noktak-blog
noktak-blog
Nokta.K
17 posts
Engel olunamadığında yazılanlar... Sahip olduklarının sana sahip olmasına izin verme! Ya da ver, sen bilirsin!
Don't wanna be here? Send us removal request.
noktak-blog · 12 years ago
Text
Kesinlikle!
Can Dündar, Beppe Grillo'dan bahsetmiş, başka türlü bir muhalefet mümkün diyerek.
Kesinlikle mümkün ve aslında bir dönem denenmişliği de var bizim ülkemizde. SU-Siyasal Ufuk- Hareketi . Başarısız olduğunu da içinden çıkan insanların yarattıkları etkiye bakınca söylemek zor. Başarısız olmaktan ziyade dağılarak farklı kulvarlarda koşan, olgun, siyasetten anlayan ama siyasetten kirlenmemiş, bağnazlığın ve yozlaşmanın her türlüsünden uzak insanlar çıkartmıştır içinden. Yaşadığı dönemdeki mücadelesiyle aslında nelerin önüne set çektiği çok kolay anlaşılamayacak bir denge hareketi olmuştur. Cılız kalmışlığı arkasında duracak güçlü bir finansal kaynağın olmayışından, daha doğrusu bu tip finansal kaynakları dahi reddeden bir yapıda kalmaya verdiği özenden olmuştur. Kurucularının ve üyelerinin aidatlarıyla ayakta kalmış hareket, yapı olarak kan kaybederek yavaş yavaş dağılsa da her "kaybettiği" birey farklı görüşlerle ve tartışma kültüründen nasiplenmiş olarak devam etmiştir kendi siyasal ufkunu oluşturmaya ve benzer düşüncelere sahip olanlar için yeni bir ufuk açmaya. Kurucu üyelerinden olduğum hareketin kuruluş konuşması yıllardır aklımda ; 
Ne demişti Yıldıray mealen yanında o güven veren gülümsemesiyle Ahmet olduğu halde ;
Bugün SuHareketi'nin doğum günü ve bende uzman bir arkadaşıma doğum haritamızı çıkarttırdım. Söylediğine göre bu haritayla doğanlar tarihi etkileme şansına sahip olacaklar, ve attıkları adımlardan devrimler oluşacak. Belki sadece bir motivasyon konuşmasıydı ama gördüğünüz gibi bugün bile aklımda o motivasyon konuşması ve o gün orada olan güzel insanlar da. Başkanı olmayan idare komitesi olan, yeni üye alımlarında akide şekeriyle akit töreni yapan, Arı Hareketi başkanını GYD'de Özge'nin marifetiyle madara eden, fikir çatışmalarını en üst düzeyde gerçekleştiren, bu çatışmaların sonucu olan yol ayrımlarında sarılarak vedalaşan, kendi kendini finansa eden, her tür ayrımcılığı elinin tersiyle iten, sadece ülkenin değil dünyanın da sorunlarına el atmayı dert edinen, Diyarbakırdan Filistine, Şamdan Bosnaya, Açe'ye kadar mobilize olan onurlu insanların kurduğu özgün bir oluşumdu Siyasal Ufuk Hareketi.
Dediğim gibi denenmişliği var Beppe'nin CinqueStelle'sinin. Hem de öz finansmanlı, hem de global, hem de köklü bir versiyonunun. Can Dündar'da bilir zaten Doğu Konferansı tecrübesinden.
Ve evet, belki de zaman doğru değildi SuHareketi* için tekrar ayağa kalkma vaktidir belki de...
