kryglr
36 posts
Bugün mutlu olamazsan, yarında olamazsın..
Don't wanna be here? Send us removal request.
Photo

✌🏻📸 #naturephotography #nature #instaphoto #allshotsturkey #photo #selfie #black #sunset #selfiesunday #tb @natgeo @natgeotravel
5 notes
·
View notes
Photo

Kardeş sen hayırdır yani?? 😒 #budapest #tbt #time #travel #freedom #cool #instagood #instafollow #instadaily #inşaatçı (Budapest, Hungary)
1 note
·
View note
Photo

Herkese huzurlu pazarlar.. #pazar #birazcık #huzur #tea #time #instadaily
0 notes
Photo

"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!" Bu birlik ve beraberlik ruhuyla kazanılmıştır bu vatan! Kimseninde kendi çıkarları için satmaya,yıkmaya gücü yetmedi,yetmeyecek. Tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. #18Mart #ÇanakkaleGeçilmez
0 notes
Text
Nasıl yaşıyıcaz?
Bugünü düşünerek mi? Peki yarınımız ne olacak?
Yarını düşünerek mi? Peki bugunumuz ne olacak?
Dünü düşünerek mi? Peki neyi değiştirebilicez?
Sandığımızdan daha mı kompleks yaşam yoksa çok daha basit mi? Hayatta kalmak zor yaşamaya çalışmak zor ama ölmek basit çok kolay. Peki asıl soruya geri geldim. Zorlaştıran nasıl yaşayacağmızı bilememek mi? Tercih mi edemiyoruz bundan mı doğuyor bütün sorun. Kolaj yapamıyor muyuz mesela? Çok iyi kolaj programları var halbuki. Soldaki iki küçük resim dün ve yarın olsun. En sağdaki uzunlamasına büyük resim ise bugunumuz olsun. Tamam işte bitti koy resmi. Altınada yaz “Çok şükür yaşıyoruz-Nazım” bu kadar basit olabilseydi keşke. Ama deil. Cevabı ben bulamıyorum. Bulduğumu sandığım zamanlar çok oldu. Ama yanlış cevapmış. Şimdi bu sorunun cevabını arıyorum yeniden. Yarın dershaneye yazılıyım iki kitap alayım da başlıyım. 70 lirada soru sorma ve cevaplaması parası yatırayım atm’e. Her şeyi kurtarıyım tekrardan.
#etiketbirleşikyazılır hayat renk colorfull bugecedeböyle vururyüzeifadesi bestfirends yazı yazdım bunu gör#hashtag
0 notes
Photo

Saklı yollar.. #turkey #blackandwhite #sunday #sunshine #canon
0 notes
Text
İnterrail Günlüğü
SOFYA-BELGRAD TRENİ ( 24.08.2013-21:00)
Sonunda aylardır planladığımız,hayalini kurduğumuz gezimiz başladı. Defalarca üzerinden geçtiğimiz planlar sürekli değiştirdiğimiz güzergahlarımız sonunda bir gezi planı ortaya çıkarttık ve şuan yazmaya başladığım andan itibaren bir sıkıntı çıkmazsa sonuna kadar bu çok heyecanlı,değişik olacağını düşündüğüm geziyi gün gün not edeceğim. Şimdi ilk günden başlayarak başlayayım.
Eskişehirde ki evden sırtımda kocaman çantamla çıktım. Yaz okulunda son sınavım olan dif sınavına girdim çıktım ve okuldan otobüs garına gitmek için otobüs beklemeye başladım.Uzun bekleyişler sonunda 13 numaralı otobüse gara gidiyormuş diye binip yarı yolda geç kalma korkusuyla hemen taksiye atlayıp yetiştim İstanbul otobüsüne. Enes’le aynı otobüste sohbet ederek gittik İstanbula. Girişte inanılmaz bir trafik olsa da dakikalar kala perona ulaştım. Peronda Berkay beni bekliyordu. Otobüse bindik ve maceramız başlamış oldu. Otobüs yolculuğumuz çok keyifli geçti. Sınırdan geçerken İgor ismini verdiğimiz görevli biraz sorun yapsadatatlı hostesimiz sorunu çözdü ve sınırı geçtik.
Sabah indiğimizde önce freeshoptan aldığımız içkilerin olduğu poşeti unuttuğumuzu fark ettik. O sorunu çözdükten sonra Sofyada otobüs garının tren garına yakın olması nedeniyle tren biletimizi önceden aldık ve çantalarımızı emanete koyduk. Başladık dolanmaya.
Sofyayı keşfetmek zor olmadı. İki üç önemli sokağında turladık 2 katedral gezik. Bi pastaneye geldik kahvaltı yapıp iki yerli biralarından içtik kendimize geldik. Biraz daha dolaştıktan sonra hem Berkayın doğum gününü kutlamak hem de interraila başlamamız üzerine happy gril isimli güzel bir yerde çok iyi bir yemek yedik bira içtik. Zaman gezerken nasıl geçti anlamadık. Trene geldik yarı baygın şekilde tren 6 kişilik odalardan oluşuyor. İnsanlar iyi sohbet güzel. Bir almanla kısa bi konuşma yaptık trenin penceresinden kafamı şöyle bir uzattım trenin o güzel sesini ve rüzgarını hissettim. O an ne kadar özgür olduğumu anladım. Yastıklar ve yattığımız yatak berbat desem yalan olmaz heralde. Bolay cidden çılgınca olacak. İyi geceler.
BELGRAD-BUDAPEŞTE TRENİ (25.08.2013-22:45)
Delice gezdik yorulduk ama son enerjimle yazmaya çalışıcam. Tren daha kalkmadı ama Berkay karşımda uykuya daldı bile. (yada dalmak üzere gözlerini açıp kapatıoJ ) sabah 5 gibi Berkayla uyanmamıza rağmen tren yaklaşık 2 saat daha hareket halinde kaldı. Deliksiz olarak uyuduğumuz için uykumuzu almıştık ama yinede 1-2 saat daha yattık. Belgrada geldiğimizde hava biraz serindi. Çantaları bırakıp birer kahve ve ufak bir kahvaltıdan sonra düştük yollara. Saat daha sabahın 8’i felandı. Önce buradaki büyük bir kiliseye gittik. Bulmak zorlandığımız için bir güvenlik görevlisi ve askere sormak kaldık.Orda biraz foto çekinip ufak bir Pazar ayinine katıldıktan sonra 31 numaralı otobüsle şehir merkezine gittik. Aslında amacımız Belgrad kalesini görmekti ama kale zaten şehrin merkezine yakınmış. Orda ilerlerken sonradan adını inci börek koyduğumuz pastaneden birer hardallı sosisli börek alıp atıştırdık. Yürürken Türk bir kafileyle karşılaştık sohbet muhabbet derken rehberden belgrad hakkında epey fikir aldık. Kale gerçekten çok yakınmış yolun sonunu bitirdikten sonra direk karşımıza çıktı. Çok güzel bir manzarası vardı bütün Belgrad ayağımızın altındaydı. Orda biraz takılıp heykelle dalga geçtikten sonra bir mekana oturup kahve içtik. Cadde gayet güzel geniş trafiğe kapalı sağında solunda ortasında cafelerfln. Genel olarak konuşmak gerekirse Belgrad’da cadde ve sokaklar gerçekten geniş ve çodüzenli. Bu konuda her ne kadar çok Avrupa şehri görmesemde tam bir Avrupa şehri diyebilirim. Bulgaristan’dan daha gelişmiş olduğu kesin. Yayalara çok saygılı insanları gayet anlayışlı. O mekandan çıktıktan sonra parlamento binası ve barlar sokağını gezdik. Çok fazla yokuş olan bir yere kurulan barlar sokağında mekanlar genelde restoran tarzındaydı. Bizde red bar die bir mekana girrik. Mekan gayet güzeldi. İki tane yerel biralardan içtikten sonra bizim için bulunması kabus olan Undergrand kafeyi aramaya başladık. ararken o kadar çok acıktık ki şekerimiz tansiyonumuz düştü.acil olarak yemek arası verdik. Yemek tabiî ki inci börektendi. Aldıüımızpuaçalarıyiyip kolamızı içtikten sonra mekanı aramaya devam ettik. Gerçekten undergrand denilebilecek yerdeydi ama mekan clup olduğu için o saatte kapalıydı tabi. Arkamıza baka baka tekrar ana caddeye geldik ve bir mekana oturduk. su içerken mekanda yağmurun geçmesini bekledik. 1-2 saat aralıksız yağdı yağmur. Yağmur biraz dindikten sonra gara doğru yol almaya başladık. Asında epey mesafe varmış mekanla gar arası ama biz gayet güzel bir şekilde geldik. Öğrenmişiz hemen şehri J
Bileti alırken ordaki satıcı karının yaptığı kahpelik yüzünden neredeyse para veriyorduk beleş trene. Berkay’a kadın vermen gerekiyor diye atar yaptı sonrada azarlar gibi konuştu. Berkay başkalarına sormak için gitti bende kadına tekrar sordum bu sefer bana sorun olmadığını söyledi. Zaten sabahta gişedeki kadın trene direk binebileceğimizi söylemişti bizde o yüzden rahat davranmıştık. Şimdi o kadına birkaç kelime daha yazardım da gerek yok moral bozmaya. Neyse. Sonuç olarak şuan trendeyiz. İlk oturarak tren yolculuğumuz. Epey yorgunuz. Yarın Budapeşte bizi bekler. Hadi bakalım.

