Tumgik
nillemore · 4 months
Text
Tumblr media
x
7K notes · View notes
nillemore · 6 months
Text
saatler boyu, yapayalnız, acının bütün şekilden şekile girişlerine şahit olmak. uçurumlar halindeki zikzaklarla dolu bir iniş çıkış tablosu
0 notes
nillemore · 6 months
Text
Tumblr media
annemin yokluğuyla extraya giren mutsuz bayramım 1
kaçacak bir yer bulamadığımda kendimi attığım mahalle camileri 1000
bazen insan yaralanmaktan sıyrılmak için son çare mutluluğu da hissetmemeye okey olacak derecede hissizleşmeyi kabul etmek istiyor. eğer bu bi çıkar yolsa tabi, önümüze böyle 2 yol koyulduysa falan. hepsi farazi bir çıkış yolları simülasyonunda akla gelen seçenekler ama rabb teâlâ ve tekaddes'in bizi bir şeyden mahrum bırakmadan bütün hayır kapılarını açması mümkün değil mi? ve isteyen vereyim demişken bizim de bu kadar aç olmamız? hepsi mümkün. ol deyince dünya da mümkünler alemi. öyle böyle inanmıyorum. bütün benliğimi koyuyorum bu imana
0 notes
nillemore · 7 months
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Life is difficult, but you are loved.
THE BOY, THE MOLE, THE FOX AND THE HORSE. (2022), dir. Charlie Mackesy & Peter Baynton
3K notes · View notes
nillemore · 7 months
Text
dokuz yüz katlı insan veyahut anım
ben bizim okulun kütüphane öğretmeniyim. kitapların tasnifi, kayda geçirilmesi vesaire işleri de benim sorumluluğumda. bu sorumluluk, okula sabahları elimde kitap arası muhakkak bir kırmızı kurşun kalemle girmem sebebiyle bana tevdi edildi. siz kitaptan anlıyorsunuz şeklinde taltif edildim. kitap toplama kampanyası, kütüphane genişletme derken neredeyse 3 senedir kütüphane ile anılıyorum. öğrenciler de kütüphanede işler nasıl gidiyor hocam, bitti mi diye sorar dururlar, onlar da alıştılar. kütüphaneyi kapalı bulan, koşa koşa şikayete bana gelir.
neyse, günlerden bir gün öğretmen arkadaşım elinde okuduğu bir kitabı varmış onu kaybetmiş. kitabı o kadar iyi tanıyorum ki ağırlığı, kapağı vesaire. lan dedim, ben onu kütüphanede görmüş müydüm ya dedim. kitabı tanıtıyorum. evet evet diyor. şurası şöyle miydi diyorum evet evet diyor. kitabı okumadım ama biliyorum. ne desem evet diyor. gördüğüme, kitabının okul kütüphanesinde olabileceğine yanlışlıkla ikna ettim hocayı. umut besledi. toraman bir çocuk oldu umudu. o umudu çok da beslememeye gayret ederek ben kütüphaneye bi bakayım inşallah oradadır gördüm mü bilmiyorum, belki de kitabı tandığım için sanıverdim gördüğümü dedim. boncuk boncuk bana bakıyor. bakalım inşallah ya dedim. ama yine de emin olmayalım dedim. gördüm mü ya dedim. görmemiş de olabilirim dediiiiim. derken kütüphaneye baktım, aradım taradım yok. kütüphane müdavimi öğrencilere de sordum, yok hocam dediler görmedik.
vah tüh derken geçen birkaç kitap alışverişim sırasında kaknüs standında kitabı gördüm. elime aldım. yine inceledim. kitapla aramda bağ oluştu yanlışlıkla. hocaya hediye etmek niyetiyle aldım. hoca da böyle bir şey yapacağımı tahmin ettiği için sakın öyle bi şey yapma almam demişti. iyi ama ben öyle bi şey yaparım neden özgür irademe karışıyorsun dedim. yapma dedi. tamam yapmam dedim ama işte aylar sonra kitap fuarına denk geldi yaptım, ona kitabı aldım.
