Tumgik
purgatoireau · 3 hours
Text
Mesela diyorsun, pes etmek anlamsız. Yazıp yazıp silmek bir yere vardırmasa bile rahatlatıyor seni. Korksan bile çabalamaktan kaçtıkça ilerleyemeyeceğini biliyorsun. Bak diyorum sana, bu öylesine bir hayal değil. Bu kez yüksek uçmak değil. Bu kez ayaklarım yere basarken gerçekleşmesi gereken bir hayal. Bu bir ölüm kalım meselesi artık. Yaşayacak bir şeyler gerek. Saçma sapan umutları bir kenara bırakıp gerçekleri hayallerime çevirmeliyim. Hayalin üzerine değil de gerçkeliğin üzerine bir hayal inşaa etmeliyim. Bu kez yemin ederim ki ellerimden kayıp gitmesine izin vermeyeceğim. Hiçbir şeyin. Bu kez her şeye sahip olma pahasına da olsa bu hayalin peşinden gitmek beni mutlu eden tek şey. Kendimi bildim bileli bir hedefin uğruna mutlak bir çaba sarf edebilenleri hep kıskanmışımdır. Şimdi sıra bende. Bir hayalim varsa bunun yalnızca kayan yıldızlarda kalmasına izin vermeyeceğim. Bu kez kendi yıldızlarımı ben yaratacağım. Kendi dileklerimi ben gerçekleştireceğim. Diyorum ya her şeye sahip olma pahasına da olsa bu kez çabalayacağım.
1 note · View note
purgatoireau · 16 hours
Text
Sevgin tutuşur şimdi ellerimde, sanki sen çabaya aşıkmışsın gibi bir gece. Yalanlar söyle, her biri doğrular kadar gerçek. Önce bana inanma, sonra kendine. Şimdi bir mum yak, otur sönene kadar izle. Zaman ne denli yavaş akıyor sen de tanış. Bilemedin bir saat koy önüne asla gelmeyecek bir günü bekle. Bir şekilde eşit olmalıyız neticede. Lakin zor geliyor değil mi? Saat köşede akıp giderken ve gözlerin yalnızca akrebi takip etmeye çalışırken, hiç ilerlemiyor öyle değil mi? Hiç ilerlemez bilirim. Bilirim çünkü bekledim, saat her iki turunu tamamlandığında hiçbir şeyin değişmediğini fark ederek bekledim. Önemli değil ben yine beklerim, lakin gelmeyeceksen söyle. Umutlarımın her biri, her köşe başında paramparça.
2 notes · View notes
purgatoireau · 1 day
Text
"Birden susturdum tüm dünyayı sen konuş diye, nasıl da sağırsın kendine..."
5 notes · View notes
purgatoireau · 2 days
Text
Yine buradayım. Aynı yerde farklı çabalarla oturuyorum. Sanırım mutluyum. Bilmiyorum. Çabalamak ve çabalarına değecek bir şeylerin olması insanı rahatlatıyor sanırım. Her şeyden sıyrılıp yalnızca kendimle baş başa kalmak bu çabanın bir ödülü sanki. Bazen sadece sıcak bir kahve ve sessiz bir sabahın insanı bu denli mutlu ve huzurlu hissettirmesi imkansızmış gibi gelse de bugün bunu öğreniyorum. Avuçlarımda bir dünya tutuyormuşum gibi bu his. Eğer ki yeterli çaba sarf edebilirsem, pes etmeden devam edebilirsem o dünya gerçeğe dönecekmiş gibi hissettiriyor. Soğuk bir eylül sabahı diyorum, tüm hüzünler kapılarını aralamışken gelen bu huzur tam eylüle yakışırdı diye geçiriyorum içimden. Bilmiyorum, sakin bir sabah sanırım sahip olmak istediğin tek an bu. Belki birazcık gülümseyebilmek ve huzurlu hissetmek insanı değiştiriyordur diyorum. Kendi yarattığımız rastgele bir anın içinde de nasıl mutlu olunabilir onu öğreniyorum. Ama vakit geçiyor, sonu bilinmezlik. Güzel başlayan tüm sabahlar hep biraz melankoliyle biter. Yine de hoş geliyor, böyle bir sabahın içine uyanmak. Gülümsüyorum ve dünya kaldığı yerden dönmeye devam ediyor. Hayat bu, kaçırınca yakalaması pekala kolay olmuyor.
