gokcecakir
gokcecakir
GÖKÇE ÇAKIR
23 posts
Tamam gelmişsin, yazılarımı okuyosun, iyi, güzel, hoş da.. Böyle bi zorunluluğun yok biliyosun di mi? Sonra vay efendim bunu niye böyle yazdın, şurda niye onu dedin, bak orda imla hataların var diye bıdı bıdı etme. Ben sana karışıyo muyum? Cık.. Ayıp..
Don't wanna be here? Send us removal request.
gokcecakir · 13 years ago
Text
Sevmediği insanlara onları sevmediğini açıkça söyleyen insanları seviyorum. Ama benim sevmediğim insan bana beni sevmediğini söylese yine de sevmem söyleyeyim. (wtf?!)
0 notes
gokcecakir · 13 years ago
Text
İstanbul'da trafik ışıkları; Yeşil: Geç, Sarı: Ver gazı, Kırmızı: Yardır!
0 notes
gokcecakir · 13 years ago
Photo
Tumblr media
Yürüyüş keyfi.. (=
Park Solacki - Poznan
0 notes
gokcecakir · 13 years ago
Text
bir erasmus blogu oluşturmak niyetinde değilim. şimdilik, ilk günlerin benden çok çevreme verdiği heyecan ve merak nedeniyle kelimeleri sıralayacağım. öncelikle gitmeden önce en çok duyduğum "heyecanlı mısın?" sorusuna cevap vereyim:
değildim, hala değilim.
belki de en çok tek başıma, daha önce hiç gelmediğim ve dilini bilmediğim bir ülkeye gidecek olmam sebep oldu bu soruya. insan yalnız olunca bir işin üstesinden gelemezmiş gibi.. aksine daha iyi değil midir yanında güveneceğin kimse olmadan işleri kotarmak? sırtını başkalarına dayayarak ne kadar ayakta kalabilirsin sanki?
şunu söyleyebilirim ki, gelmeden önce hissettikleriniz başkasının hayatını uzaktan seyretmek gibi.. sanki evinden uzak kalacak olan siz değil de seyrettiğiniz kişiymiş gibi.. sadece seyrediyor ve ne olacağını görmek üzere bekliyorsunuz.
şimdi poznan'dayım. buz gibi (ama gerçekten buz gibi) bir ülkenin, eski bir öğrenci yurdunun sıcak odasından yazıyorum. oda arkadaşım, asla algılayamadığım bir şekilde 30 saattir uyuyor! yaşıyor merak etmeyin. tuvalete kalktığını ve arada yatış pozisyonunu değiştirdiğini görebiliyorum.
geldiğim gün çok yorgun olduğumdan etrafı görme fırsatım olmadı. dinlenmek daha cazip geldi. bir de garip rahatlık var üstümde. istanbul'da olsam görmediğim birçok yeri 1 gün içinde gezmeye çalışırken burada onu yapamıyorum. şehirlerin enerjileri olmalı gerçekten de.. büyük şehirlerdeki koşuşturmacanın içinde kaybolurken zamanın nasıl geçtiğini farkedemiyoruz bile. müthiş yoruluyoruz üstelik. bu şehrin meydanında bile toplasan 15 tane insan görmedim henüz! sağa sola koşturanlar yok ki acele edeyim..
Tumblr media
poznan tarihi binalarla dolu, küçük bir şehir. istanbul'da doğup büyüyen bana göre küçük elbet. polonya'nın büyük şehirlerinden biri yoksa. şehir tramvaylar ile bezenmiş desem yanlış olmaz sanırım. otobüsten ziyade tramvay kullanıyor insanlar. hemen hemen her yere ulaşılabiliyor sayesinde.
