Text
İsmail Abi : Ben de üzülüyom bazen çok üzülüyom ama, sonra biraz zaman geçince geçiyo işte.
Mecnun : Nasıl geçiyo ya?
İsmail Abi : Mesela ben Şekerpare’yi özlüyom, sonra çok üzülüyom, ama sonra gelmeyeceğini bildiğim için, sonra üzülmüyom geçiyo.
Mecnun : Gelmeyeceği nasıl ya, olur mu öyle şey ceketin onda
İsmail Abi : Ee işte ceketim onda ama ben de o kadar aptal bir adam değilim ama mecnun
Mecnun : Estağfurullah abi
İsmail Abi : Çünkü gelmicem dedi, eğer gelcem deseydi belki döner diye beklerdim ama gelmicem bekleme beni dedi ben de o yüzden beklemiyom. Bi de bana sen çok iyi bir adamsın dedi. Bi de çok güzel gözleri vardı di mi?
Mecnun : Hee kocaman gözleri vardı.
İsmail Abi : Hee. İşte ben de o yüzden keşke diyorum ona sadece onu sevdiğimi söyleyebilseydim ama hiç ona sevdiğimi hiç söyleyemedim ya o hiç benim onu sevdiğimi bilmiyor. Bir de keşke ona anlatacağım bir kaç bir sürü şeyler vardı onları da anlatabilseydim keşke diyorum şimdi ama anlatamadım işte. En çok da ona üzülüyom şimdi…
3K notes
·
View notes
Text
Çocuk bakım evlerinde annebabasız çocuklar, huzur evlerinde ise çocuksuz annebabalar. Her ikisi uygarlığın “harikulade” ürünü ve her ütopyanın idealidir.
Doğu Batı Arasında İslam, Aliya İzzetbegoviç
45 notes
·
View notes
Photo

Bana Kürtlerden nefret etmem gerektiğini söylerdi babam. Kürtler bölücüydü, teröristti, biz Türklerden nefret edendi ve bu yüzden onlardan nefret etmem gerekirdi.
Nefret etmediğim gibi, Kürt arkadaşlar, Kürt kardeşler edindim kendime. Diyarbakır`a, Mardin`e, Bingöl`e ve Batman`a gittim. Kürt canlar konuştu, ben dinledim, Kürt kadınlar anlattı ben kederlendim, Kürt müzikleri, ağıtları dinledim Kürtçe bilmeden ve öğretmen olarak ilk tayinim Tunceli`ye çıkınca çok ama çok sevindim…
Annem, “Tunceliler Alevi, yemeklerinden yeme” dedi ve ben çağrıldığım, buyur edildiğim her sofrada yemeklerini yedim Tuncelilerin. Birçok Tuncelili komşum oldu kahvaltıya çağırdığım, hafta sonları çarşıda dolaştığım, kahve içtiğim.
Abim, Ermenilere kinlenirdi. Onlardan “Ermeni dölü” diye bahsederdi. Bir Ermeni dostum oldu. Ben onu Türk sanıyordum ve o da kendini Türk sanıyordu! Bir gün dedi ki bana, -ama öyle tedirgindi ki bunu derken-, “sana bir sır vereceğim… “ Şaşırdım, “elbette” dedim. “Otuz üç yaşındayım, yeni öğrendim, ben Türk değilmişim” dedi. “Ne var ki bunda, cansın” dedim gülümseyerek. “Ben Ermeniymişim” dedi. “Sen benim dostumsun” dedim… “Biz Erzurumluyuz biliyorsun; bizim ailede ne cumaya gidilir, ne namaz kılınır, ne de oruç tutulur” dedi. “Nasıl anlayamadım” dedi… “Babam, ölmeye yakınken açıkladı bu sırrı” dedi… Sarıldık birbirimize sımsıkı. Babasını affetmeyeceğini söylerken, bir çırpıda affediverdi…
Ayvalık`ta, Rum bir yaşlı amcanın işlettiği pansiyonda kaldım geçen yaz. Sevgilimle o pansiyonda tanıştık. Aktivistti sevgilim, doğa aktivisti. Kah Kaz Dağları`nda, kah Karadeniz`de, kah Mersin`de… Nerede ormanlara kıyılıyorsa, nerede dereler kurutuluyorsa, nerede HES`ler yapılıyorsa benim bir tanem oradaydı. Ben çok sevdim onu. Onun gibi bütünleşemedim doğayla belki. Ama o da benim gibi masallar anlatamadı çocuklara… Biz çok sevdik birbirimizi; doğayla ve çocuklarla geçecek bir ömür düşledik…
Hakkari`ye çıktı askerliği birkaç ay önce. “Hakkari`ye gidemedim hiç, doğası harikaymış” derken kederini duyumsamak içimi acıttı… Hakkari dağlarındaki ters lalelerin fotoğraflarına baktık beraber. Korkuyordu, biliyordum. Hakkari değildi korktuğu, Kürtler değildi. Devletin ne olduğunu, varlığını nasıl sürdürdüğünü ikimiz de farkındaydık. Halklarını sevmeyen, emekçilerini sevmeyen, sularını, ormanlarını, hayvanlarını sevmeyen bir yapıdan bahsediyoruz !
