erlikata
erlikata
Erlik AtA
4 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
erlikata · 12 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
erlikata · 12 years ago
Text
Su Perisi
Kar yağıyordu Trabzon a hava bile alışık değildi bu duruma. Yön veremiyordu rüzgara bir türlü. Olmaz demişti bir önceki gün konuşamam senle, yapamam bunu ne sana ne de kendime.Yine de gittim fakülteye mesaj attım her zaman ki banklardayım yine ve 1 saat bekleyeceğim diye. Bir mesaj daha gönderdim sonra karda serçe izleri gördüm penceremde bu sabah kalktığımda yoksa beklemezdim seni bu soğukta. Biliyordum aslında gelmeyeceğini, gelemeyeceğini ama seni beklemek de güzeldi. Binde birlik bir ihtimal için katlanılırdı o soğuğa. Bir ara baktığını hissetim. O an içim ısındı, güneş açtı sanki yalnızca benim oturduğum banka ama göremedim seni, içim burkuldu. Karşıma çıksan birden sarılsam minicik gövdene ne olurdu. Ne kaybederdi ki felek felekliğinden. Ama olmadı. Bir saat ne de çabuk doldu.
  Biliyordum gelme dememe rağmen geleceğini. Öyle korku veriyor ki sevmek, sevilmek. Eskiden buzdan bir zırh vardı kalbimde. Yalnız ben, hür yüreğimde. Sen geldin sonra. Sen geldikçe bahar geldi. Sen geldikçe ben eridim. Korkuyorum senden, gelişinden. Ya boğulursam içimde. Asıl o zaman kurtaracak mısın beni çırpınırken yüreğimde. Sevemem seni. Boğdurtmam kendimi ama izledim yüreğinin ezdiği yerleri ve gitmeni bekledim. Bir ara gördüğünü zannettim gözlerimin ışıltısını, göremeyeceğini bile bile. Öyle korktum ki eğildim bir an pencerenin altına balkondan aşağı kar atan çocuklar gibi. Sonra güldüm halime ve sevindim birazda, hala çocuğum diye. Vakit doldu. İyi ki doldu, kıyamazdım yüreğimin ayazında beklemene. Boynun büküktü giderken, rüzgarda sallanan sancak gibiydi ama yüreğin. Ve çok acıdı kalbim, ama sevemem seni. O kadar korktum ki sevilmekten serçeler bile acı verir oldu sevdiğim çocukken. Banklara geldim, oturduğun yere oturdum. Gezdiğin yerlerde dolaştım. Sadece senin ayak izlerinin olduğu yere bastım. Senin hissettiklerini hissettim, boğulur gibi oldum. Ama sen yoktun…
0 notes
erlikata · 12 years ago
Text
ALBIZ
Gizem yeni doğmuş bebeğinden gözlerini ayırmıyordu. Bugün 40. gün dolacaktı, bunca gün doğru dürüst ne uyumuş ne de yiyebilmişti. Albastının (alkız) korkusundan perişan düşmüştü ama bugün de bitiyordu.  Bu korkuyu yaşayan yalnız kendisi değildi, ilk iki çocuklarının ölümüne sebep olan ve eşini ölümün eşiğine getiren bu kötü ruhtan sakınmak için Demir de eşiyle birlikte 40 gündür nöbet tutuyordu. Yeni doğmuş bebesinin beşiğinin yanına makas ve bıçak koymak, lohusa eşinin başına kırmızı bir kurdela bağlamak dışında elinden çok da bir şey gelmiyordu. Hava kararmaya başladığında korkuları biraz daha arttı. Belki de artık gelmez diye düşünüp kendini ferahlatmaya çalıştı ama ölen iki oğlunun acısı buna mani oldu. Albastı onları iki kez aldatmıştı, canlarından can almış daha gözlerini açmamış iki yavrularını uçmağa götürmüştü. İçi daraldı balkon kapısını, pencereleri kontrol edip, evin tüm ışıklarını açtıktan sonra eşi Gizem’in yanına, yatak odasına geçti. Yataklarının hemen yanında bebeciklerinin beşiği duruyordu. Göz ucuyla yatakla pencere arasında duran beşiği kontrol edip eşinin yanağına bir öpücük kondurdu. ‘sabret bir tanem dedi son uykusuz gecemiz olacak.’ Gizem kocası Demir’e baktı. Bu yavrumu da vermem dedi, ölürüm gene de vermem. Doğurduğum gece rüyamda bir savaşın ortasında buldum kendimi, ak tolgalı bir adam gördüm, elinde kanlı bir kılıçla. Bu bebeği iyi koru ilerde büyük bir yiğit olacak, yapamazsan hakkımı sana helal etmem dedi. Atını dizginleyip harbin en kanlı mevzilerine sürdü. Arkasından bakakaldım, ne kadar geçti bilmiyorum ancak atının binicisiz, eyeri kanlı döndüğünü gördüğümde anladım şehit olduğunu. İşte O erin hakkı uğruna yiğidimi vermem dedi ve ağlamaya başladı tüm kadınca zayıflığıyla
http://www.youtube.com/watch?v=hk4JLlnCUMA
0 notes
erlikata · 12 years ago
Text
ŞAMAN
