Tumgik
korsanblog-blog-blog · 11 years
Text
Masa da Masaymış Ha
Tumblr media
Yobazlar tarafından lise ders kitaplarında “Masa da Masaymış Ha” şiiri sansürlenen Edip Cansever'in şiirinin sansürlenmemiş orijinal hali:
Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kâseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu.
1 note · View note
korsanblog-blog-blog · 11 years
Text
İnsan olmaktan en son ne zaman utandınız?
Tumblr media
Her meslekten, her yaştan, az önce hepsi başı bağlı, şişman bir kadına bir miktar para ödediler ve kadın onlara tembih etti: - Kız 13 yaşında, bekaretini henüz kaybetmedi, kaybetmesi bizim başımızı belaya sokar, ona göre muamele edin. Her meslekten, her yaştan erkek kalabalığı bu sözler üstüne başını sallıyor. Onlar ne yapacaklarını bilirler. Onlar erkek! Teker teker, birbirlerinin sırasını gözeterek odaya giriyorlar. Ve odaya giren erkekler tekek teker küçük kız çocuğuna, bekareti zarar görmesin diye ! Bu korku filminin, çok gerçek erkek elemanları kimlerdir, ne iş yaparlar, kızın hikayesini çok sonraları öğrenen bir yazar, merak ediyor: İşte yazarın elindeki vicdansızların, ırz düşmanlarının listesi: : Recep Sakız (Kızıltepe Kaymakamlık Yazı işleri Müdürü), Ersun Erdemir (ordudan irtica nedeniyle ihraç edilen yüzbaşı), Selman Aydın (devlet memuru), Enver Adanç (zabıta memuru), Şeyhdavut Dora (zabıta memuru), Şeyhdavut Oruç (belediye memuru), Cuma Uras (Mardin Vakıflar Şube Müdürü), Mahmut Temelli (Ziraat Odası Başkanı), Azat Aydın (astsubay), Ümit Ergin (ilköğretim okulu UTANMAZ müdür yardımcısı), Mehmet Seyitoğlu (veznedar), Teyyar Salman (Orman İşletme Müdürlüğü şefi), Hamit Aydın (veznedar), Hamit Abdulsametoğlu (işyeri sahibi), Ali Aksoy (serbest meslek), Ahmet Günay (TEDAŞ işçisi), Osman Çakır (üniversite öğrencisi), Harun Uras (muhtar), Selahattin Kuray (serbest meslek) ve meslek belirtmeyen Şemsettin Aslan, Burhan Ertaş, Şeyhmus Cansin, Şeydavut Anuk, Nizam Denli, Sabri Ajak, Rıdvan Bayraktar, Rıdvan Abdulsemetoğlu, Süleyman Göka Doktorlar daha sonraları küçük kız oturabilsin diye tam dört ameliyat yapmak zorunda kalıyorlar. Mardinli küçük kızın hikayesini daha sonraları öğrenen yazar, en çok bir ifadede donup kalıyor:  Yukarıdaki adları ve meslekleri belli erkeklerden biri, bir işyeri sahibi, işini bitirdikten sonra kıza şöyle sesleniyor: - Kızım, kusura bakma şeytana uydum; benim de senin kadar bir kızım var. Ramazanda bana gel de karnını doyurayım. Bu çok erkek beyefendiler, işin kolayını da bulmuşlar, işte asıl korku filmi burada başlıyor:  Ramazanda bir kap yemek, cuma namazında bir rekat namaz ve işi şeytana havale ederek, pür-pak evlerine, işyerlerine ve kahvelerine dönecekler! Öyle ki memurların haklarında işlem yapılmayacak, şube müdürleri, oda başkanları, zabıta memurları Mardin'in sokaklarında başları dik dolaşacaklar! Çünkü bu ülke fazlasıyla erkek. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 13 yaşında 26 erkeğe satılan küçük kızın, bu kişilerle kendi rızasıyla birlikte olduğu yorumu, anlı şanlı Yargıtay'ın 14. Ceza Dairesi'nde onay gördü. (Kararı veren Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin 11 üyesinden 8'ini AKP dönemindeki yeni HSYK atamıştı.) Ey ağır ceza mahkemesi hakimleri, Yargıtay üyeleri, bu verdiğiniz kararla siz de bu korku filminin ana kahramanlarının yanında yer aldınız. Kanunlar böyle diye kestirip atmayın, küçücük bir kız çocuğunu savunamayan hukuk ve sizlerin bunun arkasına sığınmanız, bu korku filminin en utanç verici bölümü.  KENDİ KIZINIZ, KARDEŞİNİZ, YEĞENİNİZ VAR MI? VAR İSE ONUN BAŞINA BÖYLE BİR ŞEY GELSE NE YAPARSINIZ? Hukuk, yazılı kanunların, insan haklarına uygun uygulanmasından başka nedir ki? Hukuk fakültelerinin birinci dersinde bu öğretilir. ......... NOT: BU İLETİNİN İBRETİ ALEM İÇİN BÜTÜN TÜRKİYE'DE DOLAŞMASI GEREKİR. TOPLUMUN VİCDANINI SIZLATAN BU OLAYA SAHİP ÇIKMAK NAMUSLU VE DÜRÜST İNSANLARIN GÖREVİDİR... Avukat Ömer K A V İ L İ
