Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İstanbul’a birde buradan bakın ; Mihrabat Korusu ve Otağtepe Parkı

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmediğim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal Beyatlı
Yine bir hafta sonu geldi ve nereye gideceğinizi bilemiyorsanız size birbirlerine yakın çok güzel boğaz manzarasına sahip iki mekan öneriyorum. Biri Otağtepe parkı, diğeri Mihrabat korusu. Eşsiz bir manzaraya sahip olan bu iki mekan nerede ?
Kanlıca’nın hemen sırtında bulunan Mihrabat Korusu ve karşınızda Ortaköy sahili, Rumeli Hisarı, İstinye Koyu …Mihrabat Korusu; Osmanlı Imparatorluğu’nun son dönem padişahlarından Sultan Abdulhamit Han’ın Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa’nın e��i Necibe Hanım tarafından Mısır’lı Abbas Halim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım’a yüzgörümlüğü olarak hediye edilmiştir. Yaklaşık 210.000m2 alan üzerine kurulu Mihrabat Korusu; restaurant, cafe, özel davet ve organizasyon alanları, sosyal ve kültürel faaliyet alanları, yürüyüş yolları ve anfi tiyatro gibi mekanları ile hizmet vermektedir.

Böyle güzel manzaraya hayran kalmamak elde değil. Hem gezin hem güzel fotoğraflar çekilin hem de şehir içinde doğayı keşfedin.Tabiki de bu manzaraya karşı kahvelerimizi yudumlamak esiz bir huzur yarattı. Temiz havası ortamın güzelliği büyük bir zevk yaşatıyor. Hemde gitmek çok uzun sürmüyor.Mutlaka gidip görmelisiniz

Şu anda İstanbul’da olmak isterdim. Mihrabat Korusu’nun dar yollarında seninle Yan yana, yana yana yürümek… Bir de martıların kanatlarından seyretmek İstanbul’u.
Özdemir Asaf
Otağtepe Parkı

Hep sosyal ortam da arkadaşlarımdan görüyordum bu mekanı ama nerede olduğunu bilmiyordum.Bir gün erkek arkadaşımla çıktık nereye gidelim nereye gidelim karşıya geçeceğimiz sırada trafikten bunalıp Kavacık yoluna saptık.Sonra tabelalarda Otağtepe’yi görünce gidelim dedik.En çok gitmek istediğim bir mekandı manzarasının güzelliği tarif edilemez,gidip görülmesi gereken mekan listenize burayı mutlaka ekleyin. Parkın adı halk arasında "Otağtepe Parkı" olarak bilinse de resmi adı "Fatih Korusu TEMA Vehbi KOÇ Doğa Kültür Merkezi" olarak geçiyor.Bizde gidince öğrendik.Burayı gezmeniz yarımsaat- bir saat arası değişiyor.Cafe- restaurant bölümü yok.Buraya gittiğiniz zaman bolca fotoğraf çekilip,manzara seyretmekten başka bir şey yok.Zaten köprüye kuş bakışı bakmak size yetiyor bile.


Bu park kesinlikle İstanbul'un en güzel manzaralarından birisine sahip.İstanbul ayaklarınızın altında. Otağtepe Parkı, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne Anadolu Yakası tarafından bakılan bir park olduğunu da söylemeliyim.Girişi ücretsiz.Şiddetle tavsiye ediyorum buraya gitmenizi :) İki mekana da aynı anda gidebilirsiniz siz için kroki resmini de paylaşıyorum.Umarım size güzel mekanlar tanıtabilmişimdir. Her gününüz çok özel ve güzel olsun.. <3
9 notes
·
View notes
Text
Hafta sonu nefes almak isteyenlere Saklı göl

