Senin Üstüne
Hikmetinden sual olmaz Tanrı’dan,
Eser beklenir mi senin üstüne?
Hesaba vurulsa kulda güzellik,
Rakam eklenir mi senin üstüne?
Şahsına münhasır rayihan var ya:
Ne gül, ne karanfil, ne de manolya,
İsterse gücensin sarışın fulya;
Çiçek koklanır mı senin üstüne?
İlk çağrım da sendin, en son çağrım da,
İlk aşkım da sendin, ilk göz ağrım da.
Sonbahar mevsimi çorak bağrımda;
Fidan köklenir mi senin üstüne?
Çevremde namımı sor bir defacık
Alacağın cevap “zavallı kaçık”
Enkazım meydanda, her şey apaçık;
Gerçek saklanır mı senin üstüne?
Ben ki dayanılmaz cevrinle gülen,
Ben ki tahkirini iltifat bilen,
Ben ki sadakatin timsali kölen;
Haşa! Diklenir mi senin üstüne?
İntihar etmeye kalsa Cemâl’in,
İlmeği boynuna taksa Cemâl’in
Çırpınıp, sallanıp, sarksa Cemâl’in;
Vebâl yüklenir mi senin üstüne?
2 notes
·
View notes
Tek Hece
Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim
Bülbül benim lisanımla ötüştü
Bir gül için can evinden tutuştu
Yüreğine Toroslar’ dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim
Niceler sultandı, kraldı, şahtı
Benimle değişti talihi, bahtı
Yerle bir eyledim taç ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim
Kamil iken cahil ettim alimi
Vahşi iken yahşi ettim zalimi
Yavuz iken zebun ettim Selimi
Her oyunu bozan gizli zor benim
Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman Hekim bulamadı çaremi
Aslı için kül eyledim Keremi
İbrahim’in atıldığı kor benim
Sebep bazı Leyla bazı Şirindi
Hatırım için yüce dağlar delindi
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim
İlahimle Mevlana’yı döndürdüm
Yunusumla öfkeleri dindirdim
Günahımla çok ocaklar söndürdüm
Mevladanım hayır benim, şer benim
Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim
Kimsesizim hısmım da yok hasmımda
Görünmezim cismimde yok resmimde
Dil üzmezim tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
Benim adım aşk!
0 notes
Bu Bayrak
Malazgirt'te Alpaslan'ın dilinde,
Surlarda Ulubatlı'nın elinde,
Çanakkale cihadının yılında;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
Rasül'ün övgüsünü kazanmıştı,
Düşmanlarımız kahrıyla yanmıştı,
Viyana önlerine dayanmıştı;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
Gelibolu'dan Ankara'ya baktı,
Kocatepelerden İzmir'e aktı.
Aşkıyla milleti ısıtıp yaktı;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
Kafkaslar'da bizi kaldırdı şaha,
Yemen çöllerinde sığınak vaha,
Gönderlerinden hiç inmedi daha;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
Destanlar yazıldı zalime karşı,
Mazlumun duası kapladı arşı,
Uğruna yazıldı istiklal marşı;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
Peygamber kabrinde sadık muhafız
Bayraktan alırdı mücahitler hız,
Unutana yine hatırlatırız;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!
0 notes
0 notes
0 notes
2 Temmuz 2018
Şah mısın padişah mı bu ne asalet?
Ülkemde sultansın ey gözleri dersaadet.
Ha o gülüşün ki yüzünde kutsal emanet.
Enver olurum aşkın hasıl olanda.
Derdim deva bulur a'yende hükû olanda.
Adım mana bulur çehrene vasıl olanda.
Dersaadet: Mutluluk Kapısı
Enver: Aydın, parlak
A'yen: Güzel göz, bakılan yer
Hükû: Bakmak, görmek
0 notes
Yalnızlık
Yine aklımda bugün sen varsın,
Yine derdinle hayalim hasta.
Bürüsün kalbimi derdin sarsın;
Bir ümit var bu tükenmez yasta.
Bir yaram var! Ona merhem vurman,
Bir hayaldir ki gönülden taşıyor.
Ayırırken bizi yollar ve zaman,
Sana kalbim daha çok yaklaşıyor.
Nerde bilmem o geçen günlerimiz?
Artık onlar yeniden gelmeyecek.
Nerde kırlar, uzayan yol ve deniz,
O öten kuş, o güzel pembe çiçek?
Göklerin ziyneti mes’ut kuşlar
Ötüşürlerdi yağarken yağmur.
Şimdi onlarda melul olmuşlar,
Çünkü artık ne ışık var, ne de nur.
