mervearmagan
mervearmagan
Merve Armağan
13 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
mervearmagan · 8 years ago
Text
Lab toplantisinda sundugum notlar.
There is a 153% increase in workplace discrimination claims against Muslims after the September 11 attacks, while number of other discrimination claims from other religious groups remained the same. Rise of Islamophobia make this minority group (0.6%) even more vulnerable to discrimination and according to EEOC (2011) Muslims account for almost a quarter of religious-based claims filed. Muslims are an understudied group and it is important to have an empirically-based understanding of discrimination against them. In a literature review, a database search using the keywords ‘religious discrimination’ and ‘work’ resulted in only 80 peer-reviewed articles and only seven of them were empirical research articles with psychological theories. It suggests that there is a gap in the literature, especially to explore the psychological and underlying mechanisms for religious discrimination in the workplace. It is very important to develop an empirically based understanding of discrimination against Muslims living in America.
Muslim women might be even more vulnerable to these negative outcomes as they are easily identifiable because of their attire. Hijab might be seen as a controllable stigma and hijabis might be perceived as responsible for the conditions that come with being visibly different. Since it is seen as controllable, they are judged more negatively according to studies. For instance, obese individuals are seen as responsible for their condition. Previous research showed that highly identified ethnic minorities experience more prejudice. Another reason for it might be to think that these individuals may have strong affiliations with their faith and that might be a factor to make them extremists which actually is just fundamantalist view. If individuals are highly identified with the domain and their in-group stereotype threat becomes more dangerous for them such as distress and performance decrements. Also, high degree of public contact means more exposure to out-group members which also causes negative outcomes.
There is a gap in the organizational research literature when it comes to discrimination toward religious minorities and the ones related to Muslims are generally lab experiments and they ignore the real-world experiences. There is a need in the literature to have more field experiments because most of the studies rely on self reports and lab experiments. This is important to consider intersectionality when conducting a study on this issue. Muslim people might have other identities (ethnicity or gender) that interacts together and this needs to be examined as well. Also, in this literature search, I included the ones about Muslims and headscarf but generalizability of these findings to other stigmatized groups is also another important factor to investigate. Also, cross-cultural comparison might enhance our understanding of the underlying mechanisms. If actual recruiters can get involved in the process, it might be even more useful for the real-world implications of our study. It is important to note that individual differences such as stigma consciousness, system justification beliefs, and religiosity might influence whether actions are perceived as discriminatory and also how discrimination is responded to.
In conclusion, my aim is to conduct a field experiment where I will also take intersectionality of multiple identities into consideration. This study might systematically examine the experiences of Muslim Americans in the work settings. We might consider conducting a resume study where identical resumes are going to be sent with Arab and non-Arab names as well as different photos attached to them. I hypothesize that Muslim Americans will receive less job offers and call backs when compared to different groups in the US. Also, Arab names or confederates that are visibly Muslim are going to receive less offer.
Second option is to conduct a study by using stereotype threat theory where I will choose a variable like job offers or call backs to measure performance of Muslim individuals in the US. In this case, my goal will be to understand whether having a Muslim identity cause their performance to decrease or turns into self-fulfilling prophecy and they do not even apply to high status jobs. Self-esteem might be another important variable in this regard.
2 notes · View notes
mervearmagan · 9 years ago
Note
Mervecim yazından öncelikle klinik psikolog eşim bahsetti. Gurupta verdiğin cevabın ne kadra önemli olduğunu konuştuktan sonra farkettim ki yazının müellifi sensin! Ne kadar mutlu oldum bilemezsin. Özellikle daha lise döneminde gayretinize şahit olmuş olmak bile sevincimi artırmaya yetti. Çok selam ediyorum. Üsküdar Gençlik Merkezinden ve Öncü den hatırlayabileceğin Feyza ablan
Feyza ablacim, Allah razi olsun. Ufak da olsa bir katkım olduysa ne mutlu...  Ayrıca gercekten coook cok mutlu oldum mesajini gorunce, tesekkur ederim :)
0 notes
mervearmagan · 9 years ago
Text
Aydınlarımıza (!) Batı'yı reddetiren sistem: Manevi Danışmanlık
1.5 yıl kadar önce manevi danışmanlık sistemini Utrecht'te inceledikten sonra notlarımı şu linkte paylaşmıştım: http://mervearmagan.tumblr.com/post/97815213498/18-9-2014-utrecht-sabah-1100-de-universite Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye’deki sanırım 6 bin kadar psikologun üyesi olduğu mail grubundan, Türkiye’ye bu sistemin gelmesini eleştiren ve buna karşı çıkan bir bildiri düştü mail kutuma. Buradan sonra okuyacağınız metinler Türkiye’ye dair müthiş sosyolojik gözlemler yaptıracak cinsten, o yüzden dikkat.
 Özet niteliğinde, bildirinin bir cümleyi buraya kopyalıyorum: “...pilot uygulama olarak başlatılan Manevi Bakım Birimi kapsamında din psikoloğu(!) görevlendirilmesi toplumsal bazda ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu birimlerde görevlendirilmiş 20 uzmanın ise aldıkları iddia edilen eğitimin yeterlik düzeyinden emin olunamamakta ve olası eksiklerin pek çok soruna yol açabileceği düşünülmektedir.”  Kullanılan dilden tutun, argümanların zayıflığına kadar eleştirilebilecek pek çok nokta olan bu maile cevaben şöyle bir metin yazdım:
“Merhabalar,
Öncelikle hassasiyetiniz için teşekkür ederim, bu konu grupta önceden de gündeme gelmişti. Harvard Üniversitesi ve Utrecht Üniversitesi'nde asistan olarak çalıştığım zamanlarda, hastanelerindeki manevi danışmanlık sistemiyle birkaç yıl öncesinde karşılaşmış ve gözlemleme fırsatı bulmuştum. Bunun, diğer gelişmiş ülkelerde de uzun yıllardır uygulanan bir sistem olduğunu ve profesyonel literatürde de bu konuya dair pek çok araştırma sonuçlarına ulaşabildiğimizi o zaman fark etmiştim. Bu deneyimlerime dayanarak, birkaç hususa değinmek isterim.
