hlbzdg
hlbzdg
SİYAH
603 posts
Karanlık
Don't wanna be here? Send us removal request.
hlbzdg · 4 years ago
Photo
Tumblr media
“Leyla Erbil ve Ahmed Arif… Ahmed Arif’in büyük sevdası Leyla… Leylim Leylim’i.
Leylim Leylim; Ahmed Arif’in Leyla Hanım’a yazdığı mektuplardan oluşan bir kitap. 1954-1957 ve en son 1977’de olmak üzere 60’ın üzerinde mektup göndermiş Ahmed Arif. Leylâ Erbil bu mektupları yaşamının son günlerine kadar özenle saklamış. Hastalığının ağırlaşmaya başladığı, belki de pek fazla ömrünün kalmadığını fark ettiği günlerde bu mektupları günyüzüne çıkartmaya, bast��rmaya karar vermiş. “Onun gibi bir adamın, büyük bir şairin yazdıklarının basıldığını niye görmeyeyim” diye düşünüyormuş. Mektupların kitaplaştığını görmeye ise ömrü yetmemiş.
Hikaye başladığında, Leylâ Erbil henüz 23 yaşında. İstanbul’da yaşıyor. Orta halli bir ailenin çocuğu. Lise yıllarında şiir yazarak edebiyata başlamış. 14 yaşındayken şiirleri bir taşra dergisinde yayımlanmış (1945). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde öğrenime başlıyor. 1951’de kısa süren ilk evliliğini yapıp üniversiteyi bırakıyor. 1953 sonunda hayranı olduğu Sait Faik’le tanışıyor. “Şiirlerimi eleştirdi, hikâyelerimi övdü. Alıngan, sinirli, dürüst, utangaç ve alabildiğince alçakgönüllü bir adam… Yüreklendirdi beni; ben de kararımı düzyazıdan yana koydum. Oysa aynı yıllarda Ahmed Arif şair olduuğumda ısrar ediyordu…” (“Ben deliliğe düşkün bir yazarım” Yılmaz Varol’la Söyleşi, Düşler Öyküler Dergisi, Mayıs 1997). Erbil’in ilk öyküsü “Uğraşsız” Ahmed Arif’in yüreklendirmeleri, Metin Eloğlu’nun yönlendirmesi ile 1956’da Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayınlanıyor. yerleşiyor. 
İkili tanıştıklarında Leyla Erbil de Ahmed Arif gibi yalnız. O dönemde mektuplar daha bir flörtöz havada sanki. Ama araya üçüncü kişilerin neden oldukları yanlış anlamalar ve uzaklaşmalar girmiş. O ara Leyla Erbil eşi Mehmet ile tanışmış. İkili arasındaki anlaşmazlıklar halledildiğinde Leyla Hanım evlilik kararını almış çoktan.
Ahmed Arif’in bu konuda da sessiz bir kabullenişi var. Hatta Leyla Erbil’e ‘düğün hediyesi’ olarak bir de şiir gönderir: Suskun. O ne olursa olsun Leyla Erbil’i hayatında tutma derdinde o sıra. Öyle bir yere oturtmuş ki genç kadını, neredeyse bi Tanrılaştırma söz konusu. Ki bunu Ahmed Arif de kabul ediyor. 
Leyla Hanım evlenip Ankara’ya yerleşiyor. Birbirlerinin sanatları üzerine etkileri de göz ardı edilemeyecek cinsten. Ahmed Arif zaten yazdığım tüm dizelerde sen varsın demeye getiriyor. Leyla Hanım’ın yazması konusunda da acayip teşvik edici. Yine de neticede bir şeyler olmamış, olmamış…
Bu olmamışlık da en az Ahmed Arif kadar dokunuyor okuyana. 