8 notes · View notes
korsanblog-blog-blog · 11 years
Photo
Tumblr media
Sonra dedim ki, iyi ki Galatasaraylıyım
28 notes · View notes
korsanblog-blog-blog · 11 years
Photo
Tumblr media
Guitar player
0 notes
korsanblog-blog-blog · 11 years
Text
Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı anlatır
Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.  Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.  Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. 
Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım  yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.  Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.  Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor.  Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor.  Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor.  Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor. 
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. 
Öğrenciler hep bir ağızdan bunu yapamayacaklarını söylerler. 
Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar. 
Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır. 
Dr. Ruskin, Amerikan Tıp Birliği Dergisindeki makalesinde, (günümüzde çok yaşandığı gibi) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır.
1 note · View note
korsanblog-blog-blog · 12 years
Photo
Tumblr media
Koşun, Sistem çöktü! #görmezdengelemiyorum
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
İmam Hatiplerde Tarih Niye Yanlış Öğretiliyor?
Aşık Veysel’in tek partili dönemde (CHP) Sivas’a bile girme­sinin yasaklandığını, bağlamaların kırılıp yakıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan’a Veysel’in torunu Yeliz Şatıroğlu’ndan cevap geldi. Torun Şatıroğlu, şu açıklamayı yaptı: Üyelik teklif etmişler Demokrat Parti döneminde köye gelip dedem Aşık Veysel’e ‘Bizim partinin vatan cephesine üye olmanı istiyoruz" demiş­ler.
Dedemin cevabı şu olmuş:
"Ben sadece Atatürk’ün parti­sine (CHP) üyeyim. Başka partiye üye olmam…"
Bunun üzerine dedemin Sivas bağlantılı müzik çalışmalarına engel ol­maya çalışılmış. O dönem dedem Aşık Veysel’in radyolara çıkması da bir süreliğine yasaklanmış. Kısacası Başbakan’­ın sözünü ettiği o dönem uygulanan yasakların CHP’yle ilgisi yoktur
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Photo
Tumblr media
Bu çocuğa Dünya bir imtihan yeridir denmiş.
1 note · View note
korsanblog-blog-blog · 12 years
Quote
Bi Fransız, bi İngiliz, bi Alman, bi Türk, trenle seyahat ediyorlarmış; Türk olanı, çok rica edicem, bundan böyle fıkralarınızda bana Türk demeyin demiş... İş bu hale geldi.
Yılmaz Özdil
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
Gerçek akıl en uygun çözümleri bulandır
Tumblr media
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: - Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: - Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız? Adam: - Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük. - Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker. "Gerçek akıl, sadece bize sunulan çözümleri seçmek değil, en uygun çözümü bulabilmektir."