Metinde kullanılan dille ilgili birkaç nokta dikkatimi çekti. Henüz pilot uygulama olmasına rağmen toplumsal bazda sorunlara yol açtığı iddia edilen bu sistemin ne gibi problemlere sebep olduğunu merak ettiğimi öncelikle belirtmek istiyorum. "Toplumsal tehlike arz etmesi" sebebiyle dehşete düşülen ve uzmanlara verilen eğitimden şüphe duyulan bu programın ayrıntılarına göz atmak için ufak bir araştırma yaptığımda  “200 saati aşan bir eğitim programı ile alanında profesyonel "Manevi Bakım Görevlileri" yetiştirilmiştir. Eğitim programında hastanelerde görev yapacak görevlilere din psikolojisi, dini ve manevi bakım, hasta ve hasta yakınlarıyla iletişim, pastoral psikoloji ve dua vaizliği gibi birçok konuda eğitimler verilmiştir.” ifadesinin yanı sıra "Bu konuda, Üniversitelerde özellikle din psikolojisi ve hasta psikolojisi alanında master ve doktora düzeyinde eğitime sahip olan bu görevliler hastanemizde 2 aydır göreve başlamışlardır." diye de belirtildiğini gördüm.
Yine aynı hastanenin web siteside “Manevi bakım nedir” ve “Manevi bakım ne değildir” şeklinde sayfalar var.
Orada da “Manevi bakım : bir din ve inanç desteğidir. İnsanlara acılı, sıkıntılı, üzüntülü, korkulu, yalnızlık ve ümitsizlik hallerinde, ani değişmelerle gelen (hastalık, ameliyat, mahkumluk, askerlik, sakatlık, afet gibi) kriz durumlarında, onların yanında olmak; onlara din ve inanç açısından destek olabilmek, varsa soru ve sorunlarına danışmanlık etmek; adet ve ibadetlerini yerine getirebilmelerinde rehberlik, varlıklarına bir mana, hayatlarına yeni bir anlam verebilmede eşlik edebilmektir.”şeklinde tanımlandığını görebiliyoruz.
Ne değildir kısmında ise açıkça “Psiko-terapi, sosyal bakım ya da tıbbi bir tedavi değildir.Bunların yanında manevi bakım misyonerlik, dini irşat görevi  de değildir. Manevi Bakım Görevlisi, ne psiko-terapi ile meşgul olan bir psikolog, ne sosyal işlerle meşgul olan bir sosyal hizmetler görevlisi, ne de tıbbi bir tedavi uygulayan doktordur.” şeklinde bir ifade var.
Bütün bu veriler ışığında, tüm gelişmiş ülkelerde de uygulanan bir sistem olduğu düşünüldüğünde biz psikoloji öğrencilerini ve alandaki profesyonelleri ilgilendiren ve eleştirmemize sebep olan kısmın tam olarak ne olduğunu merak etmekteyim. Naçizane düşüncem, Türkiye’ye bu sistemin gelmesini engellemekten ziyade sistemin geliştirilerek her dini inancı kapsayacak bir hale getirilmesi için yapıcı eleştiri yapmanın daha doğru olduğu yönünde.”
Buraya kadar her şey yine normal karşılanabilir. Pek çok eleştiren cevap geldi tabii ki. Ama bu cevaplardan (beni kahkahalara boğması sebebiyle) özellikle birkaç alıntıyı paylaşmak isterim:
"Gelişmiş Ülkeler" kavramı ne de sevilerek kullanılıyor... Bizim Ülkemiz, Cumhuriyetin kuruluş döneminde, şimdiki gelişmiş ülkeler içinde sayılanlardan çok daha ileri düzeyde, insanlık değerlerinin gelişimindeki son kazanımları içeren bir toplumsal değişim yaratmış bir ülkedir. Laiklik, insanların inançlarını yaşama özgürlüğünün en gelişmiş olduğu toplumsal düzen kavramıdır.”
“ "Gelişmiş ülkeler !! " örnekleri lailklik ilkesine ters örneklerdir ve o ülkelerin "gelişmemiş yanlarını" göstermektedir.”
“ ne idiği belirisiz "200 saatlik"bir eğitimle insanlara  "psikolog" ünvanının verilmesi sorundur. Yok verilebiliyorsa ortaokul ve lisede aldığım zorunlu din dersinin toplamı haydi haydi 200 saatten fazladır, ben de imam, müezzin olmalıyım. “
“ yurtdışından örnek verdiğiniz uygulamalar hakkında araştırmalar yaptık, genellikle bu alanda hizmet veren meslek elemanları yüksek lisans sonrası uygulama alanına giriyor. Ama Türkiye'de din psikolojisi yüksek lisans programı olan üniversite neredeyse yok. Varolan tüm mezunları bu kurumlara atamadıkları düşünülürse bu hizmeti verecek kişilerin bireye ve topluma risk oluşturduğu düşünülebilir.” ( Not: Din Psikolojisi Yüksek Lisans programları Marmara, 19 Mayıs, Ankara, 9 Eylül, İstanbul, Sakarya gibi pek çok saygın üniversitede var.)
