minakisrak-blog
minakisrak-blog
Untitled
10 posts
içindekiler
Don't wanna be here? Send us removal request.
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Sen!
ne yazabilirim ki sana şimdi
bugün de uzanıyor ellerim
geçmiş, şimdi ve geleceğim
zaman akışım
sen!
  şiirin utancını taşıyor kağıt
ne diyebilirim ki kaleme
kaldı mı ki okunmamış ağıt
seslenilmemiş aşk cümlesi
yaşanmışlığa kanıt
sen!
  bir tutam bıyık,
bir kalın ses tonu
bir güzel türkçe cümle
harika diksiyonu
ne diyebilir ki sesime
duyulduğu gibi olmayan
sen!
  resmedemiyor duyguları
sanat fırça darbesi vuramıyor
okunamıyor, konuşulamıyor
kırsam da duvarları
sus... söyleyemiyorum adını
sen!
  kinayelerin içinde dans eder
bir boş salonda bile ayak sessiz
sedasız ve boyunsuz
eğik ve düşüncesiz
patavatsız ve silahsız
sadece kocaman sivri bir diken
sen!
  kadınlığa vurulan damga
zekaya hakaret
yaşananları tekrar eyleyen
duman solutan ve üfleten
inançsız, insafsız
kararsız ve önü ardı cihat
kimseleyen
sen!
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Pis
pis insanlık şırıngası
çeker içinden tülünü
açılan pencerede kurgusu
siner içine bok kokusu
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Toprak Ana
Topraktan gelmeyim ben.
vücudumun artığı
sahanda yumurta
yarın gidiyorum
bugün şurda
ve dün sahanda.
bana gelir bana gider
dünya
cevaplar soruları kovalar
sular gözdeki kova’ya.
bir ağaç gücü
bir son aya
gülümsemeden gider
bir gece bir sabaha
alacakaranlık denen öcü
sabah da yoktu
güneş sana geliyor
uzaklık kadar kökünden
ışınları zayıflıyor
atmosfersin sen
gazın var
sıvazlıyorsun sırtını
yoğun duygulu koyun
sıralanıyorsun
sarılanıyorsun
odalarında güneş doğuyor
kanlanıyorsun
hayvancıl etsin sen
habitatında rüyanın
damdan dama vur
parçalıyorsun
parçalarının tohumları
saçılıyor
ve doğa tarafından
seçiliyor.
büyüyorsun
bir sperm başarısıyla
hayvanlaşıyor
ve insanlaşıyorsun sonra
medeniyetin canavarlarından
bir kurabiye canavarından
daha ürkütücü
alacakaranlık çağırıyor
gidemiyor sesi olan
bağırma
sus diyen alacakaranlık
kaldırıyor su yüzüne
ve orası da alacakaranlık
kaçama
dünyanın rengini
sen boyadın alacakaranlık
alaca biraz karanlık
alıcı biraz karanlık
parçalarından kopuyorsun
kopama
sarmallara yüz sürüyorsun
alnın çok geniş
alnındaki yaşam çizikleriyle
terli seviş
bir önceki alaca
ve karanlıktan kalma
kalama
dönüş ve dövüşler
sövüş ve sevişler
gidiş ve gelişler
olama
soğur güneş bir zaman
soğurur alacakaranlık
buğulanır gözlerin
geçmişe ve geleceğe
buğulama
hayat.
sislerin arasında alacakaranlık
başka
halüsinasyon kabloları
ayağına dolanan yılan
boynundan ısırdığı an
başka.
bir gövde kadar
ve bir taç yaprağı
ben görürüm kökünü
kökünü sular dilim
ama alacakaranlık
başka…
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Mazoşist Beyin Odacıkları
Değişiklik büsbüyük değişiklikler demekmiş hakikaten. Bakıyorum da gerçekten değişmek değiştiriyor insanı. Değişiklik değişiklikleri çağırıyor. Önce beyinde başlıyor gitme isteği, geçmiş ve şimdinin karmaşık dostluğuyla ve sonlu mikrosaliselerde sonsuz tartışmalarla oluşuyor gitme gidü’sü.
