"Yavaş yavaş farkına varacaksın çocuk. Önce hevesin kırılacak. Hayal kurmak anlamsız gelecek. Yemek yemek anlamsız, uyumak, uyanmak... Gidecek birine bağlanmak anlamsız çocuk. Deliriyorum diyeceksin ve uzaklaşacaksın insanlardan. Sonra vazgeçmeyi öğreneceksin. Bu kadar erken öğrenmemen gereken şeyleri zorla yaşatacaklar. Güvenme çocuk. Hepsi tek tek terk edecek seni. Alışamayacaksın bu kadar basit olmasına sevmelerin. Dinlemeyecekler. Her haykırdığında kesecekler sesini, susacaksın. Bu kez anlatmamakla suçlayacaklar seni. Biliyorum bunların hepsini yaşadım.
Bu dünya çok tehlikeli ve sen çocuk, seni burda masum bırakmayacaklar.
Git, gitmelisin, ardına bile bakma. Gideceksin çocuk. Masal olacaksın. Yükseklikten korkarken pencereden uçmak isteyeceksin. Son istek değerlidir çocuk, sana o pencereyi ben açıyorum..."
Kafamızdakı çizgilere aşık oluyoruz. İçini kendi renklerimizle boyuyoruz. Ve o renklerin doğru olmadığını anladığımız an, o resimler tekrar siyah beyaz kalıyor. Renklerimizi kaybediyoruz. O kişiyi kaybediyoruz. Bir daha asla onu eskisi gibi görmiyoruz.