Simyacı – Paulo Coelho - Alıntılar
Yıllardır adını duyup da popülaritesine inat okumadığım kitaplardan biriydi. Bu kitabın yerine yazarın başka kitaplarını okudum. Yine de, şimdi Simyacı’yı da beğendim. Anlattığı hikayeyi beğenenler için, özellikle Tanrılar Okulu’nu tavsiye ederim. İkisi de aynı felsefenin ürünleri.
Onun haricinde dil olarak biraz basit ve Bilal’e anlatır gibi olmuş bazı kısımlar ve tekrarlar var. Şahsen sevdiğim bir uslup değildir, ama özellikle genç insanların okumasını kolaylaştırabilir, edebiyata çok da ilgisi olmayan insanları da hikayesi ile cezbedebilir.
Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor. (27)
Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, insan her zaman yeni dostlar edinir. Papaz okulunda olduğu gibi, insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istemedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. (32)
“Bütün kitaplar aynı şeyden söz eden bir kitap” diye sürdürdü konuşmasını yaşlı adam. “İnsanların kendi yağılarını seçmek şansından yoksun bulunduklarından söz ediyor. Ve sonunda da, dünyanın en büyük yalanına inandığını söylüyor.” (34)
“Peki dünyanın en büyük yalanı ne?” diye sordu delikanlı, şaşkınlık içinde. “Ne mi? Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ev bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. Dünyanın en büyük yalanı budur.” (35)
Kim olursan ol, ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin aman, Evren’in Ruhunda bu istek oluşur. Bu senin yeryüzündeki özel görevindir.” (…) “(…)Dünyanın Ruhu insanların mutluluğuyla beslenir. Ya da mutsuzluklarıyla, arzuyla, kıskançlıkla. Kendi Kişisel Menkıbe ’sini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür. Her şey bir ve tek şeydir. Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar.” (39)
“Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan, onu ele geçirme arzusunu yitirirsin.” (41)
Kız için bütün günler birbirinin aynıydı ve bütün günler birbirine benzediği zaman da insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar. (44)
Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin. (48)
Tanrıların dilekleri olamaz, çünkü tanrıların Kişisel Menkıbe’leri yoktur. (50)
“Ben de herkes gibiyim. Dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum. (56)
Artık yabancı bir dünya değildi burası, yeni bir dünyaydı. (57)
“Sözcüklerin ötesinde bir dil var” (…) İşte böyle yeni ve değişik şeyler öğrenmekteydi. Daha önce de yaşadığı şeylerdi bunlar, ama gene de yeniydiler, çünkü daha önce karşılaştığı, ama varlıklarının farkına varmadığı şeylerdi bunlar. Bu şeylere alıştığı için böyle olmuştu. (60)
Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak. (72)
Çünkü insanları en çok etkileyen şey güzelliktir. (75)
“Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor. Atık hayattan bir şey beklemiyorum. Ama sen, şimdiye kadar aklıma bile getirmediğim zenginliklere ve ufuklara bakmaya zorluyorsun beni. Oysa, şimdi bunların neler olduğunu bildiğim, önümdeki büyük olanakları gördüğüm için, kendimi eskiden olduğundan daha kötü hissedeceğim. Çünkü her şeye sahip olacağımı biliyorum ve istemiyorum bunu.” (…)
Öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez. (76)
Ama koyunlar çok önemli bir şey öğretmişlerdi: Yeryüzünde herkesin anladığı bir dil vardır ve kendisi, dükkanı geliştirirken bu dilden yaralanmıştır. Bu coşkunun dilidir, arzı edilen ya da inanılan bir şeyi gerçekleştirmek için sevgi ve tutkuyla yapılan girişimlerin dilidir. (…)
Ve eski sürünüzden daha büyüğünü satın alacak kadar paranız olduğunda, bu sürüyü satın almayı kendiniz için görev bildiğinizi de söylemeyi unutmuştu. (82)
Bir şeye kadar vermek, başlangıçtan başka bir şey değildir. İnsan bir şeye karar verdiği zaman, karar verdiği sırada hiç öngörmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru, şiddetli bir akıntıya kapılıp gidiyordu. (88)
Evren herkesin anlayacağı bir dilde var olmuştur, ama insanlar unutmuştur bu dili. Birçok şeyle birlikte bu Evrensel Dil’i arıyorum ben. (90)
“İnsan hayaline yaklaştıkça, Kişisel Menkıbe daha çok gerçek yaşama nedeni oluyor,” (93)