  *Su Hareketi Kuruluş Bildirgesi;
Bizler türkiye cumhuriyeti yurttaşı bir grup genç olarak siyasete yeni bir ruh ve bilinç katmak için siyasal ufuk hareketi’ni başlatıyoruz. siyasal ufkumuz, ana ilkelerimizde belirtilen düşünce ve duyguların belirlediği duruşumuzdur. bu duruş, gücünü halktan ve demokrasiden alan; açık, saydam, hesap verebilir, paylaşımcı, katılımcı ve müzakereci; insan haklarını benimsemiş ve insan merkezli; önyargısızca toplumun her kesimine kucak açan ve insanı insandan ayırmayan, bağdaşık bir anlayışla yoğrulmuştur. su hareketi siyasal bir kurum olarak kesinlikle kişilere ait değildir ve olmayacaktır. su hareketinin merkezinde kurumsal ilkelerimiz ve kimliğimiz vardır. kurumsal ilkelerimizi ve kimliğimizi doğuran ana değerler ise insan sevgisi ve hizmet aşkıdır. bizler, bu sözle beraber, değer üretmek isteyen ve olup biten bunca olumsuzluklara seyirci kalmak istemeyen; her yeni işe başlamanın gerektirdiği gibi geçmiş ve bugüne ilişkin tüm siyasal önyargılarını terk etmiş; düşünmekten, söylemekten ve eyleme geçmekten korkmayan; eylemleri yıkıcı tepkiler ve düşmanlıklardan arınmış ve yalnızca sevgi, saygı, hoşgörü ve hizmet güdüleriyle hareket eden herkesi başlattığımız hareketin ilkeleri ve karakteri doğrultusunda gerçekleştireceğimiz bu naçizane çalışmaya çağiriyoruz; ve su gibi, siyaseti kirlerden arindirmasi ve ona hayat vermesi için siyasal ufuk hareketini tüm türkiye cumhuriyeti yurttaşlarinin ve insanliğin hizmetine sunuyoruz.
  *Su Hareketi Ana Siyasal İlkeleri 
  ANA SİYASAL İLKELERİ 1) SU Hareketi Türkiye’nin bir bütün olarak kendi iç güçleriyle olumlu yönde değişebileceğine yürekten inanır ve Türkiye’nin Evrensel Barış Ülküsü’nün öncüsü ve çekim merkezi olmasını hedefler. 2) SU Hareketi saydamlık, dürüstlük ve alçak gönüllülüğü temel siyasal erdemler olarak benimser ve siyasetini güven ve hoşgörü üzerine kurar. 3) SU Hareketi siyasal yaşamdan akrabacılık, kayırmacılık ve yolsuzluk gibi suçların silinip atılması için savaşım verir ve siyasal konumların liyakat ve yetenek sahibi yurttaşlara sunulduğu, koltuk sevdasından ve hizipçilikten arınmış bir siyasal yapıyı oluşturmak için uğraşır. 4) SU Hareketi kaynakların verimli kullanımını, insaflı dağıtımını ve israfsız tüketimini bireyden topluma, toplumdan devlete bütün kişi ve kurumların en ivedi ve ortak sorumluluğu olduğuna inanır. 5) SU Hareketi insan hakları hukukunun genel ilkelerini benimser. 6) SU Hareketi toplumsal ve çevresel adaleti güvence altına alan hukukun üstünlüğü anlayışını benimser. 7) SU Hareketi çevresel yıkımın ve çarpık kentleşmenin insanlığın önündeki büyük bir tehlike olduğuna inanır. 8) SU Hareketi sürdürülebilir kalkınmayı ve ekolojik yaşam tarzını destekler. 9) SU Hareketi ekonomik alanda sosyal güvenlik ilkelerine bağlı, tekelleşme ve kartelleşmeye karşı, insani ve çevresel sorumlulukları gözeten bir piyasa yapısını savunur. 10) SU Hareketi katılımcı ve müzakereci demokrasiyi benimser. 11) SU Hareketi politikalarında toplumun tüm kesimleriyle ayrım gözetmeden iletişim içinde olmayı hedefler. 12) SU Hareketi Türkiye’nin özkaynaklarını dilediğince kullanabilmesi, dış borç batağından çıkması ve ekonomisini kayıtsız şartsız kendi yönetmesi anlamında bağımsızlığı savunur. Bununla birlikte küresellik olgusunun getirdiği medeni ve içtenlikli işbirliklerine, diyaloglara ve etkileşimlere karşı olumlu ve dışadönük bir tutum takınır. 13) SU Hareketi aileyi kutsal bir kurum ve toplumun çekirdeği olarak sahiplenir. 14) SU Hareketi kadın-erkek adaletsizliğine karşı savaşım verir. 