Bir atlı durgun bir havada, havaya inat hızla ilerliyordu. Nal sesleri, hayvanın nefes alışverişleri öyle bir tempo tutturmuştu ki uzaktan bu sesi duyanlar bir kasırganın yaklaştığını düşünebilirdi. Binicisi, bu hızdan haz alıyor gibi, uzun beyaz saçlarının rüzgarla dans etmesine izin veriyor, atı neredeyse çatlatacak kadar hızlı koşturuyordu. Saçlarını, sakalını yalayan rüzgardan keyif aldığı gib
i acelesi olduğu da her halinden belliydi. Küçük tepelerin bulunduğu bu düz ova da at koşturmak bu yaşlı binici için hiç de zor değildi, ona zor gelen taşıdığı haberdi. Bu haberi ivedilikle yetiştiremezse eğer bir devlet yıkılabilir ardından gelecek kıyımda ise taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmayabilirdi. Bu haberin ağırlığıyla eziliyor, atı daha da mahmuzluyordu. Ancak kendisi de atı gibi yorulmuştu, atın üzerine eğilip nefes alış verişlerini dinledi. Tepenin ardında 'dineniriz' dedi dostuna. Her ikisi de yorgunluklarına inat, sabırla tepeyi aşmayı beklerken Anadolunun bu bakir ovasında yalnız değildiler. Bir çukurun içerisinde neredeyse gömülmüş gibi duran 10 kargılı eşkiya ve tepenin biraz ötesinde hakim bir mevzide onlar gibi gelen atlıyı gözleyen 5 okçu ile 5 atlı sessizce yorgun binicinin yaklaşmasını bekliyorlardı. Atlı umdukları gibi kargılı ve kılıçlı askerlerin pustuğu yere doğru ilerliyordu. Bu ıssız ovada yanına hiç bir şey almadan at koşturan bu ihtiyar binici deli olmalıydı ve işte akılsızlığının cezasını bugün çekecekti. Böyle aptal yolcuların zaten yaşamaya hakkı yoktu. İşte birazdan tuzağa iyice yaklaşacak, ok yağmuru ve askerlerin kılıçları altında can verecekti. Çukurdaki askerlerin bekledikleri işaret havayı yararak ilerliyordu, bu 24 parçadan oluşan, 30, 40 gram ağırlığında, saatte 150 km hızla ilerleyen, Mete tasarımı ıslık çalan bir ok idi. Şahin sesine benzeyen bir çığlık atan bu ok, göç eden kuşları dahi yanıltır, alçaktan uçmaya zorlardı. Binici dikkat kesildi, tuzağa düştüğünü anladı. Birden karşısında kargılarıyla, kılıçlarıyla 10 asker belirdi. Ok atan bunlar değildi hızla etrafı süzdü, okçuları ve hemen arkalarındaki atlıları gördü. Atı bu yorgunlukla ne o 5 atlıdan kaçabilir ne de askerlerle savaşabilirdi. Binicinin düşüncelerini hisseden at yavaşladı, yavaşladı ve kargılı askerlerden en iri kıyımının karşısında durdu. Şimdi ölüm sessizliğindeki bu ova birazdan ihtiyarın yalvarmalarıyla inleyecek ardından tekrar ölüm sessizliğine kavuşacaktı. İhtiyar kendinden hiç beklenmeyen gür bir sesle Açılın dedi. Kağana iletmem gereken acil bir haber var. Bu eşkıya liderinin daha da hoşuna gitti, kağana haber götüren adam yolluk da almıştır bu adam yağlı olacak diye düşündü. Sökül üzerindekileri ihtiyar dedi, yoksa canından olursun. İhtiyar binici daha da gür bir sesle açılın dedi, bu öyle bir yankılandı ki düz arazide, ilerde atlılarla birlikte bekleyen okçular gök tengri kendileriyle konuştu sandılar, dizlerinin bağı çözüldü. Oysa liderlerinde hiç bir kıpırtı olmadı. Bunu farkeden binici tekrar gürledi bugün olmaz Erlik. Bu gürleme üzerine liderlerinden cesaret alan 2,3 kargılı askerinde kargıları ellerinden düştü. Bunu gören eşkıya lideri hem ihtiyarı attan düşürmek hem de askerlerine moral vermek için kargısını atın döşüne soktu. Zaten yorgun olan attan son bir hırıltı çıktı, içindeki ürek uçmağa vardı. Bu hareketle okçular yaylarına sarıldı, atlılar atını mahmuzladı, diğerleri kılıçlarını kuşandı. İhtiyar binici at daha yere düşmeden son kez haykırdı geri geleceğim Erlik. Eşkiya liderinin gözlerinin içine bakıp, bunu ona ilet dedi ve birden ak başlı bir kartala dönüştü. Geniş kanatlarını göğe doğru açıp birden yükseldi ve şaşa kalmış adamların arasında hızla gözden kayboldu. Bunu gören eşkıyalar ellerinde yüreklerinde ne varsa düşürdüler. Neden sonra içlerinde biri liderlerine halen daha dizleri titreyerek, kimdi o dedi yoksa Göktengri mi? Gülerek kafasına vurdu liderleri amma da korkakmışsınız ha, köle pazarında en cesur askerler diye satıyorlardı güya sizi. Bir altınıza kaçırmadığınız kaldı, o kamdı dedi, siz Anadolu göçerleri onu ŞAMAN diye anacaksınız.
hikaye düzenlenecek
0 notes