spekulatiff
5K posts
intikam beni yaşatmaz ama sizi öldürür
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
dışarıya bakınca değil de içeriye bakınca gökyüzü.. içi gibi bir şeyin.*
34 notes
·
View notes
Text
Bu kavga nerede başlamıştı? Aklım, ilk kez hangi düşünceye sert bir kaya gibi çarpıp açılmıştı? Göğsün boğumlarında, bir nefes darlığının hırıltılı öksürüğü gibi ani ve beklendik biçimde, unuttum. Bir doğum lekesinin izniyle burdayım, ayaklarımın üstünde ve belli belirsiz bir ruhun kemiklerinde. Vardım. Bir kayanın sorgulanamaz duruşunda. Ama asıl kavga, sağ elimle sol yanım arasında veriliyorken hangi lekenin çocuğu olduğumu unuttum. Zamanın eli çarptığında her yaşam bir domino dizisi gibi devrilmeye başlar. Ustaca dizilmiş her taş, aynı ustalıkla devrilir. Hüner, evrenin zamanı avuçlarında tutusundadir. Devrilmenin sonuna gelindiğinde, ilk devrilen taşın hangisi olduğu unutulur ama son devrilen, bütün dizinin sırrı olmuştur. Ama bilirim ki, iki sağ’ın bildiği tek sır, ölümdür.
4 notes
·
View notes
Text
Bu sabahlar kimin de -hâlâ- biran önce akrebin yelkovanı geçmesini bekliyorum? Bakın, işte bu rüyanın tepesinden düşmüştüm çocukken. Şimdi bütün bunlara ve saatin göz kapaklarımın düşüp kalkışını izlemesine aldırış etmeden, sakince, uykuyla olan yakışıksız bir anlaşmanın eşiğinden dönüyorum.
2 notes
·
View notes
Text
Durgunluğunda, gökyüzünde bile tavanın yıkınıklığını görüyor insan. Rengin gözle temasına kalkanlar kaldırıyor ama kendi tekerrürüne naralar yakıştırmaktan sakınmıyor insan. Şimdi, başka insanların kaybolmuş varlık sebepleri oluyor yine yeniden. Ve yanlış, her coğrafyada kalıcılığını korumakta çelik zırhlı bir mihnet olmanın haklı gururunu taşıyor pencerelerden içeri. gelin, biraz yakından bakın bu üşümelere. kış geliyor.
3 notes
·
View notes
Text
kof.
Burdan, şu, elimi kaldıramadığım, bir uçtan bir uca yürüyünce aynı yere gelebilirken neresinden başlasam kendime gelemediğim, görünenin mekanını reddettiğim, fizik kurallarından iğrendiğim yerden, dünyaya bakınca, bütün bunlar afilli bir çukuru andırıyor. Manzaralı bir mezar dünyanın bütün mirası. Kabuslar, bir kaç dakikayı yaşanılır kılıyor. Korkunun ecele faydasını anlıyorum; o varken sen yoksun, sen varken o yok. Noktası virgülüne karışan vahim bir dile sarılmış, bir türlü varamadığım beni tekrar ediyorum içimden üçe-beşe kadar. İçine bırakılan her anlamı yutan bu boşlukla bir cümle iç içe nasıl sığmıyor?
5 notes
·
View notes
Text
Sanki bütün menfi şeyler bir olmuşlarda aralarında paylaşamıyorlarmış onu. Yazık, çürük yumurtanın kabuğu gibi incecik bir çizgiymiş günleri. Gözlerinden okunuyor, dizlerinin üzerine düşüp ağlamalarına bir sebep bulmak için dua ediyor saniyenin onda birinde. Yakında bitecek diye dün sayıyor. Ama sanıyor mu ki zamanın acelesi var gözünün önünde kararıp giden günler için, biran önce ışıkları söndürmeye.
2 notes
·
View notes
Text
o an denk gelmiş bir şey üstünde huy gibi durdu. seni bekledi dünyanın bütün vitrinleri. seni istedi tüm arzular. tek hedefiydin bütün katillerin. emperyal otelinde bu sonbahar dizesi senin için yazıldı. bense bugün pencereden öylece dışarıya bakıyorum. yoldan geçen tüm arabalar bana çarpmış gibi oluyor.
