Tumgik
generalfishcowboycop · 10 months
Text
Her cumartesi buluştukları gibi, yine aynı seyir tepesindeki yerini almıştı. Telefonu çaldı. Arayan O' ydu. Ahizeyi, diğerine göre daha iyi işiten sağ kulağına dayadı ve konuşmaya başladı. Bizimki edebî kelâmlara bayılırdı:
"Oturadurdum altıma serdiğim alaca desenli geçmişe, ardından bir dilek tuttum üfledim güneşe. Güneş söndü, gökkubbe siyaha büründü. Demiştik ya artık arınma zamanı, fazla yüke gerek yok. Sen gelirken bir şişe deniz, bir bütün dolunay koysan kâfi piknik çantana. Korkma, iki kadeh yakamozun günahı olmaz. Bekliyorum seni, sakın geç kalma! Bilirsin canımın içi, gece uzun lakin ömür kısa. Yudumlayacak çok anı, katedecek çok yolum var."
Gülüştüler, ardından telefonu kapattı. Gözlerinde nem, dudağında buruk bir tebessüm kaldı. Çünkü bu bir buluşma değil, ayrılıktı. Ayrılıksa, ademoğlunun fıtratındandı.
"Yolcu" olmak, vedalara alışmaktı...
0 notes
generalfishcowboycop · 10 months
Text
Hiç unutmuyorum... Yıl 2000. Şu heyecanla beklenen mucizelerle kıyamet senaryolarının birbirine girip yarıştığı destansı sene. Halbuki bu bol sıfırlı yılın son demine gelmiş, aylardan kasım olmuş, ne bir mucize yaşamışız ne de bir kıyamet... Biz insancıklara aldırmadan hayat umarsızca akıp gitmiş, bildiğini okumuş. Ankara' nın " küresel ısınarak" değil, kömürle ayazdan korunduğu dönemler. Mevsimler dansöz olmamış henüz. Yani kasımı kasım gibi, adamı da adam! Üzerimdeki kaşe montun içinde kaybolurcasına, belki de ebediyen yok olmak istercesine büzüşmüş, ellerim cepte yürüyordum Yüksel Caddesi' nin bir hayli yıpranmış mozaik taşlarının üzerinde. Ve tabi ki hayali kliplerimin vazgeçilmez parçası olan "walkman" imin kulaklığı başımın üzerindeki yerinde... Müziksiz klip olmaz değil mi? Bu klibin konusu da "hüzün". Sahnede Tual "yine aylardan kasım..." diyor, bense yürümeye devam ediyordum ritimlere uyarak. Evet aylardan kasım, hava soğuk, içim buruk, cesaretim kırıktı. Ergen ruhumun hayata karşı yaptığı ilk muharebelerden yenik çıkmıştım. İlk platonik dikenler, ilk başarısızlıklar, ilk umutsuzluklar. Hani derler ya her şeyin ilki güzeldir, heyecanlıdır diye. İşte ben pek sevemedim o ilkleri. Şarkı sürüyor, ben yürüyordum. Sonra bir şey oldu. Kokulu bir kağıt güz rüzgarıyla uçtu, göğsüme kondu. Acaba benim mucizem de bu muydu? Üzerinde şöyle yazıyordu: "Akışına bırak, hayat her şeye rağmen güzel." Ve o an rüzgar dindi, ayaz kesildi, şarkı değişti. Sahne sırası Sezen'deydi:
"Gülümse hadi gülümse, bulutlar gitsin.
Yoksa ben nasıl yenilenirim, hadi gülümse.
Belki şehre bir film gelir bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur
Gülümse"
.
Ve ben 21 senedir her kasım gülümserim 🙂
1 note · View note