Text
Olduğum insandan uzaklaşmak için kilometrelerce yürüdüm.
Bir tren bileti aldım, kendimden en uzak istasyonda indim. Paltomu, bavulumu, kitaplarımı, ruhumu bıraktım devam ettim.
Yetmedi, denizler geçtim - bir buzdağına çarpıp batacak gemilerle. Okyanuslar geçtim.
Yalanlar söyledim kendime, gerçek yaptım.
Bugün aynada kendime rastladım, kendimden ne gidebildim ne kaldım.
3 notes
·
View notes
Text
Kafamdaki tahta kurusu,
göğsümdeki sarmaşık,
ruhumdaki noksan,
şarabımdaki dudak izi,
yolunu kaybetmiş denizci,
atlasımın yırtık yeri.
Hiç mi aynı yola sapamadık, hep mi farklı hayatlara kuruluydu saatlerimiz?
Bir defa çarpıştık ve yolumuza devam mı ettik?
Yaralarımızı aydınlatan yalnızca ayın gölgesi miydi yani?
Birbirimizin yaralarını hiç bilmedik, hiç dokunmadık.
Geldin, gittim; geldim, gittin.
Uzaklığında yepyeni hayatlar kuruldu, sen geldikçe hepsinde olan depremlere kapadım gözlerimi.
Bir söz, bir bakış, küçücük anılar.
Yolumu çok kaybettim, aya baktım; kalbimi çok kaybettim, göğsümdeki sarmaşığa su verdim. Uyudum, uyandım yeniden doğru bildiğim yolda devam ettim.
Süslü cümleleri, ikinci yenileri hep unuttum, sana dümdüz cümlelerle geldim.
Gelemedim. Hiç gelemedim.
Hep mi farklı hayatlara kurulu kaldı saatlerimiz?
Ya yeniden ay düşerse yüzümüze, ya yeniden çarpışıverirsek yolun orta yerinde?
Kurduğumuz saatlere ne olacak?
İnandığımız sevgilere ne olacak?
Kafamdaki tahta kurusu, aklımı kemirir kemirir durur.
3 notes
·
View notes
Text
Meğer sevme yoksunluğu değilmiş de, yanlış insanlarla harcanan vakitlerin ağrısıymış hastalığımız.
2 notes
·
View notes
Text
Ne güzel kelimeydi “sevmek”
Bir insanı özlemek, beklemek, ona gözlerinin içi gülerek bakabilmek.
Ne zaman kaybettik sevgiyi? Kuruyan bizim içimiz miydi yoksa insanlar mı değişivermişti zamanla?
Neden sabaha kadar süren konuşmaların yerini gece boyu süren ama gün doğunca yatağı bomboş bırakıp giden insanlar almaya başlamıştı?
Neden insanlar böylesine korkar olmuştu içlerini açmaktan ya da birini sevmenin verdiği telaşlardan?
Yanlış insanlar mıydı karşımıza çıkanlar yoksa biz mi yanlıştık en başından?
Ama sevmiştik bir zamanlar, öyle değil mi? Sevmiştik ve inanmıştık bunun sonsuzluğuna. Okuduğumuz her şiirde, dinlediğimiz her şarkıda onu bulmuştuk bir zamanlar. Kalabalık sokaklarda yürürken, belki bir yerlerde karşılaşırız diye atıvermişti kalplerimiz. Sevmiştik, dibine kadar sevmiştik. Bir kadeh rakısız uyuyamaz olmuştuk kimi geceler.
Ne oldu da şimdi böyle, günü atlatmaya çalışan insanlara dönüştük?
Onlarca insanın içinde yine de yalnızlıktan solup gidecek kalplerimiz.
Ne demişti şair?
“Yalnızlık, sevmeyi bilmeyenlerin icadı.”
Ne güzel demişti şair.
2 notes
·
View notes
Link
0 notes
Text
Failimiz meçhul müdür her zaman
Yoksa ne zaman, neremizden ve kim tarafından yaralandığımızı biliriz de görmezden mi geliriz?
Neden aldığımız bir yara bir ömrü hissizleştirir, neden korkarız tekrar yara almaktan?
Bir değeri var mıdır yara izleri olmadan geçip giden yaşamın?
Sevişmek bu kadar kolayken, sevmek neden çok zordur?
Neden tanımaya bile çalışmaz insan, aslında aynı yollardan geçmişken?
Ya da neden gecenin hazzını seçer insan, sabahlara kadar aynı şiire düşmek varken?
Ne zaman kaybolup gitti bir şarabı bölüşüp, kahkaha ile sabaha dönüşen akşamlar?
