ishe-araf
ishe-araf
alina
365 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
ishe-araf · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Ben geçen hafta yeni bir intihar türü “sessiz intihar” olduğunu öğrendim. Öğrendiğim gün ise buraya post etme fırsatı bulamadan ablamı intihar nedeniyle kaybettim… … İnsanın yapabileceği en büyük meydan okuma intihardır. En cesur insanlar intihar edenler arasındadır inanın. Bir kere bile gerçekten ölmek istememiş birinin bunu saçma bulacağına emin olabilirsiniz. Hatta intihar edenlerin korkaklar olduğuna, hayatın bu dev mücadelesinden kaçtığına bile inanırlar. Oysa ki cephenin en gerisindeki komutanlardan farkları yoktur. İntihar bir sürekliliktir. Kaçınılmaz biçimde o savaşın içindeysen arkana saplanacak bir gürzün tadını mutlaka tadacaksındır. Hayatı kenardan seyredenlerin hayatın mücadelesinin içindelermiş gibi zannetmeleri çok doğal. Bu sonsuz bir gösteri ve en çok seyredenler konuşurlar.
Suicideproject.org adında herkesin intihar mektuplarını yayınladığı bir siteye rastgeldim. Burada 15 yaşındaki ergenin “best friend"iyle yaptığı kavgadan sonra nasıl hayattan soğuduğunu anlatan mektuplardan 70 yaşında hala ölmeyi bekleyen ama bir türlü ölemeyen bir adamın içten itiraflarına dek her türden hayattan bezdim konulu yazıyı bulabilirsiniz. Bu insanlar intihar gibi gayet kişisel ve son derece içsel bir durumu bile yazılar yazıp internete koyarak facebook terimiyle neden anıtlaştırmak istiyorlar? Çünkü kimse onları duymuyor. Söyledikleri şeyler binlerce kez tekrar edilmiş olsa bile kimsenin kimseyi dinlemeyip dinlenmeyi beklediği bir çevrede üstelik, gayet iyimser bir umutla kaba bir tabirle bu "sessiz çığlıklarını” duyurmaya çalışıyorlar. Amaçlar ve istekler kırık. YALNIZLIK İŞSİZLİKTEN DAHA BETER BOYUTLARDA. Toplumlarda işsizlik endeksleri gibi yalnızlık endeksleri yapılmalı. “2013 yılı verilerine göre toplumun yüzde 23,4'ü kendini tamamen yalnız hissediyor. 4,7'sinin tek bir arkadaşı bile yok. 34,5'inin sevgilisi bulunmuyor. Evli olan kesimin 83,2'si yalnızlıktan gebermek üzere” gibi istatistikleri olan bir araştırma tüm ülkenin reklam panolarına senenin belli haftalarında boy boy asılmalı ifşa edilmeli. Yalnız olduğunun farkında olup bunu itiraf edemeyen şahane toplumlar görüyorum. Derin iç dünyamızın bize sunduğu tüm inançların, hayallerin ve mutlu olma hallerinin de ötesinde alışkanlık halini almış davranışlar bile bitti artık. Artık alışkanlık halini almış durumlar var. İntihar bile bir alışkanlık artık. Ölmek isteyen ama bunu neden istediğini bile bilmeyen bir insanlık nesliyle karşı karşıyayız. Herkes dünyanın ve insanlığın ne denli boktan olduğunun gayet farkında. En pembe dizi karakteri tip bile insanlığın soysuz bir çöplüğe battığını yüzünü buruşturarak söylüyor. En büyük umudu iş yerindekilerin doğum gününü anımsaması, iş yerine isimsiz çiçek gelmesi olan beğenilmek, anımsanmak, hakkında atılıp tutulmasını isteyen insanlar. En doğal hakları elbette. İçi bomboş itiraflar, umutlar, anılar, sesler ve acılar. Boşaltılmış acıların yerine yenilerini koymak zaman almıyor çünkü paketlenmiş acılar mevcut. Başkalarının anlattığı acıları kendimize yontarak onları ödünç alabiliriz gayet. Yaşanıp yaşanmadığını anlamak için bir dudak titremesine şahit olmamız gereken anlatılardır bunlar. Kuru sıkı atılıp tutulacak şeyler değillerdir. İnsan ne kadar kendine normalleştirirse normalleştirsin bir şekilde insanın can evine benzin dökecek güzellikte şeylerdir çoğu. Artık çoğu ambalajında huzur içinde onları tüketmemizi bekliyor. https://suicideproject.org/ 28 Mayıs 2014
11 notes · View notes
ishe-araf · 7 years ago
Text
İslam-Kuran-İnanç Üzerine
İslam inanç sistemi, kuran hadis sünnet üzerine kuruludur. bu üçlü kombinden birinde kafa karışıklığı yaşamaya başladıysan diğerleri de çorap söküğü gibi geliyor.