araçlardan bahsetmişken ilk gün yaşadığım bir olayı da kısaca yazayım. beni yemeğe davet eden kızla buluşmak için yurttan çıktım ve sokağın köşesine geldiğimde yaya geçidinde beklemeye başladım. karşıdan gelen araç da beklemeye başladı. bir süre o beni bekledi ben onu. istanbul'da olmadığımı hatırlayınca geçtim karşıya. evet çok acayip ama insanlar kırmızı ışıkta duruyor burada! ben de artık otomobil gördüğümde "siz kimsiniz ulan yaya var burda yaya!" diyorum içimden. (yaya da ne saçma bir kelimeymiş ya hu! üst üste söyleyince daha da bir kötü oldu)
insanlarına gelince.. orta yaş ve üstü ingilizce bilmiyor. el kol hareketleriyle bir yere kadar anlaşabiliyorsunuz. dil bilen biri şart. gençler ise oldukça iyi konuşuyor ingilizceyi. yardımseverler aynı zaman da. özellikle 30 kiloluk valizimi hiç sesini çıkarmadan havaalanından yurda kadar taşıyan gence ne desem az.. 30 kilo dedimse hepsini kıyafet sanmayın, okuduğum bölüm gereği alet edevat getirmek zorundaydım bir de. bavulu havaalanındaki x-ray'den geçerken görevlinin "ağaç törpüsü mü o?!" sorusuna maruz kalan tek kız benimdir herhalde..
gelmeden önce birçok erkek arkadaşımın üzüldüğünü de söylememe gerek yoktur sanırım. daha fazla üzmek de istemem ama kızları gerçekten güzel!
bunların dışında, ismi türkçe olan bir restorana girip de "kolay gelsin, çayınız var mı?" dedikten sonra karşınızdakinin şaşkın bakışlarını seyredip taze demlenen çayı yudumlamak müthiş keyifli! onca çay için 1 "groşe" bile almadılar üstelik! ustanın da dediği gibi "biz birbirimize sahip çıkmazsak kim çıkacak?" =)
her ne kadar kızsam da şu sıralar çok fazla, seviyorum memleketimi. taharet musluğu var benim ülkemde be daha ne olsun!
böyle bitirmek istemezdim ama işin özeti bu sevgili okuyan..
yine yazarım belki bir ara..
bekle beni..
3 notes · View notes
gokcecakir · 13 years ago
Text
Dün metrobüse biner binmez boş gördüğüm ilk koltuğa oturup kitabımı çıkardım çantamdan okumak üzere. Yanına oturduğum adam, elimdeki kitabı görünce "Zülfü Livaneli mi okuyorsunuz?" dedi ve inene kadar devam edecek olan diyaloğumuz başladı.
Toplu taşıma araçlarında genelde -teyze yanı-na düştüğüm için onların çocuklarının ne kadar da başarılı(!) olduğu hakkındaki söylevlerine maruz kalmak istemediğimden ya kulağımı takar müziğimi dinler, ya uyur, ya da kitabıma gömülürüm. Bu kez, beni ilgilendirmeyen bir sohbete ayıp olmasın diye iştirak etmek yerine, keyifle dinlediğim biriyle karşılaştığım için çok mutlu oldum.
Okuduğu kitaplardan, Amerika'daki Özgürlük Anıtı'ndan, Mayalardan, Atatürk'ten, piramitlerden konuştuk kısacık yolda. Bir de tavsiyede bulundu okumam için: James Churchward.
İsmini sordum metrobüsten inmeden önce. "Ahmet" kalmış sadece aklımda. Çok kızdım kendime sonra. İsimleri hafızaya alma problemim var. 2 dakika bile geçmeden nasıl hatırlamam adını! 
Yine de çok mutlu oldum, hafiflediğimi hissettim o güzel sohbet sayesinde.
Bir gün, bir yerde, elimde kitap görürseniz beni, usulca yanıma sokulup "Merhaba" diyebilirsiniz. Havalara uçarım inanın ki!