Havalar ısınmaya başlayınca İstanbul’da hafta sonları bir kat daha kalabalık oluyor. Gitmek istediğiniz yere gitmeden önce trafik durumuna bakıyorsunuz çünkü 1 gününüz var saatleriniz trafikte geçiyor. Size trafik olmayan ve yarım saat uzaklıktaki Saklı göle götürüyorum. Hafta sonu nefes alabilmek adına tercih edilen bu güzel cennet köşe , yürüyüşten ve güzel bir kahvaltıdan keyif alabileceğiniz bir yer.
Şile Karamandere Köyü sınırları içerisinde bulunan Saklı Göl, yapay bir baraj gölüdür. Şile sınırları içerisindeki göl ile Şile Merkez arasında biraz mesafe var. Göle ula��mak için İstanbul üzerinden Şile tabelaları takip edilerek Işık Üniversitesi geçilir ve ışıklardan Ahmetli Köyü yönüne dönülür. Bu yol üzerinde devam ettikten yaklaşık 3-4 kilometre sonra karşınıza Saklı Göl tabelası da çıkacaktır; tabelaları takip ederek göle ulaşmak mümkündür. Göle ulaşmak için girilen yolda köylülerin açmış olduğu ve doğal ürünlerin yer aldığı tezgahlar ve küçük gözleme durakları sizi karşılamakta.

Saklı Göl kenarındaki işletmede göl kıyısında eşsiz bir manzaraya karşı demlik çayınızla birlikte kahvaltınızı yapabilirsiniz. Arzu edenler içinse hemen bu alanın yanı başında yine göl kenarında yer alan masalarda kendin pişir kendin ye mangal ya da piknik yapabilmek de mümkün.
İşletmede serpme kahvaltı ve sınırsız çay 30 TL iken, piknik masalarının fiyatları ise; 6 kişilik masa ve kamelya: 30 TL, 8 kişilik masa: 50 TL,12 kişilik masa: 75 TL. Açıkçası manzara şahane ama gelen kahvaltıya göre fiyatı pahalı. Bir de erken gitmezseniz sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Saklı göl çevresinde yürüyüş yapabilir ,köprüler üzerinde fotoğraf çekilebilirsiniz.Temiz hava , doğal gıdalar ve şehrin gürültüsünden uzakta eminim ki çok mutlu bir gün geçireceksiniz.Bu köprü üzerinden geçip gölün çevresinde turlayıp, ilerde kahvenizi içebileceğiniz çok tatlı bir mekan sizi karşılıyor.Çoğu zaman burada telefon çekmiyor. Bağımlısı olduğumuz teknolojiden de biraz uzaklaşma fırsatı bulup aileniz veya arkadaşlarınızla daha samimi bir ortam yaratabilirsiniz. Yeşile doymak için fazla uzaklara gitmeyin.Yarım saatinizi alacak bu eşsiz güzelliği görmeye mutlaka gelin ama selfie çubuğunuzu getirmeyi unutmayın. :D
12/05/2016
7 notes
·
View notes
Text
Şanlıurfa Gezimiz - 2
Herkese tekrardan merhabalar. Bugün sizlere Urfa gezimizin 2.bölümünü anlatacağım. Bu bölümümüzde Geleneksel Harran Evleri ve Halfeti’den bahsedeceğim. Geleneksel Harran Evleri; Harran’nın konik kubbeli evleri ören yerinden toplanan tuğlalarla 150-200 yıl önce inşa edilmiştir. Kare ya da kareye yakın prizmatik bir temel üzerine indirme tekniğinde tuğlalardan yapılmıştır. En çok 5 metre yüksekliğindeki kubbeler 30-40 tuğla dizisiyle örülmüştür. Her kubbe kemerlerle diğer bir kubbeye bağlanarak içeride geniş mekanlar oluşturulmuştur. Harran evleri bölge iklimine uyumlu olup yazın serin,kışın sıcaktır.


Sizin için Harran Evlerinin içinden birkaç örnek resim. Bu evlerin içinde yöresel kıyafetleri giyip, fotoğraf çekilebiliyorsunuz. Aynı zamanda at veya deveye binme imkânı da sağlıyorlar. Evlerin içinde kadınların yaptığı nar ekşisi, isot ve çeşitli takılar bulunmakta. Nar ekşisinin tadı çok farklı ve lezzetliydi. Harran’a sabah saat 10 sıralarında gitmemize rağmen sıcaklık 32 dereceyi gösteriyordu ve biz Harran Evinin içerisinden çıkmak istemiyorduk kapıları açık olmasına rağmen çünkü inanılmaz bir serinlik vardı.


