sasmasapan
sasmasapan
sasmasapan
25 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
sasmasapan · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
0 notes
sasmasapan · 5 years ago
Text
Tumblr media
Aynı bu şekiliz
0 notes
sasmasapan · 5 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"İyi insan yoktur Loriana, henüz sana kötülük etmemiş milyonlarca insan vardır sadece."
| Nursen Yıldırım
1K notes · View notes
sasmasapan · 6 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Birini sevme yeteneğini kaybedersen,
Sonsuza kadar kendine mahkum olarak yaşamak zorunda kalabilirsin.
3 notes · View notes
sasmasapan · 6 years ago
Text
I love huskys for the next reasons
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
141K notes · View notes
sasmasapan · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
kaza ve kader..
Yüksek bir tepede oturduğunuzu farzediyoruz. Tepenin altında da kavisli bir tren yolu olsun. Siz tepenin tam üstünde olduğunuzdan, tren yolunun hem sağını, hem solunu, tamamını görebiliyorsunuz. Ve bir baktınız ki, aynı rayda karşılıklı ilerleyen iki tren var. Onların iki dakika sonra çarpışacaklarını gördüğünüzden, elinizdeki deftere “Bu iki tren iki dakika sonra çarpışacak.” diye yazdınız. Ve trenler iki dakika sonra çarpıştı.
Şimdi kazadan kurtulan makinistlere deseniz ki: “İşte bu benim defterim, ben sizin çarpışacağınızı, daha siz çarpışmadan önce bu deftere yazmıştım.”
Acaba makinistlerin size şöyle deme hakları var mıdır? “Biz senin yüzünden kaza yaptık. Eğer sen bizim kaza yapacağımızı yazmasaydın, biz çarpışmazdık, sen yazdığın için çarpıştık. Sen bu kazan��n sebebisin.” Elbette diyemezler. Çünkü sizin yazınız yani ilim, onların çarpışacağına yani maluma tabidir.
Başka bir ifadeyle; siz, onların çarpışacağını ilminizle gördüğünüzden dolayı bu yazıyı yazdınız, yoksa onlar, siz yazdığınız için çarpışmadılar. Siz yüksek bir yerde olduğunuz için, onların göremediklerini; aynı raydan ilerlediklerini gördünüz.
(Kader, Allahü teâlânın ezelî ilmiyle bilmesidir, 
zorla yaptırması demek değildir)
Abdülhakim Arvasi hazretleri
557 notes · View notes
sasmasapan · 7 years ago
Text
Tumblr media
“Hasan Hüseyin Korkmazgil” anısına…  “Dostum dostum, güzel dostum!  Bu ne beter çizgidir bu!  Bu ne çıldırtan denge!  Yaprak döker bir yanımız,  bir yanımız bahar bahçe…”  _Hasan Hüseyin Korkmazgil, Amenna  Barışın, kardeşliğin, insanlığın, emeğin, ışığın ve Anadolu halkının şairi, Hasan Hüseyin...  Emekçi halkın, ezilen insanların her zaman yanında olan, bir güzel insan…  Acıyı bal eyleyen şair…  Şiirlerle tanıdık onu ilk, şarkılarda-türkülerde yaşadık sonra.  Gün oldu “Acıyı Bal Eyledik”…  Gün oldu “Haziranda Ölmek Zor” diye haykırdık…  Gün oldu “Acılara Tutunduk” birlikte…  Şiirlerinde “Hasan Hüseyin”, öykü ve yazılarında “Korkmazgil” adını kullandı.  Sivaslı… (1927, Gürün, Sivas)  Ama Isparta sınırında, Burdur’a bağlı “Ağlasun” İlçesi’nin damadı aynı zamanda. Eşi Azime öğretmenle bir mektupla başlayan aşkları büyük bir sevdaya dönüştü ve her daim mutlu oldular.  Ölüm, Hasan Hüseyin’i önce beyin vurgunu olarak yakaladı bir yanından. 1983 yılında evinde çalışırken beyin kanaması geçirdi. 