froginthewrote
froginthewrote
21 posts
someone who believes in fairy tales and dreams.
Don't wanna be here? Send us removal request.
froginthewrote · 7 years ago
Text
Bendeki ben, sendeki ben'e karşı…
İnsanın belki varlığını hiç bilmediği, bilse de bazen ne yapsa değiştiremediği ve çoğu zaman uzaktan izlettirildiği, kendinden başka bir de karşı tarafa ait bir “ben” vardır. İşin tuhafı o “ben”, asıl sahibinden bağımsız şekilde yol almaktadır…
38 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Photo
Tumblr media
124K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
“Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor. Ve beyin başka yüz hatlarını, başka ifadeleri kabul etmeye yanaşmıyor: rastladığı bütün yeni yüzlere eski izlerin damgasını vurup her birine en uygun maskeyi buluyor.”
Italo Calvino- Görünmez Kentler (s:138)
21 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
“Yediğin her portakalın hayatında yediğin en güzel portakal olma olasılığı vardır. ama sen mükemmeli arayarak bir kasa portakalı tüketirsen, ulaşacağın tek şey aptal bir karın ağrısı olur. bir şeye karşı ne kadar az beklentin olursa ondan o kadar lezzet alırsın. bu yüzdendir ki hayatını değiştiren lezzetleri hiç beklemediğin anlarda tadarsın.”
2K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Photo
Tumblr media
69K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
saat; er-geç.
seni tanımadan önce tarifsiz bir yalnızlığın içindeydim, senden sonra ise -ki bu hususta sana minnettarım- tarifi olan, açıklanabilen bir yalnızlığım oldu;
duvardaki saatin yanlış olduğunu söyleyecek kimsem yok gibi. belki de bu nedenle, hiçbir cümleyi doğru zamanda kuramıyorum. mesela sen giderken, ‘’hoşgeldin’’ demem hep bundan… teşekkür ederim.
86 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Photo
Tumblr media
56K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
O şehir terk edildi ama o yara hiç geçmedi.
277 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Photo
Tumblr media
53K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
saat; er-geç.
seni tanımadan önce tarifsiz bir yalnızlığın içindeydim, senden sonra ise -ki bu hususta sana minnettarım- tarifi olan, açıklanabilen bir yalnızlığım oldu;
duvardaki saatin yanlış olduğunu söyleyecek kimsem yok gibi. belki de bu nedenle, hiçbir cümleyi doğru zamanda kuramıyorum. mesela sen giderken, ‘’hoşgeldin’’ demem hep bundan… teşekkür ederim.
86 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
saat; flört ve fritöz, patates ve kızartması.
yaklaşık yirmi dakika içerisinde gözlerin dalacak boşluğa. evet sana diyorum…
bir su var hayatında. tabii ki fiziksel yapısından dolayı suya sarılamıyorsun. suyu tutamıyorsun. ama ıslanıyorsun… sen suya değil, su sana hükmediyor. bazen içeyim bitsin diyorsun, o da yemiyor. çünkü biliyorsun ki; susuzluk öldürür.akacak gidecek, buharlaşıp gidecek korkusu seni uyutmuyor. bir bardak var hayatında. çok güveniyorsun… suyu bardağa emanet ediyorsun. bir süre sonra bardağı kıskanıyorsun. işte tam da bu noktada derin nefes al; bardağı kırıp suyu dökmek üzeresin! hem sudan, hem bardaktan olacaksın. ve bu yalnızlık demektir. kötüdür… sen gözleri dalan! bana inanmıyorsan, git kurak bir toprakla konuş. selametle…
16 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
Boş bir kokteyl masasına, geceye yalnız katılan kadın ile yalnız katılan adam aynı anda hareketlenir. Çınlayan bir sessizlik sonunda, adam mahcup bir giriş yapar;
  -          Masanın bir kıyısında sessizce dursam olur mu hanımefendi?
-          Tabii lütfen…
-          Teşekkür ederim. Aslında sizin yararınıza yanınızda dikilmem.
-          Nasıl yani?
-          Sayemde yalnızlığınızı gizliyorsunuz.
-          Yalnız olduğumu nereden çıkardınız beyefendi?