13 yaşımda babamı kaybettiğimde onunla iletişime geçme düşünce ve hayaliyle kuran öğrenmiştim. mezarlık ziyaretlerimde en sevdiğim müzikleri dinletmiyordum artık. ama ne söylediğini de anlamıyordum. türkçe açıklamasını o dönemlerde okudum. birtakım hikayeler, “biz” dilinde kaleme alınmış tehdit cümleleri, içeriyordu. ilgimi çekmedi bıraktım. zamanla eril dille yazılmış olması kadın kalbimi kırsa da “inanç sorgulanmaz” deyip geçiştiriyordum. sonuç olarak allah kelamı, insan aklı sınırları vs vs
Ama hadisler insan tarafından kaleme alınmıştı ve onda da çok problem görmeye başladım. çünkü hadisler dinin kaynağı olarak kabul edilecekse, islam aşırı agresif, holigan ve insanların gündelik yaşamlarını çok kısıtlayan bir din haline geliyor. örneğin kadınların tüylerini aldırması bile hadislerde yasak. dolayısıyla hadis redçisi oldum. bu kolay oldu, sonuçta zaten hadislerin insanlar tarafından yazıldığı biliniyor. hz muhammed döneminden çok sonra yazıldığı biliniyor. o yüzden bunlar uydurmadır diyip geçebildim. bunda caner taslaman gibi insanların varlığı da etkili oldu. kendimi mezhepsiz kuran müslümanı olarak adlandırdım.
Kadınları yeren, ikincil yapan ayetleriyle kırgınlığım allaha devam etse de kuran'ın allah tarafından gönderilmiş mükemmel bir kitap olduğunu düşünüyordum. bundaki en önemli etmen yıllarca okuduğum ve tarihsel boyutunu araştırmaya hiç gerek görmediğim kuran mucizeleriydi. neyse buna sonra gelicem. önce sorgulama nerden başladı ona değineyim: antik mısır tarihini araştırıyordum. antik mısır çok gelişmiş bir toplum bildiğiniz üzere ve irili ufaklı neredeyse her olay kayıtlara geçiriliyor. nil nehri bu sene şu kadar taştı, şu kadar hasat aldık, bilmemne firavunu öldü yerine şu geldi, şu oldu bu oldu her şey kayıtlı. bakalım bu tayfa hz.musa hakkında neler yazmış. araştırdım, araştırdım ve o her şeyi kayıt altına alan mısır uygarlığında hz musa hikayesine dair tek bir kanıt bile bulamadım. büyük kıtlık, gökten böcek yağması, onbinlerce kölenin kaçması, firavunun kovalaması firavunun ordusuyla suda boğulması vs bunların hiçbirine dair hiç bir ibare yok. çoğu firavunun nasıl öldüğü biliniyor ve hz musa'nın yaşadığı tahmin edilen zaman diliminde boğularak ölen bir firavun yok. bir tane mumya çıkmıştı zamanında onun da diş apsesinden ölen bir köylü olduğu ortaya çıkmıştı.
Bu durum karşısında dev şok geçirdim diyebilirim. redditten yahudi ve hristiyan forumlarında neler yazıldığına baktım. onların çoğu zaten bu olayın tarihsel bir olay değil bir metafor olduğunu kabul etmiş. caner taslaman ne diyor falan diye baktım, verdiği bir firavun ismi var ama onun boğularak ölmediği zaten kayıtlardan biliniyor. en güvendiğim dağa bile kar yağmış oldu.