Ahmed Arif’in Leyla Hanım’a mektup yazdığı dönemde başı dertte. Siyasi davalarla uğraşıyor, yargılanıyor, sürgün cezası yiyor, iş bulamıyor bulsa da bir süre sonra siyasi niteliği anlaşılıp işten atılıyor, yoksul ve sıkıntılı bir hayatı var. Diyarbakır’da yaşıyor, Urfa’ya sürgün ediliyor. Kitaptaki ilk mektup Bismil’den. Çoğu mektupsa Diyarbakır’dan yollanmış. Bu boğucu günleri yazarak aştığı anlaşılıyor. O dönemde tüm siyasi engellemelere rağmen yoğun bir yayın hayat olmuş. Şiirin yanında birçok eleştiri ve deneme yazmış. Tek kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim”in birçok şiirini bu dönemde yazmakla kalmamış, sonradan yok ettiği bir roman da kaleme almış. Hemen her mektupta Leylâ Erbil’e yeni şiirler yolluyor, yazdığı şiirlerden söz ediyor, dizeler paylaşıyor. Birçok şiirinin yazılış öyküsü hakkında önemli bilgiler var mektuplarda. Bazı şiirlerin yazılırken nasıl bir süreçten geçtiğini, nasıl değişip son halini aldığını da görüyoruz. Şiirle birlikte yaşama tutunmasını sağlayan en önemli şey Leylâ Erbil’le ilişkisi. Ona aşkla bağlı. Görüşlerine çok önem veriyor. Her yazdığı dizede desteğini arıyor. Yazdıklarının çoğu bir anlamda Erbil’e aşkının da ilanı. “Sana ulaşmadan, kavuşmadan da bazı iyi mısralar yakaladığım oluyordu. Senden sonra, yahut seninle daha bir şair oldum” diyor bir mektubunda. İlk şiir kitabını Leylâ Erbil’le birlikte çıkartmayı hayal ediyor, Erbil’i şiir yazmaya teşvik ediyor. Onu yayın dünyası hakkında uyarıyor. Şiirlerini, öykülerini dergilerde yayınlatmasında yardımcı olmaya çalışıyor.  Ahmed Arif, derin bir tutkulu ile bağlı olduğu Leylâ Erbil’e olan aşkının somutlaşıp bir ilişkiye dönüşemeyeceğinin, platonik kalacağının farkında. Bu yöndeki arzusunu belirttiğinde de Erbil’in ona gerçekleri hatırlattığını anlıyoruz. Ahmed Arif 27, Leylâ Erbil 23 yaşında ama Erbil’in çok daha olgun davrandığı anlaşılıyor. Erbil, çoğu mektuba cevap yazmayarak da tavrını bildirmeye çalışmış. Dost kalalım demiş, Ahmed Arif de bunu kabullenmiş. Nihayette de Leylâ Erbil bir mektupla bu ilişkiyi bitirmiş. Tüm bunları Ahmed Arif’in yazdıklarından çıkartıyoruz. Dediğimiz gibi; olmamış, olmamış… Ahmed Arif’in Yarı parçan imzasıyla gönderdiği mektupların sonucunda bi aşk yarım kalmış. ” Kitaptan… 15 Mayıs 1954 Ankara Leylâ, Canım, Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu.  Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten. Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. Buna ne dersin? Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha? Fotoğrafındaki “halbuki…”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatır mısın? Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri… Ne yapsam? Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi söylüyorum.  Yarı parçan.” “Canım benim, Bilir misin, ‘canım’ dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.”
“Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel …” “Seni cehennem bir hasretle öperim.”
979 notes · View notes
hlbzdg · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz!
İki müthiş hasret, iki parça can…
571 notes · View notes
hlbzdg · 4 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
‎Şehrazad 1.Sezon 2.Bölüm Dakika 49:50 (Taraneh Alidoosti & Mustafa Zamani).