“ Merak ediyorum Harvard referansı verince tamamen bilimdışı bir uygulama güvenilir bir hale mi gelmiş oluyor.”
“ "Hastaneler kamusal alandır. Kamusal alanda inançlar üzerinden hizmet üretilmesi, anayasamızın laiklik ve eşit vatandaşlık ilkesi ile uyuşmayan bir uygulamadır. İnançların yaşanma yeri insanın vicdanı ve gerekliliğe göre ibadethanelerdir.”
“Din psikolojisi alanı Amerikan muhafazakarlığının bilimi dinselleştirmek amacını taşıyan icatlarından birisidir ve son bir kaç 10 yılın ürünüdür.”
“ Atıyorum öldükten sonra yakılmak istediğini söyleyen budist bir hastayla karşılaştıklarında ne yapabileceklerdir? ya da Vişnu, Brahma hakkında bilgileri var mıdır? bir hasta ben Wicca yolunda yürüyen bir paganım derse ne yapacaklardır? “ (Yazdığım metnin son cümlesini okusaydı keşke.)
“ -"Manevi destek hattı" isimli bir çağrı merkezi oluşturulup, bir bantkayıtla "Şu anda bütün evliyalarımız diğer müşterilerimizle ilgilenmektedir, lütfen bekleyiniz." mesajı ve dinibütün bir telefon müziği ile birlikte ateş altındaki askerlerin kriz durumlarından inançları bütün bir ��ekilde çıkmalarını sağlayabiliriz. (Canlı kurtulmaları opsiyoneldir.)
“ Eğer ki dinden hala gına gelmemişse, o zaman deve sidiğine biraz fesleğen, biraz dere otu, karamelize soğan, ve kurutulmuş domates ekleyip, "Din Gastronomisi" bölümlerini açar, 200 saatlik başka bir eğitimden sonra "din şefi" yeni çalışanlarınızı 20 pilot restoranda çalıştırmaya başlayabilirsiniz. “
İşte, tartışmanın seviyesi. İşte hedefi muasır medeniyetlere ulaşma olanların 2016 yılındaki durumu. 
4 notes · View notes
mervearmagan · 10 years ago
Text
Sevgili günlük,
2 saatlik uykumdan uyanıp toplantı için hazırlanırken İstanbul'dan müjdeli haber beklemeye başladık, şükürler olsun ☺️ Business School'da ilk toplantı bitti, Dan Gilbert'la görüşmek için koşturarak laba döndüm. Muhabbet uzayınca projede çalışan Julia (post-doc) ile öğle yemeğini kaçırdım 😁 Sonra da artık danışmanımı yolculama vakti geldi, bu benim için de yolculuk zamanının yaklaştığının habercisi olmakla birlikte zamanın ne kadar hızlı geçtiğini de anlamamı sağladı sanırım. Velhasıl tekrar HBS'e döndüm. Amy Cuddy'nin eşi Paul ile birlikte danışmanım Nico'yu Singapur'a yolculadık. Tabii tüm bunlar olurken gözüm sürekli telefonda, hastaneden gelecek haberi beklemekte. Sonra o yorgunlukla kendimi eve zor atıp nazlı prensesimizden haber beklemeye devam ettim. Erkencisin prenses, gurbet ellerde iyi ağlattın iki gündür 🙈 #whataday
2 notes · View notes
mervearmagan · 10 years ago
Text
Psikoloji okuduğum öğrenilince genelde klinik psikolojiyle ilgilendiğim yanılgısına düşülüyor. Bu yüzden çalışmak istediğim alan, sosyal psikoloji, daha özelde ise ayrımcılık ile ilgili giriş niteliğinde bir post hazırlayayım dedim. Şu an Harvard'da çalıştığım 4 projeden ikisinin temeli bu postta yazanlara dayanıyor diyebiliriz. - Arada İngilizce alıntılar olacak, şimdiden belirtmiş olayım :) -
Mevzuyu özetlemem gerekirse, biz insanlar zihinsel tembelliklerimiz sonucunda (bkz. cognitive miser) çeşitli kalıpyargılara (bkz. stereotypes) sahibiz. Bunu da bir insanı değerlendirirken kategorize ederek daha az efor sarfetmek için istemsizce yapıyoruz. Buraya kadar kulağa oldukça masum geliyor ama iş önyargıya (bkz. prejudice), yani o insanlara karşı düşünce bazında bariyerler oluşturmaya gelince ve hatta daha kötüsü ayrımcılığa (bkz. discrimination) doğru ilerleyince maddi-manevi zararlar ve hatta can kayıplarına varan sonuçlar ortaya çıkıyor. Yani bir kadını “duygusal”, erkeği “güçlü”, Kayseriliyi “cimri” - not: son örneği paperlarımda kullanmamıştım :) -kategorisine alarak onlara karşı tutumumuzu belirliyoruz, gerekirse kendimizi koruyoruz.
Bu kalıpyargılarla ilgili bir diğer sorun ise kalıpyargı tehditi yüzünden başarı şansı azalan çeşitli sosyal kimlikler. İnsanların performansı, ortamda kendilerine atfedilen negatif özelliklerden etkileniyor:
 “When individuals are reminded of negative stereotypes about their ability, they actively monitor the performance environment for cues suggesting that they will confirm the stereotype. (Beilock, Rydell, & McConnell, 2007) “ 
İlginç bir şekilde erkekler, kadınların aksine, kalıpyargı tehditi altındayken başarıları artıyor. Aynı eğilim “beyaz” ve “siyah” katılımcıların kullanıldığı çalışmalarda da görülüyor. Buradan bir başka kavrama atlayıp “kendini gerçekleştiren kehanet”e (bkz. self fulfilling prophecy) geçecek olursam mevzu dallanıp budaklanacak, ilgilenenler bu kavramlarla ilgili araştırmalara bakabilir.