Sonra dedim ki e peki kuran mucizeleri ne olacak onları allah yazdırmadıysa insanlar nasıl bilebilir? kısa cevap: neredeyse hepsi kurandan önce zaten vardı...
kuran mucizelerinden bahsedildiğinde ben dahil neredeyse her müslüman tarihsel bir araştırma yapmaya gerek duymaz.vay be o zaman bunun bilinmesi imkansız der geçeriz.
misal 1) denizlerin karışmamasıyla başlayayım. antik yunan denizcileri tarafından zaten biliniyordu.
2) evrenin başlangıcının olması... o zamanki hakim görüşlerden biri evrenin sonsuzdan geldiğiydi. ama yunan filozofları şöyle bir çıkarım yapmış "doğadaki kayalar, dağlar vs rüzgar tarafından şekillendirildiyse, evren sonsuzdan gelse şimdiye kadar dünyanın dümdüz bir yer olması gerekirdi" yani adamlar basit bir çıkarımla evrenin sonsuzdan gelmediğini, başlangıcının olduğunu bulmuşlar.
3) evrenin genişlemesi... evrenin genişlemesi konusu sümer mitolojisinde birebir var. bunu sorularla islamiyet sitesinde sordum. bütün bunlar önceki şeylerde var diye adamlar şöyle bir cevap verdi: her topluma peygamber gelmiştir dolayısıyla sümerlere gelen peygamber de bu bilgiyi vermiştir, kuran da bunu tasdik etmiştir. e tamam da o zaman bu sümer peygamberinin mucizesi oluyor, kuran'ın değil ki? kuran'da o dönem bilinmeyen hiç bir mucize yok.
misal nuh tufanı konusu neredeyse tamamı yine sümerlilerden çıkmış gılgamış destanına dayanıyor. mesela o gün bilinmeyen şeylerden biri amerika kıtasının varlığı. kuran bunu haber veriyor olsaydı buna kesinlikle mucize diyebilirdik. çünkü ondan önce kimse bundan bahsetmemişti.
şimdi biraz da kuran'daki dünya ve evren tasvirlerinden bahsedelim. kuran'da dünya ve evren, o gün insanlar nasıl algılıyorsa birebir öyle tasvir edilmiş. misal yıldızların "yakın" gökte süslemeler olması. bu "yakın" tabirini islam alimleri eğmeye bükmeye çalışıyor, ama yine de işin içinden çıkamıyorlar. yıldızlar yakın değildir, çok uzaktadırlar. ama kuran'da "yakın" diye bir tabir kullanılmış. eğip bükmeye çok gerek yok, o dönem insanlar onları yakın zannediyordu, sebebi bu. bunun yanında dağların göğü düşmekten koruması konusu var. o dönem insanlar uzay falan hakkında bilgi sahibi olmadıkları için kubbe şeklinde bir gökyüzü hayal ediyorlardı ve bunun düşebileceğini düşünüyorlardı. o yüzden dağlar onları tutuyormuş gibi algılanıyordu.
kuran'da karlı iklimler, 6 ay süren gündüzlere dair falan hiçbir bilgi yok. örneğin oruç konusunda 6 ay gündüz yaşayan insanların ne yapması gerektiğine dair birşey yok. cevap basit; bunlar bilinmiyor. o dönemki arabistan, yakın asya, anadolu ve doğu avrupada görülenler ve gökyüzüne bakınca görülenler hariç hiç bir bilgi yok.