-          A çok özür dilerim. Bir-iki dakika sizi izledim de, gözlemlerim hatalıymış; sigaranızı yakmaya çalıştınız, çakmağın gazı bitti sanırım diğer çakmağı çıkardınız çantanızdan. Bir kadın çantasında yedek çakmak bulunduruyorsa, yalnızdır diye düşündüm. Telefonunuza baktınız defalarca ama saate değil, öyle sosyal medya hesaplarınıza bakındınız. Birini aradınız konuşma kısa sürdü. Mimikleriniz de zoraki konuştuğunuzu belli ediyor diye düşündüm. Çünkü insan severek konuştuğu birine, o görmeyecek olsa bile elmacık kemiklerini yukarı kaldırıp konuşmaz. Bir de haddinden fazla dik duruyorsunuz; fark edilmek ister gibi. Ama yanılmışım…
-          Haklısın yalnızım.
Çınlayan yeni bir sessizlik sonunda, kadın kendinden emin bir giriş yapar;
-          Ya siz?
-          Ben?
-          Bu gecede bulunma sebebiniz, sadece benim yalnızlığı gizlemek değil heralde.
-          Ben yakın korumayım.  Kürsüye yakın tayfadan birinin özel korumasıyım. Sanayici Cemal Bey. Görev başındayım yani… Mesai saatleri içinde kendimi yalnız hissetmiyorum pek.
-          Anlıyorum. Benimle konuşmaktan daha mühim bir işiniz var yani şu an, güzelmiş.
Kadın bir sigara aldı ağzına, adam kadının sigarasını yaktı;
-          Bu arada ben Okan..
-          Feride. Memnun oldum.
-          Kesinlikle ben de. Mesleğiniz?
-          Finansçıyım. Özel bir şirketin finans departmanının başındayım.
-          Çok anladığım bir şey değil ama rakamlarla heralde işiniz.
-          Evet, aslında sadece rakamlarla.
-          İlkokulda matematiği çok severdim. Lisede değişti her şey…
-          Neden?
-          Konular zorlaştı. İçinde rakam olmayan soruları çözüp, sonucunda rakam elde etmemizi beklediler. Ben de soğudum o devrede.
-          Formülleri vardır o tip soruların.
-          Hep böyle midir?
-          Anlamadım?
-          Sorunlarınızı formüllerle mi çözersiniz?
-          Herkes gibi, evet.
-          Saçınızın kısa olma sebebi de bu mu? Yakın tarihte terk edilmeniz sanırım.
-          Çok mu meraklısınız siz?
-          Affedersiniz.
Garson masaya iki kadeh şarap bırakır;
-          Okan… Sevmediğim bir işi yapıyorum. Bu işi yapmak için elimde nefret ettiğim nedenler var. Geceleri yatağa başıma koyduğumda ise, öbür sabah için elimde hiçbir neden yok. Biraz karışık gelebilir ama emin ol; zor bir hayatım var. Bilirsin insanlar geçmişleri nedeniyle acı çeker. Bazı insanlar da geçmişleri yok diye acı çeker. Ben ikinci gruptayım.  Kırmızı rugan giydim mi onu bile hatırlamıyorum çocukluğuma dair. Kek yapmayı denedim mi mesela yedi-sekiz yaşlarında, hatırlamıyorum. Annemi hiç hatırlamıyorum, babamı hatırlamak istemiyorum. Kardeşim yok. Yakın tarihte de biri tarafında terk edilmedim. Ben hep terk ettim… Sık sık! Gitmek gibi bir huyum var, mecburiyet diyelim hadi. O yüzden varsayım yapmaktan vazgeç.
-          Finansçı olduğunuza emin misiniz?
-          Tabii ki.
Adam bir kadeh şarap daha ister, sigara yakar;
-          Ben birinci gruptayım.  Hatırlamak zorunda olduğum bir geçmişim var. Ranzalar var mesela soğuk. Aç yatılan geceler var. Beyaz eşya kartonlarının üstünde yatılan geceler. Tren istasyonları. Trafik ışıkları. Yediğim dayaklar, attığım dayaklar. İkinci gruptan olmayı isteyen insanlardanım diyelim. Özümüzde iyi insanlarız da, hayat özümüzü kaybetmemizi istiyor yaşamak için.