VİYANA-VENEDİK TRENİ (26.08.2013-21:08)
Viyana yazınca biraz garip oldu tabi ama Venedik’e gitmek için Budapeşte’den Viyana aktarması yapmamız gerekti. Şimdi hemen bugün sabaha döneyim. Güne Budapeşte’de metro olayıyla başladık.çantaları otomata atip peynirli sandivicyiyp ufak içkilerimizi içtikten sonra ilk 96 metre yüksekliğindeki yere gitmeye karar verdik. Sorduğumuz kişi oranın 3 metro istasyonu ilerde olduğunu söyledi. Bizde atladık tabi metroya. Çıkışta lap diye bilet kontrolune daldık. Daldık derken isteyerek olmadı indiğimiz istasyondan çıkmak için epey uzun bir yürüyen merdivene atladık. Oranın sonuna geldiğimizde de güzel sürprizle karşılaştık işte. Ordaki yaşlı kadın çekti tabi bizi kenara saydırmaya başladı. 800 budapeşte parası istiyor bizden. İkna edene kadar canımız çıktı. Uzun heyecanlı bir o kadarda sıkıntılı uğraşlar sonunda pes dedi heralde.
Elimizdeki kitaptan mıdır şansımızdan mıdır bilinmez ama gezilecek yerleri çok kolay buluyoruz ve sıralamayı iyi yapıyoruz. Yine düzenli şekilde şehri iyi dolaştık. Şehir Buda ve Pest diye ikiye ayrılıyor. Buda tarafı varoş çok yeni diyemeyiz ama pest kısmı gayet etkileyici ve Avrupai. Başta parlemonta binası olmak üzere kalesi ve şehrin genel görüntüsü gerçekten etkileyici. Çok fazla toplu taşıma kullanmadan gezdik şehri. Olumsuz olarak söyleyebileceğim en önemli iki şey var. Birincisi insanların soğukluğu ikincisi pahalı olması. Bu iki faktör insanı bu şehirden soğutabilir. Gerçi Budapeşte doğal görünümü tarihi ve şehirleşmesiyle bu eksiklerini kapatacak kadar güzel bir şehir.
Akşam yemeği için marketten ufak bir alışveriş yaptık. O kadar seyyar takılıyoruz ki dört gündür ne duş alabildik ne de adam gibi uyuyabildik. Berkay duştan dolayı epey isyanlarda. Bu seyyarlık cidden bedenlerimizi etkiledi. Yorgunluğumuz inanılmaz seviyede. Bundan dolayı marketten biraz daha protein ağırlıklı besinler,muz ve mısır aldık. Toplanmamız gerekiyor. Artık o kadar kötü kokuyorum ki kendi kokuma uyanıyorum. Hele ayakkabıyı çıkardığımda aboo. Heralde koku tüm kompartmanlara dağılıyordur. Tüm bunlara rağmen çok farklı ve çok eğlenceli geçiyor. Bide duş alsak ve kıyafetlerimizi yıkasak daha iyi olur. Öleki Berkay yola çıktığımızdan beri sadece bugün sarjını%50 nin üstüne çıkardı. Oda bu bindiğimiz trenlerin gerçekten iyi olmasından dolayı. Şuan 6 kişilik bir kompartmandayız iki kişilik Alman bir ailesi ve iki tane eleman var. Şişman olan Amerikalıymış. Diğerini daha bilmiyoruz. Bu trenedeBerkayın sıçmasından dolayı deparla yetiştik. Viyana’da 40 dk ara verdik adam full sıçtı. Neyse yetiştik ya önemli olan o. Şuan dört gözle Venedik’i bekliyoruz.
ROMA HOSTEL (28.08.2013-08.30)
Evet sonunda güzel bir duş güzel bir yatağa kavuştuk. Bu sabah güzel uyku nasıl oluyormuş hatırladım. O kadar pis kokuyordum ki uykumdan uyanıyordum. Çok şükür bu kabus bitti. Dün gece Roma’ya geldik ve hostele yerleştik. Dünya varmış. Hostel şuan gözümde cennet gibi.
Gelelim düne. Sabah trenimizden iner inmez Venedik’in o kendine has güzelliği bizi karşıladı.ancak kendimizi şehre vurmadan Roma biletimizi aldık tuvalete yerleştik kamp kurduk sonrada çantalarımızı bıraktık. Roma biletimize 9 euro fark vermek zorunda kaldık ama tren iyiydi. Güne saçma bir olayla başlamama neden olan olay ise cebimdeki 45 lirayı çevireyim düşüncesi oldu. Karı tam 10 euro verdi iyi mi? %20 komisyon kesmiş amk. Ufak çaplı bir şokun ardından yapacak bişey yok diye yola devam ettik.
Venedik genel olarak güzel ama sokaklar kanallar o kadar iç içe ve boğucu ki benim cidden ruhum sıkıldı. St.Marco’yu aramak işkenceye dönüştü ve labirent gibi yollarda kaç kere kaybolduk.yinede her geçtiğimiz yeri gezmedir görmedir neticesinde diye sindirdik. Venedik ucuz değil buna rağmen başta Berkay olmak üzere epey alışveriş yaptık ve sanırım Venedik bize 50 euro ya mal olduJ orda ayak üstü aldığımız neredeyse İtalyanın bütün soslarını içeren etli makarna cidden parasını hak etti. Gezimizi bitirdikten sonrada garın önündeki merdivenlere oturduk arkamızda canlı caz müziği,bira ve puro keyfi yaptık. Bütün sinirimizi stresimizi aldı. Şimdi ise yeni macera Roma. Ruhen ve fiziken gayet iyi durumdayız. Hadi bakalım.