Özet olarak; kuran'daki her mucize önceden biliniyordu, ekstra eklenen şeyler de günümüzdeki bilimsel gerçeklerle uyuşmuyor. peki kuran nasıl yazılmış olabilir. bu konuda çok net bir fikrim yok. kuran dönemine göre tutarlı bir kitap mı? evet tutarlı. hz muhammed muhtemelen dahi seviyesinde zeki bir insandı (okuma yazma da biliyordu, alimler bile kabul ediyor) hz muhammed ticaretle uğraştığı için çok fazla sayıda şehre seyahat ediyor, farklı insanlarla tanışıyordu. zaten dahi seviyesinde biri olduğu için hayatı boyunca öğrendiği antik bilgileri toplayıp, üzerine farklı kurallar ekleyip dönemine göre tutarlı bir kitap çıkarması mümkün. hz muhammed döneminde dürüstlüğüyle biliniyor muydu? evet. peki neden böyle bir işe girişsin ki. bilmiyoruz. belki psikolojik bir takım problemler yaşıyordu ve gerçekten tanrı ile konuştuğunu zannediyordu. böyle bir şey olabilir. sonuç olarak kuran'nın allah tarafından. gönderildiğine dair hiç bir kanıt bulamıyorum. yaptığım çıkarımlar bana bunun insan tarafından yazılmış olduğunu gösteriyor. burada şöyle bir eleştiri geliyor. bu tutarlı kitap bir insan tarafından nasıl yazılsın? yav yüzüklerin efendisi, harry potter falan tutarsız kitaplar mı? yunan mitolojisi çok mu kötü bir hikaye? tarihin her döneminde zeki insanlar vardı ve bunlar tutarlı ve ilgi çekici hikayeler yazmayı başarmışlar.
İşte kuran da böyle.
Tumblr media
8 notes · View notes
ishe-araf · 7 years ago
Link
2 notes · View notes
ishe-araf · 7 years ago
Text
24 Haziran’a
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun.
Olmazsa da olsun,
bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum.
Bırak, acımızı birileri duysun.
Hem zaten şiir niye var?
Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
Ortada dursun.
Olur ya biri eline alır okşar,
biri alnından öper.
Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum.
Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
Onlar bizim kardeşimiz,
çok canın sıkılırsa
arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
Günlerimiz karanlık
ve çok soğuyor bazı akşamlar,
ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum.
Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum.
Bildiğim için yokuşu.
Zorlanırsa nefesin, unutma,
ciğer kendini en çabuk onaran organ,
valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum.
Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir,
birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var.
Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur)
lazım oldukça ya sabır ya sabır,
dokunursun.
Burada güzel çaylar var.
Bu aralar senin için çok önemli.
Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler,
Bach dinle filan, koydum.
Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum.
Kırk dert bir arada canına yandığım,
kırkına birden deva olsun…
Birhan Keskin - Kargo aracılığıyla A. Sinan Güler’e
5 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media
İMOTHER/Darren Aronofsky İlk beş dk çocuk aradığım filmdir, Mother. Filmi izlerken ise isminin neden “mother” dediğim filmdir (: Şaka bir yana, Darren Aronofsky insanoğlunun en büyük bağımlılığı olan “tapınmak eylemini” muhteşem işlemiş. “Sanatçı egosu” dahası “ilham perisi egosu” çatışması üzerinden aforizmalarıyla tüyler ürpertici bir film, çok etkilendim.
2 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Nostalgia art
4 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Görünenin gölgesinde zuhur eden imaja mevcudiyetini endeksliyor gibi çek #terrarium
6 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media
creativity 2
4 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
10.06.2017
3 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Göçmen Kuşların Diyarı
5 notes · View notes
ishe-araf · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
VII. Kleopatra (Antik Mısır'ın son Hellenistik kraliçesi)
4 notes · View notes
ishe-araf · 9 years ago
Link
http://kutucugum.com/fatihpelle/e-kutuphane-13467/sigmund-freud-espriler-ve-bilincdisi-ile-iliskileri,96503.pdf
4 notes · View notes
ishe-araf · 9 years ago
Note
Kalbinizde kimse var mı?