6 ay hastanede, 6 ay evde, yoğun bakımda -bitkisel hayatta- yaşadı. Eşi Azime Korkmazgil, bir gün bile kocasının başından ayrılmadı. Uzun bir mücadeleden sonra 26 Şubat 1984’te, Ankara’da evinde yenik düştü ölüme…  Bugün, Hasan Hüseyin’in 33. ölüm yıldönümü…  Acıtan, isyan ettiren, yürekleri ısıtan dizeleriyle her türlü duyguyu bize yaşatan büyük şairi, biz de yüreklerde yaşatmaya devam edeceğiz.  Şair Hasan Hüseyin ile öğretmen Azime’nin bitmemiş aşk hikâyesi vardır ki, Hasan Hüseyin’i ve şiirlerini seven herkes bilmeli bu hikâyeyi. “Büyük Türk şairi Nâzım Hikmet’in ölümüyle yolları kesişen iki insanın aşk hikâyesi…” 1963’lü yıllarda bir edebiyat öğretmeninin solcu bir şaire âşık olması, öyle sıradan bir şey değildi. İnsanın aşkının arkasında dimdik durması ise, pek çok kişiyi öfkeye boğmaya yetiyordu. Mücadelelerle geçen bir hayatın ortasında Hasan Hüseyin’in şiiri gibi tertemiz bir aşk…  Tarih 3 Haziran 1963. Yer Uşak. Akşam saatleri… Burdur’a bağlı bir ilçe olan Ağlasun’da doğan “Azime Karabulut”, 30 yaşında Uşak Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydi. Evliydi. Eşi Hulusi, ilköğretim müfettişiydi; bir aydır evinden uzaktı; Uşak-Eşme’deki okulları denetliyordu.  İki çocukları vardı; oğulları dört yaşındaki “Ufuk” ve kızları iki yaşındaki “Barış”.  Çocukların karnını doyurup uyuttuktan sonra bahçeye çıktı Azime. Türlü türlü kuşlarla bezeli yörük kilimine bağdaş kurup oturdu. İçi sıkkındı. Neden olduğunu bilmiyordu. Kalktı, kuyudan su çekip çiçeklerini suladı. Saatler gece yarısını gösteriyordu. Hâlâ uykusu yoktu. Evin salonundaki radyoyu açtı, sürekli kanalları değiştirdi. Birden… Kanallardan birinde bir haber:  Büyük Türk şairi “Nâzım Hikmet” öldü. 
Donup kaldı. Kendine gelince bahçeye zor attı kendini. Çocukluğundan beri şiirlerini her yerde arayıp okuduğu büyük şair ölmüştü işte. Sessizce ağlamaya başladı. Öksüz kaldığını hissetti. O anda aklına, son dönemlerde sık sık okuduğu, korkusuzluğunu Nâzım Hikmet’e benzettiği bir şairin adı geldi: “Hasan Hüseyin”. “BU ŞAİRİ TANIMALIYIM!”  Hasan Hüseyin adını ilk, 1959 yılında Dost Dergisi’nin şubat sayısında yer alan “Ağustos Şiiri”nde görmüştü.  Azime o gece, ayın ve yıldızların altında Hasan Hüseyin ve Nâzım’ın şiirlerini okudu. Şafak sökmeye başlayınca korktu; ya Nâzım Hikmet gibi Hasan Hüseyin’i de yok ederlerse, ya sustururlarsa?  Kızı Barış’ın sesiyle kendine geldi. Sabah olmuştu. Çocuklarıyla kahvaltı yaptı.  O gün okulda ders yılı sonu sınavları vardı. Okula gitti. Acısını konuşacak kimsesi yoktu. Eve dönerken kararını verdi; Ankara’ya gidecekti; Hasan Hüseyin’i görecekti. Hiç tanımadığı, yüzünü görmediği, kim olduğunu bilmediği bir şairin elini tutacak, ona yalnız olmadığını söyleyecekti.  Bir de merakı vardı; kanını tutuşturan sıcaklığı yaratan bu şiirlerin arkasındaki adam kimdi? Hemen o akşam gidecekti, gitmeliydi, yarın geç olabilirdi.  Barış’ı omzuna aldı, Ufuk’un elinden tutup tren istasyonunun yolunu tuttu. Kanatlanmış gibiydi. 5 Haziran (1963) sabahı Ankara’daydı.  Ankara kocaman bir kent. Hasan Hüseyin’i nasıl bulacak? Solcu şairi kim bilir; olsa olsa Türkiye İşçi Partililer. Polise sordu: “TİP Genel Merkezi neredeydi?” Polis tarif etti.  Parti binasından içeri girerken heyecanlıydı, saçlarının dibi, burnunun ucu terliyordu. Barış kucağında, Ufuk yanındaydı. Partililer bu manzara karşısında şaşırdı. Şairin nerede olduğunu bilemediklerini söylediler.  