Koyunlar gibi dolaşmaya alışmış kimse, ayrılık vaktinin geleceğini her zaman bilir. (…) “Önseziler,” derdi annesi sık sık. Önsezilerin, içinde bütün insan hayatlarının bir bütün oluşturacak şekilde birbirine bağlandığı hayat ırmağının evrensel akışına ruhun yaptığı ani dalışlar olduğunu anlamaya başlamıştı: Öyle ki, her şey yazılı olduğu için, her şeyi bilebilirdik. (95)
İster hayatımı, ister ekin tarlalarımız olsun, sahip olduğumuz şeyleri yitirmekten korkarız. Ama hayat hikayemiz ile dünya tarihinin aynı El tarafından yazılmış olduğunu anladığımız zaman, bunu anlar anlamaz, bu korku uçup gider. (97)
“Toprağın altında ve üzerinde bulunan her şey durmadan değişir, çünkü toprak canlıdır ve bir ruhu vardır. Bizler bu Ruh’un birer parçasıyız ve onun izim yararımıza çalıştığını çok az biliriz. Billuriye dükkanında, vazoların da sizin başarınıza katkıda bulunduklarını anlamalısınız.” (100)
Her şey, bir ve tek şeyin belirtisidir. (101)
“Ve bir şey yerken yemekten başka bir şey düşünmem. Yürüdüğüm zaman da yürüyeceğim, hepsi bu. Savaşmak zorunda kalırsa, ölüm şu gün ya da bugün gelmiş vız gelir tırıs gider. Çünkü ben ne geçmişte, ne ge gelecekte yaşıyorum. Benim yalnızca şimdi var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun. (106)
Tanrı kendi gizlerini bütün yaratıklara özgürce açıyordu. Ona göre bunun bir tek açıklaması vardı: Kuşkusuz bunlar Saf Hayat’ın parçaları oldukları ve Saf Hayat’ı resim biçiminde ya da söz halinde kavramak çok güç olduğu için, bu şeyleri bu şekilde aktarmak gerekiyordu. Çünkü insanlar resimlerin ve sözcüklerin büyüsüne kapılıp sonunda Evrenin Dili’ni unuturlar. (110)
Şimdiye kadar, işaretleri bu dünyaya ait bir şeyler olarak görmüştü. Yemek yemek ya da uyumak gibi, aşk ya da iş aramaya çıkmak gibi. Ama bunun, kendisine yapması gerekeni göstermek için Tanrı’nın kullandığı bir dil olabileceğini hiç düşünmemişti. (112)
Kızın siyah gözlerini, gülümseme ile susma arasında karar veremeyen dudaklarını görünce dünyanın konuştuğu ve yeryüzünün bütün yaratıklarının yürekleriyle anladıkları dilin, en temel ve en yüce bölümünü anladı delikanlı. Ve Aşk’tı bunun adı, insanlardan da çölden de eskiydi, tıpkı kuyunun yanında bu iki bakışın buluşması benzeri, iki bakışın buluştuğu yerde, her zaman aynı güçle ortaya çıkardı. Dudaklar sonunda gülümsemeye karar verdi ve bir işaretti bu, bütün ömrü boyunca bilmeden beklediği, kitaplarda, koyunların yanında, kristallerde ve çölün sessizliğinde aramış olduğu işaretti. (…) Delikanlı o anda, hayatının kadınının karşısında olduğunu ve kızın da hiçbir söze gerek duymadan bunu bildiğini biliyordu. (115)
Aşk’ı yaratan ve çalışan, dinlenen ve güneş ışığı altında hazineler arayan her kimse için sevilecek birini yaratmış olan El. Çünkü, böyle olmasaydı, insan soyunun hayallerinin hiçbir anlamı olmazdı (…) ve biu kadının yaşadığını bile bilmeden onu sevmiş olduğunu düşündü. Ve bu kadına duyduğu aşk ona dünyanın bütün gizlerini açacaktı. (117)
Bu iyiler ile kötüler arasındaki bir savaş değil. Aynı iktidarı ele geçirmek isteyen güçler arasındaki bir savaş bu ve böyle bir savaşta Allah iki tarafın da yanındadır. (119)
“Ben, senin Menkıbe’nin bir parçasıysam bir gün geri döneceksin.” (…) Aşk, sevilen nesnenin yanında bulunmayı zorunlu kılıyordu. (120)
Ben bir çöl kadınıyım ve bundan gurur duyuyorum. İstiyorum ki benim erkeğim de kumulların yerlerini değiştiren rüzgar gibi özgürce dolaşsın. İstiyorum ki onu bulutlarda, hayvanlarda ve suda görebileyim. (121)
Bir kadına duyduğu aşk için, içinde derin bir minnet hissetti: “İnsan sevince,” diye düşündü, “nesneler daha çok anlam kazanıyor.” (122)
Yeryüzündeki herhangi bir şeyin, her şeyin yaşamını anlatabileceğini biliyordu. Bir kitabın herhangi bir sayfasını açarak birinin elini inceleyerek ya da kuşların uçuşuna bakarak ya da kağıt falı açarak ya da başka yöntemle, o anda yaşamakta olduğumuz deneyimle bir ilişki kurabiliriz hepimiz. Aslında, nesneler kendiliklerinden hiçbir şey açınlamaz; insanlar bu nesneleri gözlemleyerek Evrenin Ruhu’nu anlama yöntemini keşfedebilir.