ROMA HOSTEL (29.08.2013- 10:23)
Yine bir Roma sabahı. Hostelin ortak salonunda masaya oturmuş başım ağrır halde bunları yazıyorum. Akşamdan kalma haldeyim fazlasıyla. Akşam bir şehir turundan sonra birer İtalyan şarabıyla İspanyol merdivenlerine oturduk. inanılmaz bir ortam vardı. Okulla gelen liseli bebelerden biri Gürünlü çıktı. Arkadaş inanılmaz Türk var. İnterrail macerasının sonuna gelmiş iki Türk elemanla okulla gelen Türk kızları ve folklorle gelen bir ekip daha toplandık kurduk koloniyi. İçtiğimizin yaptıklarımızın haddi hesabı yok. Tam bir komedi. Hiç aklımdan çıkmayacak olan Berkay’ın liseli kızlara karın kasını elletmesi hahaha süperdi. Gezide inanılmaz nakit gidiyor. Şimdiden paranın yarısı gitti ve ülkeler giderek daha da pahalanıyor. Euro rekor üstüne rekor kırıyor ülkede. Bankadan 1/3 oranında çekiyoruz artık yapacak bişey yok.
Gelelim Roma ve İtalya’ya . Pizza ve şarap gerçekten mükemmel. Mozeralla harika bir peynir. Roma ise gerçekten büyüleyici. Her yeri buram buram tarih kokuyor. Şuraya bakalım diyoruz bayılıyoruz,şurdan gidelim diyoruz yola bayılıyoruz. Bir ara sokaktan çıkıyoruz karşımıza devasa bir tarihi bina çıkıyor. Roma cidden hak ediyor. Resepsiyondaki kızın verdiği harita ve tarifi ile her yeri rahatça bulabiliyoruz. Etkileyici ne diyebilirim ki. Mert çok yorulacaksın ama Roma’da bir dondurma yiyince değdiğini anlayacaksın demişti. Dondurma mükemmel evet sanki antepfıstığı yiyorsun ama Roma’yı gezince görünce cidden değdiğini anladım.
FLORANSA HOSTEL (31.08.2013-08:30)
Evet şuan Floransadayız. İki gündür o kadar çok efor sarfediyoruzki yazacak fırsat bile bulamadım. Hem hatırlayabilmem açısından hemde yazamadıklarımı yazmam açısından 29 u sabahından başlıyorum. Sabah akşamdan kalma uyandık çok fena uyusuk hareketlerimiz yüzünden hosteldeki iki Türk elemanla (Can,Alican) Vatikana gitmek için saat 1 gibi hostelden çıktık. Vatikan değişik etikileyicibir ülke,saray,ibadethane diyebilirim. En başta beklediğimiz düşündüğümüz Vatikanı karşımızda göremedik daha doğrusu kafamızda otutturamadık. Ordan çıktık ve Vatikan müzesine gittiğimizde büyük bir şok yaşadık. Müze saat 4’de kapanmış. İnanılmaz bir hayal kırıklığı. Ertesi gün tekrar gelebilirdik ama Floransa’ya biletimizi almıştık. Özellikle ben çok üzüldüm. Berkay’la konuştuktan sonra biletimizi 09:20’den 11:20’ye erteleme kararı aldık ve yolumuza devam ettik. Bir klisenin önünde Can ve Alican’la ayrıldıktan sonra Berkay’la akar suyun kenarından köprüleri,ufak adaları izleyerek epey bir yürüyüş yaptık. Epey yorulmamıza rağmen dayanamadık yine İspanyol merdivenlerine gidelim dedik. Gittik ,iyikide gitmişiz muhteşem bir gece geçirdik. O kadar çok Türk vardı ki ne yapacağımızı şaşırdık. Önce gidip gruba üçlü çektirdim sonra hep beraber damat halayı çektik. İnanılmaz değil mi. Roma’nın ortasında damat halayı. Biz çılgın Türkler çok acayibiz Jordan tanıştığımız 3 Türk ile epey konuştuk muhabbet ettik. Durum hal böyle olunca hostele gece 3 gibi geldik. Hemen yattık.
Ertesi sabah erkenden kalkıp bileti değiştirdik ama çıkmamız yine 11 i buldu. Vatikana gittik 1 saat bile gezemeden hemen geri döndük. Sistin Şapelinde o kadar az kaldık ki doyamadım. İnanılmazdı. Gerçekten mükemmeldi. Resimler sanki üç boyutluydu. Cidden harikaydı. Neyse,macera buradan sonra başlıyor zaten. Vatikandanhostele koşa koşa gittik. Gerçekten koşarak gittik. Abartma yok. Çantayı aldık tekrar koşmaya başladık inanılmaz bir efor ile trene gittik tam kapıya bastık birde ne olsun. Kapı açılmadı,tren hareket etmeye başladı. Resmen gözümüzün önünde ellerimizden kayıp gitti tren. Olduğumuz yere çöktük resmen üzüntüden. O kadar çabamıza mı yanalım binemedğimze mi yanalım biletimize mi yanalım. Neyse sorunu yarım saat sonraki Venedik trenine binerek çözdük. Ordaki kadının iyi niyeti ve bizimde ısrarımız sonucunda bizden para almadı ve Floransa’ya geldik. Zaten 1.5 saat sürdü. Buraya gelince hostele gidebilmek için 45 dkfln yürümek zorunda kaldık. Sokakta epey kişiye sormak zorunda kaldık. Bize telefonuyla epey yardımcı olan kadını söylemeden geçemeyeceğim. Tekrar teşekkür ediyorum ona J.
Resepsiyondaki çekik gözlü kız bize her şeyi anlattı herşeyii.bizde dinledikten sonra atik kendimizi dışarı Michelangelo Tepesine. Tepe cidden çok güzel bizi bya etkiledi. Yemek yemek için aşağıya indikve şarap+açık büfesi 10€ olan bir yere gittik. Oarada epey yedik içtik tam değmesede yemeğin miktarını göz önüne alırsak uygundu diyebiriz. Ordan tekrar nehir kenarına gittik ve günün şokunu yaşadık. Biraz önce bomboş olan o yer şimdi ağzına kadar doluydu. Geneli liseli olan bebeler almışlar motorlarını kasklarını manitalarını yanına gelmişler oraya takılıyolar. Şimdi insan diyor ki bizde lise yaşadık bunlarda yaşıyor. Bu ne özgürlüktür böyle bu ne rahat yaşamdır. Ahhahhh. Bizde gardaşımla birer bira aldıknehir kenarındaki tahta merdivenlere oturduk. bi süre takıldıktan sonra Floransa’nın barlar sokağı diyebileceğimiz yerine doğru yürümeye başladık. Millet atmış kendini dışarı bya kalabalıktı her mekan. Floransa’nın gece hayatını övüyorlardı ama bu kadarını tahmin etmemiştim açıkcası. Harika. Bugün dışarıdan geldikten sonra akşam çıkıcaz tekrar. Yarın görüşmek üzere. Bakalım bizi yeni günde ne maceralar bekliyor.
FLORANSA McDONALDS (01.09.2013-13:00)
Gardaşımla bir dondurma alıp çeşmeden su takviyesi yapıp yola hazırlandığımız mekan. Gar hemen karşıda. Aslında bizim şuan trende Barcelona’ya doğru yola çıkmamız lazımdı ama sabah uyanamayıp treni kaçırdık. Şimdi ise trenimiz 13:53’de. Şimdi biraz geri alıp dünü anlatmaya başlıyorum. Sabah yine erken uyanamadık. Pisa trenine epey geç saatte bindik. Floransa’ya çok yakın Pisa 1 saatte gittik. Küçük bir yer olmasına rağmen kuleye ulaşmak için epey yürüdük. Kule ve onun yanındaki yerler gerçekten çok güzel çok tatlı. Kule zaten dünyada bu kadar ünlü olmayı hak ediyor. Kule önünde yapmadığımız şebeklik kalmadı. Çeşit çeşit fotoğraflar çekindik epey eğlendik. Günün olayını ordan dönerken yaşadık. Bir restoranın garsonu bize menu verdi konuştu kardeş ülke bende arnavutumfln derken bi baktık 2 pizzayı söylemiş.
İtalya cidden bize çok masraflı oldu. Kartlar paralar şaştı hiç hesap kitap yapamadık ve asıl şehirler Barca,Paris,Amsterdam var. Onlar daha tehlikeli. Bu yüzden radikal karar aldık ve sınır koyduk kendimize. Bun uygulamalıyız yoksa durumumuz hiç iç açıcı değil. Pisa’dan gelirken 1 saatlik yolda hemen uykuya dalmışız. Uyandığımızda gelmiştik. Terminalden çıktıktan sonra gitmediğimiz bölglere doğru attık kendimizi. Floransa yine bizi çok şaşırttı,tarihiköprüsü,meydanıfln derken yine bu güzel Rönesans şehrine hayran kaldık. Gerçi ikimizde bu şehrin hakkını tam olarak veremediğimizi düşünüyoruz. Ünlü müzeleri gezemedik. Özellikle Davud heykeli cidden eksiklik oldu ama yapacak bişey yok inanılmaz kuyruk var. En azından dışarıdan epey gördük. Bunla idare edicez artık. Hostele oda değiştirmek ve biraz dinlenmek için geri dönerken super markete girip iyi bir alışveriş yapık. Muz,nutella,ekmek,mısır bizi 2 gün götürecek diye düşünüyoruz. Hosteldekiresepsiyonist gerçekten iyilik meleği. Bu kadar kibar yardımsever olamaz bir insan. Bu gezide aklımızdan çıkmayacak insanlardan. Bizi yeni odamıza yerleştirdi. Yeni odamız büyük 4 kişilikti. Hemen yattık yataklara 12.30 gibi kalktık. (Trenden yazmaya başladım 4 kişilik karşılıklı koltuklara geçtik kimse gelmezse rahatız,tren kalktı şuan) freeshoptan aldığımız viskidem 4-5 shot attıktan sonra attık kendimizi Floransa sokaklarına. 5-6 mekana girmişizdir. Ortamlar güzeldi. Biraz takıldıktan sonra Michelongelo tepesine çıktık yine saat 2-3 olmuştu orda acayip bir clup vardı kapıda uzun kuyruklar olmasına rağmen girdik içeri. Mekânbya canlıydı. Takıldık ordada sonrada hostele doğru çıktık. Uzun bir yoldan sonra yine vurduk kafayı 4.30 gibi. Sabahta uyanamadık işte. Kaçtı tren neyse artık. Yürümekten dizlerim ve ayaklarım çok ağrıyor. Uyku vebugun ki yolculuk bizi biraz dinlendirir heralde. Ablama halbanktan para çekip maximuma yatırmasını söyledim. Denizbank işe yaramıyor burada bu hiç iyi olmadı. Hostelleriordançektiricez mecbur. Para vere vere bir hal olduk ama daha 3 te birinde bile değiliz olayın. Bakalım dikkat edicez artık. İşi anlamaya başladık daha düzenli oluruz diye düşünüyorum.

