Tumgik
#Bir sebepsiz fırtına
Text
İnsanın kalbi titrer. Zamansızca, beklenmeksizin titrer. Sebepsiz sanırsın ama sebebiyle titrer. Sebepler malum olmaz her zaman ama hep varlar, olurlar. Belki aylar sonra, belki yıllar sonra fark edilir ama varlar.
Göğüs kafesimde bir kuş, canı sıkıldıkça tüylerini kabartıp kalbimi acıtan... Kanatlanıp uçsa rahatlayacağım belki ama oraya neden kondu, nereden gelip kondu onu bile anlamak çok güç.
Ağırlık çöker bazen, omuzlar ezilir altında. Bazen yük o kadar ağır olur ki omuzların üstündeki baş kaya gibi hissettirir. O kaya gerçekten başta mı, yoksa iki akciğerin arasına mı sıkıştı? Kuş gelip o kayaya mı kondu? Uçsa götürür mü kayayı da, rahatlamam o zaman mı?
Salıncağa binince uçuyor gibi hissederdim. "Daha yükseğe baba, daha yükseğe" "çok yükseğe itersem düşersin kızım" Ama yattığım yerden düşüyorum ben, belki uçsam göğsümdeki kuş da uçacak. Kalbim sıkışmasa düşmem belki, umut da insana mahsus mu?
Düşüyorum rüyalarımdan, yatağımda buluyorum kendimi. Tekrar uykuya dalıyorum kulaç atarak fakat derin sulara batıyorum. Yüzme öğrenmiştim halbuki ben, artık zorlanmam sudan olmaz sanıyordum. Yanılmak da insana mahsus mu?
Havuzun dibinde açılsa gözler, yanarlar. Bir panik, bir telaş, su yutsa insan canhıraş boğulma riski var. Gözlerim yanıyor, nefesim soluk boruma tıkanmış fakat suya girmedim ki ben. Boğazımdaki yumru mu beni ağlatan, yoksa ağlamak da insana mahsus mu?
Yağmur sağanak olsa, şimşekler çaksa ve gök gürlese gece yarısı; sesten ve ışıktan uyuyamaz kişi. Kafamı yastığa koyar koymaz uyuyacak kadar yorgun bedenim ama ruhumda kopan fırtına dışarıdakinden daha korkutucu. Yorgunluğum ikiye bölünmüş, uyutmuyor. Bilmiyorum, uyumak da insana mahsus mu?
Korku içimde, üzüntü içimde, yorgunluk içimde; mutluluk kursağımda takılı, sıkıntılar geçince tıklayacak kapıyı. Gülümsemek zor değil yine de; içimdeki kuş da geçiçi, taş da geçici, fırtına da geçici. "Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçici" Fânilik de insana mahsus mu?
Umut içimde, sevgi içimde, güzel anılarım içimde. Sakladım onları aydınlatsınlar etrafımı diye, kaybolmak istemez kimse kapkaranlık yollarda. Elini tutacak kimse kalmasın istemez yanında, yalnızlıkta bile yalnızlığın geçiciliğine bel bağlamam bundan. Sahi yalnızlık da insana mahsus mu?
(02/05/2022 20.26)
0 notes
ve-bittim · 2 years
Text
Gelir,büyür ahh bir sebepsiz fırtına"
4 notes · View notes
sosyopix · 4 years
Text
Sevgililer Günü Mesajları: En Romantik 14 Şubat Sözleri
Tumblr media
Evrensel dilde aşkın ve sevginin gücünü simgeleyen 14 Şubat’ta sevgilin için hediye mi arıyorsun? Birlikte geçirdiğiniz güzel anları sonsuza kadar saklayabileceğin özel hediyelerle onu mutlu etmek senin elinde! Hem kalbinde hem de hayatında önemli bir yere sahip olan kişiye sevgini hatırlatmak ve bu özel günü birlikte kutlamak için her an seninleyiz. Aşkını anlamlı ve özenle düşünülmüş hediyelerde buluşturarak Sevgililer Günü’nü birlikte kutlayabilirsiniz. Sevgini en derin içtenlikle ilan etmek için Sosyopix.com’da seni pek çok farklı hediye önerileri bekliyor.
Sevgililer Günü Ne Zaman Kutlanmaya Başlandı?
Antik Çağ döneminden taa günümüze kadar uzanan 14 Şubat, orduda görevlendirilmek üzere evlendirilmeyen askerlerin düzene karşı gelmesiyle başlamış. Roma İmparatoru Claudius II’nin ordunun şaha kalkması adına genç erkeklerin evlenmesini yasaklamış. Efsaneye göre ise Aziz Valentine, imparatora karşı gelerek evlenmek isteyen çiftlerin gizlice nikahlarını kıymış. M.S 270 senesi ihanetin bedelini ödeyen Aziz, 14 Şubat’ta idam edilmiş. Aziz Valentine Günü olarak da anılan 14 Şubat, dünya çapındaki çiftler tarafından sevgiyi ifade etmek amacıyla kutlanmaya devam edilmiş.
Anlamlı ve Uzun Sevgililer Günü Mesajları
Sana her baktığımda, hayatımın büyük bir parçası haline geldiğine hala inanamıyorum. Sana bakıyorum ve Tanrı'nın beni ne kadar çok sevdiğini anlıyorum, çünkü bana dünyadaki en güzel armağanı verdi. Seni çok seviyorum sevgilim, Sevgililer Günün kutlu olsun!
Seninle tanışmadan önce birinin gözlerine bakmanın ve sebepsiz yere gülümsemenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Aşkın hayatta kalmam için gereken tek şey. Sen başıma gelen en iyi şeysin sevgilim. Sevgililer Günün kutlu olsun!
Seninle tanışmadan önce, gerçek aşkın sadece kitaplarda ve filmlerde olduğunu düşünürdüm. Hayatıma girdiğin an bu fikrim değişti. Umarım aşkımız, mutlu sonla biten kitap ve filmlerdeki gibi olur. Sevgililer Günün kutlu olsun aşkım!
Verilebilecek en güzel hediyeydi sevgin, görebileceğim en güzel görüntü, sevdaların en deriniydi. Sesini duyabilmek büyük mutluluk, binlerce teşekkür binlerce sevgi sana sevgilim, Sevgililer Günümüz kutlu olsun.
Aşk: Nerden eseceği belli olmayan bir fırtına gibidir. Sen de benim en büyük fırtınamsın. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Belki yanında değilim ama dün de, bugün de, yarın da yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep ordayım! Sevgililer Günümüz kutlu olsun.
Seni sevdiğim kadar yeşil ormanlar, sevinde mavi deniz ve rüzgar bizim nefesimiz. Dünyamı değiştirdiğin için ne mutlu bana. Bu manzaranın adı aşk olmalı. Sevgililer Günün kutlu olsun biriciğim!
Sevgililer Günü ne denli önemli olabilir? Ne kadar mühim senin için? Her günüm, her nefesim sana olan özlemimle parıldıyor. Sanırım aşık oluyorum. Karşılaştığımızda yüreğim çırpınıyor. Nefesim… İyi ki varsın.
Her sabah uyandığımda kendime, “Böyle birini hak etmek için ne yaptım?” diye soruyorum. Meleğim, Sevgililer Günün kutlu olsun!
·Seni sevmeme izin verdiğin ve karşılığında beni sevdiğin için teşekkür ederim. Benim olduğun için çok şanslıyım. Sevgililer Günün kutlu olsun aşkım!
Sevgililer Günün kutlu olsun bebeğim! Bana her gün gerçek aşkın neyle ilgili olduğunu gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Seni her zaman ve sonsuza kadar seveceğim!
Kalbimi, tatlı bir bahar gününde uçan kelebek kadar hafif ve kaygısız hissettiriyorsun. Sevgililer Günün kutlu olsun aşkım!
Gül veya çikolata yerine sana çok daha özel bir hediye sunuyorum: Devamlı ve sonsuz aşkım! Sevgililer Günün kutlu olsun, seni her zaman seveceğim!
Aşk, biri hayatına girip özel bir anlam kazandırana kadar sadece üç harfli bir kelimedir. Aşkın hayatımı değiştirdi, bu yüzden sana minnettarım. Sevgililer Günün kutlu olsun!
Sevgiliye Özel Hediye Önerileri
Yapışan Kare Çerçeve ile Anıları Kutlayın!
Çift taraflı bant sayesinde her yüzeyde kullanılan kare çerçeve, iz bırakmayan resimlerle duvarları süslüyor. İster yapıştır istemediğinde çıkar, kısacası dilediğin gibi kullan! 20x20 cm boyutlarındaki şirin çerçeveler, unutulmaz anları ölümsüzleştiriyor. Çivi veya yapıştırıcı bant kullanmadan duvarına asabilirsin, evin her noktasına kolayca taşıyabilirsin. Ayrıca ekstra hafif tasarımı, duvara zarar vermeden duvara kolayca asmanı sağlıyor. Siyah ve beyaz olmak üzere iki farklı renk seçeneğine sahip Yapışkan Kare Çerçeve, sevgilinle yaşadığınız tüm özel anılarınızı duvarlarınıza taşıyor!