(((((=
0 notes
gokcecakir · 13 years ago
Text
Şimdi, (mümkünse) loş ışıklı bir ortama geçip sırtınıza yaslanın, gözlerinizi kapatın. Müziğin tadını çıkarın.. http://t.co/lGY28LD3
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
Aradığım makale ve tezleri neden bulamıyorum?! Açıklasın biri bunu bana! Ağlıcam.. :(
1 note · View note
gokcecakir · 14 years ago
Text
Canı sıkılan var mı? Gecenizi şenlendireyim? Uzaylı otopsi'si nasıl gider acaba? http://t.co/I4e2PLWg
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
Dinleyin bu ikiliyi.. Harika bir ses, harika şarkı.. (= http://t.co/HZ5xeti0
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
Gitgide Alışıyorum Sana
Gitgide alışıyorum sana....  Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...  Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...  Yanımda olduğun zamanlar;  sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,  alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...  Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...  Alışkanlıklar daima korkutur beni...  Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...  Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...  Fakat şimdi sana alışıyorum...  Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.  Yalnız içimde garip bir korku var.  Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...  Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini  daha değerlisini verememekten korkuyorum...  Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla  yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...  Oysaki her zaman ve günün her saatinde  yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan  pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...  Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp  emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...  Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.  Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...  "Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...  Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,  o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,  sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!  İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle  mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...  Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.  Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.  Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.  Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu  kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.  Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim  senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...  Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.  Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa  seni görecekler içimde...  Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?  Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.  İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.  Her yerde iki olduğumuz için  bir bütün haline geliyoruz durmadan...  Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...  Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...  Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...  Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...  Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...  Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...  Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....  Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...  Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.  Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...  Uzun süren bir baygınlık sonrasının  o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...  Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman  seninle vardığım yüksekliğe erişemez...  Açılmış bütün kuyuların derinliği  içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...  Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.  Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.  Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.  Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.  Alev almayan bir yerimiz kalmadı.  Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.  Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.  Nehirler, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.  Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.  Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...  Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde  bizden güçlüsü olmayacak!  En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...  Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.  Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...
Ümit Yaşar OĞUZCAN
ortaya not: Ümit Yaşar için "zoraki şair" diyenler var. Şüphesiz ki, bu onu kötü şair kılmıyor benim gözümde, aksine seviyorum şairi.. "Gitgide Alışıyorum Sana" şiiri ise en sevdiğim..
sevdiğime not:  "Gitgide Alışıyorum Sana"
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Video
youtube
nasıl güzelsin sen ey şarkı..
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Link
Tüylerim diken diken oldu resmen!
mustafaakdag:
