Rüyada Nar Toplamak
Rüyada nar toplamak; beklenen bereket, kısmet, şans terimleri ile açıklanır.
Rüyada görülen nar; kişinin duygusal alt yapısının sağlamlığına, kendine güveninin tam olduğuna fakat her hangi bir sorun veya sıkıntısını çevresi, yakınları ile paylaşmaktan çekinen karakterine göstergedir.
Rüyada nar toplamak yorumunda iyi veya kötü diyebilmek için tüm rüya yorumlarında olduğu gibi…
Yunus Bakihan ÇAMURDAN: Mehmet Barlas ve Engin Ardıç'ı aynı kefeye koymak...
Mehmet Barlas ve Engin Ardıç’ı aynı kefeye koymak…
Yunus Bakihan ÇAMURDAN yazdı:
Mehmet Barlas’la Engin Ardıç’ı aynı kefeye koymaya çalışıyorum, başaramıyorum. Aynı patronların, aynı siyasi yapının “borazan”ı olmayı seve seve kabul etmeleri dışında çok fazla bir ortaklık bulamıyorum.
Barlas, Türkiye’deki liberal kanaat önderinin stereotipi değilse de prototipiydi. Teheccüde kalkmak, maklube…
bir avuç toprak kokusu sarmış bedenimi. yağmur sonrası gibi, ferah ama çamurdan. nemi gidince taş gibi olan çamurdan. su ile çıkması bile ızdırap olan.
bir bağırış kopuyor, belirsiz bir yerden. bakınıyorsun derken takılıp düşüyorsun. kanamaya başlıyor avuçların, oluk oluk hiç durmayacak gibi. geçecek diyorlar ama hiç durmuyor. saçlarına deyiveriyor bir kaç parmak, geçecek diyecekken kan duruyor.
‘annem yürüyormuş gözümün ��nünde, ellerinde çiçeklerle. dizleri yara, tozlu. eğileyim temizliyeyim diyorum ama bir türlü yapamıyorum. hızlı mı yürüyor benden mi kaçıyor diye düşünüyorum.’
bir şaşkın, soluk kaskatı bir beden. yürüsen ayakların izin vermez koşsan dizlerin. konuşacak hal bile bırakmıyor. ağzını açmanla kapanması bir oluyor. gözlerin kayıyor yavaştan, uykuya açken uykudan kaçana dönüşüyorsun.
bir buseye atfedilen iki bitişik dudak. iki buseye atfedilen zincirleme bir inat. üç buseye atfedilen allah’ın hakkısınız. senin ekmekle fırından çıkışın, hiç ayrışmayan bir bileşik olarak yerin bin kat dibinden bile çıkarılamaz. periyodik olarak kırılıyor cetveller, kimya bize burada hiç yardımcı olamaz. ellerimin bir resmi olsun istiyorum ellerinle. sen ekmeği tutarken ekmek ve sen, bir sebebin kabulü ve onun süsüsünüz. baş koyan, can veren, aç kalan, kurşun yiyen, özgür bir kalabalığın konsensüsüsünüz. ekmek pişirilmiş hamurdan yaratılmıştır, sen pişirilmiş çamurdan ki ellerin -le beni bir cümle içinde kullan, -le söyle, -le yeni, -le şarkı öğret.
Kendime ait telefonumun olması neden bu kadar zoruma gitti benim..çocukluğuma dönmek istiyorum, telefonsuz hayatıma..telefona ihtiyaç duymadığım zamanlara, arkadaşımla dışarıda oynamak için anneme yalvardığım zamanlara, annemlerin defalarca "çamurla oynamayın" demesine rağmen çamurdan çorba yaptığımız yapraklarla salata yaptığımız zamanlara dönmek istiyorum. O zaman her şey daha masumdu...
marksizm. troçkist. oportünist. yolsuzluk. adaletsizlik. ataerkil toplum. kadını hedef alan cinsiyetçi küfür. feminizm. sömürge. eroin. yeter. sikeyim. göğsüm ağrıyor. dünyaya paslı bir pencereden bakıyorum. hoşuma gidiyor. kırmızı kahverengi defterin sahibi öleli oluyor bir yirmi yedi yıl kadar. bu hoşuma gitmiyor. hayat komik bir şey. tanrı gizemli bir adam. polisiye hayatların romantik ve kimliksiz suçluları. şehir sesimi duymuyor. ciğerlerim patlak. ece ayhan'ı hep ‘coğrafyacı’ olarak düşlerim. kendimi çok özlüyorum. eskiden allah'ı severdim. ölüm alt komşum. camın önündeki saksıda beddualar yetiştiriyorum. amerikalı bir obez piç kurusu gibi. hızla yağlanıyor karaciğerim. masalları arabayla dondurma satmaya gelen adam götürdü. sembolizm. oturup masal da yazmak isterdim. ama. ama gitmeliyim. yolum uzun. vaktim kısa. saatim geride. sarıldıkça açıldı yaram. öp geçmesin. elimdeki ekmeğin bile düşüyor içinden, peynir. mutluluk. ıska geçti. bir keresinde. sana güller falan yazabilirdim. takım elbiseli, yakışıklı cesetler. yakasında karanfiller olan. enzimlerim besinleri baltayla parçalıyor. katil. heves yok. nefes almaya dahi. 