Şimdi meseleyi iş dünyasından başörtülü kadınlara dair örneklerle açıklamaya çalışacağım. Bu örnekler hayatın diğer alanlarında, diğer kimlikler için de ve dünyanın her yerinde büyük oranda geçerli (40 yaşlarında beyaz bir erkek değilseniz.) :
1 ) “Recent research shows that managers are more likely to hire workers similar to themselves (Giuliano et al. 2009; Åslund et al. 2009)” 
Yani herkes kendine benzer olan çalışanı almak istiyor. Bu cinsiyet için de geçerli, ırk için de, din için de. Bu durumda yine kalıpyargı tehditinde olduğu gibi, durumun kadınların kontrolünün dışına çıktığını görüyoruz. 
Aynı kültürden birisinin işe alınma olasılığı 6 kat daha fazla! : “Low cultural fit candidates were evaluated less similar, less likable, less likely to perform well, and as more poorly fitting the manager’s organization. However, low and high cultural fit candidates were evaluated as exhibiting similar levels of person-job fit. Logistic regression analyses showed that low cultural fit candidates were about six times less likely to be hired than high cultural fit candidates.”
Tumblr media
2) Fotoğraflı özgeçmiş (?!) : Her ne kadar alışkın olduğumuz bir kavram olsa da ayrımcılığın en büyük kaynaklarından biri ve nasıl bu kadar rahat isteyebildiklerini aklım almıyor. ABD’den bir çalışmayla buna örnek verecek olursam:
Yukarıdaki fotoğrafta aynı kadının aynı mağazalarda iki şekilde de iş başvurusu yapıyor. Aynı soruları soruyor:
1) ______ pozisyonu için çalışan arıyor musunuz?’
2) Form doldurabilir miyim?
3) Burada çalışırsam neler yapmam beklenecek? ve kronometre tutuyor.
Sonuç, tabii ki, hem ayırılan zaman ve olumlu dönüş açısından negatif korelasyon. (Table 1)  (Ghumman, S., & Ryan, A. M. (2013). Not welcome here: Discrimination towards women who wear the Muslim headscarf. Human Relations, 66(5), 671-698. doi:10.1177/0018726712469540)
Tumblr media
Ah, bu arada Utrecht’teki asistanlığım sırasında hocalar ve master öğrencileriye CV’ye isim (evet, İSİM) yazılmalı mı diye tartışma videomuzu da buraya ekliyorum: 
vimeo
3) Cam Tavan: Kadınların, görünürde hiçbir engel olmamasına rağmen terfi edememeleri gerçekliği için kullanılan terim. (bkz. glass ceiling) Bununla da ilgili yüzlerce çalışma var ama ben size özet niteliğinde şu cümleyi bırakıyorum: 
“The workplace culture has been created by men and is naturally “masculine” with a language competency and ethos typically favouring men” 
4) Bu konuda, özellikle başörtülü kadınlara dair , Dilek Cindoğlu’nun TESEV’den müthiş bir çalışması var, onu da okuyun derim. Rapordan birkaç alıntı yapacağım: 
 -  bayanla çalışmak çok büyük risk, işte evleniyor ayrılıyor falan, ama biz sosyal sorumluluk olarak görüyoruz, işte başörtülü bacılarımız falan gibi (Nadide, Odak Grup 2, 26 Mart 2010, MAZLUM-DER, ANKARA)
- İşte birkaç tane organizasyon yaptım ama organizasyonların bütün hamallığını çekip aynı zamanda başörtülü olduğu için hiçbir şekilde öne çıkmayan tek isim bendim. Çünkü kongre düzenledik, kongreyi düzenleyen sen olsan da düzenledikten sonra sen gelmesen de olur, çünkü orada o gelecek bu gelecek, medya gelecek, sen başörtülüsün, görünürsün (Feyza, Odak Grup 2, 26 Mart 2010, ANKARA)
( Cindoğlu, D. (n.d). Başörtüsü yasağı ve ayrımcılık : İş hayatında meslek sahibi başörtülü kadınlar. İstanbul : TESEV Yayınları, 2010.)
5) Son olarak:  “…Sadece iş yerindeki taciz ve ayrımcılıktan bahsetmiyoruz, başörtüyle iş bulmak başörtüsüz iş bulmaktan 5 kat daha zor.” (Zine, 211)
Yani, sonuç olarak yine iş dünyası ve başörtüsü üzerinden gidecek olursak, “neşeli kızlar”ın teorik kafası olmaması - beyler her gün yüzlerce teori üretiyor çünkü :) -, mecliste görülmemeleri, işin hep arka planında kalmaları, üst düzey mevkilerde görünmüyor olmaları maalesef ki çok büyük oranda kendi suçları değil.
10 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Photo
Tumblr media
http://www.theguardian.com/science/2006/jun/28/psychology.uknews
İngiltere'de yapılan bir araştırma: ücreti karşılığında kahve alınabilen bir iş yerinde başında görevli bulunmayan kahve standına para bırakılması için kutu koyuyorlar. 
