Okuduğum kitapların özetleri, kitap hakkındaki düşüncelerimi ve tavsiyelerimi paylaşıcam, yazdığım özetler daha çok kitabı okurken altını çizdiğim yerler olacak
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text

Bu kitap, Munk debates adlı bir münazara organizasyonunun münazarasının kitap olarak basılmış halidir. Munk debates 6 ayda bir yapılıyor. Politik meseleleri tartışan (savunan ve karşı çıkan) iki grubun birbirlerine savundukları görüşü ikna ettirmeye çalıştıkları, kendi bölümünün uzmanı olan insanları zaman sınırlaması içerisinde laf dalaşına girdikleri bir organizasyon, keyifli. Kitabın konusu ise etkileyici, dünya gelişmeler ve buluşlarımızla daha iyi bir yere doğru mu gidiyor yoksa bizi mutlu eden, yaşam standartlarımızı yükselten teknoloji ve bilim sonumuzu mu getirecek? İnsan doğası gereği her zaman yıkıcı mı olacak, yoksa yarattığımız standartlarımız bizi daha güzel bir geleceğe mi taşıyor? Steven Pinker ve Matt Ridley geleceğin daha güzel günler getireceğine dair Alain de Botton ve Malcolm Gladwell’e meydan okuyor.
7.5/10 verdim, münazara kısmı sadece 75 sayfa toplamda110, 1–2 saatte okunabilecek bir kitap. En iyi tarafı konuşmacılar münazaranın zaman kısıtlaması yüzünden söyleyeceklerini uzatmadan söylüyorlar, sırf 2 sayfasını okusanız bile durup düşünmenizi sağlayabilecek bilgiler öğrenebiliyorsunuz ( her 10 yılda bir insanların IQ puanının 3 birim artması , bugün aynı miktarda gıdayı üretmek için 50 yıl öncesine göre yüzde 68 daha az arazi gerekmesi gibi…enteresan )
Kimin tarafını seçiyorum: Optimistler. ama bunu söylemek hiç kolay olmadı (özellikle de kitabı okurken) Bir tarafın dediklerini okurken evet çok mantıklı diyorsunuz ama bir sonraki sayfada karşı tarafın savunmasını okuduğunuz zaman onların da haklı olduğunu düşünüyorsunuz. Bu sebeple sadece bir grubun doğru diğerinin yanlış olduğunu söylemek imkansız ama ben daha çok optimistlerin tarafındayım, artık yanardağlara bakireleri kurban etmiyoruz ve ürettiğimiz bilim kalıcı yani muhtemelen insanlar birdaha hiçbir zaman yanardağlara bakireleri kurban etmeyecekler. Günümüzde bir kitle imha silahıyla hepimiz yok olabiliriz belki ama bunun gerçekleşme ihtimali nedir ki?
Sizde okuyun tarafınızı seçin tartışalım.
Dünyanın her yerinde IQ her on yılda üç puan artıyor.
İnsanoğlunun yamuk odunundan, düz bir şey çıkmayacağına inanıyorum.
Affetmek, şefkat göstermek, sempati duymak gibi erdemler, kendi temel kusurlarımızı kabul edişimizin üzerine temellenir. Biz kusurlu yaratıklarız ve gerçek anlamda insan olmak istiyorsak kusurlarımızı aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
Hayatın mükemmel olması gerektiğine ve tüm sorunları çözebileceğimize inanınca diğer şeyleri takdir etmeyi bırakıyoruz.
Ortalama insan ömrü son elli yıldır günde beş saat uzuyor.
İyi gelişmeler genelde yavaş olur, o yüzden haberlerde yer almazlar. Kötü haberlerse aniden olur.
Bugün aynı miktarda gıdayı üretmek içöin 50 yıl öncesine göre yüzde 68 daha az arazi gerekiyor.
Toplum olarak sadece riskleri azaltmakla kalmadığımızı, aynı zamanda risklerin doğasını değiştirdiğimizi söylüyor.