Barselona Hostel (03.09.2013-12:30)
Sabahın 12’si kafayı toplayamadım hala. BarselonadaAmistathostelin değişik kendine has dizayn edilmiş ortak alanındayım. Yine bu saate kaldık çünkü gece gelir gelmez animasyon görevlisinin bizi ayartmasıyla dışarı çıktık ve geldiğimizde saat 5’e geliyordu. Clupta barda epey eğlendik. Önce ortam çok iyi değildi. Ama sonrasında Londralı çocukların katılımıyla epey değişti. Lok diye bir çocuk epey bir şey ısmarladı bize. Lok’datemizgiyinimli 19 yaşında bir bebe. İyi içtik ve hayatımdaki ilk sarma deneyimimide yaşadım. Çok uçmasamdabişeyler yaptı heralde. Berkay iyice uçtu sonra Ken ben Berkay taxi ile hostele geri geldik.
Birazda yolculuktan bahsedeyim. Oldukça ilginç bir yolculuk oldu Barselona yolculuğu. Tam tamına 6 tren değiştirdik. İkinci trene geçerken iki kız bir zenciden oluşan üç Londralı ile karşılaştık. Beraber nice’e gittik. Nice’de geceydi gittiğimizde. Kızlar hostelarıyorlardı,bizde plajı. Sokaklar ıssız,kimse yok sorduğumuzda insanlar İngilizce bilmiyor. 50-60 yaş aralığında iki adamla bir kadın durdu. Kızlar hosteli sordu. Onlarda hem yeri tarif etmek hemde harita fln vermek için bizi evlerine davet ettiler. Önceleri biraz tedirgin olsamda unutamayacağım bir anı oldu. Adam bize buz gibi bira ikram etti sohbet ettik yol tarifi harita fln..gerçekten dünyada ne kadar sıcak kanlı insanların olduğunu bize gösterdiler. Ordan çıktıktan sonra kızlardan ayrılıp Berkay ben ve zenci eleman sahile gittik. Uyku tulumlarını fln serdikten sonra sabaha kadar uyuduk nice sahilinde. Değişik bir tecrübe oldu. Sonra kalkıp trene gittik. Diğer elemanla Barcelona garında ayrıldık. Epey zaman geçirdik aslında beraber bya yardımlaştık. Face adresimizi aldı bakalım ekleşiriz belki. Barselonaya gelmeden önce ayakkabılarımı düşürdüğümü fark ettim. Çok kötü oldu. Kısa süreli bir şok yaşadım. İdare etmek zor bir ayakkabıyla bir tane alıcam sanırım. Şimdide uyandığımda beyaz t-shtumun olmadığını fark ettim. Buda çok üzücüzaten az sayıda getirmiştim şimdi bi tane daha eksildi. Neyse yapıcakbişey yok bunlara canımı sıkmak istemiyorum.Berkayı uyandırmam lazım saat çok geç oldu. Şimdi dün gece yüzünden sinirli olabilirim diye düşünüyor olabilir. Sinirli değilim tabiî ki lafta etmicem ama hostelde kaldığımız hiçbir gece erken gelmedik. Benim istediğim sadece biraz düzen çünkü cidden yoruluyoruz ve gecede çok fazla takılınca ertesi gün hem şehri gezemiyoruz hemde çok yorgun oluyoruz. Bunu anlatmam lazım Berkay’a. Yoksa bende istiyorum ama hepsi bir arada olmuyor maalesef.
a b<��QEo