Alınan süt miktarı ile o gün duvara asılan fotoğraf arasında ölçüm yapmaya çalışıyorlar. Göz resminin asıldığı günler izlendiği psikolojisine kapılan çalışanlar aldıkları sütün ücretini kutuya bırakıyor. Çiçek resminin asıldığı gün ise bu oran azalıyor. 
Yale'dan Paul Bloom ise bu durumu dini inançlardaki izlenme ve hesap verme duygusuyla bağlantılandırıyor ve Ateistlerin toplumda kabul görmemesini buna bağlıyor. Izlenme ya da hesap verme gibi kaygıları olmayan Ateist bireylerin davranışlarını sınırlayacak bir unsur olmamasının toplumu onlara karşı mesafeli durmaya itiyor olabileceğini söylüyor. Bu hemen hemen tüm toplumlarda geçerli bir durum mesela  ABD'de Başkanlık için yapılan ankette en az oyun verildiği grup Ateistler oluyor. 
8 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Text
19.09.2014
Utrecht
Master öğrencileriyle birlikte aldığım İstatistik ve Araştırma Metodları dersinden çıkıp soluğu tekrar hastanede alıyorum. Bu sefer hümanist bir psikologla görüşüyorum. Klinik psikolog olduğu halde görevini bırakmış, manevi danışmanlık yapıyor ve halinden oldukça memnun. Zaman zaman hastanede çeşitli araştırmalar yürütüyor. Kendisiyle gelecek çalışmaları için bağlantıda kalmamı istedi.
Daha sonra uluslararası çalışan bir psikoloji kliniğini ziyaret ediyorum. Çalışanlar da danışanlar da farklı milletlerden, nadiren Hollandalı görüyorsunuz klinikte. 
Burada bir çocuk psikologu bana eşlik ediyor. Öncelikle çalışma sistemlerini anlatıyor.
(Burada Hollanda eğitim sistemine dair küçük bir ayrıntı paylaşayım. Bizde 4 yıllık lisans mezuniyetinin ardından 2 yıl yüksek lisans yapılıyor bildiğiniz gibi. Hollanda'da yüksekokuldan mezun olan bir psikoloji mezunu pratik ağırlıklı dersler almış ve tezini de yazmış şekilde mezun oluyor, yani yüksek lisans yapmış bir klinik psikolog statüsünde diyebiliriz. Üniversiteye ise sadece gerçekten araştırmacı/akademisyen olmak isteyen öğrenciler yönlendiriliyor. Bunu da yukarıda bahsettiğim dersteki sınıf arkadaşlarımın lisansta 5 dönem boyunca istatistik dersi almış olmalarından anlayabiliyoruz zaten.)
Danışan ilk geldiğinde intake dedikleri ayrıntılı bilgi alma seansı yapıyorlar. Bol bol not alınan bu seansta danışan çocuksa anne-babasıyla görüşülüyor ve hamilelik döneminden başlayan sorular soruluyor. (Evet, anne karnında yaşadıklarımız bugünümüzü etkileyebiliyor.)
Daha sonra araştırma sürecine geçiliyor, psikologlar zeka ve nörolojik testleri uyguluyor. Daha sonra psikiyatristlerle birlikte bir toplantı yapılıyor ve teşhisin ardından tedavi şekline karar veriliyor.
Yine anonimliği korumak adına -bu sefer de B. şeklinde olsun :) - randevusuna katıldığım 13 yaşındaki kız çocuğundan bahsetmek istiyorum. Küçükken yaşadığı hırsızlık vakasından sonra başlayan korkuları var ve bu sınav stresiyle tetikleniyor. IQ testinde verbal ve performance kısımları arasında oldukça yüksek bir fark var ve burada ayrıntılara baktığımızda hızlı çalışma bölümünde aldığı aşırı yüksek puan ile parçalara ayırma kısmında aldığı aşırı düşük puanı da göz önünde bulundurduğumuzda detaylara önem vermeden hızlıca çalışıyor olmasının onda korkuya sebep olduğu görünüyor. IQ testi deyip geçmemek lazım :)
Daha sonra B.ye yaptırılan çizimleri inceledik. Bir tanesini örnek olarak buraya ekliyorum:
Tumblr media
Normal şartlar altında aile çizmesi istenilen bir çocuğun herkesi bir arada çizmesi beklenir. Burada ise kalın duvarlarla ayrılmış, herkesin kendi işiyle uğraştığı bir ev görüyoruz. Anne mutfakta, farkındaysanız yüzü bile görünmüyor. Arkasını dönmüş, iletişime kapalı. Minik danışanımız da ortada yatakta ağlıyor halde çiziyor kendisini.
Daha sonra seans esnasındaki beden dilini incelemeye başlıyorum. Beden dili eğitimi almış olduğum için gözüm ellerine ve tabii ki ayaklarına dönüyor ilk olarak. Okulun ilk haftasından bahsederken tüm gerginliği jest ve mimiklerinden belli oluyor. 
B.yi uğurladıktan sonra güzel bir akşam yemeği ile bu ziyaretimi de sonlandırıyorum.
Arkası yarın: Hapishane ziyareti :)
4 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Text
18-9-2014
Utrecht 
Sabah 11:00`de universite hastanesine giris yaptim. Oncelikle ufak bir hastane turu yaptik, cocuk bolumunu ziyaret ederek bugunluk ziyaretimi sonlandirdim. Hastanenin dini hassasiyetleri had safhada. Oncelikle bircok inanc icin ibadet alani olan genis bir salonu gezdik.