Çöl, Evrenin Ruhu’nu kolayca anlayabilmeleri sayesinde hayatlarını kazanan insanlarla doluydu Kahin adı veriliyordu bunlara; ve kahinler, kadınlar ve yaşlılardan korkardı. (123)
Erkekler geleceklerine bağlı yaşarlar (124)
“… geleceği okuyamam; onu sezerim. Çünkü gelecek, Tanrıya aittir ve yalnızca o açınlar geleceği ve yalnızca olağanüstü durumlarda. Geleceği nasıl seziyorum? Şimdinin işaretleri sayesinde. Gizin kökü şimdidedir; şimdiye kadar dikkat edecek olursan, onu iyileştirebilirsin. Ve şimdiyi iyileştirebilirsen, daha sonra gelecek olan da iyi olacaktır. Geleceği unut ve hayatının her gününü Şeriat’ın kurallarına uygun olarak ve Tanrının evlatlarına bahşettiği inayete güvenerek yaşa. Her gün kendisiyle birlikte ebediyeti getirir.”
Ve Tanrı geleceği pek ender açınlar ve bunu bir tek gerekçe için yapar: Değişmek üzere yazılmış bir gelecek söz konusu olduğu zaman. (125)
“hepimiz biliyoruz ki düşlere inanan kimse onları yorumlamasını da bilir.” (128)
Ertesi gün ölecek olursa gözleri açık gitmezdi; çünkü gözleri öteki çobanların gözlerinden çok daha fazlasını görmüştü ve bundan gurur duyuyordu. (130)
“Cesaret, Evrenin Dili’ni arayan bir kimse için en büyük erdemdir.” (132)
“Kötülük,” dedi Simyacı, “insanın ağzından giren bir şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.”
(…) çıktığın yolda keşfettiğin şeylerin bir anlamı olması için hazineni mutlaka bulmak zorundasın.
“Yarın, deveni satıp bir at al. Haindir develer. En küçük bir yorgunluk belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. Ve sonra birden dizüstü çöküp ölürler. Oysa atlar yavaş yavaş yorulur. Ve sen onlardan neler isteyebileceğini ve ne zaman öleceklerini bilirsin.” (138)
Hayat hayatı çeker. (139)
Çünkü vahada kalma nedenin, aslında bir daha geri dönememek korkundur yalnızca. Ve işte o zaman, işaretler sana hazinenin ebediyen toprağa gömülü kaldığını söyleyecekler. Dördüncü yıl, kendilerini dinlemediğin için işaretler yüz çevirecekler sana. (…)
Aşkın, bir erkeğin kendi Kişisel Menkıbesi’nin peşinden gitmesine engel olmadığını anlaman gerekiyor. Böyle bir şey söz konusu olduğu zaman bir ki Evrenin Dili’ni konuşan Aşk değildir bu, yani gerçek Aşk değildir. (142)
Seni seviyorum, çünkü bütün Evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı. “Ben bir çöl kadınıyım, amaher şeyden önce bir kadınım ben.” (145)
“Arkada bıraktığın şeyleri düşünme,” dedi Simyacı, atlarıyla çölün kumlarında ilerlerlerken. Her şey Evrenin Ruhu’na kazınmıştır ve ebediyen orada kalacaktır.
“İnsanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal ediyorlar,” dedi, çölün sessizliğine-yeniden- alışmış olan delikanlı.