Ne zaman yalnızca kendi derdimize düştük, kalbimiz dururken?
Ne zaman inandırdılar bizi bir daha aşkın göğsümüzden içeri girmeyeceğine?
Ne zaman?
Ne zaman?
2 notes
·
View notes
Text
1.
O sabah yine her sabah gibi kalkmıştı yataktan. Mutsuz değildi ya da mutlu; günün getireceklerinden çok bir şey beklemeyen herhangi bir insan gibi yani.
Yüzünü daha yıkamadan bir sigara yakmış, kahvenin suyunu koymuş, aşka dair birkaç şarkı dinlemişti. Gülümsemişti, hem de çokça gülümsemişti; ama kendine değil, yaşanan aşklaraydı bu. Düşünmeye çalışmıştı sonra, ne zaman bırakmıştı hissetmeyi? Ne zaman her insanda, kendi dahil, vazgeçecek bir şeyler bulmaya başlamıştı? Bilmiyordu bunların cevabını. Bildiği tek şey içinde ne sevgiye ne nefrete yetecek kadar yer kalmadığıydı artık. Halbuki neyle doldurmuştu ki içini? Toprak dökülmüş bir saksı mı olmuştu artık, bir zamanlar rengarenk çiçeklerin açtığı içi? Bilmiyordu. Sigarasının dumanını, dışarıdan gelen yaşam seslerini dinliyordu sadece.
Çok normal bir sabahtı.
0 notes
Photo

Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi-savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum, ‘iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun’ demişti..
Tomris Uyar - “ Gündökümü ”
467 notes
·
View notes
Text
Satın alınmış mutluluklarımız var.
Kendi kendini mutlu etmekten aciz bir nesil.
Bakıp da gözümüze değmesi yasaklardan kaçmışlıklarımız var.
Korkak, kaçak bir nesil.
Dibinde zehirli otlar biten çiçekli anılarımız var.
Geri dönüp gülümsemeye korkan bir nesil.
Arayıp da bulamadıklarımız var.
Beklemekten yorulmuş bir nesil.
0 notes
Text
Sus.
Çünkü kimi seveceğini seçemiyordun. İçin sıkılıyordu akşam üstleri. Birden eski bir aşk gelip kapısını çalıyordu özlemlerin ya da yüzü nicedir görülmemiş eski bir tutku birden çıkıveriyordu karşına. Eskisi gibi yalnız değil, yaralanmış hatta. Elin kolun bağlanıyordu sonra. Yazmayı bile beceremiyordun. Susuyordun. Susuyordun yalnızca. Sus.
0 notes
Quote
çok arıyorum seni ağlamam turgut, ağlamıyorum. alnım kırışır. alnım neyse ne de gönlüm buruşur. seni indirdim mi yataktan? çıkarsam aklım karışır. iyidir turgut -lâf aramızda- bize ağlamak yaraşır. bir gün olur her şey değişir. bakarım buralarda değilsin. hep böyle süreceğini sanırım sürer gerçi, ama sonu değişir. denkleştiririm senden kalanları. buruşuk bir gül bize bakar kamaşır. sonra bir sana bir bana bakar. neden biliyor musun? medresenin yanındaki kışlanın önü deniz bahçesinde çamaşır
Süreyya Berfe
0 notes
Link
0 notes
Text
Çok fazla şey anlatmak istiyorum.
Bir yerlerden başlayıp bir yerlerde bitiremeyeceğim kadar çok anlatmak istiyorum.
Bir an içim öfkeyle doluyor, herkesten ve her şeyden nefret ediyorum. Bırakıp gitmek istiyorum bu dünyayı. Bu şehri ya da bu insanları değil, bu dünyaya ait her şeyi bırakıp gitmek istiyorum. Çünkü insanlar kötü. Kendinden bir tane daha bulamıyorsun, ki dönüp kendine baksan, sen de kötülerdensin. Sen de üzdün birilerini küçük kız, sen de yaktın birilerinin canını. Oysa sadece biraz gülümsemek istemiştin, biraz inanmak, biraz huzur bulmak. Bunları ararken belki dönüp hiç arkana bakmadın bile, aynı şeyleri arayanların canını yaktın. Belki fark ettin, belki de etmedin. Fark ettiğinde ağladın, kırdığın her kalp için.
Hayatımdan pişman değilim ama gelecekten de pek umutlu değilim. Ben bir şeyler olsun diye beklemekten çok sıkıldım. Yine de öldürmüyorum kendimi. Neden? Belki... Belki... Hep bir belki... Belki mutluluk gelir bir yerlerden, belki bir gün kırılmaz kalbimiz.
