin dengelenmesine ve taşınmasına yardımcı olur. - Sıcak havalarda vücudu serin tutar ve soğuk havalarda vücut izolasyonu sağlar. - Yeteri kadar tüketildiğinde, cildin daha düzgün, daha yumuşak, daha parlak ve daha esnek olmasını sağlar. - Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinlerin sindirilmesinde görev alır. - Su, emziren kadınlarda, süt üretimini artırır. - Bağışıklık sisteminin görevini yapabilmesi için su gerekmektedir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmada yardımcı olur. - Eklemlerin kayganlığını sağlar. - Su tüketimi azaldıkça, vücutta depolanan yağ miktarı artmaya başlar ve kilo alımı gerçekleşir. - İçme suyu veya doğal kaynak sularının birçoğu bölgeden bölgeye degişmekle birlikte; bazı minarelleri içerir. Vücudumuz için gerekli olan minarellerin bir kısmını içtiğimiz sulardan elde ederiz. Bunlar içinde kalsiyum, magnezyum ve sodyum daha fazla miktarda olanlardır. Flor, iyot ve diğer eser elementlerin de bir kısmını içtiğimiz sulardan sağlarız. Su tüketim miktarı çevresel ve kişisel şartlara göre değişir Su tüketiminin sağlığımız için çok önemli olduğu yıllardır anlatılır. Peki günlük su tüketimi ne kadar olmalıdır? Bu konuda uzmanların farklı görüşleri olsa da çoğunlukla ortalama günlük su tüketiminin 2-2.5 litre olmasi tavsiye edilir. Bunu 8x8 yani gunde 8 defa 8 onz (250 ml veya bir su bardagı) su içilmesi şeklinde de duymuş ve okumuş olabilirsiniz. Bu miktarlar ortalama miktarlardır. İdeal olan ise su ihtiyacının kişinin durumuna ve mevcut hastalıklarına, hava sıcakliğına ve aktivite duzeyine gore ayarlanmasidir. Yeterli su içip içmediğinizi test etmek için 3 küçük ipucu 1- Susuzluğunuzu gidermek icin içtiğiniz su miktarının en az 2 katını tüketin. 2- Günboyu ve sık sık su için ve su içmek için susamayı beklemeyin. 3- İdrar renginiz koyu sari renkli ise yeterli miktarda su içmiyorsunuz demektir. İdrar renginiz koyu sarıdan açik ve şeffaf renge dönüştüğünde yeterli miktarda su tüketiyorsunuz demektir. Kimler daha çok su tüketmeli? - Yüksek proteinli diyetle beslenenler. - Lifli gıdalardan zengin beslenenler - Bulantı kusma ve ishal ile sıvı kaybının arttığı zamanlar - Ağır fiziksel aktivite yapanlar - Çok sıcak ortamlarda olup, aşırı terleyen kimseler daha fazla su tüketmelidirler. Su her zaman yaşam kaynağınız olmayabilir Vücutta fazla miktarda sıvının olduğuna işaret eden durumlarda (bacaklarda ödem ve karında asit); kalp yetmezliği, böbrek yetmezligi, siroz ve kronik karaciğer hastalığı gibi zaman zaman sıvı alımının belli bir miktarla kısıtlanması tedavinin önemli bir parçasıdır. Bu gibi durumda olan hastaların doktorlarının tavsiyelerine uymaları daha doğru olacaktır. Çay, kahve, kola suyun yerini tutmaz İçeceklerin hiçbiri suyun yerine geçemez. Su, kalori içermez ve asiditesi yoktur. Kafeinli içeceklerin fazla tüketilmesi; çarpıntıya neden olurken; bu içeceklerin beraberinde fazla şeker ve krema tüketilmesi de gereksiz kalori alınmasına yani kilo artışlarına sebep olabilir. Ayrıca kafeinin idrar söktürücü özelliği de olduğundan fazla tüketildiginde önce sıvı alımı artmış olur, ancak daha sonra idrarla sıvı kaybı artar. Kola ve benzeri asitli içecekler mideye rahatsızlık verdiği gibi; alınan asidin etkisini azaltmak için vücut çok fazla su harcamak zorunda kalır. Su tüketiminizi artırmak için öneriler: - Su içmek için susamayı beklemeyin. - Yemeklerle birlikte ve yemek aralarinda su için. - 8x8 kuralını unutmayın. Günde 8 kez 8 onz (240 ml, 1 su bardağı) su için. - Kendinize su içmek için güzel bardaklar ya da şık bir sürahi edinebilirsiniz. - Çalışma ortamınızda ve evinizde belirleyeğiniz bölümlere "su iç" yazılı notlar asabilirsiniz. - Ofis bilgisayarınıza su hatırlatması programlarından kurabilirsiniz. Böylelikle siz işinize konsantre olmuş çalışıyorken, ekranda beliren su şişesi size su vaktinin geldiğini hatırlatır.