Olmadı mı istediğin gibi? Canını mı sıkıyor? Sigara ve ülser yüzünden tıkanmış ciğerlerin nefes mi alamıyor? Aman iyi hissedeyim diyerek endişelenip kötü mü hissediyorsun, açık alanda kapalı alan fobisi, insan fobisi, hata fobisi, başarısızlık fobisinin etkisi altında mısın? Altındasın o halde. Kendinin ve insanlığının çok altındasın.
Bırakmaya çalıştığın sigarayı bırakamıyorsun ve başarısızsın. Daha da sıkılıyorsun. Elini bırak o halde. Küs eline ve elinin ait olduğu bedene. Çık git içinden o halde. Yavaş, sessiz… Birileri duyarsa durdurmaya çalışır muhakkak. Senin gibi iyilik ve sevgi tacirleri!
Değişiklikler, kaçmak. Hatayı düzeltmek yerine çöpe atmak. Arsızlık, yansızlık, olmamak, bulunmamak, durmamak ama durmak sadece ışınlanmak, koşmamak, yorulmamak bu. Teknolojiye düşmanken hatta. Yazık, yazık ikiyüzlülüğe ve mazoşist sinsiliğe yazık. Birden çok kişiliği, rolleri, iletişimsel karakterleri olanlarsa çok yüzlü, yani hiç yüzlü, yüzsüz!
Başarma ya da başaramama korkusu. Ulaşma ya da ulaşamama dürtüsü. Zorluklarda kaçmak ahmaklığından kaçarak, aynada yeni yüzler aramak her saniye zaten değişeni, el yordamıyla kurcalamak. olamamak sonuçta asla olamayacak olmak.
Senaryolarının peşine düşmek peşi sıra koşmak ya da kaçmak. Senaryoların dünyasında bambaşka hikayesel yşam boyutları ve düşünceler arasında bulunduğun zaman diliminin yaşamından kaçmak. Düşüncelerden ve düşünmecelerden kaçmak ve beyni kullanma kontrolüne hala erişememiş olmak. Kaç o zaman. Deliliğine kaç. Mazoşist düşüncelere yazık.
Kararsızlığa yazık ki onlar obsesifliğin belirtisi. Ne olacak hata yapsan kesip biçmeden yaşanacak gelecek geçmişine. Bok etsen ne olacak geçmiş olacak elbet.
Hala denemek. 22 yaşında henüz 23 bile olmadan. Deli gibi tüketmek ve yine tüketmek. Değişmek, değiştirmek. Yaşam formlarını tüketmek ki gerçekten gerek yoktu hiçbir değişikliğe halbuki.
Değişen ve değişmeyen diye ayrılsa da basit, adı hayat sadece ve hayat kendini ciddiye alanları hiç sevmedi. ve hayat sadece güce dayalı hayatta kalmaya baktı aslında. hayat anlamadı, anlatmadı. yorumladığın kadar hayat, hayat. nasıl telaffuz etmek istersen öyle hayat. nasıl sorgularsan öyle cevaplar. ya çok korktuğun ya çok istediğin zamanın perçinlenmiş parçalanmış harmanlanmış hali hayat. sen gibi değişen ve değiştiren hayat. Ah, mazoşist ukalalık! Bırak da hayat yapsın yapacağın sen o kadar büyümedin, parçasısın hayatların ve hayatının.
Önceler zamanı senin zamanın. Bir zaman algısını yenemedi şu toplumsal düzen. Hala değişiyor beş dakikasıyla  on dakikası insanların ve bir saat belirleyemiyor zaman dilimlerini duyguların. Değişen dakikalar, değişmeyen hisler ve gözyaşı bir sonraki, kahkaha ve öteki.
Bilinmeyen şeyleri yazmıyorsun. Ah mazoşist ahmak! Senin hayatın entelektüel bir hayat olmalıydı. Biliyorsun hep bildin. En ufak bir deryaya kapılıp, bambaşka bir forma bürünüyor akan suyun. Belirsizliğe kollarını açarken ve tecrübelere yepyeni, bambaşkalaşıyorsun, düşünce faaliyetinde mikrosaliseler arasında, bambaşka diyarlarda aklın. Ah mazoşist sinirler! Sinirleniyorsun olduğun, olacağın şeye bir mikrosalise sonra.
teoman içer ve der ki düşünme, kim anlamış ki sen anlayasın böyle?
