kendimize-mektuplar-blog
kendimize-mektuplar-blog
Atticus
6 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Text
Neden beni hırpalayarak yapma yolunu tercih ettin acaba? Umursamıyor olabilirsin, bu hissi yaratmak istemiş olabilirsin, incitmek istemiş olabilirsin, naif değil basbayağı saftirik olduğumu düşündüğünden olabilir, başka bir yol bilmediğinden olabilir, etkili olduğunu sanıyor olabilirsin , stres/sıkıntı, ......Kafamda dönüyor. 
Niye arkadaş olamadık ki biz ? En azından. Niye ki?
0 notes
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Text
… Yüzüme çarpılan bir kapı hissiydi, yüreğimi tenhaya çektiren.
 ...
Yani duyguların açma kapama düğmesi yok ki.(şimdilik). Unuttum, unutacağım demekle olmuyor ki, tecrübe ettik. Sadece kolum, bacağım, bedenim ayrı ayrı boşlukta yüzüyor gibi,( hani şu rüyamda gördüğüm cesetler vardı ya, onun gibi. Bak o rüyanın da sırrını çözdüm, o ara çok The 100 izliyordum, introsunda insanlar boşlukta yüzüyor ya hatta Çukur dizisi de araklamıştı o görüntüyü, sanırım oradan etkilendim, geçen gün yeni  bölümleri izlerken aklıma geldi).
Boşlukta yüzüyorum sanki. Ama bir bütün olarak değil, parça parça. Kolum lazımsa çekip alıyorum mesela. Bazen yine kalbim sıkışmaya başlıyor, derin derin nefes alıyorum, çok özlemekten oluyor. Bitmek bilmiyorsun. Sonra birden aklıma yüzüme çarpılan kapı hissi geliyor, uyuşuyorum, işin garibi kızmıyorum. Sadece bir uyuşukluk, doğru kelimeyi bulmaya çalışıyorum şu an, indifference olmak gibi birşey işte. Kayıtsızlık. Evet, kayıtsız oluyorum.
Ama mesela geçen gün epeyce kızdım, söylendim, kulakların çınlamıştır. Kitap alışverişi yaparken şu tavsiye ettiğin kitabı hatırlamaya çalıştım, hatırlayamadım, konseptine göre arattırdım, çıkmadı. En yakın 3 kitabı aldım ben de. Bakalım artık hayırlısı. Sana kızdım, hem de çok.
Şimdilik böyle. Seni cehennem bir hasretle öperim,
0 notes
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Privacy settings matter
0 notes
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Text
“Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye” “
Yazarken, kelimelere dökerken aslında kafamızı topluyoruz sanırım. 
Herkesin sende gördüğü; Zekisin, esprilisin, yakışıklısın, entellekt��el birikimin var. (tamam sexy bir de ama havaya girme) Ben herkesin göremediğini, başka bir şey gördüğümü düşünüyordum. Bir şey. 
İşte O Bir Şey, bana, susmam, uzatmamam gereken bir durumda beni arkadan tekmeledi, iteledi. Sus artık, bir şey deme görmüyor musun, diyorum bir yandan ama bir yandan da tutamıyorum kendimi. İşte bu bir şey konusunda bunca zaman yanılmadığımı kendime ispatlamaya çalışıyordum sanırım. 
Senin “cool” olarak adlandırdığın aslında ürkeklikti.
Peki insanlardaki bu final, finale varma, finalden şikayet durumu nedir? Mesela hepimiz Lost’tan şikayetçiyiz. Cidden izlediğim en kötü finaldi bu arada. Ama zaten ben bu diziyi finali için izlemedim ki. Çok keyif aldığım için, bol bol teori üretip arkadaşlarımla tartıştığım için, beni sürüklediği için sevdim. Sen yaz kendi kafandan kendi finalini değil mi. Diziyi izlerken hisettiklerini çöpe mi atacaksın. Ara sıra sevdiğim bölümleri açıp izlerim ben. 
Yani bir yere varıp varmayacağını, nereye varacağını düşünerek yola çıkılmaz. Niye yolun güzelliğine değil de yolun vardığı yere odaklanalım ki. İlla bir varış noktası mı gerekiyor? Manasız bence. Sen diziyi yıllarca takip et sonra final kötü diye çöpe at. Niye yıllarca takip ettin, sırf final görmek için mi.   