0 notes
Text
Su Kenarındaki Çocuklara Pür Dikkat!
Çocukların en sevdikleri eğlencelerden biridir su ile oynamak. Banyo, havuz ya da denizde çocuğunuzun keyifle ve güvenli bir şekilde zaman geçirmesi hayati önem taşıyor. Ebevenylerin, çocukları su ile ilgili bekleyen tehlikeler ve alınacak tedbirler konusunda çok dikkatli olması gerekiyor. Liv Hospital Yeni Doğan ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülnihal Şarman, 5 ile 25 yaş arasında ölümle sonuçlanan kazalarda suda boğulmanın ikinci sırada yer aldığına dikkat çekiyor. Uzm. Dr. Gülnihal Şarman, “Çocukların güvenliği için banyo, havuz ve denizde anne-babalar mutlaka temel kuralları öğrenmeli ve her türlü tedbiri almalıdır” diyor. Havuz, su kaydırakları, süs havuzu, akvaryumlar, banyo küveti, şişme havuzlar, deniz kenarı... Nasıl bir su kaynağı olursa olsun dikkatimizi bir saniye bile çocuklardan ayırmamamız gerekir. Nasıl ve nerede olursak olalım, çocukların çok yakınında olmalıyız. Dirsek temasından daha uzakta olmamalıyız. Unutmayın! 10 santimlik bir su derinliğinde bile kötü sonuçlar doğabilir. Yüzme seferberliği başlatılmalı Üç tarafı sularla çevrili 2 yarımadadan oluşan ülkemizin sahillerinde oturan vatandaşlarımızın bile çoğu yüzme bilmiyor. Ebeveynlerin de, çocukların da yüzme öğrenmesi gerekiyor. Yüzme becerisi yürümek, koşmak gibi yaşamsal işlemlerimizden biri olmalı. Su kazalarında yüzme bilmeden kurtulmak hayal bile edilemez. Çocuklara küçük yaşlarından itibaren yüzme kursları aldırmalıyız. Ancak gelişimsel olarak 5 yaşın altındaki çocukların kursa gitmiş olsalar da yüzmelerine güvenmemek gerekir. Çocuklar su kenarında oynarken başlarında bir büyük tarafından izlenmelidir. Su güvenliği evde başlar • Suda güvenlik evdeki banyo küvetinde hatta temizlik kovasında başlamalı. Temizlik yapılan günlerde ortaya kirli su kovaları bırakılmamalı. Suyu çok seven bebekler bu kovalara kafalarını sokabilir. Klozetin içindeki su bile 1-5 yaş çocukları için çekici olabilir. Klozetin kapağı her zaman kapatılmalı, banyo kapısı da gerekirse kilitlenmelidir. • Çocukları banyoya sokmadan önce tüm hazırlıklar yapılmış olmalıdır. Onların gözlemcisi olan yetişkin çok kısa bir süreliğine bile başlarını bırakıp havlu almaya gidemez. Küveti doldurarak suda oynamayı seviyorlarsa başlarında mutlaka bir yetişkin nöbet tutmalıdır. Elektrik çarpmasını önlemek için suya yakın yerlerde prize takılı fön, traş makinesi gibi eletrikli aletler kesinlikle bırakılmamalıdır. • Haşlanmalar