kusatilmisnihilist
38 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Denizde yüzüyor boy boy odun.
Evde ne şeker kaldı ne de un.
Denizde balık gibi yatıyor ay.
Şinanay yavrum şinanay.
Böyle giderse pahalılık vay vay vay…
Kafada ne tahta kalacak ne de yay❗️
25 notes
·
View notes
Text
Çocukluğumun ok ve yayı ile
kadim bahçelerin yollarında, ıslanmış ağaç kümeleri arasında,
bir serçenin göğsünü nişan almıştım ki sana aşık oldum.
Serçe omzuma kondu,
Ondan sonra asla bir kuşu avlamaya çıkmadım.
Ne zaman özlesem şarkı söyledim.
•Mohammad Ebrahim Jafari 🌾
11 notes
·
View notes
Text
Gri Gri Gri...
Sabah, sis, yağmur
Bulut, bakış, hatıra
Ben de bir şarkı yoktu Sen okudun
Bir ayna yoktu bende Sen baktın
Bereketli toprakların Uykusunda bir Köktüm
Senin bakışınla Yeşerdim yağmurlar Yağmadan
Gözlerinde bir şimşek Çaktı bakışlarım Islandı
Yanakların yağmurdan Islak, gözlerin güneşli
Kurtlar doğuruyor, Kuzuları kollayayım
Sen gözlerinle beni Okşasan
Çoban değneğim Tesirli bir silah olacak
Sen gözlerinle beni Okşa
Çoban değneğim Tesirli bir silah olacak
Savaş bitince senin İçin taze incirler Toplayacağım
Seninle kalacağım
Seninle okuyacağım
Ve seni güneşli Hayranlığında Öpeceğim
Eğer bulutlar izin Verirse...
Mohammad Ebrahim Jafari / Xakestari
10 notes
·
View notes
Video
youtube
Cemîl Murad - Yaré
Kürtçe bilmiyorum ama bu müziğe bayıldım.
21 notes
·
View notes
Text
Sorun hayatın ne olduğunda değil, neyi bir hayat haline getirebildiğimizde gizli!
64 notes
·
View notes
Text
Göreceksiniz yaralarım asla emekli olmayacak...
4 notes
·
View notes
Text
Çok keskin sözlerle kesmek istiyorum vücut hatlarını. Afrikaya yapılan yardımlar gibi yavaş yavaş, azar azar... Polisi aramasın diye gözlerin. Çünkü onlar şimdi jopta, infazda. Herneyse. Yavaş yavaş kesmek istiyorum vücut hatlarını. Hiç kimse ulaşamayacak artık sana. Ticari yanın sürekli bir şebeke hatası verecek tüm aldıklarına karşılık. Bir başka kadınla dudaklarımızı tokuşturacağız terk edilmiş... bir barda. Kafa kafaya çarpışan iki tren gibi "öpüşerek ölmeliyiz biz seninle" diyen bir iç ses, birbirine değen dudaklardan dünyaya yayılan. İniyorum. Yırtılıyorum iliştiğim yerden. Yeryüzüne. Bir başka ete saplanmak istiyorum o muhteşem kalabalığınla birlikte dağılınca suratımdaki eğlence. Sevgilim, çok eski bir koldur bu yen'in göğsünden benim çürüğüme açılan. Veresiye bir silah yazdırıyorum şimdi barmene. "Kurşuna gerek yok" sen böyle gidince necmettin topçu
18 notes
·
View notes
Text
Ağrı
Biraz ağrıyacak önce. Sonra o ağrıdan bir sonsuzluk, bir tanrısallık var edeceksin. Yarana bakanlar bir iğrenme ile bakacaklar sana. Çünkü bu senin dünyaya karşı yegâne duygundur. Ardından onlar da alışacaklar o yaraya ve diyecekler ki ;
- Senin yaran dünyanın özetidir.
49 notes
·
View notes
Text
160 notes
·
View notes
Text
İnsan neden yaşar, sorusunun geçerli tek bir cevabı olabilir; unutulmak için!