Fatih Altaylı, bugünkü köşesinde 13 yaşındaki N.Ç. ile para karşılığı cinsel ilişkiye giren ve hem yerel mahkeme hem de Yargıtay tarafından cezalarında indirime gidilen 28 kişiyi isim isim afişe etti.  Ersun Erdemir: Jandarma Yüzbaşı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi.
Şeyhmus Cansin: Bayındırlık Müdürlüğü’nde işçi. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Hamit Abdulsemetoğlu: Matbaacı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Mehmet Seyitoğlu: Ziraat Bankası’nda memur. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Şeyhdavut Oruç: Derik Belediyesi’nde memur. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Ümit Ergin: İlköğretim Okulu Müdür Başyardımcısı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Ömür boyu kamu hizmetinden men edildi. Sabri Ajak: Traktör bayii. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Silahattin Kuray: Beyaz eşya bayii. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Mehmet Gatgar: TEDAŞ teknisyeni. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, cezası iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Ali Atasoy: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle cezası 4 yıl 2 aya indirildi. Ömür boyu kamu hizmetinden men edildi. Burhan Ertaş: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Nizam Denli: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Sadettin Deniz: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan 5 yıl hapis verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 aya indirildi. Recep Sakız: Kızıltepe Kaymakamlığı’nda yazı işleri müdürü. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Ahmet Günay: TEDAŞ vinç operatörü. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Kerem Aykaç: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Şemsettin Aslan: Nakliyatçı. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle cezası 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. (Fuhşiyata tahrik suçundan 7.5 yıllık zamanaşımı dolduğundan dava düşürüldü.) Hamit Aydın: Ziraat Bankası’nda veznedar. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Harun Uras: Muhtar. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. (Fuhşiyata tahrik suçundan 7.5 yıllık zamanaşımı dolduğundan dava düşürüldü.) Mahmut Telli: Derik Ziraat Odası Başkanı. 15 yaşından küçük kızm ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Teyyar Salman: Orman İşletme Şefliği’nde şoför. 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, cezası iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Enver Adanç: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Kamu hizmetinden ömür boyu men edildi. Şeyhdavut Dora: 15 yaşmdan küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Cüma Uraş: Mardin Vakıflar İmareti’nde çalışıyor. 15 yaşmdan küçük kızın ırzına geçmek suçundan ve bunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi, iyi hal indirimiyle 4 yıl 10 ay 10 güne indirildi. Rıdvan Bayraktar: 15 yaşından küçük kızın ırzına geçmek suçunu birden fazla işlediği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapis verildi, ancak iyi hal ve yaşının olay tarihinde küçük olmasından dolayı cezası 3 yıl 10 ay 20 güne indirildi. Abdulaziz Sarıoğlu: Dava açıldı, ancak eylem teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle ve iyi hal indirimleriyle 1 yıl 4 ay 20 gün hapis verildi. Emine Akyol: Gündelikçi. Irza geçmeye iştirak ve fuhşiyata tahrik suçlarından 9 yıl hapis. Türkan Temel: Irza geçmeye iştirak ve fuhşiyata tahrik suçlarından 9 yıl hapis.
11 notes · View notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
beklemek sıkıntısı
üzgünüm.
terörle yaşamak normal olmuş artık. alışmışız.
her gün (mübalağa yok!) şehit haberi duymak farklı gelmez olmuş. korkarım, gün geçtikçe yükselen sayı, kaynayan sudaki kurbağa etkisi bırakmasın bizde.
1 ile 2 ile başlayan sayı dün 24'ü buldu. bizim bildiğimiz daha doğrusu bizim bilmemizi istedikleri sayı bu.
derken harekat haberini aldık bugün, 22 tabur dediler. yaklaşık 10000 asker demekmiş. ben bilmem tabur dediğin, tümen dediğin kaç kişiden oluşur.. değil mi ki yaklaşık 10000 -can- gözü kapalı ölüme gönderildi.. isterse 1 kişi olsun.. o da can ya hu!
"apo idam edilsin"ler, karakol saldırıları, terör, şehit, harekat.... bitmiyor liste. tüm kelimeler zihnimizin siyah sayfalarından akıp geliyor gündemimize. üstelik sanılıyor ki şiddet çare olacak..
ne bir harekat, ne bir şerefsizin kellesini almak bizi gül bahçelerinde yaşatacak.. çözümü nedir deseniz onu da bilmiyorum. hepimiz eli kolu bağlı oturmuyor muyuz zaten? internet başında ahkam kesiyoruz. tüm yaptığımız bu!
askerliğini isteyerek yapan tek bir kişi tanımadım ben. gençlere zorla dayatılan bu zaman hırsızlığının, psikolojik ve "gerçek" savaşın karşısındayım! 2 aylık eğitimle ellerine silah tutuşturup, bilmedikleri coğrafyalarda, terörün ortasına, ÖLÜME gönderilmesine karşıyım!
1 şehit, 13 şehit, 24 şehit değil, 24 ölü değil verdiğimiz. birliğe teslim olan her genç kalbini geride bırakıp gidiyor. annesini, babasını, kardeşini, yarini, bebeğini, canını bırakıp öyle gidiyor. 24 değil yüzlercesi ölüyor! umutlar ölüyor. o bebeğin geleceği ölüyor.
üzgünüm.
ülkemi daha nelerin beklediğini bilmiyorum.
üzgünüm.
elim kolum bağlı oturuyorum.
ve üzgünüm..
asker yolu gözlüyorum.