ve yanıklar da evdeki su kazalarının başını çeker. Evdeki termostat ayarlanabiliyorsa su sıcaklığı çocuklu evde 50 C’yi geçmemelidir. Çocuk derisi yetişkinlere göre çok daha kolay yanar. Aynı yüksek derecede suda bebeğin eli yanıp su toplarken anne babasının cildinde hiçbir hasar oluşmayabilir. Her zaman su sıcaklığını kolun içiyle hissedip, rahat, dayanılabilir bir sıcaklıksa çocuğumuzu yıkamalıyız. Havuzunuz varsa güvenliğini sağlayın • Çocuklar açısından güvenlik tedbirleri artırılmalı, aileler evlerinin çevresindeki tüm sulu ortamların güvenliğini gözden geçirmeliler. ��� Yapabileceğiniz en akıllı yatırım havuzu güvenli bir çitle çevirmektir. Evin önünde havuz, sitede su havuzu, evin içinde havuz veya jakuzi bulundurmak büyük sorumluluk yüklenmektir. • Evin bahçesinde havuz varsa havuzun etrafını direkt çevreleyen bir çit olmalıdır. Bu çit çocukların tırmanabileceği şekilde basamaklı olmamalı, 120 santim yüksekliğinde ve parmaklıkların arası 10 santimden geniş olmamalıdır. Kendiliğinden kapanan bir kapısı olmalı ve kapı kapanırken kendinden kilitlenmelidir. Havuz alarmları, havuzu kapatan plastik örtüler hiçbir zaman çit kadar güvenli değildir. Suda oynayan çocuklara bakarken • Mutlaka su kenarında koşmamaları söylenmeli. Çocuklar havuzun nerelerinin sığ nerelerinin derin olduğunu, sığ olan suya dalmamaları gerektiğini bilmeliler. Havuz ve diğer suların kenarında kalabalık bir grup toplantısı yapılıyorsa dikkatleri dağılabilir. Bu tür toplantılarda çocukların gözlemlenmesi en üst seviyede olmalıdır. • Havuzda oyunu biten çocuklar tüm oyuncakları sudan çıkarmalılar yoksa arkalarından bir minik sudan oyuncak çıkarmak isterken düşüp boğulabilir. Şişme havuzda oynadılarsa oyun bittikten sonra suyunu boşaltarak havuzun havasını indirmek gerekir; sönmüyorsa suyu boşaltılıp dik olarak yaslanmalı. Havuzdan tüm çocuklar çıksa da çitin kapısının kapandığından emin olmalısınız. Buz tutmuş göller, ördekli göletler çocukları adeta geri çağırır; tutkun bir şekilde geri dönebilirler. Çok çocuk varsa sık sık sayılarını saymakta fayda vardır. • Su kenarında çocuklara bakarken acil bir durumda yardım çağırabilmek için cep telefonu bulundurmak şart. • Denizde akıntılar, girdaplar, ve dalgalar gözlemi zorlaştırır. Denizde her zaman güvenlik en üst seviyede olmalıdır. Fırtınalı ve dalgalı günlerde sahil güvenlik uzmanlarının önerilerine aynen uyulmalıdır. • Çocuklara bakan erişkinlerin canlandırma kursu almış olması gerekir.