“Bulduğun şey, saf maddeden yapılmışsa hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi bir anlık ışıktan başka bir şey değilse o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın. Gene de en azından bir ışık patlaması görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile, yaşamış olmanın zahmetine değer.” (147)
“O sıralar bütün Büyük Yapıt bilimi küçük bir zümrüdün üzerine yazılabilirdi. Ama insanlar basit şeyleri önemsemediler ve kitaplar, yorumlar ve felsefi incelemeler yazmaya başladılar. (149)
“Bilgeler, doğal dünyanın Cennetin bir görüntüsünden ve bir suretinden başka bir şey olmadığını anladılar. Tek gerçek şudur ki, var olan bu dünya, bundan daha da mükemmel bir dünyanın var olduğunun güvencesidir. Tanrı bu dünyayı, insanlar, görülen nesneler aracılığıyla manevi öğretileri ile bilgisinin mucizelerini anlayabilsinler diye yarattı. Ben buna Eylem diyorum.”
“Kendi yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir, çünkü Evrenin Ruhu’ndan gelmektedir ve bir gün oraya geri dönecektir.” (150)
“İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini tanıyacak olursan, sana baskı yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenler en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece,, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana.”
Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz.
“(…) Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. (…)”
Her mutlu insanın, içinde Tanrı’yı taşıyan insan olduğunu söyledi. (153)
“Yeryüzünde her insanın kendisini bekleyen bir hazinesi vardır,” (154)
“Evrenin Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karşı kötü duygular beslediği için böyle davranmaz. Düşümüzü gerçekleştirmemizin yanı sıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi ister. Ama insanların çoğunluğu, işte bu anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz bu durumu şöyle tanımlarız: Vahanın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.”
Araştırma her zaman acemi talihiyle başlar. Ve her zaman ‘fatihin sınavı’yla sona erer. (155)
“Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. (…) Çünkü insanlar hazinelere inanmazlar.”
“Yüreker her zaman insanlara yardım ederler mi?” diye sordu Simyacı’ya. “Yalnızca kendi Kişisel Menkıbelerini yaşayanlara yardım ederler. Ama çocuklara, sarhoşlara ve ihtiyarlara da çok yardım ederler.” (157)
Gözler ruhun gücünü gösterir. (158)
Başkasının Kişisel Menkıbe’sine burnunuu sokan kimse kendi Kişisel Menkıbe’sini kesinle keşfedemez. (160)
“Onlara korktuğunu gösterme,” dedi ona. “Bunlar yürekli insanlar, korkakları küçük görürler.” (162)
“Umutsuzluğa teslim olma,” dedi Simyacı (…) “Yoksa, yüreğinle konuşmana engel olur.”
“(…) Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar: başarısızlığa uğrama korkusu.” (163)
“Buna Aşk adı verilir,” dedi delikanlı, rüzgarın, isteğini yerine getirmeyi kabul etmek üzere olduğunu görünce. “Sevdiğimiz zaman evrenin bir parçası oluruz. Sevdiğimiz zaman olanları anlamaya gereksinimimiz yoktur, çünkü o zaman olanlar bizim içimizde olur ve insanlar rüzgara dönüşebilir. Kuşkusuz, rüzgarların onlara yardım etmesi koşuluyla.” (170)
“Ama Aşk’ı tanımıyorsun. ‘Altıncı gün’ olmasaydı insan yaratılmayacaktı; bakır hep bakır olarak ve kurşun hep kurşun olarak kalacaktı. Herkesin Kendi Kişisel Menkıbe’si kendine çok doğru, amabu Kişisel Menkıbe bir gün gerçekleşecek. Öyleyse daha iyi bir şeye dönüşmek Evrenin Ruhu gerçekten bir ve tek bir şey oluncaya kadar yeni bir Kişisel Menkıbe’ye sahip olmak gerekir.
(…) çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman. (172-173)
Ve delikanlı, Evrenin Ruhuna daldı ve Evrenin Ruhunun, Tanrının ruhunun bir parçası olduğunu gördü ve tanrının ruhunun, kendi ruhu olduğunu gördü. (174)
Simyacı orada kursu, dört parçaya böldü. “Bu sizin,” dedi parçalardan birini keşişe vererek. “Seyyahlara karşı gösterdiğiniz cömertlik için.” ���Bu cömertliğimin çok ötesine giden bir şükran ifadesi,” dedi keşiş. “Böyle konuşmayınız. Hayat söylediklerinizi duyabilir ve gelecek sefere daha azını verebilir.” (177)
Bir kere olan bir daha asla tekrarlamaz. Amma ve lakin iki kere olan mutlaka üçüncü defa da olacaktır. (178)
… bir girişim ancak amacına ulaştığında sona erebilirdi. (183)
“Ölmeyeceksin,” dedi. “Yaşayacaksın ve insanın bu kadar budala olmaya hakkı olmadığını da öğreneceksin. (…)” (185)
3 notes
·
View notes
Remil İlmi: Kum Falı Nedir?