57 notes
·
View notes
Text
Alını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsunsöyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladığım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyorbağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldımbeni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beniakıtsam deliren sevdamı
köpürürmü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarinşimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek
6 notes
·
View notes
Text
“Ne yaşadıysanız yüzünüze yansır. İnsanın yüzü bir kitap gibi okunabilir.”
6 notes
·
View notes
Text
Sefa Sınıfı
Evet, uzun zamandır derleyip toparlayamadığım mesele. Sefa sınıfı. (Lgbt bireyleri neden koyuyorsun diyen olursa, önce bir marksist olduğumu hatırlatır, sonra da yoksul lgbt’lerin neler yaşadıklarını, müşterileri tarafından yakılarak öldürülenleri, intihar edenleri hatırlatırım.)
Kimdir bu arkadaşlar? Değirmenin suyu nereden gelmektedir? Bu düzende sadece gözümüze soktukları yaşamları tesadüfi bir zenginlikten mi ibarettir yoksa ideolojik olarak yüklendikleri bir misyon var mıdır? Varsa nedir? Gelin biraz eşeleyelim.
Gözünüze çarpan ilk şey sanırım bu arkadaşların ürettiği/çalıştığından çok daha, hatta kat be kat fazla harcıyor oluşları. Lükse para bayılmak, aynı işi görecek 400 liralık monta 40 bin lira vermek onların itibar meselesi, hatta hayatta kalma güdüsü gibi. Buna görgüsüzlük diyemeyeceğim çünkü gösterişleri yalnızca kendilerini doyurmaktan ibaret değil, bir ideolojik misyonları da var. Aslında kavramın ve bu mekanizmayı inceleyen isim sosyolog Thorstein Veblen. Günümüzde futbol oynayan milyonlarca insan varken bazıları topa vurmakla milyoner, onbinlerce müzisyen hayat kavgası verirken bazıları mikrofonuyla milyoner, bazıları neredeyse hiçbir vasfı olmadan milyoner, bazıları onbinlerce kasap varken etleri tokatlayarak milyoner. Nedir kerameti bu açılan kapıların? Şans? Ben baktığımda, marksist olmamdan kaynaklı, parazitler toplamı görüyor olabilirim ama toplumun büyük ve geniş kesimlerince tablo böyle değil.
İrin gibi akıttıkları pespayelik, 5 para etmeyen fikirleri, olmayan dünya görüşleriyle televizyonlarda, dergilerde ahkam kesen tiplerin bir işlevi var. İnsan aklını uykuya yatırmak için cazibe merkezi oluşturmak. Francisco Goya’nın meşhur tablosunu hatırlayın: aklın uykusu canavarlar yaratır! İşte kısaca burjuvazinin yani sermaye sınıfının canavarlarını seferber edebilmesi için aklın uykuya yatırılması şarttır.
Naziler iktidara yerleşmek için lüks ve sefa içinde yaşayanlara karşı propagandalar yaparak yoksul Alman halkının dikkatlerini çekmiştir. İktidara yerleştikten sonra lüksün özendirilmesine başlanmış, cilalanmıştır Naziler tarafından. (bu hikaye çok benzer geldi değil mi ülkemizden)
Bizde de gördüğünüz ülkemizin büyük bir kısmı açlık sınırının altında yaşarken bu arkadaşların yalılarından, villalarından çıkıp ferrarisine binip marinaya gidip yatta partiler düzenlemesi de benzer bir misyona dayanır. Almanya’daki parazit sefa sınıfı üyeleri Führer’lerine her daim desteklerini ilettiklerini, onun sayesinde Almanya’nın büyüdüğünü gösterişçi tüketimleriyle* gösteriyorlardı. Bizde de Anayasa değişikliği/Başkanlık referandumunda benzer şekilde videolarla gündeme gelmişlerdi: “ben evet diyorum başkanlığa, sen ne diyorsun” diyenleri hatırlarsınız.