0 notes
Text
Hayalinizdeki saçlar için 20 öneri
Saç kreminizden saç kesiminize, saç renginizden kullandığınız şekillendiricilere kadar saçlarınızla ilgili bilmeniz gereken ve hayal ettiğiniz saçlara kavuşmak için 20 öneri... 1. Çok kuru saçlar Şampuanı sadece ellerinizle, ıslak saçın diplerine dağıtın ve hafifçe yedirin. Durularken incelerek saçın içinden akacak olan şampuan, saçları temizlemek için yeterlidir. Böylece saçlarınızın biraz daha kurumasını önlemiş olursunuz. 2. Normal saçlar Şampuanı dairesel hareketlerle saça yedirin, hemen ardından iyice durulayın. Eğer başınızda şampuan artığı kalırsa, saçlarınız matlaşır ve kurur. Kural şu: Şampuanlamak için harcadığınız sürenin üç misli süreyi durulamak için kullanın. Saçlarınızın durulandıktan sonra gıcırdar gibi olması gerekiyor. 3. İkisi bir arada Bu ürünler hem yıkar hem de bakım yapar. Pratiktir ama her gün kullanılmaya uygun değillerdir. Çünkü bu ürünlerin çoğunda silikon yağı vardır. Önce saçları yumuşak yaparlar. Fakat uzun vadede saç tellerinin yüzeyinde birikerek, saçı ağırlaştırabilirler. Haftada sadece 1 kez kullanın. 4. Ilık su ile durulayın Kaşmir kazağınızı sıcak suyla tıkayamazsınız. Saçlarımız da aynı derecede hassas olduklarından, çok sıcak suyu sevmezler. Ilık su, saçların zarar görmemesi için ide3aldir. Hatta başarabilenler, saçlarını soğuk su ile yıkamalıdır. Soğuk su , saçlara mükemmel bir parlaklık verir. 5. En iyi fön stratejisi Saçları yıkadıktan sonra dikkatle ayırın. Isıtılmış bir havluyla önden kurutun. Fön makinesini en düşük ayara getirip, saçları çok fazla karıştırmadan tam kuruyana kadar fönleyin: sonra fönü daha yüksek ısıya getirip, yuvarlak bir fırçayla şekillendirme işine girişin. Fön makinesini saçınızdan en az 15 santim uzak tutun. 6. Nazik olun Islak saçlar, hafifçe şişmişlerdir. Dolayısıyla çabuk kırılabilirler. Taramak için ayrık dişli, mümkünse kauçuk veya ahşaptan, el yapımı bir tarak kullanın (Cinsi üstünde yazar. ) Ucuz plastik tarakları tercih etmeyin. 7. Çok mu streslisiniz? Saçlarınızı yıkarken başınıza masaj yaparsanız, mutluluk hormonlarınızı aktive edersiniz. Parmak uçları ile daireler çizerek, şakaklardan saç diplerine doğru masaj yapın. Oradan tekrar kulaklara doğru inin. Sonra ensenize doğru devam edin. Bunları yaparken derin derin nefes alıp verin. 8. Ön yargıları unutun Yağlı saçların her gün yıkandıkları zaman daha çabuk yağlandıklarıyla ilgili masalları unutun. Eğer kendinizi daha bakımlı hissedecekseniz, her gün duş alabilirsiniz. Önemli olan, yumuşak bir şampuan kullanmanız. Şampuanı saçınızda bekletmeyin ve hemen yıkayın. 9. Saç kremi Kremi özellikle saçın aşağı sarkan kısımlarına ve uçlarına sürün. Saç diplerindeki ilk 3 santime gelmemesini sağlayın. Diplerde çıkan yeni saçların ek bir bakınma ihtiyacı yoktur. 10. Çok ince saçlar İnce telli saçlar, yağlı ürünleri kaldıramazlar. En iyisi, nemli (veya kuru) saçlara nemlendirici sprey sıkmaktır. Sprey, statik elektrik oluşmasını ve saç tellerinin 'uçuşmasını’ engeller. 11. Tatilde bakım Tatildeyken saçlarınız şekle girmiyorsa, bu durum bulunduğunuz yerdeki suyun içerdiği mineral oranından kaynaklanıyor olabilir. Çözüm için saçlarınızı yıkadıktan sonra içme suyu ile durulayın. 12. Koruma ve tamir Omega-6 yap asitleri gibi lipit ve seramit içeren ürünler, saçların kırılmasını önler. Çünkü bu maddeler, saç lifleri içindeki çatlakları doldururlar ve fönden gelen sıcağa karşı korurlar.Saç kürleri yumuşacık yapar. Ama hangisini kullanmalı? 