Yok
2 notes · View notes
ishe-araf · 9 years ago
Link
0 notes
ishe-araf · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Amerika'nın Çehov'u John Cheever'ın günlüğünden; hayatta en nefret ettiğim insanlar iradesiz, duygusal tiplerdir. başkalarına besledikleri aşırı duygudaşlık yüzünden kendi özlerinin heyecanını yaşayamayan ve hayatın içinden bir sis gibi, herkese üzülerek, kimliksiz geçen melankolik insanlar. times meydanı'ndaki kötürüm dilenci ile kırık dökük kurşunkalem sergisine, metroda kendi kendine konuşan rujlu yaşlı kadına, umumi tuvaletteki teşhirciye, metronun basamaklarına yığılıp kalmış ayyaşa acımakla yetinmezler; tek bir bakışla bu zavallılara dönüşürler. terk edilmiş insanlar onların gerçekleşememiş ruhlarını çiğner, onları alacakaranlıkta, hapishane isyanına benzeyen bir durumda bırakır. kendi kendilerini hayal kırıklığına uğrattıklarından geri kalanlarımız adına da hayal kırıklığına uğramaya her daim hazırdırlar; gözü yaşlı hayal kırıklığından koskoca kentler, yaratılar, gökler ve prenslikler inşa ederler. geceleri yataklarında yatarken büyük ikramiyeyi kazanıp müşterek bahis biletini kaybeden talihliyi, başyapıtı yanlışlıkla çöplerin arasında yakılan büyük romancıyı, seçmen kurulunun hileleri yüzünden abd başkanlık yarışını kaybeden samuel tilden'ı düşünürler şefkatle. işte bu tür insanlardan nefret ettiğimden, kendimi onların arasında bulmak bana iki misli acı veriyordu. yıldızların ışığında çıplak bir kızılcık ağacı görünce, “hayat ne kadar hazin!” diye düşündüm.
3 notes · View notes
ishe-araf · 10 years ago
Photo
Tumblr media
MİNİMA MORALİA
20. yüzyılın en önemli felsefi edebiyat hadiselerinden biri olan Minima Moralia isimli kitabın orijinal ismi; Reflexionen aus dem Beschadigten Leben'dir. Evet kitabın yazarı Alman Theodor W. Adorno'dur orijinal dili Almanca.
Kitabı tanitmaya kitaptan alıntılar yaparak başlamak istedim: “ortaçağda olduğu gibi bugün de krala doğruyu söyleyebilecek tek insan sarayın budalasıdır. ancak budala'nın mantığını ortaya koyacak nüveleri ortaya çıkarmadığımız sürece onun hakikati de diğer sağduyuluların amansızca dayatttığı hastalık uçurumunda yitip gider” demekteydi adorno minima moralia'da ve başka bir alıntı daha “carpitilmamis yasamin geriye kalan tek imgesi ölümdür”
Yalanla dair aklı zorlayan cümleleri şöyle başlıyor: ancak mutlak yalan doğruyu söyleyebilir bugün. doğruyla yalanın ayrım yapmayı nerdeyse imkansızlaştıracak ölçüde birbirine geçmesi ve en basit bilgi parçasına tutunmanın bile bir sisyphos emeği gerektirmesi, savaş alanında yenik düşen ilkenin mantıksal örgütlenme alanında zafere ulaştığının işaretidir. yalanların uzun bacakları vardır: kendi zamanlarının önünde giderler…
“carpitilmamis yasamin geriye kalan tek imgesi ölümdür”
m.m.nin Türkçe çevirisi arka kapağında kitap hakkında bilgiler: Minima Moralia, Adorno´nun başyapıtıdır. İlgilendiği bütün alanları bu kitapta -bazen birkaç sayfalık tek bir fragman içinde- bir araya getirmiştir: Felsefe, günlük yaşam, siyaset ve işçi hareketinin tarihi, edebiyat ve müzik, psikoloji, Faşizm, ırkçılık ve savaş. Bir polemik kitabı olarak da görülebilir: Bütün bu konuları, karşılarında eleştirel bir tutum aldığı düşünce sistemleriyle (örneğin varoluşçuluk veya psikanaliz) ve Heidegger gibi düşünürlerle kimi zaman açık kimi zaman örtük bir tartışma içinde işlemektedir. Adorno´nun kendine özgü yöntemi de bu kitapta en güçlü ifadesini bulur: İlk bakışta önemsiz görünebilen tek bir olay ya da nesne (örneğin astroloji) Adorno´nun merceği altında, büyük tarihsel eğilimleri açıklayan bir şifre olarak belirmektedir. Sunuş yazısında kendisi şöyle diyor: “Kitabın her üç bölümünde de çıkış noktası, en dar haliyle özel alandır… Buradan toplumsal ve antropolojik boyutları daha belirgin olan düşüncelere geçilir; bunlar, psikoloji, estetik ve özneyle ilişkisi içinde bilimle ilgilidir. Her bölümün sonundaki aforizmalar da, bu düşünceleri felsefeye doğru geliştirir.” Ama bu parçalar kitabına herhangi bir yerinden girmek de mümkündür: Amacının “her noktası merkeze aynı uzaklıkta olan bir yazıya” ulaşmak olduğunu yine bu kitabın bir yerinde Adorno´nun kendisi söylemiştir. … Bu berbat tanıtımı okuyan kitabı okuyacağı vardıysa da vazgeçer. (: Özellikle hemsinslerim, adorno’ nun ilginç tespitlerinden çok faydalanacaklar. “ kocanın otoriter iddialarıyla özel alanda zorunlu olarak ortaya çıkan çaresizliği arasında gülünç bir oransızlık vardır….“ İki cinsin birbiriyle savaşı öyle muazzam diyalektiklerle verilmiş ki beyninize ince ince sızan, felsefi olduğu kadar edebi de bir dille, sosyologca tespitler. insanı allak bullak eden bir düşünce döngüsü içinde buluyosunuz kendinizi. MM benim hayatımda GEB'e zihni hazırlayıcı olarak yer aldı. Düşünmeyi sevenlere önerimdir.