4 notes · View notes
purgatoireau · 2 days
Text
"Düşünebiliyor musunuz, insanın gidebilecek hiçbir yeri bulunmamasının ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz bayım? Hayır! Siz bunu daha anlayamazsınız..."
25 notes · View notes
purgatoireau · 4 days
Text
İçimde bir his var ama nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum. Doğru kelimeleri doğru sıralar ile birleştiremiyorum. Her an ağlayacak gibiyim. Korkuyorum. Ya gerçek olmazsa, ya öyle bir ihtimal yoksa? Bu yanlışla yaşamaktan öylesine korkuyorum ki. Bakın bu hissi anlatamıyorum. Çünkü yaşamadan anlaşılmaz derler ya bu öyle bir his. İçinde kalan bir şeyler var. Bir ihtimal var belki ama emin de değilsin. Ortaya sonsuz bir çaba koyman gerek ama sonucu kesin değil. Gerçekleşse bile ya sonra? Bilmiyorsun değil mi? Sonrasında yine seni sınırlayan bir şeyler olacak. İstediğin tek şey şimdiden öncesini bir kenara atıp bu şehri terk etmek. Bu hisle başa çıkamıyorsun, henüz o kadar güçlü değilsin. Çabalıyorsun çünkü böyle kalmak istemiyorsun. Kaçmak korkaklıktır diyenlere inat sen cesaretini toplayıp bu şehirden kaçmayı planlıyorsun. Kaçmak korkaklık falan değil işte. Kaçmak bir çözüm bulamamak, bir çözümün olmayışı, içine tıkıldığın şeyden kurtulamamak, istediğin tek şeyin bundan kurtulmak olması. Yok işte, geçmişi değiştiremem. Bu asla kabullenmek istemediğim bir cümle ama bu, cümlenin gerçekliğini değiştirmiyor. Değiştiremeyeceğim bir şey adına ümit etmek gereksiz, değiştiremediğim bir şeyin içinde yaşamaya çabalamak gereksiz. Elbette kaçmam gerek. Çünkü burası kurak bir toprakmış gibi düşün. Asırlarca beklesem de bir tek fidan bile büyümeyecek hatta belki de ertesi güne ölecekler. Sen benden o fidanları büyütmemi istiyorsun, ki ben o fidanlardan daha susuzum. Sen benden onları kurtarmamı bekliyorsun. Oysa beni o fidanlardan ayıran şey orayı terk edebiliyor oluşum. O yüzden yalvarırım izin ver, izin ver gideyim bu şehirden. İzin ver yepyeni bir hayatta geçmişimin izlerinden kurtulmuşken gülümseyeyim. Yalvarırım izin ver artık bir şeyler düzelsin. Lütfen. Anlamıyor musun? Çaresizlikten öleceğim. Ve sen yalnızca bunu izliyorsun. Anlatamadığımı biliyorum lakin anlamak adına hiç çaba sarf etmiyorsun.
6 notes · View notes
purgatoireau · 5 days
Text
Beni tüm bunlara mahkum edip tek suçlu benmişim gibi davrandın. Avuçlarımdan yıldızlarımı, ışığımı çalıp göremeyen benmişim gibi davrandın. Anne, tüm bunlara boşver desem de, umursamıyor gibi davransam da, önemli değilmiş gibi söylesem de bunların hepsi ruhumda derin bir yara. Ellerini aç anne ruhum darmadağın, topla. Ruhum paramparça, ilk senin ellerini kesmeye hazır bir şekilde hem de. Çünkü anne. Sen ki tüm heveslerimin katili ve olduğum kişinin sebebisin. Biliyor musun o tek hayalimin için de bir kez bile olsa olmadın. Çünkü tüm hayallerime yalnız huzuru aşıladım. Ve yalnız senden kaçtım. Bak biliyorum belki etmem gerekenden ağır laflar bunlar. Belki bir gün pişman olacağım. Yine de anne, sen küçük bir çocuğun şimdisinden ümidini kestirdin. Anne bu pişmanlığı yüzyıldır göğsümün ortasında bir karadelikmişçesine taşıyorum. Birkaç yıla yüz asırlık pişmanlık sığdırdım sanki. Öyle çok düşündüm ki, öyle çok her adımımı planlamaya çabaladım ki sonra tüm bu karmaşanın içinde kendimi kaybettim. Tüm bu uğraşın içinde bir kez bile kendime rastlamadım. Anne anlamayacağını biliyorum. Ama öylesine çok anla isterdim ki... İşte bunu bile anlamazsın. Çocuğum ben boşver; dizlerim kanarsa eğer, ağlarım geçer.