13. İnce telli saçlara kür uygulamak Yoğun kür, ince telli saçları aşırı derecede yorabilir. Fakat yine de ara sıra böyle ekstra bir bakım uygulayabilirsiniz. Çözümü: Kürü saça, yıkamadan önce yedirin ve 10 dakika beklettikten sonra bildiğiniz şekilde saçlarınızı şampuanlayın. 14. Saç maskeleri Maskeler, özellikle sıcak ortamlarda saça daha iyi nüfuz ederler. En ideali, kür maskesini, havluyla nemini aldığınız saçınıza, ince demetler halinde sürerek yedirin. Sonra saçınızı sıcak fönle ısıtın ve başınızı alüminyum bir folyoyla sarın, üstüne de ısıtılmış bir havlu dolayın. En az yarım saat etki etmesini bekleyin. Çok etkili bir başka yöntem de, buharlı ortamda saç maskesi uygulamaktır (yine aynı şekilde havlu altında) 15. Sarı, kızıl ya da kahve Boyanın ömrünü özel bakım ürünleriyle uzatabilirsiniz. Yıkama sırasında, bakım kürlerinde ya da şekillendirici ürünlerde bulunan maddeler sayesinde saçlardaki renk pigmentleri tazelenir. 16. Çabuk kür uygulamak için Saçınız uzunsa ve kürler çok vakit alıyorsa, artık dert değil! İnci proteini içeren çabuk kürleri uyguladığınızda saçınızı yıkamanıza gerek yok. Saçlarınızı ipek gibi parlak yapıyor. 17. Doğuştan güçlü ve kalın telli saçlar Bu tip saçlar şekil aldıklarında adeta rüya gibidir. Fakat şekil almak istemezler ve asidirler. Doğru stratejiyle onları hükmünüz altına alabilirsiniz: a) Her gün yıkamayın, hatada 1-2 kez yıkamak yeterli.b) Her yıkamadan sonra saç kremini sürün ve her dört yıkamada bir maske uygulayın. 18. Vaks nasıl kullanılır? Genellikle fönle şekil verilen katlı kesim, sürülen vaks yüzünden gene sarkmaya başlar. İste bu yağ krizine karşı bir yöntem var: Önce saçınıza sprey sıkın, biraz kurumasını bekleyin, sonra uçlara vaks sürün. Mükemmel olacak. 19. Çok fazla jöle kaçırdıysanız Eğer saçlarınızı çok fazla jölelediyseniz ve taradıysanız, saçlarınız yağlı gözükebilir. Bunu önlemek için ürünü kabında (ya da tüpünde) önce fönle kısa bir süre ısıtın. Ürün daha iyi dağılacağından dolayı otomatik olarak dozu fazla kaçırmanızı da önlemiş olursunuz. 20. Saç spreyi ve parlatıcı Havalandırıcı etki yaratmak için spreyi yukarıdan aşağıya doğru sıkmayın. Yoksa saçlarınızın üstünde ağırlık oluşur ve saçlarınız düzleşir. Onun yerine, saçları bukle bukle elinizle biraz yukarı kaldırın ve spreyi alttan yukarı olarak püskürtün. Uzun saçlarda: Başı geriye atın ve sprey bulutu aşağı doğru düşerken, saçlarınızı hafifçe silkeleyin.
0 notes
Text
LINE ile sevdiklerinize ücretsiz internet hediye edin!
Dünyanın önde gelen mobil platformu LINE, 50MB ücretsiz internet olanağı sağlayarak kullanıcılarının iletişim olanaklarını artırmalarına ve birbirleriyle dayanışmalarına katkıda bulunuyor. Mesajlaşma, yüksek kalitede sesli ve görüntülü arama, sesli mesaj, fotoğraf ve lokasyon göndermeyi bir arada ve ücretsiz sunan LINE, kullanıcılarına 50 MB’lık interneti ücretsiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda internet paketi kazananlara isterlerse bunu başkalarına hediye etme olanağı da yaratıyor. Yalnızca LINE kullanıcılarına sunulan kampanyaya katılmak için çok basit ve eğlenceli bir yol bulunmuş: Öncelikle telefonunuza LINE’ı indirmeniz gerekiyor: http://line.me/tr/download 1) Etkinlik haftası olan 26 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında LINE arkadaşlarınıza en az 3 farklı günde mesaj, sticker ya da fotoğraf gönderin.
2) Mesaj gönderdiğiniz her gün için 1 puan kazanacaksınız.
3) 3 puanı topladığınızda, ücretsiz 50 MB internet sizin olacak!