Pdf formatı: http://www.mediafire.com/?e86l9mo9snkbaw0
5 notes · View notes
ishe-araf · 10 years ago
Photo
Tumblr media
SANAL ARENADA VAROLMA SAVAŞI Sosyal ortamlarda fikirlerin gelişmesi, filizlenip boy atabilmesi için benzer duygu ve fikirlere ihtiyaç duyar. Çünkü fikirler de kaslarımız gibi; sadece sınırları zorlandığında gelişir ve ancak tekrarla güçlenir. Tıpkı tekrarlanan hareketlerle güçlenip büyüyen kaslar gibi, fikirler de tekrarladıkça güçleniyor. Politik sloganlar, asker marşları, spor tezahüratları, dualar bu işe yarıyor: Tekrarla fikri güçlendirmek. 
Zihnin böyle çalışması talihsizlik ama; en çok tekrar edilen ve sınırları zorlanan fikir hangisiyse, en güçlü fikir de oymuş gibi geliyor. Social sanal ortamların sırrı da bu biraz: Aynı fikri defalarca yazıp konu hakkında size egzersiz yaptırarak o fikri güçlendiriyor. O yüzden insanlar, kendi timeline’ında gördüğü fikir tekrarı neyse, ona göre kaslanıyor. O fikrin en güçlü ve doğru olduğunu düşünüyor. Özellikle dışa kapalı ilişkilerin daha yoğun olduğu dar grup ve ortamlarda herkesin bir yıl önceye göre daha sivri olmasının bir sebebi de bu: Timeline’ının tekrarlarıyla kaslanıp güçlendiğini düşünmek!
Fikren kaslanan insan da daha kavgacı ve tarafgir oluyor, çünkü okuduğu her tekrar şunu söylüyor: KIYASIYA HAKLISIN. Üzülseniz zayıflık; eleştirseniz şerefsizlik, dalga geçseniz duyarsızlık olduğunu söyleyen biri geliyor arkasında bir kaç kişi tarafıyla yeni kaslarıyla kavga istiyor. Bu yolda yaptığı her türlü eylemi de kendinde hak görüyor. Çünkü timeline önünde böyle bir gövde gösterisi gerektiğini düşünüyor…
Ama gerçekte böyle bir iletişim kurma şekli yok.
Gerçek hayat buradaki gibi, duyabildiğimiz herkesin bizimle aynı fikirde olduğu bir yer değil tabii…
Sevmediğimiz sesleri duymadığımız bir yer de değil. O yüzden dışarıdaki fikirlerimiz bu tarz sosyal ortamlarda olduğu kadar agresif değil. Ve dışarıda, katılmadığımız birini tek tuşla susturamadığımız için, konuşmalarımıza daha makul başlıyor, daha makul davranıyoruz. Gerçek hayatta buradaki kadar kesif bir bilenme ancak linç kalabalıklarında olduğu için, sosyal medyadaki bu daimi gerginlik insanı yoruyor. Burada kimse kimseyle konuşmak istemiyor, herkes herkesi yenmek istiyor. O yüzden herkes böyle ortamları yavaş yavaş terk etmeye başladı. evet, ben de…
0 notes