Tumblr media
Salonun girisi bu sekilde olunca iceriyi de az bucuk tahmin edebiliyorsunuzdur. Bu ve benzeri pek cok kareyi ayni salonda gormek hakikaten ilgincti ama bu duyarliliklari takdire sayan.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bunlarin yani sira Geestelijke Verzorging dedikleri, Ingilizcesinin 'spiritual care' oldugunu ogrendigim ama henuz Turkiye'de bulunmayan bir hizmetleri var. (http://www.yeniaktuel.com.tr/tur102,[email protected])
Bunu manevi-dini danismanlik sistemi olarak cevirmemiz mumkun. Odaniza ziyarete gelen dini gorevliyle merak ettiginiz konulari gorusebilir, sorular sorabilirsiniz. Sizinle birlikte dua edebilir, Kuran okuyabilir. Dogum, vefat gibi hallerde gereken dini gorevlerde yardimci olabilir. Hepsinden onemlisi sizin arkadasiniz olup, bu zorlu sureclerde yaninizda bulunuyorlar.
Bugun bu gorevi yapan bir Musluman gorevli ile gorustum, yarin da Humanistik yaklasimi olan ve bu gorevi icra eden bir psikolog ile gorusecegim insaallah.
Yaptigim gorusmelere dair cok ayrinti paylasamayacagim, etik acidan dogru olmayacagini dusunuyorum. Ama beni en cok etkileyen olayi anonimligini korumak adina A. adiyla anlatmak isterim. 
Gocmenler uzerine calistigim icin, Turk hastalari ziyaret etmek ve onlarla gorusmek uzere hastaneye gittim. Kafamda, Turkiye'de ziyaret ettigim hastalarda oldugu gibi, basinda yemeniyle bir Turk teyzemizin bizi karsilayacagi ve hastasinin halini anlatacagi sicak bir ortam canlanmisti bu yuzden gitmeden once.
Maalesef A. gittigimizde odasinda tek basina cikolata surulmus ekmegini (evet, ogle yemegi) yiyordu. Tekerlekli sandalyede bizi guler yuzle karsilayan A. surekli hastaneye yolu dusen bir hastaymis. Bu rahatsizliklarina ragmen halinden hic sikayet etmiyor. Gozlerini dolduran, yumruklarini siktiran, dudaklarini titreten tek sey yakin zamanda kaybettigi annesinin hatirasi. Ne zaman konu oraya gelse, ki surekli oraya bir sekilde getiriyor, gozleri doluyor, soyleyecek bir sey bulamiyor.
Elbette henuz profesyonel bir deneyimim olmadi ama bu zamana kadar arkadas ortaminda sorunu olan birisi oldugunda konuyu kapatıp, baska seylerden bahsederek onlari neselendirme taraftariydim. Bunun ne kadar yanlis oldugunu 20 yasinda anlamis oldum. Gorevli israrla annesinden bahsediyor, uzulmesinin ne kadar dogal oldugunu vurguluyordu.
Ben saskinlik icinde konunun israrla anneye getirilmesini izlerken A. bundan ne kadar memnun oldugunu ifade etti. Meger benimle ayni seyi yapan tanidigindan oldukca muzdaripmis. O yakininin yaninda bu sebeple rahat hissedememesinden yakiniyor, hislerini yanimizda rahat rahat paylasiyor. Tabii gozyaslarinin izin verdigi kadariyla. Daha sonra A. nin tepsiyi toplamaya gelen gorevliye yaptigi saka ile ortam neseleniyor, kara bulutlar dagiliyor. Ne kadar guzel gulumsedigini gormus oluyoruz.
Bolumume dair en cok sevdigim sey bu. Insanlarin gulmesine bir nebze de olsa katki saglama ihtimali. Klinik psikoloji dusunmeyen bana bile psikologluk yaptiracak cinsten bir ihtimal bu.
Vesselam.
- Arkasi yarin: Klinik ziyareti :) -
8 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Note
Merhaba Merve, UCLA'de yaz okulu kaç hafta sürdü? Ve bu yaz stajını nerede yapıyorsun? :) Son olarak Utrecht üni. de bir programa kabul almışsın, nasıl haberin oldu, başvurdun vs? Cevaplar için şimdiden teşekkürler :)
Merhaba,
Bu yaz stajı da Utrecht Üniversitesi'nde yapıyorum. Harvard yazısında bahsettiğim mailleri Avrupa'daki ilk 10 üniversiteye de atmıştım. Utrecht'ten staj için kabul gelince bahsetmiş olduğunuz iki haftalık programa da başvurdum. Heyecanlı bir bekleyişin ardından çok şükür ondan da kabul geldi. Yani şu an 2 hafta boyunca istediğim alanda çalışan 5 hoca ile yoğun bir programda olacağım. Ardından da 4 haftalık bir asistanlık sürecim olacak. Maykel Verkuyten gibi alanında uzman bir isimle çalışacak olmak tabii ki benim için büyük bir onur fakat stresli olduğumu da söyleyebilirim :)
Not: UCLA'de ise benim derslerim 6 haftalıktı ama 10 haftaya kadar uzayan dersler de vardı. 
Selamlar.
2 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Text
Utrecht'ten Selamlar
Herkese merhaba,
Utrecht'te ilk günüm. Bu postu 3 saatte şehri yürüyerek turladıktan sonra (evet, o kadar küçük bir yer) yorgunluk kahvesi içerken yazıyorum. İlk tavsiye: Gideceğiniz yerin hava durumunu iyice öğrenin. 32 derece sıcaklık ve nemli bir iklimden 7/24 yağmur yağan bir yere botsuz falan giderseniz bu dediğimi hatırlarsınız :)
Bilenler bilir, 12'sinde ablamın düğünü oldu ve ben de 13'ünde soluğu Hollanda'da almış bulundum. Evden iki kız birlikte çıkmış olmamız her ne kadar ailede bir "yaprak dökümü" havası oluşturmuş olsa da yanıma ziyarete gelmeleri için onları tetikleyici bir unsur olacağını düşünerek kendimi avutuyorum.