Dinledik rüzgarı sessiz sessiz
Okuyorken bize bir gamlı kitap.
Suya çizmişti gümüşten bir iz,
Yükselirken gece dağdan mehtap.
Şimdi hülyaya gömülmüş ölüyüm;
Ne gelen var, ne giden var, ne soran.
Iztırap yaylasıyım gam çölüyüm;
Esiyor sadece gönlümde boran.
Bir hayal alemi ardında; uzak,
Sisli iklimlere sürdüm, gittim.
Varlığım burda sönüp kaybolacak...
Belki ben şimdiden öldüm... Bittim...
(25 Ekim 1944)
0 notes
Firar Geceleri
Kaçardık pencereden bazı geceler
Delice bir sevinçle
Gözlerimiz ışıl ışıl
Yavuklumuzun yanına gideceğiz diye
Gündüz
Özene bezene cilaladığımız
Çizmelerimizi
Kirletmenin zevkini tadarak
Bir başka gezerdik
Yurttan kaçtığımız firar gecelerinde
Delikanlıca
Kaçardık pencereden bazı geceler
Bekçiye gözükmeden
Sessizliği kıskandıracak kadar sessizce
Ve bir o kadar da
Erkekçe
Aramızda topladığımız,
Son harçlıklarımızla
Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmek alır
Koşar adım dönerdik yurda
Gizlice
Kaçardık pencereden bazı geceler
Maksat
Yeşillik olsun
Muhabbet olsun
İş olsun diye
Gömleksiz kravat takar
Altına da şalvar giyer gezerdik
İsyan karası firar gecelerinde
Sevda türküleri söyler
Şiirler yazardık
Sevgiliye
Sev diye
Kaçardık pencereden bazı geceler
Niçin
El sallamak için
Eğer evden paramız yeni gelmişse
Bir tek sigarayı
Üç-beş arkadaş paylaştığımız
Nikotinsiz gecelere inat
Sigara tazeler sabahlardık
Bazen terminalde
Bazen garda
Sabah ezanının hemen sonrasında
Günün ilk ışıklarıyla birlikte gelirdi
Meram ekspres
Uykudan kanlanmış gözlerle
Vagonlardan inen yolcularla dolardı
Gar kahvesi ve simitçinin önü
Bizler yerimizde duramaz
Sabırsızlıkla beklerdik,
Trenin hareket düdüğünü
Az sonra hantal lokomotif homurdanır
İhtiyar raylar gıcırdarken
Yüzümüzde
O muzip öğrenci gülümsemesi
El sallardık kimsesiz yolculara
Belki
Hayra gireriz diye,
Kaçardık pencereden bazı geceler,
Sevdalıydık
Birimiz binimiz değil,
Hepimiz sevdalıydık
Kındaki kılıç
Beldeki hançer
Duvardaki mavzer kadar sevdalıydık
Haa...
Kimine göre de deliydik
Ama
Bilmiyorlardı ki
Hepimiz birer sevgi militanı
Hepimiz birer gül dalıydık
Kaçardık pencereden bazı geceler
Dertleşmek için
Kimi yapamadığından
Kimi utanıp sıkıldığından
Kimi de
Anlatma ihtiyacı hissetmediğinden
Anlatmazdı belki
Ama
Kim ne derse desin
En güzel sevdaları
Biz hep o dönemlerde yaşadık
Kerem ile Aslı’yı
Ferhat ile Şirin’i
Leyla ile Mecnun’u
Doktor Jivago’yu
Madam Bovary’i
Ve hatta
Sheakspeare’nin Romeo ve Jüliet’ini
Kendi sevdalarının
Küçüklüğünden şüpheye düşürecek
O koca koca aşkları
Biz çaktık
Kız yurdunun önündeki kaldırımlara
Biz kazıdık
Bekar odalarımızın duvarlarına
Lakin
Biz sevdiklerimizi
Saman alevi aşklarla aldatmadık
Ne bir öğrenci bunalımında
Kampüsün ara sokaklarına
Bırakıp kaçtık onları
Ne de sattık Beyoğlu’na
Allah’ın emri
Peygamber’in kavli dedik
İstedik
Vermezlerse
'Bozkır Töresi’dir'
Kür Şad’ın torunları
Kendisine yâr olmayanı
Ele yâr etmez dedik
Pusatlandık bir firar gecesi
Aldık kaçırdık onları
Helâlimiz
Namusumuz
Baştacımız oldular
0 notes
Leke
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz
Vurulmuşum; vurulmuş düşmüşüm güpegündüz!