BARCELONA HOSTEL (03.09.2013-23:30)
En son yazdığımdan sonra güne 3-4 saat sonra başladık. 3 gibi dışarı çıktık ve CampNou’ya gittik. Cidden güzel bir ortamdı. Ordan yürüyerek çıktık tekrar hostele geldik. Hepsi bu. Canım sıkkın yazmak gelmiyor içimden. Bugünden bu kadar.
PARİS-AMSTERDAM TRENİ (08.09.2013-10:00)
Evet şuan Paris-Amsterdam trenindeyim. Gerçi buna yolu desek daha iyi ama böyle diyelim. Çünkü Answer denilen bir yere gidicez ve şuan Lill civarındayız. 4-5 saate Amsterdam’da oluruz. Şimdi yazamadığım günleri yazmaya başlıyorum. Kolay değil yaşanmış 4-5 günü şu küçücük deftere yazmak. Bileğime kuvvet.
Barselona’daki son günümüze erken uyanarak başladık. Önceki günden yıkadığımız çamaşırlar kurumayınca giyinip dolaşmaya çıkmak yerine sahile gitmeye karar verdik. Barselona’da denize girmek İnterraildaki hayallerimden biriydi. Sahil gerçekten çok hoş ve denizde bu güzelliğin yanında kendini hiç geri bırakmıyor. Bu ufak sahil-deniz kaçamağı bizi çok rahatlattı. Sahilde birazcıkta yatıp dinlendikten sonra hostelimize gittik. Bir duş alıp tekrar kendimizi dışarı attık. Kitabımız ve onlu metro biletimiz elimizde nere varsa gezmediğimiz hepsine gezdik epey yorucu bir gün oldu ama Barselona’yı bitirmenin verdiği mutluluk ve huzur bu yorgunluğu bize unutturdu. Burası çok güzel düzenli ve tarihi. Özellikle gotik mimarisini yansıtan yapılar büyüleyici. Ancak biz mi tam yterini bulamadık yoksa Barselona bizden saklandı mı nedir kafamda canlandırdığım kadar hayat dolu neşeli cıvıl cıvıl bulamadım burayı. Öle zannediyorum ki anlatılanlardan kafamızda beklentileri inanılmaz yükselttik. Yoksa gayet de tatmin ediciydi. Tabi hemen umutsuzluğa kapılmadık. Belki biraz zorlamamız lazım kendimizi diyerek freeshoptan aldığımız viskiyi kaptığımız gibi kendimizi sahile vurduk. İşte çok doğru bir hareketJ ortam cidden fenaydı. Dört clubun bulunduğu yere oturduk viski bira derken kafayı bulduk. Gerisini pek hatırlamasam da gece denize giren genç insanları ve çektiğimiz komik videoları hatırlıyorum. Gece sanırım 4 gibi geldik hostele. Amacımız 7.30 da uyanıp sabahki 9.30 trenine yetişmekti. Tabi ki bu tür düşünceler güzel oluyor ama gerçekleştirebilirsen. Uyandığımızda 11.30’du. 12 deki treni de kaçırmış olduk böylece. 1.15 deki trene nasıl olsa yetişiriz diye o kadar rahat davrandık ki alışverişler kahvaltılar fln,gara geldiğimizde saat 13.15’di. ben ufak çaplı bir öfke patlaması geçirsemde yapacak bişey yoktu. 17.30 dakiCenderme trenini bekleyecektik. Garın orta yerinde çantaları koyduk oturduk yattık kitap okudum. Bildiğini piknik yapktık yani. Trene bindikten sonra biz sabaha kadar Cenderme’debekliyicez sanıyorken ordan 15 dk sonra kalkıp sabah 8’de Paris’te olacak bir treni keşfettik ve sadece 10€’ya inanılmaz bir iş yaptık. Hem geceyi dışarda geçirmekten kurtardık hemde sabah 8’de Paris’te olduk. Bu tren nece interrailda şansımızın çok iyi gittiği bir anımız oldu. Derken sabah Parise’geldik.
AMSTERDAM-BERLİN TRENİ (11.09.2013-15:37)
Yukarda muhabbeti yarım kesmiştim biraz sonra yazarım diye ama üç gün sonraya kısmetmiş. Evet Amsterdam’ı da bitirdik. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum.
Paris’te trenden indikten sonra direk information’a gidip harita ve adres bilgilerini aldıktan sonra metroya atlayıp otele gittik. Otel gayet iyiydi. Resepsiyondaki elemandan Berkay her ne kadar kıllansada mutfaktaki bulgar kızın komşu demesi bizi biraz otele ısındırdı. Otel odasına giriş 14:00 da olduğu için biz lobide öce tuvalette gerekli ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra oratlık bir yerde kahvaltımızıda yaptık. Sonra yine vurduk kendimizi yine Paris sokaklarına. İlk hedef tabili Eiffel’di. Paris’in labirent gibi metro geçitlerinden sonra Eiffel vardık sonunda. Bu arada şunudasölüyüm burada çok kişinin yakalandığını duyduğumuz için metrobiletimizide aldık. Eiffel görünce içimi inanılmaz bir sevinç ve heyecan kapladı. Burayı görmeden ölmeyeceğim için birazda değişik bir huzur. Büyük bir hayalimi gerçekleştirdim sonunda. Eiffel kulesinin altında önünde epeyce resim ve video çektik. Cidden çok etkileyici bir çelik yapı ve kesinlikle resimlerde göründüğünden çok daha ihtişamlı. Buradan sonra köprülerden geçip sahil kenarından şehri keşfetmeye başladık. Kilitlerle dolu köprüler,tarihi köprü adaları cidden Paris’in namına yakışıyor. Ben açlıktan ölmek üzereyken ısrarımla bir mcdonaldsa girdik. Güzel bir yemek yedikten sonra Notre Dame Katedraline geldik. Burasıda inanılmaz bir mimariye sahip. Kapısında küçüklü büyüklü sayısız heykel vardı ve içerisinde insanlar Hz.İsa’nın ölmeden önce giydiği tacı öperek bir çeşit ayin yapıyorlardı. Burada da çeşitli fotoğraf ve gezinti işlerimizi bitirdikten sonra SainteŞapeli’ne girişin 5€ olduğunu görünce kendi aramızda ufak bir beyin fırtınası yaptık. Sonrada aman siktr et parayı modunda girdik. Gelmişken gezelim moduda olabilir her neyse artık. Şapale girince etrafa bakındık öle biraz ama etkileyici çok fazla şey göremedik tam hayal kırıklığı içinde çıkmak üzereydik ki üst katı keşfettik. Merdivenlerden çıktığımızda bizi inanılmaz bir manzara karşıladı. Şunu sölüyüm adamlar vitrayın dibine vurmuşJincilden esinlenerek yapılan 1001 vitray resmi bizi bizden aldı diyebilirim.
Buradaki gezintimizi bitirdikten sonra Louvre Müzesine bakalım giremesekte bilgi alalım dedik(saat epey geçti). Yürüye yürüye geze geze bulduk. Müzenin bahçesinide anlatmaya gerek yok zaten. Resimlerden çok çok daha güzel. Gerekli bilgileri aldıktan sonra tekrar otelimizin yolunu tuttuk. Yolda bir sokak sanatçısı Salvador Dali’nin portresini kaldırama yapıyordu hemde bunu kum kullanarak yapıyordu. İşte dedik sanakarlık bu oluyor heralde. Sanırım o mükemmel portreyi hayatım boyunca unutmucam. Neyse yorgun argın geldik otelimize biraz uyduk. Berkay 11 gbi uyandırdı beni. Kalktım hazırlandım Şanzelize’ye gidecektik. Bende dedim şu Mertind.günüsüprizini yolluyum. (Eiffel’de bir kağıda “doğum günün kutlu olsun”yazıp resim çekmiştim). Bu yüzden lobiye indim. Oradadapcimac,dilde Fransızca olunca sd kartı çalıştıramadım. Resepsiyondaki çocuktan yardım istedim. Hay istemez olaymışım. Çocuk saolsunsd kartı eline aldığı gibi cd girişinin içine soktu. Haydii! Deniyoruz deniyoruz çıkmıyor. PC duvara bitişik ve masayada sabit. Eleman uğraşıyor yok,Berkay geldi o uğraşıyor yok. PC’yi masadan sökebilmek için yemin ederim 2 saat boru anahtarıyla cıvata sökmeye çalıştık. Çıkarttık çıkarmasına ama bu seferde sd kart düşmüyor. Derken Berkay bir atacı açmış tel yapmış ben pcyi yan tutuyorum o çıkarmaya uğraşır pozisyonda çıkartabildik. Koskaca