İçten, sıcak konuşmalara hasret kalmışsak. Arkadaş olmakta ne mahsur vardı ki? Üstelik kendim cevaplayamayacağım soruları karşımdakine de soramam ki. Ama sohbet, konuşmak, biraz dertleşmek maksimumda bekleyebileceğim, isteyebileceğimdi hep. O açıdan kafam karışık. Böyle düşünmene ne sebep oldu acaba? Ne çok konuşamadığımız şey vardı aslında. Mesela ben sana şeyi soracaktım araya laf girdi. Hiç doğa üstü bir deneyim yaşadın mı? Akılla, mantıkla açıklayamadığın, başına gelen tuhaf ve esrarengiz bir olay. Bayılırım böyle şeylere. 
Kısa bir ara...
Ha bu arada bu sohbeti, benim versiyonumla yapıyorum.
Biz konumuza dönelim. Bu arada bu yazma işi ne iyiymiş, Oh be.
Geçen gün before sunrise, before sunset filmlerini tekrar seyrettim ki daha evvel, çok çok zaman önce bölük pörçük izlemiştim. Ne kadar büyük bir kayıp. Sonra diyaloglarına doyamadım, filmin senaryosunu indirdim, biraz okudum. Julie Delpy’i hayran hayran seyrettim. Bir de öyle güzel küfür ediyor ki, yerli yerinde. Ama ana dili Fransızca, diyalogları ingilizce, yani ana dilin olmayan bir dilde daha kolay oluyor sanıyorum. Bir de 2. filmde (ki daha çok sevdim) before sunset’de, Julie’nin yani (kızın filmdeki adını unuttum iyi mi)- Celine’nin (googled) Fransız erkekleri ile ilgili tespitleri çok iyi. Tabi Fransız erkeklerini bilemiyorum ama çizdiği modele  katılıyorum. 
Celine’nin yaraları sebebiyle filmin başında takındığı o cool, umursuz hallerinin, filmin ortasında bir takside darmadağın oluşu da oldukça etkileyiciydi. Celine sen kimi kandırıyorsun, kendini mi, Jesse’yi mi? 
Hele ki Celine’in evde Jesse için şarkı yazdığının anlaşılması anlamlıydı. 
Sonra before midnight’ı yarıya kadar tekrar seyrettim, yakın zamanda seyretmiştim çünkü ama bu film hiç de etkileyici değil, diyaloglar falan (3. film olduğu için bahsettim sadece, o kadar) ...... Bana bu gece rahat uyursun demiştin ya. Aslında çok huzursuz uyudum. Yani aslında öyle olması gerekirdi ama... İşte herşey yarım. Ne kötü. Sonra çıkıp da bunun üstüne sana 29.5 yaşında şapşal, platin saçlı muamelesi yapılınca apışıp kalıyorsun. Sonra anlayamıyorsun. Bu ne şimdi?
...
İnsanlar hassasiyetlerini, zayıf noktalarını kimlere anlatır, kimlere güvenir, korkmadan döker içini? Çok zor, belki de hiç kimse. 
Kimsenin bilmediği, sadece senin bildiğin, illa ki böyle acaip, tuhaf bir şey olmasına da gerek yok, ve bana da söyleyebileceğin, böylece sadece ikimizin bilebileceği bir şey var mı? Mesela ben bir yaz yolculuk yaparken, otobüsle, okuyacak bir şeyim yoktu yanımda, mola yerinden beyaz dizi adında bir kitap almıştım. Harlequin miydi neydi. Kitap beni bir sar, bir sar. Bir sürü okudum o yaz ama çaktırmıyorum da, böyle başka kitapların arasında falan :)
0 notes
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Text
Çok acaip bir rüya gördüm. İlk uyandığımda başını hatırlıyordum ama şimdi aklıma gelmiyor. Aklımda kaldığı kadarını anlatmam lazım. Rüya o kadar ilginç ve sci-fi bir havadaydı ki...