Kişiye Özel Metal Baskılar
İster masaüstünde istersen de duvarında kullanabileceğin Metal Baskılar, çerçevesiz tasarımı ve minimalist ölçüleriyle modern akımları simgeliyor. Sevgilin veya eşinle çekildiğiniz fotoğrafları, bir sanat tablosuna dönüştürerek anılarla etrafınızı sarabilirsiniz. Göz alıcı manzara eşliğinde çekilen resimlerinizle duvarlarınızı bir sergi alanına dönüştürmek ister misin? Cevabın evetse parlak dokusu ve canlı renk baskısıyla dikkat çeken ürün tam aşkınıza göre… Aşkınızı ifade eden resimleri masanda sergilemek için resmin arkasında özel aparat yer alıyor. Alüminyum plaka üzerine sevdiğin fotoğrafları bastırarak sevgilin için unutulmaz bir hediye armağan etmek senin elinde…
Pola Kartlar ile Retro Hediyeler
Polaroid fotoğrafların romantik ve nostaljik havasını aşkınızla süslemek ister misin? Fotoğraf makinesi gerek kalmadan Pola Kartlar sayesinde birlikte geçirdiğiniz zamanlara ömür boyu şahitlik edebilirsin. Her baktığında yüzünde bir gülümseme oluşturan özel fotoğraflarla sevdiğin kişiyi mutlu edebilirsin. 9x11 cm ölçülerindeki minik kartları ister anı defteri oluşturmak istersen de duvara asmak amacıyla kullanabilirsin. Retro çizgileriyle öne çıkan resimlerin altındaki boşluğa tarih veya aşkınızı ifade eden anlamlı sözcüklerle süsleyebilirsin. Polaroid ölçüsündeki 35 ayrı fotoğrafı, sevgilin için unutulmaz bir hediyeye dönüştürmek senin elinde…
Duvarlara Renk Katan Kanvas Tablolar
Tuval kumaş üzerine dijital baskı tekniğinin uygulandığı tablolarla sevgilinin kalbini çalmaya hazırsın! Kişiye özel hazırlanan Kanvas Tablolar, farklı boyut seçimleriyle her kullanıma ve ihtiyaca uygun pek çook seçenek sunuyor. İnce düşünülmüş tabloları, kolaj veya tek resim halinde hazırlayabilirsin. Sevgilinle yer aldığınız kareler arasından en sevdiğini seç, ister tek resim istersen de çoklu fotoğraflardan oluşan özel bir kolaj hazırla. Birlikte geçirdiğiniz unutulmaz anlara hak ettiği değeri göstermenin yolu, kaliteli ve ihtişamlı kanvas tablolardan geçiyor…
Aşkınızın Simgesi Klasik Magnetler Hep Sizinle
Tüm metal yüzeylerde kullanılan magnetler, sevgilinle olan 9 ayrı fotoğrafla yaşadığınız alanı süslüyor. Arkası mıknatıslı ve ön yüzeyi parlak olan ürün hem estetik hem de kullanım açısından dikkat çekiyor. İster buzdolabı, metal pano, dolap istersen de masa lambası üzerinde yaşadığınız anlarla etrafını donat… Anılarda hayat kazanan Klasik Magnetler, hayatın koşuşturmacasında sevginin gücünü simgeliyor. Birlikte gittiğiniz tatil mekanlarından bir romantik akşam yemeğinde çekildiğiniz tüm kareler, evin her noktasında seninle… 5,3x8m cm ölçülerindeki dikdörtgen magnetler, şık ve zarif çizgileriyle her anına şahitlik ediyor.
Metal Anı Çerçevesi ile Anıları Ölümsüzleştirin!
Sevgiline hediye edebileceğin enn şık ve modern Metal Anı Çerçevesi, aşkınızın göz alıcı muhteşemliğine yer veriyor. İster çalışma masanda istersen de komodin üzerinde hayat bulan çerçeve, birlikte geçirdiğiniz keyifli anlara ev sahipliği yapıyor. 48x60 cm boyutlarındaki ürün hem dekoratif hem de nostaljik çizgileriyle öne çıkıyor. Eğer sevgilinin her anında yanında olmak istersen Metal Anı Çerçevesi tam sana göre…
Sevgililer Günü’ne özel hediyeleri nereden bulabilirim?
Hayatının aşkını mutlu edeceğin tüm yaratıcı ve ince düşünülmüş hediyeler, Sosyopix.com’da seni bekliyor. Çerçevelerde baskılı kartlara, anı albümlerinden kanvas tablolara kadar pek çok armağan önerileri ve fikirleri için bizi tercih edebilirsin.
En romantik ve anlamlı hediyeler nelerdir?
Eğer hayatına anlam katan sevgilin için onu özel hissettirecek Anı Kitabı ile tüm anılarınızı albüm haline getirebilirsin. İstersen ‘gülüşün her gün benimle olsun’ diyorsan resimlerinizle renklenen masa takvimi hazırlayabilirsin.
Sevgililer Günü için özel kutlamalar ve sürprizler nelerdir?
14 Şubat’ta sevgilinizle geçirdiğiniz zamanları kutlamak ve ilişkinizi güçlendirmek adına başbaşa bir tatil planlayabilir veya romantik bir akşam yemeğinde birlikte vakit geçirebilirsiniz. Sürprize ek olarak onu mutlu edecek bir armağan ve senin kaleminden çıkan özel bir sözle günün anlamına yakışır kutlama yapabilirsin. 
Sevgiliye hediye seçerken nelere dikkat etmeli?
Hayatının anlamına özel hediye seçerken onun hoşlanacağı tarzdaki ürünlere göz atabilirsin. İkinizin yer aldığı fotoğrafları, zarif ve şık tasarımlarla buluşturarak sevdiğin insanı şaşırtmak ister misin? Yaratıcı ve daha önce hiçbir yerde görmediğin hediyelerle sevdiğin kişinin kalbini çalabilirsin. Birlikte geçirdiğiniz anları canlı tutmak istiyorsan aradığın hediye Sosyopix’de... 
Sevgilime hangi hediyeyi almalıyım?
Hediye seçimlerinde kararsızsan tam aradığın sonsuz fikirler seni bekliyor! Birlikte geçirdiğiniz romantik ve keyifli anları ölümsüzleştirmek senin elinde… Sevgiline özel baskılı fotoğraflar, kanvas tablolar ve magnetlerle aşkınızın tüm incelikleri hep sizinle...O anlar unutulup hafızalardan silinmesin diyorsan ömür boyu aşkınızı sürdürecek ürünlere hemen göz at!
Kişiye özel Sevgililer Günü hediyesini nereden bulabilirim?
Romantik akşam yemeklerini, keyifli zamanları ve güldüğünüz selfie’leri hatırla… El yapımı ve kişiye özel hediyelerle zamanın aşkınızı unutmasına fırsat verme! Sevdiğin kişiye özel hissettireceğin bu özel günde aradığın tüm hediye önerilerini Sosyopix’de bulabilirsin.
13 notes · View notes
siyaabendzanaa · 3 years
Text
I
yok bir şey, yani bir ölüm sonrası bu, bitecek gibi değil
yıllardır sezilen bir çocuk ağlamasında
anısız, başıboş, dağılgan bir tabanca sesinde belki
belki de bir orman mı bu, tanımsız çiçekler açan orada
ve sanki tuhaftır da sayısız kuşları beklettiği
diyelim bir süre kendini dinlemek, diyelim bir süre boşluk
yani upuzun kumlar, kumlarda ayak izleri,bir başka deyimle yorgunluk
ya da bir atın çalınma hikayesi; gün günden büyüyen odalarda
bir çadır, bir gül, bir panayır bayrağı, bir adam
dargın bir adam; iğneler, pullar, ve kadınlar biriktiren kafasında
sonra lavanta kokuları, sonra eskimiş ayva lekeleri - sonra
içimde bir çayır sevinci, olmayan kuşlarıyla bir çayır
belirsiz, uzak, daha söylenmemiş bir şarkı tutarında
belki de bir azizin bir tavşana ustaca gülmesi, iyi
belki de bir org, bir çalar saat, ya da bir çocuğun
şaşırmış, durgun, ve tuhaftır ölüvermesi
sonra bir süre kendini dinlemek, gene bir boşluk
ya da bir başka deyimle “hiçbir şey olamayan” a yolculuk.