Daha sonra Dünyanın ilk Üniversitesi; ‘Harran Üniversitesi’ nin kurulduğu alana gittik. Tabi ki de bizi kalıntılar karşıladı. Harran, ünlü Tıp ve Matematik bilgini Sabit bin Kurra’nın ; dünyadan aya olan uzaklığı ilk olarak doğru hesaplayan ünlü astronomi bilgini El-Battani’nin ; atomun ve cebir ilmini mucidi sayılan Cabir bin Hayya’nın ünlü din bilgini Şeyhü’’l İslam İbn-i Teymiyye gibi birçok bilim adamının yetiştiği ve der verdiği okul , özü itibariyle medeniyetlerin doğduğu ve buluştuğu kenttir. Harran, dünyadaki 3 büyük felsefe ekolünden ‘‘Harran Ekolü’’nün merkezidir.

Arkamda da fark edebilirseniz sağ tarafta kalan kalıntıları günümüzde de hala incelenmektedir.Gelelim Balıklıgöl’den sonra hayran kaldığım Halfeti’ye. Biz Urfa’nın Karaköprü ilçesinden gittik ama 1 saat 40 dakika sürdü.Hava inanılmaz sıcak ve kalabalık olduğumuz için resmen o sıcakta yapışarak gittik.Gittiğinize değdi mi ? derseniz.Biz gözlerimize inanamadık ve nerede fotoğraf çekilsek diye delirdik :D Kısaca size Halfeti hakkında genel bilgi vermem gerekirse ; Şanlıurfa’nın batısında yer alan bir ilçesidir.Halfeti ilçesinin yüzde 80"i Birecik Barajı"nın yapımı ve evlerin su altında kalmasıyla birlikte, 15 kilometre uzaklıkta kurulan yeni yerleşim merkezine taşındı. Taş mimarisiyle yapılmış evlerin ve camilerin su altında kaldığı ilçe, aradan geçen süre içerisinde doğal güzelliğiyle fazlasıyla dikkat çekiyor.Fırat Nehri"nin altında kalan taş mimarisiyle "Saklı cennet ve "Kayıp kent" olarak da anılmaya başlanan Halfeti"de, yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir belde haline gelmiştir. Uluslararası Koordinasyon Komitesi toplantısında ‘Cittaslow’ (Sakin Şehir) unvanını almıştır.

Sizi ilk olarak böyle bir manzara karşılıyor.Bu eşsiz manzara karşısında çektiğiniz eziyetleri unutuveriyorsunuz.Burada nehir kenarında balık yemenizi tavsiye ediyorum.Yemeğinizi yedikten sonra özel tekne kiralayabilir veya toplu gezi teknelerine binip,nehir altında kalan kalıntıları yakından görmelisiniz.Bizim en çok dikkatimizi çeken su altında kalan caminin minaresi ve elektrik direkleriydi.

Yaklaşık 40 dakika süren bu tekne gezintisinden sonra Halfeti’nin doğal güzelliklerini gezmeye başlayabilirsiniz.