-          Bak bu gece kurduğun en güzel cümle. Ben müsaadeni isteyeyim. Çok memnun oldum.
-          Ben de Feride.
Kadın taksiye biner. Adam onu izlemektedir, telefonunu çıkarır cebinden;
-          Amirim 34 TYU 3423. USB çantasında, çakmak şeklinde. Montunun cebinde de çakmak var o gerçek ama. Amirim bir şey daha var; ajan majan ama çok güzel kadın ya. Bırak ömür boyu takip edeyim!
261 notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
“If we wait until we’re ready, we’ll be waiting for the rest of our lives.”
— Lemony Snicket / The Ersatz Elevator
34K notes · View notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
Merhaba evren!
Bugün içimde anlamlandıramadığım bir neşe var. Hayatımda çok güzel şeyler olduğundan değil ama benim umudum olduğundan dolayı. Bir süredir epeyi bir mutsuz ve huzursuzdum. Gelip giden mutsuzluklarım var tabii hala hepimizde olduğu gibi ama kendimi olduğum gibi kabullenmeyi başarmaya başladım sanırım. Bir hata yaptığımda dünyanın sonu olmadığını , ben ne kadar takılı kalmakta ısrar etsem de hayatın takılı kalmama izin vermediğini gördüm. Bazen birşeylerin daha iyileri seni beklediği için de bitebileceğini, artık cevabı olmayan soruları sormamayı öğrendim. Senin kötü durumda olduğunu görüp bir de onların kötülük yapmaya çalışacağını zannettiğin insanların ; aksine yardım eli uzatabileceğini gördüm. Uçurumun kenarında olsam beni iter dediğin kişiler seni ordan uzaklaştırmak için ellerini de tutabiliyorlarmış. Önyargılarımız çok yanlışmış. Hayat hep de kötü gidemezmiş. Her yanlışın içerisinde gülümseyen birkaç doğru da varmış. Hayatın tadı belki de o arkasından aylarca ağladığımız sonrasındaysa bize hayat dersi olarak kalan yanlışlarda gizliymiş. 
Ne her seni seviyorum diyen gerçekten seviyormuş ne de bunu söylemeyenin sevmediği kanıtlanabilirmiş. Genellemeler kötü , onlara kulak asmak daha da kötüymüş. Ama seven asla gitmiyormuş, gitse de bir yolunu bulup geri dönüyormuş. Senden gidemediğim , hep sana dönmek istediğim gecelerde anladım. Sevilen ne yaparsa yapsın affediliyor, kin beslenilemiyormuş. Gelmediğinde de öyle ya da böyle hayat devam ediyormuş. O güçlü duyguların ateşi sönüyormuş. Ancak kalbinde bir yerde tüm canlılığıyla hapsedilip ömür boyu senin yanında dolaşıyormuş. Kaç sevda kaç kalpte kilitli kalmış sayılamıyormuş. Sen de bende öylesin sevgilim. Hakkında söylenen onca kötü şeye , yaptıklarına , sevgisizliğine , yalanlarına rağmen hala kalbimdesin, hem de benim sevdiğim şekilde. İnsanların seni gördüğünün aksine ben seni güzel görüyorum. Zaten hiçbir zaman kin ve nefretten beslenen birisi olmadım. Sevgiden beslendim hep, sevgi olmayan yerdense uzaklaştım sadece. Zaman geçirmelik , duygusuz , birşey hissettirmeyen ilişkiler zaten bana göre değildi. Çok bilmiş gibi duyulmak istemem ama şimdiki akranlarımızın çoğunun tarifiyle “takılma” olayı bana bir anlam ifade etmiyordu. Hayatımda kendimi kendi kendimle de vakit geçirebilecek biçimde şekillendirdiğime en fazla da bu zamanlarda seviniyorum. Mutlu olabilmek ya da kendimi tatmin etmek için , hiçbirşey hissetmediğim başka birine ihtiyaç duymuyorum ne mutlu ki. Bu ilgiye muhtaç insanları da yargılamıyorum , sadece üzücü buluyorum bu durumlarını. 