Gerekli puana ulaştıktan sonra LINE Türkiye resmi hesabı tarafından iki hafta içerisinde bilgi mesajı alacaksınız. Mesajda belirtilen alana internet paketinin yüklenmesini istediğiniz telefon numarasını girmeniz yeterli. İnternet paketi giriş yaptığınız anda geçerli olacak ve 24 saat boyunca kullanılabilecek. Bilgi mesajının size ulaşabilmesi için LINE Türkiye resmi hesabını arkadaşınız olarak eklediğinize emin olun. Bunun için; LINE’ın ana menüsünde yer alan Diğer/Daha Fazlası > Resmi Hesaplar bölümünü kullanabilirsiniz.
50 MB’lık internet paketi, Turkcell abonesi numaralar tarafından kullanılabiliyor. “Ama benim hattım Turkcell değil” diyorsanız üzülmeyin, bilgi mesajıyla birlikte gelen formu doldururken arkadaşlarınız ya da sevdiklerinizin numarasını girerek kazandığınız internet paketini onlara hediye edebilirsiniz.
Ücretsiz internet paketinize hemen sahip olmak için LINE yükleyin! http://line.me/tr/download
Bir boomads advertorial içeriğidir.boomads_offer_client = "b2aee74a11da4cf8a27bd22088b8e84d";boomads_offer_id ="418";
0 notes
Text
Vücutta bahar temizliği zamanı
Kış bitti kilolar ve toksinler kaldı. Şimdi vücutta bahar temizliğinin tam zamanı… Toksinler ve kilolar bahar öncesi süpürülmeli! Geç saatte yenilen yemekler, kışın metabolizmanın yavaşlamasına ek olarak hareketsizlik ve mevsim dönüşüne bağlı uykusuzluk çoktan kilolara döndü bile. Sabahları daha halsiz uyanıyoruz, canımız hiçbir şey yapmak istemiyor; çünkü biriken toksinler vücudumuzu pelteleştiriyor. Peki bunları nasıl aşmalı? İşte ‘’Uzun Yaşam Doktoru’’ olarak da tanınan ünlü Estetik Medikal Hekimi ve Beslenme Danışmanı Dr. Alp Mamak’tan tavsiyeler… Metabolizmanın yavaşladığı kış aylarında yağlar ve toksinler ister istemez artıyor. Geç saatte yenen yemekler, havanın soğuk olmasını bahane edip egzersizi atlamalar sonucunda bahar aylarında kalınlaşmış karın bölgesi ve kıyafetlere sığmamak kaçınılmaz oluyor. Mevsim bitimleri ve özellikle bahar geçişleri karaciğerin de daha hassas olduğu dönemler. Böylece biriken yağlar ve toksinler kendini halsizlik şeklinde belli etmeye başlıyor. Yaz ayları kilo artışına ortam sağlarken, toksinler ve ağır metaller daha fazla yağ dokuda birikiyor. Kışla birlikte artan hareketsizlik toksin artışına neden oluyor; artan kilo ve yağ dokuları ise toksinlerin birikmesi için uygun ortam oluşturuyor. Kışın biriken kilo ve toksinleri kovmak için uzmanına başvurun! Estetik Medikal Hekimi ve Beslenme Danışmanı Dr. Alp Mamak vücutta biriken kilo ve toksinleri atmak için önce kararlı olmak, sonra iyi bir uzmanla çalışmak gerektiğinin altını çiziyor. Mamak’a göre kişinin hayatını değiştirmeden yeme-içme şeklini kendisi için düzenleyecek birisine ihtiyacı var. Sorumluluğu paylaşmak ve suçların itirafı, vücut düzenine yön vermek için önemli. İşe herkes için ortak olan detox (toksinlerden arınma) yöntemleri ile başlamak gerekiyor. Detox için üç altın kural; daha fazla su içmek, bol miktarda yeşil lifli sebze-meyve tüketmek ve uykuyu düzenlemek… Protein sadece hayvansal gıdaları içermiyor… Günde yalnızca 8 bardak su içerek daha sağlıklı ve enerjik hissetmek mümkün. Susuzluk, organları