Demek ki toplumu seferber etmek, yani aklın uykusuyla canavarları ortalığa bırakmak gibi bir misyonları var. Oluşturdukları lüks cazibe merkezi toplumu çektiği kadar deformasyon yaratır, böylelikle psikolojik savaşın önemli bir unsuru olurlar. İşsizlik bu kadar yaygınken bu gösterişli lüks yaşamlara sahip olmak için çıkılan yolda tüm insani değerleri tüketmek, parazitleşmek bir kuraldır; bu kuralı topluma dayatmak da bir ideolojik misyondur. İşte bu arkadaşlar cazibe merkezi olan yolda her şeyin mübah olduğunu, insanlığın kurtçuğu olmadan rahat yaşamın mümkün olmadığını her sefer tekrar ederken, aynı zamanda yukarıda işaret ettiğim gibi toplumu burjuvazinin ihtiyaçlarını karşılayacak taleplere ikna konusunda seferber etme gücüne de sahiptir. Thorstein Veblen'in ifadesiyle: statü ve parasal itibarın, üst sınıfların yaşam şemasına adapte edilen yeni zevklerin sefa sınıfı rehberliğinde toplumun geneline telkinidir.
Magazin programları neden var sanıyorsunuz? İşte diğer ideolojik işlevine geldik bu arkadaşların: aklı uykuya yatan toplumu oyalayarak uykusuna devam etmesini sağlamak ve hipnozdan uyanmaması için dikkat dağıtmak.
Eğlence mekanlarında yakalanan ünlüler, kim kiminle nerede nasıl eğlenmiş, kim kimi nasıl aldatmış: ne olacak yahu altı üstü eğlence sektörü deyip geçmeyin: bunun güçlü bir ideolojik mobilizasyon aracı olduğu gerçeğini Naziler fark etmişti ilk önce. Nazilerin Propaganda Bakanı Goebbels günlüğüne şu notu düşmüştü: “Bugünlerde eğlence siyasi açıdan son derece önemlidir, hatta savaş için hayati önemdedir.”
Savaşları, yoksulluğu, trajedileri, cinayetleri saklamanın bir yolu da budur: cambaz gösteri yaparken yankesiciler soygun yapar. Bu yüzden eli kanlı ve milyonların katili Goebbels’in diğer ismi “Eğlence Bakanı”’dır. Kimi tarihçiler Nazi döneminin tüm trajedi ve yıkıma rağmen Almanların en çok eğlendiği dönem olduğunu söyler. Büyük yıkım ve eğlence sektörü bir tezatlık değil bütünlüktür aslında.*
Sefa sınıfı tüm bu ideolojik işlevlerini yerine getirebildiği sürece parazit olarak yaşamlarını sürdürmesi için gerekli olanaklar sağlanır. Ta ki mevcut düzen sarsılana dek. Düzen sarsıldığı anda akıl uykudan çıkar. Aslında varlıklarını salim kafayla hiçbir bilimsellikle ve matematikle açıklayamayacağınız bu sınıf cazibe merkezinden bir anda nefret objesine dönüşür. Halihazırda uyanan toplumun daha fazla nefretini körüklememek için de ortalıktan kaybolurlar. İşte bedeli büyük olan bu cambaza bak oyununun, getirisi de bu yüzden büyük olmalı ki, aklın uykudan uyanmaması için her türlü pespayeliğin altına düşünmeden imza atabilsinler.
Bunları anlamadığımız sürece anlatamayız. Anlaşılmadığı sürece de cambaza bakmaya devam edeceğiz.
Sevgiyle, Kubik.
Not: Hazırlanırken Aytek Soner Alpan ve Ben Tarnoff’un çevirisinden yararlanılmıştır.
20 notes
·
View notes
Text
Özümün ne olduğunu henüz bilmiyorum. Kendimi sürekli bir yolculukta görüyorum.

4 notes
·
View notes