Paris’te otel lobisinde Berkay’la ben bir elimizde tel bir elimizde imac sokaktan geçenlerin gülüşmeleri eşliğinde sd kart peşine düştük. İnanılır gibi deildi. Olanda tabi bizim gecemize oldu. Olsun dedik bundada vardır bir hayır biz bir çıkıp dolanalım. Çıktık tam yoldayız baktık yağmur başladı. Dedik bu gece bir uğursuzluk var üzerimizde bir geri dönelim. Otele döndük yattık. Sabah otelden ayrıldık yoldan çorap alıp çantaları nord istasyonuna bırakıp başladık tura. Elimizde biralarla SacreCoeur kilisesine. Merdivenlerde oturan gençler çeşitli Showlar yapan sanatçılar ve mükemmel Paris manzarası eşliğinde keyifli zaman geçirdik. Burdan koştur koştur Louvre Müzesine. Müze zaten kocaman bide zaman darlığı olunca bizde içinde koşa koşa Monalisa ya gittik geldik. Bu bile yemin ederim 1 saatmizi aldı. Ordan hop Şanzelize. Bura cidden elitliğin merkezi. Çok hoş bir yol. Mcdolands’ta 3 er hamburgeri cola içenlere imrenerek su eşliğinde gömdük. Ordan haydi tekrar Eiffel’e. Bu sefer arkasından havuzlu tarafından geldik. Tabi buradada birer biraz içmeyi ihmal etmedik J Amsterdam’a gidecek tren 10.30 daydı ve saat 9 du. Biz kulaye çıkmak için sıraya girdik. Bir sürü merdiven çıktık nefes nefese kaldık ama inanılmaz bir manzara bize herşeyi unutturdu. O kadar çok Türk vardı ki sesli küfür edemiyorsun. Tren saati yüzünden ufak bir tartışma yaşıyorken küfürleşmemiz sonunda bizi uyardılar o derece. Neyse orada da hemen iki Türkle karşılaştık başladık muhabbete. Bir tanesi orada yaşıyormuş otuzbeş yaşında maceracı girişimci bir adam,diğeri daha uysal bir Almancı. Eleman bide inşaat mühendisliği okuduğumuzu öğrenince ne var ne yok sektördeki malzemelerden ordan burdan bildiği herşeyi telefonundan bize gösterdi. Bu koyu sohbetin ardından vedalaştık gittiler. Bizde zaten kaçırmış olduğumuz trenin vermiş olduğu iç huzurla biraz daha durduk ve alt taraftaki çimlere yattık uzandık. Yatarak eiffel’in geceki müthiş ışıklanlarını izledik. Uykum gelmeye başlamıştı ve dalıp dalıp gidiyordum. İşte o anlarda gözünün önüne eiffel’in gelip gitmesine hayatımda unutamayacağım bir olay sanırım. Şuan bile hatırladığım zaman mutlu oluyorum.
Eiffel’in ordan geceyi geçirmek için tren garının yolunu tuttuk. Metro zaten evlere şenlik. İçenler sevişenler ot saranlar kopanlar. Bizde masum masum bakarak istasyonda indik. İstasyona geldiğimizde iyi bir manzara bizi karşılamadı. Hiç tekin güvenli olmayan ıssız değişik bir yerdi North İstasyonu. Zaten anlatılıyordu ama bu kadarınıda tahmin etmemiştim. Gideceklere tavsiyem geceyi geçirmek için North İstasyonunu tercih etmeyin. Bir kafeye sığındık. Kafenin güvenliği vardı ve iyi bir yerdi. Bir çaya 5€ vermek zorunda kalsakta orda oturan üç Türk eleman la sohbet muhabbet zamanın geçmesini bekledik. İki tanesinin ilk günleriymiş diğeri bizim gibi Amsterdam’a gidecekmiş. Eleman Amsterdam’a 4-5 kere gitmiş ve 4.İnterrailiymış. Kopamıyormuş adam anlattıda anlattı anlattıda anlattı karıları kumarı. Neyse biz saat 4 olunca garın alt tarafına geçtik. Şunu söyleyebilirim bırakın interraili belkide hayatımda bu kadar tedirgin bir gece geçirmedim sanırım. Zenciler üst katta yürüyen merdivenlerin başında bekliyor alt kattan gelen kadınların çantalarını alıp kaçıyorlar. Gözümüzün önünde bir kadının çantasını ve de bir turistin kocaman bavulu alıp götürdüler. Adamlar grup grup gelip yerleşmişler sabah askerler gelene kadar ne çarparlarsa artık. Yani öle bir 3 saat geçirdik ki bir daha unutamam sanırım. Diğer elemanda amsterdam a gidecekti ve bir tren kombinasyonu buldu. Saolsun bizde ondan bakarak aynı bileti aldık ve trenimize atladık.
6 saat sonra Amsterdam’daydık. Sonunda gelmiştik. Başından beri hayalini kurduğumuz en çok merak ettiğimiz şehre gelmiştik. Elemanla 1-2 saat sonrası için sözleşip hostele geçtik. Hostelde biraz uzak çıktı. Fakat tramvaya beleş bi şekilde binip etrafı birazcık dolaştık. Odamıza yerleştik ve güzel bir uyku çektik. Uyandığımızda saat 8 gibiydi sanırım. Hemen hazırlanıp çıktık. Elemanla buluşmak yalan oldu tabi. Neyse yağan yağmur eşliğinde Red Light’ı bulup biraz turladık. Sonra Berkay’ın arkadaşı Adil ile buluştuk. Bulldog cafeye girip tanıştığımız diğer üç Türkle beraber yedik içtikJ şekerimiz çok düştü. Birazcık Berkay’ın kanala kustuğunu hatırlıyorum. Sabah kendimize gelince süpermarkete bişeyler almaya gittik. Kahvaltılık malzemeleri aldıktan sonra Van Gogh müzesinin arkasındaki yeşillikte onları yine yedik içtik J birazda tiyatro izleyelim dedik. Amsterdama kadar gelmişken buranın sanatına bir bakmadan olmazdı tabi. Değişik bir deneyimmiş. Görülmesi gerekiyor. Akşam pubcrown’a gitmek için yer ayırt ettirdik. Zaman geçsin diye tekrar bulldog’a gittik. İki fransız eleman birde yanlarındaki kız arkadaşlarıyla epey sohbet ettik. Kız bize sarmanın nasıl yapıldığını gösterdi. Onlara veda edip ayrıldıktan sonra pubcrown buluşması için meydana gittik. Bir çalışan bizi alıp ilk bara götürdü. Barda tanıştığımız insanlarla hemen kaynaştık ve içe içe sanırım 6-7 bar-clup dolaştık çok keyifli ve eğlenceliydi. Sonlara doğru kafamızın ağırlaşmasından ve mekanın basmasından dolayı döndük hostelimize yattık.
Ertesi gün yine geç çıktık hostelden. Burger king’den 3lü menülere girdik karnımızı güzelce doyurduk. Bu gün aklımızda tek bir şey vardı. Mantar. 2 Türkle karşılaştık. Onlarda mantar arıyorlarmış. Beraber aramaya başladık. Satan bir yerden orta seviye bir tane alıp amsterdam’ın büyük parklarından birine gittik. Hava çok kötü ve yağmurkuydu. Önce ısınmak için bir kafeye gidip oturduk. Sonrasında çıkıp kötü havaya rağmen yedik mantarları. İnterrail’ın bir farzını daha yerine getirmiş olduk. Türklerden biri kustu ama biz o kafayla ona bile yarıldık. Şunu söyleyebilirim bunun kafası hiçbir şeye benzemiyormuş. Mutlusun huzurlusun kafan rahat herşeye gülüyorsun mükemmel. Uzun bir süre orada kaldıktan sonra hostelimze gidip uyuduk. (uyumamızda kolay olmadı tabi)
Sabah 11’de uyandık hazırlandık pılımızı pırtımızı toplayıp çıktık hostelden. Burger’dan yemek yedik,hediyelik birkaç eşya aldık. Sonra dedikki gitmeden son bir defa bulldog’a uğrayalım,bir sonraki trenle gideriz keyif bizim değil mi? Kafa hafif hafif bulandıktan sonra zaten kafası güzel olan bu güzel şehirden ayrıldık. Bu şehir sanırım bizden bir parça aldı sonra geri gelip onu almamızı istiyor. Sanırım şuan uyuyan Berkay’da öle düşünüyor. Amsterdam’ı canımız isteyecek orası kesin ama tekrar gelebilir miyiz onuda bilmek zor tabi şuan. Berkayla yeni bir interrail haritası hakkında konuşmaya başladık bile zaman ve şartlar uygun olursa neden olmasın?