15) SU Hareketi e��itim alanında köklü bir yeniden yapılanma atılımının gerekli olduğuna inanır. 16) SU Hareketi tarihin bilimsel bir şekilde anlaşılmasını ve toplumsal belleğin güçlendirilmesini savunur. 17) SU Hareketi temel değerler etrafında birleşmiş kültürel ve dilsel çeşitliliği büyük bir zenginlik olarak sahiplenir ve her türlü etnik ayrılıkçılığa karşı savaşım verir. 18) SU Hareketi Türkiye’nin düşünsel ve coğrafi olarak Doğu ve Batı’nın kesiştiği noktada bulunmasını tarihi bir fırsat olarak görür ve bu fırsatı değerlendirecek açık görüşlü ve nitelikli bir müzakere ortamının oluşturulmasına katkı sağlar. 19) SU Hareketi Din eğitiminin çağdaş yöntemlerle yeniden yapılandırılmasının gerekliliğine inanır. 20) SU Hareketi bilimsel araştırmayı temel bir değer olarak benimser ve destekler. 21) SU Hareketi kültür politikalarının her türlü takıntıdan arındırılarak evrensellik, tarihsel derinlik ve kültürel çeşitlilik ilkelerinin ışığında yeniden yapılandırılması gerektiğine inanır. 22) SU Hareketi’nin temel siyasal yöntemi, medeni bir tavırla siyasal tartışmalara katılmak, düşünce üretmek, projeler gerçekleştirmek ve ikna amacıyla savunuculuk yapmaktır. 23) SU Hareketi siyasal düşüncesinin kalbine ‘insan insanın kurdudur’ önermesini ve çatışmacı bir anlayışı değil, insanlığın olumlu güçlerine gönülden inanan ve diyaloğu esas alan insancıl bir Barış Felsefesi’ni koyar.
   .K
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
Tumblr media
Ring of Life
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Bu Böyle Olmayacak
  Dış ilişkilerden sorumlu olanların karşılıklılık ilkesini bilmediği durumlarda toplum kendi karşılığını oluşturabilmeli. Çünkü dış ilişkilerden sorumlu olanlar üzerlerine vazifeymişçesine turizm elçiliğine soyunabilirler mesela, ya da misafirpervermişler gibi yapabilirler. Her durumda da yapılması gereken şey büyüklerimiz bizden iyi bilir demek değil, her vize başvurusunda toplanan evrakların yazık ettiği ağaçlar hatırına, her başvuruda ödenen saçma sapan meblağlar hatırına, özel hayatımıza dair hiç bir gizlimizin kalmadığı mülk beyanları hatırına halkımızın tüm sivil eylem gücünü kullanması gerekmektedir. İlgili ülke ürünleri boykot edilebilir başlangıç olarak, yetmezse ülkenin dilini konuşanlar istenmeyen kişiler ilan edilebilir ilgili ülke halkının da dikkatini çekmek için. Tüm bireysel lobi güçleri eş zamanlı olarak kullanılabilir yine karşı halkta bilinç yaratmak için. İlgili ülkenin önemli gazete ve televizyon kanallarının web siteleri hacklenebilir. İlgili ülkenin siyasi temsilcilikleri mektup yağmuruna tutulabilir. Filmleri, ürünleri, vatandaşları boykot edilebilir. İlgili ülkeye gidişler sorun sonrasına ertelenebilir.  Tamamı ilgili ülkeye sürekli rapor edilebilir. Tüm uluslararası konferanslarda uluslararası destek sağlamak için konudan bahsedilebilir.
  Örneğin Hırvatistan'ın vizeye geçişi, örneğin Belçika'nın Kenan Işığa yaptıkları, örneğin İskndinav ülklerinin uçak kapısı ek pasaport sorguları... Belli ki siyasi iradenin elini kolunu bağlayan bizim bilmediğimiz ama çok saygıdeğer büyüklerimizin bizim adımıza en iyi kararı verdikleri durumlar mevcut. Dolayısıyla tüm sivil gücümüzle söke söke haklarımızı geri almak için tüm dünya da adı geçen ülkelere seyahati mümkünse kesmeye değilse azaltmakla başlayalım!
  Mümkünleri mümkün etmek için mümkünleri bilmek gerek önce!
.K
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Vekili Aslı Yaşatır!
  "Her halk layık olduğunca yönetilir!" diye bir söylem var ve ben kesinlikle doğruluğuna iki kere şahidim bu önermenin.
