Text
Acı Çekene Saygı
tanrı'yla aynı fikirde değilim intihar edenlerin cehenneme gideceği konusunda. kainatın yaratılışına katılmaktan bıktığında ruhum, intihar edeceğim ben de denenmemiş bir yolla.
nerdeyse bütün akıllı kalpler intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.
ben ateist değilim, babasıymış gibi tanrı'ya küsen bir çocuğum. eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche'yi cehenneme gönderirse cehennemde yanmayı tercih ederim ben de, tanrı dürüstlüğü sever.
tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.
ben tanrı olsam peygamberler göndermez direkt konuşurdum insanlarla.
ben tanrı olsam hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım, yahut yetenekli bir yazar yapardım onu. içindeki kötülüğü insanlara değil tuvallere boşaltırdı
ben tanrı olsam devletler yok olur gül kokulu bireyler var olurdu sadece, atlar çılgın zamanlar koşardı.
ben tanrı olsam düşünce gücüyle herkesin istediği karakter olmasını sağlardım, dünya bir şiirin yaratılım sürecine dönüşürdü böylece.
ben tanrı olsam intihar ederdim insanlarla birlikte acı çekmeyi öğrenemediğim için.
Cesar Mendoza
0 notes
Text
Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Bazı nehirler tükenmek için akar Günlerce gezdim bu mısraın haysiyetiyle Benimdir Sormuştun bir keresinde Sen çok aşık olmuşsun bense ilk Yalnızca buymuş gibi aramızdaki eşitsizlik Oysa aşk siyasetnamedir Sınıf duvarlarına asılan ferman kesinliğinde Evet, çok aşık oldum senden önce Ama seninle öğreniyorum sevmeyi Kırk yılda öğrendim şu kadarcık gerçeği Şimdi hem aşığım sana hem seviyorum seni Sırf bu sözün hatırına yirmi yıl sonra yeniden oku bu şiiri Senindir Ferman senindir
6 notes
·
View notes
Text
Oysa tasarlanmamış bir bırakışın var senin. İçimi boşaltıp götüren karanlığa rağmen,
Sevgilimsin diye söylemiyorum, ölsen leşin sayılırım, aklında olsun.
Oysa tasarlanmamış bir yüzün var senin. Yazmayı öğrenip okumayı sökememiş bir yavru tanrısın sanki.
Fıkra anlatsam ağlıyorsun. Nesin sen? Yanıt ver! Sinekler sevişmeyi sevmezler, aklında olsun.
Oysa tasarlanmamış bir intiharın var senin. Bir terasta başlayıp yatağımda, kavgamda, içimde, kalemimde biten düşüşün.
Titreyen kirpiklerine tutunup duran bir maymun gibi gözyaşların, gözyaşlarımdır, aklında olsun.
6 notes
·
View notes
Text
“Senin boynunun girintisine sığınmak, boynunda uyumak; uzun bir yoldan gelip evde dinlenmek gibi.”
22 notes
·
View notes
Text
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi! Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi Ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!
2 notes
·
View notes
Text
Kutsal Mavi Çocuk
Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi Tarlada Bakışı gittikçe yer toprağına Çakılan Bu kadar beklerken habersizdi Ve hatta onlar da habersizdiler
Sular mı anladı Dağlar mı sezdi Yoksa birdenbire bir çiçek mi
Bir gün Herhangi bir an Ama bir çelik an Her şey Ve hepsi başlarını kaldırdılar Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine
Karmakarışık belirsiz uzun Geçti ve geçti gölgesi Zerdüştün ayaklarından bir kartalın
0 notes
Text
Cohen’e Ağıt
Ölüm zihnini açıyor insanın Toprak, indirilirken toprağa Anılar dirilip yükseliyor, İşte bu fırsat kaçırılmamalı Ağlasın sulu gözler, bizim işimiz var Hırsız pazarındayız, kurnaz ve çevik olmalı Sergide rüyalarınız Tanıdık geliyor di mi bu kıskançlık Bu içini içine bakmış gibi titreten keder Sözde vazgeçmiş dünya külfetinden O ağırlık tüy gibi hafifmiş meğer Söylenin; “Benim sevgilimdi o, O benim kardeşim... Katilim...” Kusura bakmayın şiirin Ne polisi var ne jandarması Evet, nice geceler girdik evlerinize Okşayıp çıktık içinizden geçenleri Bahada hafiftiler, yükte ağır Acılar içinde, büyük umutların Tel tel açıldığı arastadayız Bak sana el sallıyor Hiç tanımadığın kızlar, kediler Korkuların öpücük veriyor Sana mahren bir çadır içre Hilkat garibesi sanma, bu aynalar odası.
Seninle Leonard, bu panayırdaydık Hasta çocuk kılığında takılmış peşine Bir itiş kakış, bir kalabalık Sesinden yürüyüp tırmandım cambazın ipine...