Tam çıkacakken, adını sonradan öğreneceği şairin yakın arkadaşı Kemal Çiftler ile karşılaşması hayatının yönünü değiştirecekti.  Hasan Hüseyin iki hafta önce Ankara’dan gitmişti. Ne zaman geleceği belli değildi. Azime, tren istasyonunun yolunu tuttu, Uşak’a döndü.  “MEKTUPLAR… MEKTUPLAR…”  Temmuz ayının sonu; 27 Temmuz (1963). Hasan Hüseyin’den mektup vardı.  “Azime Karabulut merhaba!"  Mektup beş sayfaydı.  "Sana ve senin gibi duyup düşünenlere binlerce selam. Sizlere layık olamamak korkusuyla titrediğimi duyuyorum. Ah, ne iyisiniz, ne yiğitsiniz sizler…"  Azime şaşkındı. Hem mektuba hem de coşkun bir sel gibi akan mektuptaki dizelere. Heyecandan ağladı. Hemen oturup yanıt yazdı. Bir de oğlu ve kızıyla çekilmiş fotoğrafı koydu zarfa.  Yanıtı gecikmedi Hasan Hüseyin’in… Üstelik o da bir fotoğraf göndermişti. Azime, Hasan Hüseyin’i o fotoğrafta gördü ilk; gür beyaz saçları, basık izlenimi veren burnu…  Heyecandan titriyordu. Yanıtını beklemeden ardı ardına mektuplar yazdı. Hasan Hüseyin de ilgisiz değildi.  Şairin ikinci mektubu "Sevgili Azime” diye başlıyordu.  Üçüncü mektubunun tarihi 7 Ağustos 1963 idi. Şair mektubunu saat 03.00’te kaleme almıştı. Ve mektup, “Benim Azimem!" diye başlıyordu.  "Seni sevdim, seviyorum. Seni anlayarak seviyorum. Bunu bugün söylüyorum sanma. Ben sevmem böylesi laflar etmeyi. Hele, hiç sevmem mektup yazmayı. Seni seviyorum diyorum, anlıyorsun değil mi? Bu benim için zor bir itiraf…  Sen biraz yarınımsın benim. Biraz değil yarınımsın Azime. Sana Azimem diyorum anlasana! Seni anlayarak seviyorum Azime. Düşün ki yüzünü görmedim daha. Kimseden de sormadım seni. Seni kendi sözlerinle tanıyorum, bir de yolladığın resimden…  Geç mi kaldık? Yoo… Bu da bizim gerçeğimiz."  “SESİNİ DUYMALIYIM!”  Şairin son mektubundan sonra Azime bir yol ayrımına geldi. Kaçışı yoktu, koşa koşa polis karakoluna gitti. Telefon sadece karakolda vardı. Sesini duymak istiyordu sevdiği adamın. Akis Dergisi’ni aradı; Hasan Hüseyin dergide redaktör olarak çalışıyordu.  20 dakika bekledi telefonun bağlanmasını. Sonunda bağlandı. Kendini su içinde hissetti. Korkuyordu: "Ya sesim çıkmazsa?” Toparlandı hemen:  -Sonunda konuşuyor muyuz, senin sesin mi bu?  -Evet, benim, ben Hasan Hüseyin Korkmazgil.  -Bu kadar sıcak mıydı sesin?  Ufak bir kahkaha sesi. O sıcak gülüş aklını başından aldı Azime’nin. Ama yine de kontrolü kaybetmek istemiyordu; şiirini, yazdıklarını yıllarca izlemek başka, giderek sevmek de başkaydı, ama… Evliydi, iki küçük çocuğu vardı ve 30 yaşındaydı.  Şair, “Atla gel, çocuklarını yanına al gel, yeni bir hayat kuralım” diye ısrar ediyordu. Fısıltıyla “Düşüneceğim” diye telefonu kapattı Azime. Ter içindeydi. Bitkindi. Eve dönerken, gömlek cebindeki şairin fotoğrafını çıkarıp baktı. Ağladı.  Hasan Hüseyin’i sevmekle, şimdiye dek sahip olduğu sevgileri yitirecek miydi? Birkaç gün Azime ne mektup yazdı ne telefon etti.  Şair Hasan Hüseyin ise mektup yazmayı sürdürdü. “Gel” diyordu hep. “Gel birlikte düşünelim."  Azime çocuklarını düşünüyordu. Kocasını düşünüyordu. Anlayabilecek miydiler bu aşkı. Kocası, onuruna yedirip de "Haydi git” diyebilecek miydi? Ya babalar, anneler, akrabalar… Göze almak kolay mıydı, çekip gitmeyi?  