27 notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Pride & Prejudice (2005) dir. Joe Wright
12K notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Photo
Tumblr media
    Tahmin ediyorum bir yıl içinde ayrılacağız. O mecburi döngüyü  sürdüreceğiz; teklik, birlik, sonra yine teklik. Sonra bu teklik yine birlik peşine düşecek, vesaire. Herkesin yaşadığı şeyleri, herkesten biri olduğumuz için biz de yaşayacağız. Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmeyi beklerken, ocağın başında çorbayı karıştırırken, âşık insanlar gördüğümüzde aklımıza gelecek; başkasıyla da yaşıyor mudur bunları?
Banu Özyürek, Poz s.14-15 ‘Bu senin çiçeğin’ Fotoğraf: Mahmut Fazıl Coşkun'un 2009 yapımı, “Uzak İhtimal” filminden, (Görkem Yeltan & Nadir Sarıbacak).
59 notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Neyi düşünse, neye kafa yorsa, hissettiği ne olursa olsun, şu dünyanın düzenine varıyordu. İnsanların şu kısacık ömürlerini nasıl olup da kendi arzularından bu kadar uzak yaşadıkları bir düzen kurmakla, kurduktan sonra da ona ayak uydurmakla geçirebildiğini aklı almıyordu. İnsanın yarattığı her şey insana karşıydı, insanı insanlıktan çıkartmak içindi, - mülkiyet, devlet, din, töre, aile, şehirler, köyler. Kendini yok etmeye ayarlı bir şeydi insanın bütün kültürü. Kendini yok etmeye bu denli azimli başka bir tür var mıydı?
Behçet Çelik, Dünyanın Uğultusu s.235 Fotoğraf: Pelin Esmer’in 2012 yapımı, “Gözetleme Kulesi” filminden, (Nilay Erdönmez & Olgun Şimşek).
48 notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İzledigin filmleri tekrar tekrar izlemen elinde olup da geri getirmeyecegin şeylere en güzel örnektir ki izlediğinde bile ilk gün ki izlemenin onu ilk gördüğün andaki hislerini geri gelmeyeceğine kefalettir. Beni, seni yeniden sevmeye zorlama bırak ilk sevdamız la beraber toprak olalım sevgili…
3 notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Oysa bizim bütün güzelliğimiz, yaşantılarımızla düşündüklerimiz arasındaki acıklı çelişkinin yansımalarından ibaretti.
Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar s.325 Fotoğraf: Nuri Bilge Ceylan’ın 2014 yapımı, “Kış Uykusu” filminden, (Haluk Bilginer).
87 notes · View notes
hlbzdg · 5 years ago
Photo
Tumblr media
“Acılar nasıl gitgide ağırlaşıyorsa bütün hayat da böylece hep kötüleyerek gidiyor…” diye düşünüyordu. Ta gerilerde, hayatının başlangıcında, aydınlık bir nokta vardı. Sonraları bu nokta karardıkça kararıyordu; hem de gittikçe artan bir hızla…
Tolstoy, İvan İlyiç’in Ölümü Resim: Ilya Repin “Judas”, 1885.
66 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Text
Keder kendi başının çaresine bakabilir lakin mutluluğun değerini bilmek için, onu paylaşacak birilerine ihtiyaç var.
Mark Twain, duyduğum en güzel sözlerden birini söylemiş.
2 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Text
Yeryüzü Ayetleri
“Ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum
Bunca elin boşunalığını düşünmekten
Bunca yüzün yabancılaşmasından
korkuyorum.” (s.98)
-Furuğ Ferruhzad, Yeryüzü Ayetleri
2 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Text
"Yorgun musun?
Yattın mı?
Uyu.
Düşünme beni.
Ben ki
Hiç düşünülmedim senden önceleri.
Senden öncesi."