Doğal güzellikleriyle Halfeti sizi kendine hayran bırakıyor. Ben size ne kadar detaylı anlatsam da oraya gidip yaşamanız çok farklı.Umarım bir gün sizlerle bu doğal güzellikleri görmeye gidersiniz.Son olarak Urfa’nın çok meşhur Sevgi Ciğer Salonunundan bahsedeceğim.
Sevgi Ciğer Salonu, Şanlıurfa’ya gitmişken kesinlikle gitmeniz gereken özel bir yer. Otantik oluşuyla, özel sunumlarıyla ve eşsiz bir lezzetiyle şahane bir mekan.Tüm yiyecekler bakır tas ve bakır tabakların içinde gelmekte. Özellikle ayranı tasın içinden orijinal bir kepçeyle içiyorsunuz. Şahsen benim çok hoşuma gitti. Ayranı lezzetli yapan o tas mı yoksa ev yapımı oluşumu tartışılır.Eğer ciğer sevmiyorsanız tavuk şiş veya başka yiyecek seçenekleri de mevcut.
Urfa gezimden edindiğim en önemli bilgi çok okuyan değil,çok gezen bilir.Belki bana bu bilgileri ders olarak öğretseler aklımda kalmayabilir ama gezip ,görüp,o anları yaşamak çok farklı.Her anını hatırlıyorum.O yüzden imkanınız oldukça yurtdışından ziyade kendi memleketimizi gezmeye çalışalım.Kendi doğal güzelliklerimizi yaşayalım..
İPEK ORMAN
09/05/2016
7 notes
·
View notes
Video
tumblr
Şanlıurfa Sıra gecesinde çiğ köfte yapımından kısa bir video :)
5 notes
·
View notes
Text
Şanlıurfa Gezimiz 1
Herkese merhaba. Bugünkü yazımda size Urfa’yı anlatacağım ama bu güzel şehri tek bir blog yazıma sığdıramam o yüzden bugün; Balıklıgöl, Göbeklitepe, Urfa’nın çarşısı, ve Sıra gecesinden bahsedeceğim. Bir sonraki bloğum da ise Urfa’ya gitmişken görülmesi gereken Harran ve Halfeti’den bahsedeceğim. Şanlıurfa, eski ve halk arasındaki adıyla Urfa, Türkiye’nin en kalabalık dokuzuncu şehri ve en büyük yedinci ilidir. 2014 sonu itibarıyla 1,845,667 nüfusa sahiptir. Doğuda Mardin, batıda Gaziantep, kuzeyde Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır illeri ve güneyde Suriye ile sınırı vardır. Kurtuluş Savaşında gösterdiği başarının hatırasından dolayı 1984 yılında "Şanlı" unvanını almıştır. Urfa çok gitmek istediğimiz bir yerdi ama bir türlü gidememiştik. Kuzenimin eşinin zorunlu doğu görevi Urfa’ya çıkınca, teyzelerim , kuzenlerim ile 10 kişi geçtiğimiz yaz gittik. Gezmek uğruna uyku nedir bilmiyorsun. İlk gittiğimiz yer tabi ki de herkesin çok merak ettiği Balıkgöl’dü. Hayran dolu gözlerle bakakaldığımız Balıklıgöl’de yaptığımız ilk şey kendimize birer puşi almak ve ardından bir sürü resim çekilmek oldu.

Balıklıgöl İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü Urfa Kalesinin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol"' emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin içerisine sağ olarak düşer. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür.

1 TL karşılığında buradaki balıkları besleyebiliyorsunuz. Buradaki balıklar asla tutulmuyor, ellenmiyor ve çok özenle bakılıyor. Bir tane bile atık göremezsiniz. Biz Haziran ’ın ortasında gitmemize rağmen aşırı sıcaktı. Burada düşük bir fiyatla meşhur Urfa yöresel elbiselerinden giyinip, fotoğraf çekilebiliyorsunuz.

Balıklıgöl’ün çevresinde hediyelik eşyalar satan mağazalar ve çay bahçeleri mevcut. Biz Balıklıgöl’ü tepeden görmek için merdivenlerden en tepeye çıktık ve işte bizi bu muhteşem manzara karşıladı.

Çarşıya yürüyerek ulaşabiliyorsunuz ve çok güzel baharatlar ve bakırlar sizi karşılıyor. Biz yaklaşık 4 saatimizi burada harcadık. Buraya giderken kesinlikle ince bir şeyler giymenizi ve şapka takmanızı tavsiye ediyorum. Ortam kalabalık ve sıcak, gezmek bazen işkenceye dönebiliyor. Urfa’nın dar sokaklarında resim çekilmeden gelmemelisiniz çünkü günümüzde az kalan bu tarihi evler şaheser gibi...Çeşitli müzeleri bulunmakta ve ücretsiz gezebiliyorsunuz. Biz Şanlıurfa Mutfak Müzesi’ni gezme şansını bulduk ama ‘Gezmemiz şart mı bu müzeyi ? ’ derseniz çokta gerekli görmüyorum.

Baharatları çok lezzetli ,her şey doğal üretimden. Bakırların o kadar çok modelleri var ki hangi birisini alacağınızı şaşırıyorsunuz. Genel olarak Urfa ucuz ,sadece bakır ürünlerde fiyat farklılık gösterebiliyor. Urfa’ya has bir peynir var ,yediğim en tuzlu peynirdi ama sıcak suda bekletirseniz tuzu gidiyor, gittiğiniz zaman mutlaka alın.