Uzun lafın kısası , ben artık senden de gidiyorum aşkım. Hem de hala seni severek. Seni unutmak istiyorum doğru ama bu sana karşı kötü duygular beslememi gerektirmiyor. Üzgünüm aşkım ama sen zaten mutsuzluğa mahkum birisin. Bu senin karman. Bu senin her zaman ödeyeceğin bir bedel. Keşke elimde olsa da bunu değiştirebilsem ama insanlar verdiği kadar alır bebeğim. Sen kimseye birşey veremiyorsun , yeteneksizsin. Sevgi de verdikçe çoğalır. Kalbinde sevgi yoksa sana karşı kimse sevgi besleyemez. Sana karşı söyleyebileceğim tek şey umarım seni hep senin gibiler sever ve sen de onları seversin böylece ne hissettiğimi anlarsın. Hafızanın çöplüğünde beni bile hatırlarsın belki. 
Ben de yeni tecrübelerim , yaralarım , korkularımla hayatıma devam ediyorum. Hala umudum var , çünkü güzel şeyler her zaman zaman alırlar. Hatta belki de bazı açılardan ben de senin gibi biriydim ve öğrenmem gereken şeyler vardı. Karşıma çıkarak aslında bana bunları öğrettin sen. Sınavı verdim sanırım. Ne kadar güçlü olduğumu test ettim. Bittim sandığım yerlerde bitmediğimi gördüm. Kendimi sevmezsem , kimsenin beni sevmeyeceğini , kimsenin korunaklı bir ev olmadığını biliyorum artık. İnsanlara da bu şekilde yaklaşıyorum. Evrenden de beni iyi kalpli insanlarla karşılaştırmasını diliyorum. Kimse kimsenin soğuk kalbini ısıtamıyor çünkü. O ateşi kendimiz yakmayı öğrenmeliyiz. Dilerim ki içimizdeki sıcaklık hiç bizi terk etmesin. Gözlerimizin kenarındaki kırışıklıklar sadece gülmekten belirginleşsin. Çünkü hayat gereksiz olayları kafaya takıp üzülmek için çok kısa. İnşallah yakın zamanda ben de takılmamayı daha iyi başarırım :) 
0 notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
Kimseler Bilmesin
Kimse bilmiyor bendeki aşkını. Sen bile. Bekliyorum ben de elbet geçer diye her aşk acısı gibi. Geçerdi neticede eksik kalmışlıkların bıraktığı boşluklar. Ama sen geçmiyorsun. Sanırım kalbimde hep bir sızı olarak yerini alacaksın ömrümün sonuna kadar. Saatler geçiyor duvarlara boş boş bakarak ama sen asla geçmiyorsun. Bıktım artık birileri “birşeyin mi var?” diye sorduğunda yalan söylemekten. “Yeni uyandım , hastayım” vs. gibi bahaneler uydururken boğazımda düğümleniyor adının her harfi teker teker. Adını birdaha söylesem bakar mısın ki yüzüme dönüp? Seni özledim der misin bir kere çok istersem? 
Sana tam olarak ne zaman nerede neyin üzerine aşık oldum bilmiyorum. Zaten aşkta hiç beklenmediği planlanmadığı insanların kucağında oturur bekler bizi. Peki ben yeterince beklersem geri gelir misin? Ya da seni hiç sevmediğime herkesi inandırırsam kendim de inanır mıyım ? 
Bir yanım nefret etmek istiyor. Edemiyorum. Hani aşk nefrete çok yakındı? Benimki aşktan da mı öte yoksa? Sana kendimi gösterdim. Çocukluğumu , hüzünlerimi , neden eşyalara anlam yüklemek istemediğimi anlattım. Bunu kimseye anlatmamıştım. Senden önceki kimseye anlatmamıştım. İnan ben de şaşırıyorum neden diye soruyorum sürekli. 
Ben hep sana bakarım, seni görmediğim yerlerde bile. Gördüğümde çok bakamam heyecanlanırım ama olsun zaten hep aklımdasın. Baktığım her göz senin gözlerin , dokunduğum bütün ellerde senin ellerin var. Seni çok seviyorum ve bu cümle sadece seninle anlamlı. Çok birşey istemem sadece bir kez daha birlikte uyuyalım , son kez olduğunu bilerek ama ilk günmüş gibi. Gelmeni istemem sonra merak etme, bilirim yine gidersin zaten.. 