Tuhaf bir yerdeyim. Kimse yürümüyor, yüzüyor gibi ama su yok. Yerçekimsiz ortam gibi ama uçmuyorlar. Hareket etmek çok zor. Kapalı, kocaman bir yer. Uzay gemisi desem caddeler, ağaçlar falan var ama fanus gibi birşeyin içi. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum işte. Ama öncesi vardı, eminim.
Neyse korkmaya başlıyorum ve sonra seni görüyorum. Sen çok rahat yürüyorsun daha doğrusu ayakların yerde değil ama yürür gibi hareketler yapıyorsun. Neresi burası diyorum? Tanıdık bir yüz görmenin rahatlaması ile ilerleyebilmek için beline sarılıyorum. Motora biner gibi ama motor yok. Sonra bir yere geliyoruz. İşte burası ilginç olan kısım; Yere kadar cam var, bak manzarama diyorsun. Dışarıda bir göl var ama şeffaf. Gölün içini görebiliyoruz, sanki camdan bir havuzmuş gibi ama cam falan yok, bildiğin göl. O kadar berrak ki. Gölün içinde insan cesetleri var. Yarıçıplak cesetler suda yüzüyor. Çok net görüyorum cesetleri. Bunlara bakarak nasıl yaşanır diyorum. Resmen cesetli göl. Sürekli bakınca alışıyorsun, korkutmuyor diyorsun.
Ne demek acaba?
0 notes
kendimize-mektuplar-blog · 6 years ago
Text
Quantum Entanglement
-1- Bir kere şiir yazmaya kalkmıştım. Çıkış noktam; Bu kadar çok şiir okuyan, seven birisi mutlaka şiir de yazabilmeliydi. Ne kadar saçma bir düşünce olduğunu yazmaya başladığımda fark ettim. O kadar kötüydü ki, sayfaları yırtmakla kalmadım bir de yaktım üstüne. Çöp toplayan emekçilerin dahi eline geçmesini göze alamamıştım.
Yani yazarak iletişim konusunda pek iyi sayılmam. Ayrıca, konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih ederim. Kendimi anlatmakta bazen sıkıntı yaşıyorum. Öyle ki kelimeler boğazımda düğüm düğüm olmaktan boğazıma acı veriyor. Bence bu durum anadilim dahil, dil sistemlerinin her duyguyu veya düşünceyi anlatacak karşılıklara sahip olmaması. Ya da belki vardır ben bilmiyorumdur; Bazı şeyler ilk defa başıma geldiği için. « Yeni Bir söz bulsam neye yarar ki, söyleyemediklerimiziz –İnce bir sızı gibi-»
İnanç sistemlerine de dahil değilim. Şüpheciyim. Ölünce çürüyüp kurda kuşa yem olacağız inancındayım. Herşeyin bir açıklaması, rasyonel bir sebebi vardır, olmalı, tarafındayım daha çok. Ama bu durum yanlış anlaşılmasın. Zygmunt Bauman’ın «Tanrı’ya ve İnsana Dair» kitabında belirttiği gibi, fiziğe, genetiğe, Marx’a , GSYH’ye, bilgisayar bilimine adeta bir dinmiş gibi inanan insanlardan da olmak istemem. (S.14) Bu örneklerin her birinde tanrı tektir. Neyse, Yani elbette sorgulamak gerekir.
İnsanlar açıklama getiremedikleri her duruma mutlaka bir doğaüstü anlam yüklemişler değil mi?
Kuantum fiziğinde kuantum dolanıklık denilen ve Einstein’in Spooky Action At a Distance olarak adlandırdığı, bir şey var. Şöyle ki, iki parçacık aynı sistem içinde etkileşime girdiğinde dalga fonksiyonları dolaşık hale geliyor. Birbirine gönül vermiş ve spinleri zıt yönde bu parçacık çiftiyle bir düzenek kursak, her iki parçacık spin durumlarını bilmeden up and down spin durumları arasında dolaşıp dururlar. Ama bu parçacıklardan bir tanesine dışarıdan müdahale edersek ve spin durumunu değiştirirsek (dalga fonksiyonları çöker, kararlı duruma geçerler) , spin up oldu diyelim, diğer dolanık elektron anında spin down olur: 13,7 milyar ışık hızı uzakta, yani evrenin diğer ucunda olsa bile. (Derli toplu ifade edebilmek için Evrim Ağacı sitesinden faydalandım. Sonuçta Einstein’ın bile kafasını karıştırmış bir mikro evren söz konusu) 2
Peki, iki parçacık nasıl oluyor da çok uzun ve derin etkileşime girmeden birbirlerini tanıyormuş gibi olabiliyorlar? Hiç konuşmadan anlaşabiliyorlar? Veya hissedebiliyorlar. (Onlar da korkuyor mu acaba?) 