5 notes · View notes
purgatoireau · 6 days
Text
Biliyorsun, eksik bir şeyler var. Tamamlamaya çalışmanın gereksiz olduğu şeyler. İçinde bir boşluk var. Nedenini bilmiyorsun, sonuçlarından bir habersin ama boşver şimdi. Yazı geride bırakmışız. Hava, serin bir sonbahar akşamına yaraşır bir şekilde. Her gün tam bu saatlerde gördüğün Capella ve Vega yerlerine kurulmuşlar yine. Avuçlarında sıcak bir fincan kahve, önündeki bu hoş manzaranın tadını çıkarıyorsun. Aklından bir şey geçmesi önemsiz. Sen yalnızca şimdi bu kelimeleri birleştirmek adına çaba sarf ediyorsun. Hava biraz üşütüyor ama sonbaharın gelişini kutlayan minik bir simgeymişçesine hiç rahatsız olmuyorsun. Gözlerini kapatıyorsun, etrafında yalnızca huzur var. Etrafında yalnızca sen varsın. Etrafında yalnızca sen yaşarken kayıp gidemeyecek olan yıldızlar var. Bir şekilde senden bağımsız şeylerle çevreliyorsun kendini. Veganın titreşen ışığı her seferinde onun gerçek bir yıldız olup olmadığını sorgulatıyor. Sanki bir yıldızmış lakin parlamakta zorlanıyormuş gibi. Yine de bir yıldız olduğunu biliyorsun. Ya da yalnızca öyle olmasını istiyorsun. Sonra gözlerini açıyorsun. Dünya dönüyor, yıldızlar yerlerinde kalıyor. İçindeki boşluk ise, belki biraz daha hafif, belki hâlâ tanımlanamaz. Ama fark etmez. Yıldızlar, bu sessiz akşam ve soğuyan hava; hepsi, içindeki boşluğu körükleyen bir yanılsama. Biliyorsun. Hepsi. Önemsiz. Yalnızca. Sen.
3 notes · View notes
purgatoireau · 8 days
Text
Sonra boşluğa dalarken buluyorsun kendini. Gökyüzüne diktiğin gözlerin yıldızları göremeyince paniklemişsin gibi. Her şey biraz daha karanlık görünüyor gözüne. Belki de yalnızca biraz daha bulanık. Uzaklara bakıyorsun, gitmek istediğin yegane yer oralarda bir yerlerdeymiş gibi. İçinde bir his var anlamlandıramıyorsun ama sanki göğüs kafesine bir şey batıyor. Bir boğulma hissi. Sonra ilk defa kayan bir yıldız gördüğün an geliyor aklına. Dilediğin dileği hâlâ hatırlıyorsun. Sana vaadedilmeyenler. Yine de o anın mükemmelliğini unutamıyorsun. Aceleyle zaman ellerinden kayıp giderken birden kafanı çevirdiğinde gördüğün o minik yıldızın seni ne denli mutlu ettiğini hâlâ hatırlıyorsun. Çünkü bunu sen çaresizliğin dibine gömülmüşken bir çıkışmışçasına gördün öyle değil mi? İnanmak her şeyden kolaydı o an, umut etmek ve beklemek. Bir kuyunun içinde çırpınıp durmaktansa inançla beklemek elbetteki daha kolay görünecekti gözüne. Kaçmak istiyordun, o kuyuda daha derine batmaktan nefret ediyordun ve fırsat ayağına gelmişti öyle değil mi? Ama dönüp bakıyorsun da şimdilerde inanmak ve beklemek o kuyunun dibinde çırpınmaktan daha berbat şeyler. En azından orada olduğun müddetçe elbet bir çıkış bulunur ama beklemek? Ne zamana dek? Ne zamana dek inanmalısın bu yalana? Ne zamana dek kaçmalısın gerçeklerden? Bilmiyordun öyle değil mi? Bilmiyordun. Küçüğüm bilsen böyle olmazdı değil mi? Bilsen tüm bu kargaşayı senin yarattığını çıkmak daha kolay olurdu değil mi? Kaçmaktansa yüzleşmek bile daha kolay olurdu. Yine de üzülme küçüğüm. Halledeceğim, halledeceğiz.