0 notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
Uzak*
Günlerden cumaydı. Nil'nin en sevdiği gün. Bugünü başından beri çok sevememişti ama. Aklında mazi vardı bir süredir , elinde de Oruç Aruoba'nın bir kitabı. Kaçıncı okuyuşuydu hatırlamıyordu bu kitabı. Ama ne zaman böyle hissetse eline alırdı , tekrar tekrar okur altını çizdiği yerleri hangi duyguları hissederek çizdiğini düşünür dururdu. "Özlem, istemenin en temel biçimlerinden biri olduğu halde, kendisi istenmeyen bir duygudur; kendisinin olmamasını isteyen bir duygudur." derdi Oruç Aruoba "Özlemin varlığı, yokoluşu içindir; ama , yokolamadığı için , varolur" diye desteklerdi. İşte tam olarak kafasında bu düşünce vardı Nil'in de. Birşeyleri çok özlüyordu ama somutlaştıramıyordu bu özlemi. Çünkü tam olarak bir kişi veya bir cisime değildi. Kendi hislerini özlüyordu.
 Bu kitabı ona Tekin hediye etmişti; ilk uzun ayrılıklarından sonra. Onu özlemenin ne demek olduğunu ancak orada bulabileceğini söylemişti. Onu özlemenin "gidip gidip de hep yine kendinde durmak" olduğunu anlatmıştı gözleri dolarak. Tekin'i ilk kez ağlarken görmüştü Nil. Ona aşık olduğuna o gün inanmıştı kalpten. Tekin hep hayatının öznesi yapmıştı Nil'i. Daha tanıştıkları o ergenlik zamanlarından beri hiç elini bırakmamıştı. Nil'in saçını ilk kısa kestirişinde yanındaydı, ilk dövmesini yaptırırken elini tutan yine oydu. İlk düşük aldığı sınavda da yanındaydı , 1. geldiğinde de en büyük destekcisiydi. Nil katlanılması zor bir kızdı aslında. Duygudurumu hep değişirdi. Sabah dünyanın en mutlu insanıyken öğleden sonra ağlardı sebepsizce (en sevmediği saatlerdi öğleden sonraları) sonra akşama bir bakmışsın düzelmiş planlar yapmaya başlamıştı bile. En büyük sorunu hep yalnız hissetmesiydi ona sorarsanız. Hiç yalnız kalmamasına, etrafında herzaman onu çok seven birileri olmasına rağmen o yalnız hissederdi. İçten içe bu yalnızlığı severdi de. "Ben melankolik olmak için doğmuşum Tekin, beni bırak" diye takılırdı. Tekin hiçbir zaman bırakmazdı.İyi tanırdı çünkü onu, o depresyonun ardından nasıl dalga geçeceklerini , kahkahalar atacaklarını iyi bilirdi. Hem Nil çok iyi bir kızdı , annesi de çok seviyordu onu üstelik. Tüm bunların yanında bayaı da güzeldi hani , ela gözleri her baktığında büyülerdi Tekin'i. "dünyadaki hiçbir canlı böyle güzel bakamaz" diye düşünürdü. İş gözlerde değil de ona bakarken Nil'in hissettiği duygulardaydı ama sonradan anlayacaktı.  Tekin ise her zaman enerjik, neredeyse tüm sporlardan hoşlanan , kitap okumayı , film izlemeyi çok seven mutlu bir çocuktu. Tüm bu güzel enerjinin aslında Nil'i mutlu etme nedeniyle içinde oluştuğunu, Nil'i kaybettikten sonra sonsuz bir boşluğa düştüğünde anlayacaktı. Tekin annesinin ikinci evliliğinden doğan ikinci çocuktu. Bir ablası vardı canından çok sevdiği bir de ağabeyi annesinin ilk evliliğinden. Bu aile konularını konuşmayı çok sevmezdi Tekin. Sadece Nil'le konuşurdu, çünkü onu tek çocuk olmasına rağmen en iyi Nil anlardı. Bazen herşeyden nefret ettiğini söyleyip durduğunda sadece Nil'in yanında sakinleşirdi. Kendi küçük , duyguları büyük sevgilisiydi onun.  