ama bir sorun var. kitabı alırken nefsim ortaya çıktı. beğendi kitabı. tü Allah cezanı kaldırsın be kızım. sonra eve geldi benim bu nefsim. kitapları yerine koyarken yine bi baktı kitaba göz attı. mmm müthiş dedi iç kısımdaki bir fotoğraftan ötürü. nefsim bana dedi ki bu senin olsun. ooo yooooo olmaz hocaya aldım dedim. dedi ki nefsim, çizmeden filan oku hemen, hocaya hediye et yine. kitaplığında da olmayıversin. tamam dedik meseleyi kapattık nefsimle. ama bi yandan diyor ki nefsim, okurken çiz senin kitabın olsun. yürü git lan ağzını burnunu kırdırma bana şimdi dedim yok oldu. kitabı alalı bir hafta oluyor. hocayla çeşitli nedenlerden görüşememiştik. uzun bi aradan sonra görüştük. ders zili çaldı sınıfa gidecekken dedi ki bir şey söyleyeceğim ama çok utanıyorum dedi. hiçbir detay vermedi. bir haftadır kitap benim kafamda. nefsimle her yerde savaşıyoruz çünkü. tuvalette ellerimi yıkarken, otobüste akbil basarken, öğrencim parmak kaldırmış söz isterken, yastığın kenarında filan ben kitapla ve nefsimle yaşıyorum. hoca hiçbir detay vermedi. sarıldı seni çok uğraştırdım ya dedi. dedim ki BULDUN MUUUUUAAAA!? evet dedi. evde bez bir çantada tek başına yatıyordu dedi. yaz tatiline girerken büyük ihtimal okumak için getirdim götürdüm. sonra da bir kenara koyuverdim. annem bulmuş dedi. nefsim bayram yeri, nefsim düğün evi, nefsimin boynunda kurdele üstünde altınlar takılı, nefsim dünya evine giriyor. dünyalar nefsimin oluyor. hiç sesimi çıkarmadım. ben sana almıştım biliyor musun demedim. çünkü yapmadığım, üzerinde günlerdir düşündüğüm bir iyilik, hoşluktu. yapmadığım bir iyilikle övünmek, iyi bilinmek istemedim. dkldskfkgsd tam bir eşşşoğlueşşeklik olurdu bu.
kitap benim oldu. zaten hiç onun olmamıştı....
.....
...
..
.
30 notes · View notes
nillemore · 7 months
Text
“ilkin hatıra söküldü gözlerimden iplik iplik söküyorlar gibi kalbimden paslı bir demiri sonra  uzun çöllere vardım kerpiç evleri, sarı tepeleri geçip ak libaslar gördüm. saçımdan başladım örtmeye göz değen yerlerimi”  -elif nuray
29 notes · View notes
nillemore · 7 months
Text
kızlar siz var ya aşırı meşgul olun aşırı hiçbir şeye vakit bulamayacak kadar programlar kurslar eğitimler işleriniz olsun. bu lafımı sakın unutmayın ve uygulayın bütün kızlara diyorum
37 notes · View notes
nillemore · 8 months
Text
eğer şükreder, iman ederseniz, Allah sizi niye azaba uğratsın ?
nisa, 147
95 notes · View notes
nillemore · 9 months
Text
"Annem, o an bana biraz çipil gelen hafif bir heyecandan sulanmış bakışlarıyla, kendisi de hayatta nihayet bir balık yakalamış, dünyayı tutmuş da içinde yeni bir evde gezer gibi bakışları ile ne kadar unutulmazdı. Kâra geçtiğini ve dünyanın bir parçası olduğunu duymak, benim annemin yüzüne bile nasıl da hemen bir gerçeği örten, ahlakı bir başka vakit, sıkıştığı ve ihtiyaç duyduğu vakit kullanılmak üzere kaldırılmış bir kalaylı kâğıt kırışığı ifadesini yerleştirmişti. Dünya öyle tatlıydı ki azcık bir parça tat değmesi saf değiştirtiyor, dil değiştirtiyor, bakış bulanıklaştırıyordu. Sabahın erkeninde elinde oklavası, önü un içinde, yüzü ve boynu sıcak, boynunun kat yerlerinde incecik bir ter, başında alelusul tülbenti ile takır takır kol böreği açarken ve hamur ince yufka yapraklarına dönüşürken, o incelikli ve gayretkeş işinde, o terinde ve arada eliyle düzelttiği tülbentinde sabahı fırınla coştururken, dünyanın ona öylece bakmaktan başka yapabilecek bir şeyi yoktu. O, o hali ileyken dokunulmazdı. Kendi ile ve bunu tatminkâr bulur haldeydi. Az ile büyük bir şey yapar halde idi. Her şeyi kendi yapar, yaptığını sunar halde idi. Dünyanın ona tesir edecek hiçbir gücü o sabahlarda yoktu, olamazdı. Şeytan bile o vakit, oturmuş eşikte, sadece böreğin pişmesini bekliyordu. Bu halin, bu yekpare gücün ve muhkemliğin dağılmasını bekliyordu. Anneme yine de uygunsuz bir şey söylemek istemedim. Bana bu vakte dek bütün uygun sözleri yine de o söylemiş, o davranmıştı. Şimdi bir ruh topallığı, gözlerinde salınan dünya gördüm diye hemen dönüp ısırmak istemedim."