4 notes · View notes
purgatoireau · 8 days
Text
Günlerdir seni anlatmaya çalışıyorum. Kelimelerim hep yetersiz kalıyor. Anlamlı birkaç cümle oluşturamıyorum. Gözümün önüne her an ağlayabilirmiş gibi duran ve buna rağmen çoğu kişinin duygusuz olarak adlandırabileceği yüzün geliyor. Karmakarışık olduğunu biliyorum. Asırlarca sustuğun için olduğunu biliyorum. Tüm bu karmaşanın ortasında kaç yüzyılı devirdiğini biliyorum. Ama yine de gözlerindeki o hissi çözemiyorum. Hüzün var elbette ama sonrasına kanaat getiremiyorum. Boşluk var sanki, gözlerinde koca bir karadelik var ve her saniye daha fazla hüznü yutuyor. Gözlerinden ufacık bir damla yaş dökülünce bakışların sertleşiyor. Öfke, nefret ve acımasızlıkla doluyor harelerin. Kabullenemediğin şeyler olduğunu biliyorum. Hayır, seni üzen bu. Gerçekliğini reddedemiyorsun. Biliyorsun, sınırı aştılar. Sınırı yıkmakla kalmayıp üstüne aleve verdiler. Hakkın var. İntikam almaya. Kaçmak zorunda kalmadan yaşamaya. Ağlamaya hakkın var bir tanem. Ağlamaya hakkın var. Döktüğün tüm gözyaşlarının hesabını sormaya hakkın var. Ama yine de tüm bunların ortasında kendini kaybetmemelisin. Çünkü inan değmez hiçbirine. İnan bir tanem bu dünyada senden güzel şey yok. Yalnızca sana değer her şey. Bir tek sana.
4 notes · View notes
purgatoireau · 8 days
Text
Aradığın ben değilim, bulmak istediğin şeye yakın bile değilim.
6 notes · View notes
purgatoireau · 9 days
Text
Korkuyorum, çünkü içimde her şeyin boş olduğuna dair bir his var ve bu boşluğu neyle doldurabilirim bilmiyorum. Hayat, bir anlam arayışıyla geçip gidiyor; ama neyi aradığımı bile bilmiyorum, anlamıyorum. Belki de hiç bulamayacağım bir şeyi arıyorum. Bu belirsizlik, beni kendi içime kapatıyor. Kendi içimde, karanlık bir dehlizin ortasında yolumu kaybetmiş gibi hissediyorum. Her adım, bir öncekinden daha boş ve anlamsız gelmeye başlıyor. Dışarıdaki dünya hızla dönüyor, insanlar telaş içinde oradan oraya koşuşturuyor. Hepsi bir yere yetişme çabasında. Ama ben, bu çabanın dışında kalıyorum. Bir seyirci gibi uzaktan bakıyorum onlara, neyi kaçırdığımı bile bilmeden. Bu boşluğu nasıl doldurabileceğimi bilmiyorum. Belki de hiçbir zaman dolduramayacağım. Korkuyorum, çünkü bu boşlukla yaşamaya alışmak istemiyorum.
6 notes · View notes
purgatoireau · 9 days
Text
Biliyorsun, tüm kelimeler gereksiz.