derken o; bir kül yığını, kuş pislikleri, cami avluları sonra
bir ağaç erik ağacı, bir kadın az uyanık korkulu
bahçeler, birazdan sabah kahvaltıları, elbette havuzlar
havuzlar mı diyorum, bir kız çocuğu her zaman olurdu
olurdu gök ayaklı bir gök, kedi ayaklı bir kedi
bir kedi - bunu anlıyorum- yok edilmez bir zaman parçası gibi
bir kitap; bir nehir balığı işte, ve sebepsiz aslan avları
üstelik çok sevilen - sizi bilmiyorum -kelebek koleksiyonları
sonra da biz - bunu hep söylüyorum- herkes kendi ellerinin işlerine tutuldu
herkes biraz olsun katlandı acılarına
acılar; sabah akşam, ve şaraplarının çoğaldığından fazla
sanki bir keman tamircisi sessizliği buldu
kim ne derse desin biri kendini vurdu bir akarsu başında
ve düşündük, sebep ne? - sebep şu:
sadece, ama sadece bir akarsu…
gene bir örtü düzeltildi, gene bir bardak düze kondu
bir ölüm unutuldu, bir yas, bir karabasan düzeltildi
diyelim sahici bir kuş geçti uzaklarımızdan
bir kadın bir yere sapladı çok yorgun bir iğneyi
kuşuyla gökleriyle eski bir zaman yarattı iğne
bir heykel kendini oldu, bir eski yazıt kendine gitti
ayrıca bir gül koktu, duyuldu şekil gibi…
sonra bir süre kendimiz olduk, gene bir süre boşluk
ya da bir başka soruyla “hiçbir şey olmayan” a yolculuk
tükendi şimdiki bir el, tükendi şimdiki ağız, yavaşça tükendi her biri
bir yatak, bir koltuk üstü; yani bir yerlere koyduk ellerimizi
baktık kimseler bunu böyle yaptığını bilemez
gittik bir testi su aldık, günlerce durdurduk içtiğimizi
anladık - neyi anladık sanki?- yenilip yenilip yenilip
bir yere dokunmakla boşluğu yendiğimizi
sonra da resimler olduk, çaresiz resimler olduk kendimize
şurada saçlarımız oldu, ağzımız, bir kocaman gülmemiz oldu şuralarda
kimimiz bir dilim ekmek yedi o şimdi adını bilmediğimiz şeylerde
oturduk kaldık öyle, konuştuk kaldık öyle, seviştik kaldık
diyelim bir yer kapladık bir sevgi ya da bir konuşma büyüklüğünde
yünümüzü serdik, aşımızı kardık, bitirdik işlerimizi
biz bitirdik diyoruz-bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!
önce bir yere gittik, sonra o yerden döndük, çoğalttık kendimizi
- bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!
yayımızı gerdik, kuşumuzu vurduk, kararttık göklerimizi
- bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!
sen, tanrı! Bizi kendinden attın, o sebepsiz kendimizi
- bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!
ne yapsak çaresizdi, ne yapsak yoktu bittiği
kapayın gözlerinizi, kapayın gözlerinizi!
kapadık - iyi mi yaptık? - demek bu bakışlar en güzeli
evet, bu bakışlar en güzeli
bir yere gitmek değil, bir yerden dönmek değil
gitmekle dönmek en güzeli
başımızı eğdik, kapımızı ittik, bitirdik işlerimizi
biz bitirdik diyoruz - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!..
II
gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin
bir nehir akmaya bırakılsın, bir şehir konuşulmaya
sanki bir çocuk ağlatılsın, bir kaba yüz unutulsun, unutulsun!
bir yüz ki yıllarca eski; güneşler, çardaklar, han kapılarında
diyelim belki de orda; evlerde, evlerin en tenha odalarında
sevilmiş kadınlarda toy, büyümüş av hayvanları gibi böcekli duvarlarda
durmuş ağır hastalarda biraz, nasıl ki bir su durur ipince bardaklarda
tıkanmış bir yürekte, devinmez bir ayakta işitmez bir kulakta
nasıl ki durur insan, durmuşlar öyle kararsız, ölgün sorularla
ur yaşar, ayak sertleşir, oysa sinekler gezinir yaralarda
ve sonra yer kalırsa, ve belki yer kalırsa
bir yüz belirir kendiliğinden, bir bakış koşulur yoz karanlıklara
geçerler belki de sonra, geçerler som gümüşlere, ipekli yakalara
- yerleşir kalır orda, yerleşir kalır orda, yerleşir kalır -
belki de yüzler vardır güçlenir tanrılarla
sular mı kaynar ocakta, dışarıda kapı mı vurulur, yok mudur kimseler açınca?
demek ki yüzler vardır; beslenir, beslenir tanrılarla.
soralım - kime soralım? - çünkü biz sormakla varız bir bakıma
soralım, hani bir akşam üstü, gölgeler olsun camlarda
evlerde gölgeler olsun, dışarda, köşe başlarında gölgeler
gölgeler - bunu ben istiyorum - kimseler olmayan bir kalabalıkta
sorsam ya, “biri mi öldü? "orda ne var?” “birden mi kopacak fırtına?”
ya da kim ölmedi işte, orda ne yok? bir sorsam
bunu hep söyleyerek bir şehvete varırım bazen
- yüzünüz solgun.. kimbilir nerde..biraz anlatın!
- bilirim, karınız öldü - ama ne çıkar - biraz anlatsanıza
biriyse bir şey yazsa, ben gizlice okusam, okusam
kapasam gözlerimi, ki ne varsa onu denesem orada
bir şeyler olacak ya - bunu hep biliyoruz - bir şeyler, bir şeyler
ama biz - niye saklayalım - sormakla varız bir bakıma.
gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin
bir kadın sevmeye bırakılsın, bir şehir geçmeye ellerimizden
şehirler, her yerde biraz onlar, yeni çıkmış mühürlerden
kokular mühür kokuları, renkler ki durmadan bir laciverde akan
ve adamlar akan gemi kıçlarında, tuğla harmanlarında adamlar
size sesleniyorum, o eski kırmızı! isa'dan beri öyle kırgın
ve kırgın o adamlar kapkalın parmaklarında bir ölüm tanrısının
tanrılar!.. bazan da onlar, yani çok bulunan evlerimizde
bir bakır tel içinde, bir camın en kesilen yerinde tanrılar
tanrılar..belki de bir kadının bir erkeğe boş verdiği yerde
belki de duydum diyebilmek, sadece “duydum, duydum!”
belki de sen; o eski kırmızı, isa'dan beri öyle yorgun
ve yorgun o adamlar - bunu anlıyorum - ben sahi biraz da anlıyorum
kaçsınlar diyorum - kaçmazlar - ölsünler diyorum - ölemezler -
susarlar, acıkırlar, bir başka ölümle tükenirler.
tabaklar yıkanırlar, sersefil resimler asılırlar aynalara
-bir kadın elinde bir demet gül, sevdalı bir yazıyla bin dokuz yüz beş
bir şehir bandosu bin dokuz yüz beş, bir domino oyuncusu bin dokuz yüz beş-
yani şu resimler yok mu, her yerde biraz bulunurlar
kapılar açılırlar, kadınlar gülüşürler aralarında
bazan da bir şey olur, bir düzen gelişir olacaklarda
bir sedir, bir ev, kırmızı bir terlik gelişir
bazan da bir şey olmaz, ilerde bir çıkrık boşalır
uyuyup kalmışızdır, ne zaman geçmiştir ne düşünce
bir böcek gitmemiştir, bir çocuk susmamıştır, bir yağmur dinmemiştir
uyanıp görmüşüzdür, ki ne varsa uykudan önce
üstelik korkunçtur bu, her şey birdenbire hızlanır
bir kadın - birdenbire - yıllarca uzakta gizlenir
bir bakış, bir konuşma, elbette çekinirsiniz
sığınıp bembeyaz gemilere, peygamber ateşlerine
yalnızım!. büyütür bir din gibi, kirlenirsiniz..
yaşayıp kurdunuz ya, ne zaman geçmiştir ne düşünce
madem ki biraz öyle - odanızda kadınlar - şöyle bir sekersiniz
şöyle bir sekersiniz, bir yere takılmış gibi ayağınız
ama bir oyun mu bu? yok, hayır, oyun denemez buna
yani çok isterdiniz; bir tiyatro, kıral şey..çok isterdiniz
düşlerin yardımıyla bir başka kılıkta:
“çok asil halkımızın…değmezdi…bu haberle yüreğimi parçalayıp…
düşmanlar…onları bu kötü ruhlarından kurtarıp…hepsini
birden feda etmeye - ben tanrı değilim, şarap… demek
tacıma göz diktiniz…”
olurdu işte, şöyle bir sekerdiniz, olurdu
kılıktan kılığa, ölümden ölüme, bir göl önünde susuzluğa
olurdu sekerdiniz - çok asil kardeşimiz - bunu yapardınız
oysa bir suyu dişlemek gibi şekilsiz, anlamsız, ve karanlıktır dünya.
evet, bazan da bir şey olur, bir örümcek yere sallanır
bir büyük hayvan suya eğilir korkularıyla
bir silah patladı sonra - diyelim patladı - yere yıkılır hayvan
kuşatır ormanı, kuşatır onları, kuşatır herşeyi biraz
o kadar kuşatır ki, eh! sonunda hiçbir şey olmaz.
sonra hiçbir şey olmaz,sonra hiçbir şey olmaz!
salt bu yüzden olacak bir köpek sürünür ayaklarıma
bir köpek, doğrusu şu: acıtmak gerekir bir yanını
- ne kadar?
- bilmem ne kadar
sanırım bir köpeklik, bir köpeğe yetecekleyin acı
böylece bir şey yapmak; şu, ya da bu şekilde çaresi yok
hadi kalk! - bunu kendime söylüyorum - bir şeyler yapmalıyım kendimce
örneğin bir şeye benzeyelim, yapılan bir şeye, ne çıkar bundan
kesilen bir dala benzeyelim, açılan bir pencereye
yağmura benzeyelim mi yağmura? - bekle biraz - güneş açsın güneşe
benzeyelim mi ?
sonra da bir kahveye girelim, benzeyelim mi bir oyun sonrasına ?
masalar: çekilelim, kağıtlar: atılalım, gazozlar: içelim
evlere benzeyelim evlere: ateş uçlarına biraz, susamış kalmış bir örümceğe
sonra bir kadına geçelim - bir kadın - ve onun kocaman bir erkeğe gidişine.
sonra bir dergi alalım, ya da bir gazete; salt küçük harfleri için
bir adam kendini astı! - benziyoruz zaten - biz ne kadar benziyoruz kendimize
ya da bir shakespeare ağzıyla: işte halk! işte ölüm!