'heves yetersizliği’ yazın. raporuma. meteorolojiden kaçabilmiş, beklenmedik bir yağmur gibi. her şey. sahi yağmur ne kadar güzel. oysa bir peygamber mucizesi olabilirmiş. bedava yağmasaymış eğer. bir çiy tanesi. belki. sabaha karşı düşer gibi yaprağın üstünden. insan falan. belki düşer dünyadan. hatırlıyorum. sarhoşluğumu oysa ki. o kustuğum kaldırımda. uzatmadığın o eli hatırlar gibi. krallar topallayarak gidiyordu. yağmur. oradaydı. kasım da. o da oradaydı. martısız bir gökyüzü. gri. alnıma damlar gibi. hayatına sızmak. birinin. gizli gizli. lawrance aslında britanyalıdır. yine o şarkı. kalbim çatırdıyor. göğsüm çökecek. eski ve tahta bir binanın çatısı. kimliğimi yaktığım gün geldi aklıma. ne gündü! terk edilmiştim. ağlıyor. ağlıyor. ağlıyor. başka bir bok bildiğim yok. Akıl hastaneleri ve bahçeler. güzel. bağır: ben büyük bir orospu çocuğuyum. insanım. çünkü. bakmaz kimse dönüp. tanrı bile. manyaksındır çünkü. kafayı bayat ekmek ve varoluşla yemiş. şiir. okuyamam. beceriksizim. yazmayı? denedim. balıklar koşamaz ki. oku. yarrak gibi aşk hikayeleri. çamurdan daha ucuz. bütün güzel hikayeler. gitti. seber'le. yok gibiyim. gibisin. gibiler. sabahları erkenden boşalıyorum. kafka diye bir kalp kırıklığı tanıyorum. tütün. hüzün mamülü. kurbağayı öpme. dudağın yara olur. kalbin gibi. kuş, küsemez gökyüzüne. yaşım: otuz. amacım: yok. düşürdüm. kendim gibi. hep aynı şarkı çalıyor. göğsümdeki güvercin. çarptı kafasını. öldü. yeter. sikeyim. göğsüm ağrıyor.
“ben hiçbir şeyin ilacı değilim, adımı
kullanarak yalan söylemeyin birbirinize”
diye öfkeyle bağırdı insanlara zaman
zamanın sağlığı bozuk, öksürüyor
kusuyor yuttuğu insanları
varlığın sokakları; et ve kemikten ibaret
çölden bir okyanusun ortasına bırakmışlar bizi
yaralar okyanusu
bir gemi geçiyor yanımızdan; kırılmış kalp yüklü
başka bir şiirde de görmüştüm o gemiyi
kelime yüklüydü sadece
fark etmemişlerdi bizi yine böyle
arkasından bakıyoruz geminin
bozulmuş bir çağın geçişini izliyoruz gözyaşları içinde
hayatın ıslak güvertesinde toplanıp
son hissedilme tarihi geçmiş duyguları atıyorlar
içimizdeki müzik susunca anlıyoruz
okyanus değilmiş aslında orası
uyanılmış rüyalar çöplüğü
varlığın sokakları; koku ve kabuktan ibaret
el sallıyoruz ışığın ölüşünü izleyenlere
el salladıkça Zeyno’nun elleri kan ülkesi
benimkilerse boşluklar kulübesi
kimse görmüyor dünyanın çektiği acıyı
varlığın sokakları; kan ve boşluktan ibaret
Zeyno, kimliğini arıyor o sokaklarda
bir çocuk yanaşıp fısıldıyor kulağına;
"yırtılıp atılmış mektupları yapıştırma ustası" olduğunu
Akdeniz’de çamurdan yapılmış bir duvarda yazıyordu:
kayıp son parçayı arayışın serüveni bütün bunlar
bir gece çok korkmuştum, korkum boyumu aşmış, ete kemiğe bürünmüş, canımı çok yakmıştı çok ağlamıştım çok yaralanmıştım çok kanamıştım ben de ne yapacağımı bilemeyip çareyi sana gelmekte bulmuştum ama çaresizlikten ve görüp duyacaklarımdan ürküp kapını çalamamıştım. geri dönmek de ayrı bir yürek isterdi ki ben de senin evinde bir yerde düşürdüm sanırım epeydir kendisinden haber alamıyorum. kaldım işte böyle kapında dımdızlak, üstümde beyaz bir gecelik ki beyazlığından eser kalmamış, kandan çamurdan güzelliği gitmiş çirkin bir şey olmuş ama ilk giydiğimde güzeldi, ben de aynada kendime bakarken gözlerime inanamıştım ama gelirken bir arabanın camında yansımamı gördüm tamam dedim şimdi inanırım işte, benim bu. utanmaz arlanmazın tekiyimdir aslında ama böyle pislik içinde sana gelirken çok utandım. yerin dibini aradım bulamadım, bulsam girecektim bir daha da çıkmayacaktım. sen de demiştin ya hani bana, bir enkazdan farkım yoktu elimi tutsan kolum sen de kalırdı. dedim madem öyle hiç değilse sıradan bir enkaz olmayayım elim de kolum da ben de kalsın, olmadı yerin dibini kendim kazarım. yarın bir gün birinden duyarsan geldiğimi esip gürleme sakın. bozuşuruz ki biz bozuşalı epey bi' zaman oldu, sen öyle demiştin. ben çok yanlış insanların çok yanlış zamanlarda kapılarını çaldığımdan şimdi doğru insanın doğru zamanda kapısını çalamıyorum.