Önce dışarıdan bakan bir göz olarak İtalya'da yaşadığım dönemde şahit oldum. Berlusconi soyisimli ilginç bir çok karakteri içinde barındıran, eğlenceyi seven, dünya nimetlerinden en iyi şekilde yararlanmasını bilen bir arkadaş yıllarca yönetti memleketi. İktidara geldiğinde orta halli bir işadamıyken iktidar yılları sonrası ülkenin en zengini oluvermişti. Bunun yanında ülkenin tüm medyasını, en büyük yayınevini ve bir çok karı yüksek sektörünü de eline geçirmişti. Hatta meclis gücüyle medya şirketinin dişli yabancı rakibi SKY'ın tüm gelirini bir gece de %35 kadar aşağıya çekebildi. Operasyonun detayında saat başına reklam kotasını 18dakikadan 12dakikaya indirmek gibi akıllı bir hamle vardı. Tesadüfen kendi medya grubunun reklam spotları ortalama 12 dakika dolulukla çalışırken Sky kanalları 18+ dakikalarla çifte rezarvasyonla çalışıyorlardı. Bu adamı devirmeyi başaran İtalyan halkı, uzun vadede doğru hamleleri kurgulamak isteyen Prodi'nin sonuçları kısa zamanda farkedilemeyecek hamlelerine tahammül edemedi ve konjonktürel krizin etkilerini Prodi'ye yorarak tekrar Berlusconi'yi başlarına getirdiler. İşte orada farkettiğim şey şuydu; İtalyan halkı aslında Berlusconi'ydi. O olmak istiyorlardı, o na olan kızgınlıkları sadece kıskançlıklarındandı ve bu öykünme durumu hayranlığı da beraberinde getiriyordu. Sonuç olarak kimseye söyleyemeseler de ona oy veriyorlardı. Çünkü varlığı dahi bir gün o olabileceklerine delildi. Bu bile olabildiyse, ben neler olmam egosu durumun müsebbibiydi. Ve ironiye bakın ki Berlusconi hakkındaki onca aleni ithama rağmen İtalyan halk türküsünü dünyaya kazandırmış bir halk kendisini hala baş tacı ediyor.
  İkinci şahitliğim de ne yazık ki ülkemde. Çocukluk yıllarımdan beri siyaseti aklımın yettiğince izlemeye, anlamaya çalışırım. Farklı ideolojileri, görüşleri okuyarak kendimi fikren zenginleştirmeye çalışırım. Bu kısa zaman zarfında gördüğüm şey İtalya'daki gözlemimden pek farklı değil ne yazık ki, hatta belki de daha kötü. Çünkü İtalya'da en azından siyasetin dili ve kavramları oturmuştur, yerli yerinde kullanılır. Türkiye'de daha kavramlardan başlamak üzere büyük bir kargaşanın içine düşüyoruz siyaset söz konusu olunca. Sol nedir, sağ nedir, din nedir, siyasetle ilişkisi nereden gelir, bu kavramlar nereden gelmiştir, sosyalist, liberal, muhafazakar kimlerdir, kim neyi ister, nasıl ister, hangi dille ister ve bu liste uzayıp gider. Bunca karmaşanın üzerine bina edilmeye çalışılan siyaset bir de ahlak yokluğuyla pekişince ortaya safi kötü üstelik cahil niyet çıkıyor sadece.
  Ve siyaset yalancıların, düzenbazların tekeline kalıyor. Ve bununla beraber, ve buna rağmen desteklenen partiler, peşlerine takılınan liderler, sakat ve yarım ideolojiler oluşuyor. Baş aktörler ve sesi daha çok çıkanlar sefa sürüyor, yardımcı oyuncular da rollerini idame ettirip yollarını buluyorlar. Yani sahnede gördüğümüz aslında tamamıyla danışıklı dövüş oluyor. Ve daha içler acısı olanı; aslında bunu hepimizin biliyor olduğu gerçeği. Buna rağmen hala bir umudumuz oluyor, kendi bencilliğimize dair, kendi geleceğimize dair. Aslında ne geri kalanlar umurumuzda, ne her gün birlikte yiyip içtiklerimiz.
İstisnaların kaideleri bozamadığı bir dünya da yaşıyoruz. Ve teşhis konmadan tedavi mümkün değil, bunu da biliyoruz.       
Onun için gelin hep birlikte itiraf edelim;
Biz içten pazarlıklı, sistematik ahlaktan yoksun, bencil ve ne derlerci bir toplumuz. Ne önceki iktidarlar döneminde durum farklıydı, ne de önceki yüzyılda. İki lale devri arası dünya tarihinde sistematik ahlakın kademe kademe yok olduğu en göz önündeki toplumuz biz.