9 notes · View notes
purgatoireau · 9 days
Text
Yağmur yağıyor sevgilim, yalnızca beni dinle. Bilirsin. Eylül hüznün mevsimidir derler. Ki bence de öyle. Tüm bu yağmurlar yazdan kalma. Bak birkaç damla. Birkaç damla hüzün. Belki hafif üşütmeyen bir rüzgar. Belki biraz deniz kokusu. Var olmayan bir masal. Sessiz bir gün. Açık bir pencere. Biraz çiçek kokusu. Biraz sen. Bilmiyorum. Hissetmek istediklerim bunlar. İçimden yalnız bunlar geçiyor. Kaçmak istemediğim tek manzara. Hiç ışık yok diyorsun. Bırak ışıklar sönsün, yanmaya hazır değilsen diyorum. Işığım olmaya hazır değilsen. Bırak ellerimi o zaman, artık ne kadar tuttuysan. Konu atlıyorsun diyorsun. Evet, zihnime yetişemiyorum. Karman çorman zihnimde bir tek senin rafının düzenli kaldığını sana anlatamıyorum. Zihnimde kendimi bile kaybettiğimi, kendimden bile bir haber yaşayıp tüm bu insanları anlamaktan ne denli uzak olduğumu sana anlatamıyorum. Oysa sana anlatmak istediğim çok mevzu var. Her gün eve dönerken otobüste sana anlatacaklarımı sıraya diziyorum. Önce bu diyorum. Ardından her şey. Yağmur duruyor. İzin yavaş yavaş siliniyor. Kokun kalmak bilmez zaten. İşte öyle. Misal bunlar da. Hep sana anlatmak için yazıyorum. Bir gün diyorum. Bir gün bitmek bilmeyen bir konuşma yapmalıyız. Ve tüm bunların hiçbir önemi kalmamalı. Anlıyor musun? Hiçbir önemi kalmamalı.
7 notes · View notes
purgatoireau · 9 days
Text
Misal düşüyorsun bir gece yarısında. Belki 80 katlı bir binanın 81. katından. Etraf sessiz, derin bir ölüm sessizliği. Yıldızlar daha önce hiç görmediğin kadar parlak ama bir önemi yok. Çünkü bu son olabilir. Gördüğün bu manzara hiçbir şeye yardımcı olamaz. Gözlerini kapatırsan belki ışığı görürsün hem. Belki ufaktan tanrının suretini. Belki de tanrının hiçbir zaman olmadığını anlarsın. Umutsuzluk öldürür insanı derler ya. Tanrı senin umudun ya. Eğer öyle bir duruma gelirsen, öğreneceğin tek şey bu olur sanırım. Umudu bana tanrı öğretti ve ellerimden de tanrı çekip aldı der ve geçersin. Önemli değil. Çiçekler için zor zamanlar, ağaçlar yaprak dökerken. Ve çoktan menekşelerinin biri ölmüşken. Kaktüsler az su ile yaşayabilirler demiştiler. Sen nasıl susuz da yaşayabilirler sandın? Kaç kaktüsünü umarsızca susuz ve sevgisizlikten öldürdün? Sevgisizlik ne alaka deme hemen. Sevsen öldürmek pahasına da olsa su verirdin ona. Sevginin çoğu öldürür mü deme. Elbette. Her şeyin fazlası azından zarar. Hem çok güneş de görmüyorlardı zaten. Odana girmeyen ışıkla kaç çiçek büyütmeye çabaladın? Boşver. Önemsizdi zaten. Boşver. Çünkü. Bilmiyorum. Yalnızca devam et işte. 81. kattasın. Aşağıya bakıp parlayan yıldızları görüyorsun. Hayır, yanlış yere bakmıyorsun. Ayağın mı kayıyor bilinmez. Yıldızlara doğru yaklaşıyorsun. Her geçen saniye ışığa yaklaşıyorsun. Hayallerin var belki. Onları da kendinle gömmeye dünden hazırmış gibi davranıyorsun ama için içini yiyor. Ölüm seni hep korkutmuştur zaten. Boşver. Şimdi önemsiz. Hayal ettiğin güne değin yalnızca geleceğine ses ver. Çünkü. Diyorum ya. Bu an yaşamaya değmez. Bu yıllar çer çöpten fazlasını vermez sana. Anla kızım. Anla. Ertelenmiş bir mutluluğa asırlar öde de anla. Sen ki yalnız bir sönük yıldız. Boşver. Yine de çabala. Pes etmeye gelmez bu dünya.