Veeee hepinizin en çok merak ettiği Sıra Gecesi’ni anlatmak istiyorum .Sıra Gecesi nedir ? Şanlıurfa iliyle özdeşleşen halk kültüründe ses, saz ve söz üzerine sohbet yapılan toplantı ve aktüalite meclisidir. Sıra gecesi tam anlamıyla baştan sona musiki, muhabbet ve edebiyat bütünü olarak ele alınabilir. Sıra geceleri Ariflerin söze geldiği, çırakların dize geldiği, şiirlerin saza geldiği gecelerdir. Sıra kelimesinin kullanılması, gecelerin sırasıyla herkesin evinde yapılmasından kaynaklanmaktadır. Ama artık mekan mekan eğlence alanına dönüşmüştür. Yer minderlerine sıra sıra oturarak yöresel müzikleri dinliyorsunuz.Verilen yemekler inanılmaz acıydı , çoğunu yiyemedik diyebiliriz. Özellikle orada yoğurulup ,yapılan çiğ köfte acıdan başka bir şey değildi ancak ucundan tadına bakabildik ve bizim burada yediğimiz çiğ köftelerden renk ve tat olarak çok farklıydı.



Sizin için bloğum da sıra gecesinden bir video paylaşıyorum mutlaka izleyin. Sıra gecesinden sonra Urfa’nın bir başka önemli yeri Göbeklitepe’dir. Şanlıurfa'ya 20 km'lik bir mesafede, Örencik Köyü yakınlarında tarihi MÖ. 11 bin yıllarına uzanan, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu Göbeklitepe Höyüğünde Cilalı Taş Devri'nden kalma bir mabet vardır.Arkeologlar tarafından Dünyanın en eski mabedi olarak tanımlanmaktadır. İnsan tarihinde din ve medeniyet teorilerini yeniden düzenleyerek, önce din ve mabed sonra medeniyetin ortaya çıktığına işaret etmektedir. Ayrıca Göbeklitepe ve diğer bölgelerden çıkarılan tarihi eser ve buluntular 2015 yılında açılan Şanlıurfa Müzesi'nde sergilenmeye başlanmıştır.


Şanlıurfa ’nın bir kısmını size elimden geldikçe anlatmaya çalıştım.İkinci blog yazımda sizi daha güzel yerler bekliyor. Şanlıurfa gezimiz 2 ‘de görüşmek üzere =)
05/05/2016
7 notes
·
View notes
Text
Maşukiye Gezimiz

İstanbul ile Maşukiye arası 129 km. Maşukiye, Kocaeli il merkezine 36 km, Kartepe'ye ise sadece 13 km uzaklıktadır. Ataşehir’den yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Kartepe tabelasından içeri girdikten sonra karşınıza Maşukiye tabelaları çıkmaktadır. Kolaylıkla bulabilirsiniz. Maşukiye’ye gitmek tatile gitmek kadar bana keyif verdi. Camınızı açtığınız an o mis gibi hava anında yol yorgunluğunuzu alıyor. Biz Pazar günü gittik ama nereye gideceğimize karar veremediğimiz için biraz geç gittik. Gittiğimizde saat 2 buçuktu. Kesinlikle buraya erken saatte gidilmeli. Bana sorarsanız çok gezilecek yeri yok 1 saatte biz gezeceğimiz yerleri gezdik ama trafiğe kalma korkumuzdan Sapanca’ya ya da Kartepe ’ye gidemedik. Merkezin ’de hemen bizi bu şelale karşılamakta. Hemen hemen herkesin ilk yaptığı şey burada resim çekilmek oluyor. 2 hafta önce gittim sezon tam olarak açılmamasına rağmen baya kalabalıktı.

Şelaleden yukarıya doğru çıktıktan sonra sizi böyle bir yürüyüş alanı bekliyor. Her yer yemyeşil, ağaçların mis gibi kokusu ve kuşların cıvıltısıyla içiniz huzur doluyor.Buradan aşağıya doğru inince çeşitli etkinlikler sizi karşılıyor. Biz atvye binmeyi tercih ettik. Yaklaşık 40 dakika sürüyor. Fiyatı da iki kişi 75 tl.