Nil'e hep "güzel kızım" diye seslenirdi. Nil de bunu çok severdi, Tekin onun yeri gelince olmayan ağabeyi , yeri gelince babası , en iyi arkadaşı , sevgilisi olurdu. Şimdi bunları düşünüyordu işte Nil de. O ilişkide hep çocuksu taraftı. Hatta hiç unutamaz bir keresinde Tekin'in bu sevgi sözcüklerine bozulmuştu. Çocuksu davranıyorsam git kendine daha olgun birini bul diye çemkirmişti çok uygunsuz bir yerde. Herken onlara bakmıştı. Çok utanmışlardı ama sonradan komik anılarından biri olarak kaldı ve dalga geçerek anlattılar. "Artık ilişkilerimin olgun tarafıyım Tekin hiç aklına gelir miydi ? diye sormak istiyordu şimdi Nil." Öyleydi çünkü. Artık kimsenin güzel kızı değildi. Yüzündeki çillere hayranlıkla bakan , o ortaokul mezuniyetinde çıkardığı suçiçeğinden kalma izin yerini eliyle koymuş gibi bulan kimse yoktu artık. Onu sonradan güzel bulduğu için yanına yanaşan , iltifatları gözlerin çok güzelmişden ileriye gidemeyen , gerçek Nil'i asla tanıyamayan , kafaları karışık , anlık heveslerinin peşinde kalbi soğuk adamlar vardı artık.
 Herşey güzeldi aslında Nil ve Tekin'le ilgili. Ama güzel olan herşey kolay değildi. Hayat kendini bir şekilde düzenlemeye karar verince eli kolu bağlanırdı insanın. İşte bu hayat da onları ayırmaya karar vermişti. Önce eskiden sorun olmayan şeyler aralarında sorun olmaya başlamıştı. Pek önemsemediler ilk başta çünkü zaten ilişkileri boyunca hep ayrılır barışırlardı. Uzak kalamazlardı çok fazla. Ama artık bu ayrılıkların süreleri uzamaya başlamıştı ve iki taraf da barışmaya ilk adım atmak istemiyordu. Sevmediklerinden değil de yorulduklarından galiba. Bu aşkı artık sırtlarında bir yük olarak taşıyorlardı. Eskiden hayatlarını kolaylaştıran şey artık gitgide zorlaşıyordu. Bunu kabul etmek çok zordu. Ama Nil'in o çok sevdiği Tekin'in parfümünün kokusu artık rahatsızlık vermeye başlamıştı. Nil'in de sürekli değişen duygudurumu Tekin'in ayak uydurmasını zorlaştırıyordu. Ona destek olamıyormuş gibiydi artık. Kendisi de sürekli down hissetmeye başlamıştı. Onu yükselten kimse yoktu ama. Nil kendi sorunlarına o kadar kafayı takmıştı ki Tekin'in mesajlarına bile doğru düzgün cevap vermemeye başlamıştı.Onu öpmek bile içinden gelmiyordu artık. Gerçi Nil'in içinden hiçbirşey gelmiyordu işin garip tarafı oydu. Buluşmaları erteliyor hergün bir hastalık bahanesi , sınav , ders bahanesi buluyordu. Tekin ona ulaşamıyordu , sanki aralarında görünmez bir bariyer oluşmuştu. Onlar ki sürekli bir konuda didişmeye alışıktılar artık kavga edecek konuları bile yoktu. Tekin alıngan bir çocuktu , herşeye trip atar gönlünün alınmasını beklerdi. Ama artık buna gücü kalmamıştı. İçten içe Nil'in onu bırakacağından da korkuyordu aslında, bu nedenle hiç adım atamıyordu. Sanki elinde birazcık sıkarsa kırılacak camdan bir fanus taşır gibiydi. Nil de bunun içerisindeydi. Eğer o fanusa en ufak bir zarar verirse Nil ellerinden kayacakı. Bu yüzden eylemsizlik oyunu oynamaya başladı. Bu da beraberinde uzaklık, mesafe getirdi. Nil artık depresif olduğunda aramıyordu. Sadece iyi hissettiği zamanlarda bir sinemaya falan gidiyor birer kahve içip havadan sudan konuşup ayrılıyorlardı. Nil'in gözleri de eskisi kadar güzel bakmıyordu sanki. Ona bakınca korkuyordu artık Tekin.  