ölüler taç giyiyor - benzeyelim mi - ölüler taç giyiyormuş çağımızda
morglara gidelim morglara - eğer istersen - ağır hastalara gidelim
birini vuralım istersen- ne çıkar - bir kıral, ya da bir burjuva ağzında
bu düzen, yani hiçbir şey, evet haykıralım
yani bir suçumuz olsun, biraz da böyle olsun, sığınmış oluruz suçlara
ya da bir gemi olalım - en puslu havalarda - günlerce kaybolmak için
diyelim bir güneş açsın sonra - ne güzel! - yeniden varmak için kıyıya
biraz da sevişmeyelim, çünkü durmadan seviştik, yani ne anladık
kim ne anladı sanki ? seviştik bitti o kadar
ne bitti ? döndük, içimize katlandık, her şey biraz daha anlaşılmaz oldu
ya ne yapalım şimdi ?
- hiçbir şey!
- öyle ise alışın!
- alıştık.
sanki bir alandayız, şunlar da uçaklar, her kalkmada bir boşluk
belki de bir şey ki bu, örneğin bir deniz ortası, ilk olarak kalabalık
bunlar da insan diyoruz - susalım, susalım! - elbette tanıdık
üstelik sormayalım, n'olursun sormayalım - bunu ben kendime söylüyorum
ne desem kendime söylüyorum: insanın tarihi yalnızlık..
Edip Cansever
(Dost, C. VI, S. 30 Mart 1960, s. 15-19)
1 note · View note
kelebeketkisinden · 4 years
Text
kelebek etkisi nedir?
1963 yılında, Edward Norton Lorenz hava durumu ile ilgili hesaplamalar yaparken, ilk olarak 0,506127 olarak girdiği başlangıç verisini, ikinci denemesinde 0,506 olarak değiştirdi. İki sayı arasında sadece binde bir, yani bir kelebeğin kanat çırpmasının yarattığı rüzgarla eşdeğer bir fark vardı; ancak ikinci hesap, birinci hesaba göre çok farklı sonuçlar veriyordu. Lorenz, bu keşfinden sonra Kelebek Etkisini şöyle açıkladı: ‘’Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir.’’ 
Kelebek, kasırganın oluşumuna doğrudan sebep olmaz ya da gücünü arttırmaz. Ancak bu terim, kelebeğin kanatlarını çırpmasının kasırgaya sebep olabileceğini söyler.
Buna biraz daha somutlaştırarak baktığımızda ve günlük hayatımızla bağdaştırdığımızda ise, aslında ne kadar doğru bir yasa olduğunu fark etmemiz mümkün. Basitten zora gidelim. Geçtiğimiz bir haftayı düşünün, haftanın her günü neler yaptığınızı, rutin haline getirdiğiniz şeyleri, zamanın sizin için işleyiş biçimini düşünün.. Örneğin, her sabah kalktığınızda kahvaltıdan önce bir fincan kahve içiyorsunuz. Vücudunuz buna alışmış ve rutininiz haline gelmiş. Bir sabahınızı kahve içmeden geçirdiğinizi düşündüğünüzde, gününüzün nasıl da değişeceğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Belki o bir fincan kahveyi içene kadar çok asabi hissedeceksiniz, belki ruhsal olarak eksik hissedeceksiniz ve hatta belki vücudunuz fiziksel bir reaksiyon verecek, başınızın ağrıması ya da halsizlik hissi gibi. İşte her sabah içtiğiniz o bir fincan kahve, bütün gününüzün nasıl geçeceğine etki ediyor aslında. Kahve burada yalnızca bir metafor. Hayatımızın bütününü düşündüğümüzde, yaptığımız en ufak bir değişimin ya da attığımız basit bir adımın birçok şeyi değiştirebileceğini inkar edemeyiz. Bazen bilinçli olarak bazense tamamen bilinçsizce atılan adımlar, yaşamımızın seyrine etki edebilir ve hatta yalnızca kendi hayatımız değil, bir başkasının hayatına da etki edebilir. Okuma alışkanlığı olmayan birine önerdiğim bir kitapla, belki de ona hayatında alabileceği en güzel hediyeyi vermiş olacağım, okuma alışkanlığını.. Önerdiğim o kitabı çok sevecek, bitirip bir başka kitaba geçecek, sonra bir tane daha...Böylece okumayı sevmiş olacak ve bu alışkanlığı edinmiş olmanın meyvesini hayatının birçok alanında yiyecek. Küçük bir öneri ile, o insan artık tek bir insan olmaktan çıkacak, okudukça genişleyecek, her okuduğu kitapta farklı bir karaktere bürünecek, gelişecek ve hayata birçok pencereden bakabilecek, bir kelebek kanat çırpacak. Okuduğu kitapları başkalarıyla paylaşacak, o kitaplardan yeni insanlar doğacak, bir kelebek daha kanat çırpmış olacak...
Tüm bunları ele aldığım zaman, Kelebek Etkisi’nin benim için ne kadar özel ve anlamlı olduğunu daha iyi anlıyorum. Bir birey olarak yaşamaya başladığım andan bu zamana dek başımdan geçen tüm zorluklar ya da mutluluklar ile bağdaştırabiliyorum Kelebek Etkisi’ni. Hayatımda dönüm noktası diye adlandırabileceğim birtakım şeylerin, dönüm noktası olma sebebi hep bir küçük kıvılcımdı. Doğru zamanda attığım bir adım, doğru yerde söylediğim bir cümle, yarı bilinçli yarı bilinçsiz olarak verdiğim o ani karar. Bütün o dönüm noktalarını, anlık gelişen bir beyin fırtınası sonucu alınan karara, bazen de tamamen şanslı oluşuma yoruyorum. Şanslı olduğum için o adımı atmaya itti beni bir güç, şanslı olduğum için o an oradaydım ya da tam tersi, şanslı olduğum için o an orada değildim. Koskoca dünyayı düşündüğümde belki de bir toz tanesi bile etmeyen bir an, benim için çok şeyin sonu ve çok şeyin başlangıcı oldu...Bu yüzden Kelebek Etkisi diyorum hayatıma, bir kelebeğin kanat çırpışı kadar minik ve güçten yoksun aldığım her nefes, ama o nefesi aldığım sürece çok şeyi değiştirebileceğimi biliyorum. Hayatta hiçbir şeyin sebepsiz olduğuna inanmıyorum. Acıdan kıvrandığım anlarda, mutluluktan ayaklarım yerden kesildiğinde ya da öfkeden kıpkırmızı kesildiğimde, gözyaşlarımın akmasına hiçbir güç engel olamadığında biliyorum; bir yerlerde bana ait bir şeyler var ve ait oldukları yere ulaşmak üzereler. Belki hüzün, belki huzur, belki de tahmin edemeyeceğim başka bir şey. Önemli olan tek şey bana ait olması. Yaşadıklarıma anlam veremediğimde zihnim eli kanlı bir düşman gibi yakama yapışır, düşünmekten beynim düğümlenir, deli gibi uyumak istediğim halde uyuyamam, işin kötü tarafı uyanamam da uyanmam gerekene. Çözemem, çözemedikçe delirecek gibi olurum. İşte o anlarda nefes alıp düşünürüm, bunu yaşıyorsun çünkü bir sebebi var derim. Sabırsız benliğimi biraz olsun yatıştırabilen tek şey buna inanmak. Sebebi var, yalnızca bekle, diyebilmek. Çünkü her şey bir başka sebebe bağlıdır, bu sebep bazen toz kadardır, bazense çığ. Çünkü her şey tam da olması gerektiği gibidir her zaman, yalnızca kabullenmesi güçtür. Çünkü o kelebek hep vardır ve kanadını çırpması an meselesidir. 
Yaşadığım her duyguyu dorukta yaşıyorum, keyif ala ala. Ağlamaktan da, kahkaha atmaktan da, utanmaktan da, pişman olmaktan da çekinmiyorum. Akla gelebilecek hiçbir duygudan kaçmıyorum, hiçbir duygunun ağırlığından korkmuyorum. İyisinden de, kötüsünden de bana kalan ne, ona odaklanıyorum. Hissetmekten korkmamak, şimdiye odaklanmak benim sırrım. Hissetmek, hissedebilmek beni özgür yapan şey. Hissedebildiğim sürece özgürüm ve özgür olabildiğim kadar varım.
Kim bilir, belki de tam da şu an bir kelebek kanat çırpmıştır bile..