Burada Utrecht Üniversitesi'nde staj yapacağım. Üniversitenin ERCOMER (European Research Center on Migration and Ethnic Relations) adlı göç, etnik ilişkiler gibi konularda araştırma yapan bir araştırma merkezinde research assistant (Türkçe'si araştırma asistanı sanırım?) pozisyonuyla çalışacağım. 
Utrecht Üniversitesi alanımda Avrupa'da ilk 10, dünyada ise ilk 40'ta olan 500 yıllık bir ��niversite. Burada sosyal psikoloji alanında çalışan bir akademisyenin yanında bir makalenin yazılmasına yardım edeceğim, literatür tarama, SPSS'te data analizi yapma -psikoloji öğrencileri bilir :) - gibi görevlerim olacak. Kendi makalemi de yazmaya başlamam için ön ayak olacaklar ama henüz 3. sınıfa geçmiş olduğum için kendime bu konuda güvenemiyorum. Bunun dışında aynı merkezde 5 hocanın birlikte verdiği bir derse de katılarak geçen yaz yaptığım gibi kredi transferi yoluyla üstten ders de almış olacağım. Avrupa'da yaz okulları bu anlamda çok daha kolay, 1-2 hafta gibi kısa sürelerde kredili dersleri alıp ders programınızı rahatlatabilirsiniz. (Tabii okulunuz bu kredilerinizi kabul ederse)
Şimdilik anlatacaklarım bu kadar, zaman geçtikçe deneyimlerimi tekrar paylaşmaya çalışacağım. Bana dua edin :)
6 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Note
Edebiyat,Tarih,Sosyoloji alanlarında(Kitap listeleri)
TEKH’de son bir yıldır makale okuması yaptığımız için kitap listesi olarak şu an bulabildiklerim bunlar, buldukça eklerim inşaallah :)
Felsefe:
1) Sophie’nin Dunyası
2)Felsefeye Çağrı-Sorunlar ve Seçenekler / Stanley M. Honer, Thomas C. Hunt
3) Simyacı
4) Felsefenin Çağrısı, Nermi Uygur
5) Plato-Devlet
6) Aristo-Poetika
7) Heiddeger-Felsefe Nedir?
8) Sartre-Bulantı
9) Russell-Felsefe Meseleleri
11) Descartes-Metafizik Düşünceler 
12) İnsan Üstüne Bir Deneme-Ernst Cassirer
13) Felsefeye Giriş-A. Kadir Çüçen
14) Çağdaş Filozoflar-Arth­ur Hübscher ve Prof. Dr. İsmail tunalı
15) Felsefeye Giriş-Randall ve Buchler
Sosyoloji: 
1) 21.Yüzyılın Eşiğinde Sosyoloji Konuşmaları-Prof. Dr. Ümit Meriç
2) Toplumun Mantığı-Bir Mantıksal Anlatı Olarak Sosyoloji-Ali Yaşar Sarıba
3) Mustafa Armağan-Cemil Meriç’in Dünyası 
4) Zygmunt Bauman- Thinking Sociologically (Kitabın “Sosyolojik Düşünmek” adlı çevirisi piyasada mevcuttur. Eseri her iki dilde de temin edebiliriz.)
5) Peter L. Berger - Invitation to Sociology - A Humanistic Perspective
6) Prof.Dr. Ahmet Arslan- İbn Haldun (ve Ahmet Arslan’ın kitabını okuyan arkadaşlara yardımcı olabilecek bir kaynak olarak; 7) Mukaddime-Klasik Sosyal Bilimler Sözlüğü - Kadir Canatan)
8) Cemil Meriç-Jurnaller 
9) Mustafa Armağan-Bulutları Delen Kartal
10) Cemil Meriç-Bu Ülke
Siyaset:
1)Sosyalizm-Bertrand Russell
2)Muhafazakarlık-Bekir B. Özipek
3)In Defense of Anarchism-Robert Wolff
4)Siyasi Düşünce Tarihi-David Thomson
5)Liberal Faşizm-Jonah Goldberg
6) Kemal Karpat-İslam’ın Siyasallaşması-İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
7) İdris Küçükömer-Batılılaşma, Düzenin Yabancılaşması
9 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Note
Aa şey bir universte hazirlik ogrencisi nasil olmali ? kac saat calsmali nasil dinlenmeli sevgili Merve Armagan ?