Bu sırada Melek diye bir kız çıktı ortaya. Aşikar bir şekilde Tekin'le ilgileniyordu. Sevgilisi olduğunu bildiği halde önce arkadaşca yaklaştı, Nil'in açtığı boşlukları Melek dolduruyordu sanki. ya da Tekin'e öyle gelmişti o sırada. Melek ; Nil'in aksine çok derin düşünmeyen , işveli cilveli , güzel , enerjik, daldan dala atlamayı seven , sarışın , tatlı bir kızdı. Kavga etmekten de hiç hoşlanmazdı. Herzaman huzurluydu. Etrafındakilere de bu enerjiyi yansıtırdı.Sanırım Tekin'in de o sırada aradığı tek şey huzurdu. Tabiki Nil'e aşıktı. Ama bu kızla da birazcık arkadaşlık etse nolacaktı ki? Hem Nil de severdi belki onu. Ortak arkadaşları olurdu. Ama hiç de öyle olmadı. Daha ilk görüşte birbirlerinde pek hoşlanmadılar Melek ve Nil. Ancak Nil de Tekin'i sıkboğaz etmek istemiyordu. O yüzden pek fazla birşer demedi bu arkadaşlığa. Zaten kendi sorunları o kadar ağır geliyordu ki. Bir de Tekin'i mutlu etmekle uğraşmak ona zor geliyordu. Bunu da bir süre Melek yapsındı. Ne vardı ki? Tekin'in herzaman kız arkadaşları olmuştu. Tekin'e de aşkına da güveniyordu zaten. Ama bir süre sonra Melek'le olan görüşmeler Nil ile olanlardan çok daha fazla olmaya başladı. Tekin'in iki lafından biri Melek'ti. Melek tenis de oynuyormuş. Melek İspanyolca dersine başlamayı teklif etmiş, isterse Nil de onlara katılsınmış hatta. Yok efendim Nil istemez Tekin de çok istiyorsa gitsindi. Artık Melek ve salak aktiviteleri hakkında bir kelime bile duymak istemiyordu.  Beklenen son gelmişti. Bir cumartesi akşamıydı. Ortak bir arkadaşlarının yazlık evinde doğum günü partisi vardı. Tabiki bolca alkol de eşlik edecekti partiye. Nil çok fazla istemeye istemeye Tekin'in ısrarıyla gitmeyi kabul etti partiye. Melek de oradaydı tabiiki. Nil yine çok yanlız hissediyordu. Artık Tekin de yabacı gibiydi ona. O yüzden bol bol içti. İçince birşey değisecekti sanki. Tekin'le biraz dans ettiler pasta yediler falan sonrası sessizlik. Onunla konuşmaya bile tenezzül etmeyen Tekin onu öpmeye başladı. Bu Nil'in canını sıkıyordu. Herşey bu kadar sıradan olmamalıydı. Tekin farklı biriydi. Yoksa değil miydi aslında? Öpüşürken bunları düşündü , Tekin hala hiçbirşey söylemiyordu. Bir insan birşey söylemeyince kafanda kuracağın herşeye inanabilirsin çünkü aksini kanıtlayacak birşey yoktur. Tekin sarhoştu ve konuşmaya niyeti yoktu. Nil ise tüm bu düşüncelerle alkolun etkisinden cıkmıştı ve sorunlarıyla yüzleşmeye kararlıydı. Ona konuşmaya çalıştı. Tekin hiç oralı olmuyor ve Nil'i havuza girmeye ikna etmeye calışıyordu. Bir anda midesinin bulandığını hissetti Nil. Bu muydu o körkütük aşık olduğu adam ? Artık dayanamayacaktı ve eve dönmeye karar verdi. Tekin ise orada kalmaya kararlıydı. Nil tek kelime bile etmeden gitti. Tekin ne arkasından geldi ne de aradı.  