5 notes · View notes
erdembalci · 4 years
Text
Yazmak İstiyorum
Bugün Erdem Balcı olarak, içimden geldiği gibi yazmak istiyorum. Sözcükleri tutmadan, satır satır, sayfalara dökmek istiyorum. Su gibi aksın gitsin yazdıklarım; sözcükler, cümleler, satırlar, paragraflar…
Kalemim tükenene kadar yazmak, sayfa dolana kadar sayfa bitene kadar yazmak. Sözcüklere gem vurmadan açık açık yazmak. Yazmak bir tarla gibi adeta; tarlayı sürüyorsun, mahsüller, fikirler, düşünceler açığa çıkıyor. Sözcükler, cümleler fışkırıyor özgürce…
Düşünüyorum size ne yazayım diye ,bir mektup yazar gibi…Düşünüyorum size şiir yazar gibi… Düşünüyorum size bir makale bir köşe yazısı bir deneme yazar gibi…
Başımı iki elimin arasına alıp yazıyorum belki felsefe diyorum belki başka bir şey yeter ki yazıyorum. Neden sonuç diye düşünmüyorum, kalemimi sayfaya dokunduruyorum harfler konuşuyor cümleler konuşuyor…
İşte bu paragrafta neden sonuç diye düşünüyor ve okuyucu, yazar diyorum. Yazmak kadar okumak ta güzel, o satırları hissetmek, sayfanın kokusunu koklamak. Yanar döner sönmez bu satırlar kalır izi ebediyete ışıl ışıl parlar…
Yazının adımları kurşun gibi işler ne söylendi neler söylendi. Cümlelerin bakışı bir nakış gibi sayfada ilerler. Sayfa sayfa, satır satır unutmaz unutulmaz yazılanlar…
Sözcüklerin Cumhuriyeti bu yazdıklarım. Tadı nağmesi açık egemen. İz bu arkadan gelenlere gelecek nesillere. Zamanın sabrı yok, cümlelerin suskunluğu yok…
Bir tarih kadar değerli; noktası, virgülü, cümlesi zanaat oluşturması sanat. Düşünmesi felsefe duygu oluşumu edebiyat. Derin derin nefes alır yazılar, yazılandan yazandan ötürü…
Saklambaç oynadığım zaman; söz, körebe oynadığım zaman; duygu, yakan top oynadığım zaman da; düşünceler, fikirler çarpışır zihnimde ortaya bir harmoni çıkar bu harmoni olur bir meşale…
Sebepsiz fırtına olur mu hiç? Olmaz tabi. Belirginleşen olaylar yaşanan ayrıntılar satırlara girdiği zaman bu sağanağa döner sonunda bu fırtına duygu seline dönüşür, sayfalara dökülür… İçimin ve yazımın istikbali bu yolda Candır Canandır. Kadim dostum yazılan yazılar satırlardır.
Erdem Balcı
1 note · View note
yeniyeniseyler · 8 years
Text
Gökhan Alkan – Sensiz Olmuyor (“Seviyor Sevmiyor” Dizi Müziği) (Final Özel)
Gökhan Alkan – Sensiz Olmuyor (“Seviyor Sevmiyor” Dizi Müziği) (Final Özel)
Başrollerini Zeynep Çamcı, Gökhan Alkan, Gonca Sarıyıldız ve Yiğit Kirazcı’nın paylaştığı, atv’nin sevilen dizisi “Seviyor Sevmiyor”un 12 Şubat 2017 Pazar akşamı yayınlanan final bölümü olan, 28.bölümünde “SensizOlmuyor” isimli şarkı kullanıldı. Şarkıyı dizinin başrol oyuncusu Gökhan Alkan seslendirdi. Seviyor Sevmiyor – Final Bölümü Gökhan Alkan – Sensiz Olmuyor – Şarkı Sözleri: “Gerilir büyür…
View On WordPress
0 notes
olumsuzsozler · 6 years
Photo
Tumblr media
Alışılmış yaşam biçimi, mizaç, beslenme, morfolojik tipe ilişkin farklılıklar, yüz ifadeleri, ter, idrar, dışkı değişiklikleri, uyku, rüyalar v.s. dikkate alınmak suretiyle, hastalığın gidişinin nasıl bir durum alacağı önceden söylenebilir.
Hipokrat
Tumblr media
https://i.hizliresim.com/MdGoPk.gif
Hipokrat Sözleri : (MÖ 460 - MÖ 370) Yemeklerimiz ilaçlarımızdır, ilaçlarımız yemeklerimizdir.  Hipokrat Bir hastalığın en iyi çaresi, o hastalığa yakalanmamanın yollarını öğrenmektir. Hipokrat Bazen hiçbir şey yapmamak şifalı olandır.  Hipokrat Her şey doğaya karşı çıkıyor.  Hipokrat Nerede tıp sanatı seviliyorsa, orada insanlık sevgisi de vardır. Hipokrat En uç çözümler, en uç hastalıklar için çok uygundur. Hipokrat Sebepsiz yorgunluk, hastalığın habercisidir. Hipokrat Şüphe, inancın ikiz kardeşi olamayacak kadar yalnız bir acıdır.  Hipokrat Ayağını sıcak tut başını serin; gönlünü ferah tut düşünme derin. Hipokrat Yaşam kısa, bilim uzundur; kriz kısacık, deneyim tehlikeli ve karar zordur. Hipokrat Hastanın aklının yerinde olması ve besinlerden tat alabilmesi iyi birer belirtidir; tersi kötüdür. Hipokrat Ne tür bir insanın hasta olduğunu bilmektense, insanın ne tür bir hastalığı olduğunu bilmek daha önemlidir. Hipokrat Hastalıklar için iki şeyi alışkanlık haline getir. Yardım et veya en azından zararlı olanı yapma. Hipokrat Yaşlı kişiler perhize çok kolay katlanırlar; erginler, gençler ve çocuklar buna hiç tahammül göstermezler. Hipokrat Bütün hastalıklar her mevsimde görülür, ama kimisi belli mevsimlerde daha fazla görülür ve daha şiddetli seyreder. Hipokrat Vücutta sıcaklığın ya da soğukluğun duyulduğu yer, hastalığın bulunduğu yerdir. Hipokrat Açgözlü olmamanızı, hastalarımızın olanaklarını özellikle göz önünde bulundurmanızı dilerim.  Hipokrat Kimi olgularda hastadan hiçbir şey almayarak hizmet edilir. Hipokrat Geçim durumu darlık içindeki bir yabancıya bakacak olursanız, ona yardım ediniz. Hipokrat Hekim yalnız kendisi için değil, fakat aynı zamanda, hasta, hastaya bakanlar ve onun içinde bulunduğu dış koşullar için de uygun olanı yapmalıdır. Hipokrat Vücudun herhangi bir yerinde ağrılı bir hastalık bulunduğu halde, ağrı duyulmuyorsa, mental bir rahatsızlık vardır. Hipokrat Öğretmenim bana küçükken sen doktor ol derdi. Gururlanır kendimi zeki ve bilgin hissederdim Meğersem yazım kötü olduğu için öyle diyormuş. Hipokrat Bilgili ve dürüst bir hekimin yapabileceğini en iyi şey, hastasını hastalığı ile birlikte yaşamaya ikna etmek; gerisini doğaya bırakmaktır. Hipokrat Hastalık yoktur, hasta vardır. Hastalar somuttur ve hastalığın özelliği olan belirtileri hiçbir zaman aynı ölçüde göstermezler. Hipokrat Hasta, içinde bulunduğu zamanın ve iklimin etkilerine olduğu kadar atasal geçmişin etkilerine de bağlıdır.  Hipokrat Hekim, geminin kaptanı gibidir. Güzel havada yanlış bir yola saparsa ilkin fark edilmez. Fakat bir fırtına esnasında bu yanlışlık, bir felakete neden olabilir.  Hipokrat Bütün zevklerimiz, mutluluğumuz, kahkahalarımız ve jestlerimiz ve acılarımız, kederlerimiz, ümitsizliklerimiz ve gözyaşlarımız beyinden ve yalnızca beyinden kaynaklanır.  Hipokrat İnsanlar sara hastalığının nedenini tanrılara bağlıyor, çünkü ne olduğunu anlayamıyorlar. Fakat anlamadıkları her şeyin nedenini tanrıya bağlarlarsa tanrısal işlerin sonu gelmez.  Hipokrat İnsanlar onu anlamadıkları için epilepsinin kutsal bir hastalık olduğunu düşünürler. Bir gün onun neden kaynaklandığını anlayacak ve onu kutsal kabul etmeye son vereceğiz. Bu, evrendeki her şey için geçerlidir. Hipokrat Alışılmış yaşam biçimi, mizaç, beslenme, morfolojik tipe ilişkin farklılıklar, yüz ifadeleri, ter, idrar, dışkı değişiklikleri, uyku, rüyalar v.s. dikkate alınmak suretiyle, hastalığın gidişinin nasıl bir durum alacağı önceden söylenebilir. Hipokrat
youtube
............................................... ╚►Facebook: https://www.facebook.com/Pusulasoz ╚►Tumblr: http://pusulasozler.tumblr.com/ ╚►Twitter- 1: https://twitter.com/SozlerOlumsuz ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ..............................................