Doğrudur güçlüyüz korkarlar bizden, çünkü belli olmaz bunca sistemsizlikte gücümüzü kime karşı kullanacağımız, çünkü kaybedecek çok ta bir şeyimiz yok aslında, biliriz bunu.
 Sistematik ahlak kurgulanmadığı için bilmiyoruz dünyanın genel geçer kurallarını. Ne kadar inansak ta çağdaş dünyanın kurallarının gerekliliğine göçeriz biz hala, öyle içimize sinmeyen kuralları falan da pek takamayız.
Miş gibi yaparız çok gerekliyse, ve sınır kapısından girince ilk iş toprağı öperiz gözlerimizde yaşlarla, özgürüzdür artık, ikinci iş tükürürüz öptüğümüz toprağa...
Misafirperverizdir...Abartırda abartırız, kabartırda kabartırız, insandır demeyiz misafirimize yığarız önüne tüm marifetimizi!İ sonra da günlerce anlatırız nasıl iyi ağırladığımızı...Misafirperizdir zira, görsünler değil mi?
Her şeyi en iyi biz biliriz her koşulda...Ta ki gözümüzün kesmediği biri çıkıp yumruğunu havada sallayıp bizi sindirene kadar. İkna olduk mu liderimize, sonuna kadar(bizi besleyemediği ana kadar) peşinde, ardında oluruz.
Memnuniyetsiz demokratlarızdır...Uçaklar kiralanır Avrupa semalarından uçarak gelir oyumuzu kullanırız..Oy kutsaldır vesselam boşa gitmesindir. İktidarımız güçlendikçe belimiz artık bükülmez olur Avrupa'nın tuvalet adabı dahi olmayan pis adamlarının karşısında. Ve kükreriz o Avrupalı'ya haklarımızı vermiyorsunuz diye, çalışmadan evimizden...Çalışmasa da devletin borcudur bakacaktır bisikletiyle meclise giden vekilin ülkesi benim demokrat vatandaşıma, bakacaktır ki kutsal oyu heba olmasın ülkesinin sandıklarında..
  Ve iktidarı muhalefeti el ele verebilecek kadar uyumluyuzdur...
  Tek bir konuda da olsa uyumlu olmak yüksek demokratlara, ileri demokrasilere özgüdür, bu konuda da dünya da örneğimiz yoktur!  
  Velhasıl, vekili aslı yaşatır, aslı gibidir zira vekili de!
  Ben şahidim!
.K
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
The Beauty of Lava.
33K notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Video
youtube
Wonderful for real!
1 note · View note
noktak-blog · 12 years ago
Text
Michael Buble
"Save The Last Dance For Me" You can dance-every dance with the guyWho gives you the eye,let him hold you tightYou can smile-every smile for the manWho held your hand neath the pale moon lightBut don't forget who's takin' you homeAnd in whose arms you're gonna beSo darlin' save the last dance for meOh I know that the music's fineLike sparklin' wine, go and have your funLaugh and sing, but while we're apartDon't give your heart to anyoneBut don't forget who's takin' you homeAnd in whose arms you're gonna beSo darlin' save the last dance for meBaby don't you know I love you soCan't you feel it when we touchI will never, never let you goI love you oh so muchYou can dance, go and carry onTill the night is goneAnd it's time to goIf he asks if you're all aloneCan he walk you home,you must tell him no'Cause don't forget who's taking you homeAnd in whose arms you're gonna beSave the last dance for meOh I know that the music's fineLike sparklin' wine, go and have your funLaugh and sing, but while we're apartDon't give your heart to anyoneAnd don't forget who's takin' you homeAnd in whose arms you're gonna beSo darling,save the last dance for meSo don't forget who's taking you homeOr in whose arms you're gonna beSo darling, Save the last dance for meOh baby won't you save the last dance for meOh baby won't you promise that you'll save,The last dance for meSave the last dance, the very last dance for me.
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
Lomography Camera of the Day - Canon EOS Series
Tumblr media
245 notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Marjinal Komedya!