2 notes · View notes
purgatoireau · 13 days
Text
Mesela manolya, susuyorsun ama istediğin tek şey konuşmak. Lakin cümlelerinin ne denli eksik olduğunun da farkındasın. O yüzden susuyorsun. Yarım yamalak olsun istemiyorsun. Oysa boğazına yapışıyor kelimeler. Peşini bırakmıyor. Anlatmak istediğin bir şeyler var ama kelimeler birleşmiyor. Aklında bir manzara var ama cümleler yetmiyor. Susuyorsun. Elinden bir şey gelmiyor. Zihnini işgal eden görüntüsü susmana izin vermezken yine de anlamlı tek bir cümle kuramıyorsun. Gözleri mi güzel bakışları mı diyorsun. Elbette gülüşü. Tartışmaya açık olmayan muğlak bir bakışla gülümsüyor. Ne hissettiğini anlamıyorsun. Yalnızca merak ediyorsun. Ne hissettiğini. Bir sonucu yok. Henüz adını bilmediğin bir his. Tanımlamak imkansız. Gözleri, bakışı, gülüşü aynı ışıkların olmadığı bir gecede parıl parıl parlayan yıldızlar gibi. Bakmaktan vazgeçemiyorsun. Buna tanıklık edip bunu tanımlayamıyorsun. Hadi anlat bana, her şeyi. Hakkındaki her bir detayı. Gözlerindeki o bakışı anlat. Nasıl öyle bakabildiğini. Nasıl öyle gülebildiğini. Diyorum ya her bir detayı en ince ayrıntısına kadar. Belki asırlar, belki milenyumlar. Sen yeterki anlat.
3 notes · View notes
purgatoireau · 17 days
Text
Kalabalık bir şehirde gün batımı, bakma yıldızlar pekala net değil. Yine de göğsümde bir şeyler var işte. Bu ışıklarla dolu caddede göğsümde bu ışıklardan daha parlak bir şeyler yeşeriyor. Bir umut, bir sevgi. Gülümsemene bakıp bir tanrı olmalı diyorum. Evet, anca bir tanrı böyle gülebilir. Hüzünle bakan gözlerini anımsıyorum. Gülümserken tüm bir galaksiyi gözlerine yansıtışını. Tüm bu ışıkların ortasında sen karşımdayken bir hayat yaşamak istiyorum, her anım gözlerine şiir yazmakla geçse veya. Lakin bir şair değilim ben. Birkaç kelimede nasıl anlatılır gözlerin bilmem. Yine de bu manzaranın karşısında bir ömür harcanır deyip duruyorum. Yalnızca bir kez gülümsesen mesela yüz asır yaşamış sayıyorum kendimi. Uzun zamandır aklımda henüz anlatmaya cümlelerimin yetmediği bu manzara. Anlatmaya kalksam bir deniz gibi boğazıma dolar. Öyle bir bakıyorsun ki anlatamıyorum işte. Diyorum, hüzün var gözlerinde ama tanımlamaya yetmez. Çünkü bir boşluk, bir bekleyiş. Bilmiyorum henüz deneyimleyemediğim bir duygu var sanki. Çözemiyorum. Anlat bana. Gözlerine sinen bu hissi. Gözlerindeki bu bakışı didik didik et anlat. Ne var bu denli mükemmel olan? Ne var? Böyle bakmak için neler geçiriyorsun aklından? Neler yaşıyorsun, neler yapıyorsun? Neleri sevip nelerden nefret ediyorsun? Her şeyi anlat bana. Tüm bu hissi çözene dek. Çünkü inan bana, bir karadelik gibi içine düşüyorum ve kurtulmak bir hayli imkansız.
4 notes · View notes