Ertesi gün hala Tekin'den ses yoktu. Telefon çaldı. Kötü birşey olduğuna emin gibiydi Nil. Arayan Gizem'di açtı. Evet işte beklediği sonu duymuştu. Tekin o gittikten sonra gece boyunca Melek'le takılmıştı. Sonrada oradan birlikte ayrılmışlardı. Nil yüzüne ağır bir tokat yemiş gibi hissetti. Sonra içine birşey battı. Konuşmaya devam edemedi. Telefonu kapattı. Hiç ağlamadı. Gözünden bir damla yaş bile gelmedi. Sadece derin bir boşluktaydı. Hep düşmeye devam ediyor ama asla bir yere çarpmıyordu. Birşeyler içini acıtıyor ama bir yandan da o kadar yanlış gelmiyordu. o da bilmiyordu aslında ne hissettiğini, herşey çok fazlaydı çok..  Tekin tarafında ise olaylar biraz farklıydı. Pişmandı. Çok pişmandı. Neden o kadar içmişti ki? Lanet olsun Melek'e aşık değildi ki. Hayatının aşkını kayabedeckti. Ondan daha önemlisi onu tek anlayan insanı kendi elleriyle hayatından itekliyordu. Nil'i tanırdı. O affetmeyecekti. Çok duygusal ve sevecen bir kızdı Nil , saatlerce Nil'in kucağına yatar kendini sevdirirdi. Ama bunu asla affetmeyeceğini, ondan başkasını öpebilmesini asla kaldıramayacağını biliyordu. Ölmek istedi. Zaten Nil olmadan nasıl yaşayacaktı? Ancak Nil ona konuşma fırsatı bile vermedi. Bu olaydan iki gün sonra hala Nil'i arayacak cesareti toplamaya çalışırken Nil'in okul için yurtdışına gittiğini duydu. Hiçbirşey yapacak gücü yoktu ama Nil'in peşine düştü. Onunla konuşmak istedi , onu izledi , herşeyini öğrendi. Nerede kaldığını , sabahları kahvesini nereden aldığını, moralini düzeltmek için yürüyüşe nerelere gittiğini. Çok içki içmeye başladığını, hiç hoşlanmadığı sigaraya başladığını gördü. Ama ona konuşacak cesareti asla bulamadı kendinde. Geri döndü. Hayatına baktı. Melek'le birdaha görüşmedi.  Yıllar geçti ama onun aşkı hiç geçmedi. Kız arkadaşkları oldu tabii , kısa süreli saçma ilişkiler, bazen uzun süreli soğuk sevişmeler birbirini izledi. Bir dikiş tutturamadı kısacası.  Nil öyle değildi. Olayı aştı bir süre sonra. Evet güven sorunları vardı artık bu ilişkiden ona hediye olarak kalan. Ama o önce bir kendini tanıdı. Uzun süre hayatına hiçkimseyi almadı. Tam 3 yıl boyunca kimsenin sevgilisi olmadı. 3 yılın sonunda Tekin'le konuştu. Arkadaş kalmak istedi. Tekin ondan gelecek herşeye razıydı. Yeterki hayatının bir köşesinde olsundu.  Nil onu asla hayatına sevgili olarak geri almadı, zaten içinden de gelmezdi. Ama onun arkadaşı oldu , her sorunu olduğunda yanında durdu, birlikte eğlendiler, uzun sohbetler ettiler, kitaplar paylaşmaya devam ettiler. Mutlaka 5-6 ayda bir görüşürler. Birbirlerine gittikleri ülkelerden kartpostallar gönderirler, doğumgünlerini kutlamayı unutmazlardı. Bunlar güzeldi ama bu bir film değildi. Nil'in de sevgilileri oldu. Kazıklar yedi. Tekin'le yapmadığı şeyleri başkalarıyla yaptı. Tekin'e aşık değildi artık. O gelen sevgililer de kalbini kırmıştı. Nil özlem duyuyordu sadece artık. Gerçek sevgiye , aşka , sadakate, dürüstlüğe. İyi insanlara özlem duyuyordu. Sevmek ve sevilmek istiyordu artık..
0 notes
froginthewrote · 7 years ago
Text
Sevgili Kızım, Kalabalıkların bir “büyüsü” var. Oralarda kocaman yanlışlar doğru diye önüne gelebilir. Aman dikkat! Böyle durumlarda kafa sallayıp durma; sor, sorgula. Hayat her ân taze; her halin yeni bir rengi, sorusu, cevabı var. Müdakkik ol. Muhakkik ol. “Gelecekteki Kızımla Konuşmalar*
26 notes · View notes