BERLİN-PRAG TRENİ (13.09.2013-13:15)
Kompartmanlı bir trende 3 kişiyiz. Cam kenarındaki koltuğa oturmuş dışardaki yeşilliği izleyerek yazıyorum. Kompartmanın içi çok soğuk,üzerimize Berkay’ın getirdiği battaniyeyi almasaydık donardık heralde. Berlin’den 10:46 trenine yetişemediğimiz için 12:46 treniyle çıkmak zorunda kaldık. Aslında şansımızı epey zorladık fakat dakika farkıyla kaçırdık. Vardır bundada bir hayır. Az önce haritayı açtım önüme, gittiğimiz yerleri işaretledim bide yeni rota aradım çaktırmadan. Bu interrail olayı iz bıraktı bırakmasına o tartışılmaz zatende, seviyede yaptı sanırım bağlılıkta. Sürekli bir sonrakini düşünmeye başladım. Tekrar gelinebilir neden olmasınki? Bu yolculuk bir kere bana dünyanın küçük olduğunu gösterdi. Küçük ama bir o kadarda gezilebilr olduğunu,olayın kafanda kurduğundan daha kolay olduğunu gösterdi. Kesinlikle hayata bakış açımı genişletti. Şimdi biraz geri gidecek olursak amsterdam sonrasını anlatmaya başlıyorum.
Şunu öncelikle söylemem gerekiyor. Berlinin inanılmaz bir tren istasyonu var. Sanırım 4-5 katlı ve her katından bir tren geçiyor.Çok etkileyici. Metroyu ve tramvayı çözmek uzun zamanımızı alsada çokta uzakta olmayan hostelimizi bulduk. Hostel diyorumda,adamlar kocaman bir binayı hostele dönüştürmüşler alt katta disko fln her katıda dinamik bir mimariyle döşemişler ortaya çok güzel bir yer çıkmış. Ama bu güzelliklerin yanında kötü olan bir şey vardı. Hastalanmıştık. Burunlarımızı çeke çeke yattık yataklarımıza. Belki çıkabilirdik ama ben sızmışım. Gece öksürmeme kalktım. Bir ilaç içip geri yattım. Sanırım öksürmedim daha sonra. Sabah erken uyandık gibi. Hostelde kahvaltı yaptıktan sonra aldık haritamızı elimize vurduk kendimizi yollara. Resepsiyonist kadının verdiği tarife göre yürüye yürüye şehri epey gezdik. Kanallar,katedraller, parlamentobinası derken şehrin tamamını gezdik heralde. Oradan bir tane Türk dönercisi bulduk. Karnımızda nasıl aç. Doyurur heralde diye söyledik iki tane et dürüm. Bir geldiki aboo. Sanırsın kumpir. Dönerle kumpir ilişkisinden de anlaşılacağı gibi çok doyurucuydu. Onu gömdük. Bir güzel bide üstüne donat ve cola attık. Heralde uzum zamandır bu kadar doymamıştım.
Şehrin merkezinden Berlin duvarının olduğu yere gittik metroyla. Ters yöne giderken yine adres sorduğumuz iki türk sayesinde duvarı bulduk. Berkay sanırım biraz hayal kırıklığına uğradı. Biz açıkçası biraz daha heybetli bir duvar bekliyorduk. Ama normal boyutlarda yüksekliği 3m civarı olan bir duvardı. Her tarafını çeşitli ressamların ve graviticilerin süslediği tarihin belkide akışını değiştiren bir yeri görmek çok heyecanlıydı. Ordan yine değişik saçları ve imaja sahip bir Türk kızından aldığımız adres sayesinde Kreuzberg yani namı değer “Küçük İstanbul” a gittik. Dedikleri kadar varmış. Her tarafta Türk restoranları ve Türk’ler vardı. Sanki biran Türkiye’ye gittikte orda takılıyormuşuz gibi hissettik.
Türk bir efes bayisinde 2’şer tane değişik marka bira aldık,birazda sohbet ettik. Dükkanın önünde 2 kız bir erkek gezgin grubu vardı. Çok değişik tiplerdi yani bir grup bu kadar soğuk olamaz. Ev tutmuşlar orada kalıyorlarmış fln neyse biz bir meydana gittik içtik biralarımızı sohbet muhabbet derken dönüşe geçtik. Dönerken değişik barlara girmeye başladık. 2 farklı mekanda birer bira içtik. Bir tanesi cool gençlerin takıldığı güzel bir mekandı diğeri ise daha çok metalcilerin takıldığı uçuk bir mekandı. Mekanlardan çıkınca bir kuruyemişçiye girip demleye çay içip çekirdek yedik. Ne özlemişiz ama çok iyi geldi. Hostele döndük ve hostelin clubundada 2-3 saat geçirdik. Ortam gayet iyi dinamik ve eğlenceliydi. Sonra odalarımıza çıkıp yattık. Berlin hikayemizde burda bitmiş oldu.
Daha ne zaman gideriz bilmiyorum ama Berlin biraz tarih biraz modernizm biraz medeniyet ve Türklük bulabileceğimiz güzel bir yer olarak kalıcak bende.
MÜNİH HOSTEL (16.08.2013-22:01)
Nerden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. Şunu söylüyüm şuan 12 kişilik yatakhanede tek başıma bazanın üstüne oturmuş loş bir ışıkta yazıyorum yazımı. Nedeni ise basit,hastayım. Daha doğrusu zehirlendim galiba. Bütün gün hostelde kaldım ve yattım. Şimdi biraz başa alayım ve ana geri dönene kadar yazayım.
Prag treninden indiğimizde information’dan hostelin adresini aldık ve tren garına çok yakın olan hostelimize 10 dakikada yürüyerek gittik. Gider gitmez herkesle tanışıp pc’nin başına geçtim. Fotoları pc’ye atıp face yükleyeceklerimiz yükledik ve biraz olsun içimiz ferahladı. Nedendir bilinmez bende fotoğraf makinasına karşı bir hassasiyet oluştuğu için fotoları biran önce flash belleğe kopyalamak istiyorum. Ama flash belleği bulamadım. Sanırım çantaların içinde bir yerlerde kaldı.
Gece saat 10 gibi attık kendimizi Prag gecelerine tabi hostelden gidilecek yerlerin tarifini aldık. O sokak senin bu sokak benim derken bir cluba girdik. Çoğunluğunu liseli bebelerin oluşturduğu gençler kopuyor çıldırmış gibi eğleniyordu. Bizde birar bira aldık içip çıktık. Bir meydan vardı epey clup vardı oralarda birkaç tanesine baktık ama paralı diye girmedik. Sonra hostelimize geldik dolaşa dolaşa. Bu arada şu olayı anlatmam lazım. Mekana giderken önümüzde liseli bebelerden oluşan bir grupyoldan geçen arabanın önüne atladı ve durdurdu. Adamda inip çocuklardan birine iki tane yapıştırdı. İtiş kakış sırasında arabadan inen adamın çantası yere düştü. Adam çantasının yere düştüğünü farketmedi ve bastı gitti. Biz durumu görünce çantayı aldık. İçinde elemanın 3 tane çantası vardı. Numaralardan birini aradık zar zor konuşarak karşıdakine durumu anlattık,bir buluşma yeri belirledik ve adama çantasını geri verdik. Yani nerde olursak olalım duruşumuzu bozmadık ve bir dürüstlük örneği sergiledik J Neyse hostele geldik. Karşımızdaki İsrailli eleman karşımızdaki İngiliz kızı lapur lupur şapur şupur götürdü. Bizde Berkay’la kulağımız onlarda bakışarak uyuduk. Olaya bakın hayat işte J Sabah epey geç uyandık. Kalktık tekrar yattık kalktık tekrar yattık derken saati öğlenin ikisi yaptık. Önce Prag kalesine çıktık. Kaledeki katedral çok etkileyici çok güzeldi. Sanırım kalede birde festival gibi bir şey vardı bir sürü insan yiyip içiyor oturuyor sohbet fln. Bizde şekerli ekmekle şarap aldık ve güzelce yedik içtik. Ordan inişi zar zor bulsakta tarihi köprüyü tadını çıkara çıkara gezdik gördük fotoğrafladık. Beni en çok sokak karikatüristler etkiledi. Sayıları çok fazlaydı ve hepside çok yetenekliydi. Gerçi bir kaçı çok benzetememişti ama verdikleri mesajları ve olayı farklı bir şekilde anlatmaya çalışmaları da durumu gerçeklikten biraz uzaklaştırıyor sanırım. Köprüden geçip şehrin merkezine çıktık. Meydanda değişik sokak gösterilerini izledikten sonra pubcrow ayarlayıp hostelimize döndük. Biraz dinlenip hazırlandıktan sonra tekrar meydana gittik. Orda bir Fransız eleman bizi alıp ilk mekana götürdü. Mekan hakkında birkaç şey söylemeden geçemeyeceğim. Şu zamana gittiğim en iyi bardı. Çok net. Biralar havada uçuşuyor oyunlar eğlenceler neşeli insanlar. Bizde biralar içtik içki oyunları oynadık çok eğlendik. 3-4 mekan sonra epey sarhoş olduk. Kaç gibi cluba gittik bilmiyorum ama oralardada çok eğlendik. Ben bir mekandan rezerve yazını çarptığımı hatırlıyorum. Niye ypatım bilmiyorum ama güzel değişik bir anı kaldı bende J Sabah uyandığımızda geniş geniş hazırlandık duşumuzu aldık tren istasyonuna gittik. Trenimize bindik. Kahvaltı yapmamıştık ve 7 saat süren yolculuğumuzdan sonra açlıktan bayılacak halde Münih’e geldik. Hemen bir burger kinge girdik. O açlıkla bir double whoper yedim ama yemez olaydım. Sanırım zehirledi beni o burgerin yüzünden Münih’de bir günümü hostelde geçirmek zorunda kaldım. Odada buraya okul için gelen Türk bir elemanla Berkay çay ve yemek getirdiler. Saolsunlar sanki can getirdiler bana kendimi akşama doğru toparladım,duş aldım. Şimdi uyucam yarın daha da düzelmeyi umuyorum. Aha şimdi Berkay’la çocukı girdi içeri sohbete başladık. ��,3Go