Grup halinde belirlenmiş bir dağ yolundan tepeye çıkılıyor. Gerçekten çok zevkliydi mutlaka bu tura çıkmanızı tavsiye ederim. Yaklaşık 15 dakika sonra Sapanca ‘yı ayaklarınızın altına alan, Bayraktepe Manzara Restaurant’ ta mola veriyorsunuz.


Bu şahane manzaraya karşı fotoğraf çekilmemek elde değil, bir de yudumladığımız kahvelerimiz. Burada 10 dakika mola verdikten sonra tekrardan Maşukiye’ye iniş başlıyor. Atv turumuz bittikten sonra acıktığımızı hissederek Alabalık keyfi yapmaya Yazıcılar Restaurant ’a geçtik.
Bu mekana hayran kaldım.Bu masa boşaldığı an burayı kapmak için bir koşuşum var anlatamam size. Yavuz’un bana ‘kooooşşş’ demesiyle koşu yarışı başladı resmen ve zafer benimdi :D Ama manzaraya bir bakar mısınız koşulmayacak gibi mi ? Su sesi insanın ruhunu rahatlatırmış ya gerçekten öyle oldu.Buraya geldiyseniz kesinlikle Alabalık yemelisiniz.Kiremitte kaşarlı Alabalık,köy peyniri kızartması ve kiremitte kaşarlı mantar yedik.Hepsinin lezzeti harikaydı.Salata ,mezeler ve içeceklerimize katarsak buraya 92 TL ödedik.Bana göre normal bir fiyattı.Gidilmesi gereken yerlerden biri olarak burayı da kaydedin.Şimdiden iyi gezmeler .. :)
İPEK ORMAN
03/05/2016
10 notes
·
View notes
Conversation
Tam anlamıyla hayat bazen Kerimcan durmaz'ın "İnanamiyöğum" demesi gibi, nasıl yazılıcağını bile bilemiyosun ki
#KerimcanDurmaz
533 notes
·
View notes
Text
Şehirden biraz uzaklaşmaya ne dersiniz ?

Uzun bir süre sosyal medya ortamında paylaştığım bu resim çoğu arkadaşım tarafından soruldu. ‘Neresi burası? , Nerede? O gittiğiniz yer var ya şahaneydi, İpekkk bizi de götürün’ gibi tepkileri çok aldım. Bu kadar ilgiden sonra bende burayı siz detaylı anlatmak istedim. Gerçekten aşık oldum. Çok yere gittim ama huzuru burada buram buram yaşadım resmen. Peki neresi burası ? Gebze Ballıkayalar Tabiat Parkı.
Ballıkayalar Tabiat Parkı Kocaeli İli, Gebze İlçesi içersin de Tavşanlı köyü yakınlarında yer almakta olup Gebze’ye 8 km, İzmit’e 39 km, İstanbul’a 60 km mesafededir. İstanbul – İzmit yönünde D–100 kara yolundan Gebze’yi geçtikten hemen sonra solda kalmaktadır. Tavşanlı köyü tabelasını görüp köye doğru ilerleyip,köyden 1000 metre sonra solda, köprüden hemen sonradır.

Kuzeyden güneye, Gürgenden adı verilen ve vadi içerisinde "Ballıkaya Dere" adını alan bir akarsu tarafından,yakın jeolojik geçmişte kireç taşları içerisinde gömülerek açılmıştır. Aynı dere, vadi çıkışından sonra ufak bir göl oluşturup, göl çıkışını takiben Tavşanlı dere adını alarak güneyde Marmara Denizine kavuşmaktadır.

Ballıkayalar Tabiat Parkı’na girdiğiniz an sizi bu manzara karşılamaktadır.2 tane restaurantı bulunan mekanda arkamda gördüğünüz yerde, göl kenarında ister pikniğinizi yapabilir, isterseniz çayınızı , kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Duyabileceğiniz tek ses kuşların ,ördeklerin ve kurbağaların sesi. Biz Pazar günü gitmemize rağmen çok yoğun bir kalabalıkla karşılaşmadık. Zaten mekan çok büyük. Mangal yapmak istiyorsanız resimde fark edebileceğiniz en dip kısımda özel mangal alanında yapılıyor, dumana maruz kalmıyorsunuz.Burayı arkamızda bırakıp kayaların üstünden atlayarak ilerleyelim.