1 note · View note
leydivari · 7 years
Note
Sevdiğin güzel şarkılarını paylaşır mısın
Her dönem değişmekte aslında ama bu demler şunlar; * Halet Hob - Elissa * Harris j - save me from myself* Can Oflaz- Fikrimin İnce Gülü * Can Kazaz - Bunca Yıl, Bir ben Kalsam, Kırlangıçlar gibi * Abdullah Çağın -  Yokluğunda, Sebepsiz Fırtına* BTS- Go go *Abdurrahman mohammed mohab - craziness*Taemin - Goodbye* Lee Gi Kwang -  what you like* Cihan mürtezaoğlu- Sen banasın
15 notes · View notes
yasinnugrunn-blog · 7 years
Text
lise 2'ydi galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın.
kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum.
planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi.
o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an...
tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi.
artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım.
onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...
tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor?
omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.
uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini...
- sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.
gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.
üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı.
uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.
şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...
2 notes · View notes
uzaydakiquala · 7 years
Text
lise 2'ydi galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın. kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum. planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi. o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an... tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi. artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım. onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum... tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor? omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım. uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini... - sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum. gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım. üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı. uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu. şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...
2 notes · View notes
eironiea · 8 years
Text
YOK BİR ŞEY
I yok bir şey, yani bir ölüm sonrası bu, bitecek gibi değil yıllardır sezilen bir çocuk ağlamasında anısız, başıboş, dağılgan bir tabanca sesinde belki belki de bir orman mı bu, tanımsız çiçekler açan orada ve sanki tuhaftır da sayısız kuşları beklettiği diyelim bir süre kendini dinlemek, diyelim bir süre boşluk yani upuzun kumlar, kumlarda ayak izleri,bir başka deyimle yorgunluk ya da bir atın çalınma hikayesi; gün günden büyüyen odalarda bir çadır, bir gül, bir panayır bayrağı, bir adam dargın bir adam; iğneler, pullar, ve kadınlar biriktiren kafasında sonra lavanta kokuları, sonra eskimiş ayva lekeleri - sonra içimde bir çayır sevinci, olmayan kuşlarıyla bir çayır belirsiz, uzak, daha söylenmemiş bir şarkı tutarında belki de bir azizin bir tavşana ustaca gülmesi, iyi belki de bir org, bir çalar saat, ya da bir çocuğun şaşırmış, durgun, ve tuhaftır ölüvermesi sonra bir süre kendini dinlemek, gene bir boşluk ya da bir başka deyimle "hiçbir şey olamayan" a yolculuk.
derken o; bir kül yığını, kuş pislikleri, cami avluları sonra bir ağaç erik ağacı, bir kadın az uyanık korkulu bahçeler, birazdan sabah kahvaltıları, elbette havuzlar havuzlar mı diyorum, bir kız çocuğu her zaman olurdu olurdu gök ayaklı bir gök, kedi ayaklı bir kedi bir kedi - bunu anlıyorum- yok edilmez bir zaman parçası gibi bir kitap; bir nehir balığı işte, ve sebepsiz aslan avları üstelik çok sevilen - sizi bilmiyorum -kelebek koleksiyonları sonra da biz - bunu hep söylüyorum- herkes kendi ellerinin işlerine tutuldu herkes biraz olsun katlandı acılarına acılar; sabah akşam, ve şaraplarının çoğaldığından fazla sanki bir keman tamircisi sessizliği buldu kim ne derse desin biri kendini vurdu bir akarsu başında ve düşündük, sebep ne? - sebep şu: sadece, ama sadece bir akarsu...
gene bir örtü düzeltildi, gene bir bardak düze kondu bir ölüm unutuldu, bir yas, bir karabasan düzeltildi diyelim sahici bir kuş geçti uzaklarımızdan bir kadın bir yere sapladı çok yorgun bir iğneyi kuşuyla gökleriyle eski bir zaman yarattı iğne bir heykel kendini oldu, bir eski yazıt kendine gitti ayrıca bir gül koktu, duyuldu şekil gibi... sonra bir süre kendimiz olduk, gene bir süre boşluk ya da bir başka soruyla "hiçbir şey olmayan" a yolculuk tükendi şimdiki bir el, tükendi şimdiki ağız, yavaşça tükendi her biri bir yatak, bir koltuk üstü; yani bir yerlere koyduk ellerimizi baktık kimseler bunu böyle yaptığını bilemez gittik bir testi su aldık, günlerce durdurduk içtiğimizi anladık - neyi anladık sanki?- yenilip yenilip yenilip bir yere dokunmakla boşluğu yendiğimizi
sonra da resimler olduk, çaresiz resimler olduk kendimize şurada saçlarımız oldu, ağzımız, bir kocaman gülmemiz oldu şuralarda kimimiz bir dilim ekmek yedi o şimdi adını bilmediğimiz şeylerde oturduk kaldık öyle, konuştuk kaldık öyle, seviştik kaldık diyelim bir yer kapladık bir sevgi ya da bir konuşma büyüklüğünde yünümüzü serdik, aşımızı kardık, bitirdik işlerimizi biz bitirdik diyoruz-bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! önce bir yere gittik, sonra o yerden döndük, çoğalttık kendimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! yayımızı gerdik, kuşumuzu vurduk, kararttık göklerimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! sen, tanrı! Bizi kendinden attın, o sebepsiz kendimizi - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi! ne yapsak çaresizdi, ne yapsak yoktu bittiği kapayın gözlerinizi, kapayın gözlerinizi! kapadık - iyi mi yaptık? - demek bu bakışlar en güzeli evet, bu bakışlar en güzeli bir yere gitmek değil, bir yerden dönmek değil gitmekle dönmek en güzeli başımızı eğdik, kapımızı ittik, bitirdik işlerimizi biz bitirdik diyoruz - bitirin işlerinizi, bitirin işlerinizi!..
II
gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin bir nehir akmaya bırakılsın, bir şehir konuşulmaya sanki bir çocuk ağlatılsın, bir kaba yüz unutulsun, unutulsun! bir yüz ki yıllarca eski; güneşler, çardaklar, han kapılarında diyelim belki de orda; evlerde, evlerin en tenha odalarında sevilmiş kadınlarda toy, büyümüş av hayvanları gibi böcekli duvarlarda durmuş ağır hastalarda biraz, nasıl ki bir su durur ipince bardaklarda tıkanmış bir yürekte, devinmez bir ayakta işitmez bir kulakta nasıl ki durur insan, durmuşlar öyle kararsız, ölgün sorularla ur yaşar, ayak sertleşir, oysa sinekler gezinir yaralarda ve sonra yer kalırsa, ve belki yer kalırsa bir yüz belirir kendiliğinden, bir bakış koşulur yoz karanlıklara geçerler belki de sonra, geçerler som gümüşlere, ipekli yakalara - yerleşir kalır orda, yerleşir kalır orda, yerleşir kalır - belki de yüzler vardır güçlenir tanrılarla sular mı kaynar ocakta, dışarıda kapı mı vurulur, yok mudur kimseler açınca? demek ki yüzler vardır; beslenir, beslenir tanrılarla.
soralım - kime soralım? - çünkü biz sormakla varız bir bakıma soralım, hani bir akşam üstü, gölgeler olsun camlarda evlerde gölgeler olsun, dışarda, köşe başlarında gölgeler gölgeler - bunu ben istiyorum - kimseler olmayan bir kalabalıkta sorsam ya, "biri mi öldü? "orda ne var?" "birden mi kopacak fırtına?" ya da kim ölmedi işte, orda ne yok? bir sorsam bunu hep söyleyerek bir şehvete varırım bazen - yüzünüz solgun.. kimbilir nerde..biraz anlatın! - bilirim, karınız öldü - ama ne çıkar - biraz anlatsanıza biriyse bir şey yazsa, ben gizlice okusam, okusam kapasam gözlerimi, ki ne varsa onu denesem orada bir şeyler olacak ya - bunu hep biliyoruz - bir şeyler, bir şeyler ama biz - niye saklayalım - sormakla varız bir bakıma.
gün olsun, yel bulansın, bir dişi tay kendini bilsin bir kadın sevmeye bırakılsın, bir şehir geçmeye ellerimizden şehirler, her yerde biraz onlar, yeni çıkmış mühürlerden kokular mühür kokuları, renkler ki durmadan bir laciverde akan ve adamlar akan gemi kıçlarında, tuğla harmanlarında adamlar size sesleniyorum, o eski kırmızı! isa'dan beri öyle kırgın ve kırgın o adamlar kapkalın parmaklarında bir ölüm tanrısının tanrılar!.. bazan da onlar, yani çok bulunan evlerimizde bir bakır tel içinde, bir camın en kesilen yerinde tanrılar tanrılar..belki de bir kadının bir erkeğe boş verdiği yerde belki de duydum diyebilmek, sadece "duydum, duydum!" belki de sen; o eski kırmızı, isa'dan beri öyle yorgun ve yorgun o adamlar - bunu anlıyorum - ben sahi biraz da anlıyorum kaçsınlar diyorum - kaçmazlar - ölsünler diyorum - ölemezler - susarlar, acıkırlar, bir başka ölümle tükenirler.