Nice ormanlara kıyıldı HES`ler için; nice derelere, ırmaklara kıyıldı…
Nice canlara, halklara kıyıldı saltanat için; nice çocuklara, genceciklere, güzelliklere…
Sevgilim ölü asker… Duyuyor musunuz beni saraylılar, biat edenler, can olduğunun, emekçi olduğunun, halk olduğunun ayrımına varmadan her boku biliyormuş gibi ahkâm kesenler!
“Bana patates soymayı öğretsene” demişti canım benim. “Umarım, kışlada bütün gün patates soyarım” demişti…
Ne Kürtler düşman, ne Aleviler, ne de Ermeniler ve Rumlar; biz halklar, biz çoğulluklar öyle güzeliz ki, düşmanı halklarda değil, inandığınız, hatta kutsadığınız rezil rüsvalıklarda arayın siz. İnandığınız, kutsadığınız ne varsa, bizi bölen de o, sersefil eden de o, öldüren de…
Babam, can parçamın öldüğünü öğrendiğinde, “Kürtlerden nefret etmiyor musun hâlâ” dedi… Sustum… Yine sordu aynı soruyu, yine sustum. Bana bir tokat attı ve bağırarak sordu bu sefer, “Kürtlerden nefret etmiyor musun hâlâ! “ Baktım babamın yüzüne öylece. ”Canımın mezarı belli ama Cumartesi Anneleri`ni daha iyi anlıyorum” dedim… Sonra ne mi oldu? Canımın yarısını da değil, tamamını yitiren ben hain oldum ve kan revan içinde kaldım…
Son günlerde dağ bayır geziyorum. Sularla, ormanlarla kuşlarla söyleşiyorum; sevgilim ona kavuşamayacağım bir yerde…
Sevgilim ölü asker…
Ergür Altan, Sevgilim Ölü Asker (Dünyalılar.Org) Görsel: Ingrid Tusell Domingo, Barecelona, 1978.
658 notes
·
View notes
Video
tumblr
- Şayet baban rüyalarını gerçekleştirmeye çalışmasaydı o zaman annen nasıl rahatça evde oturabilirdi? + Annem evde oturmuyordu. Ziyaret kartı veya ataması olmadan o kişinin değeri yok mu? Eve çeki düzen vermek de uzmanlık gerektirmez mi? Dünyanın en kanlı sanatı. Kendi hayallerini gerçekleştirme sanatı değil başkaları içim mutlu olma sanatı memnuniyetle hüviyetini feda etme sanatı. Bayan Bansal'ın gerçek adı neydi biliyor musun? Müteahhit olan babama destek çıkmaktı.Bina desteği olmadan çöker. Sırf ünlü veya milyonlar kazanmadığı için evde boş boş oturmuş mu oluyor? Annem sanatçı olarak bir ev yarattı. Muazzam bir sanatçıydı ve her sanatçı gibi erkenden vefat etti çünkü çok hassastı. Tıpkı söylediğin gibi,babam da ona “evde oturmak dışında ne yaptın?’‘dedi. Amacım zor iş yapmamak değil işe yaramaz zorlukları önlüyorum.
Ki And Ka (2016) R.Balki
16 notes
·
View notes