en dipte olduğumu hissetmek istemiyorum. beni öldürmeyen acı güçlendirsin de istemiyorum. sanki denizde boğuluyorum ama aynı zamanda da yaşıyormuşum gibi hissediyorum. nefes almak ama boğulmak. gülümsemek ama mutluluk hissetmemek gibi. içten içe ölüyorum gibi. zaten yaşlandığımı da şu sıralar çok fazlasıyla hissediyorum nedense. parkta oynayan bir çocuk gördüğüm de. insan büyüdüğünü hisseder herhalde bu yaşlarda ama gerçekten bunu hissetmiyorum. direkt yaşlanma boyutunda ilerliyorum gibi. insanların anlattıkları kadar aslında sustuklarıdır da. sanki batarken anlıyorsunuz batmak zorunda olduğunuzu. en dibe varıyorsunuz. işin tek iyi tarafı bir daha battığınızda her şey o kadar tanıdık gibi hiç yabancılık çekmiyorsunuz. korkmuyorsunuz. dedim ya öldürmeyen acı güçlendirsin istemiyorum diye aslında Nietzsche haklı bir taraftan öldürmeyen şey güçlendiriyor ama her kazanç farklı bir hayal kırıklığı ve kayıplarla geliyor. binevi her gün güneş alan bir evin önüne kocaman bir bina yapılıyor ve güneş alan kısım minimum düzeye düşüyormuş gibi düşünün. yani karanlık ışığınızın çoğu kısmını yutuyor. yaaani. uzun lafın kısası. düşerken en dibe çokta fazla efor sarf etmeyin. boğuşmayın. çırpınmayın. gücünüzü çıkışa saklayın. bir şarkıyla noktalıyorum bu yazımı. herkese sevgiyle ve hoşça.
yalnız varya son iki postumda olan şarkılar aynıymış. o kadar unutmuşum burayı he ne attım ne ettim hiç farkında bile değilim. galiba aşırı çalışmak insanı bazı şeylerden kopartabiliyor. birkaç şeyde var yolunda gitmeyen tabii onlarında etkisi vardır. sonuçta şarkı güzel. ne yapalım kalsın böyle. sevgiyle.