Sizi böyle bir yol karşılıyor.Biz yolun sonuna kadar gidemedik çünkü çok uzun bir yol ve kayaların üzerinden geçerken zorlanabilirsiniz.O yüzden giderseniz kesinlikle rahat bir ayakkabı giyip de gidin.

Suyun kenarında oturup mutlaka soğuk suya ayaklarınızı sokup, oturun ve bu mis gibi havayı içinize çekin. Suyu inanılmaz soğuk ani bir şok yaşıyorsunuz ama orada olmaktan mutluluğunuz kat kat artıyor. İsterseniz yanınızda yiyecek bir şeyler götürüp keyfinizi 2 kata çıkartabilirsiniz. Oranın yerlisi burada çok şahane bir kahvaltı keyfi yaşıyorlardı. Şahsen çok imrendim. Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktu, o da olmasa bile bu tertemiz sudan içebiliyorsunuz.

Hemen sağ tarafımda burayı görmekteyiz.Nasıl çıkılıyor diye biraz bakındık ama benim cesaretsizliğimden dolayı sadece izlemekle yetindik.Biraz ilerledikten sonra yorulduğumuzu anlayıp geriye döndük.Kesinlikle gidilip görülmesi gereken bir yer.Hem çok uzak değil hem de İstanbul’un yoğunluğundan kaçmak hepinize iyi geleceğinden eminim.Rahat ayakkabı,rahat kıyafetlerle gitmenizi tavsiye ederim. Tabiki de selfie çubuğunuzu ve fotoğraf makinenizi almayı unutmayın :D ,
İpek ORMAN
29/04/2016
6 notes
·
View notes
Text
KADIKÖY’ÜN SEMBOLÜ: KIZGIN BOĞA 150 YAŞINDA!
Dramatik ve ilginç bir geçmişi var boğanın. Yaklaşık 150 yaşında ve bir heykel için orta yaşını sürüyor diyebiliriz. İstanbul'un Kadıköy İlçesi söz konusu olduğunda, akla ilk gelen şey tabi ki de boğa heykelidir. Buluşma mekanıdır; günün her saati önünde, etrafında birilerini bekleyenlere mutlaka rastlarsınız. Hatta siz de mutlaka yaşamışsınızdır. Çoğu zaman da yön tarif ediş merkezinizdir.Zaman zaman sanat objesi de olur; üzerinde bir performans sergilenir veya protestolara ev sahipliği yapar. Peki kaçımız bu heykelin buraya getiriliş hikayesini biliriz? Bilmiyorsanız bu yazımda öğreneceksiniz. O zaman Boğa heykelinin tarihçesini anlatmaya başlıyorum.

Heykel , 1864'de Paris'te heykeltraş İzidor Bonhevr tarafından , Fransız gücünü Almanlara göstermek için yapılmış. Almanlar Fransız'ları yenince boğa heykeli Almanya'ya getirilmiş. Türkiye'nin 1. Dünya Savaşına Almanya ile girerek İngiliz ve Fransızlar'la savaştığı için, “güç simgesi” olarak bu boğa heykeli Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya Alman Kralı II. Wilhelm tarafından 1917 yılında armağan edilmiş.Heykel o sıra Enver Paşa'nın sarayının bahçesine konulur.
I. Dünya Savaşı sonunda Enver Paşa yurtdışına gider ve heykel o sarayın bahçesinde unutulmuştur.50 yıl kadar sonra Hilton Oteli'nin bahçesine taşınır. Ardından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nın önüne, sonra da Taksim Gezi Parkı'na götürülür. 1970'li yılların başlarında, İstanbul'un Anadolu Yakası seyahati başlar. 20 yıl kadar Kadıköy Belediyesi önünde kalır. 1990'lı yılların başında da şimdiki yerine taşınır.

Çoğu insan bu hikayeyi bilmez ve yeri gelir Boğa’yı şekilden şekile sokarlar, üstüne çıkarlar, sarı-laciverte boyarlar.Halbuki bu Boğa ne savaşlar, ne göçler görmüş... Boğanın bu hikayesini halkımız bilse tekrar boyamaya veya üstüne çıkmaya kalkarlar mı bilemeyiz ama boğaya saygıda kusur edildiği kesin…

9 notes
·
View notes
Text
Hafta sonu kaçamağı yapmak istemez misiniz?