Şakağımdaki kansa o benim gülüşümdür
Namert sürünmektense erkekçe ölüşümdür!
Şaşırmayın, korkmayın, ürkmeyin ey yiğitler
Bakın; etrafınızı sarıyor kızıl itler
Zaten faydası yoktur korkaklığın ecele
Yaşamak hakkın, lâkin istiklâlinle bile!
İhtirama zaman yok! Merasime ne hacet?
Size düşen daha çok vazifeler var, evet!
Evet, böyle sürerse bu eşkiya kanunu
Müebbet felâkettir memleketimin sonu!
Size selâm gönderdi kırk yiğidiyle Kürşat
Sizden haber bekliyor kırk milyon imdat imdat!..
Halâ tevekkülde mi kararlısınız yoksa?
Sükût neyi halleder yaram oyuk oyuksa?..
Tevekkül Allah'adır, zulmete dayanılmaz
Ya hayat yahut ölüm; bunun ortası olmaz!..
Namus lekesi değil alnımdaki bu leke
Asırlardır çıkamazken karşıma tek teke
Önümde dalkavukluk, meddahlık edenleri
Şimdi iyi tanıyın: ne imiş hünerleri...
Mütefekkirler ecel, realistler yalancı
Hayret, dünkü yabancı bugün bu handa hancı?!.
Dağdan bağa inenler yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim "taşralı" gözüküyor!
Farkına yeni vardım ben suçluymuşum meğer
Otağımda cellatlar: kaçmak; bu neye değer?..
Ne papyon gravatlı, ne rugan papuçluyum
Ben halishane Türk'üm: onun için suçluyum!
Suçluyum; hainleri gözünden tanırım ben
Bir intizar dinlerim bu toprağın kalbinden!
O ses der ki "Hey oğul! Yazıklar olsun sana!"
"Mezarımı kirleten şu mahlûka baksana?!."
Baktım düşmüş gafiller hainlerin peşine
Dedim "Bozkurt yurdunda çakalların işi ne?.."
Fırlamışım yayımdan: ok hedefini bulur
Son kale son akında ancak böyle kurtulur!
Namus lekesi değil, kurşun yarasıdır o
Asrın adaletine bir yüzkarasıdır o!
Bakarkörler mazlumla zalimi bir tutsunlar
Mümkün mü vicdanları böylece avutsunlar?
Tarafsızlık namına suret-i hak'tan çıkıp
Bir milleti mazisi, istikbaliyle yıkıp
Arz-ı endam etsinler mütebessim, mutantan
Sonra da sulhseveriz deyiversinler yalan!
Yalandır ne deseler beşeriyyet namına
Hânumanlar çiğnenir bu şer'iyyet namına
Adi cinayetlerle küllenir asıl yara
Can çıkar, göz yaşarır; alır yürür bu sara!
Sokaktan okullara, okuldan minareye
Bir kıvılcım sıçrarken bekçiler uyur; niye?
Kimdir bu uyanıklar, niçin uyur uyuyan?
Beş kıta birbirine dokunur zaman zaman!
Bayraklar indirilir, paçavralar sallanır
İşte bu kızıl itler bu sayede yallanır!
İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp dev görünene
İnsan denmez iltifat, iltizam edenlere
İnsan denmez yedilen, daha çok yedenlere
İnsan denmez gözyaşı döküp ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene!
Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki mağdurum amma asla meyyus değilim!
Gökbayrak Albayrak'a bir gün çizerken ufuk
Bu mutlu kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
Bu nefes bu bedeni bırakıp gitmişse de
Ruhum at koşturacak bu büyük hengâmede!..
Namus lekesi değil, artık bilinmeli bu
Gerçek yara bellidir; kökten silinmeli bu!
Bir isyân, cinnet gibi, bir günkü kâbus gibi
Karşımda tomsonlular: Yunan gibi, Rus gibi!
Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri
İleri, biraz daha, biraz daha ileri!
İhanet oyununda peşrev yapanlar bu kez
Bilsinler: bu topraklar hainleri hiç sevmez!
Bir gün bu sabredenler nihayet bezecekler
Tutup başlarınızı taşlarla ezecekler!
Atalarımız bize böyle ferman buyurdu
Ey ecdad sevgisiyle coşan kahraman ordu:
BU HÂKİMLER VEREMEZ HÜKMÜNÜ BU CELSENİN
ÜLKÜDAŞIM: HAZIR OL!.. HÜKÜM SIRASI SENİN!
0 notes
Tükürün
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!
Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!