0 notes
Text
Dünya bizi birbirimize yaklaştırmak için döndü. Üstüne doğru, üstümüze doğru döndü. Sonunda bizi bu rüyada buluşturabilmek için döndü. Geceler geçti, karlar, gündönümleri... Dakikalarca, milenyumlarca zaman geçti. Dünya döndü. Müzikal bir biçimde, bizi güverteye davet ederek. Ve bir an bile durmadan devam etti dönmeye. Sanki onca aşk, onca mucize geçmişin parçalarının arasına sıkışıp kalmış birkaç andan ibaretmiş gibi. Sanki yıllar evvel yazılmış gibi.
Dostlukların anısına...
0 notes
Text
Şayet bir gün gökyüzü Kanatlanırsam bu sessiz evden Ağlayan çocuğa nasıl söylerim Tutsak bir kuşum vazgeç benden…
Furuğ Ferruhzad
0 notes
Text
ARMAĞAN, Sezai Karakoç
Fuzuli’nin Hadika-üs Suada’sından uyarlama
Birinci Tablo:
Bir meydan. Gün ışımak üzere. Alan, ara çizgileri belirli büyük taşlarla döşeli. Meydana açılan sokakların uçları görülüyor. Sokaklar, gittikçe daralarak gözden yitiyor. Bütün yapılar taştan. Sokaklar boyunca uzayan evler, en çok iki katlıdır. Kemerli balkonlarında toprak testiler görülür. Meydanın şurasında burasında bir kaç zeytin ve hurma cinsinden ağaç. Bir köşede bir çeşme. Çeşmenin cephesinde arkaik kabartmalar. Su, kara taştan yapılmış bir aslanın ağzından akıyor. Çeşmenin iç duvarında zincire takılı bakır bir kâse. Meydanın geri planında boydan boya uzun bir yapı. Yapının iki katından başka bir de yarı bodrum bir katı var. Binanın üstünde, sağ ve solunda kılıçlı, mızraklı nöbetçiler dolaşıyor. Binanın sağında büyük bir demir kapı. Kapalı. Kapının ortasında küçük bir kapı. O da kapalı. Kapının önünde aynı şekilde nöbetçiler. Duvar, baştan sona penceresizdir. Yalnız, bodrum katında, demir parmaklıklı ufak bir pencere. Pencere, ilk bakışta isnistaî olarak açıldığı ibtibaını vermekte.
Küçük pencereye içerden bir genç adamın dayalı olduğu görülür. Bir serçe gelir ve pervazlarına konar pencerenin.
0 notes
Text
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim, Bundan gözlerim göğe çevrili, ellerim denizde.
Hiç katılmadan sende yaşıyorum, dirimsin benim, doğarken öldüğüm...
1 note
·
View note
Audio
18 notes
·
View notes
Audio
11 notes
·
View notes
Text
Eskiden mükafatı olan her şeyin şimdi bedelini ödüyoruz. Gri sabahlar dolaşıyor tepemizde. Sabahlar tepemizde, geceleri ayaklarımızın altına almışız. Ne çok şeyi ayaklarımızın altına alıyoruz, pek az şeyin yeri başımızın üstünde.
Bir şeylerin külünün izi kalmış gömleğimizde, uzanıp silkelemiyoruz. Sert bir rüzgâra ihtiyacımız var. Şemsiyelerimiz hep tersine dönük.
Yollara düştüğüm gecelerden geliyorum. Özlediğim yerlerden. Bilmediğim yerlerden, gitmek istediğim yerlerden, bayram sabahlarından, otogarlardan, tren garlarından, havalimanlarından, kavuşulan yerlerden, konuşulan yerlerden, gülüşülen yerlerden, şarap kadehlerinden, rüzgârda savrulan perdelerden, soğuk biralardan, filmlerden, sevilen müziklerden... Arkamı dönüyorum, senin kapın. Kapalı.
0 notes
Audio
2 notes
·
View notes
Text
"Siz yürüyen mezarlar, Yaşama ihanet eden heykeller Düşüncelerinizin katilleri İnsan biçimindeki kuklalar Siz ki hayvanları kıskanırsınız Siz ki bilgisizliği sığınak edinmişsiniz Siz ki yalnızca ölmek için soluk alıp veriyorsunuz Siz ki ellerinizi sadece alkışlar için kullanıyorsunuz Bilin ki Siz tiranlıkların canlı vesileleri Ben tiranlardan nefret ediyorum sizden nefret ettiğim kadar İğrendiğim kadar Sizle beraber otomobillerinizden de."
0 notes
Text
Bilmek acı çekmektir. Ve bildik; Karanlıktan çıkıp gelen her haber Gereken acıyı verdi bize: Gerçeklere dönüştü bu dedikodu, Karanlık kapıyı tuttu aydınlık, Değişime uğradı acılar. Gerçek bu ölümde yaşam oldu. Ağırdı sessizliğin çuvalı.
1 note
·
View note