Sizlere ilk yazımda annemin memleketi ,bütün yaz tatillerimi genellikle burada geçirdiğim, geçirmekten de çok büyük bir zevk aldığım yazlığım Ağva’yı anlatacağım. Ağva, İstanbul'un kuzeyinde, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında tatlı bir sahil kasabasıdır. İstanbul'a sadece 97 km. lik uzaklıktadır. Latince’de ”İki dere arasındaki "köy” ve “su” anlamlarına gelen Ağva, Yeşilçay ve Göksu nehirlerinin denize döküldüğü yerde bulunuyor. Ağva'nın doğusunda kalan Yeşilçay adını her iki sahilindeki bitki örtüsünün suya yansıyan renginden almıştır. Yeşilçay deresi balıkçı teknelerinin mekânıdır.Genellikle sabahın erken saatlerinde balıkçılar balığa çıkar ,tuttukları balıkları sabah hemen satarlar. Burada mutlaka dere manzarasına karşı Türk kahvenizi yudumlayın.İçinize çektiğiniz hava bile bir başka gelecek size.Daha sonra fenere doğru yürüyüşünüzü yapıp o eşsiz manzarayı yaşayın ve fotoğraflayın.

Göksu deresinin kıyısında ise ağırlıklı olarak oteller ve birkaç tane cafe mevcuttur.Derelerde kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabilirsiniz.Hem Göksü deresinde hemde Yeşilçay deresinde motorlu teknelerle birkaç saatlik gezintiler organize edebilirsiniz.Bana sorarsanız Göksü deresinde tekne turuna çıkın.Göksü deresi,Yeşilçay deresine göre daha güzel ve daha dolu manzaraya sahip.
Ağva sadece bir plaja sahip değil ,birden çok plajı var ama en popüler ve en güzel olanı Kilimli koyudur.Eşsiz manzarasıyla ,kayaların arasındaki koylarıyla çok keyif alabileceğiniz bir yerdir.Sadece doğanın ve denizin sesini dinlemek istiyorsanız bu koyda çadırda kurabilirsiniz.Ayrıca en tepede bulunan restaurantın da yemek yeme fırsatını ayırın.


Eee hep iyi yönlerden bahsettim birazcıkta Ağva’nın olumsuz yönlerinden bahsedeyim .Kış aylarında 2 bin 500 olan nüfusu ,yazın 15 bine kadar yükselmektedir.Özellikle Pazar günleri iğne atsanız yere düşmez.Pazar günleri esnafın en iyi iş yaptığı gündür çünkü gelenler resmen dükkanları boşaltıyor . Ağva’nın yerlisi Pazar günü sokağa çıkmaz, genelde köylere kaçarlar.Bir Pazar sabahı uyandım eve ekmek,poğaça vs bir şeyler almaya çıktım. Pazar günlerinin bir kötü yanı da fırınlarda ekmek kuyruğu oluyor o yüzden erkenden kalkıp ekmeğinizi almalısınız yoksa saatlerce ekmek çıkmasını bekleyebilirsiniz.Neyse çıktım apartmanın kapısından birde beni ne karşılasın? Evimin önünde kocaman bir kamyon ve içinde atletli,donlu adamlar.Eh be adam madem kamyonun arkasında yatacaksın bari üstünü ört! Biraz daha ilerledim bir başka kamyonun içinde yatan adamlar…Yakın olmasının olumsuz yönleri bunlarda.Bence siz siz olun daha sakin bir kaçamak istiyorsanız ya ilkbaharda yada sonbaharda alın sevgilinizi,arkadaşınızı kaçın İstanbul’dan.Köpeklerden başka kimse olmaz kafanızı dinlersiniz,İstanbul’un bu gürültüsünden,kötü havasından kaçmış olursunuz..Emin olun çok iyi gelecek.Hadi neyi bekliyorsunuz küçük bavulunuzu hazırlamaya başlayın ;)
İPEK ORMAN
11 notes
·
View notes