2 notes · View notes
nillemore · 9 months
Text
"Olmuş demek varlık ile iş bitmiş, artık varlık varken ve değişebilirken yokluk kabristanında istirahata çekilmiş olgu demektir. Bitmiş ve toprağa, havaya karışmış demektir. Bir iş ya da oluş da benim anladığım, yaratılmış olarak durur. İyi ya da kötü kendi kaderi sonlanınca yapacağını yapmış olarak artık çekilir. O ölü olguyu tekrar önüne çekip onun artık kıpırtısız ve iradesiz halinden bir şey beklemek, sizi savunmasını ya da nedamet getirmesini beklemek boşunadır. Her gün hatta anlar içinde, bir düşünce ya da olgu defnedilir. Ve ömür böylece ölülerin arkasından konuşmakla geçer."
3 notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kashmiri Academia
1K notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
"insan gençliğinde değişikliğinden hoşlanıp, bunu zorla şerle, olmayanla derinleştirip kabartmaya, mayalandırmaya çalışıyor. yaş ilerleyip de değişiklik gerçekten yaşanan bir hal olmaya başlayınca ve kimsenin de aslında değişiğin peşinde olmadığını anlayınca kendini ne yapacağını, nereye sığdırıp, kime ne kadarını göstereceğini bilemez oluyor. otuz yedi yaşına geldiğimde kendime kendi gözümle mi, başkalarının gözü ile mi bakacağımı, hangisinin daha az tahripkâr olduğunu sezemez hale gelmiştim. kendi kendime baktığımda bir türlü gerçeğin ne olduğunu seçemiyor, kendimle ilgili hayal mi, halüsinasyon mu, vehim mi, vesvese mi olduğunu bilemediğim bir karmaşanın arasından hasta, yarı baygın şekilde bin güçlükle sıyrılıyor, bir daha böyle dehlize girmeyeyim diyordum. başkaları tarafından olası görünümümü düşünüp, o tarafa geçip bakınca da bu kadar ufaklığı, zavallılığı tahammül edilmez görüp kendimi yüceltememenin çaresizliği ile kaskatı bir cesede dönüyordum. başka insanları bir şey sandığım anlaşılmasın, kendini bir şey sanmayan başkasını hiç saymaz."
şule gürbüz | zamanın farkında
6 notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
"yeni yetişen neslin rahatlığı, özgüveni, utanmaz arlanmaz, sıkılmaz -doğru, sıkmak varken niye sıkılsın- kaldırım kargası gibi her şeye üşüşmesi, hiçbir şeyin sahibini aramaması, en basit şeyi en yüksekle kıyaslaması, bunu yapıp da ayıplanmaması pek tuhafıma gidiyor, midemi bulandırıyordu."
şule gürbüz | zamanın farkında
5 notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
"hani insan kendine, ailesine en uzak yaşayışa imrenir, onun için her şeyi yapar, kendine en uzak insana meyleder, her kılığa girer ama olmaz. olmayışına dair binbir anı ile eski yaşantısına döner."
şule gürbüz | zamanın farkında
17 notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Jericho, Palestine.
3K notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
ilkbahar, ikinci bahar, üçüncü bahar, sonbahar
mevsimleri böyle saymak daha kolay. yaşamak her türlü zor.
10 notes · View notes
nillemore · 10 months
Text
Tumblr media
121 notes · View notes