Değişmek istemiyorum artık. Stabilize bir hayata evrilmek istiyorum. Görmek, izlemek, kaçmak, gitmek yerine tam o an orada olup, kendi belirlemelerimi yaşamak istiyorum. Her mikro salisesinde tam olarak orada. Beynimin odacıklarında suratıma kapanıyor ağır demir kapılar ve anahtarları çıkmıyor meydana başka bir insanın yüzü olmadan.
Ben nerdeliğimi, nasıllığımı karşılaştırarak buluyorum ki sıfatlar bunun için var. Zamirlerim benden ibaret ve her sende bir ben var ben oradayım. Kilitleri açılıyor insanların ücra köşelerinin ve ben gizlice sızıyorum altın kaplı, küflü kapılarından içeri. Küflü altınları çalıyorum bir bir ve kendi zenginliğime, fakirliğime katıyorum kendimce birkaç rötuştan sonra.
Anlıyorum ki masum değiliz. Kokain çeker Sezen Aksu ve der ki masum değiliz.
Ah mazoşist masumiyet. bir sıfatla sıfatın kötülenir böyle. Kötü masumiyet.
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Anladım
Anladım.. Gece ile gündüzün arafında..
Anladım… Hep arafta anlanırdı zaten asıllar.
Anladım… kimsenin hiçkimsesi ya da hiçbir şeyi yokmuş aslında.
sen kimseymişsin.
Kimselerle bağdaştırılamazmış kimseler.
Birtane ve kendine özelmişsin. Özelliklerinin çoğu başkaları tarafından paylaşılsa da bambaşkalaşmak yokmuş kendinden dahi.
Ağladım. Yapacak hiçbir şey yok.
Saklama isteğim var sadece kendimi tüm bu insanlıktan, yaşamdan, her şeyden.
içtiğim sigaradan saklamak istiyorum kendimi
çakmağımdan ekmeğimden suyumdan.
kendimden saklayabilsem keşke kendimi
mide bulantımdan….
Evet aslında yok hiçbir şeyim ve hiç kimsem. Ne anlatılacak bir meselem, ne anlayacak… Büyüteçle baktığım doğu hikayelerim var sadece, büyütecim kapkara.
Melankolik bir kadınım ben. Baktığı her yerde önce acıyı gören ve her şeyi unutturan unutkanlığım işlevsiz, boynum tutulmuş çeviremiyorum kendimi başka bakış açılarına. çevirdiğin zaman safiyet ve ruhsuzluğa çıkar o kısa yol. biliyorum.
Hep boktan olanı bilmektir kararsızlık, boktan minik gerçeklerdir onlar insanların genellikle yoksayarak mutluluğa ulaştığı. ben öğrenemedim yaşamayı 21 senede.
İntihar bir alternatif olalıberi ben de, hiç aklımdan çıkmaz oldu. her an kendimi öldürebilirim hissiyle, panik atak korkularıyla yaşıyorum ufacık hayatımı. Her nefes panik atak… Kalp atışlarım hızlanıyor ve yavaşlıyorum, kendimi çok yavaş görünce kızıp birden ivmeleniyorum sonra. ucu bucağını net seçebildiğim, kendim yazıp kendim oynadığım o tiyatro sahnesi…
  Aslında kimsenin kimseyi benim gibi görmek, anlamak istediği yok. Üstelik anladıklarımdan da hoşnutsuzum. İnsanlara dair de kendime dair de. kendimi kendimden yabancılaştırıp kendime dışardan yukarıdan aşağıdan bakmaktan önümü göremez oldum. bu kadar benci, bu kadar bencil bir hayat yaşamak… kötü kadını oynamak arada bir. iyi kadın olmak bazen. bazen her sıfata her an uyum sağlayabilecek kadar değişken ve ruhsuz olabilmek… tehlikeli yaşamak.. ölüm tehlikesi var burnumda.