Kum falı başlığına geçmeden önce: Tarih boyunca bütün gizemler çözülmek istenmiştir. Bilinmeyen ne varsa onu bilmek için uğraşmışlardır. Gizemi çözmenin peşinden giderken gelecekte neler olacağını bilmek her zaman ana amaçları olmuştur.
Gelecekten bilgi alma hevesi ve isteği ile fal ortaya çıkmıştır. Çeşitli yollarla fal bakmaya, baktırmaya başlanmıştır. Bu çeşitler arasında bilinen en eski allardan birisi ise kum falıdır. Remil falı ya da remil ilmi olarak da bilinir. Remil falı bakan kişiye Remmal denir.
Eski tarihlerden günümüze gelen Remil yani kum falı da yıldızname gibi ebced hesabi ile bakılmaktadır. Ebced ile bakılan fallarda kağıt kalem üzerinden hesap yapılırken burada onlardan farklı bir şekilde kum üzerinden yapılır.
Kum falında yanlış yorumlama oranı çok yüksektir. Herkes kum falı baktığını iddia edebilir. Kuma direkt olarak bakıp size bir şeyler anlatabilir. Yanlış bir fal bakım yöntemidir. Bir falcını Remmal olabilmesi için seneler geçmesi gerekir. İşinde gerçekten tecrübe sahibi olması gerekir. O falcıların bizde olduğunu bilmenizi isteriz. Az önce yazdığımız gibi rastgele yorumlama üzerinden yapılmaz. Maneviyat gerektirir.
Remil: Kum Falı Nedir, Nelere Dikkat Edilir
Bazı çizgi ve noktalar üzerinden yapılan hesaplar doğrultusunda bakılan faldır. Remil, sözlük anlamı olarak kumlu arazi, kum anlamına gelir. Çok eski dönemlerde kağıt kalem imkanı olmadığı için insanlar kuma yazarak bu fala bakmışlardır.
Remil Falı ya da Kum Falı
Her falda olduğu gibi remil falında da bakım teknikleri vardır. Eski bir tabirle “remil dökülmeden” şimdiki anlamı ile kum falı bakılmadan önce uyulması gereken kurallara geçelim.
Kum nereye dökülecekse oranın temiz olması gerekir. Hem fal bakan hem de fal baktıran kişinin temiz olması diğer bir kuraldır. Kumun döküleceği kabın ağzının kıbleye bakması gerekir. Niyet edilir, sorular sorulur ve fal bakılır. Eskiden kum üzerine şekiller parmakla çizilirmiş. Sonraki zamanlarda ise çubuk kullanılmıştır.
Kum Falı Baktırdığımızda Bize Ne Söyler
Gelecekten haberdar olmak için bakılan bir fal türüdür. Aklımızda geleceğe dair oluşan sorulara cevap verir. Bir önceki paragrafta “niyet edilir” dedik. Kum falında neye niyet ederseniz onun cevabını alırsınız. Tamamen sizin inisiyatifinize kalmış sorulardır.
“Çocuğum olacak mı” sorusunu sormaya niyet eder ve bu soruyu sorarsanız sadece bununla ilgili cevap alırsınız. Aynı şekilde birisi ile evlenmek istiyorsunuz ve olup olmayacağını merak ettiniz. Sadece bu sorunun cevabını alırsınız.
Neden Kum Falı Tercih Edilir ve Neden Baktırmalıyız?
Tarihi bilinmeyen zamanlara kadar dayanmaktadır. Bugün bile çok tercih edilen fallar arasındadır. Bildiğiniz diğer falların popüler olması ile ismini fazla duymamış olabilirsiniz. Bakımı zordur ve herkes bakamaz. Bu yüzden ilginizi çekebilir. Fiyat olarak diğer fallardan farklıdır. Gerçekçi yorumlar almak istiyorsanız kum falı baktırabilirsiniz.
Kum Falı Sonuç
Dilediğiniz bütün fallarda en iyi falcıları bünyemizde bulunduruyoruz. Hangi fala baktırmak istiyorsanız online fal olarak baktırabilirsiniz. Dünyanın neresinde olursanız olun iletişim bölümümüzde yazan numaralardan bizi arayabilir falına baktırabilirsiniz.
0 notes