7 notes · View notes
gokcecakir · 14 years ago
Audio
Aç güzelim saçını,
Savursun rüzgar..  (=
2 notes · View notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
Seve seve erken kalkma taktiği (vol.1) - Yatmadan önce bol su içip tuvaletin kapısını dışından kilitleyin. Gözlerinize inanamayacaksınız..
0 notes
gokcecakir · 14 years ago
Text
terbiyeliler dışarı!
şimdi ben buraya ayıplı şeyler yazmak istiyorum ya, olmuyo. neden? çünkü bu blogun linkini oraya buraya koydum ben. kimsenin gözüne sokmadım ama. oraya buraya dediğim de bi tıvitır profilimde var bir de feysbukta. (ya daha ne olacağıdı?) tıvitır malum, genç populasyonun ağırlıkta olduğu, feysbuka göre daha bi küfürlerin ve argonun havada uçuştuğu mecra. hoca yok, aile büyüğü pek yok, küçük çocuk yok. ama feysbuk öyle mi? ipini koparan gelmiş! ben mesela. orada daha usturuplu olma gereği hissediyor insan her daim. güzel güzel küfredip rahatlayamıyosun. yaparsan "iyi aile kızı" ya da "örnek abla" (bu bebeler içindi) imajını sarsarsın. saygısızlık etmiş olursun. sonra arkadandan söylenenlerin bini bir para. piii..
ben de dedim ki kendime sonra, ulan dedim, feysbukta kendini zaten kısıtlıyosun, burda bari yapma dedim, yaz anasını satim ne istiyosan dedim. sonra iş paylaşmaya gelince patladı tabi. (ayıplı şeyler yazmadım ama. yazıp buraya koymamışım gibi olmasın. usluyum ben) hayır yazmak ya da buraya koymak problem değil. ama yazdıklarının okunması için birileriyle paylaşman gerek. en çok kişiye nasıl ulaştırabilirsin? feysbuktan, tıvitırdan. e ben (eben diil) zaten feysbukta usluyum, burda özgür olcaktım, ayıplı konuşcaktım, feysbukta paylaşınca aynı bokun mavisi olmadı mı şimdi? oraya koymasam kim görcek peki?
işte tam da burda çeliştim ben. böyle bi dilemmaya düştüm. profil bilgilerimin arasına gizlice buranın linkini sokuşturdum. sayfamda paylaşmadım. artık biri yanlışlıkla girerse kendi bileceği iş ben mesuliyet kabul etmem dedim. bilmediği her şeyi pırkalamasaymış dedim. sonra da, ya ayşe/ahmet görürse diye telaşa kapıldım. (buradaki ayşe/ahmet saygın kişilik oluyo) ya beni yanlış tanırsa dedim kendime. cevap olarak da -neyini yanlış tanıcak lan sen öyle birisin işte yaptığını niye gizliyosun yanlışı mı var bunun- dedim. kalbim kırıldı. kendimi çok yanlış tanımışım meğer. hiç beklemezdim.
kalbim hala kırık. bunu bana nasıl yaparım, nasıl kendimle böyle konuşurum diye düşünmeden edemiyorum. çaya verdim kendimi kaç gecedir. bu dert başka türlü çekilmez içelim güzelleşelim dedim. amma çok dedim dedim lan! kendi konsantremi bozdum. ne diyodum du bi okuyim toparlarım belki.
......
......
......
heh! blog linkini vermezsem de kendi kendime konuşuyomuşum gibi olcak burda tek başıma. kimse okumucak falan.. o zaman yazmanın bi anlamı yok.. burda bi daha kendimi karşıma alıp ciddi ciddi konuştum. bak gökçe dedim, link vermezsen kimse senin burda olduğunu bilmez, yazar yazar yine kendin okursun. kapat burayı ne sen üzül ne ben üzüleyim dedim. insan kendine 2 kere bu kadar ağır konuşur mu? zaten kırık olan kalbim artık iyice paramparça oldu bunları duyunca. daha da konuşmam kendimle dedim.