Sayıklamalar, Oruç Aruoba
1 note · View note
hlbzdg · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Bir hastanenin bekleme salonundaydım : Yaşlı bir kadın bana dertlerini anlatıyordu… İnsanların tartıştıkları şeyler, tarihteki kasırgalar – onun gözünde bir hiçtiler : Zaman ve mekan içinde bir tek onun derdi hüküm sürüyordu. “Yemek yiyemiyorum, uyku uyuyamıyorum, korkuyorum, mutlaka cerahat var”, diye sıralıyordu, dünyanın kederi buna bağlıymış gibi çenesini sıvazlıyarak… Tiridi çıkmış, çenesi düşük bir kadının kendine dikkat edişindeki bu aşırılık, önce beni dehşetle tiksinti arasında kararsız bıraktı; sonra, sıra bana gelmeden hastaneden çıktım gittim, ağrılarıma ilelebet sırt çevirmeye karar vermiştim… “Her bir dakikamın elli dokuz saniyesi”, diye söylendim sokaklarda, “acıya ya da… acı fikrine vakfedilmiş. Keşke bir taş olabilseydim! ‘Yürek’ : Bütün azapların kökeni… Nesneye imreniyorum… maddenin ve donukluğun lütfuna… Küçük bir sineğin gelgiti bana kıyamet bir iş gibi görünüyor. Kendinden çıkmak günah işlemektir. Rüzgar, havanın çılgınlığı! Müzik, sessizliğin çılgınlığı! Bu dünya hayatın önünde pes ederek hiçliğe karşı kusur işlemiştir… Hareketten ve rüyalarımdan istifa ediyorum. Namevcudiyet! Tek zaferim sen olacaksın… ‘Arzu’, sözlüklerden ve ruhlardan hepten silinsin! Yarınların başdöndürücü şakası önünde geriliyorum. Ve bazı ümitlerimi hala muhafaza etsem dahi, ümit etme melekemi hepten kaybettim.” 
Emil Michel Cioran, Çürümenin Kitabı s.27 “İstifa” Fotoğraf: Andrey Tarkovski’nin 1983 yapımı, “Nostalghia” filminden, (Oleg Yankovsky). 
79 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Ancak bir özveriyi gerektiren sevgiye inan; bunun dışında her şey, çoğu zaman, boş sözlerden başka bir şey değildir.
Cesare Pavese, Yaşama Uğraşı s.114 Fotoğraf: Sepp Werkmeister, Bowery (New York) 1967.
70 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Photo
Tumblr media
“Sevmek yetseydi, her şey daha kolay olurdu. Ne kadar çok seversek o kadar sağlamlaşır absürd. Don Juan’ın kadından kadına geçmesi aşk yoksunluğundan değildir. Onu mutlak aşk peşinde bir bağnaz gibi göstermek gülünçtür. Ne var ki her kadını aynı hararetle tüm benliğiyle sevdiği için, bu armağanı ve derinleşmeyi her defasında yinelemesi gerekir. Çok sevmek için neden nadiren sevmek gereksin ki?”
Albert Camus, Sisyphos Miti  Fotoğraf: Albert Camus ve eşi Francine Faure [Canastel, 1942]
Daha fazlası için, “Albert Camus: Gönül Adamı ve Don Juan”
90 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
DAĞILGAN
Sesini öyle sesini Görünen ağzında yarı çıplak Seni sevdiğimin görünüşü gibi. Güzdü, yapraklar vardı Biz yitirmek için yaşadık bu ölmezliği Güzdü, yapraklar vardı Her bir bakışıyla o şimdi Dağılan beni sevdiğinin dağılışı gibi.
Edip Cansever, Sonrası Kalır I s.235 “Dağılgan” Görsel: Ilya Glazunov, “Love” 1955-1956.
28 notes · View notes
hlbzdg · 6 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İzledigin filmleri tekrar tekrar izlemen elinde olup da geri getirmeyecegin şeylere en güzel örnektir ki izlediğinde bile ilk gün ki izlemenin onu ilk gördüğün andaki hislerini geri gelmeyeceğine kefalettir. Beni, seni yeniden sevmeye zorlama bırak ilk sevdamız la beraber toprak olalım sevgili...
3 notes · View notes