Günler boyu kendini kırlara attı. Deliler gibi dolaştı akarsu kıyılarında, pınar başlarında. Ürpererek uyandığı rüyalar gördü. Artık dayanamıyordu. Kararını önce ailesine açmaya karar verdi.  Kardeşleri ilkokul öğretmenleri Necati, Ömer, Mustafa ne olursa olsun yanında olduklarını söylediler. Babası pek sesini çıkarmadı. Annesi, "İnsanın başına kar da yağar, boran da savrulur" dedi. Yüreklendi.  Hemen koşup telgraf çekti sevdiğine: “Geliyoruz!"  “İLK KARŞILAŞMA”  17 Ağustos 1963.  Ankara Tren İstasyonu.  Azime’nin kalbi duracak gibi. Annelerinin içindeki yangından habersiz çocuklar sevinçliydi, yine Ankara’ya geldikleri için.  Tren istasyona girdi. Azime’nin yüreği kıpır kıpır; şiir ile başlayıp mektupla devam eden bir sevdanın peşinden koşup Ankara’ya geldiğine inanamıyordu. Üstelik daha yüzünü bile görmemişti sevdiceğinin…  İşte gördü onu Azime; gri kabarık saçları, genç enerjik yüzlü, ince bedenli bir adam telaşla tren vagonlarına bakıyor. Emindi, "Kesin bu o” dedi içinden. El sallarken, utanarak seyretti aşkını; ince dal gibi boylu boslu bir adamdı şair.  Azime telaşlıydı, bu kez iki elini de sallamaya başladı. Hah o da gördü işte. Göz göze geldiler. Tren istasyonunun lokantasına oturdular. Çocuklar kendi aralarında oynuyordu. Sessizliği Azime bozdu:  “Yalnız mısın?"  Hasan Hüseyin güldü: "Ara sıra Hollandalı bir kızla…"  Azime’nin yüzü düştü.  Şair ekledi: "Hiç canım… Çilli bir kız işte!"  Gün boyu Ankara’yı gezerek sohbet ettiler. Azime çocuklarla Ulus’taki Buhara Otel’e yerleşti. Sohbetleri sabaha kadar otel lobisinde de sürdü. Ertesi gün yine buluştular. Birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Azime henüz eşinden ayrılmadığı için, o ilk ziyarette Hasan Hüseyin’in elini bile tutmadı.  “EVLENİYORLAR”  Birkaç gün sonra Uşak’a döndü. Okuldaki görevini sürdürdü. Bu arada zor bir süreç sonunda eşinden boşandı.  Sadece evinde değil, Uşak’ta da sorunlar çıktı. Edebiyat öğretmeninin bir solcu şaire âşık olması, halk arasında yer yer öfkeli çıkışlara neden oldu. O, aşkının arkasında dimdik durdu.  Uşak’ta sorunlarla boğuşurken, 10 Haziran 1964 günü hayatını değiştirecek teklifi aldı. Hasan Hüseyin evlilik teklif etti. Aynı gece çocuklarla yine Ankara’nın yolunu tuttu.  11 Haziran 1964’de Altındağ Evlendirme Memurluğu’nda evlendiler. Törende sadece beş arkadaşları vardı. Azime çocuklarını alıp Ankara’ya yerleşti. Bir yıl sonra oğulları “Temmuz” doğdu.  Ve Azime, eşi Hasan Hüseyin ve çocukları Ufuk, Barış ve Temmuz ile kirletilmemiş mutlu bir hayat yaşadı.  Aşk Şiiri / Hasan Hüseyin Korkmazgil  Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… Çünkü aşk şiirden önce gelir sende, oysa şiir önünde gitmelidir her şeyin… Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… Çünkü aşk kavganın içindedir, çünkü sen içindesin kavganın… Elmayı kokusundan, güvercini biçiminden soyutlamaktır; yaşamak denilen kavgayı aşksız düşünmek… Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… Çünkü sen gagasından tutup kuşu, öt kuşum, öt kuşum demiyorsun. Çünkü sen yedirip çiçekleri ineğe, koklayıp gerisini ineğin, kok çiçeğim, kok çiçeğim demiyorsun… Öpüşmek başka şeydir yiğidim, öpüşmeyi düşünmek başka! Sevişmek başka şeydir güzelim, sevişmeyi düşünmek başka!.. Sende yaprak -iki gözüm- , sende yıldız -yürek sızım- , sende su, sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu, atlıkarıncadan geceleyin bakmaktır lunaparka… Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… Çünkü sen ilkyaz yağmurlarında, çırılçıplak dolaşır gibi sıcak morlarda, içer gibi morları, düşer gibi morlara, yaşarsın aşkı iliklerinde… Çünkü sen iki düşman ucun bileşkesisin, acısısın kavuşmanın, ayrılmanın sevincisin. Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… Çünkü aşkın kendisidir şiirin. Oysa sen, oysa aşk, oysa sen, sen… Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin… _Hasan Hüseyin Korkmazgil, Aşk Şiiri Büyük ustayı sevgi ve saygıyla anıyoruz… 
84 notes · View notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak otelinde yakılarak katledilen 37 can... #unutmadimaklımda
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şov bir yerlerde devam ede dursun, biz yanımızdaki güzelliklere bakalım. Etrafımızda öyle güzel kadınlar var ki… Mesela basit bir kalemle saçını toplayıp, kuaförden çıkmış gibi gösteren kadınlar Soyduğu meyvayi bıcağın ucuna takan, bize uzatan kadınlar Esprilerimize komik olmasada gülen, o gülüşle bütün memlekete çay ısmarlatma isteği doğuran kadınlar Şu kadar yaprak sarma sarabilen kadınlar. Şu kadar ya… Buz gibi ayaklarını ısıtmak için yanımıza sokularak yüreğimizi ısıtan kadınlar Karşılıklı iki duble içip Müzeyyen Senar dinleyebildiğimiz kadınlar Daha doğmadan onların karınlarındayız, ağlarken kucaklarında, aşık olduğumuzda da kalplerinde Muhtaç olduğumuz bu güzel kadınlara güzel davranalım
32K notes · View notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Yaramızda kalsın ! #onurcanözcan
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Seninle şöyle olabilirdik..
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Video
Bana edebiyat yapma çay yap ! 😊 #papatya
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü, Çerkes Soykırımı ya da Çerkes Muhacirliği, 19. yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçleri. Yaklaşık 300 yıl süren Osmanlı-Rus savaşında, Rusların galip gelmesinin ardından Osmanlıyı destekleyen Çerkeslerin anavatanlarından sürgün edilmeleri ve soykırıma uğramalarının üzerinden 154 yıl geçti. Dönemin Rus belgelerinde ve gazetelerinde "Dağlılar" olarak söz edilen Çerkeslerin sürgünü sırasında 1,5 milyon insanın sürgün edildiği bunlardan 500 bininin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Her yıl Çerkes Soykırım ve Sürgünü'nü anma etkinliklerinin düzenlendiği 21 Mayıs tarihi ise Rus ordularının Mzımta nehri civarında nihai zaferi kazandığı tarihi ifade ediyor. Kemal Karpat - 1859-1879 arasında çoğu Çerkes olmak üzere yaklaşık 2 milyon Kafkasyalının göç ettiğini, bunların sadece 1.5 milyonunun yeni yerleşim yerlerine ulaşabildiğini, 1881-1914 döneminde ise 500.000 kişinin daha Osmanlı topraklarına geldiğini tahmin etmektedir. (Kemal Karpat, Ottoman Population 1850-1914, Madison, WI.: University of Wisconsin Press, 1985) #cerkessurgunu
1 note · View note
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Ama ben diyetteyim ya yapılır mı bu bana ? Anneeğğ😭
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Starbucks a giden Pelinsu ifşası 😄
0 notes
sasmasapan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Kimse kimsenin fantezisine karışamaz.. 😄
0 notes