Yani biri diğerinin bir sonraki adımını hissedebiliyor, hatta gerçekleştiğinde bu durumu garip karşılamayıp, yadırgamadan kabul edebiliyor. Ya da bu en olmadık zamanda ve mekanda gerçekleşiveren dolanıklık hali nasıl oluyor da çok uzun bir zaman dilimine yayılabiliyor. Doğrusu bilmiyorum.
Diyelim ki spin down elektron negatif bir etki yaydı ya da bu durum spin up parçacığına öyle yansıdı. Spin up parçacık, gelen bu negatif veriye rağmen, spin down parçacığa sonsuz güvenebilir. Sebebini de bilmeyebilir. (İki parçacık arasındaki bağların rahatsız edici kırılganlığına rağmen) 
Schrödinger’in zavallı kedisini şizofren yapmış bir teoriden söz ediyoruz en nihayetinde.
Spin up (bundan sonra dünyadaki parçacık spin up olarak adlandırılacaktır) spin down parçacıkla (evrenin diğer ucuna giden parçacık) dolanık duruma geçmesiyle beraber, başka hiçbir elektronun onunla artık dolanık olmasına/dolanmasına izin vermeyebilir, vermez de. Veremez. Spin up’ın bu garip sadakat anlayışının tam olarak Quantum Entanglement teorisindeki yerini bilmiyorum.
Spin down parçacığın yukarılarda anlatılan durumlardan hiç haberi olmayabilir hatta umrunda bile olmayabilir. Olsun. Çünkü burada ışık hızından daha hızlı hareket eden bir bilgi akışından söz etmiyoruz. O zaman genel görelilik teorisini delmiş olurduk ki bu mümkün değil.
Özetle, Bazı şeylerin, şimdilik, açıklaması yoktur, insafı da.
Mucize diye bir şey yoktur. (?)  Yaşamdan mucizeler beklemek ahmaklıktır. (mıdır?) Mucizeler klişe Hollywood filmlerinde olur.(?) 
Yaralarımız asla iyileşmez ve açık kalır. (kapanır mı?) 
(Kendi kabuk bağlamamış yaralarımız varken, hiç aklımızdan çıkmayan başka açık yaraları tek tek öpüp iyileştirme arzumuz sönmez yine de)
Ama
Parçacıklar, evrenin iki ucunda da olsalar ve hep öyle durmak zorunda bile kalsalar, en azından dolanık olduklarını bilmek eminim biraz huzur veriyordur. … Ha, bir de Dark City (1998)
... Şubat 2019
3
DİP NOTLAR
Başka parçacıklara yersiz ilgi gösteren veya hala bu parçacıkımsılardan kopup uzaya fırlayan paylaşımlara ilgi gösteren spin down yüzünden, spin up parçacığın, o diğer parçacıkımsıları daha da küçük parçacıklarına ayırmak üzere, bir odayı naylonla kaplayıp, daha sonra testereyle daha da küçük parçacıklarına ayırma hevesi ve arzusu olabilir. Normaldir.
Tumblr media Tumblr media
Quantum Entanglement - Surprising "remote connection"
A common quantum mechanical state of separated systems Quantum entanglement is a physical phenomenon that occurs when quantum systems such as photons, electrons, atoms or molecules interact and then become separated, so that they subsequently share a common quantum mechanical state. Even when a pair of such entangled particles are far apart, they remain "connected" in the sense that a measurement on one of them instantly reveals the corresponding aspect of the quantum state of its twin partner. These "aspects" of quantum state can be position, momentum, spin, polarization, etc. While it can only be described as a superposition with indefinite value for the entangled pair, the measurement on one of the partners produces a definite value that instantly also determines the corresponding value of the other.
1 note · View note