Her soruya bunu yazmak istemiyorum ama bu sorunun da bana sorulmaması gerekiyor sanırım, çünkü ben hazırlık okumadım :)Fakat bana genelde hazırlığı nasıl atladın sorusu gelir, onu anlatmaya çalışayım biraz.Öncelikle söylemeliyim ki İngilizce’yle aram hep iyi oldu. Dil öğrenmek benim için en zevkli uğraşlardan. Yoğunluktan dolayı bırakmak zorunda kaldığım İspanyolca kursu içimde hala uktedir.Neyse, İngilizce’ye dönelim :)Okula başlamadan babam ufak ufak kelime, cümle ezberlerine başlatmıştı. İlkokul hocam da sadece kelime ezberletirdi ve bu sayede kelime haznem epey gelişti. Lise 1’de dizi izlemeye ve kitap okumaya başladım. Dili daha hafif olduğu için Disney Channel dizilerini izlemenizi tavsiye ederken bir de itirafta bulunayım, uzun süre Hannah Montana izledim ve okuduğum kitaplar da pembe kapaklı genç kız kitaplarıydı :( Çünkü CNBC-e deki dizilerden hiçbir şey anlayamıyordum ve şimdi pek çok kişinin şikayet ettiği gibi, altyazıları takip ederken konuşmaları kaçırıyordum.Disney’deki dizileri önce altyazılı, sonra altyazısız bir yıl kadar izledikten sonra derste hocamın sorduğu bir soruya anlık bir cevap verdim. Bir yıllık kulak dolgunluğu sonucunda kelimeleri tek tek hafızamda yerleştirmek zorunda kalmadan cümle kurabilmeye başlamıştım ve dahası İngilizce konuşabilmiş olmak çok hoşuma gitmişti. Soluğu, çoğu zaman ablam ve kuzenimle birlikte, Sultanahmet, Çamlıca gibi turistik mekanlarda aldık fakat taşıma suyla değirmen dönmüyordu. Dillerini öğrenmeye çalışan küçük kız imajıyla -çoğu zaman okul çıkışı formalarımla gitmek durumunda kalırdım-sevimlilik pointleri toplamış olacağım ki koskoca Amerikan profesörler, gazeteciler, sanatçılar kalmam için ısrar ediyorlardı. Bu sayede ABD’de pek çok farklı eyaletten ve meslek grubundan tanıdığım olmuş oldu, bazılarının kartvizitlerini hala saklıyorum bir gün lazım olur diye :)Daha sonra her öğrencinin yüzleşmek zorunda kaldığı o duvara tosladım: YGS-LYS. 11. sınıfta uluslararası sempozyumlara katılıp yabancı konuşmacıları dineyip, not alıp, sorular sorabilen ben -hocalarım “Merve Hanım” diye takılırdı :) - 12.sınıfta hayatı dersane-okul-yurt üçgeninde geçen, test çözmekten başka bir uğraşı olmayan birisi haline gelmiştim.Üniversite kayıt günlerinde bu yüzden hazırlığı geçme adına hiçbir ümidim yoktu, en ufak bir konuşma çabam kem-küm deyip soğuk terler dökmekle sonuçlanıyordu. 1 yıl ara vermiştim İngilizce’ye ve dil nankördü. Bu yüzden sınava umutsuz girdim. İlk aşamayı Şehir yapıyordu ve 80/100 yapanları arayıp IELTS’e gireceklerini haber vereceklerdi. Arananlardan biri de bendim fakat kendimi o kadar yetersiz hissediyordum ki IELTS’e girmek istemediğimi söyledim fakat öyle bir lüksüm olmadığı cevabını aldım :) IELTS sonuçları açıklandı ve overall 6.0 skorla hazırlığı atladığım gerçeğiyle yüzleştim. Bu Şehir gibi bir üniversitedeyseniz daha 3 ay önce test çözen bir öğrenci olmanızın kimsenin umrunda olmadığı, ilk haftadan Türkçe-İngilizce akademik makale yazmanız gerektiği anlamına geliyor ve yukarıda okuduğunuz gibi benim İngilizce’m akademik değil, pratik hayata dayalıydı.Hazırlığı atlamayı tavsiye eder misin diye sorsanız, o senenin nasıl geçtiğini tam olarak bilmediğim için cevabım muhtemelen hayır olur. Eminim stresi, yoruculuğu apayrıdır fakat okula adapte olabilme açısından hazırlık okumak bence iyidir, güzeldir.En azından hoca slaytları, dosyaları eklediği sistem olan DropBox’tan bahsederken bunları gerçek anlamda bir kutuya koyduğunu düşünmezsiniz. Paşa paşa açıp bilgisayarınızı, notlarınızı indirirsiniz :)
5 notes · View notes
mervearmagan · 11 years ago
Text
Verba volant, scripta manent.
Selamunaleyküm.  Öncelikle belirtmeliyim ki bu mecrayı kullanmaya başlama sebebim Twitter'a erişimin kısıtlanması değil, Twitter'ın beni 140 karakterle kısıtlamasıdır. Ve yine belirtmeliyim bu sayfada maalesef kuşlar, böcekler, şiirler bulamayacaksınız :) Her üniversite öğrencisi gibi ben de ne kadar kıymetli bir zaman dilimi içinde olduğumun farkındayım ve bu yıllarımı en verimli şekilde geçirmeye çalışıyorum. Bu yüzden "Verba volant scripta manent" (Söz uçar, yazı kalır) şiarından yola çıkarak yaşadıklarımı vakit buldukça bir kenara not etmek istedim. Bu süre zarfında yaşadığım güzellikleri - ve tabii zorlukları da :) - anlatmamın üniversiteye henüz başlamış ya da başlayacak olan kardeşlerime de en ufak bir yardımı olacaksa çok mutlu olurum. Öncelikli olarak yazmamı istediğiniz bir husus olursa aşağıdaki "Bana soru sor." kısmına yazabilirsiniz. Böyle bir değişiklik olmazsa kronolojik sıralamayı takip ederek daha üniversiteye başlamadan kuruluş aşamasında bulunduğum Türkiye Entelektüel Kadın Hareketi projesinden başlayıp, Şehir Tarih Topluluğu, UCLA, Derin Tarih, stajlar, programlar, STKlar  vs. şeklinde devam etmeyi planlıyorum. Fi emanillah. Merve.
6 notes · View notes