E öncelikle yapmak gereken şey kelimeyi bu kadar fütursuzca kullanan kimsenin yapmadığını yapıp bir sözlük karıştırmak tabi ki. Kelimenin İngilizce'den nasıl tercüme edildiğini anlamak için öncelikle Zargan'a baktım, Marginal kelimesinin muhtelif anlamları ; kenarda olan, kenarda yazılı, verimi ya da değeri çok düşük, son hadde yakın olan, bilinç dışında kalan, belli belirsiz duyulan, çıkıntı. 
Tumblr media
Şimdi bu anlamların hangisi acaba bizim sıklıkla duyduğumuz diye bakacak olursak sanırım hepsi kullanımdaki anlamın içini doldurabilir güçte ifadeler olabilir. Ne de olsa sokakta yürümek, birlikte olmak, eylem falan yapmak isteyenler tüm mutlak erklerce tarih boyunca bu anlamların içinde görülmüştür. Mesela en çok uyabilen "verimi ya da değer çok düşük" ifadesi fazlasıyla uyar bu eylemcilere. Ne de olsa büyüklerinin kendileri için aldıkları kararlarla uyum içinde kendilerinden beklenileni yapmak yerine saçma sapan, gereksiz, bir anlamı olmayan, değersiz hareketler peşinde bu marjinaller. E haşa huzurdan erke meydan okuma sayılabileceğine göre yaptıkları, kesinlikle değersizlik payesi bu pespayeler için biçilmiş kaftan.  
Bu komedide en üzücü gerçeklik meydanların işlevselliklerinin yok edilmeye çalışılması sanırım.  Meydanlar her çağda ve tüm toplumlarda toplumsal her şeyin yeri olmuştur. Meydanlarda topluca üzülür insanlar, topluca sevinir, savaşır, rekorlar kırar, başkaldırır, yıkar ya da yaratır. Meydanlarda iletişim kurar, meydanlarda küser topluca topluma. Avrupa'nın varlığı meydanlarındandır mesela, kilise meydanları çağlar boyu korunmuştur ve günümüzde de aynı işlevini sürdürmektedir. Ve ironiktir ki artık o meydanlardan defalarca geçen Avrupa halkı, kilise içlerinin neye benzediğini bilmez bile. Kilise'nin Avrupa'ya en büyük hediyesi, halkın gücünü oluşturan meydanlardır ve halk o meydanlarda Vatikan'dan da güçlüdür yüzyıllardır. Yine ironik olarak bizde de meydanların varlık sebebi birkaçı hariç aslında Camilerdir. Bireysel mimarinin gelişmemiş olma sebebi toplumsal mimariye verilen önem olmuştur bizim kültürümüzde. Camiler aynı zamanda okuldur, kütüphanedir, sohbet evidir, düğün yeridir, doğan da ölen de camidedir. Ve meydan aslında aynı işlevi görürdü bizde de. Ta ki her meydanın ortasına bir havuz, heykel, çeşme ve yalandan yeşillikler yaparak meydanları halkın elinden alan erkçiler bu topraklarda peydahlanana kadar.
Meydan yok etmek din, dil, ırk, görüş ayrılıkları, cinsiyet falan tanımaz. Bu işin siyaseti, ideolojisi falan da yoktur zaten. Nerede bir mutlak erk hırsı filizlense, ilk akla gelendir meydan yok etmek. Sansürün daniskasıdır, erk'in ilamıdır. Ve bu marjinal komedya muhalifte olsa tüm mutlak erkçilerin yegane ortak paydasıdır.
Meydansız müreffeh yarınlara...
.K 
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Helallik!
Yok yazmak lazım yine, dünü bugünü yok, iletişimin her türlüsü helaldir kullanmasını bilene..
.K
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Dün.
Bir noktada bugün koymak lazım, biliyorum ama içim elvermiyor dün şahit olduklarımdan sonra...Hani bu ülkede gaza gelmeyecek bir kişi varsa o da kimdi ki...Çok gaz tez ayrılık getirir diye yeni bir sözümüz mü oldu ki acaba..
  .K
0 notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
SIGNIFICANT MOMENTS #3
A Scottish Dawn.
In the winter of 2009 I went on another Light and Land course, this time to Scotland with David Ward, a photographer I have long admired. Here I learned that landscape photography had a little Zen philosophy about it.
David taught patience. On most days I was with him he carried a large format camera over some quite rough terrain, yet he hardly ever set it up. While his students lapped up the locations he took us to, he calmly and quietly talked to each one of us making suggestions, tweaking views and settings and a myriad other little bits of advice and encouragement.