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
Sinsi katiller ve doymak bilmeyen tecavüz arzuları
Tumblr media
MHP, 1960'larda tüm dünyada yükselmeye başlayan, kapitalist sistem karşıtı, doğayı dost, insanı eşit gören gençleri biçmeye programlanmış bir ABD projesidir. 70'lerde iyice palazlanan Türkeş'in komandoları sadece çoluk, çocuk, yaşlı, bebek insanları öldürmekle kalmayıp gasp, tecavüz, işkence gibi en kalleş ve en adi suçları da işlemişlerdir.
Ne diyordu Türkeş:
"....bakacaksınız, herhangi bir hareket, söz fikrimize, Türklüğe uygunsa alacaksınız, zarar veriyorsa sileceksiniz..." (MHP İddiannamesi-Türkeş'in Yeni Ufuklara Doğru yazısından)
Türkiye silinmeye başladı. Solcu, Alevi, öğrenci, ev kadını, esnaf, sanatçı, şu bu olması değil, genç fikirli olması yetiyordu silinmek için.
Boğarak, ırzına geçilerek, bombalayarak, işkence yapılarak kendilerinden olmayan herkesi silmeye başladılar. Bu vahşi ve kahpe işlerine ırz düşmanlıklarını, ahlaksızlıklarını da eklediler.
Soygun için girdikleri evde hiçbir şey bulamayınca "Boş çıkmamak için evin kızının ırzına geçerek Başbuğlarının talimatını yerine getirdiler." (Ali Yurtaslan- İtiraflar)
Piyangotepe katliamında önce gasp ettikleri taksinin şöförüne tecavüz ettiler, sonra 6 kişinin kafasına kurşun sıktılar.
150 kişinin hamile kadın, çocuk demeden katledildiği Maraş'a önce Abdullah Çatlı'nın dostu Haluk Kırcı ve arkadaşları gelmişti. Maraş Katliamında provokasyon sağ görüşlü gençlerin gittikleri Çiçek sinemasına atılan bombayla başlamıştı. 
Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş şube başkanı Mehmet Leblebici ve ikinci başkan Mustafa Kanlıdere'nin talimatları ile sinemaya bombayı atan Ökkeş Kenger, Ankara'ya Ülkücü Gençlik Derneğine telefon ederek yardım talebinde bulundu.
Olayı itiraf eden ülkücü Ali Yurtaslan: "Genç kızlara, kadınlara müslümanlık, Türklük aşkına" tecavüz edildi, hamile kadınların karnı deşildi, saldırıya uğrayanların evleri yakıldı. İnsanlara işkence yapıldı, ellerinden ağaçlara çivilendi. Günler öncesinden belirledikleri evleri işaretlemişlerdi. Katliamı başlatan bombanın sahibi Abdullah Çatlı'ydı.
Düğünlerde göbek atıp gerdan kıran, geçmişinde yüzlerce masum insanı kahpece, sinsice katleden ve en sonunda bir bavul para ve metresi ile polis müdürü ve siyasilerle Mersedes'de şen şakrak daha ne kadar gezeceğini sanıyordun ki?
Bir ilahi adalet var ve bu dünyada tecelli ediyor!
Peki. Bu artık değişti mi?
Ne gezer..!
Zihinsel engelli 20 yaşındaki bir erkek çocuğa tecavüz davasında tutuklananlar arasında kimler vardı?
En başta MHP Balıkesir Dursunbey İlçe Başkanı! (*)
(*) Vatan gazetesinin haberi
1 note · View note
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
İnsanlığın 7 Gerçeği
Tumblr media
İnsanların en kolay ürettikleri şey nedir? Mazeret
İnsanların en zor ürettikleri şey nedir? Çözüm
İnsanların en kolay verdikleri şey nedir? Nasihat
İnsanların en zor verdikleri şeynedir? Para/Para/Para
İnsanların en hoşlandıkları şey nedir? Takdir edilmek/Beğenilmek
İnsanların hiç sevmedikleri şey nedir? Eleştirilmek /Yapıcı olan dahil
İnsanların en çok sevdikleri şey nedir? Kendileri Önce can, sonra canan
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Quote
Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.