Kendimle bile konuşmuyorum artık. Bir şeyleri anlatmaya mecalim kalmamış sanki. Daha 30 bile olmadan, yoruldum anlatmaktan ve tekrar tekrar aynı sahneleri izlemekten.
HAYAT O KADAR KARMAŞIK DEĞİL!
Değil işte!
Ben hiçbir zaman korkmadım kendim olmaktan, anlatmaktan, sevmekten, ağlamaktan. Hiç kaçmadım ben hissetmekten.
Ama beni de bitirdiler, tükendim.
Artık ağlamıyorum bile. Aynaya bakıyorum ve gülüyorum kendime. Oysa insanlarım ölüyor, kalbime saplanan derin bir acı.
İnsanlar anlamıyor, insanlar sormuyor bile.
“Nasılsın?”
-İyi değilim ulan işte! İyi falan değilim. İşime gücüme devam edince, şakalarına gülünce, birkaç kadeh içince iyi olduğumu mu sanıyorsun? Hayatında hiç kimsenin gözlerine gerçekten bakıp ne hissettiğini anlayabildiğin oldu mu? Benim oldu.
İyi değilim ulan işte! Ama sizin yanınızda hiçbir şey yok gibi davranmak zorundayım, sizler gibi olmak zorundayım. Siz para için, satın almak için koşturup duran insanlar... Yoksunuz aslında, bir hiçsiniz aslında ve farkında bile değilsiniz. Ve beni de bir hiç yaptınız.
Anlatmıyorum artık. Anlatmıyorum çünkü söylediklerimin tek zerresinden bile anlamazsınız. Bir şiir bile okumazsınız, kendi çocuğunuz olmayan bir çocuğun başını bile okşamazsınız, kimseye bir şey beklemeden nasıl olduğunu sormazsınız, yoldan geçen bir kediyle bir köpekle konuşmazsınız, bir şarkı dinleyip ağlamazsınız, kaybettiklerinizi gömdükten sonra unutur gidersiniz.
Ah siz, siz beni mahvettiniz!
Hissetmemeyi, üzülmemeyi bir marifet bilirsiniz siz. Hayatınıza girip size duyguları yeniden öğretmek isteyen insanları da kendinize çevirirsiniz, onlar size duygularıyla gelirler ve sizi severler. Çünkü sevmeyi bilirler. Size yeniden kalbinizin yerini hatırlatmaya çalışırlar, denerler, denerler, denerler... Ama siz onları yalnızca seviştiğinizde seversiniz. Çünkü sevmekten size tek kalmış olan şey budur. Sizin sevmekten tek anladığınız budur.
Bütün dünyayı arkamda bırakıp, sizleri orada bırakıp çekip gitmek istiyorum. Sorular sormaktan, cevaplar aramaktan yoruldum. Neden böyle oldunuz diye düşünmekten, nasıl iyileşir bu yok olmuşluk diye sorgulamaktan yoruldum.
Biraz canınız acısın artık! Hayat bu kadar karmaşık değil ama düşündüğünüz kadar da basit değil.
“BİR KALBİNİZ VARDI. ONU HATIRLAYIN!”
2 notes
·
View notes
Text
Biliyor musunuz, hayat aslında o kadar da karmaşık değil.
Birini seviyorsan, seversin işte. Kollarına almak istersin, acılarını dindirmek istersin, kendi bedenini bastırırsın bazen yaralarının üstüne, iyileştirmek istersin.
Birini seviyorsan elini tutmak istersin işte, gözlerine bakmak ve birlikte gülmek.
Birini seviyorsan gel benimle ol dersin, benim ol.
Göğsüne başını koyup kalbini dinlersin, en güzel sözler gibi gelir kalbinin atışı.
Birini yalnızca bedeni için sevmezsin, birinin sadece bedenini özlemezsin. Dışarıda dolaşıp duruyor binlerce, milyarlarca vücut. Hiçbiri konuşmuyor kalbinle, hiçbiri dokunmuyor ruhuna. Dönüp “nasılsın?” diye sorulmaz hiçbirine, dönüp hiçbiri de “nasılsın?” diye sormaz sana.
Birini sevince, gerçekten nasıl olduğunu merak edersin.
Birini sevince...
Sevmek.
Unutmuşuz bu kelimeyi çoktan.
Sevişmek kelimesinin sevmekten geldiğini bile unutmuşuz.
Allah belamızı versin.
3 notes
·
View notes