tabaklar yıkanırlar, sersefil resimler asılırlar aynalara -bir kadın elinde bir demet gül, sevdalı bir yazıyla bin dokuz yüz beş bir şehir bandosu bin dokuz yüz beş, bir domino oyuncusu bin dokuz yüz beş- yani şu resimler yok mu, her yerde biraz bulunurlar kapılar açılırlar, kadınlar gülüşürler aralarında bazan da bir şey olur, bir düzen gelişir olacaklarda bir sedir, bir ev, kırmızı bir terlik gelişir bazan da bir şey olmaz, ilerde bir çıkrık boşalır uyuyup kalmışızdır, ne zaman geçmiştir ne düşünce bir böcek gitmemiştir, bir çocuk susmamıştır, bir yağmur dinmemiştir uyanıp görmüşüzdür, ki ne varsa uykudan önce üstelik korkunçtur bu, her şey birdenbire hızlanır bir kadın - birdenbire - yıllarca uzakta gizlenir bir bakış, bir konuşma, elbette çekinirsiniz sığınıp bembeyaz gemilere, peygamber ateşlerine yalnızım!. büyütür bir din gibi, kirlenirsiniz..
yaşayıp kurdunuz ya, ne zaman geçmiştir ne düşünce madem ki biraz öyle - odanızda kadınlar - şöyle bir sekersiniz şöyle bir sekersiniz, bir yere takılmış gibi ayağınız ama bir oyun mu bu? yok, hayır, oyun denemez buna yani çok isterdiniz; bir tiyatro, kıral şey..çok isterdiniz düşlerin yardımıyla bir başka kılıkta: "çok asil halkımızın...değmezdi...bu haberle yüreğimi parçalayıp... düşmanlar...onları bu kötü ruhlarından kurtarıp...hepsini birden feda etmeye - ben tanrı değilim, şarap... demek tacıma göz diktiniz..." olurdu işte, şöyle bir sekerdiniz, olurdu kılıktan kılığa, ölümden ölüme, bir göl önünde susuzluğa olurdu sekerdiniz - çok asil kardeşimiz - bunu yapardınız oysa bir suyu dişlemek gibi şekilsiz, anlamsız, ve karanlıktır dünya.
evet, bazan da bir şey olur, bir örümcek yere sallanır bir büyük hayvan suya eğilir korkularıyla bir silah patladı sonra - diyelim patladı - yere yıkılır hayvan kuşatır ormanı, kuşatır onları, kuşatır herşeyi biraz o kadar kuşatır ki, eh! sonunda hiçbir şey olmaz. sonra hiçbir şey olmaz,sonra hiçbir şey olmaz! salt bu yüzden olacak bir köpek sürünür ayaklarıma bir köpek, doğrusu şu: acıtmak gerekir bir yanını - ne kadar?
- bilmem ne kadar sanırım bir köpeklik, bir köpeğe yetecekleyin acı böylece bir şey yapmak; şu, ya da bu şekilde çaresi yok hadi kalk! - bunu kendime söylüyorum - bir şeyler yapmalıyım kendimce örneğin bir şeye benzeyelim, yapılan bir şeye, ne çıkar bundan kesilen bir dala benzeyelim, açılan bir pencereye yağmura benzeyelim mi yağmura? - bekle biraz - güneş açsın güneşe benzeyelim mi ?
sonra da bir kahveye girelim, benzeyelim mi bir oyun sonrasına ? masalar: çekilelim, kağıtlar: atılalım, gazozlar: içelim evlere benzeyelim evlere: ateş uçlarına biraz, susamış kalmış bir örümceğe sonra bir kadına geçelim - bir kadın - ve onun kocaman bir erkeğe gidişine. sonra bir dergi alalım, ya da bir gazete; salt küçük harfleri için bir adam kendini astı! - benziyoruz zaten - biz ne kadar benziyoruz kendimize ya da bir shakespeare ağzıyla: işte halk! işte ölüm! ölüler taç giyiyor - benzeyelim mi - ölüler taç giyiyormuş çağımızda morglara gidelim morglara - eğer istersen - ağır hastalara gidelim birini vuralım istersen- ne çıkar - bir kıral, ya da bir burjuva ağzında bu düzen, yani hiçbir şey, evet haykıralım yani bir suçumuz olsun, biraz da böyle olsun, sığınmış oluruz suçlara ya da bir gemi olalım - en puslu havalarda - günlerce kaybolmak için diyelim bir güneş açsın sonra - ne güzel! - yeniden varmak için kıyıya biraz da sevişmeyelim, çünkü durmadan seviştik, yani ne anladık kim ne anladı sanki ? seviştik bitti o kadar ne bitti ? döndük, içimize katlandık, her şey biraz daha anlaşılmaz oldu ya ne yapalım şimdi ?
- hiçbir şey! - öyle ise alışın! - alıştık.
sanki bir alandayız, şunlar da uçaklar, her kalkmada bir boşluk belki de bir şey ki bu, örneğin bir deniz ortası, ilk olarak kalabalık bunlar da insan diyoruz - susalım, susalım! - elbette tanıdık üstelik sormayalım, n'olursun sormayalım - bunu ben kendime söylüyorum ne desem kendime söylüyorum: insanın tarihi yalnızlık..
Edip Cansever (Dost, C. VI, S. 30 Mart 1960, s. 15-19)
3 notes · View notes
chikotr · 8 years
Text
lise 2'ydi galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın. kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum. planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi. o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an... tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi. artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım. onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum... tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor? omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım. uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini... - sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum. gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım. üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı. uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu. şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...
16 notes · View notes
birpapatyadaha · 8 years
Note
Hiçbirşey sebepsiz değildir... ''Gökyüzü çok bulutlandığı zamanlarda bile aslında güneş bir yerlerdedir'' Soğuk bir kış sabahı sahilde bulunan küçük bir koydan bir balıkçı filosu denize açılır. Öğleden sonra büyük bir fırtına kopar ve gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememiştir. Bu saatte ben sana neden sebepsiz yere rastlayayim o vakit ?
Peki rastlayışının sebebi nedir?
2 notes · View notes
sarki-sozleri · 7 years
Text
Seviyor Sevmiyor Sensiz Olmuyor Yerine Konmuyor (Yiğit) Şarkı Sözleri
Seviyor Sevmiyor dizisinin unutulmaz müziği Sensiz Olmuyor Yerine Konmuyor şarkısını ve sözlerini sizler için paylaşıyoruz.
youtube
Gerilir büyür ah Bir sebepsiz fırtına Kardeşidir umut aşkın Kalan elinde avucunda Fırtınalardan kurtar beni ya Batırma gemilerimi Umutlar aşkın teknesi ya Umutlarım tükendi Sensiz olmuyor yerine konmuyor Kimsenin eli senin gibi dokunmuyor Karlara inat yürürüm yollarına Adını camlara yazdım okunmuyor Gerilir büyür ah Bir sebepsiz fırtına Kardeşidir umut aşkın Kalan elinde avucunda Fırtınalardan kurtar beni ya Batırma gemilerimi Umutlar aşkın teknesi ya Umutlarım bulutlanır Adına düğümlenir Sensiz olmuyor yerine konmuyor Kimsenin eli senin gibi dokunmuyor Karlara inat yürürüm yollarına Adını camlara yazdım okunmuyor
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Aldatma Sözleri
Birini unutmak istiyorsan, onun adını kumlara yaz, Sabahleyin dalgaların ve fırtınanın onu sildiğini göreceksin. Eğer birini seviyorsan, onu kalbine yaz ki hiçbir fırtına ya da dalga onu silemesin.
En değerli şey sen oldun Ve birden en değersiz. İkisini de sen istedin Geldin ve gittin Sadece izlemekle yetindim.
En güzel yarınlar senin olsun, ömrün mutlulukla dolsun çünkü sen buna layıksın. Eğer gün gelirde beni unutursan inan ki gülüm canın sağ olsun.
En mutlu gününde yanında yoksa onunlayken bile onsuzluğu yaşıyorsan bil ki terk edilmişsindir yalnızlığı yaşıyorsun ama bilmeden.
Güller anlatsın sana olan sevgimi. Güller anlatsın yalnızlığımı, çaresizliğimi, yavaş yavaş eriyen yüreğimi güller anlatsın. Ben anlatamadım güller anlatsın.
Bir ömür boyu seninleyim desende istemem artık. Çünkü sen rüzgarın coşturduğu bir toz bulutusun. Bugün bana esersin yarın ellere.
Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek. Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım. Hiç bu kadar uzun susmadın sevdiğim. Hiç bu kadar uzun gitmedin bilmediğim yerlere, gözlerimi götürmeden yanında!
Bir sevgilim var uzakta yüzünü göremediğim, sesini duyamadığım. Bir sevgilim var uzakta elini tutamadığım, saçına dokunamadığım. Ama gün gelir sevgilim bana dünden yakın olur.
Bir soluk kadar yakın yıldızlar kadar uzak derler sevgi için. Uzanır yetişemezsin, yetişir dokunamazsın, dokunur vazgeçemezsin vazgeçer ama asla unutmazsın.
Denizin dibinden bir avuç sevgi çıkarırken vurgun yedi dalgıç ciğer bitse de yürek atmakta çünkü sevgi dipte hala ışıldamakta.
Dilerim tanrıdan yüzün hiç gülmesin, Yıllarca benim gibi sevip sende acı çekesin sevgimi bilmedin suç bende mi! Seven çeker acıyı sevmeyen ne bilsin. Bana aşktan bahsetme sevmek kim sen kimsin.