da cildi de hızla yaşlandırıyor. Yaşlandıkça susama mekanizması bozuluyor, çay-kahve gibi içecekler susamayı azaltıyor, böylece vücudun susuzluğu artıyor. Bu yüzden susamayı beklemeksizin su içmeyi alışkanlık edinmek gerekiyor. Sağlıklı ve genç kalmak için liften zengin beslenme türünü tercih etmek, yeşil lifli sebze-meyveler tüketmek önem taşıyor. Günlük beslenmenin yüzde 60 kadarının meyve, sebze, tam buğday, çavdar ve tahıl ürünleri, kabuklu pirinç gibi lif yönünden zengin, işlenmemiş karbonhidratlardan oluşması gerekiyor. Yalnızca bir çorba kaşığı kadar, beslenmenin yüzde 20’sini geçmeyen “bitkisel işlenmemiş yağ” ve yüzde 15 oranında protein günlük beslenmenin olmazsa olmazları… Estetik Medikal Hekimi ve Beslenme Danışmanı Dr. Alp Mamak bu noktada bir de uyarı yapıyor; protein denince her ne kadar aklımıza hayvansal gıdalar gelse de, bizi kemik erimesi ve sağlık sorunlarından koruyan esas proteinler baklagiller, işlenmemiş soya ve ürünlerinden oluşuyor. Hayvansal ürünlerden en sağlıklı olanlar ise organik süzme keçi sütü, yoğurdu ve peyniri, yumurta beyazı ve organik köy tavuğu… Alınacak lif miktarını ayarlayabilmenin en kolay yolu, iki ara öğünde az şekerli mevsim meyvesi, sabah kahvaltısında ise işlenmemiş tahıl gevrekleri tercih etmek. Uyurken gençleşiyoruz, yatmadan önce yersek yaşlanıyoruz Detox için uykuları düzenlemek önemli. Mevsim dönümlerinde geç saatlerde uyumaya alışınca bunu geri çevirmesi de güç oluyor. Dr. Alp Mamak, sabah erken kalkmayı, akşam en geç saat 12’de uyumayı ve en az 7 saat uyku için zaman ayırmayı öneriyor. Kaliteli bir uyku insana kendini iyi hissettiriyor. Mamak, buna ek olarak iyi bir uykunun gerçek bir güzellik uykusu sayıldığını ve en iyi anti-aging alışkanlıklarından biri olduğunun altını çiziyor. Uykuda hücrelerin tamir mekanizmaları çalışıyor. Günlük stres, kortisol ve norepinefrin salınımı ile yüz ve organlarımızın yaşlanmasına neden oluyor. Kötü nörotransmiterlerin vücudumuzdan uzaklaştırılması için kaliteli bir uyku gerekiyor. Uyku esnasında gençlik hormonunun yanı sıra cilt ve savunma sistemini güçlendiren melatonin salınıyor. Geç saatlerde alınan alkol erken saatlerde uyandırırken, yatmadan önce yenen yiyecekler gençlik hormonunun salınımına engel oluyor. Mevsim dönümlerinde hassaslaşan karaciğerinizi gıdalarla temizleyin Estetik Medikal Hekimi ve Beslenme Danışmanı Dr. Alp Mamak, mevsim dönümlerinden en çok etkilenen ve detox uygulanması gereken organın karaciğer olduğunu söylüyor. Karaciğeri en çok destekleyen gıdalar; zerdeçal, enginar ve hindiba. Enginarı pişmiş veya çiğden salataya ekleyerek en az haftada dört adet tüketmek gerekiyor. Bir tatlı kaşığı zerdeçal yemeklere bölünerek tüketilince karaciğeri temizleyici etkisine ek olarak sindirimi rahatlatıyor; eklem ağrılarını azaltıyor. Hindiba ise yine salatalara eklenerek alınabiliyor. Detox döneminde karaciğeri yoran kızartmalar ve kimyasal katkılı gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Alp Mamak, vücudu bahara sağlıkla hazırlayan bu sürece en az 2 hafta devam ederek çok daha zinde hissetmenin herkesin elinde olduğunu söylüyor.