Dr. Murnau / Kafka
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
Doğan Öz'ü Katledenler ve Apo'yu Serbest Bırakacaklar Aynı Kişiler Mi?
Tumblr media
24 Mart 1978 yılında Türkiye'de ilk kez bir Cumhuriyet Savcısı öldürüldü: Doğan Öz.
Peki niye?
Bunun ayrıntıları çok güzel anlatılmış olarak Gladyo’yu mu arıyorsunuz? İşte size Gladyo! yazısında var. (*)
Peki devlet katili buldu mu?
Buldu! İbrahim Çiftçi.
4 kez idama mahkum edilen, suçu sabit görülen, bunu itiraf eden ülkücü İbrahim Çiftçi 1997 yılında MHP Genel Başkanlığı için aday oldu. Bugün ise sahip olduğu akaryakıt şirketiyle devlet dairelerine satış yapan ihalelere giren bir işadamı..!
Demirel'in, Erbakan'ın kardeşleriyle ilgili yolsuzluk dosyaları hazırlayan, son olarak devlet içinde Amerikalıların kurduğu bir yapıyı, Gladio ya da bugün bilinen adıyla Ergenekon'u ortaya çıkarma hazırlığındaki bir savcı, Amerikalıların isteği ile ülkücü İbrahim Çiftçi'ye öldürtüldü. Tabi ki CIA'dan İbrahim Çiftçi'ye giden yolda, kademe kademe kimlerin olduğunu bilmiyoruz. Belki bu emir taşıyıcılarını o gün ya da bugün çok saygın işadamı, politikacı diye izledik, alkışladık.
Burası Türkiye.
7 genci telle boğarak öldüren, düğünlerde gerdan kırıp göbek atan, kamyonun Mercedes'e çarptığı trafik kazasında ölürken yanında bir bavul Alman Markı ve metresi olan kişiyi kahraman, bir Cumhuriyet Savcısını katledenin ise MHP Genel Başkan adayı ve yönetim kurulu üyesi muteber bir işadamı olduğu yerdeyiz.
Sonra şaşırıyorsunuz Devlet Bahçeli, niye Abdullah Öcalan'ın idamını engellemek için imza attı diye?
Apo başka yerden mi emir alıyor sanıyordunuz?
Aynı Bahçeli, Savcı Doğan Öz'ü katleden, 7 genç öğrenciyi telle boğan, Necip Hablemitoğlu cinayetleri gibi olaylarda hep var olan ve kendi ifadesiyle kullanıldığını itiraf eden İbrahim Çiftçi'yi MHP Merkez Yönetim Kuruluna aldı.
Burası Türkiye.
Taşların bağlanıp köpeklerin salıverildiği ülke.
(*) Doğan Öz öldürülmeden 15 gün önce MHP Konya milletvekili İhsan Kabadayı'nın meclis kürsüsünde Doğan Öz'ü hedef göstermesini ve diğer ayrıntıları Savcı Doğan Öz Neden Öldürüldü? yazısından okuyabilirsiniz.