Doğan her günün sabahında içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, inan hiçbir şeye değmezdi yaşamak.
Dostluk kolay kurulur ama devam ettirmek zordur. Bugün kırdım seni. Ama inan istemeden oldu. Bu nedenle senden çok, çok özür dilerim.
Dün gökyüzüne bir avuç yıldız fırlattım. Karanlığında aydınlığım olsun diye. Şimdi sensizliği kalbime fırlatıyorum, bıraktığım yerden dönesin diye.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler. Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden dönen yok seferinden.
Düşlerim vardı görmekten korktuğum, hislerim vardı söylemekten korktuğum, şiirlerim vardı yazmaktan korktuğum, şimdi sen varsın kaybetmekten korktuğum.
Duygular vardır elletilmeyen, sevgiler vardır kelimelere sığmayan, bakışlar vardır insanı ağlatan, insanlar vardır ki asla unutulmayan, işte sende onlardansın!
Eğer beni bu sokakta, bu mahallede, bu şehirde bulamazsan, sevgilim bil ki ben, gözlerinin daldığı yerdeyim.
Eğer bir gün gökyüzünün kara mavi çizgisinde bir kırlangıç sürüsü görürsen bil ki kanatlarındaki buruk gülümsemelerle ıslak tebessümler benden sana kalanlardır.
En sevdiğim seni özlemekti, en sevdiğim kendimi özletmekti, en sevdiğim ellerim arasındaki parmaklarını sımsıkı tutmak, bir yaprak dökümü gibi hafif ürkek üşüyerek seninle orada yürümek.
Gece bir başka giyer siyahını, yıldızlar daha bir sönük olur, yakamozlar başka çizer denize kendini ve hayat daha bir kahpe oynar oyununu sen yanımda yoksan eğer!
Gece midir insanı hüzünlendiren, insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen. Gece midir seni bana düşündüren yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen.
Geçenlerde bir meyhane keşfettim mezarlığın karşısında. Bir gün beni ararsan ya meyhanedeyim ya da tam karşısında.
Geceyi deniz tutmuş, kalbimi hasret, hangi sularda ayak izlerin, hangi kaptanın seyir defterinde kalmış gözlerin.
Gidişinle beni boş bir sedaya bıraktın, şimdiden sayıyorum sensizlik günlerini ve geleceğin günü bekliyorum sabırsızlıkla, o günün sevgisiyle avutuyorum bir parçacık kalbimi.
Gitmek mümkün olsa gitsem uzaklara, sevmesem seni yaksam yüreğimi, savursam küllerimi dağlara denizlere, yeşerirdi küllerim sana olan sevgimle.
Şimdi bir mevsim değil, bir hayat girdi aramıza. Ne sen dönebilirsin artık geriye, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Gökte rahmet olsan umudum değilsin senin de yağmurunda ıslanmıyor bedenim kızgınlığım sana değil kendime senin mevsiminde açmıyor açamıyor çiçeklerim.
Gözlerim yollarda bekletme ne olur, bu aşka bir hüzün ekletme ne olur, bana sensizliği öretme ne olur, yokluğun cehennem, cennetim sensin.
Gözlerin sözlerini örtecek kadar masum, düşüncelerin duygularını bastıracak kadar acımasız, ellerinde ellerimi tutamayacak kadar uzaksa benim suçum ne bir tanem.
Gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun, her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun, isterim sen de ben gibi yan ömrüne hep ağla, hep ağla, bu benden son dua, bu benden ayrılık hediyesi olsun.
Gül filizlendiği günden itibaren güneşe aşıktır. Her ne kadar güneş her gece ayın görkemine kapılıp gülü bıraksa da, gül yıldızlara kanıp güneşi unutmaz.
Aldatanı aldatmak zevktir, ama seveni aldatmak namussuzluktur.
Adını kalbime aşkla kazımıştım boş ver aldırma belki bir gün silerim. Güzel bir rüyayı gerçek sanmıştım. Seni sevdiğim için özür dilerim.
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz. Her şeyi unutur da şu gönlüm bir seni unutamaz.
Ağlayışım terk edip gidisine değil. Ben; sensizken senden diye sensizi ligi de sevmiştim. Sen; seninle birlikte sensizliği de alıp gittin.
Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.
Akılsız adam mutluluğu uzaklarda, Akıllı ise O’nu ayaklarını altında arar. Seninle olmak varken; Sensiz kalmak, Yaşamak dururken ölmek demektir.
Allah’ım beni öyle bir son bahar ayazında canımı al ki, sevdiğim mezarıma koyacak tek bir gül bile bulamasın.
Almak istedim, ellerini alamadım. Bakmak istedim, gözlerine bakamadım. Sarmak istedim, kollarıma saramadım Görmek istedim, son defa göremedim çünkü aramıza ölüm girdi.
An gelir insan gülerken ağlarmış. Gözyaşları sel olup kalbine akarmış. Kahkaha bir maske derler birimisin? İnsan sevdiğinden ayrılınca bu maskeyi takarmış.
Aramıza yollar, yabancı kollar, zor yıllar girdi, ümitlerimi, saf sevinçlerimi derken seni kaybettim. Bir iki sözle bir kaç şarkıyı, adaletsiz yargıyı, Birde bu talihsiz yazgıyı kalbime kaydettim.
Aşkım ne zaman dağlar sahili, mehtap geceyi dünya dönmeyi unutursa, bende seni o zaman unutacağım.
Aşkımız su üzerine yazılan bir masaldı, göz kirpimi kısalığında kelebeğin ömrü uzunluğundaydı. Kalbimizde bir ömür boyu çekeceğimiz yaralar bıraktı.
Aşkın bitmiş olsa da, hiç sevmesen de, Beni çok aldattın hoş görmesem de, Bir şeyler bulmuştum ben o sevginde. Bekliyorum bir gün dönersin diye.
Ay doğarken bir söğüdün arkasından, gül yüzünde sisli bir esintiyle, akşamın göçüsüne hüzün serperek ve yağmurdan geceye perdeler çekerek beni düşün unutma.
Ayrılığın resmini çizdim sarı odalara, yüreğimi soğuttum zemheri ayazında. Sonra uzun uzun rüzgarın gülüşünü seyrettim çaresizce. Ve gecenin en koyulaştığı yerde ölümü kucakladım masmavi yüreğimle.
Bak yine soldu güneş yine akşam oluyor ömrümün kadehine sensiz bir gün doluyor sen yoksun diye inan dertliyim kederliyim gelmezsen kahrolurum yıkılırım sevgilim seni çok seviyorum.
Batık bir gemiymiş aşk limanında. Kader bu deyip de avutma beni ayrılık kapımızı çaldı sonunda senden son dileğim unutma beni.
Bekleyiş bir özleyiş gönüldeki güzeli bir süsleyiş bin bir hisle sevmeli neden o çok sevene unut bekleme derler oysa seven ümitsiz olsa da bekler.
Ben senin yaşadığın gizli bir macerayım, Anlatılmaz bir roman, kapanmaz bir yarayım, Sığındığın limanlar unutturamaz beni, Ben senin yüreğinde en büyük fırtınayım.
Ben sensizdim akşamın yaklaştığı saatlerde. Kahrolursun görme ağladığımı. Başlayan düşü şafakla birlikte dağıtır ansızın her gün batımı.
Beni terk ettiğin gün, saçlarından bir tel koparıp asacağım kendimi. Beni terk ettiğin gün, kirpiklerinden birini koparıp saplayacağım kalbime.
Bir eski dost gibi hatırla beni. Bir selam ver yeter. Unutmuş olsan da eski günleri. Adımı ara sıra an yeter.
Bir gece yarısı titreyerek uyanırsan bil ki resmini öptüğüm gündür, bir gün sebepsiz yaşlar süzülürse o güzel gözlerinden bil ki yokluğundan öldüğüm gündür.
Bir gün bir köşede sızıp kalırsam, El tanımasa da sen tanır mısın? Sorsalar sana kim bu diye, Bakıp yaptığından utanır mısın?
Bir gün hayatın tüm güzelliklerinden vazgeçip sessiz sedasız ölüme gitmek istersen yanıma gel de sana sensiz olmanın ölüm olduğunu göstereyim.
Bir gün seni unutmak zorunda kalırsam aşkımın küçüklüğüne değil, çaresizliğimin büyüklüğüne inan.
Bir mültecinin vatanı yada bir kölenin hürriyeti kadar uzak olsan da; sende hep gurbeti yaşasam da olsun: yeter ki beni yüreğinden sürgün etme
Güller anlatsın sana olan sevgimi. Güller anlatsın yalnızlığımı, çaresizliğimi, yavaş yavaş eriyen yüreğimi güller anlatsın. Ben anlatamadım güller anlatsın.
Kaderimiz aynı hep aldatıldık, biz herkesi hep kendimiz sandık…
Aldatanı aldatmak büyük zevktir… Ama seveni aldatmak şerefsizliktir
Allah’ım beni öyle bir son bahar ayazında canımı al ki, sevdiğim mezarıma koyacak tek bir gül bile bulamasın.
Almak istedim, ellerini alamadım. Bakmak istedim, gözlerine bakamadım. Sarmak istedim, kollarıma saramadım Görmek istedim, son defa göremedim çünkü aramıza ölüm girdi.
0 notes