0 notes
Text
Güneşten korunmanın formülü
Sağlık Bakanlığı güneşten korunmanın formülünü açıkladı Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanan kılavuza göre bir yetişkinin güneşten korunması için 6 çay kaşığı dolusu güneş kremi kullanması gerekiyor. Güneşten koruyucu ürünlerin doğru ve anlaşılabilir şekilde etiketlenmesinin sağlanması, UVB ve UVA ışınlarına karşı tüketicilerin uygun ürün seçiminin kolaylaştırılması için üreticiye yol göstermek amacıyla Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nca Güneşten Koruyucu Ürünlere İlişkin Kılavuz hazırlandı. Kılavuza göre, bu ürünler hem UVB hem de UVA ışınlarına karşı koruma sağlamalı, etiketlerde ''Yüzde 100 korur'', ''Hiçbir koşulda ürünü tekrar uygulamaya gerek yoktur'', ''Tüm gün koruma sağlar'', ''Çocuklarda ve bebeklerde koruma sağlar'' gibi ifadeler yer almamalı. Ayrıca, bu ürünlerin yüzde yüz koruma sağlamadığı uyarısına yer verilmeli, kullanımları ve dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili tavsiyelerde bulunulmalı. Ürünlerde güneşte kalınacak süreye uygun ürünün tekrar tekrar kullanılması, ayrıca bu sürenin mümkün olduğunca kısa tutulması uyarılarına da yer verilmesi gerekiyor. Kullanılacak güneş koruyucunun bebek ve çocuklar için uygun olup olmadığının belirtilmesinin yerinde olacağı vurgulanan kılavuza göre, bu yaş grubundakiler için üretilenlerde bebek ve çocukların güneş ışınlarına doğrudan maruz bırakılmaması ve 11.00-16.00 saatleri arasında güneşe çıkarılmaması gibi uyarıların bulunması gerekiyor. ''YÜZDÜKTEN, TERLEDİKTEN SONRA TEKRARLANMALI" Kılavuza göre ürünün uygulama şekli, yeri, dayanıklılığı, uygulamayı takiben ne kadar süre sonra güneşe çıkılabileceği ve ne kadar süre koruma sağlayacağı bilgisi de kullanma talimatında yer almalı. Koruyucu ürünlerin güneşe maruz kalmadan önce kullanılması, korumanın devamlı olması için terledikten, yüzdükten veya havluyla kurulandıktan sonra işlemin tekrarlanması, göz çevresine uygulanmaması ve çocuklardan uzak tutulması gerekiyor. CİLT TİPLERİ Kılavuzda kullanılacak güneş kreminin koruma faktörünün belirlenmesi için cilt tipinin de bilinmesi öneriliyor. Buna göre, güneşe maruziyette verilen tepkiye göre 6 cilt tipi şöyle: -Çok açık renkli ve hassas ciltler kolay yanıp kızarıyor ve bronzlaşmıyor -Açık renkli ve hassas ciltler kolay yanıp kızarıyor ve çok az bronzlaşıyor -Az açık renkteki normal ciltler az yanıyor ve zamanla bronzlaşıyor -Orta renkli hassas olmayan ciltler çok az yanıyor kolay bronzlaşıyor -Koyu ve dayanıklı ciltler nadiren yanıp kızarıyor ve kolay bronzlaşıyor -Çok koyu ve dayanıklı ciltler yanmıyor ve kızarmıyor 6 ÇAY KAŞIĞI DOLUSU Kılavuza göre güneş kremleri cilde ancak yeterli miktarda uygulanırsa etkinlik gösteriyor. Bunun da resimli şema, açıklama ya da ölçekle kullanım talimatında belirtilmesi gerekiyor. Yetişkin birinin vücudu için santimetrekareye 2 miligram güneş koruyucu sürmesi gerektiği, bunun da yaklaşık 36 gram, yani 6 çay kaşığı dolusu ürüne eşdeğer olduğu belirtildi. Gerekenden az miktarda kullanım koruma düzeyini önemli ölçüde azaltıyor. KORUMA FAKTÖRÜ Güneşten koruyucu ürünlerde etkinliğin ''düşük'', ''orta'', ''yüksek'' veya ''çok yüksek'' ifadeleriyle belirtilmesi gerekiyor. Kılavuza göre koruma faktörü 10'un altındakiler düşük, 15-25 orta, 30-50 yüksek, 50'nin üstündekiler ise çok yüksek koruma sağlıyor.
0 notes