4 notes
·
View notes
Text
senelerdir hiç çarpmadan yanından geçtiğin o geniş masa, parmağınla tozunu alırken yıkıldı. duyduğun kahkahalar, fısıltılar, bağırışmalar bi anda kesildi. saklanılan sırlar, parmak izleri, ihanetler silindi. ilk aşkın, son ağlayışın, içinde özenle taşıdığın umudun kırıldı. boşluğa bakan ellerin, gözlerin, ağzın bir enkazla anlamını kazandı. kaybedişin, en büyük kazancın oldu. içten çürüyenin yerde olması, ayakta olmasından iyidir. gardını bilirsin.
3 notes
·
View notes
Text
karşı karşıya oturulan masalardan sonra, yan yana oturulmaz. kabullenmek, kaybetmekten eskidir. benim buradaki kavgam bitti.
4 notes
·
View notes
Text
hiçbir şeyi zamanında hissetmedim, ne zaman bir şeyler elimden kayıp gitse, ne zaman kafamı kaldırsam koca bir dağ ile karşılaşsam kaçtığım hislerin esiri oldum. ellerimden kaydı, kafamı kaldırdım. eve dönüş yolundaki solgun ağaçlar, boyasız evler gibi hissediyorum. kimsenin bilerek canını yakmadım, bilmeden tüm ormanları ateşe verdim. içindeydin.
4 notes
·
View notes
Text
herhangi bir yerde, bilinmeyen bir zamanda. basılmamış topraklar, konuşulmamış diller kadar kusursuz olmanın arzusunda. öyle güzelsin, çok güzelsin.
13 notes
·
View notes
Text
yükselen alçalan sesler eşliğinde, uçurumun eşiğinde. zaman kavramına yenik düşmüş, son kullanma tarihi anımsatıcısı. tam karşında. bağırma, yanarsın. konuşma, yanarsın. susma, yanarsın. ne eksik ne fazla. ama çok fazla. yanmak değil, düşmek değil, yenilmek değil. herkesin bedelini ödemek, en çok kendi yanlışının bedelini ödemek, bir şekilde bedel ödemek. altı ay mıydı yoksa bir sene mi hatırlamadığın ama o kafanı eğdiğin o gün. sevdiğin herkesin adını son kez söylediği o gün. duymanın dayanılmaz ağırlığını taşıyamayan van gogh’un kulağını kestiği o gün. yanarken donmanın, donarken yanmanın mümkün olduğu çember. hep aynı çemberin etrafında dönüyorum. kafanı kaldırmak istemenin dayanılmaz hafifliği, karşında yemyeşil bir orman, arkanda kan kırmızısı bir orman. tam ortasında kendimi hep bir jilet kesiği sanmışım. jilet benmişim. sende fanisin. yaklaş.
3 notes
·
View notes
Text
daha kaç tane boynunun olduğunu bilmezken, ben seni hepsinden öptüm. birazını boğdum. detaylarını atla. etten bir zarfsın ve kalbin çok acı mektup. denize bırak tamam. tamam ben balık. ama soyundum. bende onu uzaklara gönderecek pul kalmadı artık.
12 notes
·
View notes
Text
benimle yürüme. kirim, pisim, bulaşırım, ellerimi bırak. rol icabı gerçekten bileklerimi kesmem gereken bir filmdeyiz, şuradan şeridin dışına çık. kestik kestik diye bağırırlarken, sahneyi alkışlamaktan kanımı dindirmiyor kimse. kestim. oynadım. bitti. bırak beni.
21 notes
·
View notes
Text
sen..çiçekli elbiseler jartiyer olurken. kalp olması gereken yerde boşluk. hangimiz daha çok acısının içinde? ben. pekala, ben. dikenli tellerle dünyaya bağlıyım. ve dünyanın dönüşü sadece bunun için. yaz: kalbim üstüne saplanmış bir iğneyi çıkarabilmek için çarpıyor. yaz: içim acının kalesidir. yaz: durma. yaz:dur. yaz:sil. anlıyor musun, yani ben ayağımda taşla uçurumdan denize, elimde bir tabancayla atlıyorum. havada kafama sıkma fikri. işte ölüyorum, öyle, alelade.
13 notes
·
View notes
Text
seksapel seksen papel; Bir 45'lik lütfen: plak ya da tabanca farketmez…
5 notes
·
View notes