1 note · View note
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
Çek Senet Mafyasını Kahraman Diye Yutturmak
Tumblr media
Bazı olaylar vardır. Yaşanmış ve bitmiştir. Ama hiç bir zaman yaşandı ve bitti diyemezsiniz. Yaşanmıştır ve henüz bitmemiştir. Mesela Madımak'ta yakılan 33 aydınımız. Bitmediğini nereden biliyoruz? Çünkü bunlar bitiyor olsaydı 1978'de yaşadığımız Kahramanmaraş Katliamı için de yaşandı ve bitti derdik. 150 kişinin öldüğü, binlerce yaralının olduğu, yüzlerce evin yakıldığı Kahramanmaraş. Ve bu yaşananların hepsinin sırf bu insanların Alevi olmaları gerçeği bile içinizi acıtmıyorsa daha başka hiç bir şey de içinizi acıtamaz, emin olabilirsiniz. Ama bitmediğini Madımak'da gördük. 70'li yılların komandolarının 80'li yıllarda çek-senet mafyası olduğunu, emperyalizm güdümlü cinayet şebekelerinin Türk-İslam senteziyle yine 80'lerde nasıl boy attığını ve meyvelerini Madımak'da aldığını gördük.
Başka şeyler de gördük. Hakında ülkücü mafya lideri denilen Abdullah Çatlı'nın düğünlerde göbek attığını gördük. Sırf İşçi Partisine üye diye öldürülen fidan gibi 7 gencin, çok vahşice, boğazlarından tellerle sıkılarak öldürülmesinde payı büyüktü.
Doğrudan bu eyleme katılan ve itiraf eden Haluk Kırcı'ya da gördük. O da Mehmet Ağar'ın kıydığı nikahla dünyaevine girerken çok mutluydu.
Bu kahpe baskında bulunanların sonradan verdikleri ifadelerde, öğrenci evinde televizyon seyreden öğrencilerin silahsız olmalarına çok şaşırdıklarını öğrenecektik.
Şaşırdık mı? Hayır. CIA'nın, bu kahpe katliamı yapanları, sıcak kestaneleri almak için kullanılan bir maşa niyetine besledikleri o zaman değilse de artık biliniyor. AKP'nin 7 kişiyi telle boğarak öldürdüğü ve adı Bahçelievler Katliamı olarak bilinen bu olaydaki kahpe cinayetlerini itiraf eden Haluk Kırcı'yı kaç kere mevcut yasalara karşı gelerek tahliye ettirdiğini de biliyoruz. En son, yasayı değiştirerek yine tahliye etmek istediğini de.
Burası Türkiye. Sanmayın ki insanların hafızası yok. Gelecek nesiller de bilsin. Çek senet mafyasından kahraman olmaz! Para ile tutulan, para ile gider (Susurluk ve bir bavul Alman markı).
Nice genç, nice çocuk, nice insan öldürdünüz.
Ama düğünlerde şen, şakrak davranıp, gevrek kahkahalar atıp, gerdan kıvırmayı da iyi bildiniz. Eğer hak ve adaletin yerini bulacağı bir öbür dünya varsa, orada boydan boya kana bulanmış çocukların, gençlerin, kadınların önünde emin olun ki yüzünüz kızaracak. Utancınızdan değil ateşten..!
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Quote
Birine bir satış konuşması yapıyorsanız, ondan gelecek konusunda bir yargıya varmasını istiyorsunuz, demektir. Geleceği bilmek mantık dışı olduğu için o kişinin yargısı mantıki değil duygusal faktörlere bağlı olacaktır: karşısındakine güven, kendine güven, ümit, hırs, arzu.
 Stephen Bayley ve Roger Mavity'nin Life's a pitch kitabından.
0 notes
korsanblog-blog-blog · 12 years
Text
Bu Cumhuriyet Öyle Nutuklarla Kurulmadı
Tumblr media
Atatürk'ten İsmet Paşa'ya 
"SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor.
Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet'le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor. Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.  Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!" 
Tarih 30 Ekim 1923... Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'yı Köşk'e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa'ya böyle sunar. Atatürk ve arkadaşlarının devraldıkları ülke işte böyle perişan durumdaydı. 10 Kasım'da parlak nutuklar atarak, bağlılıklarımızı bildirerek andığımız Atatürk'ün nasıl bir mucize yarattığının bilincinde miyiz? Bugün ona sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa sadece nutuk mu atıyoruz? (*) Cumhuriyet-Türk Mucizesi, ikinci kitap-TURGUT ÖZAKMAN
6 notes · View notes