Zengin olarak sınıflandırılan 22 ülke var. Bunları görmezden gelemeyiz, çünkü dünyanın geri kalanı bu ülkeler gibi zengin olmaya çalışıyor. Dolayısıyla asıl bakmamız gereken sorunlar zengin dünyanın sorunları.
Daha mükemmel bir dünya hayal etmek kolaydır. Ama bu ütopik fikirleri gerçeğe dönüştürmek zordur.
(Soğuk savaşta az kalsın bir bilgisayar hatası yüzünden dünyanın yok olacağını anlatıyor) Evet, 15. yüzyıl acılarla doluydu ama böyle birşey 15. yüzyılda olamazdı. 16., 17., 18., 19., yüzyıllarda da, hatta 20. yüzyılda 1940'lara kadar da olamazdı. Bu modern dünyaya özgü bir tehlikedir.
Bireysel riskleri azaltırken varoluşsal riskleri arttırdık.
Günümüzde akıllı telefonlar milyarlarca insanı olay yerinden bildiren muhabir haline getirdi. Bu da dünya sanki görülmedik derecede katliam ve patlamaya sahne oluyormuş izlenimini doğuruyor.
İkincisi, kendimizdeki değişimleri yaşadığımız çağın değişimleri sanıyoruz. Hep var olagelmiş tehlikelerin ve kötülüklerin yaşlandıkça daha çok farkına varırız. Dolayısıyla her kuşak geçmiş günler için nostalji duyar.
Teknoloji ve ilgili alanlarda gelişmeler yaşandıkça, yeniliklerin kötü yanların boyutu ve felakete yol açma potansiyeli de geometrik olarak büyüyor. Bu yüzden herhangi bir alanda yaptığımız büyük atılımda, insanoğlunun kendini yok etme becerisinde de büyük bir atılım yaşıyoruz.
İçinde yaşadığımız dünyaya iyimserlik pompalayan iki büyük güç var: Ticaret ve bilim. Serbest ticaret modern toplumun ayrılmaz bir parçası. Ve eğer birşey satmak istiyorsan kendin, gelecek ve beklentiler konusunda pozitif olman gerekir.
Aptallığın ve cahilliğin eğitinme rağmen varlıklarını sürdürdüklerini unutmamamız gerekiyor.
Sağlık, gelir ve sosyal statüye bakarak bir çizgi çekip bu çizginin üstünde olanlar hayatlarından hoşnut olacaklar diyemezsiniz.
Yapay zeka en üst seviyeye geldiğinde homo sapiensi’i aslında geride bırakmış olacağız.
… Temel fark bunun küresel olması. Geçmişte gelişmeler belli bölgelere özgü yaşanırdı.
Dünyanın bu derece iç içe geçmiş olması dünyayı çöküntülere karşı daha dirençli kılıyor. Gıda sektöründen bir örnek vereyim. 17. yüzyılda Fransa’da iki yıl üst üste kötü hasdat yaşandı diye nüfusun yüzde 15'i ölebiliyordu. Halbuki o sırada ingiltere’de hasat yeterli seviyelerdeydi ve insanlar kıtlık çekmedi. Ama gel gör ki gıda ticareti yok denecek kadar azdı. Gıdayı bir yerden bir yere götürmek çok pahalıya patlıyordu ve bu yüzden açlıktan ölenleri beslemek mümkün olmadı.
Tüm dinlerde en köktenci olan kesimler aynı zamanda en çok çocuk yapanlar.
Bizi bu yönlere iten süreçlerin devam edeceği neredeyse kesin. Çünkü yeni buluşlara, yeni teknolojilere, yeni fikirlere dayanıyorlar. Borsa gibi kaotik iniş çıkışlar sergilemiyorlar. Dolayısıyla yarın uyandığınızda ameliyatların anestetik kullanılmadan yapıldığını, çocuklarınızın sizden daha az eğitim aldığı bir dünyaya uyanmamız düşük ihtimal.
(Gladwell’e göre). uzun vadeli getirilerin uzun vadeli risklere ve tahribata ağır basacağına emin olamadığımız sürece bir olguyu başarı olarak sınıflandıramayız.
2 notes
·
View notes