Kokladığım her hayattan çaldıklarım var. öyle kocamanlar ki dolduramıyorum hiçbir yere, bağdaştıracak aforizmalarımı genellemeye karşı olma düşüncelerim yıkarken. beynim o kadar dolu ki saçma sapan şeylerle… bunaldım. değiştirmekten kendimi, mükemmelleştirmeye çalışmaktan bunaldım. hiçbir bok olduğum da yok üstelik…
 Benim elimde olanlara sahip olmayanlar ve benim sahip olamadıklarıma sahip olanlar… Özür dilerim hepinizden ama olmuyor…
Bir hastanede doğmaktandır belki de hepsi. belki de her şeye bahane bulma amacıyla başlamışımdır. Sonra o bahaneler olmuşumdur. belki de olmamışımdır aslında. gitmeyi hak ediyorumdur başaramadığım bir oyundan diskalifiye…
Çok fazla anlattığımdan anlatamamışımdır kendimi belki de. kendime bile.. Dengesizliğim ruhumdandır, saklamaya çalıştığım ya da tamamen açığa çıkardığım. Ya hep ya hiççiliğimdendir uzaklıklarım ve yakınlıklarım. ortası yok. ortasını göremeyecek kadar şiirsel ve buğulu her an…
Ben melankolik bir müslüm şarkısıyım. ben doğu batı kırmasıyım.
Üzün beni. Gerçekten üzmelisiniz ki bir insan nasıl üzülürmüş biri tarafından kavrayayım. Kocaman etmeyeyim en ufak bir acıyı. Kocamanları da küçültmeyeyim gözümde ağırlıklarından korkup bana ait değilmiş gibi davranmayayım. Acıtın beni…
Özür dileyesim var hayatıma beş dakikalığına bile giren insanlardan dahi. Soluduğum havadan, dünyayı koruyan atmosferden, evreni yaratan her neyse ondan bile.. özür dileyesim var kendimden.
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Yokluk
Bir saniye daha yoksun
Döndüğünde
Cenazemin çiçeklerini sula
Öp toprağımı
Anavatanın gibi mezarım
Bir gün daha yoksun
Sensizlik şarabına dayandı ağzım
Bir öpücük daha sana en çok benzeyen
En günah en yasak zinalardan
Korkma cinayet mahallerinden
Bir hafta daha yoksun
Ellerimdeki derman soldu
Karardım çürüdüm
Etimi yiyenler tek dostum
Böcekleştim küçüldüm süründüm
  Şiire varamayacak kadar anlamsız
Doğa üstü benzetmesiz
Taklitsiz hiçbir ayrılık ağır değil bu kadar
Kısaca bir araf tasviri
İçinden çıkılmaz
Yoksun.
1 note · View note
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Deniz Kızı
Gergin, üzgün ve buruşturulmuş, üstüne tükürülmüş,uzun süreli kabızlık sonrası üstüne sıçılmış; ay dönümü kanamalarının, korunulmuş seksin, yüzlerce kürtajın, anal ilişkinin sonucu döllenmeyen, bir yandan henüz sperm sıvısının çirkinliğine bulaşmamış, kadınlığını bilmeyen, bebek saflığında ve merakında, mastürbasyon sevdalısı kadınların cinsel organlarının ve anüslerinin kirini biriktiren bir tecrübeler yumağı, en salaş bar tuvaletinin çöp kutusuyum. Oysa ki lavabo olmayı seçerdim ben. Kussunlar homo-sapien’ler.Biz… Hepimiz… Kusturacak ne çok mide bulantısı, mide spazmı var hümanist büyüteçle kocaman sandığımız minicik ruhumuzda. Zaman da geçmiyor üstelik. Zaman değil bu. Zamanla olan hiçbir şey yok. Sadece dönümler var,  akıp gittiğimiz derede zaman yok.Suyun altında aldığımız nefesin sayısı yok. Baloncuklarımızın güzelliğini, çirkinliğini, tanrısallığını, bilimselliğini sorgulamadan yaşarken zaman yok. Duran ve devam eden bir şey yok. Akış bile bu sıfatlarla süslenemez. Akış… Bambaşka. Suratımıza yapışan yosunlar kadar kayamıza yapışamadık biz. Dışardan yine mide gazını arttırıcı, betona basmaktan ishal, kabız durumunda ağız ve göt buruştururken, onlar hareket etmek zorunda bile değil. Gözleri yok, ağzı yok, burnu yok. Ne görür, ne işitir, ne konuşur, ne hisseder… Hayat üçgeninin tam kıçında. Dik üçgen. Kırk beş derece açılarının bir kıyısında hissetsek kendimizi, baloncuk çıkarmadan yüzmeyi öğrendiğimiz suda boğarız.  Zaten biz bir diğer sapien’e kabarcık çıkarmadan yüzmeyi öğrettik, sudaki kaldırma kuvvetimiz kadar sadizmle.