paylaşma meselesine gelince.. şimdi benim tamblırım tıvitıra bağlı ya, buraya yazdıklarım orda yayınlanıyo. acaba ben yine tıvitırı da feysbuka bağlayıp, tamblırıma yazıp, önce tamblır tıvitıra, tıvitır feysbuka, sonra hepsi ban.. bi dk böyle olmucaktı. sonra feysbuk profilime göndermiş olsam, dolaylı yoldan hani.. aa haberim yok burda da mı görünüyormuş tamblırım ayağına yatsam..
yine olmadı olm.. gökçenin karakteri dışarda kaldı bu sefer. ne demiştik gökçe dediğin feysbukta hanımefendi, mutfakta aşçı, tamblırda .. öhm..
ya bu davranış ve saygı durumları ne menem bi şeymiş.. insan olduğu gibi görününce saygısız mı oluyo şimdi? belki ben göründüğüm gibi olmak istemiyorum, olduğum gibi görünmek istiyorum. (mevlana da ne söz etmiş arkadaş nereye çeksen geliyo işte bu da) eğer gökçe olduğu gibi göründüğünde terbiyesiz oluyosa, gökçe terbiyesiz midir?
evet terbiyesizdir. konu kapanmıştır.
girişe, "içerde ahlak dışı zamazingolar bulabilirsiniz. emin misiniz?" diye levha yaptırabilirim her an. he bi de:
terbiyeliler dışarı!
ps: ünlem işaretini seviyorum.
11 notes · View notes
gokcecakir · 14 years ago
Video
Zaman, İnternet ve Caka Satmak Adına Bir Şeyler
İnternetin bu kadar yaygınlaşması, her eve girmesi iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum. Kestiremiyorum. Hele ki Facebook ve türevlerine hiç katlanamıyorum bu sıralar ama ona rağmen her gün girip kurcalamayı da ihmal etmiyorum.
Bilgisayar bağımlılığı sigaradan, alkolden daha kötü gibi sanki. İnsanlar sanal ortamda birbirine hava atmak için elinden geleni yapar, kuyusunu kazar olmuş. Meğer ne kadar da lüks düşkünü insan varmış çevremde. Ben körmüşüm! İki süslü mekana gittiği için kendini kral/kraliçe sananlar varmış. Daha da kötüsü yapış yapış insanlar varmış tanıdığımı sandığım fakat hiç tanıyamamış olduğumu anladığım. Herkes “canım” olmuş, “cicim” olmuş, “güzel” olmuş. Yıllardır arkasından ağzına geleni söylediğin, suretini görünce en yakının olmuş. Sokaktaki pısırık klavyede aslan olmuş.
Hayat bize caka yarışını değil de sanat yarışını, kültür ve bilim yarışını aşılasaydı keşke. Kıyafet yarıştırmamızın bizi adam yapmadığını öğretebilseydi. Her gün onlarca kez kullandığımız sevgi sözcükleri dilimizden değil, kalbimizden dökülseydi. Yardım etmek, su içmek gibi ihtiyacımız olsaydı. Sokak köpeklerini zehirlemeseydik mesela. Ya da parasız eğitim istediği için tutuklanmasaydı öğrenciler. Gündemimizi kıçını başını açanlar değil de başarı hikayeleri oluştursaydı.
Ne zaman bu kadar boş yaşar olmuşuz biz? Bugün “kendimiz” için ne yaptık mesela? Onu da geçtim, en basitinden birine onu sevdiğimizi söyledik mi? Teşekkür ettik mi herhangi bir şey için?
Zaman, internette gezen fotoğraflara “onun memesi küçük, bunun totosu büyük” muhabbeti yapmaktan çok daha fazlası! Kıymetini anlayabilecek miyiz acaba? Dolu dolu yaşayabilecek miyiz?
Soru işaretlerinden fazlasını yazmak isterdim. Yapamadım. Onlardan kurtulmak için, önce benim zamanı değerli kılmayı öğrenmem gerekiyor..
8 notes · View notes