This is where my “one shot and make it count” ethos comes from. Wait for the right moment; be ready because you will know when it is the right moment.
I also learned that my Canon kit needed a serious upgrade if I was to improve my photography further!
photo © Tony Harratt  (tonyharrattphotography.tumblr.com)
Tumblr media
722 notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
Çok güzel!
  Snow and Sun
by MehmetSimsek  (sipsakcek.com)
Tumblr media
2K notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
by yiannis krikis
Özgürlük neden uçabilmektir dilediğin yere de, konabilmek değildir?
.K
Tumblr media
972 notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Photo
by Jared Atkins  
Tumblr media
1K notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
Kralsızlık Yolu!
Kralı giydirmekle krala giydirmek arasında ki üçüncü yol kesinlikle mevcut seçeneklerden daha kabul edilesi bir yol benim için.
Kralın ve kralların olmadığı bir dünya düşlüyorum, aklını komikliklerle kaybetmemiş herkes gibi ben de.
Tarih boyunca insanların defalarca bu yolu oluşturmaya çalıştığını okuduk hep. Farklı isimlerle sistemlerle kurdular ya da kuramadılar ama düşündüler hep. İçten içe toplumsal sözleşmeler oluşturdular, daha insan olanları ırki, coğrafi, siyasi tüm sınırları kaldırmaktan yana tavırlar koydular. Daha pragmatik ve pratik olanları yönetilebilir makul sınırların, üst kimliklerin olması gerektiğini savundular.
Genel olarak tüm bu kurguların varılmaya çalışılan ortak özelliği; kurgulanmış sınırlar(ülke, bölge, şehir) dahilinde yönetilenler ve yönetenler arasında katmanlar yaratılmayan, yönetenlerin sekreterya  ve idari teknik işleri kendilerini belirli sürelerde iş başına getirenler adına profesyonelce ve maaşlı!  olarak yerine getirdiği, teknik departmanları günün ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirdiği ve en önemlisi bu profesyonel-maaşlı yöneticilerin kendileri adına bütçelerini yönettikleri halka her an ve her konuda hesap verir ve şeffaf oldukları bir sistem kurgusudur. Buna ilaveten yönetenlerin bir görevi de  saptanmış sınırlar dışında ki temsil görevidir. Halklarını sınırların(ülke, bölge, şehir) dışında temsil etme ve sınırların içinde gerçekleştirilenlere dair sınırlı yetkilerince sorumluluk alma ve bilgi verme görevinden daha fazlası değildir bu temsil görevi.
Yani aslında hiç bir sistemde kurgulanan erk'in teslimi değildir, dolayısıyla krallar zaten teknik olarak yokturlar. Devlet mekanizmasını bir derneğin ya da şirketin icra kuruluna benzetebiliriz aslında. Yaptıkları, yapabilecekleri, yetki ve sorumlulukları bu icra kurulunun daha küçük ölçekte ki benzer drumundan farksızdır.  Nasıl ki icranın başı hissedarlar adına karar verebilir bir konumda değilse, devletlerin başları da bundan münezzeh değildirler.
Yine ve aslında krallar yoktur. Sistem kral kabul etmez ve krallar Enron'larla çökerler. Tarihe karşı büyük sorumluluklarla çökerler. Yaşayan ve adı krallık olan sistemlere baktığımızda şayet taban hareketleriyle muhatap değillerse, sorumluluk alanlarında ki tüm yetkiyi halklarına devrettiklerini görürüz. Çünkü doğal süreçler insan müdahaleleriyle yok sayıldıklarında ve değiştirilmiş sanıldıklarında en yıkıcı An'a hazırlanılıyordur aslında.
Doğal olan kralın yokluğu, hiçliğidir. Bunun dışında ki tüm krallık iddiaları da geleceğin tarihi gülmecelerinden başka bir şey değildirler. Bakınız - Kral Çıplak - !
  .K
2 notes · View notes
noktak-blog · 12 years ago
Text
İlk
Bu bir ilk yazı, ve hıdrellezin bulunamayan dileği burada vücud bulacak gibi bir his var içimde. Dileksiz kalmak çözmüşlük müdür, yoksa pek mi zavallı bir durumdur...
.K
0 notes