Gözyaşlarımızın karıştığı tuzlu su kütlesi… Bizim yaşam sıvımız tatlı, sodalı, tuzlu suyun birleştiği denizin, en yüzeyi ve en dibinde. Tatlı ve tuzlu suyun karıştığı o mitik denizden daha cehennem ve cennet, vicdanın tabiriyle. Tatlı suyu, sodaya çeviren yakıcı kezzap etkisi… Dünya üzerinde ve diğer boyutlarda homo-sapiens beyninin en ücra köşesindeki çirkefliği, bencilliği, mazoşizmi, sadizmi, deliliği kaldırabilecek, dindirebilecek bir sıvı yok henüz. Suyun sesiyle sakinleşecek kadar dışına bile çıkamıyoruz. Sen hiç balık olup kendini yitirmiş, pullarından daha güzel bir parlaklık ve ışıltı bilmeyen deniz kızı gördün mü? İnsan gibi ama biraz farklı, yumurtayla çoğalır o. İşte bir tane daha geliyor bak…
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
oyuncak
oyuncak bebekten biraz daha canlıyım
ölmeden önce
biraz daha etine damarına dolgun
biraz daha sesli ve anlamlı
biraz daha büyük ve gösterişsiz
biraz daha akıllı ve geveze
biraz daha tribal ve gülümsemiyor sadece
biraz daha olgun ve eteği uzun
biraz daha hareketli ve anlamlı
ve bir bebek kadar ele düşmüş
tutma…
1 note · View note
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Bir İstanbul Gecesi
Ben zamanı tasavvur ederdim
istanbul’un yüzeyinde mavi,
içinde kapkara denizine dalıp
bu denli kaosun dalgalarından
birkaçının rengi mavi,
hatta pembe olmalı
yalan olsun
flulaşsın bana giden yolda
zararı yok
ben istanbul’un ilerde
yüzeyinde temiz,
çok kirli en dibinde
insanlarını tasavvur ederdim.
bir Marina’dan daha büyük figuranları
Ben gördüm,
ben işittim,
ben buldum diye
bağırırdım sırlarını.
bir istanbul vapuru kadar tok sesle
acıktım
açıldım
kapandım
doymadan içimdeki istanbul
içimdeki karmaşa
içimdeki denize
boğmadan kendimi
sığ sularında marmara’nın
durgun sularında kendi karmaşamın
evreka sevincine boğulamadan
bir kaşık suda
gördüm yansımamı
boynu dik,
yukarıdan aşağıya
bir istanbul piçi egosu.
hüznümse çok daha çocuksu…
bir istanbul gözyaşı
ve bir deniz dolusu
kadar tazecik
ve bir o kadar yaşlı
bir istanbul gecesi çığlığı.
0 notes
minakisrak-blog · 12 years ago
Text
Soğuk Savaş
savaş mı istiyorsun?
kendini arındıracağın
ve ayıltacağın
buzlarla dolu bir küvette
buz gibi savaş mı istediğin
  sevişerek mi ölelim istiyorsun
göğsümde dolandırdığın bir buz parçası ile
üşüyeyim mi istiyorsun
tenim sıcaklığınla yanarken
  meşk mi istiyorsun
namahrem saatlerinde sabahın
daha sabah olmamışken
geceyi çağırıp
ayın koynuna girmek mi istiyorsun
  yıkım mı istiyorsun
karşında toz buluntuyla
enkaz
mı istiyorsun
  yaşamı mı ölmeyi mi istiyorsun
dumanlarla sarılmış etrafın
sislerin ardından mı görünmek istiyorsun
bir gerilim filmi mi olacak
aşk hikayen?
  kırmızı mı mor mu
hangi renk oje istiyorsun
o ellerle mi sarmalayayım seni
bacaklarımın şehvetiyle mi
0 notes