Tumgik
serpsblog · 2 years
Text
Şu an her şey yolunda gözükebilir. Herkese "hava hoş" olabilir. Savaşta ölen kadın ve çocuklardan habersiz olabiliriz. Ama bu olmadığı anlamına gelmez. Dünya çoğu birey için hala katlanılamaz seviyede acımasız, adaletsiz ve çekilmez. Sömürgecilik hala sürmekte. Sömürgeciliğin can almasıyla birlikte hayatta kalanların da yaşamaya devam ettikleri ortam büyük zorluk teşkil etmekte. Emeklerin sömürüsü de unutulmamalı. Çocukların çalıştırılması, kölelik çok acımasızca. Zor şartlar, açlık, köle muamelesi, eğitimsizlik. Toplumun ve devletin yükü olan bu zorluklar çocukların üzerine kalmakta. Yoksulluk, her türlü ziyanı beraberinde getirmekte. Bunların geneline baktığımızda benimle birlikte okurlarımın da "dünya düzeni" denen şeyin yürürlükte olmayan bir kavram olduğunu düşüneceklerine inanmaktayım.
Dünyada" çocuk olmak " eğer doğduğunuz coğrafyadan yana şansınız yoksa olabildiğine zor. Anne karnından doğduktan bu yana doğru dürüst protein, vitamin tüketemeden, eğitim göremeden başlarına bombalar yağan bireylerle aynı dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada köle olan çocuklar var. Bu dünyada yemek nedir tadamayan, huzur nedir hissedemeyen, ev bilmeyen çocuklar var. Sömürülen ülkelerinde hayatta kalmaya çalışmak zorundalar.
Şimdi ne söylemem gerek bilmiyorum, neye bağlamalıyım bunca acınası hazneyi bilmiyorum. Durumu bir de sömürgecilik yapmak uğruna, üç karış toprak uğruna milyonlarca çocuğun hayatını kabusa çeviren devletlerden dinleyelim...
Tumblr media
-Serpil Düzgün
5 notes · View notes
serpsblog · 2 years
Text
Tumblr media
Bir sabah uyanalım ve bitmiş olsun diliyordum bu zulüm. Ne tozu toprağı ne susuzluğu ne açlığı ne yorgunluğu bitiyordu tek sıkımlık canı kalmış bedenlerimizin ne de kavurucu güneşi kışı bilmez havanın...
Sonu gelmeyecek sanırsınız. Koskoca, bu yağmalanıp kökü kurutulmuş meydanda kalakaldık. Ben, kardeşlerim ve kardeşleri onca ağabeyin. Şimdilik tek isteğimiz biraz su. Toprak sıkutoruz yine de su çıkmıyor... Kaderimiz miydi bu yoksa ? Tanrıya isyan etmeye başlamıştım. Umarım çok kızmıyordur bana. Öyle ya da böyle ölüm kapıda gibi hissediyordum. Aylardır yıkanmamış vücudum külü, saçlarım çamuru anımsatmaya başlamıştı. Sanki şu çevrede ki kurumuş ağaçların altına geçsem kimsecikler insan olduğumu fark etmezdi. Karışır giderdi bedenim, kurumaya dönmüş ağaç köklerine ama en azından ben ölsen bile bu küçük kardeşlerime biri su ulaştırabilsin çok istiyordum. Yıkamak istiyordum, Yıkamak, kana kana içmek, hazzını almak bir süre, duymak sesini ve lıkırtısını kurumuş boğazlarda soyu tükenmiş suyun... Sonra ailemi geri istiyordum. Vicdanı olmayan bir bombanın benden çaldığı ailemi geri istiyordum. Ama bir yandan da şöyle diyordum: "Tanrım, annemle babama cenette çokça su ve yemek ver olur mu ? Acıkmış olmalılar."
Geceyi geçirecek güvenli bir kulübe, sığınak arıyoruz şimdi de. Yatak, belki yastık kalmıştır sağda solda. Ya da çarşaf, bedenimi saracak. Kurtuluş diliyorum içimden. Ya burdan ya hayattan kurtuluş. En azından annemle babamı görmek biraz... Çok merak etmişlerdir şimdi beni. "Tanrım izin ver de gidelim, bir saat bari"
-Serpil Düzgün
1 note · View note
serpsblog · 2 years
Text
Tumblr media
Fotoğrafta her şeyden önce yaşanmışlıkla göz göze geliyorum. Bakıyorum ve evet diyorum. Yaşanmış bir şeyler var. Belki küçük bir kız çocuğu yalnız başına ormanın ortasında, belki savaştan kurtuluyor küçücük aklıyla, ama küçük zamanlara büyük yaşanmışlıklar sığdırılmış. Gözleri üzerine ağaç gölgeleri düşmüş nehirden farksız, gözünün kenarlarıysa siyah çerçevelenmiş. Hasta mı? Burnu mu akıyor? Bir yerden burnuna şeffaf bir sıvı mı sürüldü? Bilemiyorum ama birinden biri olabilir. Elleri belki bir toprak bayıra tırmanmış, belki yakılmış kına kalıntıları... Fakat yıprandıklarını söylemek zor değil. Çok zor bir şeyler aşmış ya da aşmaya çalışıyor olduğunu tahmin edebildiğim kızıl saçlı bu küçük kız çocuğu, aynı zamanda bileklik ve küpeleriyle bir o kadar da özenli gözüküyor. Saçlarıyla kıyafeti ise bütünleşiyor. Baktığımda diyorum ki: Gel otur biraz dinlenmeye ihtiyacın var...
2 notes · View notes