«Medeniyet» denilen vahşete lânet eder,
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;
Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak Bütün enkaz-ı beşer!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp
Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
"Bize Efkar-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";
Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün
Yine hicran ile çılgınlıgın üstünde bu gün,
Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım
0 notes
Yayla Dumanı
Gümüş bir dumanla kapandı her yer;
Yer ve gök bu akşam yayla dumanı;
Sürüler, çimenler, sarı çiçekler,
Beyaz kar, yeşil çam yayla dumanı!
Ben de duman olsam senin yerine,
Dağılsam dağların şu mahşerine;
Güzelin saçına ve gözlerine
Ben girsem, ben dolsam yayla dumanı!
Beni içerine aldın dağ gibi,
Doldun gözlerime bir rüya gibi;
Bende güneş gibi, yüce dağ gibi
İçinde kaybolsam yayla dumanı!
0 notes
Derman Arardım Kendime
Dermân aradım derdime
Derdim bana dermân imiş
Bürhân aradım aslıma
Aslım bana bürhân imiş
Sağ u solum gözler idim
Dost yüzünü görsem deyû
Ben taşrada arar idim
Ol cân içinde cân imiş
Öyle sanırdım ayrıyam
Dost gayrıdır ben gayrıyam
Benden görüp işiteni
Bildim ki ol cânân imiş
Savm-u salât u hac ile
Sanma ki biter zâhid işin
İnsan-ı kâmil olmağa
Lâzım olan irfân imiş
Kande gelir yolun senin
Ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini
Anlamayan hayvân imiş
Mürşid gerektir bildire
Hakk’ı sana hakka’l-yakîn
Mürşîdi olmayanların
Bildikleri gümân imiş
Her mürşîde dil verme
Kim yolunu sarpa uğradır
Mürşîdi kâmil olanın
Gâyet yolu âsân imiş
Anla hemen bir sözdürür
Yokuş değildir düzdürür
Âlem kamu bir yüzdürür
Gören onu hayrân imiş
İşte Niyâzî’nin sözün
Bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak’tan âyân bir nesne yok
Gözsüzlere pinhân imiş
1 note
·
View note
Çökse kâinat üstüme, kopsa ellerim bileklerimden
Sökülse teker teker dişlerim, açılsa bağrımda sayısız yaralar
Vermem, vermem seni parça parça oluncaya kadar!
0 notes
Sen, Aydan akseden hilal,
Sen, ufkumda hürriyetim.
Sen, nesilden nesile emanetim,
Sen, yaşamak için son nefesim.
Sen, savaşlarımı aydınlatan güneş,
Sen, elden ele dolaşan iman.
Sen, şeref ve haysiyetim…
Kanımla boyadım damla damla tenini
Ölsem ruhum tutar dimdik ayakta seni!
0 notes
Hanke’ye Ağıt
Doksan kişiydik biz o gün,
Aç, susuz, uykusuz,
Nasır tutmuş ayaklarla
Yürüyorduk Kaygusuz.
Sis, çamur, kanla, terle
Üzerindeydik bulutların.
Ayrım Hanke yaylasında
Yeşerirken umutlarım.
Soğuk namlular elimizde,
Yürüyorken dağlara
Şehitlerden selam geldi
Savaşan tüm sağlara
Uzaklarım yakınlaştı,
İnancımla, davamla
Uyan Hanke geliyorum
Heybetimle, havamla.
1992
0 notes
Bu Memleket Bizim
Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde
Dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları
Bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim
Yaşamak bir agaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardescesine
Bu hasret bizim
0 notes
Gözlerin
Siyah mı, elâ mı, yeşil mi bilmem?
Gözlerin, gözlerin, aman gözlerin!
Alır beni mor dağlara çıkarır,
Sevdalı başımda duman gözlerin.
Göz kırpmadan çağlar boyu seyretsem,
Aşkın çağırdığı menzile yetsem,
Pupa-yelken orda kaybolup gitsem,
Bir uçsuz bucaksız umman gözlerin.
Gözlerin bir çölde lâcivert gece,
Işıklar oynaşır sarışın, ince,
Her sînede yara açar derince:
Zağlı kılıçlardan yaman gözlerin!
Varlıklar üstünden sessizce aşan,
Yıldızlar söndürüp, yıldızlar yakan,
Şakağımda beyaz izler bırakan,
Sırlı ve muhteşem zaman gözlerin.
Gözlerin cenklerde yaşatır beni,
Gerilmiş bir yaydan boşaltır beni,
Bozkır hilâlince kuşatır beni,
Gözlerin, gözlerin aman gözlerin!
0 notes