VİYANA HOSTEL (18.09.2013-23:00)
Hostelde alt ranzada öksüre öksüre yazıyorum. Bugün son gece son yazı. İlk yazıyı ilk gece yazmıştım son yazıyıda son gece yazıyım diyorum. İnterrailin içinde ama yurt dışında geçen bir yazı dizisi olsun.
Münihden devam edeyim. O gece biraz rahatsız uyusamda yinide uyudum. Sabah Berkayla kahvaltı yaptık,bagajları hostele attık kendimizide dışarı. Önce bilet işini sormak için yanımıza dün anlattığım Türk arkadaşımız Cem’ide alarak trengarına gittik. Bunun sebebi ise bir aylık interrail biletimizin süresi doldu. Bizimde viyana’ya geçmemiz gerekiyor. Bu yüzden bu güzergahta normal bilet kullanmamız gerekiyordu. Bu arada Cem’de okul kabul işini halletmiş onada sevindik güzel bir olay tabi. Tren biletlerini sorduk ama çok pahalıydı. Bizde zamanı geçmiş interrail biletimizi gösterdik. Adam anlamasada bununla bedava binebileceğimizi söyledi. Adamın olayı tam anlamamasından sonra bizde dedik bu işi sonra halledelim. Gardan çıktık ve Münih’in merkezine gittik. Bunların ünlü bira evi HB’ye götürdü bizi Cem. Çok büyük ve güzel bir birahaneydi. Hem kendimze hemde okula kabulunun şerefine Cem’e bira ısmarladık. 1L lik bardaklarda gelen siyah lezzetli biramızı mideye indirdik. Sonra kalktık biraz dolaştıktan sonra tekrar hostele gittik. Cemle vedalaştık bagajlarımızı topladık tekrar tren garına gittik. Bilet almadan binebileceğimiz treni kaçırdık. Bizde bir döner dürümüyle ikişer bira alıp bilet sırasına girdik. Oradan 16€ ya iki bilet alıp koştur koştur trene yetiştik. Bu tren direk olarak viyanaya gitmiyordu. İkinci trene geçtiğimizdede bileti trenin içinden alacaktık. İkinci trene binmek zaten şans işiydi. Çünkü çok az bir zaman farkı vardı iki tren arasında. İlk trenden salzburg’da indik ve gördük ki tren kaçmış. Diğer trenlerin bilet fiyatlarını sorduğumuzda 80€ dan ucuz bir bilet yoktu. Baktık sorduk soruşturduk programda bir tren bulduk ve bir basit bir plan yaptık. Trene direk atlayıp içerde önce interrail biletimizi göstericez kadın anlamazsa devam edecek anlarsa bilmiyorduk dikkat etmedik ayağına yatıcaz ya parayı vericez yada bir sonraki durakta inicez.
Trene geçip oturduk. Birkaç dua okuduk J sonra beklemeye başladık. Stres seviyemiz üst seviyede ama cool bir şekilde davranmaya çalışarak kondüktörü beklemeye başladık. Sonra karşıdan biletleri kontrol ederek gelen genç güzel kondüktörümüzü gördük. Tabi heyecan sinir stres tavan bizde. Geldi yanımıza biletimizi sordu. Hiç bozuntuya vermeden güzelce verdik süresi bitmiş interrail biletlerimizi. Sırasıyla baktı,altına güzergahı ekledi sonra katlayıp güzelce bize geri verdi. Başarmıştık. Treni beleşe getirmiştik. İnanılmaz bir sevinç ve rahatlama hissediyorduk. Bunun üstüne aldığımız dönerimizi ve biralarımızı açarak afiyetle yedik kadeh kaldırdık J
Viyana’ya gelince çok yakın olan hostelimizi bulmamız çok zor olmadı. Haman çantaları odalara atıp real Madrid-gs maçını izlemek için bir mekana gittik. Cincona bir çaktı real 6-1. Benim keyfim yerine geldi ama Berkay çöktü tabi. Maçtan sonra çıkıp biraz yürüdük. Akşam saatlerinde epeyce boşalan caddelerde sokaklarda bir süre dolaştıktan sonra Berkay ismini önceden çok duyduğumuz Travelers Bara gidelim dedi. Barı bulmamız biraz zor olsada girdik içeri. İçeri girdiğimizde birde ne görelim. Bizim zenci-sarışın çiftle dier kızdan oluşan üçlü. Biz şok,onlar şok. Bu kadar nasıl tesadüf olabilir abi inanılır gibi deil. Onlarda tabi çok sevindiler bizi görünce,biraz içip kütük vurma oyunu oynadık. Diğer insanlar değişik shot oyunları oynuyorlardı bizde onları izledik güldük eğlendik. Sonra hostelimize döndük güzel güzel uyuduk*
Sabah kahvaltı yapıcaz diye çıktı ama kfc’ye girip çılgınca kovaya girdik,deliler gibi yedik. Sonra Berkay ders seçimini yaptı. Bende uçak rezervasyon numaramızı buldum onları not ettim derken öğlen 3-3.30 gibi şehri dolaşmaya çıktık. Şunu tekrar yazıyım kfc süper tokluk yaptı :D önce tramvaya atladık ring yapalım dedik. Her ne kadar başta ters istikamette gittiysekte dönüşte doğru istasyonu bulduk. İndiğimizde gezi kitabımızda yazan istikametten yürüyerek güzel bir Viyana turu yaptık. Birkaç kadetral gezdik,oturup çay içtik geç bir vakitte de otelimize geri döndük.
Böylece bitirdik. İnterraili bitirdik. İlk gün yazmışım çılgın olacak diye. Çılgınlık nedir ya! Delilik manyaklık bu. Kesinlikle yapılması gereken bir şey. Bu kadar net. Çok güzel fantastik bir hayaldi ve gerçek oldu. Yorucu,aşırı yorucu heycanlı tek kelimeyle bambaşka. Yemek ve haa sorunları olmasa, tabi birazcık ekstra para ilavesi ile daha da iyi olabilirdi ama biz, Berkay ve Koray bunları yapabildik. Benim içim çok rahat. Çünkü yaptık. İnterrail yaptık.
Bir çok şey yaşadım, bir çok yer gördüm,bir çok insan tanıdım. Bana en çok şunu öğretti bu 30 günde yaşadıklarım: “peşinden gidebilecek cesaretin varsa,bütün hayaller gerçek olabilir”

Not: Yazı anlaşıldığı gibi günlük şeklinde yazıldığı ve orda burda yazıldığı için belki bazı yerleri anlamsız,olay örgüleri kopuk veya anlaşılmaz olabilir. Yazının orjinalliği ve gerçekçiliği adına bir müdahalede bulunmadım. Defterimde ne yazıyorsa, o an ne hissettiysem,nasıl hissettiysem onu paylaşmak istedim.
Tò�&"Bj
#interrail#gezi yazısı#travel#history#europe#train#gezi#roma#frenze#barcelona#pisa#paris#amsterdam#münich#wien
0 notes
Photo

Günaydin🌞 #pazariyikivar #iyipazarlar #istanbul (Gülhane Park)
0 notes
Photo

Tatil günlerini degerlendirmek lazim😉 #istanbul #sultanahmet
0 notes
Photo

Guzel bir bahar gununden.. #eskisehir #turkey #spring #colorful #sky #flag #canon (Şehr-i Derya)
0 notes